3 Mart 2013 Pazar

KUR’AN'I ANLAMAK

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim”
Bismillahirrahmanirrahim

Kur’an-ı kerimi tam olarak yalnız Resulullah sas anlamıştır. Çünkü muhatabı Odur. Kur’an Ona gelmiştir. Ondan başkası tam anlayamaz. Onun için Allahü teâlâ buyuruyor ki:
(İnsanlara açıkla diye Kur’anı sana indirdik.) [Nahl 44]

Açıklamak, âyet-i kerimeleri, başka kelimelerle ve başka suretle anlatmak demektir. Bırakın bizleri, ümmetin âlimleri de, âyetleri anlayabilselerdi ve kapalı olanları açıklayabilselerdi, Allahü teâlâ Peygamberine, sana vahy olunanları tebliğ et der, açıklamasını emretmezdi.


Eshab-ı kiram, ana dilleri Arapça olduğu halde, bazı âyetleri anlayamayıp, Peygamber efendimize sas sorarlardı. Resulullah sas, Kur’an-ı kerimin tefsirini Eshabına bildirmiştir. Eshab-ı kiramın bildirdiğinden başka türlü söyleyenler, dalalete, hatta küfre düşer. Tefsir, yoruma değil, nakle dayanır.

M. Masum-i Faruki hazretleri buyuruyor ki:
Bir gün Peygamber efendimiz sas, Hazret-i Ebu Bekir’e ra ince marifetleri, onun seviyesine göre anlatıyordu. Yanlarına Hazret-i Ömer ra gelince, konuşma üslubunu onun da anlayacağı şekilde değiştirdi. Hazret-i Osman ra gelince, yine konuşma tarzını değiştirdi. Hazret-i Ali ra de gelince konuşmasını, hepsinin anlayacağı tarzda değiştirdi. Resulullahın sas her defasında konuşma üslubunu değiştirmesi, oradaki zatların istidatlarının farklı oluşlarından meydana gelmiştir. (1/59)

Hadis-i şeriflerde, (Benden sonra Peygamber gelseydi, Ömer olurdu), (Osman’ın şefaati ile Cehennemlik 70 bin kişi sorgusuz Cennete girecek) ve (Ben ilmin şehriyim Ali de kapısıdır)buyuruldu. Her üçü de bu derece yüksek olduğu ve Arabiyi çok iyi bildiği halde, Hazret-i Ebu Bekir’e ra anlatılan tefsiri bile anlayamadılar. Çünkü Peygamber efendimiz sas herkese derecesine göre anlatıyordu.

İki hadis-i şerif meali:
(İnsanlara akıllarına, anlayışlarına göre söyleyin, inkârcı olmasınlar, Allah’ı ve Resulünü yalanlamasınlar.) [Buhari]

(Aklın alamayacağı şeyi söylemek, fitneye sebep olabilir.) [İbni Asakir]

Şahsi görüşe göre tefsir yapmanın büyük zararını iyi bilen Hazret-i Ebu Bekir ra, (Kur’an-ı kerimi kendi görüşümle tefsire kalkarsam, beni hangi yer taşır, hangi gök gölgeler) buyurmuştur. (Şir’a)

Kur’an-ı kerimi, Arapça bilen de tam anlayamaz. Dil bilmek ayrı, ilim bilmek ayrıdır. Türkçe bilen, tıp, hukuk, fen bilgisini anlayabilir mi? Hadis-i şerifte, (Kur’an, Allah’ın metin ipidir. Manalarının hepsi anlaşılmaz) buyuruldu. Kur’an-ı kerim çok veciz olup, bitmez tükenmez manalarının bulunduğu, bütün manaları bildirilse bile, yazmak için kağıt ve mürekkep bulunamayacağı şöyle bildirilmektedir:
(De ki, Rabbimin [hikmetli] sözleri için, denizler mürekkep olsa, bir o kadar daha deniz ilave edilse, denizler tükenir, Rabbimin sözleri tükenmez.) [Kehf 109]

Mevduat-ül-ulum’da deniyor ki:
(Kur’an ilmi, içinde şaşılacak, akıllara durgunluk verecek, sayısız acayip haller bulunan engin bir denizdir. Ondaki her ilmi öğrenmek, sırrına erişmek imkansızdır.)

İnsanların yazdığı anayasayı bile anlamak için hukukçulara gidiliyor. Bir kanundan bile herkes aynı şeyi anlamazken, Allah’ın kelamını nasıl anlayabilir?

Nitekim, âyetlerden anladığına uyup, (Hayır ve şer Allah’tan olduğuna göre, bize günah işleten de Allah’tır. Biz günahlardan mesul değiliz) diyenler çıkmıştır.

İşte bu tehlikeyi önlemek için Peygamber efendimiz sas, gerekli açıklamayı yapmıştır. Âlimler de bunları açıklamış, artık bahane kalmamıştır. Kur’an-ı kerimi anlamak için açıklamaya ihtiyaç olduğunu bizzat Hak teâlâ bildiriyor:

(Kur’anı insanlara açıklayasın diye sana indirdik.) [Nahl 44]

(Resulümün verdiğini alın, yasakladığından da sakının!) [Haşr 7]

(O, [Resulüm] vahiyden başkasını söylemez.) [Necm 3,4]

(Resule itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur.) [Nisa 80]

(Allah’a itaat edin, Peygambere itaat edin. İşlerinizi boşa çıkarmayın.) [Muhammed 33]

(Allah ve Resulüne itaat eden Cennete, isyan eden Cehenneme gider.) [Nisa 13,14]

(Yüzleri ateşte evrilip çevrildiği gün: Eyvah bize! Keşke Allah’a itaat etseydik, Peygambere de itaat etseydik! derler.) [Ahzab 66]

Diyanetin hazırladığı (Kur’an-ı kerim ve Türkçe Anlamı) isimli tercümenin önsüzünde deniyor ki:
(Kur’an-ı kerim, Türkçeye değil, hiçbir dile hakkıyla çevrilemez. Kur’an-ı kerimde muhtelif manalara gelen lafızlar vardır. Böyle bir lafzı tercüme etmek, çeşitli manalarını bire indirmek olur ki, verilen tek mananın murad-ı ilahi olduğu bilinemez.)

 Eğer murad-ı ilahi tek olarak anlaşılsaydı, birbirinden farklı mezhepler meydana gelmezdi. Farz Allah’ın emridir. Her çağa göre yazılacak tefsirde abdestin farzları kaç olarak bildirilecektir? Bir hak mezhebe göre açıklansa yenilik olmaz. Farklı açıklansa dini değiştirmek olur. Böyle, içinde şahsi düşünce bulunan tefsirler okunmaz.

Kur’an-ı kerim hiçbir dile, hatta Arapça’ya bile tercüme edilemez. Herhangi bir şiirin bile, tam tercümesine imkan yoktur. Ancak izah edilebilir. Kur’an-ı kerimin manası tercümeden anlaşılmaz. Bir âyetin manasını anlamak demek, Allahü teâlânın, bu âyette ne demek istediğini anlamak demektir. Bu âyetin herhangi bir tercümesini okuyan, murad-ı ilahiyi öğrenemez. Tercüme edenin, bilgi derecesine göre anlamış olduğunu öğrenir.

Bir kimse, bir âyet-i kerimeyi tefsir ederken, açıklarken, daha önceki müfessirlerden işitilmeyen şekilde, yalnız kendi görüşüne, kendi aklına göre açıklama yaparsa kâfir olur. İşte bu sebepten dolayı, Peygamberler hariç, insanların en üstünü olmasına rağmen, Hazret-i Ebu Bekri Sıddık ra, (Kur’an-ı kerimi kendi reyimle, kendi görüşümle tefsire kalkarsam, beni hangi yer taşır, hangi gök gölgeler?)buyurmuştur. (Şir’a)

Mezhep imamlarımız, (Âlimlerden sorup öğrenin) mealindeki âyet-i kerime mucibince, Kur’an-ı kerimin manasını, Tâbiinden ve Eshab-ı kiramdan öğrenerek, kitaplarına yazmışlardır. Diğer âlimlerimiz de, bunların kitaplarından, tefsirden, hadisten anladıklarını, bizim gibilere açık, kolay öğretmek için, binlerce Fıkıh ve İlmihal kitabı hazırlamışlardır. (Birgivi)

İmam-ı Şarani hazretleri de buyuruyor ki:
Hadis-i şerifler, Kur’an-ı kerimi açıklar. Mezhep imamları, hadis-i şerifleri açıkladı. Diğer âlimler de, mezhep imamlarının sözlerini açıkladı. Namazların kaç rekat olduğunu rüku ve secdede okunacak tesbihleri, bayram ve cenaze namazlarının nasıl kılınacağını, zekat nisabını, orucun ve haccın farzlarını, hukuk bilgilerini, Peygamber efendimizin açıklaması olmadan Kur’an-ı kerimden anlamak mümkün değildir.

İmran bin Husayn hazretleri, (Bize yalnız Kur’andan söyle!) diyene, (Ey ahmak, Kur’an-ı kerimden her şeyi anlamak mümkün mü? Mesela namazların kaç rekat olduğunu bulabilir miyiz?) buyurdu. Hazret-i Ömer’e ra de, (Farzlar seferde kaç rekat kılınır? Kur’anda bulamadık) dediler. Cevaben, (Allahü teâlâ bize Muhammed aleyhisselamı gönderdi. Biz, Kur’an-ı kerimde bulamadıklarımızı, Resulullahtan gördüğümüz gibi yapıyoruz. O, seferde dört rekatlık farzları, iki rekat olarak kılardı. Biz de öyle yaparız) buyurdu. (Mizan-ül-kübra)

Kur’an-ı kerimde, Resulullaha ve âlimlere uymamız emrediliyor. (Al-i İmran 31, Haşr 7, Nahl 43)

Peygamber efendimiz de, (Âlimlere tâbi olun) buyuruyor. (Deylemi)

O halde, Allahü teâlânın emrine uyarak, âlimlere tâbi olmamız, uymamız şarttır. Fıkhı bilmeden dine uymak mümkün olmaz. Çünkü dinin temeli fıkıhtır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(İbadetlerin en kıymetlisi fıkhı öğrenmek ve öğretmektir.) [İbni Abdilberr]

(Her şeyin dayandığı direk vardır. Dinin temel direği, fıkıh ilmidir.)[Beyheki]

(Allah, iyilik vermek istediği kimseyi fıkıh âlimi yapar.) [Buhari]

(İbadet için fıkıh kâfidir.) [Beyheki]


Özetle şunu söyleyebiliriz: Ashab ana dilleri arapça olduğu halde ayetleri anlamayıp Resullulah’a sav sorarlardı. O’da tefsirini Eshabına bildirmiştir.Eshab bir sonraki nesile (Tabiin),onlarda kendilerinden sonra gelen nesle (Tebe-i Tabiin) bildirmişlerdir.
Eshabın ve sonraki iki neslin naklettiğinden başka türlü söyleyenler dalalete, küfre düşerler. Tefsir yoruma değil nakle dayanır.

"İnsanların en hayırlısı benim asrımdaki ashabımdır. Sonra onlara yakın olan (Tabiîn)lerdir. Sonra da onlara yakın olan (Tebe-i Tabiîn)lerdir" (Buhari, Fedailü Ashabi'n Nebiyy, 1; Müslim, Fedailü'l-Ashap, 210-214; Ebû Dâvud, Sünne, 9; Tirmizî, Fiten, 45). 

"Benim ashabımın, sonra onların ardından gelen (Tabiî)lerin, sonra da bunların ardından gelen (Tebe-i Tabiî)lerin değerini takdir etmek bakımından benim hakkımı gözetiniz" (İbn Mâce, Ahkâm, 27).

"Size ashabımın, sonra onların peşinden gelenlerin, sonra da bunların peşinden gelenlerin (hakkını gözetmenizi) tavsiye ederim" (Tirmizî, Fiten, 7).

**İmam Sehavî'nin beyanına göre tebe-i tabiîn nesli Hicri 220 yılında sona ermiştir. (Subhi es-Salih, Ulûmü'l-Hadis ve Mustalahuh, s. 358).

Bu üç nesilden sonra insanlar kendi akıllarını kullanarak “Bu zamanda” veya “benim düşünceme göre”diyerek ayetlerden hüküm çıkarma yetkisine sahip değildir.. Ancak Peygamberimizin sav hadis-i şerifleri ayetleri tefsir edebilir.. 

Hz.Ali ra, “din nakle dayanır.Akılla,kıyasla olsaydı mestin üstünü değil altını mesh ederdim.”demiştir. İslamiyette aklın ermediği şey çoktur ama selim akla uymayan bir şey yoktur. Ahiret bilgileri, Allah’ın cc beğenip beğenmediği şeyler ve O’na ibadet şekilleri aklın çerçevesi içinde olsaydı ve akılla doğru olarak bilinebilseydi peygamberler gönderilmesine lüzum kalmazdı. Kur’an yeterlidir sünnete gerek yok diyenlere Peygamberimizden sav ve Allah-ü Teala’dan cevap:

Ashabtan bir kadın Resullulah’a bunlar (bu söylediklerin) Kur’an’ da var mı? diye sorar:

O’da ,”var tabi. Şu ayette “Resullulah size neyi emrederse onu yerine getiriniz,neyi yasaklarsa ondan kaçınınız.(Haşr 59-7)

Peygamberimiz sav sünnetine uyulmasını emrettiği gibi kendi ashabına da uyulmasını emretmiştir. Ashaba uyulduğu takdirde, insanları doğru yola götüren yıldızlara benzetmiştir. ”İçinizde benden sonra yaşayanlar birçok ayrılıklara şahit olacaktır. Size sünnetimi, hidayete erdirilmiş, doğru yolu bulmuş halifelerin sünnetini(yolunu)tavsiye ederim. Ona sımsıkı sarılın, sonradan çıkacak şeylerden sakının.”

Kur’an’da sahabilerle ilgili “ilk iman eden mühacirlerle ,ensar ve onlara iyilikte tabi olanlardan Allah cc razı oldu, onlar da Allah’tan razı oldular.Allah onlar için cennet hazırlamıştır. (Tevbe 9-100)buyurulmuştur.

 Günümüzde eski alimlerin hata ettiği söylenerek yanlış kıyaslar,yorumlar meydana çıkmıştır.

İbni Abbas Hz “İlk kıyas yapan İblistir. Kendi görüşüyle dinde kıyas yapan şeytanın dostu olur.” buyurmuştur.

İblis,ateşin topraktan daha hayırlı olduğunu sanmış ,yanlış kıyas yapmıştır.Halbuki Allah cc toprağı ateşten üstün yaratmıştır.

Kendi görüşünüze göre dinde kıyas yapmayın. Çünkü din kıyas kabul etmez.(Deylemi)

Dini akılla ölçmek kadar zararlı bir şey yoktur.Böylece helale haram, harama helal denmiş olur.(Taberani)

İmam Rabbani Hz. “Dinin hükümlerini kendi aklıyla anlamak ve aklı ona rehber etmek isteyen peygamberliğe inanmamış olur.”buyurmuştur.

Günümüzde çıkıp bu ayeti ben bu şekilde yorumluyorum veya hadisleri kabul etmiyorum diyen kişilere : “Kendini Peygamberimizden sav, sahabelerden,müctehidlerden daha akıllı ,bilgili ve üstünmü sanıyorsun ? diye soruyoruz.Biz Müslümanlar da dinimizi doğru öğrenme gayreti içinde olmayınca, araştırmayınca bu batıl kişilerin söylediklerine itibar edebiliyoruz. Bu itikadı bozuk kişilere karşı bizlerde dinimizi Kur’an’dan , Sünnetlerden, 4 büyük mezhep imamlarımızdan öğrenip dine ekleme , çıkarma yapan kişilere karşı dikkatli olmalıyız. Bununla ilgili Hz.Muhammed’in sav muazzam bir duası var:

“Ümmetim icmasında (din bilginlerinin konuyla ilgili fikir birliği)çoğunluğun dediği geçerlidir. Hiçbir yanlış konuda icma edemesinler.” Rabbimiz de Onun duasını kabul etmiş.

"Allah ummet-i Muhammed'i sapıklıkta birleştirmez. Allah'ın desteği birlik beraberlik içinde olanlaradır. Cemaatten ayrılan ateşe ayrılmış olur." (Tirmizî, Kit. Fiten, bab. 7, Hn. 2167).

Örtünme yoktur, Cuma namazı , teravih namazı yoktur, kadere inanmak imanın şartlarından değildir, namaz üç vakittir , hayızlı kadın Kur’an okuyabilir, oruç tutabilir, Yahudiler ve Hıristiyanlar da cennete girecektir diyenlere; Bin küsur yıldır Peygamberimizin, ehl-i beytin, sahabelerin yaşayışları, ülemaların bize nakliyle gelen dinimizi tahrif etmeye çalışanlara karşı uyanık olmalıyız.

(Ahir zamanda, âlim ve ilim azalır, cahillik artar. Cahil ve sapık din adamları, yanlış fetva vererek fitne çıkarır, doğru yoldan saptırırlar.) [Buhari]


Mektubat-ı Rabbani’den faydalanılmıştır. 


“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim”

Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.


EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

1 Mart 2013 Cuma

İKİNCİ DÖNÜM NOKTAM..Hac

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim”
Bismillahirrahmanirrahim

Hac...ne muhteşem bir ibadet! Kabe...Bizzat Allah’ın misafiri olduğun yer. Bu nasıl bir lütuftur ,bu nasıl bir şereftir. 

Hz.İbrahim as Kabe’yi Hz İsmail ile inşa ettikten sonra Rabbimiz cc Hz.İbrahim as’ a dağa çıkıp insanları davet etmesini söyler.Hz.İbrahim as “Ya Rabbi ,kimse yok ki kimi davet edeyim.”der. Allah cc buyurur: “sen davet et Ben duyururum.” Biz insanlar ruhlar aleminde bu çağrıyı işittiğimizde kimimiz “lebbeyk” (buyur Allah’ım )diye cevap vermişiz. İşte hacca gidenler bu çağrıya cevap verenlerdir. Bu davete cevap verenlerden olduğumu öğrendiğimde çok ağlamıştım.

Hacca, o kadar bilgisiz , ne yaşayacağımızı bilmeden gitmiştik ki. Acaba özel şeyler yaşar mıyım, rüyada Peygamberimizi sav görür müyüm? diye beklerken ;orada sadece kendi nefsimle yüzleştim , yapmamam gereken bende olan tüm hoş olmayan huylarım önüme kondu , ben ne duygular içindeysem aklımdan ne geçiriyorsam eşimin de aynı şeyleri yaşadığını anlamamızla daha da etkilendik. Bu yaşananlar benim ve eşimin olaylara bakış açımızı değiştirdi . Kabe’de Allah’a cc o kadar yakınsın ki, her yaşadığınla Rabbimiz seninle konuşuyor adeta . Kabe’de yaşadıklarımı evime döndüğümde “gümbür gümbür” diye tarif etmiştim. Ravza’da ise “sükunet” . Aylar sonra bir kitapta okudum; meğer Kabe’de Allah’ın cc “Celal” ismi Medine’de “Cemal” ismi zuhur edermiş.Bunu öğrenmekte beni çok etkiledi tabiki.

Döndükten sonra sürekli şunu söyledim:Rabbim sonsuz merhametiyle bize yanlışlarımızı gösterdi, düzeltmemiz gerektiğini farkettirdi. Ben orada eğitildim diyordum sürekli. Daha  sonra umreye gittiğimizde rehber hocamız bize şunu söyleyecekti: “Allah cc kullarına öğreteceği şeylerin hepsini birden hacda toplamıştır. Hac bir öğretinin adıdır.”


Allah cc hiç bir ibadetin karşılığında cennet vardır dememiştir. Sadece hac için bir hadis-i şerifte, “Mebrur (kabul olunmuş) bir haccın karşılığı elbette cennettir.” buyurmuştur.

Hacca gidecek maddi imkanınız olduğu anda gitmediğiniz her gün size günah yazıldığını biliyor musunuz? Evim yok, arabamı değiştirmem gerekiyor gibi bahaneler sizi farzı yerine getirmenizden muaf kılmıyor. Aksine ileride fakirliğe de düşebilirsiniz ama imkanınız varken gitmediğiniz için farz borcunuz düşmüyor. Hac için sarfedilen para , gelirinizi düşürmez hatta bereketlenmesine vesile olurmuş.

Herşeyden öte Ravza’da Peygamberimizi sav ziyaret hadiste bildirildiği üzere O’nu yaşarken ziyaret etmek gibiymiş .O’na selamınızı bizzat kendiniz aracısız veriyorsunuz.(Medine dışında salavat getirdiğimizde ise bizim selamımızı melekler Peygamberimize sav ulaştırıyor)

Kabe’de Allah’ın evim dediği,Benim misafirimsin dediği yerdesin.O’nun bir emrini yerine getirirken o 5 milyon kişinin arasında olmak şerefine ermeniz dileğiyle....

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim”


Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

İLK DÖNÜM NOKTAM..annemin ölümü

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim”
Bismillahirrahmanirrahim

Aslında küçüklüğüme döndüğümde gece yatmadan evvel Allah’a cc dua ettiğimi hatırlıyorum ;hatta 11 yaşımdayken din kitabından namaz bölümünü okuyup ben de namaz kılayım deyip kitabı yatağımın üstüne koyduğumu ,duaları da bir kağıda yazıp kıblenin neresi olduğunu bile bilmeden kağıtları okuyabilmek için kafamı çevirerek aylarca namaz kıldığımı hatırlıyorum.Sonra özel bir okulu kazandım .Hazırlık ,Orta ve Liseyi o okulda bitirdim.Ara ara Allah’a cc yönelişlerim oluyordu kısa aralıklarla namaz da kılıyordum . Ama çevremde islamiyeti yaşayan kimse olmadığı için bir ilerleme kaydedemiyordum sonra üniversite sonra çalışma hayatı . İslamiyetten habersiz geçirilen yıllar sonra evlilik, çocuk veeee bir gün annemin ölümcül bir hastalığa yakalandığını öğrenmem hayatımda ilk dönüm noktam oldu.Tek tük çevremizde birileri ölüyordu ya yaşlıydılar ya uzak bir yakınımız. İlk defa ÖLÜM ü farkettim. Annem ölecekti ve ölümün nasıl birşey olduğunu bilmiyordum. Çok zor bir süreç başladı hayatımızda.Ve ben ölüm ve ötesini öğrenmeliydim.İslamiyeti öğrenme sürecim başlamıştı.Önce kabir hayatı,cennet cehennem ve müsibetler karşısında bir müslümanın tavırları üzerine kitaplar okumaya başladım. Sonra annemi kaybettik . Ama Rabbimin beni Kendine yönlendirmesinde annemi vesile kılması da O’nun yüce ihsanı ve lütfudur. Şer görünen bir olayın hayra dönüşümünün bir örneğidir bu. Ecel geldiğinde buna kimse birşey yapamaz ama bu bir başkasının hele de bu evladıysa onun Rabbine yönelmesine vesile olmuşsa herhalde bundan daha büyük bir hayır olamaz bir anne için.Allah cc mekanını cennet eylesin.Amin.

Sonra örtünme var mı diye merak ettim;meal okumaya başladım sonra kafamda başka sorular oluştu ne okumalıyım derken tefsir diye birşey varmış onu okuyayım dedim ve annemin hastalığını öğrenmem ve onu kaybetmemden bugüne kadar 11 yıl geçti ve ben her tür kitabı okuyan ben 11 yıldır sadece İslami kitaplar okuyorum.Kimseden etkilenmemek için kendim seçtim okuyacağım kitapları .Tabii çok yanlış kitaplar da okumuş olduğumu bilgi sahibi olmaya başlayınca anladım.Ama şu faydasını da gördüm ;birilerine sorsaydım beni kendi bildiği doğruya yönlendirecek kitaplar tavsiye edecekti muhtemelen ve ben ona inanacaktım.Ama ben önyargısız hiçbirşey bilmeden hepsini okuyup arasından bize Peygamberimiz’in nakliyle gelen İslamiyeti öğrenmeye başladım inşallah Allah’ın izniyle.

İşte bu blogda herkesin okumaya bu kadar zamanı olmayabilir düşüncesiyle bu 11 yıl içinde okuduğum tüm kitaplardan çıkardığım beni etkileyen sayfalar dolusu bilgiyi paylaşmak istiyorum inşallah.

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim”


Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.


EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

4.Râfıza Fırkası/Şiilik Ne Zaman Ortaya Çıktı?


Râfıza fırkası, ismi Abdullah b. Sebeolup Müslüman olduğunu ve ehl-i beyt sevgisini iddia eden, Ali radıyallahu anh hakkında aşırı gidip onun hilâfet için vasiyyet edildiğini iddia ettikten sonra, onu ilahlık mertebesine çıkaran bir Yahudi’nin ortaya çıktığı dönemde yayıldı. Bunu Şîa kaynakları da bizzat îtiraf ederler.
Şianın büyük alimlerinden el-Kummî, el-Makâlât ve’l-Furuk1 adlı kitabında onun mevcudiyetini, Ali radıyallahu anh’ın imamlığının farz oluşunu ve ric’at edeceğini (âhir zamanda geridöneceğini) ilk söyleyenin, yine Ebû Bekir, Ömer, Osman ve diğer sahabelere (radıyallahu anhum) ilk hakâret edenin Abdullah b. Sebe olduğunu ikrar eder ve aynısını en-Nevbahtî; Furûku’ş-Şîa2 adlı kitabında, el-Keşşî de; Ricâlu’l- Keşşî3 diye bilinen meşhur kitabında söyler.
Abdullah b. Sebe’nin hakkında yazan çağdaş Şiîlerden Muhammed Ali el-Muallem,Abdullah b. Sebe el-Hakikatu’l-Mechûle 4 adlı kitabında, delilleri ile onun, Râfızîlerin şeyhlerinin büyüklerinden olduğunu söyler. Ehl-i Sünnet alimlerinden Abdulkâhir el-Bağdâdî rahimehullah der ki: “es-Sebeiyye: Ali radıyallahu anh hakkında aşırı giderek önce onun peygamber olduğunu sonra da onun ilah olduğunu iddia eden Abdullah b. Sebe bağlılarıdır. Kûfenin bazı taşkın insanları onunbu davetine uydular. Ali b. Ebî Tâlib radıyal-lahu anh bunu duyunca iki çukur kazılmasını ve onların yakılmalarını emretti ve böylece onlardan yakalanabilenler ateşe atıldı.”5

DİPNOTLAR
1 Bkz: Kummî, el-Makâlât ve’l-Furuk (s.10-21)
2 Bkz: en-Nevbahtî, Furûku’ş-Şîa (s.19-20)
3 el-Keşşî, İbn Sebe ve akîdesi hakkında bir çok rivâyet
nakleder. Bkz.: No; 170, 171, 172, 173, 174,
s.106-108
4 Bu kitap, Murtaza el-Askerî’nin Abdullah b. Sebe
adında bir şahsın mevcudiyetini inkâr ettiği; “Abdullah
b. Sebe ve Esâtîru Uhrâ” adlı kitabına karşı yazılmış
bir reddiyedir.

28 Şubat 2013 Perşembe

EHL-İ SÜNNETE GÖRE HZ. MEHDİ

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim”
Bismillahirrahmanirrahim 

HZ. İSA'NIN İNİŞİ VE HZ. MEHDİ'NİN ÇIKIŞI, EHLİ SÜNNET İTİKADINDA "İNKARI MÜMKÜN OLMAYAN" KONULARDIR.

Hz. Peygamber sas Müslümanlara ahir zamanda, zulüm içindeki dünyayı, sevgi ve barış ortamına kavuşturacak olan Hz. Mehdi'nin zuhurunu müjdelemiştir. Nitekim, Peygamber Efendimiz sas bu müjdeyi Müslümanlara verirken şöyle buyurmuştur:

"...Dünyanın ömüründen sadece bir gün kalsa bile, Allah benim Ehl-i Beytim'den bir adam gönderecektir. O dünyayı (daha önce) zulümle olduğu gibi adaletle dolduracaktır." (Sünen Ebu Davud, Cilt 14 s. 402)

Ehli sünnet inancında (Hanefi, Hanbeli, Şafi ve Maliki mezheplerinde) Hz. Mehdi'nin geleceği, Hz. İsa'nın gökten ineceği ve namazda Hz. Mehdi'yi imamlığa geçireceği Ehl-i sünnet itikadı olarak sabittir. Ehl-i sünnet inancı olmayan, hadisleri kabul etmeyen kimselerin ise Hz. İsa'nın gelişini ve Mehdi inancını kabul etmemeleri normaldir.

Ancak yüzlerce yıldır aynı sağlam itikadı benimsemiş olan Ehl-i sünnet ulemasından Hz. İsa'nın ineceğini ve Hz. Mehdi'nin gelişini reddeden olmamış, alimlerimiz "tam bir uyum içinde" Müslümanları bu konularla müjdelemişlerdir.

Mezhep imamımız İmam-ı Azam Ebu Hanife Hazretleri, Hanbeli mezhebinin imamı İmam-ı Hanbel Hazretleri, Maliki mezhebinin imamı İmam-ı Malik Hazretleri, Şafii mezhebinin imamı İmam-ı Şafi Hazretleri Hz. İsa'nın yeniden dünyaya döneceğini, Hz. Mehdi'nin zuhur edeceğini bildirmişlerdir. Ehli sünnetin bu dört büyük mezhebinin imamları hepsi mutlak müçtehiddir. Bu mutlak müçtehidlerin dışında, tüm büyük İslam alimleri de ahir zamanda İslam ahlakının tüm dünyaya hakim olacağını, Hz. İsa'nın geleceğini, Hz. Mehdi'nin çıkacağını söylemişlerdir.

Örneğin mezhep imamız İmam-ı Azam Ebu Hanife, Hz. İsa ve Hz. Mehdi'nin gelişi konularının "inkarı mümkün olmayan konular" olduğunu şöyle bildirmektedir:

Deccal'in ve Yecüc'ün çıkması, Güneşin batıdan doğması, İsa (as)'ın gökten inmesi ve sahih haberlerin getirdiği diğer kıyamet alametleri haktır ve olacaklardır. Kıyametin büyük alametlerinden daha başkaları da vardır. Örneğin Mehdi (as)'ın gelmesi gibi. Bütün bu olaylar sahih haberlerin getirip söylediği gibi haktırlar ve gerçekleşeceklerdir. (Fıkhı Ekber Tercümesi, İmamı Azam Ebu Hanife, Hazırlayan Ali Rıza Kaşeli, s. 99)

Diyanet İşleri Başkanlığı'nın Resmi Yayınlarına Göre Bu Konular, ‘Ehli Sünnet İnancında Bir İtikad Konusu'dur

Ehli sünnet mezhepleri Hz. İsa'nın yeryüzüne kıyamete yakın bir dönemde geri geleceğine, Deccal'in çıkışından sonra yeryüzüne ineceğine, Deccal'i öldüreceğine, domuzları öldüreceğine, namaz kılarken Kabe'ye yöneleceğine ittifak etmişlerdir. Bu konudaki muhalefeti sapıklık sayarlar. (Mezhepler Arasındaki Farklar, El Fark Beynel Fırak, El İmam Ebu Mansur Abdulkadır b. Tahir b. Muhammed el Bağdadi, Önsöz ve Notlarıyla Çeviren Prof. Dr. Ethem Ruhi Fığlalı, Türk Diyanet Vakfı Yayınları, s. 253, 270)

Ehl-i sünnet inancına göre İslam akaidinde on büyük kıyamet alameti sabittir. Hz. İsa ve Hz. Mehdi'nin gelişi de bu alametlerdendir. Bu alametleri herkes bilir ve bunların inkarı mümkün değildir.

Madem Hz. İsa gelmeyecek, Hz. Mehdi çıkmayacak o zaman bu telaş niye?
Hz. İsa'nın ikinci kez yeryüzüne geleceğine ve Hz. Mehdi'nin ortaya çıkışına inanmadıklarını söyleyen kimselerin, amansız bir telaş içerisinde oldukları görülmektedir. Oysa ki madem bu iki önemli şahsın gelişi gerçekleşmeyecektir, o zaman bu konudan bu kadar tedirgin olunması, telaşla aksinin savunulması için bir sebep de olmaması gerekirdi. Ancak tam tersine böylesine büyük bir tedirginlik ve panik ile Hz. İsa ve Hz. Mehdi'nin gelişlerinin reddedilmeye çalışılması, Peygamberimiz (sav)'in 1400 sene öncesinden pek çok sahih hadisiyle müjdelediği gibi, bize Hz. İsa'nın ve Hz. Mehdi'nin gelişinin çok yakın olduğunu haber veren çok önemli bir alamettir.

Zira Peygamberimiz (sav) hadislerinde, insanların sıklıkla dile getirecekleri bu "Hz. Mehdi gelmeyecekmiş, Hz. Mehdi yokmuş" sözlerinin Hz. Mehdi'nin çıkış alameti olduğunu bildirmiştir:

"İnsanların ÜMİTSİZ OLDUĞU VE "HİÇ MEHDİ FALAN YOKMUŞ" dediği bir sırada Allah Mehdi'yi gönderir..." (Ali Bin Husameddin el-Muttaki, Kitab-ul Burhan fi-Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 55)

HZ. İSA VE HZ. MEHDİ'NİN GELİŞİ HAKKINDAKİ SAHİH HADİSLERDEN BAZILARI

... Vallahi muhakkak ve muhakkak Meryem oğlu İsa inecek, hem adil bir hakem, adaletli bir hükümdar olarak inecek... (Sahih-i Müslim, Bir Şerhin-Nevevi, Cilt II, s. 192; Kitab-ul İman, Bab-u Nuzül-i İsa İbn-i Meryem, Kenzul Ummal, 14/332)

İsa bin Meryem (Meryem oğlu İsa) adil bir hakim ve adaletli bir imam olarak inmedikçe kıyamet kopmayacaktır... (Sünen-i İbni Mace, 10/340)

Nefsim, kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, Meryem oğlu İsa'nın adalet sahibi olarak inmesi yakındır... (Ebu Hureyre r.a. / Buhari, Büyu 102, Mezalim 31, Enbiya 49; Müslim, İman 242 (155); Ebu Davud, Melahim 14 (4324); Tirmizi, Fiten 54 (2234)

Onunla (İsa ile) benim aramda hiçbir peygamber yoktur. O şüphesiz inecektir... (Buhari, Müslim, Ebu Davud ve Tırmizi, Büyük Hadis Külliyatı, Rudani, 5. cilt, s. 380)

Hayatım elinde olan Allah'a yemin ederim ki, Meryem oğlu (İsa aleyhisselam)'ın adil bir hakim olarak sizin içinize inmesi muhakkak yakındır... (Sahih-i Müslim, 6/532)

... Nihayet Meryem oğlu İsa iner ve Müslümanların emiri (Hz. Mehdi) ona: Gel, bize namaz kıldır, der. Bunun üzerine İsa: Hayır, Allah'ın bu ümmete bir ikramı olarak sizin bir kısmınız diğer bir kısım üzerine emirlersiniz,der. (Sahih-i Müslim, c. 1, s. 209)

Nasıl helak olur bir ümmet ki, evvelinde Ben (Hz. Muhammed sav), sonunda Meryem oğlu İsa (a.s.) ve ortasında da Ehli Beytimden (benim soyumdan) Mehdi vardır. (Celaleddin es-Suyuti, "Kitab-ül Burhan fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman", Ahir Zaman Mehdisinin Alametleri, Ali bin Hüsameddin El Muttaki, s.78)

Mehdi bu ümmettendir ve Hz. İsa’ya imam olacaktır. (Celaleddin es-Suyuti, “Kitab-ül Burhan fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman”, Ahir Zaman Mehdisinin Alametleri, Ali bin Hüsameddin El Muttaki, s.79)

...Ümmü seleme (r.a.) şöyle demiştir: Resulullah (s.a.)'i şöyle buyururken işittim: "Mehdi benim ailemden, Fatıma'nın oğullarındandır." (Sünen-i Ebu Davud, Cilt No. 14, Sayfa No. 402, 4284)

...Ali (b. Ebi Talib) (r.a.)’dan; Rasulullah (s.a.)’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir. Dünyanın ömründen sadece bir gün kalsa bile, Allah (c.c.) benim Ehl-i Beyt’imden bir adam (Hz. Mehdi'yi) gönderecektir. O dünyayı, (daha önce) zulümle olduğu gibi, Adaletle dolduracaktır. (SÜNEN-İ EBU DAVUD, Cilt No. 14, Sayfa No. 402, 4283)

Mehdi ile müjdelenin. O Kureyş'ten ve Ehl-i Beyt'imden bir kişidir. (Kitab-ul Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s.13)

Dünyanın ömründen sadece bir gün kalsa bile, Allah (c.c.) benim Ehl-i Beyt'imden bir adam (Hz. Mehdi'yi) gönderecektir. O dünyayı, (daha önce) zulümle olduğu gibi, Adaletle dolduracaktır. (Sünen-i Ebu Davud, Cilt No.14, Sayfa No. 402, 4283)

Onun (Mehdi'nin) hilafetinden yer ve gök ehli, hatta havadaki kuşlar bile razı olacaktır. (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamet-il Mehdiyy-il Muntazar, s. 29)


... Mehdi, Resulullah'ın bayrağı ile, insanların başarına bela üzerine bela yağdığı ve çıkışından ümit kesildiği bir sırada çıkar... (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir)

E.Ademoğlu

Diğer hadisler için:
https://ikrayasin.blogspot.com/2018/09/deccal-ve-hz-isa-asn-gelisi-ile-ilgili.html


“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim”


Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

BELA VE MÜSİBETE UĞRAYAN NE YAPABİLİR?


Bismillahirrahmanirrahim. Elhamdülillahi Rabb'il âlemin. Ve sallallahu ve selleme ala seyyidina Muhammed ve ala alihi ve sahbihi ecmaîn.

Kur’an’ın bize söylediğine göre aslında başımıza gelen aksiliklerin çoğu bizim kendi davranışlarımızın sonucudur ama biz bunu görmek istemeyiz, onun yerine suçu ya kadere ya da –haşa- doğrudan Allah’a havale ederiz. (Nisa, 4/79; Şura, 42/30; Rum, 30/41.) Oysa varlık âleminde zuhura gelmiş bir şey eğer insanların kendilerine (veya birbirlerine) yaptıklarının sonucu değil de sırf Allah’ın muradı ise o şey mutlak olarak hayırdır ve Allah’a “Allah” olarak inanan herkes O’nun her işini beğenir, razı olur. Çünkü bizim şer sandığımız hayır; hayır sandığımız şer olabilir. (Bakara, 2/216.)

Allah sevdiklerini bazı sıkıntılara düşürse de kendisine dua edip sığınmaktan ayrılmayan elinden gelen son gayreti sarfederek sabır ve kararlılık gösterenlere mutlaka en kısa zamanda ferahlığa ve genişliğe kavuşturmakla yardım eder.

Yaşadığımız her musibet Rabbimiz tarafından bizim bir yanlıştan dönmemiz için verilmiştir.

Rabbimizin mümin kullarına "dur etme, yapma" demek için verdikleridir. 

Bize verilen irade ile biz hakkı ya da batılı tercih ederiz. Allahu Teala bizi bu konuda serbest bıraktığı için müdahale etmez. Kendi irademiz ile hakka dönmemizi ister. Ancak sonsuz merhametinden dolayı cehenneme girmemizi istemediği için; verdiği müsibetlerle yanlışlarımızı bırakalım diye bize hatırlatmalarda bulunur.

Çoğu zamanda imtihanımız hangi konuda zafiyetimiz varsa bu zafiyetler üzerinden olur. Kişinin o konuda musibete uğraması onun yanlışını düzeltmesi için ona verilen bir fırsattır. 


Asıl musibet ve zararlı musibet, imanımıza, Müslümanlığımıza, ahlakımıza gelen musibettir. Bu musibetlerden her zaman Allah’a sığınmamız ve ağlayıp sızlanmamamız gerekir. (bk. Tirmizî, Deavât: 79)

Fakat dinî olmayan musibetler, hakikat noktasında musibet değildirler. Bunların bir kısmı Allah’ın bir ikazı ve uyarısıdır; bir kısmı günahlara kefarettir; hastalık gibi bir kısmı ise, Allah’ın bir iltifatıdır, bir temizliktir. (bk. Buhâri, Îman: 39, Müslim, Birr: 52)


Öncelikle şu konunun altını çizmekte fayda var:

Yüce Allah kulları hakkında zulüm istemez; yani O zalim değildir. Aksine asla haksızlık yapmayan mutlak âdil, hâkimdir. Çünkü O her şeye kadir olan­dır, her şeyi bilendir.  Çünkü zulüm, düzende, şeriat ve hukuk düzeni ihdas etme hususunda hikmet ve mükemmellik ile çatışan bir uygulamadır. O ba­kımdan Allah'ın, yarattıklarından herhangi bir kimseye zulmetmeye ihtiyacı yoktur. O'nun emredip yasakladıklarına gelince, O, bununla insanları yolların en doğrusuna hidayet etmek istemektedir. İtaat sınırları dışına çıkıp fasıklık ettikleri takdirde kendilerine zulmedenler bizzat onlar olur. Zulmeden kimse ise bizzat kendisinin ceza görmesine sebep teşkil eder.

Tefsirü’l-Münir'den aldığım Bakara suresi 153-157. ayet-i kerimelerin tefsirinde müsibete uğrayanlara büyük bir müjde var:

"Sabır, sabrın ölçüsü, tarifi, musibet esnasında istircada bulunmaya dair pek çok hadis ve seleften rivayet gelmiştir. Bunlardan birisini Müslim Ümmü Seleme (r.anha)'den şöylece rivayet etmektedir: Ümmü Seleme dedi ki: Resulullah (s.a.)'ı şöyle buyururken dinledim: "Bir musibet ile karşı karşıya ka­lan her bir kul; "İnnâ lillah ve innâ ileyhi râciûn (1) Allahım bu musibetimden dolayı bana ecir ver ve bana ondan hayırlısını onun yerine ihsan et" dediği tak­dirde mutlaka Allah o musibetinin ecrini ona verir ve ondan daha hayırlısını onun yerine ona ihsan eder."

Beyhakî de Şuabu'l-İmân' da İbni Abbas'dan Resulullah (s.a.)'ın şöyle bu­yurduğunu nakletmektedir: "Musibet esnasında istirca'da bulunan kimse (İnna lillah ve inna ileyhi raci'ûn diyenin) Allah musibetini giderir, akıbetini güzelleştirir ve hoşuna gidecek şekilde onun yerine salih bir halef ihsan eder."

Ahmed ve Tirmizî de Ebu Musa'dan Resulullah (s.a.)'ın şöyle buyurduğu­nu rivayet etmektedirler: "Kulun oğlu öldüğünde Yüce Allah meleklerine: Ku­lumun oğlunun ruhunu kabzettiniz mi? diye sorar. Onlar: Evet derler. Yüce Al­lah: Onun kalbinin meyvesini mi aldınız! der. Onlar: Evet, derler. Yüce Allah: Peki kulum ne dedi? der. Onlar: Sana hamdü sena etti, istircada bulundu. Yü­ce Allah şöyle buyurur: Siz kuluma cennette bir ev yapınız ve ona "hamd evi" adını veriniz."

Ömer b. el-Hattab (r.a) der ki: "Bana isabet eden her bir musibette mutla­ka şu üç nimeti buldum: Evvela bu musibet benim dinimde olmuyordu. İkincisi bu musibet daha önce olanlardan daha büyük değildi. Üçüncüsü Allah o musi­bete karşı büyük bir mükâfat verir." Daha sonra Yüce Allah'ın şu ayet-i keri­mesini okudu: "İşte rablerinden mağfiret ve rahmet hep onların üzerindedir ve onlar hidayete erenlerin ta kendileridir."

Hülâsa; din düzenini ortaya koyan ayet ve hadisler aynı zamanda sabrı, istirca'da bulunmayı, Allah'ın razı olacağı sözler söylemeye, Allah'ın kaza ve kaderine teslimiyet göstermeye, hükmüne razı olmaya da teşvikte bulunmuş­tur. İşte o vakit Allah o musibeti ondan hayırlısını vermek suretiyle telafi eder; sabreden kişi de ecir ve sevap alarak Allah nezdinde güzel kabul görür ve cen­nete nail olur. (2)

(1)Muhakkak biz Allah'ın (varlıklarıy)ız" Kulluğu ve Allah'ın mülkünde oluşu ikrar etmek­tir. "Ve muhakkak biz O'na dönücüleriz" ifadesi de ölmeyi ve kabirlerden dirilmeyi ikrarın ifadesidir.

(2) Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 1/329-332.



Musibetlerden nasıl korunulur?

1. dua
2.tevbe
3.tevekkül etmek (teslim ol,rıza göster)
4.sabır ( o sınavın bir an önce bitmesini sağlar)
İnsanlar bir müsibet karşısında şikayet ederek ağlar.Fakat şikayet O'na olmalı.O'ndan olmamalı.Müsibeti Allah'a şikayet etmeli.Eyvah deyip ben ne yaptım ki bu başıma geldi dememeli.
5.günahlardan sakınarak ve çok ibadet ederek korunulur.
6.Allah'a sığınmak
7.Allah'a dönüş ayetini okumak.(inna lillahi ve inna ileyhi raciun)bunu söyleyince Allah onu affeder,rahmete kavuşturur,doğru yolu buldurur ve felaketini hayra çevirir.
8.dine hizmet etmek.müsibete karşı önemli bir kalkandır.
9.nimetlerine şükretmek
10.sadaka
11.her durumda doğruyu söylemek
12.her çeşit zulumden uzak durmak beladanda uzak tutar.
13.tevazu sahibi olmak

BELA VE MÜSİBET KARŞISINDA

1.TAVIR (uhud Ashabının tavrı)
henüz bir bela yok ancak gerçekleşme ihtimali var ve bu da korku sebebi ama bu korku gerçek müminlerin imanını arttırmaktan başka işe yaramaz.ve onlar HASBUNALLAHÜ VE NİMEL VEKİL (ALLAH BİZE YETER O NE GÜZEL VEKİLDİR)derler.

2.TAVIR (Hz.Musa)
müsibet artık bir ihtimal ve korku nedeni değil,bilfiil yaşanmakta olan bir olaydır.Hz. Musa bu duayla Allah'a sığınıyor:Rabbim doğrusu bana indireceğin her türlü hayra muhtacım.Kasas Suresi 24. Ayet

3.TAVIR (Hz Yunus)

Sa’d b Ebi Vakkas Radıyallahu Anh’dan:
Resulullah 
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdular:

- Ben öyle sözcükler biliyorum ki;
bunlar kardeşim Yunus aleyhisselam’ın sözleridir.
Bunları kim bir sıkıntıya düşer de söylerse Allah onu o sıkıntıdan kurtarır :

"Lâ ilâhe illâ ente subhâneke , innî küntü minezzâlimiyn."


"Senden başka tanrı yoktur Senin şanın yücedir,ben zalimlerden oldum."-Enbiya Suresi: 87. Ayet-

Müslüman bir kimse bununla dua ederse mutlaka Allah onun duasını kabul eder.-Hadis kaynağı (Ibn Sünni 345. Hadis) 

4.TAVIR (Hz Eyüp)
Hz Eyüp üzerindeki bela onu kulluk yapmaktan alıkoyacak dereceye ulasınca BU DERT BANA DOKUNDU (İBADET YAPTIRMAZ HALE GETİRDİ) SEN MERHAMETLİLERİN EN MERHAMETLİSİSİN.  Ve eyyûbe iz nâdâ rabbehû ennî messeniyed durru ve ente erhamur râhimîn. [enbiya 83.ayet] 
Bu bela şiddetin son sınıra gelmesi durumunda ve artık insanlar isyan etmeyi düşünmeye başlar.Yapılması gereken bu duadır.

MÜSİBET KARŞISINDA OKUNACAK DUALAR

1.
sabah aksam 7 kez "Fe in tevellev fe kul hasbiyallâh(hasbiyallâhu), lâ ilâhe illâ hûve, aleyhi tevekkeltu ve huve rabbul arşil azîm(azîmi)."

" Allah bana yeter O'ndan başka ilah yoktur.O'na dayandım.O büyük arşın sahibidir."(tevbe,129)


2. Sahabeden Osman b. Affan (r.a.)’ın rivayetine göre Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Bir kul her günün sabahında ve akşamında üç defa; 

 “Bismillâhillezî lâ yedurru ma’asmihî şey’ün
fil-ardi velâ fis-semâi ve hüves-semî’ul-‘alîm.” 


 "Adı anıldığı zaman gerek yerde gerekse gökte
hiçbir şeyin zarar veremeyeceği Allah’ın adıyla! O, hakkıyla işiten ve hakkıyla bilendir" 


, derse ona hiçbir şey zarar vermez, görülmedik kaza ve belâ ona isabet etmez.” (Ebû Davud, Edeb, 110;
İbn Mâce, Dua, 14; Tirmizî, De’avât, 13)


3.Sıkıntılardan kurtulmak için okunan kelime-i temcid: 

"Lâ havle velâ kuvvete illâ billâhilaliyyilazîm" 


"Allah’tan başka güç kuvvet sahibi yoktur. Her şeye kuvvet ve güç veren ancak zati ve sübuti sıfatların sahibi yüce Allah’tır."

4.Korku ve belalardan kurtulmak için sabah akşam üç kere okunan dua:

"Bismillâhillezi lâ yedurru measmihi şey ün fil erdı ve lâ fissemâi ve hüves-semi ul alim" 


"Allah’ın yüce ismine sığınana yerde ve gökte hiç bir şey zarar veremez, O, her şeyi işitir ve bilir."

5.Nazardan ve her türlü zarardan korunmak için okunan dua:

"Euzü bikelimâtillahittammâti min şerri mâ haleka" 


"Bütün yaratıkların şerrinden Allah’ın kusursuz kelamlarına [âyetlerine yani Kur'ana] sığınırım. [Zira âyetlerinde gizli açık her ilim, her ihsan, her tedbir vardır."

6.Nazar değene okunacak dua: 


Bu dua her sabah ve akşam üç defa okunup kendi üzerine veya hastanın üzerine üflenirse, göz değmesinden ve şeytanların ve hayvanların zararından korur. 

"Euzü bi-kelimâtillahittâmmeti min şerri külli şeytânin ve hâmmetin ve min şerri külli aynin lâmmetin." 

"Şeytanların, haşaratın ve kem gözlerin şerrinden Allah’ın kusursuz kelamlarına [âyetlerine yani Kur'ana] sığınırım. [Zira âyetlerinde gizli açık her ilim, her ihsan, her tedbir vardır.]

7. Başına Az Veya Çok Sıkıntı Geldiği Zaman
 Allah teala şöyle buyurmuştur:
 Sabredenleri müjdele, bunların başına bir musibet geldiği zaman:

" İnna lillahi ve inna ileyhi raciun ulaike aleyhim salavatün min rabbihim ve rahmetün veulaike hümül mühtedun"

" Biz Allah'a aidiz ve O'na döneceğiz. Onlara Rablerinden bağışlamalar ve rahmet vardır. Doğru yolu bulanlar da onlardır, derler." (Bakara: 155, 156).

 * Ebu Hureyre radıyallahu anhden: Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle demiştir:

 Başınıza gelen her musibet için, hatta ayakkabınızın bağcığı için bile, inna lillah ve inna ileyhi raciun, deyiniz; zira o da bir musibettir. Ibn Sünni, 354.


8.Her çeşit hastalık karşısında

"Ve minhum men yekûlu rabbenâ âtinâ fîd dunyâ haseneten ve fîl âhirati haseneten ve kınâ azâben nâr(nâri)."(Bakara 201)

"Allah'ım bize dünyada da iyilik ver ahirette de iyilik ver.bizi cehennem azabından koru"

9.Bir şeyden korktuğu ve telaş  ettiği zaman

Sevban radıyallahu anh diyor ki: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir şeyden korktuğu zaman:

" Huvallah, Allahu rabbi laşerike leh."


 "O Allah'tır, Allah benim Rabbimdir, şeriki (ortağı) yoktur." İbn Sünni, 337. 

Amr bin Şuayb babasından, dedesinden rivayetle diyor ki: Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem bize korku duası olarak şunları öğretirdi:

 "Euzu bikelimatillahit tammeti min gadabihi ve şerri ibadihi, vemin hemezatiş şeyatini ve enyahdurun"


 "Gazabından, kullarının şerrinden, şeytanların rahatsız etmelerinden ve bana sokulmalarından Allah'ın noksansız kelimelerine sığınırım."

 Abdullah bin Amr bunları aklı yeten çocuklarına öğretirdi. Aklı yetmeyenlerin de yazar boyunlarına asardı. Tirmizi, Daavat, 3401.

10. Şiddet anlarında ve önemli işlerde dua

İbn Abbas radıyallahu anhuma diyor ki: 

Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem sıkıntılı anlarda şöyle derdi:

 "Lailahe illallahul azimül halim, lailahe illallahu rabbül arşil azim, lailahe illallahu rabbüs semavati verabbül ardı rabbül arşil kerim." 

"Allah’tan başka ilah yoktur, uludur, yumuşaktır. Allah’tan başka ilah yoktur, ulu arşin Rabbidir. Allah’tan başka ilah yoktur, göklerin Rabbidir, yerin Rabbidir ve kıymetli arşın Rabbidir."  Buhari, Daavat, 6345.

*Bir rivayette de başına mühim bir iş geldiği veya sıkıntıya uğradığı zaman böyle yapardı denmiştir.

 İnsan her zaman sıkıntıyla karşılaşabilir, üzülüp kederlenebilir. Böyle zamanlarda Cenâb-ı Hakk’ın birliğini ve yüceliğini dile getiren ve tutunulacak
yegâne sağlam dalın O olduğunu belirten ve Efendimiz tarafından tavsiye buyurulan bu duayı
okumalıdır.
O halde bir kimse bu duadan sonra hâlini ve sıkıntısını Mevlâ’sına arzederek O’nun yardımını isteyebilir.

11. Enes Radıyallahu Anh diyor ki: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in başına bir şiddet geldiği zaman:

"Ya hayyü ya kayyum, birahmetike esteğis"

"Ey gerçek hayat sahibi ve her şeyi ayakta tutan Allah'ım, rahmetinden medet umarım." derdi.
-Tirmizi,Daavat,3524-

12. Ebu Hureyre Radıyallahu Anh diyor ki: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'i bir şey düşündürdüğü zaman başını göğe kaldırır:

"Sübhanallahil azim"

 "Ulu Allah'ı tesbih ve tenzih ederim," derdi.

 Sıkı dua ettiği zaman da:

"Ya hayyu ya kayyum"

"Ey gerçek hayat sahibi ve herşeyi ayakta tutan Rabbim!" derdi. -Tirmizi,Daavat,3436-

13. Enes radıyallahu anh diyor ki. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin en çok duası şu idi:

 "Allahümme atina fiddünya haseneten vefil ahireti haseneten ve kına azaben nar"

 "Allah'ım, bize dünyada da iyilik, ahirette de iyilik ver ve bizi cehennem azabından koru.

 Enes radıyallahu anh da dua ettiği zaman bununla dua ederdi; dua ettiği zaman içine bunu da katardı. Buhari, Daavat, 6389; Müslim, Zikir ve Dua, 2688.

14. Abdullah bin Cafer'den: Hz. Ali radıyallahu anhuma diyor ki:
 Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem bana şu kelimeleri öğretti. Başıma bir sıkıntı ve zorluk geldiği zaman bunları söylememi emretti:

" Lailahe illallahul kerimül azim, sübhanehu tebarekallahu rabbül arşil azim, elhamdü lillahi rabbil alemin."

 "Allah'tan başka ilah yoktur, kerem sahibidir, uludur. O'nu tenzih ederim, O, ulu arşın Rabbidir. Alemlerin Rabbi Allah'a hamd olsun."

 Abdullah bin Cafer bunu sıtmalı insanlara telkin eder ve okur üflerdi. Gurbete gelin giden kızlarına da bunu öğretirdi. Ahmed bin Hanbel, 1/94; Ibn Sünni, 630.

15. Ebu Bekre radıyallahu anhden: Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem: Sıkıntıya düşenlerin duası şudur dedi:

" Allahümme rahmeteke ercu fela tekilni ila nefsi tarfete ayn, veaslih li şe'ni küllehu, lailahe illa ente."

 "Allah'ım, rahmetini umarım. Beni göz açıp yumacak kadar da olsa nefsime bırakma. Bütün işlerimi düzelt. Senden başka ilah yoktur." Ebu Davud, Edeb, 5090.

16. Esma bint Umeys radıyallahu anha diyor ki: Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem bana: Sana bazı kelimeler öğreteyim mi, başın dara düştüğü zaman onları söylersin:

" Allahu Allahu rabbi la üşrikü bihi şey'a." 

"Rabbim Allah'tır, Allah'tır. Hiçbir şeyi ona şirk koşmam." Ebu Davud, Salat, 1525; lbn Mace, Dua, 3882.

17. Ebu Katade radıyallahu anh diyor ki: Resulullah sallahu aleyhi ve sellem:

 Kim sıkıntı anında ayetelkürsi ve Bakara suresinin son ayetlerini (amenerresulü) okursa, aziz ve celil olan Allah ona imdat eder. lbn Sünni, 346. 

18. Şerden korunma duası

 Hz. Aişe'den (radıyallahu anha) rivayet ettiğine göre, Resulullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle dua etmiştir:

 "Allahümme innî eûzü bike min şerri mâ amiltü ve min şerri mâ lem a'mel."

 "Allahım! İşlediğim ve işlemediğim tüm şeylerin şerrinden sana sığınırım." (Müslim, Zikir, 18.)

19. Kötülüklerden korunmak için dua

Bismillahirrahmanirrahim
"Allahumme afina min kulli belain ve min kulli kadain ve min külli maradin muhtelifin."

"Rahman ve Rahîm olan Allah adıyla" "Allah'ım, bizi her beladan, her kazadan ve her çeşit hastalıklardan afiyette kıl." 

20. Belaları defetmek için okunacak dua

 Enes b. Malik'ten (radıyallahu anh) rivayet olduğuna göre, Resulullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur:

 "Allah Teala bir kuluna, aile, mal mülk, çoluk çocuk gibi nimetler verir de, o kişi, 'Mâşallah lâ kuvvete illâ billâh' diye dua ederse, kendisine ve sahip olduklarına ölümden başka musibet ilişmez." (İbnü's-Sünni, Amelü'l-Yevm ve'l-Leyle, nr. 357.)

21. Kötülükten ve hastalıktan korunma duası

 Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resulullah (sallallahu aleyhi vesellem) ailesinden bazısı hastalandığı zaman, onun tüm kötülüklerden korunması için Allah'a sığınır sığındırır ve sağ eliyle meshederek şu duayı okurdu:

 'Allahümme rabbe'n-nâsi, ezhibi'l-be'se. İşfihî ve ente'ş-şâfî. Lâşifâen illâ şifâüke şifâen lâ yugâdirü sekamen.'

 "Ey insanların Rabb'i! Şu hastalığı giderip şifa ihsan et. Şifa verici ancak sensin. Senin şifandan başka hiçbir şifa yoktur. Öyle bir şifa ver ki hasta üzerinde hiçbir hastalık izi bırakmasın!"(Buhari, Tıb, 38, 40; Müslim, Selam, 19.) 

22. O dert onun başına gelmez

Ebu Hüreyre'den (radıyallahu anh) rivayet edildiğine göre, Resulullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur:

 "Her kim bir hastalığa müptela olmuş birini görünce, 'el-Hamdü lillâhillezî âfânî mimmâ ibtelâke bihî ve faddalanî alâ kesîrin mimmen halaka tafdîla' 

"Verdiği bu dertten beni afiyette kılan ve beni birçok yarattıklarına karşı üstün kılan ve nimetlerle donatan Allah'a hamdolsun"

 derse o dert onun başına gelmez." (Tirmizi, Daavat, 38; İbn Mace, Dua, 22)

23. Esmaül hüsna ile dua etmek

 Cenab-ı Hakk'ın isimlerinin manalarını bilerek ve zikrederek dua edilip istendiği taktirde, Allah'ın (celle celalühü) o kimsenin muradını vereceği bildirilmiştir. Mesela, rızkın genişletilmesi, açlıktan ve geçim sıkıntısından kurtulmak isteniyorsa, "Rezzak" ve "Kerim" isimleriyle Allah'a dua edilir. Eğer duada istenilen bağışlanma ise "Rahman", "Rahim", "Gafur" ve Afüv" isimleriyle dua edilir. Allah Teala ayet-i Kerimesinde buyuruyor ki: "En güzel isimler (esma-i hüsna) Allah'ındır. O halde O'na o güzel isimlerle dua edin" (A'raf 7/180)

Kur'an-ı Kerim'de esma-i hüsnanın bir kısmı da hadis-i şeriflerde bildirilmiştir. Haşr suresinin son üç ayetinde Allah'ın güzel isimlerinden bazıları zikredilmektedir. Esma-i hüsnanın başına "ya" eklenerek okunabilir. Mesela, "Ya Allah, ya Rahman, ya rahim, ya Melik, ya Vedud..." gibi. Rivayet edildiğine göre Bedir Muharebesi gecesi, Resulullah (sallallahu aleyhi vesellem) bir ağacın altına geçmiş, orada namaz kılmış ve secdede devamlı "Ya Hayyu, ya Kayyum" isimlerini zikretmiştir. (İbn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihaye, 3/326.) 

Ebu Hüreyre'nin (radıyallahu anh) rivayet ettiğine göre Resul-i Ekrem (sallallahu vesellem) şöyle buyurmuştur: "Allah'ın doksan dokuz ismi vardır. Onları kim ezberlerse cennete girer. Hem Allah tektir ; teki sever."

24. Kaza Ve Belalardan Korunmak İçin

 Sabah ve akşam 3'er defa İhlas, Fatiha ve Muavvizeteyn Sureleri okunmalıdır. Bu Sureleri okuyan kişinin malı, canı, çoluk ve çocuğu tüm kötülüklerden muhafaza olur

25. Bela ve musibete karşı okunacak dua 

"Allahümme ente rabbi, lâ ilâhe illâ ente, aleyke tevekketü ve ente rabbü'l-arşi'l-azîmi. Mâ şâallhu kâne, ve mâ lem yeşe'lem yekün. La havle ve la kuvvete illâ billah'il-ayyi'l-azîm. A'lemü ennlehe alâ külli şey'in kadir ve ennellahe kad ehâta bi-külli şey'in ilma. Allahümme innî eûzü bike min şerri nefsî ve min şerri külli dabbetin ente âhizun bi-nasiyetiha. İnne rabbî alâ sırâtın Müstakîm." 

 "Allahım, sen benim Rabbim'sin. Senden başka ilah yotur. Sana tevekkül ettim. Sen yüce arşın sahibisin. Allah'ın dilediği olur; dilemediği olmaz. Güç kuvvet ve kudret yanlız yüce Allah'a mahsustur. Ben şunu kesinlikle biliyorum ki Allah Teala her şeye kadirdir. Allah ilmiye her şeyi kuşatmıştır. Allahım! Nefsimin şerrinden sana sığınıyorum. Benim Rabbim doğru yol üzerindedir (doğruluğu emreder). " (İbnü's-Sünni, Amelü'l-Yevm ve'l-Leyle, nr. 57.)

26. Zor durumdan kurtulmak için dua 

Zor durumda kaldığında ; Allah’u Teala'dan bu ayeti okuyarak kurtuluş dileyin. KEHF – Süresi 10 ncu ayet 

" İz evel fityetu ilel kehfi fe kâlû “rabbenâ âtinâ min ledunke rahmeten ve heyyi’ lenâ min emrinâ reşedâ[reşeden]."

 "O [yiğit] gençler mağaraya sığınmışlar ve: Rabbimiz! Bize tarafından rahmet ver ve bize, (şu) durumumuzdan bir kurtuluş yolu hazırla! demişlerdi."

27. Allah’ın Resulü sas her hangi bir hususta mahzun olunca aşağıdaki dua ile dua ederdi. (Deylemi "el Müsned";no:8317,İbni Asakir"Tarihu Dimeşk" 5/312,İbnü Ebi'd Dünya "el-Ferec ba'de'ş-Şidde" 96/35) 

Bu duaya Ferec(Kurtulma) duası denir.

“Allahümme ahrusni bi aynikelleti lâ tenâmü veknüfni bi rüknikellezi la yürâmü, ver-hamni bi kudratike aleyyi ente sikati ve racâi fe kem min nı’metin en’amte bihâ aleyyi kalle leke bihâ şükri ve kem mim beliyyetin ibteleyteni bihâ kalle leke indeha sabri fe yâ men kalle ınde nı’metihi şükri fe lem yehrimni ve yâ men kalle ınde belaihi sabri felem yahzülni ve yâ mer raani alel hatâyâ ve lem yefdahni es’elüke en tüsalliye alâ muhammediv ve alâ âli muhammed. ke ma salleyte ve bârekte ve terahhamte alâ ibrâhiyme inneke hamiydüm meciyd. Allâhümme eınni alâ diyni bi dünyâye ve ala ahırati bit takva .vahfezni fiymâ ğıbtü anhü ve la tekilni ila nefsi fiymâ hadartü yâ mel la tedurruhüz zünûbü.ve la tenkusu hül mağfiratü heb li ma la yenkusuke vağfir li mâ la yedurruk. İlahi es’elüke feracen kariybev ve sabran cemiylen ve es’elükel âfiyete min külli beliyyetin ve es’elükeş şükra alel âfiyeti ve es’elüke davemel afiyeti ve es’elükel ğına anin nâsi ve la havle ve la kuvvete illa billâhil aliyyil azıym.”

"Ey Allah! Uyumayan (koruma) gözünle beni koru, erişilmeyen rüknünle beni kuşat(koruma altına al). Bana yeten güç ve kudretinle bana rahmet eyle. Dayanağım, umudum ancak Sensin. Nice nimet var ki o nimeti bana lütfettin ama karşılığında benim Sana şükrüm az oldu. Nice bela ve müsibet ve musibet var ki onunla beni imtihan ettin ama bela musibetler anında benim Sana karşı sabrım az oldu.

Ey nimetine karşı şükrümün azlığına rağmen beni mahrum etmeyen, imtihanına karşı sabrımın azlığına rağmen beni yanlızlığa terk etmeyen ve ey beni günahlar yaparken gördüğü halde rezil etmeyen Allahım!

Ben Senden dilerim ki, İbrahim as'a salat ettiğin , bereket verdiğin ve rahmet ettiğin gibi Muhammed sas'e ve aline de salat edesin. Şüphesiz Sen Hamid ve Mecid'sin.(hamde layıksın ve ulusun).

Ey Allah! dünyamı(n imkanlarını bahşetmeni) vesile kılarak dinimi (yaşama) konusunda bana yardımcı ol. Yanında olmadığım(evladım,ailem ve malım gibi değer verdiğm) şeyler konusunda beni muhafaza eyle. Yanlarında bulunduğum şeyler hususunda da beni nefsime havale etme.

Ey günahlar Kendisine zarar vermeyen ve bağışlamak bir şeyini noksan etmeyen Zat! Sana noksanlık getirmeyen mağfiretini lütfeyle ve sana zarar vermeyen günahlarımı bağışla.

Ey benim İlahım! Ben Senden(her sıkıntı ve zorluktan) en yakın bir çıkış, (itirazsız) pek güzel bir sabır dilerim, her beladan uzak bir afiyet dilerim, afiyet karşılığında şükretmey(e muvaffakiyet)i dilerim. Afiyetin devamını niyaz ederim ve insanlara muhtaç olmamayı isterim. Masiyetten uzak durmak ve taate güç yetirmek ancak O Ulu ve Yüce olan Allah'ın yardıyla mümkündür.


28. Ya Rabbi! ancak rahmetini ümit ederim.beni göz açıp kapayacak kadar bile nefsime bırakma.benim Senden başka dayanacağım yoktur.

                                     **** 

**SABREDENLER HESAPSIZ ŞEKİLDE ÖDÜLLENDİRİLİR.

**HANGİ DERT SENİN YÜREĞİNİ YAKARSA O DERT SENİN DERMANINDIR.SENİ HAKK'A O DERT GÖTÜRECEKTİR.

**BİZE BİR DERT VERİLMİŞSE O BİZİM TEDAVİMİZ İÇİNDİR.

**KENDİNİ ZAYIF HİSSETTİĞİNDE HALİNİ ALLAH'A ARZ ET.O'NDAN YARDIM VE RAHMET DİLE.ÇÜNKÜ MÜSİBETİ VEREN O OLDUĞU GİBİ KALDIRAN DA O'DUR

**BİLİYORUZ Kİ KÖTÜ GÖRÜNEN BİR ŞEY ASLINDA BİZİM HAYRIMIZADIR.RABBİM BİZE ZULMETMEZ O BİZİ ÇOK SEVİYOR.

**Dua et. Duan kesin kabul olacak. Bir mümin karamsar bakamaz. Bilir ki Allah cc ona en hayırlısını verecek. Başına gelen herşeye hüsnü zan et. Herşeyin yolunda olduğuna yürekten inan.

**Allah cc tarafından verilen sıkıntı içinde 
kolaylıklar var, orada duruyor ama sen karamsarlığa düştüğün için göremiyorsun. Çünkü Allah-u Teala hiç bir sorunu çözümsüz göndermemiştir.

**Peygamber efendimiz Sallallahu aleyhi ve sellem de her işareti olumlu yorumlamıştır. En zor durumda dahi bir hayır görmüştür. Çünkü Allah-u Teala hiç bir şeyi zayi etmez. Her yaşananda bir hayır vardır.

PEYGAMBERİMİZ aleyhissalâtu vesselâm'ın BİZE MÜJDELERİ:

HASTALIK VE MUSİBETLER


4658 - Ebu Hureyre ve Ebu Said radıyallahu anhüma'nın anlattıklarına göre, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm şöyle buyurmuştur:

"Mü'min kişiye bir ağrı, bir yorgunluk, bir hastalık bir üzüntü hatta bir ufak tasa isabet edecek olsa, Allah onun sebebiyle mü'minin günahından bir kısmını mağfiret buyurur."
Buhari, Marda 1; Müslim, Birr 52, (2573); Tirmizi, Cenaiz 1, (966).

4659 - Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, Ümmü's-Saib radıyallahu anhâ'nın yanına girdi ve:

"Niye zangırdıyorsun, neyin var?" dedi. Kadın: "Humma (sıtma)! Allah belasını versin!" dedi. Aleyhissalatu vesselam da:"Sakın hummaya sövme! Çünkü o, insanların hatalarını temizlemektedir, tıpkı körüğün demirdeki pislikleri temizlediği gibi!" buyurdular."

4660 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bir hummalıyı ziyaret etmişti. Hastaya:


"Müjde! Zira Allah Teâla hazretleri diyor ki: "Humma benim ateşimdir, ben onu mü'min kuluma musallat ederim, ta ki, ateşten tadacağı nasibi(ni dünyada tadmış) olsun."
Rezin tahric etmiştir. (Ahmed İbnu Hanbel'in Müsned'inde mevcuttur: 2, 440).

4661 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:


"Allah bir kuluna hayır murad ettimi onun cezasını tacil edip dünyada verir; bir kulu hakkında da kötülük murad ettimi onun günahlarını tutar, Kıyamet günü cezasını verir."
Tirmizi, Zühd 57, (2398).

4662 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Mükâfaatın büyüklüğü belânın büyüklüğü ile (orantılıdır). Allah bir cemaati sevdi mi onları musibete müptela eder. Kim bundan razı olursa Allah da ondan razı olur, kim de razı olmazsa Allah da ondan razı olmaz."
Tirmizi, Zühd 57, (2398).

4663 - Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:


"Kıyamet günü, afiyet ehli kimseler, bela ehline sevapları verilince, dünyada iken derilerinin makaslarla kazınmış olmasını temenni edecekler.Tirmizi, Zühd 59, (2404).

4664 - Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
"Mü'min erkek ve kadının nefsinde, çocuğunda, malında bela eksik olmaz. Tâ ki hatasız olarak Allah'a kavuşsun."
Muvatta, Cenaiz 40, (1, 236); Tirmizi, Zühd 57, (2401).

4665 -Mus'ab İbnu Sa'd, babası radıyallahu anh'tan naklediyor: "Der ki:
"Ey Allah'ın Resûlü! dedim, insanlardan kimler en çok belaya uğrar?"

"Peygamberler, sonra büyüklükte onlara ve bunlara yakın olanlar. Kişi diyaneti nisbetinde belaya maruz kalır. Kim dininde şiddetli ve sağlam olursa onun belası daşiddetli olur. Şayet dininde zayıflık varsa, allah onu da diyaneti nisbetinde imtihan eder. Bela kulun peşini bırakmaz. Tâ o kul, hatasız olarak yeryüzünde yürüyünceye kadar."
Tirmizi, Zühd 57, (2400).

4666 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:


"Allah Teâla hazretleri ferman etti: "İzzetim ve celalim hakkı için, mağfiret etmek istediğim hiç kimseyi, bedenine bir hastalık, rızkına bir darlık vererek boynundaki günahlarından temizlemeden dünyadan çıkarmayacağım."
Rezin tahric etmiştir.

4667 - Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Bir kul, salih amel işlerken araya bir hastalık veya sefer girerek ameline mani olsa, Allah ona sıhhati yerinde ve mukim iken yapmakta olduğu salih amelin sevabını aynen yazar."
Buhari, Cihad 134; Ebu Davud, Cenaiz


İ.Gazali'den alıntılar vardır.

 Konuyla ilgili bu videoyu da seyretmenizi öneririm:


Hastalıklarla ilgili bu yazıyı da okumanızı öneririm:


Bela ve günah ilişkisi ile ilgili bu yazıyı da okumanızı öneririm:
 

https://ikrayasin.blogspot.com/2021/08/bela-gunah-ve-istigfar-iliskisi-faruk.html


Sallallahu ve sellem ve ala seyyidina Muhammed ve ala alihi ve sahbihi ecmain. Ve’l hamdüli’llahi rabbi’l âlemin.

Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah-u Teala’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH azze ve celle BİLİR

26 Şubat 2013 Salı

PEYGAMBERİMİZİ (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) SEVMEK

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim”
Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak,emsalsiz,gizli güzelliklerinin tecellilerini,irade sahibi ve kendisine aşkla dolu bir aynada görmek ve başkalarının nazarıyla da güzelliklerine bakmak istediği için Hz. Muhammed’i (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)ve insanoğlunu yaratmıştır.Sevginin kaynağı mükemmeliktir.İnsan yaradılışı itibarıyla mükemmele karşı sevgi duyar.Gerçek aşk fıtrata yerleştirilmiş sevme duygusunun ruhun emriyle harekete geçerek mahbuda yönelmesidir ki ,en üstün seviyesi”ilahi aşk” ve ondan hemen bir mertebe aşağısı da “peygamber aşkı”dır.Allah-ü Teala’yı sevmemiz O’nun peygamberine olan sevgimizle tezahür eder. Zira Hz.Peygamber’i sevmek O’nda tecelli eden ilahi isim ve sıfatları sevmektir.Cenab-ı Hakk’ın varlık aleminde yarattığı en mükemmel sanatı olan Resüller Serveri Hz.Muhammed (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’e duyulan sevgi,O’nun Yaratacısına olan sevginin tezahürüdür. Bu sebeple Allah aşkı ile Peygamber aşkı hiçbir zaman birbirinden ayrı düşünülmemiştir.Peygamberimizi (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) sevmek O’nu tanımamızı,tanımak da sevgimizi güçlendirecektir.

*Peygamberimiz 
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) insanların durumunu düzeltmek için canıyla ,malıyla çalışan,iyilik ve yardımı en güzel olanıydı.

*Kalkarken de otururken de hep Allah’ı cc zikrederdi.

*Bir cemaatin yanına geldiğinde başa geçmez meclisin sonuna oturur,ashabına da bunu emrederdi.

*Kendisiyle beraber oturan herkese değer verirdi.Herkes kendini en itibarlı kişi zannederdi.Onlar dönüp gidinceye kadar dinler,sabrederdi.Biri bir istekte bulunursa onu hemen yerine getirir;imkanı olmadığında bunu tatlı dille anlatırdı.

*O’nun 
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) meclisinde kimse ayıplanmaz ve kimsenin ayıp ve kusuru dışarı vurulup yayılmazdı.

*Daima güler yüzlü,yumuşak huylu,şefkat ve merhameti bol bir insandı.Sert ve kaba sözlü değildi.Hoşuna gitmeyen şeyleri görmezlikten gelirdi.Hiç kimsenin ümidini kırmaz,hoşlanmadığı bir söz veya davranışı sukütla karşılardı.

*Kendi hesabına üç şeyden sakınırdı:

1.insanlarla münakaşa ve mücadele etmekten,

2.boş sözlerden,

3.yararsız ve boş şeylerle ,kendisini ilgilendirmeyen işlerle uğraşmaktan.

Başkaları adına da üç şeyden uzak dururdu:

1.insanları tenkit etmekten,

2.insanların ayıp ve kusurlarını ,gizli hallerini araştırmaktan,


3.insanlara hakaret etmekten.


*İlk konuşanla son konuşanı aynı dikkatle dinler asla bıkkınlık göstermezdi.Onların güldüklerine güler,onların hayret ettiklerine de hayret ederdi.

*Kendini olduğu gibi göstermeyen övgüleri kabul etmezdi.

*Hakkın sınırını aşmadıkça kimsenin sözünü kesmezdi.Sınır aşıldığında ya müdahale eder ya da kalkıp giderdi.

*Söz ve davranışlarında hiçbir zaman haddi aşmamış ,çirkin bir söz söylememiş,çirkin bir davranışta bulunmamıştır.

*Kendisine yapılan zulümlerden intikam almazdı.Allah’ın cc haramları çiğnendiğinde ise şiddetle öfkelenirdi.

*Luzumsuz konuşmazdı.Müslümanları birbirine ısındıracak ve birbirlerinden nefret ettirmeyecek şekilde konuşurdu.

*Kendisinden birşey istendiğinde asla “hayır” demezdi.

*Yüksek sesle konuşmaz,arkadaşlarının yanında ayaklarını uzatmazdı,ağızlarının içi görülecek şekilde kahkaha ile gülmezdi.

*Haya duygusunu davranışların kontrol mekanizması olarak görürdü,hiç karamsarlığa düşmezdi.

*Nimet az bile olsa,ona büyük değer verir,asla nankörlük etmez,onu hiçbir zaman kötülemezdi.
*Yiyecek ve içecekleri ne över ne de kötülerdi.

*Dünya için ve dünyada kendisini ilgilendiren işler için asla öfkelenmezdi.Fakat hakka tecavüz söz konusu olduğunda hakkı sahibine iade etmedikçe ve haksızı gereğince cezalandırmadıkça öfkesi dinmezdi.

*Öfkelendiğinde hemen vazgeçer ve bunun için büyük gayret sarfederdi.

*Kendisine yapılan kötülüklere göz yumar,bağışlardı.

*Birşey hakkında iki şıktan birini tercih durumunda kaldığında kolay olanı seçerdi.(günah olmamak şartıyla)

O’nun ümmetinden olabilmek için ,O’nun hal ve davranışlarını yani ahlakını kendimize rehber etmeliyiz.Sünnet ,herbirimize insan-ı kamil olmada en güvenilir rehber ve en sağlam yoldur. Ahlakımızın güzelleşmesinde ,nefis terbiyesinde ve Rabbimizle münasebetlerimizin ayarlanmasında Sünnet en doğru rehberdir.
Ashab-ı kiram
(Allah onlardan razı olsun) O’nu her yönüyle taklit ediyor,herşeylerini O’nun yaptıklarına benzetmeye çalışıyorlardı.Allah Resulü’ne 
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) benzemek onlar için en büyük onur ve erdemdi.Ümmeti olarak bizler de O’nun ahlakıyla ahlaklanıp ,Sünnetine titizlikle riayet edenlerden olalım. Amin sonsuz kere amin.

Y.Günaydın'ın yazısından faydalanılmıştır.

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim”


Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR