21 Eylül 2018 Cuma

BAKARA SÛRESİ 1-10. ayetlerin tefsiri

Müminlerin Nitelikleri Ve Takva Sahiplerinin Mükâfatı

1-Elif, Lâm, Mim.

2- İşte bu Kitap; Onda hiçbir şüphe yoktur- Takva sahipleri için bir hidayettir.

3- Onlar gayba inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiklerimizden de infak ederler.

4 " Ve onlar sana indirilene de senden önce indirilene de yakînen [kesin olarak| inanırlar-

5. işte onlar rablerinden bir hidayet üzeredirler ve onlar felaha erenlerin ta kendileridirler.


Açıklaması

Besmelenin anlamı bu sûrede bulunan her şeyin Allah'tan olduğunu, in­sandan olmadığını ilan etmektir. Allah bu sûreyi rahmetiyle insanları dünya ve ahirette hayır ve mutluluğa iletmek için indirmiştir. Şüphesiz ki besmele Mushafa Kur'an-ı Kerim'in dışında herhangi bir şeyi yazmamak için özel bir gayret gösteren Ashâb-ı Kiram'ın icmâı ile Kur'an-ı Kerim'den bir ayettir.

Şanı yüce Allah, bu sûreye mukatta harflerle başlamaktadır. Bundan gaye Kur'an-ı Kerim'in niteliğine dikkat çekmek, onun i'câzına işaret etmek ve sü­rekli olarak onun en kısa bir sûresinin benzerini getirmek hususunda insanla­ra meydan okumak, insan kelâmı olan hiç bir şeyin boy ölçüşemiyeceği bir söz olan Allah'ın kelâmı olduğunu kesin olarak ispat etmektir. Şanı yüce Allah bu­nunla Kur'an-ı Kerim'in nazil olduğu Araplara şöyle diyor gibidir: Bu her Arabın konuşurken kullandığı alfabe harflerinden oluşan Arapça bir söz olduğuna göre onun benzerini getirmekten -insan sözü olduğuna inanıyorsanız- nasıl olur da âciz kalırsınız?. Bu böyle olmakla birlikte sizler onunla boy ölçüşemezsiniz. Kur'an-ı Kerim'in i'câzını açıklamak için bu harflerin zikredildiğini söyle­yen muhakkik ilim adamlarının görüşü işte budur. [1]

Zemahşerî der ki: Bütün bu mukatta' harfler Kur'an-ı Kerim'in başında bir defa vârid olmamış meydan okuma ve ikazın tesirini artırmak için defalar­ca tekrar edilmişlerdir. Tıpkı bir kıssanın defalarca tekrar edilmesi ve açıktan açığa bir kaç yerde Kur'an'ın benzerini meydana getirmeleri için meydan oku­manın tekrarlanması gibi. [2]

"Elif, Lâm, Mim" in mukatta harflerden oluştuğunun delillerinden birisi de Peygamber (s.a.)'in şu buyruğudur: "Her kim yüce Allah'ın Kitab'ından bir harf okursa onun için bir hasene vardır. Bir hasene ise on katı iledir (On kat fazlasıyla mükâfat görür). Ben sizlere: Elif, Lâm, Mim, tek bir harfdir, demiyo­rum. Fakat Elif bir harf, Lâm bir harf ve Mim de bir harfdir." [3]

Daha sonra yüce Allah, Kur'an-ı Kerim'in üç özelliğini dile getirmektedir:

1- Bu kitap, ihtiva ettiği anlam, maksat, kıssa, ibret ve nakzedilmesi kabil olmayan yasamayla ilgili hükümleri ile kapsadığı her şeyde mükemmel ve eksiksiz bir kitaptır.

2- Dikkatle bakan ve gönlüyle ona kulak veren kimse için Kur'an'ın Al­lah'tan gelmiş bir hak olduğunda hiç bir şüphe yoktur.

3- Bu kitap, takva sahibi müminler için hidayet ve doğru yolun kaynağı­dır. O takva sahipleri Allah'ın emirlerini yerine getirerek, yasaklarından sakı­narak Allah'ın azabından korunan kimselerdir; dolayısıyla bu kitaptan yarar­lanabilecek olanlar da onlardır.

Daha sonra Yüce Allah, Kur'an-ı Kerim'den yararlanan takva sahiplerinin dört ayrı niteliğini açıklamaktadır. Bu takva sahipleri Kur'an-ı Kerim'in haber vermiş olduğu öldükten sonra diriliş (haşr), hesap, sırat, cennet, cehennem ve buna benzer gaybî şeyleri tasdik eder ve iman ederler. Onlar aklın yaklaşık bir şekilde idrak etmiş olduğu maddî ve duyularla hissedilen şeylerin sınırında du­rup kalmazlar; ayrıca ruh, cin ve melek gibi ve başta Allah'ın varlığı ve vahda­niyeti olmak üzere maddenin ötesindeki evrenleri de idrak ederler.

Diğer taraftan bunlar şart, rükün, âdâb, huşu ile en mükemmel şekliyle namazı eda ederler. Çünkü huşusuz ve ayetlerinin üzerinde tefekkür etmeksi­zin okunan Kur'an-ı Kerim, Allah'a karşı haşyet duymaksızın kılınan bir na­maz ruhsuz bir ceset gibidir.

Bu takva sahiplerinin bir diğer özelliği de zekât, sadaka ve şer’an farz olan diğer nafakalar gibi malî harcamaları iyilik ve ihsan yolunda yapmalarıdır. Böy­lelikle toplum maddi açıdan bir rahatlığa kavuşur, mallar çeşitli şüphelerden te­mizlenir, şer'an arzulanan yapı tamamlanmış olur; dinin direği olan namaz ile ferdin yapısı, zekât ve buna bağlı olan şeylerle de toplumun yapısı. İşte bunlar ilerlemenin, hayatın gelişmesinin, ümmetin mutluluğunun temelidir. Ayet-i keri­me, Resulullah (s.a.)'ın olacağını haber verdiği her türlü gaybî haberi kapsayan genel bir ifade taşımaktadır. Yine ister farz olsun, ister nafile olsun, bütün na­mazlar ve her türlü nafaka hakkında genel (umumî) bir karakter taşımaktadır.

Bu takva sahiplerinin bir diğer özelliği de Peygamber Muhammed (s.a.)'e ve diğer peygamber ve rasullere indirilen her şeyi tasdik etmeleridir. Onlar ay­nı şekilde en ufak bir şüphe söz konusu olmaksızın ahireti de ve onun kapsamı­na giren ruh ve cesetlerin bir arada kabirlerden diriltilmesi, hesap, ceza, mîzân, sırat, cennet, cehennem gibi diğer hususlara da kesinlikle ve en ufak bir şüphe söz konusu olmaksızın, tam bir tasdik ile tasdik eder ve doğrularlar.

Sözü geçen gayba gerçek anlamıyla iman, namazı dosdoğru kılmak, zekâtı vermek, ahiret gününe inanmak, Kur'an'a ve ondan önce indirilmiş bulunan ki­taplara (Tevrat, İncil, Zebur ve sahifelere) iman etmek niteliklerine sahip olan bu kimseler, evet işte bunlar, Rablerinden gelen bir nur, bir hidayet üzeredir­ler. Allah katında çok yüksek bir makamın sahibidirler. Ebedîlik yurdu olan cennetlerde üstün derecelerle umduklarına nail olacak kimseler bunlardır. [4]

Kâfirlerin Nitelikleri

6- Gerçekten o inkâr edenleri inzar etsen de (uyarsan da) etmesen de birdir; iman etmezler.

7- Allah kalplerine de kulaklarına da mühür vurmuştur; gözlerinin üzerine de perde çekmiştir. Onlar için büyük bir azap da vardır.


Nüzul Sebebi

Konu ile ilgili sahih rivayete göre ayetin nüzul sebebi şudur: Taberî'nin İbni Abbas'tan ve el-Kelbî'den rivayetine göre bu iki ayet-i kerime, Huyey b. Ahtab, Ka'b bin Eşref ve benzeri Yahudilerin ileri gelenleri hakkında nazil ol­muştur.[5]

Açıklaması

Allah'ın ayetlerini inkâr edip kâfir olanları, Kur'an-ı Kerim'i ve Muhammed'i (s.a.) yalanlayanları uyarmak veya uyarmamak fark etmez, kalpleri bu uyarıdan dolayı etkilenmez. Çünkü kalpleri îlahî nurun erişmesine imkan ver­meyecek şekilde örtülüdür. O kalplerde iman nuru parlamaz. Çünkü onlar hakka karşı, Allah'ın ayetlerine karşı görmezlikten gelmişlerdir. Hidayet ve öğüdün etkileri onlara ulaşmaz. Çünkü onlar bilmenin, düşünmenin, tefekkü­rün, işitme ve görme duyularını kullanmanın bütün yollarını işlemez hale ge­tirmiş, bunun sonucunda hakkı görmez duruma düşmüşlerdir. O bakımdan hakka uymazlar. Hakkı işitmezler, onu anlamazlar. Dolayısıyla onların cezaları da -Yüce Allah'ın ayetlerini yalanlamalarından dolayı- sonu gelmez, çok çetin büyük bir azaptır.[6]

Münafıkların Nitelikleri -I-

8- İnsanlardan öyle kimseler de vardır ki mümin olmadıkları halde "Allah'a ve ahiret gününe inandık" derler.

9- Allah'ı ve müminleri aldatmaya çalı­şırlar. Halbuki onlar kendilerinden başkasını aldatamazlar da farkına var­mazlar.

10- Kalplerinde hastalık vardır; Allah da hastalıklarını artırdı, yalan söyle­dikleri için de onlara acıklı bir azap vardır.


Açıklaması

İşte bunlar üçüncü sınıf insanlardır. Yüce Allah inkâr edenlerin halini iki ayet-i kerimede münafıkların durumunu da onüç ayet-i kerimede açıklamakta ve bu ayetlerde onların kötülüklerini, hilelerini dile getirmekte, içyüzlerini açıklayarak, yaptıkları işlerin ne kadar gülünç olduğunu dile getirmekte; onla­rı sağır, dilsiz ve kör diye adlandırmakta; onlara dair misaller vermektedir. Çünkü bunlar İslâm için açıktan açığa kâfir olanlardan daha büyük bir tehli­kedir.

Burada sözkonusu edilen münafıkların özellikleri sadece o dönemin değil her dönemde mevcut olan münafıkların özelliklerindendir.

Birinci nitelikleri, kalpleri küfür ve sapıklıkla dolup taştığı halde dil ile iman ettiklerini söylemeleridir. Peygamberlik asrında münafıkların lideri Ab­dullah b. Übey Selûl'ün arkadaşlarının büyük çoğunluğu Yahudiydi. Bunlar mümin olduklarını iddia ediyorlardı. Allah onların bu iddialarını reddetmekte, zahiren mümin olduklarını ileri sürseler dahi gerçekte mümin olmadıklarını ifade buyurmaktadır. Şüphesiz onlar böylelikle Allah'ı aldatmaya çalışan kim­selerin durumuna düşmektedirler. Allah ise onların bu durumlarını bilmekte­dir; bu nedenle onların zararları kâfirlerden daha çoktur. Allah'a ve âhiret gü­nüne iman iddialarında yalancı oldukları için ahirette onlar için can yakıcı bir azap vardır.

Akıllarının kıtlığı dolayısıyle Yüce Allah'ı aldatacaklarını düşünmüşlerdir. Halbuki Allah aldatılmaktan münezzehtir. Hiçbir şey ona gizli kalmaz. Onların böyle bir işi yapmaya kalkışmaları Allah'ı gereği gibi tanımadıklarını göster­mektedir. Eğer Allah'ı gereği gibi tanımış olsalardı, onun asla aldatılamayacağını da bilirlerdi. Diğer taraftan onların bu aldatmaya çalışmalarının vebali sa­dece kendilerine aittir ve Allah dilediği takdirde iç yüzlerini müslümanlara aç­maya kadirdir.

Bütün bunlarla birlikte Yüce Allah, bunlara İslâmın hükümlerinin uygu­lanmasını emretmektedir. İşledikleri günah türünden bir ceza ile muhatap olmaktadırlar. Sanki müslümanlar Allah'ın onlar hakkında uygulamak istediği emri yerine getirirken onları -teşbih ve temsilî olarak- aldatıyor gibidir. Böyle­likle asıl aldanan ve aldatılan kimselerin münafıklar olduğuna işaret edilmek­tedir.

Kâfir oldukları halde öldürülmeyişlerinin sebebine gelince; doğrusu -İbnü'1-Arabî'nin de dediği gibi-[7] Peygamber (s.a.) münafıkları öldürmemiştir. Buna sebep onların kalplerini kendisine ısındırmak maslahatı ve insanların İslâmdan uzaklaşmalarını sağlayacak kötü durumların doğması endişesidir. Nitekim Resulullah (s.a.) da bu hususa işaret ederek şöyle buyurmuştur: "Ben insanların, Muhammed (s.a.) ashabını öldürüyor, demelerinden korkuyorum". Bu uygulama, itikadlarının kötü olduğunu bilmekle birlikte, gönüllerini İslam'a ısındırmak arzusuyla müellefe-i kulub'e zekattan pay verilmesini hatırlatmaktadır. [8]

[1] İbni Kesir, 1/38.


[2] Zemahşerî 1/79.


[3] Bu hadisi Timizi Abdullah bin Mesud (r.) dan rivayet etmiştir.


[4] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 1/63-65.


[5] Taberi, 1/84; Kurtubî, 1/184.

Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 1/67.


[6] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 1/67.


[7] İbnu'l-Arabî,Ahkâmu’l-.Kur’an, 1/12; Kurtubî, 1/198 vd.


[8] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 1/70-71.

Hiç yorum yok: