17 Nisan 2013 Çarşamba

PEYGAMBERİMİZİ (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) SEVMEK



“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim”

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak, emsalsiz, gizli güzelliklerinin tecellilerini, irade sahibi ve kendisine aşkla dolu bir aynada görmek ve başkalarının nazarıyla da güzelliklerine bakmak istediği için Hz. Muhammed’i (sav) ve insanoğlunu yaratmıştır. 


Sevginin kaynağı mükemmeliktir. İnsan yaradılışı itibarıyla mükemmele karşı sevgi duyar. Gerçek aşk fıtrata yerleştirilmiş sevme duygusunun ruhun emriyle harekete geçerek mahbuda yönelmesidir ki , en üstün seviyesi ”ilahi aşk” ve ondan hemen bir mertebe aşağısı da “peygamber aşkı”dır. Allah-ü Teala’yı sevmemiz O’nun peygamberine olan sevgimizle tezahür eder. Zira Hz.Peygamber’i sevmek O’nda tecelli eden ilahi isim ve sıfatları sevmektir. Cenab-ı Hakk’ın varlık aleminde yarattığı en mükemmel sanatı olan Resüller Serveri Hz. Muhammed(sav)’e duyulan sevgi, O’nun Yaratacısına olan sevginin tezahürüdür. Bu sebeple Allah aşkı ile Peygamber aşkı hiçbir zaman birbirinden ayrı düşünülmemiştir. Peygamberimizi sav sevmek O’nu tanımamızı, tanımak da sevgimizi güçlendirecektir.

Peygamberimiz sav insanların durumunu düzeltmek için canıyla , malıyla çalışan,iyilik ve yardımı en güzel olanıydı.

Kalkarken de otururken de hep Allah’ı cc zikrederdi.

Bir cemaatin yanına geldiğinde başa geçmez meclisin sonuna oturur, ashabına da bunu emrederdi.

Kendisiyle beraber oturan herkese değer verirdi. Herkes kendini en itibarlı kişi zannederdi. Onlar dönüp gidinceye kadar dinler,sabrederdi. Biri bir istekte bulunursa onu hemen yerine getirir; imkanı olmadığında bunu tatlı dille anlatırdı.

O’nun sav meclisinde kimse ayıplanmaz ve kimsenin ayıp ve kusuru dışarı vurulup yayılmazdı.

Daima güler yüzlü,yumuşak huylu, şefkat ve merhameti bol bir insandı. Sert ve kaba sözlü değildi. Hoşuna gitmeyen şeyleri görmezlikten gelirdi. Hiç kimsenin ümidini kırmaz, hoşlanmadığı bir söz veya davranışı sukütla karşılardı.

Kendi hesabına üç şeyden sakınırdı:
1.insanlarla münakaşa ve mücadele etmekten,

2.boş sözlerden,

3.yararsız ve boş şeylerle , kendisini ilgilendirmeyen işlerle uğraşmaktan.

Başkaları adına da üç şeyden uzak dururdu:
1.insanları tenkit etmekten,

2.insanların ayıp ve kusurlarını ,gizli hallerini araştırmaktan,

3.insanlara hakaret etmekten.

İlk konuşanla son konuşanı aynı dikkatle dinler asla bıkkınlık göstermezdi. Onların güldüklerine güler, onların hayret ettiklerine de hayret ederdi.

Kendini olduğu gibi göstermeyen övgüleri kabul etmezdi.

Hakkın sınırını aşmadıkça kimsenin sözünü kesmezdi.Sınır aşıldığında ya müdahale eder ya da kalkıp giderdi.

Söz ve davranışlarında hiçbir zaman haddi aşmamış , çirkin bir söz söylememiş, çirkin bir davranışta bulunmamıştır.

Kendisine yapılan zulümlerden intikam almazdı.Allah’ın cc haramları çiğnendiğinde ise şiddetle öfkelenirdi.

Luzumsuz konuşmazdı. Müslümanları birbirine ısındıracak ve birbirlerinden nefret ettirmeyecek şekilde konuşurdu.

Kendisinden birşey istendiğinde asla “hayır” demezdi.

Yüksek sesle konuşmaz, arkadaşlarının yanında ayaklarını uzatmazdı, ağızlarının içi görülecek şekilde kahkaha ile gülmezdi.

Haya duygusunu davranışların kontrol mekanizması olarak görürdü, hiç karamsarlığa düşmezdi.

Nimet az bile olsa, ona büyük değer verir, asla nankörlük etmez, onu hiçbir zaman kötülemezdi.

Yiyecek ve içecekleri ne över ne de kötülerdi.

Dünya için ve dünyada kendisini ilgilendiren işler için asla öfkelenmezdi. Fakat hakka tecavüz söz konusu olduğunda hakkı sahibine iade etmedikçe ve haksızı gereğince cezalandırmadıkça öfkesi dinmezdi.

Öfkelendiğinde hemen vazgeçer ve bunun için büyük gayret sarfederdi.

Kendisine yapılan kötülüklere göz yumar, bağışlardı.

Birşey hakkında iki şıktan birini tercih durumunda kaldığında kolay olanı seçerdi. (günah olmamak şartıyla)

O’nun ümmetinden olabilmek için , O’nun hal ve davranışlarını yani ahlakını kendimize rehber etmeliyiz. Sünnet , herbirimize insan-ı kamil olmada en güvenilir rehber ve en sağlam yoldur. Ahlakımızın güzelleşmesinde, nefis terbiyesinde ve Rabbimizle münasebetlerimizin ayarlanmasında sünnet en doğru rehberdir.

Ashab-ı kiram O’nu her yönüyle taklit ediyor, herşeylerini O’nun yaptıklarına benzetmeye çalışıyorlardı. Allah Resulü’ne sav benzemek onlar için en büyük onur ve erdemdi. Ümmeti olarak bizler de O’nun ahlakıyla ahlaklanıp , sünnetine titizlikle riayet edenlerden olalım. Amin sonsuz kere amin.

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim”

Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.


EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

16 Nisan 2013 Salı

PEYGAMBERSİZ BİR DİN OLAMAZ (2)


“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim”
Bismillahirrahmanirrahim

Bir önceki yazıma devam ediyorum inşallah:

Kur’an dışı gelen üç vahiy daha şöyledir:

Bir gün Resulullah efendimizin devesi kayboldu. Münafıklar bunu fırsat bilip, “Hani göklerden, Cennetten, Cehennemden bahsediyordu. Kaybolan devesinin yerini bile bilmiyor” dediler. Münafıkların bu sözü Resulullaha ulaşınca, (Vallahi ben ancak Rabbimin bana bildirdiklerini bilirim. Şu anda Rabbim, bana devemin nerede olduğunu bildirdi. Devem, şu anda falanca yerdedir) buyurdu. Tarif edilen yere gidip deveyi bir ağaca bağlı olarak buldular.(Mevahib-i ledünniyye)

(Üzeyr'in ve Zülkarneyn'in Peygamber olup olmadığını bilmiyorum. Hazret-i Cebrail gelinceye kadar, oturulacak yerlerin en iyisi ve en kötüsünün ne olduğunu soranlara"bilmiyorum" dedim. Cebrail de, "bilmiyorum" dedi. Nihayet Allahü teâlâ bildirdi ki, "Oturulacak yerlerin en iyisi camiler, en kötüsü de sokaklardır.") [Ebu Davud]

Peygamber efendimiz, mestleri üzerine mesh edince, (Ya Resulallah, [ayakları yıkamayı] unuttunuz galiba dediler. Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(Hayır, ben unutmadım, Rabbim böyle yapmamı emretti.) [Ebu Davud]

Resulullah efendimiz, bütün emir ve yasakları mesela namazın ve diğer ibadetlerin farzlarını, sünnetlerini, müfsitlerini vahye uygun olarak ümmetine bildirmiştir. Hiçbir şeyi gizli bırakmamıştır. İşte iki âyet-i kerime meali:

(Eğer O [Peygamber] bize atfen, [Kur’ana] bazı sözler katsaydı, biz onu kuvvetle yakalayıp şah damarını koparır, helak ederdik, hiçbiriniz de buna engel olamazdınız.) [Hakka 44-47]

(O gayb hakkında cimri değildir.) [Tekvir 24]
Müfessirler bu âyeti şöyle açıklıyorlar:
(Gaybdan yani kimsenin bilmediği vahiyle bildirilen bilgileri ümmetine açıklamak hususunda cimrilik yapmaz, hepsini bildirir. Allah’ın bildirdiklerini niye gizledin diye töhmet altında bırakılamaz, itham edilemez.)

Bu gayb bilgilerini de Resulullah ümmetine tebliğ etmiştir. Namazın farzları, nasıl kılınacağı, diğer ibadet bilgileri hep bu gayb bilgilerdendir. Bunları hâşâ bildirmemesi mümkün mü? İşte bir âyet-i kerime meali:
(Ey Resulüm, Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan Onun elçiliğini [Peygamberlik görevini] yapmamış olursun.) [Maide 67]

Görülüyor ki Allah Resulüne düşmanlık, Peygambersiz din meydana çıkarma gayreti, İslamiyet’i içeriden yıkmanın başka yoludur. Bu niyette olup,Yalnız Kur’an diyenler kesinlikle Kur’an-ı kerime de inanmıyorlar. Halbuki, Resulüne karşı gelenlerin yapmak istediklerinin çirkinliğini ve akıbetlerini de Allahü teâlâ Kur’an-ı keriminde mealen şöyle bildiriyor:
(Allah’a ve Resulüne karşı gelen, apaçık bir sapıklıktadır.) [Ahzab 36]

(Kimi, Resule iman etti, kimi de, yüz çevirdi. Bunlara çılgın ateşli Cehennem kâfi gelir.) [Nisa 55]

Vahiysiz dine ait hüküm yoktur.

Peygamberimizin sav vahiy dışında içtihada dayanan sözleri de vardır.Bazı sözlerine, Allahü teâlâ, yanlış demiş ve affettiğini bildirmiştir. Tevbe suresi, 43. âyetinde mealen, (Hay Allah seni affetsin [iyiliğini versin]; [mazeretinde] doğru olanlar ile, yalancı olanlar belli olmadan, niçin onlara izin verdin?) buyuruldu.

Bu ayetten anlaşıldığı üzere Peygamberimizin sav ictihadla söyledikleri de var. Eshab-ı kiram, Peygamber efendimizin sav Kur’an-ı kerim dışındaki mübarek sözlerini anlamak için, (Ya Resulallah, bu vahiy mi, yani Allahü teâlânın kesin emri mi, yoksa kendi ictihadınız mı?) diye sorarlardı. Peygamber efendimiz de, vahiyse vahiy, değilse kendi ictihadı olduğunu bildirirdi.

İctihad makamına varmış bulunan yüksek kimseler, kendi ictihadlarına göre hareket etmek mecburiyetindedir. Başka müctehidlerin ictihadlarına tâbi olamazlar. Hatta Peygamberlerin zamanlarında da, sahabeden biri, kendi Peygamberinin ictihadına uymayan ictihadda bulunursa, kendi ictihadına göre hareket ederdi. Peygamberler de ictihad ederlerdi. Fakat ictihadlarında hata ederlerse, Allahü teâlâ, derhal Cebrail aleyhisselamı göndererek, hataları vahiy ile düzeltilirdi. Yani Peygamberlerin ictihadları hatalı kalmazdı. Mesela, Bedir gazasında alınan esirlere yapılacak şey için, Server-i âlem bazı Sahabe-i kiram ile birlikte bir türlü, Hazret-i Ömer ise, başka türlü ictihad etmişti. Sonra, âyet-i kerime gelerek, Allahü teâlâ, Hazret-i Ömer’in ictihadının doğru olduğunu bildirdi.

Peygamber efendimiz tarafından böyle ictihadla söylenenler, dini emir ve yasaklara ait hüküm ise, düzeltildiği için, neticede Peygamber efendimizin söyledikleri vahiy oluyor, yani son söylediği vahiy oluyor. Âyet âyeti nesh edebiliyor, hadis hadisi nesh edebiliyor, hadis âyeti nesh edebiliyor. Bunlar da vahiy ile oluyor, yani dine ait bir hüküm vahiy ile oluyor. Vahiysiz dine ait hüküm yoktur.

İctihadda Eshab-ı kiramdan biri, Peygamber efendimize uymayabilirdi. Fakat bu ahkam, Peygamber efendimiz zamanında hatalı ve şüpheli olamazdı. Çünkü, Cebrail aleyhisselam gelerek, yanlış olan ictihadlar, Allahü teâlâ tarafından hemen düzeltilir, hak ile bâtıl birbirinden hemen ayrılırdı. Peygamber efendimizin vefatından sonra meydana çıkarılan ahkam ise, böyle değildir. Bunun için, vahiy zamanında ictihad olunan ahkamı, hem yapmak, hem de inanmak lazımdır. (c.2, m.36)
Düzeltildiği için Resulullahın yanlış olan, vahye dayanmayan bir ictihadı yoktur. Hepsi vahye dayanır.

Peygamber efendimizin zamanında eshab-ı kiramın ictihadı bile hatalı olmuyor, hemen vahiy gelip düzeltiliyor, düzeltilmiş hâli vahiy oluyordu. [Buradan, (Her birine Cenneti vaad ettim, Hepsinden razıyım, onlar da benden razıdır) mealindeki âyet-i kerimelerle ve, sekiz muhaddis âlimin naklettiği (Eshabım gökteki yıldızlar gibidir. Hangisine uyarsanız hidayete erersiniz. Eshabımın ihtilafı [farklı ictihadları] sizin için rahmettir) mealindeki hadis-i şerifle methedilen Eshab-ı kiramın derecesini de anlamalıdır. Bu yüzden mezhep imamlarımız da onlardan gelen her haberi senet kabul etmiş, bunlara uymayan ictihadlarını bile hemen terk etmişlerdir.] Önemli olan neticedir. Bunun için Peygamber efendimiz, (Yemin ederim ki, ben size ancak Allahü teâlânın emrettiğini emrediyor, nehyettiğini nehyediyorum) buyuruyor. (Taberani)

Bu hadis-i şerif de gösteriyor ki, dine ait, hüküm koyan sözler vahiyledir, yanlış olma ihtimali asla yoktur.

Son bir örnek ;Kisra’nın gönderdiği iki elçi sakalsız ve uzun bıyıklı idi. Resulullah, bu elçilere, (Size bunu kim emretti?) diye sordu. Elçiler de, (Rabbimiz Kisra emretti) dediler. Resulullah efendimiz buyurdu ki:
(Benim Rabbim de, bana sakalımı uzatmamı ve bıyığımı kısaltmamı emretti.) [Ebu Nuaym]

Böyle açık bir emir, Kur'an-ı kerimde yoktur, Kur'an-ı kerim haricinde de vahiy geldiğini bu olay göstermektedir. Demek ki, bu hadis-i şerif de, Peygamber efendimizin dine ait sözlerinin vahye dayandığını gösteriyor.

Bize Kur’an yeter diyenler bu ayetleri nasıl görmezlikten gelebiliyorlar?... A tabii onlar Allah’ımızın cc Peygamberimize sav bildirdiği sünnetleri beğenmeyip kendi “akıl”larıyla yorumluyorlardı değil mi?

Allah-ü Teala hepimizi gerçek akıl sahiplerinden eylesin . AMİN. 


Dinimiz İslam'dan faydalanılmıştır.


“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim” 


Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.


EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

14 Nisan 2013 Pazar

PEYGAMBERSİZ BİR DİN OLAMAZ(1)


“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim”


Bismillahirrahmanirrahim

 Bazı kişiler  Yalnız Kur’an sloganı ile, “Peygambere Kur’an harici başka bilgi verilmedi, Vahiy haricindeki sözleri senet olamaz” diyerek peygambersiz bir din meydana çıkarmak istiyorlar. Bakalım Kur’anda Rabbimiz cc ne buyuruyor?


Kur’anda, (Yalnız Allah’a itaat edin) denmiyor, Resulüne itaati de şart koşuyor:
(Allah’a ve Resulüne itaat edin!)
 [Al-i İmran 32]

(İhtilaflı bir işin hükmünü Allah’tan
 [Kur’andan] ve Resulünden[Sünnetten] anlayın!) [Nisa 59]

(Allah ve Resulü, bir işte hüküm verince, artık inanmış kadın ve erkeğe, o işi kendi isteğine göre, tercih, seçme hakkı kalmaz.)
[Ahzab 36]

(Resulullahta sizin için
 [uyulması gereken] güzel örnekler vardır.)[Ahzab 21]

Allahü teâlâ, Resulünü kendi ile beraber bildirirken şu âyetlerde de sadece Resulünü bildiriyor:
(Resulüme uyun ki, doğru yolu bulasınız!)
 [Araf 158]

(Resule itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur.)
 [Nisa 80] 

(Peygamberin verdiğini alın, yasak ettiğinden sakının!)
 [Haşr 7] 

(İhtilaflarda seni hakem edip verdiğin hükmü tereddütsüz kabullenmeyen iman etmiş olmaz.)
 [Nisa 65] 

Peygamber efendimizin Kur’an dışındaki, dini hükümlere ait bütün emir ve yasaklardaki sözleri de, vahye dayanır. Bir âyet meali şöyledir:
(Resulüm, kendi arzusu ile konuşmaz. Onun
 [dini hükümlere ait her] sözü vahiydir.) [Necm 3, 4]

Peygamberimizin sav dini emir ve yasaklarda hüküm bildiren her sözünün vahiyle olduğuna birkaç örnek verelim inşallah::

1.
Bir âyet meali:
(Hani, Allah size, iki taifeden
 [Kervan veya Kureyş ordusundan]birinin sizin olacağını vaat etmişti. Siz de kuvvetsiz olanın[kervanın] sizin olmasını istiyordunuz. Oysa, suçluların hoşuna gitmese de, hakkı ortaya çıkarmak ve batılı yıkmak için, Allah hakkı ortaya koymak ve [Kureyş ordusunu yok edip] kâfirlerin kökünü kesmek istiyordu.) [Enfal 7]

Kervan kaçarak kurtuldu. Fakat Kureyş ordusu daha kalabalık olmasına rağmen
 Bedir’de yenildi. Allahü teâlâ daha önce bunu bildirdiğini söylüyor. Halbuki daha önce böyle bir şey söylediği Kur’an-ı kerimde yok. Demek ki, Peygamber efendimize vahiy ile bildirdi. 

2
. Bir âyet meali de şöyle:
 
(Hani siz Rabbinizden yardım istemiştiniz de, O da, “Ben peş peşe gelen bin melek ile size yardım edeceğim” diyerek bu duanızı kabul etmişti.)
 [Enfal 9]

Allahü teâlâ,
 (Bin melekle size yardım edeceğim) 
dediğini bildiriyor. Bunu Kur’an-ı kerimde daha önce bildirmediğine göre, Kur’andan ayrı olarak Resulullaha vahiy ile bildirdiği ortaya çıkıyor.

3. Peygamber efendimiz sav Hazret-i Hafsa’ya ra gizlice bir söz söylemişti. Tefsirlerde bu gizli sözün Hazret-i Ebu Bekir’in ra halife olacağına dair olduğu bildiriliyor. O da, bunu, mahzur yok diye Hazret-i Âişe’ye ra anlattı. Allahü teâlâ da bunu Resulüne bildirdi. İşte âyet-i kerime meali:
(Peygamber sav , hanımlarından birine
 [Hazret-i Hafsa’ya ra] gizlice bir söz söylemişti. O, bunu [Hazret-i Âişe’ye ra ] haber verince, Allah da  cc Resulüne durumu bildirdi, o da bir kısmını açıkladı, bir kısmını da söylemedi. Hanımı [Hafsa], “Bunu sana kim haber verdi?” dedi, o da, “Bana, her şeyi bilen ve her şeyden haberdar olan Allah haber verdi” dedi.) [Tahrim 3]
Allahü teâlâ, Hazret-i Hafsa’nın sözünü Resulüne bildirdiğini söylüyor. Ama bu Kur’anda yok. Demek ki, Allahü teâlâ, Kur’andan başka da, Resulüne vahiy ile bildiriyor.
 


4
. Bir âyet meali de şöyle:
(Siz
 [Hayber’den gelen] ganimetleri almak için giderken,[Hudeybiye seferinden] geri bırakılanlar, «Biz de sizin arkanızdan gelelim» diyecekler. Onlar [böyle söylemekle] Allah’ın cc [Hudeybiye seferine katılmayan bedevileri, bundan böyle başka bir sefere çıkarma] emrini değiştirmelerini isterler. De ki: «Bizim arkamıza asla gelemezsiniz. Allah cc , daha önce böyle buyurdu.» Bunun üzerine de «Hayır, siz bizi çekemiyorsunuz» diyeceklerdir. Halbuki onlar pek az söz anlayan kimselerdir.) [Fetih 15]
Burada Bedevilerin Hayber savaşına katılmalarının yasaklandığı, bu savaşa sadece Hudeybiye’de bulunanların katılacağı, bunun da, Resulullaha daha önce bildirildiği belirtiliyor. Kur’anda bunu bildiren bir âyet yoktur. Bu da gösteriyor ki, Resulullaha Kur’an harici vahiy de gelmektedir.

Kur’an-ı kerimde
 hikmet ile ilgili bir çok âyet vardır. Bir tanesinin meali şöyledir:
(Size kitabı, hikmeti getiren ve bilmediklerinizi öğreten bir Resul gönderdik.)
 [Bakara 151]
İmam-ı Şafii hazretleri, (Bu âyetteki hikmet, Sünnettir. Önce Kur’an, peşinden hikmet bildirilmiştir) buyurdu. (Risale s.78)

Sünnetler de, Kur’an-ı kerim gibi vahiy iledir. Dinimizdeki dört delilin ikincisidir.
Üç hadis-i şerif meali şöyledir:
(Cebrail aleyhisselam, Kur’an ile beraber açıklaması olan sünneti de getirmiştir.)
 [Darimi]

(Bana Kur’anın misli kadar daha hüküm verildi.)
 [İ. Ahmed]

(Ben size ancak Allahü teâlânın emrettiğini emrediyor, nehyettiğini nehyediyorum.)
 [Taberani]


Konuya devam edeceğim inşallah.

Dinimiz İslam'dan faydalanılmıştır.

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim”

Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR




11 Nisan 2013 Perşembe

ŞEYTAN DA İNANIYOR


“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim”

Bismillahirrahmanirrahim

Cennete, Cehenneme ve Allah’a inanan herkes mümindir ve Cennete gider deniyor acaba bu doğru mu? Okuduklarımı aktarıyorum:

Şeytan da Allah’a inanıyor, o da Cennete Cehenneme inanıyor. Hatta imanın diğer şartlarına da inanıyor. Meleklere inanıyor, Peygamberlere inanıyor, gönderilen kitaplara inanıyor. Öldükten sonra dirilmeye inanıyor. Hesaba, kitaba inanıyor ve bunları biliyor. Demek ki Amentü’ye sadece inanmakla, bunları bilmekle iman olmuyor. Amentü’de bildirilen altı esasa inanmakla birlikte, Allahü teâlâ tarafından bildirilen emir ve yasakların tamamını kabul etmek ve hepsini beğenmek de şarttır. Birini bile beğenmeyen müslüman olamaz. Bir de, Hubb-i fillah, buğd-i fillah ile gayba iman var. Yani Allah dostlarını dost, düşmanlarını düşman bilmek ve gayba inanmak gerekir. Tersi, yani Allah dostlarını düşman, düşmanlarını da dost bilen ve gayba inanmayan kimse mümin olamaz.

Demek ki Amentü’ye şeytan da inanıyor, hepsini teker teker biliyor. Ancak şeytan, inandığı, teker teker bildiği bu şeyleri kabul etmiyor, beğenmiyor ve Allah dostlarını düşman, düşmanlarını da dost biliyor. Şeytan gibi bilen ve inanan kimse mümin olmaz.
Bazıları Allah’a inanan herkesin Cennete gideceğini sanıyor. Bu çok yanlıştır. Amentü’deki altı esastan birine inanmayanın imanı geçersizdir. Bunun için inanmak değil, doğru inanmak önemlidir. Ahirette kurtulmak, ibadetin çok olmasına değil, doğru imana bağlıdır. İhlaslı ameli az da olsa, hatta hiç ameli olmasa, zerre kadar doğru imanı olsa yine Cennete girer. Bir hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Kalbinde zerre kadar imanı olan Cehennemde kalmaz.) [Buhari, Müslim]

Dünyadan herkes ahirete yolculuk yapıyor. Herkes bir vasıtaya binip gidiyor. Bir vasıtaya binmek değil, doğru vasıtaya binmek önemlidir. Yanlış vasıtaya binen, istediği yere değil, vasıtanın gittiği yere gider. Kâbe’ye gitmek için niyet edip Paris’e giden uçağa binen, niyeti halis olsa da Kâbe’ye varamaz.

Allahü teâlâ, doğruyu azıcık merak edene, doğruyu arayana doğru yolu yani hakiki İslamiyet’i nasip edeceğine söz vermiştir. [Ankebut 69, Şûra 13], Allah sözünden dönmez. (Al-i imran 9)

Allahü teâlâ rızka kefildir ama imana kefil değildir. Doğru iman sahibi olmaya çalışmalıdır. İtikadı düzeltmeden önce ibadet etmenin faydası olmaz. Doğru itikad, ehl-i sünnet itikadıdır. İtikad doğru olunca ibadetleri arttırmak, insanın gayretine, ihlasına, ilmine bağlıdır. İstediği kadar artırır. Ancak, doğru itikadı, yani ehl-i sünnet itikadı yoksa ibadetlerinin hiç faydası olmaz.


Dinimiz İslam'dan faydalanılmıştır.


“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim”


Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

9 Nisan 2013 Salı

KÜÇÜK NOTLARIM (2) Allah'a sığınmak ve razı olmak


“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim”

Bismillahirrahmanirrahim

* Biriyle aranıza huzursuzluk girerse , “ben Rabbim’e sığınırım” de. O zaman sıkıntı kendiğinden düzelir. Aramızın iyi olması ,kötü olması da bizden değilmiş.Sen düzeltemediğin işi Allah’a havale et.O’na sığın O düzeltir.

*Hak’tan razı olun.Kendi halinden şikayet eden Hak’tan şikayetçi olur.Hamd edin.Şükredin.Şükredin ki iyilik artsın.

* Her neye aklınız takılırsa o sizin imtihanınızdır.Ondan kurtulmadıkça yol alamazsınız.Kafana takılan kuruntuları Rabbine havale et de rahatla.

* Tek güveneceğin Allah’tır cc. Hatalar sende kendine olan güvenini bitiriyor.(ne zaman dersen ki) “Ya Rabbi! Ben bunu kendi başıma başaramıyacağım,hata yapmaktan kurtulamıyorum.” Bak hata işe yaradı,Rabbine sığındın.Yoksa kendine güvenecektin.

* Hatalar kişilerindir,dinin değil.

* Kaderinizi sevmek,Allah’tan cc razı olmaktır. “Ey Sevgili,bana böyle yaşamayı uygun gördüysen,bana bu kaderi takdir ettiysen,ben de razıyım.Çünkü Seni çok seviyorum.

*Mal,can ve herşeyi ile Allah’a teslim,hatta acı,tatlı hiçbir şeye itirazın caiz olmayacağını itiraf ile Allah’ın dilediğini yapmasına ,kaza ve kadere razı olduğuna inanan kişi pek büyük bir makama ermiştir.Buna Allah’ın cc emrine razı olmuş nefis denir.

*Allah’a sığındığının farkında olanların üzerinden imtihan kalkar.

* En üstün gaye mal değil,Allah cc rızasıdır.Yaptıklarını Allah cc için yap,istediklerini Allah cc için iste.

* Hak yolcusu yaptıklarını sevap için değil,Allah’ın cc rızasını elde etmek için yapmalıdır.Yaptığı her işi alışkanlık olarak değil ,ibadet olarak yapmalıdır.


“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim”

Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.


EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR



5 Nisan 2013 Cuma

KÜÇÜK NOTLARIM (1) günahlar ve tevbe


“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim”

Bismillahirrahmanirrahim

Farklı kaynakları okurken defterime veya kağıtlara not düştüğüm değişik konuları yazmadan geçemeyeceğim.Benim içinde bir sürü not kağıtlarından kurtulup tek bir yerde toplanmasına vesile olacak inşallah.

Günahlar ve Tevbe etmekle ilgili notlarım:

*Allah-ü Teala öyle çok tevbe kabul eder ki ;tevbe ile her günahı affedebilir.Hiçbir günahkarın tevbe ile affolunamayacak bir günahı düşünülemez.Çünkü en büyük günah şirktir. Tevbe ve iman ile Allah cc onu da affeder.Tevbe edeni hiç günah yapmamış gibi kabul eder.

*Her gece yatmadan tevbe et.Bugün ne günah işledin düşün ve tevbe et.Hergün kendini hesaba çekersen ve tevbe edersen Allah cc seni neden hesaba çeksin;zaten sen kendini hesaba çekiyorsun.

*Her namazdan evvel ve sonra “estağfirullah” derken bilinçli söyle.Sol omuzdaki melek günahları yazmadan 3 ila 6 saat beklermiş;ola ki kul tevbe eder diye Rabbimiz beklemesini emretmiş.

*Kişinin “içim sıkılıyor” demesi ne anlama geliyor biliyor musunuz ?kişinin hatası veya hataları vardır.Allah cc da kişiyi ikaz etmektedir.Kişi hatalarını bulup düzeltmelidir.Hatalarını bulup düzelten ve tevbe eden kişi sıkıntılarından kurtulur.

* Günahları huy edinmemek için daima tevbe edilmelidir.İnsanı ümitsizleştirecek şey günah değil günahta ısrar etmek,tevbeyi unutarak şeytana uymayı huy edinmektir.

* Kul Rabbine karşı hatasını itiraf eder;hatasını yok saydırmak için hileye başvurmaz.Hatası için bahaneler üretmez.Şeytanı şeytan yapan hatasını kabul etmemesi ,isyanına bahane aramasıdır.Hatasını kabul etmeyen affa layık değildir.İtirafın seni Rabbine yakınlaştırır.Hatanı inkar eder ve nefsini savunursan ,kendini Rabbinin katından uzaklaştırırsın.

Hatasını itiraf etmeyen için yol ikidir: 1) ya hiç affedilmeyeceğini düşünerek Allah’ın cc rahmetinden ümidini keser ,2) ya da hatasız olduğunu sanıp kendini yüceltmeye kalkar,gururlanır,aldanır.İtiraf ve istiğfarda ise ne ümitsizlik vardır ne de gurur saklıdır.İstiğfar eden kul hata bile etse ,hatta sırf hata ettiği için Rabbine yeni bir yakınlık kazanır.İtiraf ettiği için kurtulur.

* Kendi iyilik ve sevaplarına güvenmek yerine Rabbinin mağfiretini um. Hata edebileceğini kabullenmek ,hiç hatasız olmaya çalışmaktan daha kolaydır.Mümin ne günahsızlığa soyunmalı ,ne de günahın günah olduğunu itiraftan kaçınmalıdır.Her iki durumda da mağfiretin ve affın yolunu kapatır,kendisini kendi elleriyle ateşe sokar.

* Kalbinde zerre kadar iman olanlar,günahı günah bilenler ve ona helal demeyenler hakkında ebedi azap yoktur.

Ey Allah'ım bana,aileme ve tüm müminlere Ya Rahim isminle merhamet et,bizi Ya Gafur isminle affet,Ya Tevvab isminle tevbelerimizi kabul et,Ya Gaffar isminle günahlarımızı ört,öyle ki işlediğimiz günahları hatırlamıyalım.AMİN.

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim”


Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.



EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

4 Nisan 2013 Perşembe

ÇOK GÜZEL DUALAR BULDUM (2)


“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim”

Bismillahirrahmanirrahim


**Allah’ım! Lutfunla verdiğin nimetleri Senin yolunda sarfederken çok gösterme gözümüze iyiliklerimizi.Mennan adının hakkı için Allah’ım yaptığımız iyilikleri dergahında kabul et,bizi minnet altında bırakanlardan yapma. Mennan adınla Rabbim ilahi tecelliler nasip et kalbimize ve ilahi tecellin ile Sana muhtaç gönüllere ihsan indir.Bütün iyilikler Sendendir.Ne yaptıysak iyilik adına Senin sonsuz lutfun ve ihsanındandır.Mennan adının tecellisidir yaptığımız hayırlar.Mennan adının hürmetine bizi hayır sahibi yap.Katında itibar edeceğin salih ameller yapmamızı nasip et bize.İmdada yetişen,yardıma koşan,kapına geleni boş çevirmeyen Sensin.Verdikçe bereketlenen bereketlendikçe paylaşılan nimetler ihsan eyle bize.Mennan adının tecellisini indir bugün yüreğimize.Bütün güzel isimlerin tecelli etsin kalbimizde. Son nefesimizde lütfunla Allah’ım ihsanınla gülümseyerek getirsin Meleklerin ruhumuzu Sana.Sana kavuşacağımız O günde bizleri Sensiz bırakma.Sıddıklarla,şehitlerle,müminlerle bir tut bizi.Bizleri ebedi yurdunda lütfunla,ihsanınla yanına al.Kavurucu azaptan bizleri koru Mennan adınla.


**Ya Rabbi! Sana inanıyorum,Seni ve peygamberlerini seviyorum,İslam bilgilerini doğru olarak öğrenmek istiyorum.Bunu bana nasip et ve beni,ailemi ve tüm müslümanları yanlış yola gitmekten koru.


**Yaptığımız iyiliklerin ve günahların zararından bizleri koru.


**Gelmiş geçmiş kulların arasında en yakın kullarından eyle.


**Bizi açık ve gizli bütün günahlardan koru.


**Bizi dünya zilletinden ve ahiret azabından koru.


**Ölüm anındaki sıkıntılara karşı bize yardım et.


**Kulak,göz,dil,kalp ve şehvetimizin şerinden koru.


**Nankörlükten,kabir azabından Sana sığınırız.


**Bize hidayet,takva,tok gözlülük ve zenginlik nasip et.Kalbimizi ve amelimizi riyadan,dilimizi yalandan,gözümüzü hıyanetten koru.Gerçek imana kavuştur.Salihlerle olmayı nasip et.Peygamberimizin sav Sünnetinden ayırma,bi’datlerden uzak tut.


**Ecelimiz gelmeden nasuhi bir tevbe yapmayı ve Sana iman üzere ,abdestli,oruçlu,şahadet getirerek ,şehit olarak gelmeyi nasip et.Kul hakkını aldığımız herkes haklarını helal etmiş olarak,farzlarımızı yapmış,namaz ,oruç kazalarımızı bitirmiş,bitiremediklerimiz Senin tarafından tamamlanmış ve katında hepsi makbul olarak kabul edilmiş olarak yanına al bizleri ve tüm müminleri.


**Bize verdiğin mal ve diğer nimetlere hakkıyla şükretmemizi ve hoşnut olacağın salih amellerde bulunmamızı nasip et.Sana daha çok zikretmemize ve yakınlaşmamıza vesile kıl.


**Bizi en hayırlı kullarınla birlikte haşret.Kulaklarımız,gözlerimiz ve kuvvetimizle maneviyatımızı güçlendirecek hayırlar kazanmayı nasip et.Bu kazancımızı da ebedi ve kalıcı kıl.Bize zulmedenlerden intikamımızı al.Bize düşmanlık edenlere karşı yardım et.Hatalarımızı affet.Belaları başımızdan def et.Hastalarımıza şifa ver,gönüllerimizi nurlandır,ihtiyaçlarımızı gider.Ailemizden küçüklere ve büyüklere merhamet et.Bu geçici dünyayı en büyük kaygımız ve ilmimizin de son hedefi kılma.Bize dini ve dünyevi müsibet verme.Günahlarımız sebebiyle bize merhamet etmiyecekleri başımıza musallat etme.


**Oburluktan,kıtlıktan,haddini aşmaktan,geçimsiz olmaktan,kötü zandan,sarhoş edici içkilerden,bolluk içinde gaflete düşmekten,kötülük yapmaktan,verilen habere zan ile yaklaşmaktan ,karanlık fitneden ve geçim darlığından Sana sığınırız.


**Akl-ı selim,kalb-i selim ve zevk-i selim sahibi yap bizleri.


**Rahmetine vesile olacak amelleri ,mağfiretini celbedecek sebepleri talep ediyor her çeşit günahtan koruman için yalvarıyorum.Hangi amelden razı isen onu ver bize.


**Bize Kur’an bilgisini ver ve o bilgiyle bizleri Kendi yolunda çalıştır.


**Razı olduğun sahada bizi kuvvetlendir,zafiyetimizi gider.Bizi alnımızdan tutup hayra doğru yönelt.Sen neyi seviyor ,neden razıysan bizi onu yapmaya muvaffak kıl.AMİN.


“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim”


Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

2 Nisan 2013 Salı

26. DİNDE 10 ESAS


“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim”

Bismillahirrahmanirrahim

Aslında hepimizin bildiği bu 10 önemli esası hatırlayalım istedim:

Taberani’de bildirilen bir hadis-i şerifte, İslamiyet’in şu on esasından biri noksan olan kimsenin, zararda olduğu bildirilmektedir: 

1- La ilahe illallah, Muhammedün resulullah demek,

Müslüman olmak için, bu kelime-i tevhidi, inanarak söylemek gerekir. Müslüman olan bir kimseye, ilk önce (La ilahe illallah, Muhammedün resulullah) kelimesinin manasını bilmek ve inanmak farzdır. Bu kelimeye, Kelime-i tevhid denir. Kısaca manası, (Allah’tan başka ilah yoktur. Muhammed aleyhisselam da Onun Resulüdür) demektir. Resulullaha inanmak demek, Onun bildirdiklerinin tamamını kabul etmek, inanmak ve hepsini beğenmek demektir.

Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
 
(Amellerin kıymetlisi La ilahe illallah demektir.)
 [Hakim] 
(La ilahe illallahı çok söyleyerek imanınızı tazeleyin!)
 [Taberani] 
(La ilahe illallah diyen bela ve sıkıntılardan kurtulur.)
 [Bezzar] 

2- Namaza devam etmek,

Namazı doğru kılan, Allahü teâlânın sayılamayacak kadar çok olan bütün nimetlerine şükretmiş sayılır. Namaz dinin direğidir, terk eden dinini yıkmış olur. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki: 
(İman edip iyi işler yapan, namaz kılan ve zekat verenlerin mükafatları Rableri katındadır. Onlar için korku ve üzüntü yoktur.)
 [Bakara 277] 

3- Zekat vermek,

Kur'an-ı kerimde, zekat çok yerde namazla birlikte emredilmiştir. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
 
(Allah’a ve Resulüne inanan, malının zekatını versin!)
 [Taberani] 
(Zekat vermekle müslümanlığınız mükemmel hâle gelir.)
 [Bezzar]
(Zekat vermeyene Allahü teâlâ lanet eder.)
 [Nesai] 

4- Oruç tutmak,

Ramazan ayında, bir ay oruç tutmak farzdır. (Bakara 185)

Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
 
(Oruç tutan dostum, tutmayan ise düşmanımdır.)
 [Beyheki] 
(Ramazan orucunu tutup ölen, Cennete girer.)
 [Deylemi] 

5- Haccetmek
 ,

Mekke-i mükerreme şehrine gidip gelinceye kadar, geride bıraktığı çoluk-çocuğunu geçindirmeye yetişecek maldan fazla kalan para ile oraya gidip gelebilecek kimsenin, ömründe bir kere, Kâbe-i şerifi tavaf etmesi ve Arafat’ta durması farzdır. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki: 
(Yoluna gücü yetenlerin Beytullahı haccetmesi, Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır.)
 [A.İmran 97] 

Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
 
(Haccı kabul olanın, bütün günahları affolur.)
 [Beyheki] 
(Hac yolunda harcanan mal için, yediyüz misli sevap verilir.)[Beyheki]
 
(Hac etmek için Mekke’ye giderken ve oradan dönerken ölene, ahirette terazi kurulmaz, hesaba çekilmez ve günahları affedilir.)[İsfehani]
 

6- Cihad etmek,

Önemli bir ibadettir. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Allah yolunda cihad edin ki, kurtuluşa eresiniz.)
 [Maide 35] 

Hadis-i şeriflerde de buyuruluyor ki:
 
(İnsanların en üstünü, canı ve malı ile Allah yolunda cihad edendir.)
 [İ.Ahmed] 
(Cihadın en faziletlisi, farzları ifa etmektir.)
 [Taberani]

7- Emr-i maruf,

İyiliği emretmek, yaymak demektir. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki: 
(İmkanı var iken, emr-i maruf ve nehy-i münker yapmayan bizden değildir.)
 [Tirmizi] 

8- Nehy-i münker,

Kötülükten sakındırmak demektir. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki: 
(Şehidden üstün mücahid, emr-i maruf ve nehy-i münker yapandır.)
 [İ.Gazali] 

9- Cemaate katılmak,

Birlikte rahmet, ayrılıkta azab-ı ilahi vardır. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki: 
(Cemaatten ayrılan yüzüstü Cehenneme düşer.)
 [Taberani] 

10- Taat,

Allahü teâlânın beğendiği şeylerdir. Bunları yapan müslüman sevaba kavuşur. Allahü teâlânın beğendiği şeylerin hiçbirini yapmayan kimse, elbette büyük zarara uğrar. 
Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
 
(Beni
 [taatle] zikredin ki, ben de sizi [rahmetle] zikredeyim)[Bekara 152] 

Hadis-i şerifte de buyuruluyor ki:
 
(Allahü teâlâ, taatten gafil olan kimseyi sevmez.)
 [Deylemi]


Dinimiz İslam'dan faydalanılmıştır.

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim”

Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.


EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

28 Mart 2013 Perşembe

24. BİR MÜSLÜMANIN EHLİ SÜNNET OLABİLMESİ İÇİN İNANMASI GEREKEN KONULAR

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim”
Bismillahirrahmanirrahim

13.yazımda imanın şartları,14 te ehli sünnet ,16 da bi’dat ehli,18,20, 22 te Allah-ü Teala’nın sıfatları ve bir müslümanın itikadı nasıl olmalı konu başlıkları altında anlatılmaya çalışıldı.Bu yazımda da son olarak itikadımızı tekrar bir gözden geçirip İTİKAD konusunu tamamlamak istiyorum inşallah.Ve tekrar kendime ve sizlere bu inançlara sahip olmamızın,bu itikadı korumamızın ve bu inanç üzere ölmemizin önemini hatırlatıyorum.

1.İyi ve fasık her müslümanın arkasında namaz kılmanın caiz olduğuna inanmak,(bidat ehli de dahil)(imam olmaları mekruhtur ama imam olmaları durumunda namaz caizdir)

2. Kıble ehlini ,işlediği günahı helal saymadıkça küfre nispet etmemek,

3. İster iyi ister kötü ,iman üzere ölen herkesin cenaze namazının kılınacağına inanmak,

4. Kur’an’ın mahluk (yaratılmış) olmadığına inanmak.Kur’an bizzat Allah-ü Teala’nın kelamıdır.Melek ve peygamber as sadece vasıtadır.
Kur’an’ı Kerim’in 4 unsuru vardır.Bunlardan biri eksik olursa Kur’an olmaz.Çevirilerine meal denir;Kur’an denmez:
a.Lafız olması,
b. Arapça olması,
c. Hz. Muhammed’e sav indirilmiş olması,
d. Peygamberimizden sav bize kadar tevatür yoluyla nakledilmiş olması.

5. Peygamberimizin sav miracının hak olduğuna inanmak .Ehl-i sünnet miracın hem beden hem ruh ile olduğuna inanır.Hadis mütavatir olmadığı için miracı inkar eden kafir değil bidatçıdır.(ehl-i sünnetten çıkmıştır.)

İsra’yı (Peygamberimizin sav Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya götürülmesi) ise inkar eden kafir olur.Çünkü ayetle sabittir.

6. Müminlerin cennette Allah-ü Teala’yı göreceklerinin hak olduğuna inanmak,

7. Cennet ve Cehennemin hali hazırda yaratılmış olduğuna inanmak,

8. Sahabelerin sadece hayırla anılacağına inanmak,(sahih hadislerle sabit)

Sahabeye sövmek,ileri geri konuşmak şayet kesin delillere aykırı düşüyorsa küfürdür.Kesin delillere dayanmıyorsa bi’dat ve fasıklıktır.

9. Amellerin tartılmasının hak olduğuna inanmak,

10. Sıratın hak olduğuna inanmak,

11. Büyük günah işleyenler hakkında Allah-u Teala'nın izniyle Peygamberlerin ve hayırlı kişilerin şefaat etme yetkilerinin var olduğuna inanmak. Bir hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur: Kıyamet gününde 3 sınıf insan şefaat edecektir: Peygamberler,alimler ve şehitler.

12. Büyük günah işleyen müslümanlar tevbe etmeden ölseler dahi cehennemde ebedi olarak kalmayacaklarına inanmak,

13. Amelin imandan cüz olmadığına inanmak,

14. Şirkin dışında büyük günah işlemenin mümini imandan çıkarmayacağına inanmak,

Büyük günahları da açıklayalım inşallah; Allah’a cc şirk koşmak,haksız yere adam öldürmek,namuslu kadının iffetine iftira etmek,zina etmek,savaştan kaçmak,sihir,büyü yapmak ve yaptırmak,yetim malı yemek,müslüman olan anne-babaya asi olmak,Mescid-i Haram’da günah işlemek,faiz yemek,hırsızlık yapmak,içki içmek.

15. Allah-ü Teala’nın duaları kabul edip,ihtiyaçları göreceğine inanmak,

16. Kulun kendi iradesiyle yaptığı bütün iyi ve kötü fiillerinin yaratıcısının Allah-ü Teala olduğuna inanmak,( “yarattı” kelimesini biri için kullanmaktan da sakınmalıyız)

17. Yolcu veya yolcu değilken mestler üzerine meshetmenin caiz olduğuna inanmak,

18. Kabirde Münker ve Nekir’in sual sormalarının hak olduğuna inanmak.

19. Kafirlere ve asi olan bazı müminlere yapılacak kabir azabının hak olduğuna inanmak,

20. Müslümanların Cennete girmeleri,amellerinin karşılığı olmayıp bilakis Allah-ü Teala’nın fazl-u keremi ile olduğuna inanmak,(bir bilgi: müminlerin Cennetteki derecelerinin farklı olması amellerinin azlığı ve çokluğuna bağlıdır.)

21. Öldürülenenin,eceliyle öldürüldüğüne inanmak,
22. Peygamberlerden sonra insanların en faziletlisinin Hz.Ebubekir ve Hz.Ömer (ra) olduğuna inanmak,

23. Hz.Osman ve Hz. Ali ‘yi (ra) sevmenin gerekliliğine inanmak,

24. Veliler (Allah-ü Teala’nın dostlarının) kerametlerinin hak olduğuna inanmak, ( bir bilgi: Bazen iman ve amelle ilgisi bulunmayan kişilerden de harkulade hadiseler zuhur edebilir buna istidrac denir.)

25. Peygamberimizin sav cennetle müjdelemiş olduğu 10 kişinin cennetlik olduğuna dair şehadette bulunmanın hak olduğuna inanmak,

26. Kitabın hak olduğuna inanmak;( Hafaza meleklerinin, mükellef kulun taat ve isyanlarını yazdıkları divan haktır),

27. Sualin hak olduğuna inanmak.Kıyamet günü hesap zamanı Mevla Teala’nın ,kullarına dünyada yaptıklarını sorması haktır. O müminlerin günahını teşhir etmeyip onlarla teke tek görüşecek ve neticede günahlarını mağfiret edecektir inşallah.

28. Havz-ı Kevser’in hak olduğuna inanmak,

29. İnsanların peygamberlerinin,meleklerin peygamberlerinden,meleklerin peygamberlerinin,insanların peygamber olmayanlarından,insanların peygamber olmayanlarının da meleklerin peygamber olmayanlarından daha faziletli olduğuna inanmak.

Rabbim bizi Firdevs cennetinde buluştursun. AMİN.

İtikad Risalesi-A.Ünlü

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim”

Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

24 Mart 2013 Pazar

22. (Fiili Sıfatları) ALLAH-U TEALA’NIN ZATI VE SIFATLARI İLE İLGİLİ İTİKADIMIZ

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim”
Bismillahirrahmanirrahim


Ve son olarak fiili sıfatları:
3.FİİLİ- Allah’ın cc kainatla olan münasebetini en açık bir şekilde ifade eden ve O’nun kainatı yaratış ve idare edişini oldukça ayrıntılı biçimde anlatan sıfatlardır.


a)TAHLİK- icat etmek,yoktan yaratmak,

Her şeyin yaratıcısı olan Rabbimiz cc, dilerse, dilediğini yaratan, dilemezse yaratmayan yegâne "Hâlîk" dir. İyiliğin de, kötülüğün de, hayrın da, şerrinde, güzelin de, güzel olmayanın da yegâne yaradanı Rabbimiz Allah Teâlâ'dır... Allah'ın, iyiliğe, hayra ve güzel olana rızası vardır... Kötülükten, şerden ve çirkinlikten razı değildir... O'nun her yarattığı şeyde bir hikmet vardır... Bu hikmeti bazen idrak ederken, bazen de idrakimizin dışında kalmaktadır... Müslüman kullar olarak vazifemiz, Rabbimizin her yarattığını bir hikmet üzere yarattığına ve O'nun boş yere bir şey yaratmadığına iman edip, O'nun hükmüne razı olmamızdır... Kula düşen,Rabbi Allah'a tam teslim olmakdır...

Rabbimiz Allah şöyle buyurur:

"Allah, neyi dilerse yaratır. Bir işin olmasına karar verirse, yalnızca ona 'ol' der, o da hemen oluverir.

"Gökleri ve yeri yaratan, onların bir benzerini yaratmaya kadir değil mi? Elbette (öyledir). O, yaratandır, bilendir.

b)TERZİK-rızık vermek,

c)İHYA-diriltmek,

d)İMATE- öldürmek,

e)TEN’İM-ve f)TE’ZİP Ten'im, nimet vermek, ta'zib de azab etmek demektir... Rabbimiz Allah Teâlâ, kullarından dilediğine bol bol nimetler ihsan eder, günah işleyerek cezayı hak etmiş olan kullarından dilediğine de azab eder... Dilediğinin bütün günahlarını affeder, dilediğinin küçük bir günahına karşılık ceza verir... Rabbimiz Allah'ın affetmeyeceğini beyan buyurduğu suç ve günah, şirk ve küfür işlemektir. Şirk ve küfrün dışındaki suçlardan dilediğini affeder...

Rabbimizin cc bütün bu fiilleri tekvin sıfatına dönücüdür.

Allah’ımız cc tüm teferuatı bilir .En ufak şeyi bile duyar,görür.Mütezile fırkasının “Allah küçük şeylerle uğraşmaz “ diyerek O’nun görmediği,işitmediği şeyler varmış gibi (haşa) Rabbimize noksanlık ,acizlik,cahillik gibi noksan sıfatların isnadı kişiyi dinden çıkarır.

Bundan sonra hep beraber Rabbimizin sıfatları konusunda hassas davranalım inşallah.O’nun hakkında konuşulurken daha dikkatli olalım.Bir ortamda konuşurken bazen “Allah yukarda” diye elimizle gökyüzünü gösterdiğimiz oluyor.O’nun sıfatlarını bilmemekten kaynaklanan böyle konuşmalar geçebiliyor. O mekandan münezzehtir.Biz Allah’ımıza karşı hürmetimizi muhafaza etmek zorundayız.Hangi ortamda olursak olalım Allah’ımıza cc ,Peygamberimize sav ,Kitab’ımıza, Ehl-i Beyt’ e karşı bilinçli ya da bilinçsiz söylenen her söze karşı onları muhafaza edelim inşallah.

Müslüman şuurlu olmalı .Peygamberimiz sav buyuruyor: “ Kim İslam’ın hürmetini,dinin kutsallığını,benim hürmetimi,Ehl-i Beyt’imin namusunu,şerefini,haysiyetini korursa;Allah ‘ta cc onun dinini dünyasını koruyacaktır.”

Kim Allah’ın cc aleyhine konuşur,sıfatlarını inkar eder,isimleri tahrif edilirken; "beni ilgilendirmez bu da bir görüştür" deyip onları söyleyenleri tasdik eder duruma gelirsek Peygamberimizin sav dinimizin,dünyamızın korunmayacağını bildirdiği hadisine düçar oluruz.

Allah’ım bizi böyle bir duruma düşmekten El Hafız ismiyle muhafaza etsin.AMİN…

VE SON OLARAK TEKRAR !!!

Bu dünya RABBİMİZİ tanımanın yeri.

O’nu tanımadan ölürsek bir daha tanıyamayız.


İtikad Risalesi-A.Ünlü

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim”

Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

22 Mart 2013 Cuma

21.BİR GAZETE YAZISI



“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim”

Bismillahirrahmanirrahim

Sizlere 6. Ehl-i Sünnete aykırı görüşler, 11. Kur'an herkes tarafından anlaşılamaz, 14.Ehl-i sünnet ve 16.Bi'dat ehl-i yazılarımda bahsetmeye çalıştığım konuları bugünkü (22 mart 2013 ) Sabah Gazetesinde Nihat Hatipoğlu'da " Sizi ancak Bedir'in aslanları geçer " adlı yazısının içinde "Dini kirletenlere dikkat ediniz!" başlığı altında değinmiş ;dilerseniz kendi sitesinden okuyabilirsiniz.



http://www.nihathatipoglu.com/yazi-251-sizi_ancak_bedirin_aslanlari_gecer.aspx


“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim”

21 Mart 2013 Perşembe

(Sübuti Sıfatları)ALLAH-U TEALA’NIN ZATI VE SIFATLARI İLE İLGİLİ İTİKADIMIZ


“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim”

Bismillahirrahmanirrahim

2)SÜBUTİ- Varlığı zorunlu olan ve kemal ifade eden sıfatlardır. Bu sıfatlar "Allah diridir, irade edendir, güç yetirendir..., hayat, irade ve kudret... sıfatları vardır" gibi müsbet (olumlu) ifadelerle Allah'ı tanıttığı için sübûtî sıfatlar adını almışlardır. Sübûtî sıfatların zıtları olan özellikler Allah hakkında düşünülemez. Bu sıfatlar ezelî ve ebedî olup, yaratıkların sıfatları gibi sonradan meydana gelmiş değildir. İster hay (diri), âlim (bilen), kadîr (güç sahibi) gibi dil kuralları açısından sıfat kelimeler olsun, ister hayat, ilim, kudret gibi mastar kalıbındaki kelimeler olsun bütün sübûtî sıfatlar Allah'a verilebilir. İsimlendirmede bir benzerlik olsa da sübûtî sıfatlar hiçbir şekilde yaratıkların sıfatlarına benzememektedir. Çünkü Allah'ın ilmi, kudreti, iradesi... sonsuz, mutlak, ezelî ve ebedîdir, kemal ve yetkinlik ifade eder. Kullarınki ise sonlu, kayıtlı, sınırlı, sonradan yaratılmış, eksik ve yetersiz sıfatlardır. Sübûtî sıfatlar sekiz tanedir.

a)HAYAT- “Diri ve canlı olmak” demektir. Yüce Allah diridir ve canlıdır. Her şeye, kuru ve ölü toprağa can veren O'dur. Ezelî ve ebedî bir hayata sahiptir. Hayat sıfatının zıddı olan “ölü olmak” (memât) Allah hakkında düşünülemez. Kur'an'da bu sıfatla ilgili olarak şöyle buyurulur: "Ölümsüz ve daima diri olan Allah'a güvenip dayan..." (el-Furkan 25/58), "(Artık bütün) yüzler, diri ve her şeye hâkim olan Allah için eğilip boyun bükmüştür..."
(Tâhâ 20/111).

b)İLİM- “Bilmek” demektir. Allah her şeyi bilendir. Olmuşu, olanı, olacağı, gelmişi, geçmişi, gizliyi, açığı bilir. Allah'ın bilgisi yaratıkların bilgisine benzemez, artmaz, eksilmez. O, her şeyi ezelî ilmiyle bilir. Allah, her şeyi olacağı için bilir. Yoksa her şey Allah bildiği için olmaz. Âlemde görülen bu güzel düzen, tertip ve şaşmaz âhenk, onun yaratıcısının engin ve sonsuz ilminin en büyük göstergesidir. İlim sıfatının zıddı olan cehl (bilgisizlik), Allah hakkında düşünülmesi imkânsız olan bir sıfattır. İlim sıfatı ile ilgili âyetlerden ikisinde şöyle buyurulur:"O karada ve denizde ne varsa bilir. O'nun ilmi dışında bir yaprak dahi düşmez..." (el-En‘âm 6/59), "Göklerde ve yerde olanları Allah'ın bildiğini görmüyor musun?..." (el-Mücâdele 58/7).

c)SEMİ- “İşitmek” demektir. Allah işiticidir. Gizli, açık, fısıltı halinde, yavaş sesle veya yüksek sesle ne söylenirse Allah işitir, duyar. Bir şeyi duyması, o anda ikinci bir şeyi işitmesine engel değildir. İşitmemek ve sağırlık Allah hakkında düşünülemez.

d)BASAR- “Görmek” demektir. Yüce Allah her şeyi görücüdür. Hiçbir şey Allah'ın görmesinden gizli kalmaz. Saklı, açık, aydınlık, karanlık ne varsa Allah görür. Görmemek (âmâlık) Allah hakkında düşünülemez. Allah'ın işitici ve görücü olduğuna dair pek çok âyet vardır. Bunlardan birinde şöyle buyrulur: "(Allah) gözlerin hain bakışını ve kalplerin gizlediğini bilir. Allah adaletle hükmeder. O'nu bırakıp taptıkları ise hiçbir şeye hükmedemezler. Şüphesiz ki Allah, hakkıyla işiten ve görendir" (el-Mü'min 40/19-20).

e)KUDRET-
“Gücü yetmek” demektir. Allah sonsuz bir güç ve kudret sahibidir. Kudret sıfatının zıddı olan acizlik ve güç yetirememek (acz), Allah hakkında düşünülemez. O'nun kudretinin yetişemeyeceği hiçbir şey yoktur. Kâinatta her şey Allah'ın güç ve kudretiyle olmaktadır. Yıldızlar, galaksiler, bütün uzay, canlı-cansız tüm varlıklar Allah'ın kudretinin açık delilidir. Kur'an'da Allah'ın kudreti ile ilgili olarak şöyle buyurulur: "Allah gece ile gündüzü birbirine çeviriyor. Şüphesiz bunda basiret sahipleri için mutlak bir ibret vardır. Allah her canlıyı sudan yarattı. İşte bunlardan kimi karnı üstünde sürünür, kimi iki ayağı üstünde yürür, kimi dört ayağı üstünde yürür. Allah dilediğini yaratır. Şüphesiz Allah her şeye kådirdir" (en-Nûr 24/44-45).

f)İRADE “Dilemek” demektir. Allah dileyicidir. Allah varlıkların konumlarını, durumlarını ve özelliklerini belirleyen varlıktır. Allah'ın dilediği olur, dile­mediği olmaz. İrade sıfatının zıddı olan iradesizlik ve zorunda olmak Allah hakkında düşünülemez. Meşîet de irade anlamına gelen bir kelimedir. Kur'an'daki "De ki: Mülkün gerçek sahibi olan Allahım, sen mülkü dilediğine verirsin ve mülkü dilediğinden alırsın. Dilediğini yüceltir, dilediğini de alçaltırsın..." (Âl-i İmrân 3/26), "Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. O, diledi­ğini yaratır..."(eş-Şûrâ 42/49) âyetleri irade sıfatının naklî delillerindendir.

Allah Teâlâ'nın iki türlü iradesi vardır:

Tekvînî İrâde. Tekvînî (yapma, yaratma ile ilgili) irâde; bütün yaratıkları kapsamaktadır. Bu irâde, hangi şeye yönelik gerçekleşirse, o şey derhal meydana gelir. "Biz bir şeyin olmasını istediğimiz zaman ona sözümüz sadece "ol" dememizdir. Hemen oluverir" (en-Nahl 16/40) anlamındaki âyette belirtilen irade bu çeşit bir iradedir.

Teşrîî İrade. Teşrîî (yasama ile ilgili) iradeye dinî irade de denir. Yüce Allah'ın bir şeyi sevmesi ve ondan hoşnut olması, onu emretmesi demektir. Allah'ın bu mânadaki bir irade ile bir şeyi dilemiş olması, o şeyin meydana gelmesini gerekli kılmaz. "Muhakkak ki Allah adaleti, iyiliği ve akrabaya yardım etmeyi emrediyor (irade ediyor)..." (en-Nahl 16/90) meâlindeki âyetteki irade bu çeşit bir iradedir. Tekvînî irade hayra da şerre de, iyiliğe de kötülüğe de yönelik olarak gerçekleştiği halde teşrîî irade, sadece hayra ve iyiliğe yönelik olarak gerçekleşir. Allah, hayrı da şerri de irade edip yaratır. Ancak O’nun şerre rızâsı yoktur, şerri emretmez ve şerden hoşlanmaz.

- Allah-ü Teala’da külli irade var.O ne isterse o olur,dilediğini yaratır.İnsanların ise cüz-i iradesi vardır.Yaratmaya yetmez.Biz isteriz Allah cc yaratır.Biz teşebbüs ediyoruz,bir irade ve kudret sergiliyoruz..Biri zemzem içmek için bardağı dudağına götürüyor diğeri içkiyi.İkisi de kendi iradesini kullanıyor.Bu fiili (içme işlemini) Allah-ü Teala yaratıyor.Burada kul kendi seçimini yaptığı için bundan mesuldur.Rabbimiz cc kul iyi işe yönelirse ondan razı oluyor .Diğerinin istediği fiili ise razı olmayarak (sen böyle istedin diye)yaratıyor.

g)KELAM- “Söylemek ve konuşmak” demektir. Allah bu sıfatı ile peygamberlerine kitaplar indirmiş, bazı peygamberler ile de konuşmuştur. Ezelî olan kelâm sıfatının mahiyeti bizce bilinemez. Ses ve harflerden meydana gelmemiştir. Kelâmın zıddı olan konuşmamak ve dilsizlik, Allah hakkında düşünülemez. Allah kelâm sıfatıyla emreder, yasaklar ve haber verir. Bu sıfatla ilgili olarak Kur'an'da şöyle buyurulur: "Mûsâ tayin ettiğimiz vakitte (Tûr'a) gelip de Rabbi onunla konuşunca Rabbim, bana (kendini) göster, seni göreyim dedi..." (el-A‘râf 7/143), "De ki: Rabbimin sözlerini (yazmak) için bütün denizler mürekkep olsa ve bir o kadar daha ilâve getirsek dahi, Rabbimin sözleri bitmeden önce deniz tükenecektir" (el-Kehf 18/109).

h)TEKVİN-
“Yaratmak, yok olanı yokluktan varlığa çıkarmak” demektir. Yüce Allah yegâne yaratıcıdır. O, ezelî ilmiyle bilip dilediği her şeyi sonsuz güç ve kudretiyle yaratmıştır. Yaratmak, rızık vermek, diriltmek, öldürmek, nimet vermek, azap etmek ve şekil vermek tekvîn sıfatının sonuçlarıdır. Bir âyette "Allah her şeyin yaratıcısıdır. O, her şeye vekildir" (ez-Zümer 39/62) buyurulmuştur.

Allah’ı cc bu sıfatlarla muttasıf (nitelenmiş) olarak tanıyan kul ARİF (Allah’ı cc bilici)sayılır. O’nu bu sıfatların zıddı olan noksan sıfatlarla niteleyen ise mümin ve müslüman olamaz. Allah’a cc inanması da muteber sayılmaz.Yahudi ve Hıristiyanlar Allah’a cc inandıklarını iddia etseler de O’na oğul ve hanım isnad ettikleri için kafirdirler.

Bu dünya RABBİMİZİ tanımanın yeri.

O’nu tanımadan ölürsek bir daha tanıyamayız.


İtikad Risalesi-A.Ünlü

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim”

Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

20 Mart 2013 Çarşamba

(Tenzihi sıfatları)ALLAH-U TEALA’NIN ZATI VE SIFATLARI İLE İLGİLİ İTİKADIMIZ

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim”
Bismillahirrahmanirrahim


Allah’a inanıyorum diyen ben O’nu nasıl ve ne kadar tanıyorum hiç düşünmemiştim.

Rüzgarı estiren,yağmuru yağdıran,bulutları sevk eden,gökleri,yeri ,görmediğimiz alemleri yöneten,.beni yediren,içiren,işitmemi ,görmemi sağlayan,elimi,ayağımı hareket ettiren Rabbimi ne kadar az tanıdığımı farkettim.

Ve O’nu tanımak için sıfatlarını bilmem gerektiğini öğrendim.İşte öğrendiklerim….

Herşeyi yaratan O olduğu için, O birşeye benzemekten münezzehtir.Bu yüzden öz zatından bahsetmek caiz değildir.O’nun zatını anlamaktan aciz ve yetersiz kaldığımızı bilmek yeterlidir.O’nun özünden konuşmak şirktir. Rabbimizi sadece bize Kendisini Kur’an ‘da anlattığı sıfatlarıyla tanıyabiliriz.

Allah Teâlâ'ya iman etmek demek, O'nun yüce varlığı hakkında vâcip ve zorunlu olan kemal ve yetkinlik sıfatlarıyla, câiz sıfatları bilip, öylece inan­mak, zâtını noksan sıfatlardan yüce ve uzak tutmaktır. Allah, şanına lâyık olan bütün kemal sıfatlarıyla nitelenmiş ve noksan sıfatlardan münezzehtir.

Allah Teâlâ'nın sıfatlarının hepsi ezelî ve ebedî sıfatlardır. O'nun sıfatları­nın başlangıcı ve sonu yoktur. Allah'ın sıfatları, yaratıkların sıfatlarına benze­mez. Her ne kadar isimlendirmede bir benzerlik varsa da Allah'ın ilmi, iradesi, hayatı, kelâmı; bizim, ilim, irade, hayat ve kelâmımıza benzemez. Biz, Allah'ın zâtını ve mahiyetini bilemediğimiz ve kavrayamadığımız için O'nu isim ve sıfatlarıyla tanırız. 


Kur'ân-ı Kerîm "Onu gözler idrak edemez. Fakat O, gözleri idrak eder. O, eşyayı pek iyi bilen, her şeyden haberdar olandır" (el-En‘âm 6/103) buyurarak, Allah'ın zâtını idrak etmenin, mahiyetini bilmenin imkânsız olduğunu açıklamıştır. Hz. Peygamber de bu konuda şöyle buyurmuştur: "Allah'ın yaratıkları hakkında düşününüz. Fakat Allah'ın zâtı hakkında düşünmeyiniz. Gerçekten siz buna hiç güç yetiremezsiniz" 

Allah-u Teala’nın sıfatları 3 kısımdır:(bu yazımda sadece tenzihi sıfatlarından bahsedeceğim)

1)TENZİHİ (SELBİ/ZATİ) O’na nelerin isnad edilemeyeceğini anlatan sıfatlar .

Sadece Allah Teâlâ'nın zâtına mahsus olan, yaratıklarından herhangi bi­rine verilmesi câiz ve mümkün olmayan sıfatlardır. Zât sıfatların zıtları Allah hakkında düşünülemediği, bu sebeple noksanlık, sonluluk ve eksiklik ifade eden bu özelliklerden O'nun tenzih edilmesi gerektiğinden bu sıfatlara tenzîhî sıfatlar ve selbî sıfatlar da denilmiştir.


Zâtî sıfatlar şunlardır:

a)VUCUT- Var olmak” demektir. Allah vardır, varlığı başkasından değil, zâtının gereğidir, varlığı zorunludur. Vücûdun zıddı olan yokluk Allah hakkında düşünülemez.

Yerleri, gökleri yoktan yaratan,yokluktan yarıp varlık alemine çıkaran O’dur. Biz yokken de bu dünya vardı.Bizim olmamız ya da olmamamız birşey değiştirmedi.Bizim olmamamız düşünülebilir ama O’nun olmaması düşünülemez.Varlığı zorunlu.O’nun varlığı başka birinin eseri değil. Kendi kendisinin de eseri değil ;çünkü Allah-ü Teala mahluk değil yaratılmış değil.O’nun olmadığı zaman yok.


b)KIDEM-“Ezelî olmak, başlangıcı olmamak” demektir. Hiçbir zaman düşünülemez ki, herhangi bir zamanda Allah var olmamış olsun. Çünkü zaman denilen şeyi de O yaratmıştır. Ne kadar geriye gidersek gidelim O'nun var olmadığı bir zaman düşünülemez, bulunamaz. Allah sonradan meydana gelmiş varlık değildir. Ezelî (kadîm) varlıktır. Kıdem sıfatının zıddı olan sonradan olma (hudûs) Allah hakkında düşünülemez.

c)BEKA-
“Varlığının sonu olmamak, ebedî olmak” demektir. Allah'ın sonu yoktur. Ezelî olanın ebedî olması da zorunludur. Bekanın zıddı olan sonu olmak (fenâ) Allah hakkında düşünülemez. Ne kadar ileriye gidilirse gidilsin, Allah'ın olmayacağı bir an düşünülemez. Kur'ân-ı Kerîm'de Allah'ın ezelî ve ebedî oluşu hakkında şöyle buyurulur: "O, ilktir, sondur..."(el-Hadîd 57/3), "...Allah'ın zâtından başka her şey yok olucudur..." (el-Kasas 28/88).

d)VAHDANİYET- “Allah Teâlâ'nın zâtında, sıfatlarında ve fiillerinde bir ve tek olması, eşi, benzeri ve ortağının bulunmaması” demektir.

Vahdâniyyetin zıddı olan birden fazla olmak(taaddüd), eşi ve ortağı bulunmak (şirk), Allah hakkında düşünülmesi imkânsız olan sıfatlardandır. İslâm'a göre Allah'tan başka ilâh, yaratıcı, tapılacak, sığınılacak, hüküm ve otorite sahibi bir başka varlık yoktur. İhlâs ve Kâfirûn sûreleri ile Kur'an'ın pek çok âyeti Allah'ın tek ve eşsizliğini ortaya koyarken, şirki reddeder ( el-Enbiyâ 21/22; el-İsrâ 17/42; ez-Zümer 39/4).

e)MUHALEFETÜN Lİ’L HAVADİS- “Sonradan olan şeylere benzememek” demektir. Allah'tan başka her varlık sonradan olmuştur. Allah, sonradan olan şeylerin hiçbirisine hiçbir yönden benzemez. Allah, kendisi hakkında bizim hatıra getirdiklerimizin de ötesinde bir varlıktır. Bu sıfatın zıddı olan, sonradan olana benzemek ve denklik (müşâbehet ve mümâselet) Allah hak­kında düşünülemez. Kur'an'da şöyle buyurulur: "...O'nun (benzeri olmak şöyle dursun) benzeri gibisi (dahi) yoktur..." (eş-Şûrâ 42/11).

f)KIYAM Bİ NEFSİHİ-Varlığı kendiliğinden olmak, var olmak için bir başka varlığa ihtiyaç duymamak” demektir. Allah kendiliğinden vardır. Var olmak için bir yaratıcıya, bir yere, bir zamana, bir sebebe muhtaç değildir. Başkasına muhtaç olmak (kıyâm bi-gayrihî), Allah hakkında düşünülemez.

Kur'ân-ı Kerîm'de bu sıfatla ilgili olarak şöyle buyurulur: "De ki: O Allah birdir. O, sameddir (başkasına ihtiyaç duymayandır)..." (el-İhlâs 112/1-2), "Ey insanlar, Allah'a muhtaç olan sizlersiniz. Zengin ve övülmeye lâyık olan ancak O'dur" (el-Fâtır 35/15).

Allah-u Teala; araz (renkler ve hareketler gibi,kendi başına duramayan ,belirebilmesi için bir cevhere muhtaç olan şey),

Cisim (yer kaplayan,eni,boyu,yüksekliği olan madde),

Cevher (başlı başına durabilen madde),

şekle bürünen, sınırlandırılan, nicelenen, hacimli olan, birleşik parçalardan teşekkül etmiş olan, sonu olan, mahiyet ve keyfi olan, mekan tutan, üzerinden zaman geçen, kendisine birşey benzeyen, herhangi birşey ilim ve kudretinin dışında kalan bir varlık DEĞİLDİR.

Bu dünya RABBİMİZİ tanımanın yeri.
O’nu tanımadan ölürsek bir daha tanıyamayız.


İtikad Risalesi-A.Ünlü

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim”

Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR