“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
Bismillahirrahmanirrahim
En büyük ve korkunç olanı, can çekişme ızdırabı anında gönülde şüphe veya inkarın galebe çalması ve bu vaziyette ölmekte ve bu halin ebedi olarak ALLAH cc ile kendi arasında perde olmasıdır. Çünkü bu ebedi ve daimi azabı gerektiren, küfür ve inkardır.
Ölüm anında dünyalıktan ve dünya zevklerinden bir şey'in gönlüne galebe çalması ve gözünün önünde canlanarak onu düşünmesidir. Bu, gönlünü öyle kaplar ki, artık başka bir şey almaz olur. Böylece ölürse, kalbi tamamen dünyaya dönük olarak ölmüş olur ki, gönül, ALLAH'tan C.C. ayrıldığı anda araya perde girer. Perde girince azab başlar. ALLAH'ın C.C. yaktığı ateş, ALLAH'tan C.C. mahcub olan gönülleri kaplar. Kalbi, dünya sevgisinden salim, himmeti ALLAH'a C.C. dönük olan Mü'mine ise Cehennem: "Geç ey Mü'min, senin Nur'un, benim narımı söndürüyor" der.
Dünya sevgisinin galebe çaldığı sırada ölen bir adamın durumu tehlikelidir. Zira kişi, yaşadığı gibi ölür. Öldükten sonra başka durum almasına, kalbin imkanı yoktur. Zira gönüllerde tasarruf, azaların ameli ile mümkündür. Halbuki ölüm ile azalar atalete uğradığından, artık amel imkanı ve hatta geriye dönüp yeniden amel etme fırsatı kalmamıştır. İşte bu anda hasret çoğalır. Ancak , imanın aslı ve ALLAH C.C. sevgisi (ALLAH C.C. sevgisi ile dünya sevgisi bir kalbde toplanmaz) uzun müddet kalıp yerleşir ve salih amel ile kuvvetleşir ise, ölüm anında doğacak olan bu hali siler atar. Şayet kalbindeki imanı bir miskal kuvvetinde ise, onu tezden Cehennemden çıkarır. İmanı daha az ise, azlığı nisbetinde Cehennemde daha uzun kalır. Bir habbe ağırlığı kadar imanı varsa da eninde sonunda -ve binlerce yıl sonra da olsa- yine Cehennemden çıkar.
Şayet, senin bu anlattığına göre, ölür ölmez hemen Cehennem'e girmesi lazımdır, halbuki kıyamete kadar bekliyor. Bu nasıl olur? Dersen, bilmiş ol ki; Kabir azabını inkar eden herkes bid'at sahibi, ALLAH'ın C.C., Kur'ân'ın ve imanın nurundan mahrumdur.
Su-i Hatime yani şüphe ve inkar üzere ölmenin, tafsilatıyla anlatılamayacak kadar çok sebepleri vardır. Lakin özet olarak iki sebebi vardır.
Birincisi: Tam manasıyla zühd, vera ve amelde salah ile de düşünülebilir. Mesela, zahiddir amma bid'at sahibidir. Ameli iyi olsa bile, bunun sonu çok ciddi olarak korkunçtur. bid'at sahibi derken herhangi bid'at sahibi olan bir mezhebi kasdetmiyorum. ALLAH'u Teâlâ'nın, Zat, Sıfat ve Ef'ali hakkında gerçeğe uymayan bir inanca sahib olmayı ve bununla hasmını ilzama kalkışmayı kastediyorum. Bu inancı, kendi görüş ve kanâatına bağlı olup, ona aldanmasıyla veya kendisi gibi bir bid'at sahibini taklit etmekle olur. Ölümün yaklaştığı, ölüm Meleğinin görüldüğü ve içinde olanı ile kalbi çırpınmağa başladığı vakit, çoğunlukla cehaleti sebebiyle inançlarının batıl olduğunu anlar. Çünkü ölüm, perdenin aradan kalkma halidir. Ölüm sancıları da ölümün başlangıcı olduğu için, bazı şeyler kendisine keşfedilebilir. Kendi kafasına göre kesin olarak inandığı şeylerin boş ve batıl olduğunu anlayınca, inandığı her şeyin aslı olmadığını sanır. Çünkü ona göre ALLAH C.C. ve Rasulüne(SAV) inancı ve diğer sahih itikadları ile fasid inançlarının farkı yoktur. Cehaleti sebebiyle yanlış olarak edindiği bazı inançlarının batıl olduğunu görünce bu hal, doğru inançlarının da batıl veya şüpheli olmasına sebep olur. İmanın aslına dönmeden bu hatıralar içinde ölürse, işte Su-i Hatime(imansız) ile ölmüş ve ALLAH korusun, ruhu, şirk üzere bedeninden ayrılmış olur.
ALLAH'u Teâlâ'nın: "Halbuki o gün onlar için ALLAH'tan hiçde zannetmeyecekleri(nice) şeyler zuhura gelmiştir." Zümer / 47 ve "De ki: Yaptıkları işler bakımından en çok ziyana uğrayanları, kendileri muhakkak iyi yapıyorlar sanarak dünya hayatında sa'yleri boşa gitmiş olanları size haber vereyim mi? " Kehf / 103 buyurduklarından muradı bunlardır. Dünya meşgalesinin azlığı sebebiyle bazen rüyada, gelecekteki işlerin bazıları açıklandığı gibi, ölüm sancıları anında da bazılarına bazı şeyler gösterilebilir. Çünkü dünya meşgalesi ve bedeni şehvetler, Melekut alemine bakmağa ve oradakileri olduğu gibi görmeğe engeldir. Fakat ölüm öncesi keşfin sebebi, keşifde geri kalan inançlarda şüphenin sebebi olabilir.
Bu tehlikeden insanı, ancak gerçeğe dayalı sağlam itikad kurtarabilir. Saf ve ebleh insanlar, yani kısa ve kesin olarak ALLAH'a C.C., Ahirete ve inanılması gereken şeylere inananlar, bu tehlikeden korunmuşlardır. Bedeviler, köylüler ve diğer halkın avamı gibi. Bunlar bu hususlarda münakaşalara girmez, söz sahibi olduklarını iddia etmezler. Bunun için bu gibiler hakkında Resul-i Ekrem(SAV) : "Cennet halkının çoğu bühdler, yani saf ve gönlü temiz kimselerdir" buyurmuştur.
Selef, Resul-i Ekrem'in(SAV), ALLAH C.C. tarafından getirdiği her şeye inanın, ALLAH'ı bir şeye benzetmeyin, te'vil ile uğraşmayın, derlerdi. Zira ALLAH'ın C.C. sıfatlarından bahsetmekte tehlike büyük, yolları sarp ve ALLAH'u Teâlâ'nın Celâlini idrak etmekten akıllar kasır ve noksandır.
Ne yazık ki şimdi dizginler gevşedi, boyunlar uzadı, boş laflar aldı yürüdü. Her cahil, kendi görüşüne uygun olanın doğru ve gerçek iman olduğuna kâni oldu. Kendi tecrübe ve tahminlerinin gerçek olduğunu sandı. Fakat ilerde gerçeği anlayacaklardır. Perde aradan kalktığı vakit onlara :
Güzel olduğu için gündüzlere hüsn-ü zann ettiniz de mukadder akıbetinize uğrayacağınızdan korkmadınız,
Geceler sizi selamete ulaştırdı ve onlarla aldandınız, halbuki karanlıklar aydınlandığı vakit, kederler başlayacaktır.
ALLAH'u Teâlâ'nın Zât ve Sıfatı ile ilgili münazaralara giren adam, deniz ortasında gemisi parçalanıp dalgaların kucağına düşen adam gibidir.
Bu dalgaların, birbirine devretmek suretiyle adamı selamet sahiline atmaları imkanı varsa da bu pek az bir ihtimaldir. Fakat dalgalar arasında boğulup gitmeleri daha kuvvetlidir.
İkincisi: Aslında imanın zayıflığı ve dünya sevgisinin kalbi kaplamasıdır. İman zayıfladıkça ALLAH C.C. sevgisi de zayıflar ve dünya sevgisi öyle kuvvetleşir ki, bir hatıradan başka ALLAH C.C. sevgisi namına kalpte bir şey kalmaz. Nefsin arzularına uymamak ve şeytanın yollarından ayrılmak gibi bir şeyi düşünmez olur. İşte bu, şehvetlere uymak meylini ortaya kor. Böylece kalb, kararır ve katılaşır. Nefsin zulmetleri(karanlıkları) kalbde teraküm eder ve zayıfda olsa kalbdeki iman nurunu tamamen söndürür. Artık bu, kendisinde bir tabiat halini alır. Ölüm sancıları başladığı vakit, ALLAH C.C. sevgisi daha da azalır. Çünkü en büyük sevgilisi olan dünyalığından ayrılma hasretine dalar ve bunun acısını duyar. Sevdiği dünyasından ayrılmağı, ALLAH'tan C.C. bildiği için, ölümün mukadder olmasına canı sıkılır ve ALLAH'tan C.C. geldiği için O'ndan hoşlanmaz olur. Sevgi yerine, içinde ALLAH'a C.C. karşı bir kin doğmasından korkulur. Bu, çocuğunu az ve fakat malını daha çok seven bir adamın durumuna benzer. Çocuk, malını mahvettiği vakit, çocuğuna olan az sevgisi husumete döner. Şayet bu hal içerisinde ölürse, Su-i Hatime(imansız) ile ölür ve ebedi helakte kalır. İnsanı bu helake sürükleyen sebep, ALLAH sevgisinin zayıflamasına sebep olan iman zayıflığı ile beraber, dünyaya temayül, dünyalık ile sevinmek ve dünya sevgisinin üstün gelmesidir. Dünya sevgisi, bütün hataların başıdır. O, müzmin bir hastalıktır. Ne yazık ki ALLAH'ı C.C. marifet azlığından bütün halka sirayet etmiştir. Zira ALLAH'ı C.C. bilen sever.
"De ki : Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, kabileniz, elinize geçirdiğiniz mallar, kesâda uğramasından korkageldiğiniz bir ticaret ve hoşunuza gitmekte olan meskenler, size ALLAH'tan, O'nun peygamberinden ve O'nun yolundaki bir cihâd'dan daha sevgili ise, artık ALLAH'ın emri gelinceye kadar bekleye durun" Tevbe / 24 buyurmuştur.
Demek ki ölümü anında aklından bu gibi inkar şeylerini geçiren ve içinden ALLAH'u Teâlâ'nın kendisini çoluk çocuğundan ve diğer dünya varlıklarından ayırdığı için kızan kimsenin ölümü, sevmediğine gitmek ve sevdiğinden uzaklaşmak olur da, efendisinden kaçtığı halde, zorla yakalanıp efendisinin huzuruna getirilen bir kölenin durumuna düşer. Artık uğrayacağı rezalet ve kepazelik ortadadır.
İnsan ömrü boyunca ne ile ünsiyet ederse, ölümü anında da aklına o gelir. Meyli, daha çok taat ve ibadete ise hatırına o gelir. Daha çok isyana temayül ederse, son nefeste daha çok aklına gelecek olanda odur. Çoğu kere canı çıkarken dünyevi şehvetlerden ve günahlardan biriyle meşgul olurda ALLAH'tan CC mahrum kalır.Pek seyrek isyan eden, bu tehlikeden uzaktır.Hiç günah işlemeyen ise tamamen kurtulmuştur.Günahı ibadetinden çok olup, günahtan zevk alan kimsenin tehlikesi, çok ciddi ve çok daha büyüktür.
Bunun misali: Herkesin bildiği bir gerçektir ki, insan, çoğunlukla rüyasında gündüzleri meşgul olduğu şeyi görür. Gündüzleri ilim ile uğraşan, çoğunlukla rüyasında ilmi, ticaretle uğraşan da ticaret işlerini görür. Ölüm de uykunun benzeridir. Bununla beraber ondan daha ağırdır. Ancak ölüm öncesi, uykuya daha yakındır. O da ünsiyet ettiği şeyleri hatırlamasını gerektirir. Herhangi bir şeyin kalbde yerleşmesinin sebeplerinden birisi de uzun ülfettir(birliktelik). Uzun müddet taat veya isyana alışmak , kalbde yerleşmenin tercih sebebidir. Bunun gibi, Salihlerin rüyaları ile fâsıkların rüyaları da birbirine uymaz.
Alışkanlık kalbde yerleşir ve gönül ona meyleder. İşte kötülüğe alışıp onunla ünsiyet eden, son nefesinde o kötülük gözünün önünde canlanır. Her ne kadar bundan kurtulması ümid edilecek şekilde imanın aslı baki ise de, bu hali, bir nevi Su-i Hatimeye(imansız ölmeye) sebep olur.
Ölüm anında hatıralarını günah ve şehevi arzularından uzak tutmak isteyen için tek yol, şehveti gönlünden çıkarmak ve nefsini bunlardan uzak tutmakla uzun müddet mücâhede etmektir. Böylece günahlardan uzaklaşıp iyiliklere devam etmek ve aklından kötülükleri çıkarmakla, ölüm anı için bir hazırlık yapmış olur. Çünkü insanlar yaşadıkları gibi ölür ve öldükleri gibi de haşr olurlar.
Resul-i Ekrem SAV "Kişi, elli yıl Cennet ehli amelini işler, hatta kendisi ile Cennet arasında bir devenin iki sağımı arasındaki mesafe kadar mesafe kalır ve şekavet-i asliyesi galebe çalarak son nefesde imansız gider" buyurmuştur. Bunun için bulunduğumuz hallere aldanmamalı ve son nefes korkusu devamlı olmalıdır. Zira son nefesde ne olacağımızı ve akibetimizin Cennet mi, Cehennem mi olduğunu da bilmiyoruz.
Sakın biraz daha keyfime bakayım ilerde tevbe ederim, deme. Çünkü alıp verdiğin her nefes, senin için bir hatimedir. Zira o anda ölmen mümkündür.Uyanıklığında hazır olduğun gibi, uykuya yatarken de abdestini ihmal etme. ALLAH'ın C.C. zikri kalbine galebe çaldıktan sonra uyu. Dikkat et ki, dilin zikirde iken uyu demiyorum. Aslolan kalbini zikrULLAH ile uyutmaktır. Şunu bil ki uykudan önce aklında ne varsa, uyku anında da aklına o gelir. Uykudan önce, uyku anında ve uyuduktan sonra kalbin ne ile meşgul idiyse, o meşgale ile uyanırsın. Bunun gibi insan, yaşadığı gibi ölür ve öldüğü gibi dirilir.
Her an nefesini yokla. Bir an ALLAH'ı C.C. unutma! Bütün bunlara dikkat ettiğin halde yine büyük tehlikede olduğunu bil! Yâ bu dediklerime riayet etmezsen, işte onu da sen düşün? Ne yazık ki insanlar helaktedir. Yalnız alimler kurtulmuştur. Alimlerde helaktedir, yalnız ilmiyle amel edenler kurtulmuştur. Bunlarda helaktedir, yalnız ihlâs ile amel edenler kurtulmuştur. Bunlarda yine büyük tehlikededir.
Şunu da bil ki, dünyalıktan zaruret miktarı ile yetinmedikçe, bu hususta başarıya ulaşamazsın. Zaruret miktarı ise yemek, giymek ve meskenindir, diğerleri fuzulidir. Az yemeli, seni sıcak ve soğuktan koruyacak elbise ile yetinmeli daha kıymetlisini aramamalısın. Yoksa yeter deyip duracağın bir nokta kalmaz. Daima ilerisini isteyeceksen, o zaman senin karnını ancak toprak dolduracaktır.
Eğer zaruret miktarı ile yetinirsen, ALLAH C.C. ile baş başa kalır ve Ahiretin için çalışır da su-i hatime için hazırlıklı olursun. Şayet zaruret miktarını aşarsan, sıkıntıların çoğalır ve o zaman hangi vadide seni helak edeceğine ALLAH'u Teâlâ aldırış etmez.
Yüce ALLAH C.C. "Öyle ise siz onlardan değil, Benden korkun eğer iman etmişlerseniz." Al-i İmran / 175 buyurdu ve korkuyu emrederek, onu imanın şartından kıldı. Bunun için zayıf olsa da hiçbir mü'min korkusuz olamaz. Korkunun zafiyeti, iman ve marifetin zafiyetinden ileri gelir.
"Saadetin alâmeti, şekavetten korkmaktır. Zira 'korku' kul ile ALLAH C.C. arasında, kul için bir köstektir. Bu köstek koparsa helâkta olanlarla beraber helâk olur" demiştir.
Hatemm-i Esamm: "Bulunduğun mevkiin şerefine güvenme. Cennet'ten daha şerefli bir makam olmasın. Adem'in başına gelenler ortada. İbadet çokluğuna aldanma, İblis'in başına gelenler belli. İlminin çokluğuna bel bağlama, Bel'am İsm-i Âzam'ı bilirdi, akibetini düşün. Salihlerle görüşüp onlarla düşüp kalkmaya aldanma. Peygamberimizden SAV üstün zat ve sima olmasın. Akrabaları dahi ondan yararlanamadı.
Dilimizle "ALLAH'ım C.C. bizi affet, bize merhamet et" demekle yetinir ve O'na güveniriz. Halbuki 'O' C.C.: "İnsan için ancak çalışması vardır." Buyurdu. Necm / 39 - Başka bir Ayet-i Kerime'de "Keremi bol Rabbine karşı seni aldatan ne?" Buyurulmuştur.
Ahirette ALLAH'a C.C. kavuşmak mutluluğuna ancak dünyada O'nun sevgisini ve O'nunla ünsiyeti kazanmakla ulaşılacağı meydandadır. Sevgi ise marifet ile , marifet de ancak devamlı tefekkürle hasıl olur. Ünsiyette devamlı zikir ile, zikir ve fikre devam da dünya sevgisini gönlünden çıkarmakla, dünya sevgisini atmak da zevk ve şehvetleri terketmekle, bunları terketmek de şehveti kırmakla, şehveti kırmak da en çok korku ateşi ile mümkündür. Demek ki korku şehvetleri yakan bir ateştir. Korku nasıl faziletli olmasın ki, ALLAH'a C.C. yaklaştırıcı en makbul ameller olan iffet, vera, takva ve mücâhede korku sayesinde temin edilir.
Elbette peygamberler, veliler ve alimlerin akıl, ilim ve amelleri ile ALLAH C.C. katındaki mevkileri, senden daha az olmadığını kabul edersin! Gözünün ışığının kısalığı ve basiret gözünün körlüğü ile onların hallerini, neden fazla korkup uzun müddet mahzun olup ağladıklarını düşün. Hatta bazıları şaşırdı, bazıları bayıldı ve bazıları da ölü olarak yerlere serildi.
İmam-ı GAZALİ
Aşağıdaki günahlara karşı çok dikkatli olmak lazımdır:
ALLAH'ın C.C. emir ve yasaklarını bilmemek, itikadi meseleleri bilmemek yada şüphede olmak,
ALLAH C.C. ve Rasûlü'nün (Sallahu aleyhi ve sellem) emrettiği gibi yaşamamak,
Kafirlerle dostluk kurmak ve onlara benzemek (saç sakal şeklinden, giyime kadar) en önemlisi onları sevmek,
Kafirlerin bayramlarını kutlamak, (Yılbaşı,sevgililer günü, nevruz v.s.)
Dini emirleri hafife almak, o hükümlerle ilgilenmemek yada ciddiye almamak, alaycı olmak,
Anne ve babaya itaat etmemek,
Büyü yapmak ve yaptırmak,
İçki satmak, içki içmek ve içki müptelası olmak,
Çok küfretmek, Yüce ALLAH'ı C.C. zikretmek ve dua edilmesi için yaradılan ağızdan küfrün eksik olmaması,kızdığı zaman küfretmek münafıklık alametidir.
Dünyalık ve dünya sevgisi, gelen dünyalığa sevinmek, elden çıkana üzülmek,
Fakirliğe ve ALLAH'ın (Celle Celalühü) kazasına isyan,
Namaz kılmamak ki en tehlikelilerinden birisidir, (Peygamber Efendimize Sallallahü Aleyhi Vesellem, ölüm döşeğinde bir genç var kelime-i şehadet getiremiyor haberi geldiğinde, şu soruyu sordular "Namaz kılarmıydı?"
Son nefeste imanı kurtarma duası: Sabah namazının sünnetiyle farzı arasında 3 defa okunur.
"Ya Hayyu Ya Kayyumü, Ya Zel Celâli Ve'l İkrâm, eselüke en tühyiye kalbi bi Nûri ma'rifetike ebeden, Ya ALLAHü, Ya ALLAHü, Ya bediassemavati velard." Sabah namazının sünnetiyle farzı arasında okunur.
İ.Gazali
"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.
EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR