ZULÜM :Bir şeyin gereğini değil de zıddını yapmak, hakkı yerli yerine koymamak, hak yemek, eziyet, işkence ve baskı kullanmak, adaletsizlik yapmak, haddi aşmak, söz ve fiilde aşırı gitmek demektir.
Kelime olarak zulüm, azgınlık, karanlık, azab ve ezâ ile eş anlamlıdır. Zıddı ise, nur, aydınlık ve adalettir.
Kur'ân'ın üzerinde en çok durduğu kavramlardan biri şüphesiz zulümdür. Aynı kökden gelen kelimelerle birlikte, Kur'ân'da 300'e yakın yerde geçmektedir.
Alimler zulmü 3 kısım halinde incelemişlerdir: (Aynı emanette olduğu gibi>bu 3 şeye emanetçiyiz:Allah'a, kendimize,topluma)
1- (Allah'a karşı emanet; O'nun hükümlerine, ilahi kanunlarına uymak)
Zıddı >
İnsanın Allah'a karşı işlediği zulüm, şirk ve küfürdür. "İmân edip de imânlarına zulüm karıştırmayanlar (var ya) işte korkudan emin olmak için onların hakkıdır ve doğru yolu bulanlar da onlardır" (el-En'âm, 6/82) âyeti inince, bu âyetin ifâde ettiği, imâna zulüm karıştırma meselesi ashabın nefsine ağır geldi ve, "Hangimiz nefislerine zulmetmez?" dediler: Bunun üzerine Yüce Allah: "Şüphesiz ki, şirk büyük bir zulümdür" (şirk'e düşen insanların hikmet ve akıl yönünden ne kadar zavallı olduklarına ve ahmaklık içinde bulunduklarına işaret edilerek şirkin çirkinliği dile getirilmiştir.) (Lokman, 31/13) âyetini indirdi. Böylece yukarıdaki âyette söz konusu olan zulüm kelimesinden şirk kastedildiği anlaşılmıştır (İbn Kesîr, Tefsiru'r-Kur'ani'l-Azîm, Beyrut 1969, II,153).
*Yüce Allah'ın varlığını, birliğini inkâr etmek zulüm olduğu gibi, imân esaslarından herhangi birini inkar etmek de zulüm ve küfürdür. Bütün bu hususlarda ilgili çeşitli âyetler vardır:
"Onlardan her kim, (Allah'ın ilâhlığını inkâr ederek) "İlâh o değil, benim!" derse, biz onu cehennemle cezalandırırız. İşte biz, zalimlere böyle ceza veririz!" (el-Enbiyâ, 21/29).
İsrâiloğullarının, Musa (a.s)'ın sözünü dinlemeyerek buzağıya tapmalarının zulüm olduğu hususunda da, Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
"Andolsun Musa, size açık delillerle gelmişti. Sonra onun ardından tuttunuz buzağıya taptınız. Siz öyle zalimlersiniz işte!" (el-Bakara, 2/92).
*Kur'ân'da, Allah'ın âyetlerini inkâr etmek ve Allah'ın daha önce indirdiği vahiyleri değiştirmek de zulüm olarak haber verilmiştir:
"İçlerinden zulmedenler, (söylediğimiz) sözü, kendilerine söylenmeyen bir sözle değiştirdiler. Biz de haksızlık ettiklerinden dolayı üzerlerine gökten bir azab gönderdik" (el-A'raf, 7/162).
Âyetlerimiz hakkında (münasebetsizliğe) dalanları gördüğün zaman, onlar başka bir söze geçinceye kadar onlardan yüz çevir. Eğer şeytan sana (bunu) unutturursa, hatırladıktan sonra (hemen kalk), zalimler topluluğuyla oturma!" (el-En'âm, 6/68).
*Peygamberliğe ve peygamberlere inanmamak da zulümdür:(sünnet-i seniye emanettir)
"Şüphesiz ki, onlara kendilerinden bir elçi geldi. Onu yalanladılar. Bunun üzerine onlar zulümlerine devam ederken, azab onları yakalayıverdi" (en-Nahl, 16/113).
"Nuh kavmini de peygamberleri yalanladıkları vakit- onları da boğduk ve onları insanlara bir ibret yaptık. Zalimlere acı bir azab hazırladık" (el Furkan, 25/37).
2- (Halka karşı emanet; insanların hak ve hukukunu gözetmek, onlara zarar vermemek, aldatmamak, mal, can, ırz, fıtrat emaneti)
Zıddı >
İnsanlar arasındaki zulüm. Bu da, insanların kendi hemcinslerine karşı işledikleri suçlar, günahlar ve haksızlıklardır. zulüm denince ilk olarak akla insanların birbirlerine karşı olan hareketlerindeki yanlış, kötü ve zararlı davranışları zulüm olarak gelir, Kur'an'da bunların işlenmemesi istenmiş ve işleyenler tenkid edilmiştir.
Adam öldürmek: (el-Mâide, 5/27, 28, 29) Hırsızlılık yapmak: (Yûsuf, 12/75)
Erkeklerin erkeklerle temasta bulunması (homoseksüellik) ve yol kesip kötülükte bulunmak: (el-Ankebût, 29, 30) Zina yapmak: (Yusuf, 12/23) Suçlu insanları bırakıp suçsuzları cezalandırmak: (Yûsuf, 12/78, 79) Allah'ın indirdiği ahkâm ile hükmetmemek: (el-Mâide, 5/45).
3- (Kendine karşı emanet; din ve dünya işlerinde en doğru olanı seçip, zararlı olan herşeyden uzak kalmak)
Zıddı >
Zulmün bir çeşidi de, insanın kendi kendine zulmetmesidir. Bu hususta da çeşitli âyetler vardır:
"(İnkâr edenler), ille kendilerine meleklerin gelmesini, yahut Rabb'inin (azab) emrinin gelmesini mi bekliyorlar? Onlardan öncekiler de öyle yapmıştı. Allah onlara zulmetmedi. Fakat onlar kendi kendilerine zulmediyorlardı" (en-Nahl, 16/33).
"Sonra Kitabı kullarımız arasında seçtiklerimize miras verdik. Onlardan kimi nefsine zulmedendir, kimi orta gidendir, kimi de Allah'ın izniyle hayırda öne geçendir. İşte büyük lütuf budur" (Fâtır, 35/32).
Yukarıda sayılan çeşitlerden hangisi olursa olsun, zulüm, yaratılış düzeninde bozukluk ve sapmalara sebep olmaktadır. İnsanın dışındaki bütün varlıklar, yaratılış düzenini bozmamakta, nasıl yaratılmışlarsa, öyle hareket etmektedirler.
Allah'ın emir ve yasaklarını dinlemeyen, zulüm yollarına düşen insanlar ise, insanın yaratılış gayesinin dışına çıkmaktadırlar. (Emanete hiyanet etmiş olurlar.Emaneti yüklenemediklerini gösteriyor.)
Bu halleriyle de, varlıklar arasında en büyük zalimlerden olma durumuna düşmektedirler. Bütün peygamberler insanları Allah'a inanmaya ve O'nun emir ve yasaklarına uygun hareket etmeye çağırmışlardır. Bu davete kulak vererek imâna gelen ve ibadete sarılanlar huzur, saadet, mutluluk ve başarı elde etmişlerdir. Bu davete kulak vermeyerek peygamberlerin yoluna muhâlefet edenler ise, zalimlerden olmuşlar ve başlarına büyük musibetler gelmiştir. Kur'ân'da, peygamberlerin emrini dinlemeyen nice toplulukların başına gelen felâket ve musibetler haber vermiştir. Bu bilgiler, zulüm işleyen zalimlerin sonu açısından son derece ibret vericidir.
- Nuh Kavmi, Nuh Aleyhisselamın 950 yıl boyunca yaptığı tebliğe kulaklarını tıkadı. İlâhî hükümlerle alay etmeye kalkıştı. Sonunda bir tûfanla kökleri kesildi, bir teki bile hayatta kalmadı.
- Âd Kavmi, Hud Aleyhisselam; Bu kavmin insanları dev gibi iri cüsseli idiler. Güçlerine, servetlerine güveniyor, Hûd Aleyhisselamın Tevhide davet edişine kulaklarını tıkıyorlardı. Sonunda gazab-ı İlâhiye müstahak oldular. Önce siyah bir bulut, ardından müthiş bir rüzgâr (sarsar) geldi. O koca koca insanlar saman çöpü gibi sağa sola savrularak helak oldu.
- Semûd Kavmi, Salih Aleyhisselamın sözlerine, nasihatlarına alayla karşılık verdiler. Kayanın içerisinden bir devenin çıktığını gözleriyle görmelerine, bu büyük mucizeye rağmen iman etmediler. Üstelik Peygamberin ikazına aldırış etmeden deveyi kestiler. Bu inkarları ve azgınlıkları ile gazâb-ı İlâhiyi celbettiler. 1. gün yüzleri sarardı, 2. gün kızardı, 3. gün simsiyah oldu. Dördüncü günü gazab-ı İlâhî geldi. Tek bir sesle diz üstü çöküp ölüverdiler. Gökyüzünden korkunç bir ses geldi, ardından şehirlerinin altı üstüne getirildi.
- Nemrut Kavmi; İbrahimin Aleyhisselamın , Allahın hükümlerini yeryüzünde hâkim kılma dâvâsına set çekmeye çalıştı. Sonunda sivrisinek taifesi ile helak olup gittiler.
- Lût Kavmi: Lût Aleyhisselamın tebliğ ettiği İslâma kulaklarını tıkadılar. Üstelik iğrenç bir fiili işlemekte ısrar ettiler. Bunun üzerine ibret-i âlem için üzerlerine ateşte pişirilmiş taşlar yağdırıldı. Beldelerinin altı üstüne çevrildi. Hepsi helak olup gitti.
- Şuayb Kavmi, (Medyen Halkı ve Eykeliler), Şuâyb Aleyhisselamın tebliğine aldırış etmeyen azgın Medyen ahalisi, şiddetli zelzele ile, Eyke ahalisi kavurucu bir sıcaklığın ardından toplandıkları koyu gölgeli bir buluttan üzerlerine yağan ateşle helak oldu.
- Firavun Kavmi, Musa Aleyhisselamın Hakka dâvetine aldırış etmedi. Gücüne, kuvvetine güvendi, sonunda suda boğularak helak olup gitti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder