Bismillahirrahmanirrahim
Dört büyük mezhebin fakihleri, Sahabînin fetva ve sözleri ile amel etmek hususunda birleşmişlerdir. Bu usûlü koyan tâbiîler´dir. Gerçekte tâbiîler´den bazısı İlim almadıkları sahabîlerin sözlerinin dışına çıkmış ise de, hiçbir tabiî, kendi hocası olan sahabînin sözüne muhalif harekette bulunmamıştır.
Ebu Hanîfe bunu açıkça söylemiştir. O; «sahabîlerin ittifak ettiği bir görüşü doğrudan doğruya kabul ederim, onlar aralarında ihtilâfa düşmüşlerse herhangi birinin görüşünü tercih ederim ve onların tamamen görüşleri dışına çıkmam» demiştir.
İmam Mâlik, sahabînin sözünü Sünnet olarak kabul etmiştir. Çünkü onlar, doğrudan doğruya İlimlerini Peygamber (S.A)´den almışlardır. Ahmed b. Hanbel de aynı kanaattadır. Hattâ O, sahabilere ait bir fikir bulamazsa tabiîlerin sözüyle amel ederdi. Sahabîlerin bir hüküm üzerinde ileri sürdükleri değişik fikirler, Ahmed b. Hanbel´e göre, ayrı ayrı birer değer taşır. O, sahabîlerin sözleri arasında mukayese yapma gücüne sahip olmadığı ve bunun, onların mevkiine bir saygısızlık olduğu kanaatındadır.
Şafii mezhebine mensup olan usul yazarlarının ifadesine göre, İmam Şafiî önceleri sahabînin sözü ile amel ederdi. Daha sonra o, Sahabîlerin sözlerini hüccet olarak kabul etmemiştir. Mısır´da yazdığı «Risale» adlı kitabını incelediğimiz zaman görürüz ki o, ittifak halinde olan sahabilere ait görüşü hüccet saymakta, sahabîler değişik fikirler beyan etmişlerse onlardan birini tercih etmektedir. O, «el-Ümm» adlı eserinin «Cimau´I-İlm» bölümünde şöyle söylemektedir :
"Kitab ve Sünnet´de bulunan şeyleri işitenler için özür söz konusu değildir, mutlaka onlara uymak gerekir. Kitab ve Sünnet´de bir şey yoksa, sahabîîerin veya onlardan birinin sözlerine başvururuz. Eğer ihtilâf edilen meselede Kitab ve Sünnet´e daha yakın olan söze bir delalet bulamazsak Ebu Bekr, Ömer ve Osman (R.A.)´ın sözüne uymamız daha iyi olur. Sahabîlere ait bir sözün Kitab ve Sünnet´e daha yakın olduğuna dair herhangi bir delâlet bulunursa, o söze uyarız; çünkü İmamın (halifenin) sözü herkesçe bilineceği için halkın buna uyması gerekir. Halkın uyması lâzım gelen kimsenin görüşü, bir veya birkaç kişiye fetva veren kimsenin görüşünden elbette daha meşhurdur; zira halk, bu kimsenin fetvasını ya kabul eder, ya reddeder. Ekseri müftîler evlerinde veya meclislerinde özel kişilere fetva verirler. Halk, bunların fetvalarına halîfenin fetvaları kadar önem vermez. Gördük ki, ilk halifeler, önce fetva vermek istedikleri bir konu üzerinde Kitab ve Sünnet´de bir şey bulunup bulunmadığını sormakla işe başlıyorlar ve görüşlerini açıklıyorlardı. Sonra onlara, görüşlerine muhalif haberler bildiriliyor, onlar da, takva ve faziletleri sayesinde kendi görüşlerinden vazgeçmekten çekinmiyorlar ve bu haberleri kabul ediyorlardı. O halde ilk halîfelerden intikâl eden bir şey bulunmazsa, Peygamber (S.A.)´in diğer sahabîleri de güvenilmeye lâyık kimseler olduklarından, onların sözlerini alırız. Sahabilere uymak, onlardan sonrakilere uymaktan daha iyidir.»
Şafiî, «RİSALE» adlı eserinde de şöyle demiştir :
«Biri Sana, Allah´ın ve Peygamberinin hükümlerinde senin tuttuğun yolu anladım; fakat Kitab ve Sünnette olmayan bîr hususta sahabîlerin icma´ ettiği şeye tâbi olurken delilin nedir diye sordu. Ben de ona şöyle cevap verdim :
«Onlar, icma´ ettikleri şeyi böyledir diye Peygamberden rivayet ettiklerini söylemişler ise inşallah dedikleri gibidir. Onu bu şekilde Peygamber (S.A.)´den rivayet ettiklerini söylememişlerse, bunun, Peygamberden nakledilme ihtimali de, nakledilmeme ihtimali de vardır. Öyleyse bunu Peygamber´den nakledilmiş sayamayız. Çünkü işitilmeyen birşey rivayet edilmez. Vehme dayanan veya onun söylendiğinden başka türlü olma ihtimali bulunan bir şeyin nakledilmesi caiz değildir.»
Sahabîlerin ihtilâfı ve delâlet bakımından Kitab ve Sünnete en yakın olanı ihtiyar etmeleri hususunda da Şafiî; «Sahabîlerin ihtilâf ettiği şeyde Kitab ve Sünnete bir delâlet veya bunlara göre yapılan bir kıyas mevcuttur» der ve sahabîlerin sözlerinden tercih etmiş olduğu bir çok misal zikreder.
îbni Kayyım el-Cevziyye, Usûl-i Fıkıh bilginlerinin Şafiî´den naklettikleri hususlara muhalefet etmekte ve şöyle söylemektedir: «Şafiî´nin yeni mezhebinde sahabîlerin sözünün hüccet olmadığını ifade eden tek bir kelime bilinmemektedir. Bu hususta ileri sürülen şey, Şafiî´nin, sahabîlerin bazı sözlerini ele alıp onlara muhalefet etmiş olmasıdır. Bu çok zayıf bir iddiadır. Çünkü müctehidin daha kuvvetli gördüğü bir delil sebebiyle muayyen bir delile muhalefet etmesi, onu genel olarak delil saymaması anlamına gelmez. Ancak bu, bir delile daha kuvvetli gördüğü bir delil ile karşı koymak demektir. Bazıları; Şafiî´nin yeni mezhebinde sahabîlerin sözlerine muvafakat ettiği halde, nass´lara itimat ettiği gibi onlara tek başına itimat etmediğini, bilâkis, onları çeşitli kıyaslarla desteklediğini, bazen onları kabul edip, bazen onlara açıkça muhalefet ettiğini, bazan onlara uyup bazan da itimat etmediğini, fakat onları başka bir delil ile desteklediğini ileri sürmüşlerdir. Bu iddia yukardakinden daha da zayıftır. Çünkü bazı delilleri başka delillerle desteklemek, eski ve yeni İlim adamlarının geleneğine uygundur, îkinci ve üçüncü bir delil ileri sürmek, önceki delili iptal etmek anlamına gelmez.»
Gerçekte bir kısım usûl-i fıkıhçılar, Şafii´nin kendi anlayışına göre bir Kur´an nassı veya sahih gördüğü bir hadis ile bazı sahabîlerin sözlerini reddettiğini iddia etmişlerdir. Onlar, Şafiî´nin sahabîlerin sözlerini ihmal ederek, onları hüccet saymadığını zannetmişler/ve O´nun istidlal işini bir tertibe tâbi tuttuğunu, mertebesi ne olursa olsun insanlara ait sözleri hadis derecesinde görmediğini unutmuşlardır. Hattâ Şafiî´nin şöyle söylediği rivayet edilmiştir: «Peygamber olmayan bir insanın sözünü alıp bir Peygamberin hadîsini nasıl terk ederim! Eğer o insanın asrında olsaydım onunla münakaşa eder ve onun fikrini çürütürdüm.» Şafiî´den rivayet edilen bu söz, O´nun Kitab ve Sünnette bir nass bulamadığı zaman sahabî sözüyle amel etmesine engel teşkil etmez.
Haricî ve şiîler, sahabîlerin sözlerini hüccet saymamışlardır. Zahirîler de aynı görüşe katılmışlardır. Ancak Zahiriler, Sahabîlerin îcma´ını bir hüccet olarak kabul etmişlerdir.
Sahabîlerin sözleriyle amel etmek meselesi, mezhebler arasında üç yönden ihtilâfa sebep olmuştur:
1 Bazı İslâm hukukçuları sahabiye ait bir söz görünce içtihada ihtiyaç duymamıştır. Bazıları da, ancak nakle dayandığı tasavvur edilebilen sahabîlere ait sözü, Peygamber´den rivayet edilen hadis´ten üstün sayıp hüccet olarak kabul etmişlerdir. Şafiî gibi pekçok İslâm hukukçuları, açıkça Peygamber (S.A.)´e nisbet edilen bir hadisten, netice itibariyle her ikisi sde Peygamber (S.A.)´e ait olsa dahi, sahabînin sözünü üstün tutmamışlardır.
2 İslâm hukukçuları tâbi oldukları sahabilerde ihtilâfa düşmüşlerdir. Meselâ; Ebu Hanife, İbni Mes´ud´un sözlerini;Şafiî, Zeyd b. Sabit´in sözlerini, birçok meselelerde başkalarına tercih ederlerdi. Sahabîlerin kendi aralarındaki ihtilâf nisbetinde onlara tâbi olanlar arasında da ihtilâf doğmuştur.
3 Bazıları, sahabîlerin sözlerinin hüccet olmadığını belirtmişlerdir.
M.Ebu Zehra
"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.
EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR
EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder