“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
Bismillahirrahmanirrahim
III. Fayda: Fitne ve hasımlıklardan uzak durmak:
Fitne ve husumetten kurtulmak, din ve nefsi, fitneye dalmaktan korumak ve fitnenin tehlikelerine maruz kalmaktan kaçınmaktır. İnsan çok az zaman taassuplar, fitneler ve husumetlerden uzak kalır. Bu bakımdan insanlardan uzak olan bir kimse bütün bunlardan selâmet kalır.
Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s) Abdullah b. Amr b. el-As´a fitneden bahsederek fitneyi vasıflandırdığında şöyle hitap etti:
- İnsanların sözlerinde durmadıklarını, emanetlerinde güvenirliliklerini kaybettiklerini gördüğünde, ve (parmaklarını birbirine geçirerek) şöyle olduklarını gördüğün zaman...
- Ya Rasülüllah! Böyle olduğunu gördüğüm zaman ben ne yapmalıyım?
- Evinden çıkma, diline hakim ol, bildiğini al,hoşlanmadığın,rahatsızlık duyduğun şeyi de bırak. Özellikle sana salihlerin yaptığını yapmanı tavsiye eder, sıradan kimselerin yaptıklarını bırakmanı isterim.(Ebu Davud)
İbn Mes´ud da şöyle demiştir: Hz. Peygamber (s.a) fitne ve herc günlerinden bahsetti. Şöyle sordum:
- Herc ne demektir?
- Kişi yanına oturduğu arkadaşından emin olmadığı zaman demektir.
- Eğer o zamana yetişirsem bana ne yapmamı emredersin?
- Nefsini ve elini tut (onlara hâkim ol) ve evine gir!
- Eğer kişi gelip evimde beni taciz ederse ne yapmalıyım?
- Odana gir!
- Eğer odama girerse ne yapayım?
- Mescidine gir ve şöyle yap, (O esnada Hz. Peygamber mübarek bileğini tuttu) ve ölünceye kadar ´Rabbim Allah´tır´ de.(Ebu Davud)
Urve b. Zübeyr Akik adlı yerde köşkünü yaptıktan sonra oraya çekildi ve dışarı çıkmadı. Kendisine ´Sen saraya kapanıp Hz. Peygamberin mescidini niçin terkettin ´ diye sordukları zaman şu cevabı verdi: ´Sizin mescidleriniz levhiyatla, çarşılarınız fesad ile doludur. Fahişelik yollarınızda yükselmektedir. Şu köşkün içinde sizin içinde bulunduğunuz felaketten emin kalmış olurum´.
Durum bu iken, husumetler ve fitne merkezlerinden sakınmak, uzlete çekilmenin faydalarından birisi olur.
IV. Fayda:Toplumun şerrinden kurtulmak:
Halk bazen aleyhinde konuşmak suretiyle sana eziyet verir. Bazen de sû-i zan ve itham etmek suretiyle... Diğer bir zaman yerine getirilmesi zor olan şeyle eziyet verirler. Bazen senden akıllarının ermediği amel ve sözleri görürler. Onu, fırsat kendilerine düştüğünde şer için kullanmak üzere ellerinde tutarlar. Sen onlardan uzak durdukça bütün bu durumlardan korunma külfetine girmezsin. Bu sebebe binaen hükemadan biri başkasına dedi ki: ´Sana onbin dirhemden daha hayırlı iki beyit öğreteceğim´. O da ´Onlar nedir ´ diye sorunca şöyle dedi: ´Gece konuştuğun zaman yavaş ol! Gündüz konuştuğun zaman, önce etrafını süz! Çünkü söz ağzından çıktıktan sonra bir daha geri dönmez. İster iyi, ister kötü olsun´.
Şüphe yoktur ki, insanlara karışan, çalışmalarında onlara ortak olan bir kimse, hakkında hased eden ve su-i zan yapan düşmandan kurtulamaz ve insanlara karışan bir kimse vehmeder ki, karşısındaki düşman daima düşmanlık için hazırlanmakta, kendisi için tuzak kurmakta, tehlike ve desise ile arkasında gezmektedir. Çünkü insanlar birşey hakkında muhteris oldukları zaman, her bağırmayı korkularından kendi aleyhlerinde sanırlar!
İnsanların hırsı dünya için kabardıkça kabarmış olduğundan onlar başkasının da dünyaya haris olduğunu sanırlar. Nitekim Mütenebbî şöyle demiştir: ´Kişinin yaptığı kötü olduğu zaman zanları da kötü olur. Âdet edinmiş olduğu vehmi derhal şüphenin kapkaranlık bir gecesine dalar ve devam eder´.
Denildi ki: ´Kötü insanlarla oturup-kalkmak, iyi insanlar hakkında su-i zan yapmayı doğurur´. İnsanın tanıdıklarından gördüğü kötülükler ve oturup kalktığı kimselerden çektiği ızdırap pek çoktur. Biz bunun izahını uzun uzadıya yapmayacağız. Zira bizim şimdiye kadar zikrettiklerimizde bunun tümüne birden işaret vardır. Uzlete çekilmekte ise, bütün bunlardan kurtuluş vardır.
Hz. Ömer (r.a) şöyle demiştir: ´Uzlete çekilmekte, kötü arkadaştan kurtuluş vardır!´
Abdullah b. Zübeyr´e neden Medine´ye gelmediği sorulduğunda, ´Niye geleyim ki, orada ancak başkasının nimetine haset eden veya başkasının felaketiyle sevinen kimseler kalmıştır´ diye cevap vermiştir.
İbn Semmak diyor ki: Bir arkadaşımızdan şöyle mektup aldık: "Hamd ve salavattan sonra; halk daha önce tedavide kullanılan ilaç idi. Şimdi ise, devası bulunmayan bir dert olmuşlardır. Bu bakımdan arslandan kaçtığın gibi onlardan kaç! Bedevilerden biri ağacın altında oturuyor, onu besliyor, suluyor, etrafını süpürüyor ve diyordu ki: ´Bu ağaç benim dostumdur. Onda üç haslet vardır: a) Benden dinledi mi, gidip beni başkasına jurnal etmez, b) Eğer onun yüzüne tükürürsem benim bu eziyetime katlanır, c) Eğer ona kızıp döver, hakaret edersem o bana hiç hırslanmaz ve kızmaz. Bedevinin bu sözleri, beni arkadaşlar hakkında zahid kıldı. (Artık arkadaşlık yapılacak kimse bulamıyorum)".
Seleften biri, kitapları mütalaa etmeye ve mezarlar arasında oturmaya başlamıştı. Kendisine ´neden böyle yapıyorsun ´ denildiği zaman, şöyle dedi: Tek başıma oturmaktan daha selâmetli, kabirlerden daha ibretli ve kitaplardan daha faydalı bir dost bulamadım da ondan...´
Hasan Basrî şöyle anlatmaktadır: Hacca gitmek istedim. Sabit el-Bennanî benim hacca gideceğimi işitmiş, gelip bana dedi ki:
- İşittiğime göre, sen hacca gitmek istiyorsun Ben de sana arkadaş olmak istiyorum.
- Allah senden razı olsun! Bırak da biz Allah Teâlâ´nın üzerimize gerdiği örtü altında birbirimizle muaşeret edip geçinelim.Çünkü, eğer arkadaşlık yaparsak, birbirimizden nefret etmeyi gerektirecek hareketler görmekten korkuyorum!
Hasan Basrî´nin bu sözü uzlete çekilmenin diğer bir faydasına işarettir. O da örtünün, din, mürüvvet, ahlâk, fakirlik ve diğer kusurlar üzerine gerili kalmasıdır.
İnsan, din ve dünyasında, ahlâk ve işlerinde kusurlardan uzak değildir. En iyisi din ve dünyasında örtünmektir. Onlar açıkta olursa selâmette kalamaz. Ebu Derda şöyle demiştir: ´Halk, dikensiz yapraklar idi. Fakat bugün insanlar yapraksız diken oluverdiler´.
Süfyan b. Uyeyne diyor ki: Süfyân es-Sevrî hayatta iken ve uyanıkken, öldükten sonra da rüyamda bana şöyle dedi: ´Halkı az tanı! (veya halkı tanımayı azalt). Çünkü halktan kurtulmak zordur. Ben, hoşuma gitmeyen şeyleri tanıdıklarımdan gördüm´.
Seleften biri şöyle demiştir: ´Tanıdıkları azalt! Çünkü tanıdıkları azaltmak, hem senin dinin, hem de kalbin için daha selâmetlidir. Hakların boynundan düşmesi için daha hafiftir. Zira tanıdıklar çoğaldıkça hakları da o nisbette çoğalır ve o hakları yerine getirmek zorlaşır´.
Seleften biri şöyle demiştir: ´Tanıdıklarını tanımamazlıktan gel! Tanımadıklarınla tanışma!´
V. Fayda: Karşılıklı beklentilere son verilmesi:
Uzlet sayesinde halkın senden ümitleri ve senin de halktan beklediklerinin kesilmesidir. Halkın senden ümitlerinin kesilmesine gelince, burada birçok faydalar vardır. Çünkü halkın rızası öyle bir uzaklıktır ki, bir türlü kavuşulmaz. Bu bakımdan kişinin kendi nefsinin ıslahıyla meşgul olması daha iyidir. Oturup kalktığı insanlara karşı yerine getirilmesi gereken hakların en rahat ve en kolayı, cenazesinde hazır bulunmak, hasta iken ziyaret etmek, düğünler de ve evliliklerinde hazır bulunmaktır. Bütün bunlarda vaktin zayi edilmesi söz konusudur ve felaketlere maruz kalma vardır. Sonra bir kısmına gitmeye birtakım engeller çıkar. Onlar hakkında bir kısım özürler ileri sürmen gerekir. Oysa her özrü izhar etmek de mümkün değildir. Kişiye ´Filanın hakkını yerine getirdin bizim hakkımızda ise, kusurlu davrandın´ derler. Böyle yapmak düşmanlık sebebi olur. Buna binaen şöyle denilmiştir: ´Ziyaret zamanında hastayı ziyaret etmeyen, o hasta iyileşirse mahcup olmamak için onun ölümünü temenni eder!´
O kimse hiç kimseyi ziyaret etmezse, kendisine birşey demezler. Eğer bazılarını ziyaret ederse geri kalanlar kendisinden nefret ederler. Bütün insanlar için bütün hakları yerine getirmek için, gece gündüz sadece kendisini bu vazifeye adayan bir kimse bile buna güç yetiremez. Acaba din ve dünya hususunda kendisini meşgul eden mühim vazifesi olan bir kimse nasıl bunları yerine getirebilir
Amr b. el-As der ki: ´Dostların çokluğu, alacaklıların çokluğu demektir´.
İbn Rumî der ki: ´Senin düşmanın, dostundan istifade eder. Bu bakımdan çok arkadaş edinme. Çünkü hastalığın çoğunu görürsün ki, yiyecek ve içecekten gelir´.
İmam Şâfiî şöyle demiştir; ´Her düşmanlığın kökü, mutlaka kötü bir kimseye yapılan iyiliğe dayanır!´
Senin insanlardan ümidinin kesilmesine gelince, bu da büyük bir faydadır. Zira dünyanın malına ve süsüne bakan bir kimsenin hırsı kabarır, hırsının kuvvetiyle tamahı artar. Durumların çoğunda mahrumiyetten başka bir şey görmez. Bu bakımdan ümidi yok olur, büyük sıkıntı ve üzüntülere düşer. Fakat halktan uzaklaştığı takdirde bunları görmez. Görmediği takdirde nefsi çekmez ve tamahı kabarmaz.
İşte bu sırra binaen Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
Onlardan bazı zümrelere kendilerini denemek için verdiğimiz dünya hayatının süsüne gözlerini dikme.(Tâhâ/131)
Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:
Malca altınızda bulunana bakınız. Üstünüzde bulunana bakmayınız. Çünkü böyle yapmak Allah´ın size bahşettiği nimetleri takdir etmenize daha uygundur.(Müslim)
Avn b. Abdullah der ki: ´Ben zenginlerle oturuyordum. Daima üzüntülüydüm. Elbisemden daha güzel elbiseler, bineğimden daha kuvvetli binekler görüyordum. Ne zaman ki, fakirlerle oturmaya başladım, rahata kavuştum!´
Rivayete göre, (İmam Şafiî´nin talebesi) Müzenî birgün Fustat camiinin kapısından çıktı. O anda Abdülhakem´in oğlu Muhammed cemaatiyle beraber geliyordu. Onun süslü hâli ve güzel durumu Müzenî´yi şaşırttı. Müzenî derhal ´Bir de hanginiz sabırlıdır bilelim diye bir kısmınızı diğer bir kısmınız üzerine bir imtihan vesilesi kıldık´ (Furkan/20) ayetini okudu; sonra şöyle bağırdı: ´Evet, ben sabreder ve razı olurum´.
Müzeni fakir ve yoksuldu. Bu bakımdan evinde oturup halka karışmayan bir kimse, böyle fitnelerle karşılaşmaz. Çünkü dünya ziynetini gören bir kimsenin ya dini ve yakîni kuvvetli olup sabreder. Bu takdirde sabrın acılığını tatmaya mecbur olur. Oysa sabır ´sebir´ denilen acı bitkiden daha acıdır veya böyle bir kimsenin isteği kabarır. Dünyayı elde etmek için hileli hareket etmeye mecbur olur. Bunu yaptığı takdirde de ebediyyen helâk olur. Dünyada helâk olması ise, çok zaman mahrumiyetle sonuçlanan tamahkârlıktır. Zira her isteyenin eline dünya geçmez. Ahiretteki helâk olması ise dünya malını Allah´ın zikrine ve Allah´a yaklaşmaya tercih etmesinden kaynaklanır.
Nitekim İbn Arabî şöyle der: ´Zilletin kapısı zenginlik tarafından olduğu zaman, ben fakirlik yönünden yücelere çıkarım´ İbn Arabî bu sözüyle tamahkarlığın halihazırda bile insanı zelil kıldığına işaret etmektedir.
VI. Fayda:Kendini ağıra satanlardan ve ahmaklardan kurtulmak:
Bunun gibi insana ağırlık veren şeyleri görmek küçük bir körlüktür.
İbn Sîrin der ki: Bir kişinin şöyle dediğini duymuştum: ´Ben hoşlanmadığım bir kimseye bir defa baktım ve bayıldım´. Yunan filozof hekîm Calinus (Galen) şöyle der: ´Herşeyin bir sıtması vardır. Ruhun sıtması da sıkıntı veren kimselere bakmaktır´.
İmam Şafiî şöyle demiştir: ´Ben sıkıntı veren biriyle oturduğum zaman, onun tarafına düşen yanımın ağırlaştığını hissediyordum. Sanki o taraf diğer tarafımdan daha ağır geliyordu bana´.
Birinci ve ikinci faydadan başka, uzletin bu faydaları dünyanın hazır maksadlarıyla ilgilidir. Fakat aynı zamanda dinle de ilgilidir. Zira insanoğlu sıkıntı veren bir kimsenin görülmesiyle üzülüp sıkıldığı müddetçe onun aleyhinde bulunmaktan, Allah´ın sanatını görmekten emin olamaz! Bu bakımdan kişi başkasından gıybet veya su-i zan, hased, nemime veya başka bir kötülük görüp üzüldüğü zaman, onun karşılığını vermemekten sabrı taşar. Bütün bunlar dinin, fesadına sebep olur! Uzlet ve tenhaya çekilmekte ise, bütün bunlardan selâmette kalır.
Uzlete çekilmenin zararlarıyla devam edeceğim inşallah.
"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.
EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder