21 Mart 2021 Pazar

Esmâ-i Hüsnâ


 Gayemiz Allah Azze ve Celle’ye ulaşmak. Bunun için dünyadayız. Allah’a ulaşmanın ve Allah ile olmanın hazzını ise ancak Allah Rasulü’nün izlerinde olanlar tadar. Kitab ve Sünnetten kopanlar İslam”dan ayrılıp fırkalara, ideolojilere mahkum olur. İslam’a bağlanma ve ölene kadar Allah-u Tealaya bağlı kalma ise 'Marifetullah' ile mümkündür. Onunla irtibat kopunca her şey kopar. Marifetullah'ın olmadığı yerde ne iman ne de amel sahihtir.

Marifetulah’a yani Allah Teala’yı tanıma makamına ancak O'nu isim, fiil ve sıfatlarıyla tanıyan nâil olabilir. Bu yüzden Allah Azze ve Celle isimleriyle dua etmeyi, dualara icabete vesile kılmıştır:

"En güzel isimler Allah’ındır; bu güzel isimlerle O’na dua edin." buyurdu Rabbimiz ve Allah Rasulü da o en güzel isimleri saymanın, onlarla kainat ayetlerini okumanın cennete giriş vesilesi olduğunu haber verdi.

Esmâ-i Hüsnâ mü'mine Rabbini nasıl tanıyacağını ve nasıl kendini şirkten koruyacağını öğretir. Esmâ-i Hüsnâ Kur’ân-ı Kerîm’in anahtarıdır. Allah’ın  Kitabı’nı anlayıp ona göre amel etmek dünyada da ahirette de kurtuluş sebebidir.

Kul, Rabbini anmakla Marifetullah'a erer, şeref kazandığını hisseder. 

Esmâ-i Hüsnâ mü'mine onu azabtan koruyacak kurtarıcı bir bakış açısı verir. Esmâ-i Hüsnâ’yı vird edinen bir Müslüman nazarında Allah cc neye kıymet veriyorsa o yücelir, neyi de kınıyorsa o alçalır. 

Esma-i Hüsna’yı vird edinip kainatı seyreden, insanı okuyan bir Müslüman eşya ve hâdiseye her bakışında Allah’ın ilminin, kudretinin farklı şekillerde tecellilerine şahit olur.

 Esmâ-i Hüsnâ Müslümanda olması gereken bir Allah tasavvuru inşa eder. Bu olunca Müslüman ne belalardan ne de küfür safının kalabalık olmasından korkar. Bilir ki Allah Teala “El-Muktedîr”dir.

Marifetullah kulu muhabbete, muhabbet de itaate götürür. Kulun Allah Teala’nın rızasını kazanması kainat ayetleriyle Kur’ân-ı Kerim ayetleri arasında kurduğu ilişkiye bağlıdır. Kur’ân-ı Kerim insana yaratılışı ve ondan hasıl olan gayeyi anlatır. 

Allah Rasulü sas, Allah Teala’nın nimetleri üzerinde tefekküre çağırır.Çünkü nimetlerin yaratılmalarından muhafazalarına kadar Allah Teala’nın isimleriyle pek çok hususta varoluşsal bir ilişkisi vardır. Bu isimleri ezberleyenler her noktaya kulluk zaviyesinden bakar. Allah Teala mü'minleri o isimlerle kendine niyazda bulunmaya çağırır. 

Allah’ın isimleri merkez kabul edildiğinde hayatın her noktasında onlardan bir tecelli ve tezahür görünür. O tecelliler yolumuzu aydınlatır. Âlemi bir medreseye çevirir, zerreden küreye her şey bir kürsü olur ve « Allah Birdir. » diye haykırır. Müslüman bu isimleri ne kadar bilir, bakışlarına ve hayatına ne kadar nakşederse duaları icabete o kadar layık olur. 

Kul Allah Teala’yı isimleriyle tanır, kainatta ki tecellilerini müşahade ederse, Kur’ân-ı Kerimde ki emirleri büyük bir aşkla yerine getirir.

Esmâ-i Hüsnâ ile dua etmek, hiçbir emri geri çevrilmeyen, « ol!» deyince «olduran» en büyük makama ilticadır. Bu isimlerin mânalarını idrak eden bir Müslümanda yorulma, usanma, korkma hâli olmaz. 

Esmâ-i Hüsnâ dünya ve ahiret saadetine vesiledir. Allah Rasulü sas cennetin kapılarının Esmâ-i Hüsnâ ile açılacağını haber vermektedir :

“Allah’ın doksan dokuz ismi vardır, yüzden bir eksik. Kim bunları sayarsa Cennet’e girer.” Bu isimlerdeki derin mânaları tefekkür ederek okuyanlar dünyada da cennet gibi bir hayatı yaşar :

İnsan Allah cc katındaki yerini merak ediyorsa, Allah’ı zikretmenin ve emirlerini yerine getirmenin onun nazarında ne kadar kıymetli olduğuna baksın. İslam bir kulun hayatında ne kadar azizse, o da İslam zaviyesinde o derece azizdir. 

Esmâ-i Hüsnâ ilahî bir reçetedir. Ancak muhtevasınca amel edilmeden katlanıp cebe konan tıbbî reçeteler nasıl hastalığa deva olamazsa, mânaları üzerinde tefekkür edilip gereği gibi amel edilmeyen isimler de şifaya vesile olamaz.

Allah Teala’nın reçetesi hükmünde olan Kur’ân-ı Kerîm’e ve anahtarı mesabesindeki Esmâ-i Hüsnâ’ya hürmet eden kulun amelleri kabul görür. 

İhsan Şenocak-Esma-i Hüsna dersleri

1-Yaratılışımızın gayesi ve Allah ism-i Şerif-i


 Hiçbir şey yoktu yalnız ezel ve ebed olan Allah vardı, ve sonsuz güzelliğin ve kemalin sahibi olan Allah-u Teala, cemalini ve kemalini görmek ve göstermek istedi ve bu alemi yarattı.

Her bir mahluku nakış nakış süsledi, cemalinin ve kemalinin her türlü tecellisini bu alemde gösterdi ve seyretmek vazifesini ve şerefini insana yükledi .

İşte insanın yaratılışının gayesi, hikmeti ve bu aleme gönderiliş vazifesi bu. Yani, Cenab-ı Hakk-ı tanımak, Cenab-ı Hakkı bilmek ve mahlukatta Cenab-ı Hakkı görmek.

Her mahluk bir kitap ve insanın vazifesi o kitaptaki isim ve sıfatları okumak.

Her eser bir ayna,  insanın vazifesi o aynada Cenab-ı Hakkı görmek ve Cenab-ı Hakkı bilmek.

O halde biz kulların bu aleme gönderiliş sebebimiz olan bu vazifeyi yerine getirmesi gerek. Allah-u Teala'yı tanıyıp bilmek de O'nun bize bildirdiği isimlerle olabilir ancak. Allah-u Teala'nın bize bildirilen isimleri yanında sonsuz ismi vardır. Biz sadece bize bildirilen kadarını biliyoruz. Bildiklerimiz içinde de en büyüğü Allah ism-i şerifidir. Bu en büyük  ism-i şerifi ile Rabbimiz celle celaluhu'yu tanımaya çalışalım.

Allah ismi Allah'ın 99 isminin en büyüğüdür. Bütün isimlerin, sıfatların birleştiği bir ism-i cami'dir. 

Bu kâinatın sahibi, bu âlemin sultanı ve bu mülkün maliki olan zatın adı Allah’tır. Ve O, kitabında kendinden bahsederken “Enallah” yani “Ben Allah’ım” der.

Bu ismi diğer isimlerden ayıran bazı özellikleri vardır:

– Kur’an’da ilk inen ayet besmeledir. Ve Allah ismi besmelede geçen üç isimden ilkidir. Demek Allah ismi Kur’an’da nazil olan ilk isimdir. 

– Allah ismi Esma-ül Hüsna içinde asıldır yani bir şeyin örneği ya da kopyası değil kendisidir. Diğer isimler ise bu isme izafe edilir. Mesela “Şâfi, Allah’ın bir ismidir.” denilir ama “Allah, Şâfi’nin bir ismidir.” denilmez. Ya da “Rahman, Allah’ın bir ismidir.” denilir ancak “Allah, Rahman’ın bir ismidir.” denilmez.

Ayrıca, merhametli kişiye rahim denebilir, bilgin olan kişiye âlîm, sabırlı olana sabûr, çok şükredene şekûr denebilir, fakat Allah ismi O'ndan başkası için mecaz olarak dahi kullanılamaz.

-Allah ismi ism-i alemdir yani özel isimdir. Mecaz yoluyla da olsa başkası için söylenemez. Bu isim Allah’a has ve ancak ona işaret eden bir isimdir. İlahlık davasına kalkışan Firavun dahi “Ene rabbükümül a’la” “Ben sizin yüce Rabbinizim!” demiş fakat “Enellah” “Ben Allah’ım!” diyememiştir. Allah’ın Rab ismini kullanırken Allah ismini kullanmaya cüret edememiştir.

Yine Mekke müşrikleri Kâbe’nin etrafını 360 putla doldurmuşlar, her birine farklı isimler vermişler ama hiç birine Allah diyememişlerdir. Demek bu isim ancak Allah’a mahsus bir isimdir.

– İmana girmek kelime-i şehadet ile mümkündür. İmanın temeli olan kelime-i şehadet ise ancak Allah ismi ile kabul olur. Mesela bir gayrimüslim, Müslüman olmak için “Eşhedü enla ilahe illallah…” yerine “Eşhedü enla ilahe ille-r Rahman” veya “Eşhedü enla ilahe ille-l Melik” dese İslam’a girmiş olmaz. Çünkü Allah ismi, tek ve ortaksız olarak Cenab-ı Hakk’ın zatını ifade eden has bir isimdir. Has isimlerde ortaklık manasını düşünmek mümkün değildir. Bunun için bu isimde hakiki bir tevhid vardır. Diğer isimlerde ise bu hakiki tevhid olmadığından ve onlar ile Allah’ın birliği ikrar edilmediğinden iman kabul edilmez.

– Allah ismini teşkil eden harfler birer birer kaldırılsa mana yine de bozulmaz. Bu özellik diğer isimlerde yoktur. Mesela Melik ismindeki “mim” harfi kaldırılsa “lik” olur ki hiçbir mana ifade etmez. Ya da Samed ismindeki “sad” kaldırılsa “med” olur ki bu da hiçbir mana ifade etmez.

Hâlbuki Allah isminin lafzında bir toplayıcılık vardır. Mesela:

• Baştaki elif kaldırılırsa “lillah” olur, bu da Allah demektir.

• “Lillah”daki birinci lam kaldırılsa “lehu” olur, bu da ona işaret eder.

• Bu “lam” da kaldırılsa “hu” olur ki yine Allah’ı ifade eder.

• Hatta “hu”daki gizli “vav” kaldırılıp “he” kalsa yine Allah’a delalet eder. Çünkü “hu” isminin de aslı “he”dir. ”Vav” asıl değil, ilavedir. Bu sırdan dolayı her canlı teneffüs ederken “he, he, he”demek suretiyle Allah’ı zikretmektedir.

– Bu ismi diğer isimlerden ayıran özelliklerden bahsediyorduk:Allah isminin manasında toplayıcılık vardır, diğer isimlerde bu yoktur. Diğer isimler yalnız bir manaya işaret ederler. Mesela “Hadi” ismi sadece “hidayet veren” manasında, “Nafi” ismi ise sadece “menfaat veren” manasında, “Halik” ismi” ise sadece “yaratıcı” manasındadır. Fakat Allah ismi bunlardaki ve diğer isimlerdeki manaların hepsini toplu bir şekilde ifade eder.

Nasıl ki Güneş dediğimizde yedi renk, ısı ve ışık gibi sıfatlara sahip olan bir ışık kaynağı aklımıza gelir ve bu sıfatları kendinde bulunduramayan Güneş olamaz.
Aynen bunun gibi, “Allah” ismi denildiğinde de bütün kemal sıfatları ve isimleri kendinde bulunduran Zat-ı Akdes akla gelir. Bu isim ve sıfatları kendinde bulunduramayana Allah denilemez.

O hâlde “Allah” diyen bir kimse Cenab-ı Hakk’ı bütün isim ve sıfatlarıyla zikretmiş olur.

Bu ism-i şeriften, Cenab-ı Hakk'ın bütün noksan sıfatlardan münezzeh ve bütün kemal sıfatlarıyla muttasıf bulunduğunu öğreniyoruz.O halde bu ism-i şerifin hükmüne göre kul için yapılması gereken şey, tam ve kamil bir insan olmaya çalışmaktır. Yani mümkün olduğu kadar noksanlarını azaltmaya, faziletlerini çoğaltmaya gayret etmektir. 

Düşünme çağına gelen her insanın tam ve kamil bir insan olmaya çalışırken yapacağı en önemli vazifesinden ilki, Allah bilgisi edinmek, O'nu öğrenmektir. İster bir çiftçi, ister bir tüccar, ister bir ev hanımı olsun, bir şahsın mesleğinden gerek kendisinin, gerek başkalarının faydalanması için bu bilgi ile donanmış olması şarttır. Allah'ı bilmeyen ve O'ndan korkmayan ne ferde ne topluma bir hayrı vardır. Şayet bu bahtiyarlığı hayatını ilk yıllarında kazanamamışsa, ömrü tamamlanmadan bu yüce bilgiyi elde etmeye çalışmalıdır. Nitekim, İnsanın ömrü doğduğu günden değil,Allah'ı bildiği günden itibaren başlar.Allah'ı bilmeyen gönüller, gezen ve konuşan ölüdürler. İnsanlar yakınlarının ölümünden kederlenir, günlerce acı çeker, halbuki kendi kalbinin ölü olduğundan haberi bile yoktur. Ne büyük bir gaflettir bu. 

Tam ve kamil bir insan olmaya çalışırken ikinci vazifemiz, Allah bilgisini kat'î delillere dayamaktır. Kul, Allah bilgisinde bir taklitçi gibi, şundan bundan duyduğu yarım yamalak sözlerle yetinmemelidir.Bu duygu hayatımızın her safhasında adil davranmamızın, samimiyetin ve ibadette ihlasın temel taşıdır.Bu ne kadar kuvvetli olursa insan o kadar kıymetli olur. Bunun için herkes anlayışı ölçüsünde, yerleri, gökleri, mevsimleri, geceleri, gündüzleri,yerden çıkan mahsülleri, çeşit çeşit hayvanları ve nihayet kendi şahsını, içinde, dışında yapılmış, kurulmuş, durup dinlenmeden işleyen bunca makinaları düşünmeli; düşünmeli ki basit bir kulübenin bile kendi kendine olamayacağına ve her eseri yapanın bir sahibi bulunacağına göre, bütün bunları yapan, görüp-gözeten, kurup- işleten, mutlak kudret sahibi bir zatın varlığına ve O'nun kemal sıfatlarına yürekten inanmalı ve bu inancı ile dünyada tek başına kalsa bile sarsılmamalı.

Bu meseleyi Eser-müessir kanunu ile açıklamaya çalışalım:"Eser", iz; "Müessir" de izin sahibidir.
 Eser, gözle görülür; müessir, akıl ile sezilir. Örneğin, uzaktan yükselmiş bir duman görünce orada ateş olduğunu anlamak, ateşin varlığına hükmetmek aklın işidir. Duman gözle görülmüş, onun delaletiyle ateşin varlığına aklen hükmedilmiştir. İşte buna: "eserden müessire istidlal" denir. 

Eseri görünce hemen müessire intikal etmek , insanların yaradılışlarında bulunan bir özelliktir. Bir insan aydın olsun, cahil olsun eseri görüpte müessiri inkar edemez. İnkar edeni de şiddetle reddeder. O halde bir tabloyu görüp de onun ressamını bilmek kadar doğal bir şey olamaz. İşte bu bilgi ile yaradılmıştan Yaradan'a; işleri nizam ve tertibine koyanlardan, herşeye bir nizam veren Nazzam'a; adaletlilerden büyük adile; kainatta zıt kuvvetlerin dengesinden tek bir Hakim'e; merhametlilerden Rahman ve Rahim'e; yani herşeyde suretten manaya, eşyadan esmaya, esmadan müsemmaya geçerek fikirlerde Allah bilgisi delillerini çoğaltmak, genişletip derinleştirmek gerektir.

3. vazifemiz ibadetlere özen göstermek; yani ibadetlerde adabına, erkanını gözeterek,vaktinde ifa ederek ve bu hususlarda kesinlikle gevşeklik göstermeden yapmaktır. Çünkü ibadetler insanları kamilleştiren ve yükselten en kuvvetli amillerdir.

4. sü, iyi veya kötü huylarını sıkı bir kontrole tabi tutmak. Kibir, hased, cimrilik, zorbalık, gıybet gibi kötü huylardan kalbde hangileri varsa kötü bir hastalığın tedavisine çalışır gibi bunlara teşhis koyarak kendini onlardan kurtarmak, ayrıca bütün güzel huylarla nefsini kıymetlendirmek lazımdır. İnsanın kendini ıslaha çalışması kolay değildir. Bir kötü huyu kalpten söküp atmak aylar alabilir. Allah'ın sevdiği kullar arasına katılmak elbette kolay değil. Kuvvetli irade, geniş tahammül lazım.

Kim bu zorluklarla savaşır, yılmaz ise neticede muhakkak ki başarılı olur. İyi bir insan olmak uğrunda zorluklara katlananları, muradlarına erdireceğine dair Allah'ın vaadi vardır. Kullar için bundan daha ileri bir mertebe yoktur. Nimet külfete göredir kuralınca, sabredilecek zorluklar ne kadar çoksa mükafatın büyüklüğü de o kadar olacaktır.

İ.Gazali, kulun bu isimden nasibini şöyle aktarır: Kul,Allah-u Teala'ya bütün kalbi ile bağlanmalıdır. Hem de öyle bağlanmalıdır ki gözü O'ndan başkasını görmemeli,O'ndan başkasına iltifat etmemeli,O'ndan başkasından bir istekte bulunmamalı yani kimseye boyun eğmemeli,O'ndan başkasından korkmamalıdır. O, bu isimden, Allah'ın gerçek varlık olduğunu,O'ndan başka ne varsa, bütün herşeyin fani, boş ve yok olmaya mahkum olduğunu anlamıştır.

Ali Osman Tatlısu Esmaü'l Hüsna Şerhi/ İmam Gazali Esmaul Husna

20 Mart 2021 Cumartesi

Nefsinin esiri olma!


Cenâb-ı Hak buyuruyor:

Bismillâhirrahmânirrahîm

“…Nefislerinin onlar için (ahiret hayatları için) önceden hazırladığı şey ne kötüdür: Allah onlara gazabetmiştir ve onlar azap içinde devamlı kalıcıdırlar!” (Mâide, 80)

Rasûlullah (sav) Efendimiz buyurdular:

“Akıllı nefsine hâkim olup onu hesâba çekerek ölümden sonrası için çalışan; ahmak ise nefsini hevâsına tâbî kıldığı hâlde, Allah’tan (hayır) umandır.” (Tirmizî, Kıyâmet, 25/2459)

İmâm Gazâli Hazretleri:

“Nefs, rûhun bineğidir. Eğer insan, nefsin dizginlerini salıverir ve onun gittiği istikâmete kendini bırakırsa, helâk olması mukadderdir… O hâlde nefsinin dizginlerini sımsıkı tut ve bineğinden istifâde etmeye bak! (Zira Hakk’a kulluk, beden ile, yani nefs bineği üzerinde îfâ edilebilir.)”

Nefs tezkiyesine muvaffak olabilen bir mü’minin rûhu, dâimâ güçlü, sıhhatli ve huzurlu olur.

Nitekim peygamberler, sahâbe-i kiram, evliyâullah ve sâlih mü’minler, hayat imtihanlarında, büyük çile ve meşakkatlerin kıskacında yoğrulmuşlar, fakat ten plânındaki bu maddi sıkıntılara rağmen, gönül saâdetinin kalbî sekînetin ve vicdan huzurunun zirvelerinde yaşamışlardır.

Dolayısıyla mü’min için huzur ve saâdetin sırrı, aslâ doymayacak olan nefsi doyurmaya çalışmakta değil, onu hodgâmlıktan kurtarıp terbiye etmekte gizlidir. Yûsuf Has Hâcib’in Kutadgu Bilig adlı eserindeki şu nasihati ne kadar hikmetlidir:

“Ey büyük ilim sahibi! Nefsinin esiri olma! Çünkü nefsin seni esir ederse, kurtuluş fidyesi olarak, dinini ister!..” (Osman Nûri Topbaş, Altınoluk Dergisi, Aralık-2012)

https://www.2g1d.com/

12 Mart 2021 Cuma

Allah Rızkımızın Kefilidir


Cenâb-ı Hak buyuruyor:

Bismillâhirrahmânirrahîm

“…Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır.” (Cum’a, 11)

Rasûlullah (sav) Efendimiz buyurdular:

“…Allah’ım, helâl rızık ihsan ederek harama, fazlı kereminle kendinden başkasına muhtaç etmeyerek beni zengin kıl!” (Müsned, I, 153)

https://www.2g1d.com/

11 Mart 2021 Perşembe

KÜÇÜK NOTLARIM (62):üzüntü


Olanda hayır vardır, böyle olması gerekiyordu; bundan hayır kazanarak çıkmasını bilmek lazım. O üzüntü, o acı bizi eğitmek için, bizi törpülemek için, hizaya çekmek içindir. Geçmişte olana böyle bakarız. 

Sıkıntılı anlardan kurtulmak için peygamber kıssaları inanılmaz tedavi edicidir. Onların yaşadıkları sıkıntıları okuyun.

Başına gelen bir şeyde kötü şık ben bir hata yaptım onun bedelini ödüyorum. O zaman "Seyyidü’l İstiğfar duası"na sarıl. 

İyi ihtimalde dereceni artırmak içindir.

Kendinizi çok önemsediğinizde çok üzülürsünüz. Bu kadar önemsemeyin. 
Başkalarına çok değer verdiğinizde de çok üzülürsünüz bu kadar değer vermeyin.

 Kendi kıymetimizi başkalarının bize nasıl davrandığı ile ölçmeyelim. Seni severlerse iyisin diye, bir kişi kötü konuşursa kötüsün diye düşünme, bu kadar bağımlı olmayın. 

Fıtrat Allah'ın yaratması demektir. Yaratılıştan getirdiğimiz özelliklerimiz . Bize verilen hiç bir şey kötü değildir. Verilen özellik kötüye de iyiye de kullanılabilir. Mesela merhametinin, sevginin dozunu kaçırırsan iyi bir şey olmaz. 

Allah bize çok sıkıntılar yaşattıysa bizden bekleyeceği şey daha az olacak.
Her şey verilmiş size hiç bir sıkıntınız yok,konforlu bir hayatınız varsa o zaman sizden insanlık için daha fazla şey bekler Rabbimiz. 

Üzüntü de nimettir. Ya azacaktım, ya sınırı aşacaktım ama Allah bir üzüntüyle beni ondan korudu. Bir işin ters gitmesi kim bilir bizi hangi tehlikelerden koruyor. 

Her olanda bir hayır vardır ancak biz o hayrı çıkarmaya odaklanırsak

Vaize Fatma Bayram

8 Mart 2021 Pazartesi

KÜÇÜK NOTLARIM (59):gerçek hedef


Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Allah'ın ahlakıyla ahlaklanın buyuruyor. Bunu da ancak Allah-u Teala'nın esmalarını kendi bünyemizde tecelli etmeleri için gayret ederek başarabiliriz. 

Biz Allah cc gibi Hakim, Halim, Rahman olamayız ama o sıfata uygun bir ahlak bizde meydana gelir. 

Nur suresinin başında, siz Allah'ın sizi affetmesini istemiyor musunuz? der; O halde size iftira atmış birini dahi affedin der. 

Ben de Allah'ın Afuv ismiyle ahlaklanmak istediğim için görmezden gelir affederim. Yoksa tersini de yapabilirdim, bildirirdim haddini ama Allah affetmemi istediği için ve bundan razı olduğu için, sırf Allah'ın hatırı için affediyorum dersiniz. 

Bu dünyadaki gerçek hedefimiz Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak ve Esmalarıyla ahlaklanıp insan-ı kamil olarak bu dünyadan gidebilmektir.

 Gerçek hedefimiz bu olduğunda o bana ne demiş, ne yapmış, arkamdan mı konuşmuş; hiç bir önemi kalmaz. 

En büyük psikolojik destek peygamber kıssalarında vardır. 

Eğer kendi değerimizi, insanların bize yaptığı muameleye göre belirleyeceksek o zaman problem bizde.

 Bu isimlerle ahlaklanınca insanlar sizin hedef kitleniz olmaktan çıkıyor. Yani Allah, cennet, ahiret, Allah'ın rızası sizin en yüksek hedefiniz ise kolay kolay kimse sizi perişan edemez. Üzer ama geçici olur. 

Vaize Fatma Bayram

7 Mart 2021 Pazar

KÜÇÜK NOTLARIM (58):Hakim ism-i şerifi


 Kişide sadece ilim olursa kuru bilgi aktarımı olur.  Bilir aktarırsınız fakat oradan sentez yapıp yeni bir şey söyleyemezsiniz. Sentez yapabilmek için hikmet ehli olmak gerekir. Hem ilim hem hikmet, ikisi bir arada olmalı.

 O halde her gün "Ya Hakim" de ve bütün dikkatinle hikmete odaklan. 

Sen ısrarla Alah'ın isimleriyle dua edersen, her gün zikredersen kendini bu hedefe kilitler ve program yaparsın aynı zamanda da Allah'ın yardımını da yanına almış olursun, çünkü sen O'nun isimlerine sığınıyorsun. 

Vaize Fatma Bayram

6 Mart 2021 Cumartesi

KÜÇÜK NOTLARIM (57):Sabır


Sabır, bir duygusunun gereğini yerine getirebilecekken, elinde böyle bir güç varken bunu  uygun zamana erteleyen demek. 

Mesela, sabırlı olmayan beş vakit namaz kılamaz, diyet yapamaz, bir ödevi vaktinde teslim edemez çünkü bazı hazları bırakması gerekiyor bir şeyleri yapabilmesi için. Bu da kendisini kontrol edebilmesi ile ilgili ve iradesi ile mümkün. 

Seçilmiş olduğunda sabırdır, katlanılmış olduğunda sizi hasta eder. 

Vaize Fatma Bayram

5 Mart 2021 Cuma

KÜÇÜK NOTLARIM (56):Hayat


Hayat bizi tedavi etmek için düzenlenmiştir.Yaratıcının sana özel düzenlediği, sen kendini geliştir diye, senin eksiklerine göre ayarlanmış bir senaryodur. Ama sen isyan etmekten kendini geliştirmeye fırsat bulamıyorsun. Şikayet ettiğimiz bir hayat tarzı aslında sende olmayan veya eksik olanları geliştirmen için sana verilmiş bir fırsattır.

Vaize Fatma Bayram

4 Mart 2021 Perşembe

KÜÇÜK NOTLARIM (55):Kuran


Kimileri diyor ki Kuran okuyunca rahatlıyorum. Anlamıyorsunda ondan; yoksa dehşete kapılırdınız. 

Vaize Fatma Bayram

3 Mart 2021 Çarşamba

KÜÇÜK NOTLARIM (54): Esma-i hüsna ile dua


Ali Osman Tatlısu der ki; İnsan masivadan (Allah dışındaki her şey yani kaygılar, menfaatler, maddi dünya, üzüntüler, duygular, nefsi) sıyrılıp aklı, gönlü ve fikriyle sadece Allah'a yönelirse onun dua ve zikrinde yer alan her isim en büyük etkiye sahip olur. Yani bir ismin ism-i azam olması o anda senin onu hangi duyguyla ve nasıl söylediğine bağlı. Tam bir güvenle, aşkla, şevkle, ihlasla söylenmeli. Hangi ağızdan çıktığı da önemli; kirli bir şey girmemiş, kirli bir şey de çıkmamış olacak. Yalan, küfür, hakaret, alay, gıybet, haram yememiş olmalı. O halde temiz bir ağızla bir fatiha okumak bile yetecektir. 

Vaize Fatma Bayram