Bismillahirrahmanirrahim
Bu ilke imanın kemali ve ubudiyetin eksiksizliğinin bir neticesidir. Çünkü ibadet, hem muhabbetin kemalini ve en son derecesini, hem de boyun eğmenin kemalini ve en son derecesini içerir. Allah rasûllerini, peygamberlerini ve mü'min kullarını sevmek Allah'ı cc sevmenin bir parçasıdır. Her ne kadar Allah'a ait olan sevgiye, O'ndan başka hiçbir kimse layık değilse de Allah'tan başkaları , Allah için(Allah ile birlikte) sevilir.
Çünkü seven kimse, sevdiği kimsenin sevdiklerini de sever. Onun buğzettiklerine buğzeder, dost edindiklerini dost edinir, düşmanlık ettiklerine düşmanlık eder. O razı olduğu için o da razı olur, o gazablanırsa ondan dolayı o da gazablanır. Onun emirleri ile emreder, yasakladıklarını o da yasaklar. Kısacası her durumda o sevdiğine uygun tutum sergiler.
Allah cc iyilik sahiplerini sever, takva sahiplerini sever, tevbe edenleri sever, tertemiz olanları sever. Biz de Allah'ın sevdiklerini severiz.
Allah cc, hainleri sevmez, fesatçıları sevmez, kibirlenenleri sevmez. Yüce Allah'a uyarak biz de onları sevmeyiz ve onlara buğzederiz.
Buharî ile Müslim'de, Peygamber –sav- şu hadisi kaydedilmektedir: "Üç özellik vardır ki, kimde bulunurlarsa o kimse imanın lezzetini alır: Allah ve Rasûlünü herkesten daha çok seven, sevdiği kimseyi yalnız Allah için seven ve Yüce Allah kendisini küfürden kurtardıktan sonra tekrar küfre dönmekten tıpkı cehennem ateşine atılmaktan hoşlanmadığı gibi hoşlanmayan."1 Buharı 16. 21, 6941; Müslim 43.
Tam ve eksiksiz bir sevgi, sevilen zatın sevdiği ve hoşlanmadığı bütün hususlarda, dostluklarında ve düşmanlıklarında ona eksiksiz bir uygunluğu gerektirir. Bilindiği gibi Allah'ı cc gereği gibi seven bir kimsenin, O'nun düşmanlarına buğzetmesi kaçınılmazdır;O, kendi yolunda cihad edenleri sevdiği gibi, onun da Allah'ın buğzettiği kimselere karşı cihad etmeyi sevmesi kaçınılmaz bir şeydir. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: 'Gerçek şu kî Allah kendi yolunda birbirine kenetlenmiş bina gibi saf bağlayarak çarpışanları sever." (es-Saf, 61/4)
Sevgi ve buğz (nefret) ise o şeydeki hayır ve şer hasletlerine göredir. Kulda hem dostluğu gerektiren, hem düşmanlığı gerektiren sebebler, hem sevilmenin hem de buğzedilmenin sebebleri birlikte bulunabilir. Bundan dolayı aynı kişi, bir açıdan bakıldığında sevilen, bir başka açıdan bakıldığında buğzedilen bir kişi olur. Hüküm ise galib olana göre verilir. Kulun Allah nezdindeki hükmü de bu şekildedir.
Şüphesiz Yüce Allah bir şeyi, bir açıdan sever, bir başka bakımdan ondan hoşlanmaz. Nitekim Peygamber -sav- Aziz ve Celil olan Rabbinin şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir: "Yapacağım hiçbir işte tereddüt etmiş değilim; ancak mü'min kulumun canını almakta tereddüt ederim. Zira o, ölümden hoşlanmaz, Ben de onun üzülmesini istemem. Ancak bu, onun için kaçınılmazdır."2Buharî 6502
Böylelikle Yüce Allah tereddüt ettiğini beyan etmektedir. Çünkü tereddüt iki iradenin birbiriyle çatışmasıdır. Yüce Allah mü'min kulunun sevdiğini sever, hoşlanmadığı şeyden de hoşlanmaz. Kul, ölümden hoşlanmıyorsa Yüce Allah da bundan dolayı onun ölümünden hoşlanmaz. Nitekim: "Ben de onun üzülmesini istemem.." buyurmaktadır. Halbuki Yüce Allah ölümü takdir etmiştir. Ölümün tahakkuk etmesini istemektedir.İşte bu hale tereddüt adı verilmiştir. Daha sonra da bu işin gerçekleşmesinin kaçınılmaz olduğunu beyan etmektedir. Zira bu, mü'min kulu daha da sevdiği bir sonuca götürmektedir.
(el-Akidetü't Tahaviyye(İbn Ebi'l-İzz el-Hanefi)
"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.
EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder