“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
Bismillahirrahmanirrahim
VI. Tevazu Sahibi Olmak
Halk ile oturup-kalkmaktan tevazu elde edilir. Tevazu ise makamların en üstünüdür. Tek başına oturmaktan tevazu elde edilemez. Bazen kibir ve gurur uzlete çekilmeyi seçmeye sebep olur.
İsrailiyat´ta rivayet ediliyor ki, hukemadan birisi hikmet ilminde üçyüz altmış eser yazdı ve bu eserleriyle Allah nezdinde büyük bir mertebeye vardığını sandı. Allah Teâlâ, o zamanın peygamberine ´Git falana söyle! Sen yeryüzünü nifak ile doldurdun. Ben senin o nifakından tek birşey dahi kabul etmem´ diye vahyetti. Ravi diyor ki: Kişi bu sefer uzlete çekildi. Yer altındaki bir mağaraya sığındı ve içinden dedi ki: İşte ben şimdi rabbimin rızasına nail oldum!´ Bunun üzerine Allah Teâlâ yine peygamberine vahyetti: ´Ona söyle! Sen halk ile karışıp halktan gelen eziyetlere göğüs germedikçe benim rızama nail olamazsın´. Bunun üzerine adam çarşıya çıktı, halka karıştı, onlarla oturup yedi, onlardan aldı, onlara verdi. Onlarla beraber çarşı ve pazarlarda gezdi. Bu durumdan sonra Allah Teâlâ peygamberine şu şekilde vahy gönderdi: İşte şimdi o kulum, benim rızama nail oldu´.
Nice kimseler vardır ki, evlerinde uzlete çekilmişlerdir. Onu uzlete sevkeden şey gururdur. Onu halkın içine girmekten alıkoyan ´Ben gidersem bana gereken hürmeti göstermezler, beni öne almazlar´ zihniyeti veya onlarla karışmaya tenezzül etmeyişidir veya kendisini daha yüce görüp ve halk arasına karışmazsa daha yüksek kalacağını düşünür.
Bazen kişi, eğer halka karışırsa, kötü tarafları bilinir korkusuyla uzlete çekilir ki, zahid ve vaktini ibadetle değerlendiren bir kimse olmadığı bilinmesin diye, evini ayıplarının üzerine gerilmiş bir perde edinir. Dolayısıyla halkın kendisinin hakkında ´zahid ve abiddir´ demesini sağlamış olur. Oysa halvette geçen vaktini zikir ve düşünceye sarfetmiş de değildir. Böyle kimselerin bilinmelerinin alâmeti şudur: Bunlar halk tarafından ziyaret edilmelerini severler, fakat halkın ziyaretine gitmeyi sevmezler. Avam tabakasının ve idarecilerin kendilerine yaklaşmalarıyla sevinirler. Kapılarında ve yollarında halkın toplanmasını ve halka ellerini öptürmeyi hoş görürler. Eğer hakîkaten böyle bir kimse nefsini terbiye etmekle uğraşsaydı, halka karışmayı ve insanları ziyaret etmeyi çirkin görmezdi. Ayrıca halkın kendisini ziyaret etmeleri de hoşuna gitmezdi.
Nitekim biz daha önce bu durumu Fudayl b. İyaz´dan hikaye etmiştik. O yanına gelen zata şöyle der: ´Sen bana, birbirimize yağ çekelim diye gelmişsin´.
Hâtem-i Esemm kendisini ziyarete gelen emîre ´Benim senden istediğim şu ki ne ben seni göreyim ne de sen beni´ demiştir. Bu bakımdan herhangi bir kimse, nefsiyle beraber Allah´ın zikriyle meşgul değilse, o kimsenin halktan uzak durmasının sebebi; halk ile şiddetle meşgul olmasıdır. Çünkü böyle bir kimsenin kalbi halktan uzak durmakla halkın kendisine ihtiram gözüyle bakmalarını seyredip lezzet almak ister.
Bu sebepten ötürü uzlete çekilmek, bir kaç açıdan cehalettir.
1. İlmen ve dinen büyük olan bir kimsenin rütbesini, halkla oturup-kalkmak ve tevazu göstermek zerre kadar alçaltmaz. Zira Hz. Ali (r.a) elbisesinin eteğinde ve elinde hurma ve tuz alıp evine götürür ve şöyle derdi: ´Kâmil bir kimsenin kemâlini, çoluk çocuğuna alıp götürdüğü şeyler zedelemez´.
Ebu Hüreyre, Huzeyfe b. Yeman, Ubey b. Ka´b ve İbn Mes´ud (r.a) odun yüklerini sırtlar,un çuvalını omuzlar, evlerine götürürlerdi. Ebu Hüreyre Medine valisi iken, tepesinin üzerindeki evine odun taşır ve yoldakilere ´Emîrinize ve valinize yol veriniz´ diye bağırırdı. Peygamberlerin efendisi (s.a.s) çarşıdan eşya satın alır, bizzat evine götürürdü. Arkadaşı ´Bana ver, ben götüreyim´ deyince şöyle derdi:
Eşyanın sahibi onu taşımaya herkesten daha fazla müstehaktır.( Ebu Ya´la)
2. Halkın kendisinden razı olmasını sağlamak için gayret eden, halkın hakkındaki inancını güzelleştirmeye çalışan bir kimse aldanmıştır. Çünkü böyle bir kimse eğer Allah´ı hakkıyla tanımış olsaydı bilirdi ki halk onu Allah´tan zerre kadar müstağni edemez! Kendisine gelen zarar ve fayda Allah´ın kudret elindedir.
Allah´tan başka gerçekte zarar ve fayda verici hiç kimse yoktur ve yine bilirdi ki, halkın rıza ve sevgisini Allah´ı küstürmek suretiyle talep eden bir kimseye Allah kızar ve halkı da ona kızdırır. Halkın razı edilmesi elde edilmez bir hedeftir. Bu bakımdan Allah´ın rızası başkasının rızasını talep etmekten daha evladır.
Sehl et-Tüsterî arkadaşlarından birisine baktı ve kendisine dedi ki: ´Filan filan şeyleri yap!´ Bunu da kişiye vermiş olduğu bir emirden dolayı söyledi. O kişi de şöyle dedi: ´Ey hocam! Ben insanlar için bunu yapmaya güç yetiremiyorum´. Bu esnada Sehl, arkadaşlarına dönüp şöyle demiştir: ´Bir kul bu işin hakikatine ancak iki vasıftan birisine sahip olursa nail olabilir: a) Bir kul ki, insanların gözünden düşer, dünyada yaratıcısından başkasını görmez. O iman eder ki Allah´tan başka hiç kimse kendisine zarar veya fayda vermeye muktedir değildir, b) Bir kul ki nefsini küçük görür ve gördüğü herhangi bir hale beş para kıymet vermez´.
İmam Şâfiî şöyle demiştir: ´Hiç kimse yoktur ki, hem seveni hem de buğzedeni olmasın. Madem durum budur, sen ibadet ehliyle beraber ol!´
Hasan Basrî´ye şöyle denildi: ´Ya Ebu Said! Bir kavim senin meclisine geliyor. Onların gayeleri senin konuşmalarında hata bulup sana sual sormak suretiyle seni susturmak ve taciz etmektir´. Bu söze karşılık Hasan tebessüm ederek şöyle demiştir: ´Sen hiç üzülme! Çünkü ben nefsime cennetin meskenlerini, Rahmân´ın komşuluğunu va´dettim. Nefsim de buraları istiyor. Ben nefsime halktan selâmet kalacağını söylemedim. Çünkü ben kesinlikle bildim ki, halkı yaratan, onlara rızık veren, dirilten ve öldüren dahi onların dilinden kurtulamaz´.
Hz. Musa (a.s) şöyle der:
- Yarabî Halkın dilini benden uzak tut!
- Ya Musa! Senin bu isteğin öyle bir istektir ki, Ben kendim için bile bunu tercih etmiş değilim. Nerede kaldı ki, senin için tercih edeyim.
Allah Teâlâ Üzeyir´e şöyle vahyetmiştir: ´Eğer sen, seni insanların ağzında çiğnenen bir sakız yapmama razı olup hoşgörü göstermezsen, seni nezdimde mütevazi kullarımın arasına kaydetmem!´
Bu bakımdan evine kapanıp dolayısıyla halkın hakkındaki inançlarını güzelleştirmek ve sözlerini tatlılaştırmak için çaba sarfeden bir kimse, dünyada hazır bir meşakkat ve azabın içinde kıvranır. Ahiret azabı ise, elbette daha büyüktür. Eğer bilselerdi... (Zümer/26)
Bu bakımdan uzlete çekilmek, ancak bütün vakitlerini rabbini düşünmek ve anmak suretiyle değerlendiren bir kimse için müstehabdır. Bütün vaktini ibadet ve ilme harcayan eğer insanlarla oturup-kalksaydı Vakitleri zayi olacaktı ve afetleri çoğalacaktı, ibadetleri darmadağın olacak bir kimse için, uzlete çekilmek müs
tehabdır. İşte bunlar, uzlete çekilmenin gizli tehlikeleridir. Bunlardan sakınmak gerekir. Çünkü bunlar ´kurtarıcılar´ şekline gelen ´helâk ediciler´dir.
"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.
EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR
Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.
EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder