Bismillahirrahmanirrahim
Mezhepler tarihi notları devam ediyor:
Bir kısım icma´ vardır ki onu inkâr etmek bir müslüman için imkânsızdır. İslâmiyetin esaslarına ait olan bu türlü icma´lar, namazın rekâtları ve rükünleri, farz namazların sayısı, Ramazan orucu ve zekâtın farz oluşu gibi hususlara dairdir. Bu gibi icma´ların inkârı, bu esaslardan birini inkâr demek olduğundan, böyle bir inkâra sapan kimse îslâmiyetin dışına çıkmış olur.
İslâm´ın bu emirleri üzerinde icma´ hâsıl olduğu gibi bunları isbat eden Kur´an nass´ları, tevatür yoluyla gelen Peygamber´in kavlî ve fiilî sünnetleri pek çoktur. Bunlar üzerinde icma´, nass´ların en kuvvetlisine dayanmıştır. Dolayısiyle bu icma´a muhalif hükümler ifade eden cüz´î nass´lar ikinci plâna bırakılmıştır. Esasında bu icma´a muhalif hüküm ifade eden cüz´i nass´ların bulunması, zihnî bir feraziyeden ibarettir. Büyük bilginlere göre dînin kesin emirleri ictihad konusu olamaz. İmâm Şafiî bu hususta şöyle söylemiştir: «Dînin bu kesin emirleri hakkındaki bilgi bütün ümmete malolmuştur. Yani bunları bilmeyen hiçbir müslüman yoktur.» Esasen Şafiî İlimleri ikiye ayırır:
1 Her müslümanın bilmesi lâzım gelen İlim. Bu, dînin kesin emirlerini bilmektir.
2 Müslüman İlim adamlarının sahip olduğu İlim. Bu, ictihad konusu olan meseleleri bilmektir. Halk bunu bilmez, fakat bilginlerden sorarak öğrenir.
Bir kısım hakîkata nüfuz edemeyen kimseler, her icma´ın bütün nass´lardan üstün olduğunu zannederler, bu bir anlayış hatasıdır, fakat çok yaygındır. Hattâ müslüman olmayan birtakım yazarlar, icma´ ile dinî hükümlerin değişebileceğini ve îslâm cemaatının icma´ sayesinde bu hükümleri istedikleri gibi değiştirme imkânları olduğu halde değiştirmediklerini iddia etmektedirler.
Dinde kesin olarak bilinen emirlerin dışındaki bazı meselelerde hâsıl olan icma´ üzerinde bir hayli anlaşmazlık çıkmıştır. Daha çok ihtilâf bu türlü icma ile ilgili olan meseleler üzerindedir. Mezheplerin metodlarına göre bu ihtilâf azalıp çoğalmaktadır.
îslâm hukukçularının büyük çoğunluğu, Haricîleri, Şiîleri ve bir kısım Mûtezilîleri istisna edersek sahabînin icma´ını hüccet olarak kabul etmek hususunda ittifak etmişlerdir. Sahabîlerin icma´ı bir vakıadır. Bunun üzerinde dört mezhebin İmamları ve Zeydîler ittifak etmişlerdir.
Mutezileden Nazzam, dînin kesin emirleri dışındaki meseleler üzerinde icma´ olamıyacağını söylemiştir. Ona göre icma´, ancak müctehidlerin icma´ıdır. Halbuki içtihadın mânâsı üzerinde bile îslâm ülkelerindeki âlimleri ittifak edememişler ve her biri diğerinden farklı görüşe sahip olmuştur.
Nazzam´ın bu görüşü şöyle reddedilmektedir: Müctehidlerin icma´ı sahabiler devrinde vâki olmuştur. Bunu hiçbir kimse inkâr edemez, îcma´, sahabîler devrinde vâki olunca, onun, daha sonraki devirlerde de vâki olması mümkündür.
Sahabiler devrinde icma´ın varlığı bir vakıa olduğu halde, birçok îslâm hukukçusu, daha sonra icma´ üzerinde ihtilâfa düşmüşlerdir. ´Ahmed b. Hanbel´den yapılan bazı rivayetlere göre O, sahabîlerden sonra icmaın imkânsız olduğunu söylemiştir. Ahmed b. Hanbel talebelerine, «Bir mesele hakkında bilginler icma´ ettiler demeyiniz, bu hususta bilginlerin ihtilâfını bilmiyoruz, deyiniz» diye öğüt verirdi.
Şafiî, sahabîlerden sonra icma´ın imkân dahilinde olduğunu inkâr etmezdi. Fakat kendisine delil olarak gösterilen ve sahabîlerden sonraki zamanlara ait olan icma´ı reddederdi. Gerçekte bu, icma´ın vukuunu inkârdır; fakat onun vuku imkânını inkâr değildir.
Şafiî ve Ahmed b. Hanbel´den başkaları birçok meselelerde icma´ın vâki olduğunu iddia etmişlerdir.
Birçok ittifaklar vardır ki bunların, icma´ sayılıp şer´î bir delil teşkil etmesi hususunda ihtilâfa düşülmüştür; şöyle ki:
1 Sükuti icma´: Belli bir mesele hakkında müctehidler arasında bir görüş ileri sürülür ve bu görüşün ilân edilmesinden sonra bütün müctehidler susarlarsa, konuyu inceleyecek bir zaman geçtikten sonra bu bir icma´ sayılır mı husususunda mezhep İmamları ihtilâfa düşmüşlerdir. Bazısı bunu kesin olarak hüküm, ifade eden bir icma´ saymıştır. Bazısı da zannî hüküm ifade eden bir delil olarak kabul etmiştir. Bir kısmı onu delil olarak kabul ettiği halde icma´ saymamıştır. Diğer bir kısmı da ona hiç itibar etmemiş ve onun dayandığı delili de nazarı itibara almamıştır.
2 Herhangi bir asırda bir hüküm üzerinde bilginler iki veya üç türlü görüş ileri sürerlerse bu bir icma´ olur mu? Daha´sonrakiler için üçüncü bir görüşü ortaya atmak caiz midir? Bu üçüncü görüş de bir icma´ sayılamaz mı? Bu hususta da bjlginler anlaşamamışlardır. Bir kısmı bunun icma´ olamıyacağmı söylemiştir. Çünkü burada müctehidlerin ittifak ettiği bir görüş mevcut olmayıp, birçok görüşler vardır. Bir kısmına göre bu bir icma´dır. Çünkü öncekilerden ayrı bir görüş ortaya atmak, onların görüşünü kabul etmemektir. Böylece son görüş bulunduğu asra göre icma´ sayılır. Bazıları da; bir meselede görüş birliğine varılamamış, fakat umumî olarak meselenin bir yönünde ittifak hâsıl olmuşsa bu bir icma´ sayılır, buna muhalif davranışta bulunmak doğru olmaz, demişlerdir. Meselâ; dede´nin öz kardeşlerle veya baba bir kardeşle mirasçı olup olmıyacağı ihtilaflı bir meseledir. Ebu Bekr (R.A.), dedeyi baba mevkiinde görmüş, ölünün öz kardeşlerini veya baba bir kardeşini dede vâsıtasiyle mirastan mahrum etmiştir. Hz. Ali (R.A.), bu durumda dedeyi kardeş gibi itibar etmiş, terekeyi aralarında paylaştırarak dedeye altıdabir (1/6) den az olmamak şartıyîe, miras hakkı tanımıştır. Zeyd b. Sabit, üçtebir (1/3) den az olmamak şartiyle, dedeyi mirasçı olarak kabul etmiştir. Görülüyor ki burada dedenin mirasçı olması üzerine icma hasıl olmuş fakat mirasın miktarında anlaşmazlık çıkmıştır. Bu durum karşısında dedeyi mirastan etmek caiz değildir.
3 Müctehidlerin ekserisi bir görüş üzerinde ittifak ederlerse bu bir icma´ sayılır mı? Burada da İslâm hukukçuları farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Bir kısmı bunu icma´ saymamıştır. Çünkü icma´nın mânâsı, bütün müctehidlerin bir hüküm üzerinde birleşmesi demektir. Burada ise böyle bir birleşme yoktur. Diğer bir kısmı da, birkaç kişinin muhalefeti, icma´ı bozmaz, demiştir. Bunlar Zeydîler´-dir. Onlara göre herhangi bir görüşe karşı mutlak olarak muhalefeti önlemek imkânsızdır. O halde birkaç kişinin muhalefet etmesi icma´ı bozmaz. İslâm bilginlerinden bir kısmına göre muhalif olan görüş şaz ve Peygamber´den vârid olan hadislere aykırı ise icma´ı bozmaz. Meselâ, mut´a nikâhının yasaklanışına Abdullah b. Abbas´m muhalefeti böyledir. O, mut´a nikâhına cevaz vermiş, Sahabîler ise onun muhalefetine önem vermemişlerdir.
Abdullah b. Abbas alım-satımdaki faiz hakkında da sahabîlere muhalefet etmiş; meselâ, buğdayı buğdayla veresiye satışta fazla alınmasını caiz görmüştür. Abdullah b. Abbas´m bu görüşü nass´-lara muhaliftir. Eğer muhalif görüş ŞAZ bir re´y´e dayanmıyor ve nass´larla da tezat teşkil etmiyorsa icma´ı bozar. Meselâ; Abdullah b. Abbas, tereke, mirasçılar arasında taksim edilirken paydanın artmasına itiraz etmiştir. Ömer (R.A.) paylar (Farzler) ın arttığını görünce paydayı avl ettirmiştir. Şöyle ki: Ölenin vârisleri kocası, kız kardeşi ve annesinden ibaretse-, anne üçtebir (1/3), koca yarım (1/2), kızkardeş de yarım (1/2) hisse alırlar. Bu durumda mesele (ortak payda) altı (6) iken sekiz (8) e çıkmaktadır. Hz. Ömer terekeyi altı (6) değil, sekiz (8) sehme ayırmış ve mirasçılara paylaştırmıştır. İbni Abbas´tan başka fakihlerin hepsi, Hz. Ömer´in görüşünü tasvip etmişlerdir. Abdullah b. Abbas ise meselenin avletmiyeceğini söylemiştir. Ona göre mirasçının hissesi ancak bir erkek , asebe vâsıtasiyle azalır. Meselâ, kız kardeşin hissesi erkek kardeşiyle azalır. Erkek kardeşi olsa idi burada onların her ikisi sadece kalanı, yani altıdabir (1/6) hisseyi alacaktı. Burada da erkek kardeş var farz edilir ve ona altıdabir (1/6) hisse, verilir. ez-Zührî, bu hususta İbni Abbas´ın görüşü âdil bir Halifenin tatbikatı ile reddedilmese idi, ona hiçbir kimse itiraz etmiyecekti, demiştir.
4 İcma´ üzerindeki ihtilaflı meselelerden biri de delil hakkındaki´ icma´dır. Meselâ; bilginler muayyen bir Hadis veya Kur´an nassı ile sabit olan bir hükmün delili üzerinde icma´ etseler, bu delilden başkasıyla aynı konu üzerinde istidlal etmek caiz midir, değil midir? îslâm hukukçularından pek azı delil üzerinde icma´ın muteber olduğunu söylemişler ise de, ekseri hukukçular bu görüşe iltifat etmemişlerdir.
İslâm hukukçuları, kimlerin icma´ selâhiyetine sahip olduklarında da ihtilâf a düşmüşlerdir. Fatihlerin büyük çoğunluğu re´y ve kıyası tanımayanların icma´ı bozmayacaklarını beyan etmişlerdir. Nitekim Şiilerin muhalefeti ile icma´ bozulmaz. Çünkü onlar bid´at ehli sayılmaktadır. O" halde bid´at ehlinin muhalefeti icma´ı bozmayacağı gibi, onlar, icma´ı meydana getiren elemanlar arasına da giremezler.
İmamiyye mezhebi mensubları, ancak kendi müctehidlerinin icma´ını kabul ederler. Sahabîlerin ve kendilerine muhalif olanların icma´ına önem vermezler. Onlara göre icma´ bir hüccettir. Çünkü o, gizli İmamın görüşünü ortaya koymaktadır. Onların inancına göre kendi mezheblerindeki mûctehidlerin icma´ı doğru ve isabetlidir. Eğer bâtıl olacak olursa gizli İmam susmaz, ve derhal hakikati ortaya kor.
İmamiyye müctehidlerinden bir kısmı bir görüş ortaya atsa ötekiler de buna karşı sussalar, bu, o görüşün doğru olduğunu ortaya kor. Eğer yanlış olsaydı İmam ortaya çıkar, uyulması gereken doğru görüşü bildirirdi. Onların bilginleri bir konuda iki görüş ileri sürerek ihtilâfa düşseler, yine İmam ortaya çıkar ve doğru olan görüşü bildirir. Kısaca, onlara göre icma´ın her çeşidi o mesele hakkındaki İmamın görüşünü meydana kor. İmamın görüşü ise, uyulması gereken dinî bir prensiptir.
îcma´ üzerinde ihtilâfa düşenleri bir yana bırakalım; bu hususta ittifak edenler de icma´ hâsıl olan meselelerde ihtilâfa düşmüşlerdir. Meselâ; Hanefîler, bazı konular hakkında icma´ bulunduğunu ileri sürerken, Şafiîler, bu konular üzerinde icma olmadığını iddia etmişlerdir. İmam el-Evzaî, ganimet hisseleriyle ilgili bazı meseleler üzerinde icma´ olduğunu ileri sürmüş, Ebu Hanife´nin talebesi Ebu Yusuf da, O´nun iddiasını reddetmiş ve bu meseleler hakkında icma´ bulunmadığını söylemiştir.
İcma´ meselesi, mezhepler arasında çok geniş ihtilâflara sebep olmuştur. Fakat bu ihtilâflar, dînin özüne ve kesin olarak bilinen esaslarına dokunmadığı için, zararlı olmamıştır.
Medînelilerîn İcma´ı
İslâm hukukçuları arasında İmam Malik, tek başına, Medinelilerin icma´ının bütün müslümanları ilzam ettiğini, ileri sürer. O, Mısır´lı Leys b. Sa´d´e gönderdiği mektupta bunu açıkça belirtmiştir. İslâm hukukçularının büyük çoğunluğu bu konuda O´nu yalnız bırakmıştır. Şafiî, önce Ona uymuş ise de sonra vazgeçmiş, «îhtilâfu Mâlik» adlı kitabında O´nun görüşünü çürütmüştür.
Bazı bilginlere göre İmam Malik, Medînelilerin amelini kendisi hüccet olarak kabul etmiş, fakat onu diğer memleketlerin kabul etmesini şart koşmamıştır.
Bu hususta İbni Kayyim el-Cevziyye şöyle söyler: «Harun er-Reşid, îmam Malik´in Medînelilerin ameline dayanan mezhebini kabul etmek için bütün müslümanları zorlamaya teşebbüs etmiş; Malik de, buna bizzat engel olmuş ve şöyle söylemiştir-:Peygamber (S.A.)´in sahabîleri bütün ülkelere dağılmışlardır. Her gurubun kendine göre başkalarında olmayan bir ilmi vardır.» Bu gösteriyor ki Medinelilerin ameli İmam Malik´e göre,bütün müslümanların uyması gereken bir hüccet değildir. Ancak onu, İmam Malik, amel bakımından benimsemiştir. O, Muvatta´ında ve başka eserlerinde, Medinelilerin amelinden başkasıyla amel etmek caiz olmaz, dememiştir. Fakat Medinelilerin amelini mücerret bir haber olarak vermiş ve kırk küsur meselede onların icma´ını iddia etmiştir. Bu meseleler üç gurupta toplanabilir.
«1 Medinelilere başkalarının muhalefet ettiği bilinmeyen meseleler.
«2 Medinelilere başkalarının muhalefet ettiği meseleler.
«3 Bizzat Medinelilerin kendi aralarında ihtilâf ettiği meseleler.«İmam Malik, Medine ehlinin ameli için hiçbir zaman, bu ümmetin icma´ıdır ve aksini yapmak caiz olmaz, dememiştir»
İbni Kayyim´in bu ifadesine rağmen gerçekte îmam Malik, Medinelilerin icma´ını başkaları için de hüccet saymıştır. . Şafiî, Mâlik´in bu görüşünü «İhtilâfu Mâlik» ve «Cimau´l-îlm adlı kitabında münakaşa etmiştir. Şafiî´ye göre araştırmalar göstermiştir ki Medinelilerin farzların asılları üzerinde yaptığı her icma´, diğer İslâm memleketlerinin bilginlerince de uygun görülmüş ve dolayısıyla bu umumî bir icma´ olmuştur.
Bunun içindir ki, İbni Kayyim el-Cezviyye´nin söylediği ikinci ihtimale Şafiî hiç temas etmemiştir. Eğer Medineliler kendi aralarında ihtilâfa düşmüşlerse, bu takdirde onların ameli, tabiatiyle bir hüccet teşkil etmez. Bunda herkes müttefiktir.
Maliki kitaplarında zikredildiğine göre Medine´lilerin ameli, re´y´e değil de nakle dayanıyorsa, bu, İmam Malik´in indinde bir hüccettir. Öte yandan,imam Malik´ten bunun mutlak bir hüccet olduğu da rivayet edilmiştir.
Şafiî, ilk önceleri İmam Malik´in bu fikrini kabul etmiştir. Beyhaki, bu hususta, Şafiînin bir muarızına şöyle söylediğini rivayet eder:
«Vallahi sana nasihat olarak söylüyorum, eğer Medinelilerin yaptığı birşeyi görürsen, onun hakîkata uygun olduğunda kalbine hiçbir şüphe girmesin. Bu hususta seni meşgul eden şüpheye hiç aldırma.»
Şafiî´nin bu sözü, O´nun fıkıh konusundaki ictihad devrelerinden birine aittir. Bu devrede O, Medinelilerin amelini, hüccet olarak kabul edecek kadar saygıyla karşılıyordu. Fakat O´nun eski ve yeni mezhebinde Medinelilerin amelini âhad hadisler derecesinde dahi görmediği muhakkaktır.
Diğer memleketlerin fakihleri, îmam Malik´in metoduna muvafakat etmemişlerdir. Gerçi Ebu Hanife´nin Ebu Yusuf ve Muhammed gibi talebeleri, Medine´deki sahabîlerden intikal eden bazı hususları kabul etmişlerdir. Meselâ; vakıf, Ebu Hanife´ye göre vâkıfın «Vakfettim» demesiyle kesinleşmez. Vâkıf bundan istediği zaman cayabilir. Vakıf, ancak hâkimin hükmü veya onu ölümüne izafe eden vâkıfın ölmesiyle kesinleşir. Buna mukabil İmam Malik, o güne kadar ayakta duran sahabîlerin vakıfları üzerine Ebu Yusuf, ve Muhammed´in dikkatini çekmiş, onlar da bu hususta hocalarına açıkça muhalefet etmişlerdir.
M.Ebu Zehra
"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.
EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR
EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder