28 Ağustos 2021 Cumartesi

45- El-Mucîb ism-i şerifi:


El-Mucib, dualara cevap veren, demektir.

İnsanların ihtiyaçlarının karşılanması için bilgilerinden faydalanmak üzere birbirlerine müracaatları ve yardımlaşma isteği doğrudur fakat, insan kudretinin üstünde bulunan işler için yine insanlara müracaat etmenin doğru olmadığını bilmek lazımdır. Çünkü, insan kudretinin üstünde olan her müşkülü ancak Allah açar ve böyle bir şeyi Allah’tan başkasından istemek onu Allah’a denk tutmak olur ki, bu küfürdür, şirktir.

Sebebi bilinmeyen, çaresi bulunmayan veya kimsenin karşılayamayacağı hacetler vardır ki, bu hallerde yalnız Allah’a iltica edilir ve yalnız O'ndan yardım istenir.

Böyle çaresizlik zamanlarında, "Mucib, Rahim, Kerim" olan Allahu Teala‘ya kalplerinin bütün samimiyetiyle yalvarırlar. Sonra da, metanetle ve soğukkanlılıkla Allah'ın hükmüne kendilerini teslim ederler. Nihayetinde böyle çaresiz hallerinde kendisine iltica edenler hakkındaki Allah’ın vaadi gelir, çok defa umulmayan yerlerden selamet kapıları açılıverir.

 İnsan hayallerine ulaşmak için bir çok yol dener, olmadık kapılar çalar. Şirk de çoğu zaman bu arayışların yanlış adreslerde aranmasından doğar. Oysa Yaratıcımızın Mucib ismi asıl istenilecek mercinin Yüce Allah olduğunu, çünkü her isteğe sadece O’nun cevap vereceğini bildirir. Bakara, 186.ayette buyurduğu gibi "Kullarım sana beni sorarsa, şüphesiz ki ben çok yakınım. Bana dua edince Ben o dua edenin duasına karşılık veririm.” Allah Teala kuluna, kulundan daha yakındır. Bundan maksat mekan veya cihet yakınlığı değildir. Çünkü bir mekanda veya cihette bulunduğunu kabul etmek, oradakilerine daha yakın, başka yerdekilere daha uzak gibi uluhiyete yaraşmayan batıl neticeler doğurur. Allah’ın her zerreye, her noktaya yakınlığı eşittir. Onun için kendisine yalvaran  herbir kişiyi bilir yalvarmalarını işitir.

Rabbimiz kullarının her vesileyle kendisine başvurmasını ister; her şeyi kendisinden istemelerinden hoşnut olur. (Mü’min, 40/60.) Hatta Furkan, 77.ayette “De ki: Duanız olmasa Rabbim size ne diye değer versin?” buyurarak O’nun katındaki tüm değerimizin dualarımızdan kaynaklandığını söyler. Dua, Allah’ın yüceliği karşısında kulun çaresizliğini itiraf etmesini; sevgi, saygı ve tazim duyguları içinde O’nun lütuf ve yardımını dilemesini ifade eder. Dua, gücü ve imkânı sınırlı olanın sınırsız güce sahip bir kapıya yönelmesi demektir. Dua, temelde kavli ve fiili olarak ikiye ayrılır.

Kavli dua, sözle ve kalple yapılan duadır. Dil ile yapılan bu duada kul Rabbi ile konuşur, ihtiyacını ondan ister, ona yalvarır.

Fiili dua, olmasını istediğimiz şey uğruna gayret etmektir yani kişinin, haliyle Allah’tan bir şey istemesidir. Mesela, bir çiftçinin tarlayı ekmesi, fiili duadır. 

Bir öğrencinin ders çalışması fiili bir duadır. 

Yine bir hastanın doktora gitmesi, hal diliyle yapılan bir duadır. O halde, bir hasta elini açıp “Ya Rabbi, bana şifa ver.” dese, kavli dua, doktora gittiğinde de fiili dua etmiş olur.

Kısacası, fiili dua etmek, sebeplere yapışmak demektir. Kim, hangi işinde, hangi sebebe yapışıyorsa, neticeyi gösterdiği gayretle Allah’tan istiyor demektir. 

Hal dili ile birlikte yapılan dualara daha hızlı ve çabuk icabet edilir. Bu sebeple bizler, dilimizle yaptığımız dualara, fiili duaları da eklemeliyiz. Yani olmasını istediğimiz şeylerin sebebine de yapışmalıyız.

Duanın sürdürülebilmesi Rabbimizin Mucib ismi ile mümkündür. Eğer yakarışlarımızı bir işiten ve dikkate alan olmasaydı nasıl dua edebilirdik ki? Düşünün yakarıyorsunuz ama işitilmiyor, itibar edilmiyor ve karşılık verilmiyorsunuz. Bunun kadar acıklı ve vahim bir durum düşünülemez. Cehennemde ebedi kalmak üzere cezalandırılan kâfirlerin içinde bulunduğu durum işte tam da budur. 

Mucib ismi doğrudan doğruya dua edenlere tahsis edilmiş bir isimdir. Yani Rabbimiz bir ismini sadece dua edenlere ayırmış ve onların dualarına mutlaka icabet edeceğini bu şekilde garanti etmiştir. Bu ismin isim kalıbıyla Kur’an’da geçtiği tek ayet olan Hud suresi 61. ayette bu isimden önce "yakın" anlamındaki Karib ismi gelir. Buna göre Allah hem kullarına yakın hem de onların yalvarışlarına cevap veren bir Rab’dir. O yakın olup da elinden bir şey gelmeyen veya güçlü olup da yakın olmayanların faydasızlığından beridir.

Burada dikkate alınması gereken şey cevap vermenin illa ki duada istenen şeyin aynıyla kabul edileceği anlamına gelmediğidir. Duaya mutlaka cevap verilir, isterse talep edilen şeyin aynını, isterse daha iyisini verir. Dilerse o duayı ahiret için kabul eder, dünyada neticesi görülmez. Vermek istediğini bazen kulları vasıtasıyla bazen de akıl sır ermeyen yollarla verir. Kısacası, Allah’ın her kuluna ayrı bir muamelesi vardır. Kula yaraşan istemektir. Ondan sonra Hak kendisi hakkında ne muamele ederse ona memnuniyetle razı ve teslim olmaktır.

Burada insanın aklına şöyle bir soru gelebilir: Allah-u Teala bizim bütün ihtiyaç ve sıkıntılarımızı bildiği halde neden bizim dua etmemizi istiyor ve kendine yalvarılmasından hoşnut oluyor da vereceğini biz istemeden vermiyor? Tefsir ve hadis âlimi Kuşeyri rahmetullahi aleyh bunun bizim imtihanımızla ilgili olduğunu söylüyor. Çünkü Mucib "talepte bulunanın -karşılamaya kimsenin muktedir olamayacağı- arzularını yerine getiren” demektir ve kulun bunu idrak etmesi tevhit inancının olmazsa olmaz rüknüdür. Dua eden kul, kendi yetersizliğini idrak etmiş ve Allah Teala’nın isteklerini verecek en yüce makam olduğunu kabul etmiştir.

Ayrıca yine Kuşeyri’nin belirttiğine göre sabır ve şükürle kazanılacak nice dereceler vardır. Hele ümitlerin kesildiği anda samimi bir yakarmanın kulu ulaştıracağı makamlar duaların sonunda ulaşılacak lütufların en büyüğüdür. Ayrıca insanın her nimeti hazır bulması onun tekâmülü açısından elverişli bir durum değildir. Aksine hedefler koymak, bu hedefler için çalışmak, yetemediğimiz yerlerde alçakgönüllülükle duaya sığınmak hem inancımızın hem de karakterimizin kuvvetlenmesi için en doğru yoldur.

Gazali rahmetullahi aleyh, mucib isminin tecellisine mazhar olabilmek için kulun kendisinin de çağrılara icabet eden bir mucib olması gerektiğini kaydeder. Allah-u Teala kulların dua ederek gönderdikleri davete icabet ettiği gibi kullar da Allah’ın vahiy yoluyla gönderdiği davetine icabet etmelidir. (Enfal, 8/24; Ahkâf, 46/31.) Bu da Allah’ın emir ve nehiy biçimindeki davetlerine uymaya, gücü nispetinde ihtiyaç sahiplerine yardım etmeye, gücü yetmediği yerde nezaketle cevap vermeye, kim çağırırsa çağırsın davete gitmeye yönelik icabetlerle gerçekleşir. 

Mucib kısaca "icabet eden/cevap veren" olduğuna göre bu ismin zorunlu sonucu bir isteyen ve soranın olmasıdır. Rabbimiz isteyene icabet etmiş, sorana da cevap vermiştir. Kur’an’da pek çok ayet "sana soruyorlar…" diye başlayıp o sorulara cevap verilerek tamamlanır. Mucib ismi kullarının -ne kadar saçma ve gereksiz olursa olsun- sorularına cevap veren Yüce Allah’ın ahlakını ortaya koyar. Bu ismin tecelli ettiği kişiler de kendilerine soru soran, istekte bulunan hiçbir Allah kulunu küçümsememeli, sorularını önemsiz görmemeli, layıkıyla cevaplamalı ve istekleri de karşılamalıdır. Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem'in kendisinden bir şeyler isteyen hiç kimseye "yok" demediğini, imkânı olmayan durumlarda ileri tarihte bir gün vererek o isteği mutlaka yerine getirdiğini biliyoruz. İşte böyle olur Mucib’in kulları…

En Güzel İsimler 99 Esma Sonsuz Mana-Vaize Fatma Bayram 

https://feyyaz.tv/el-mumin.html

Esmaü'l Hüsna şerhi Ali Osman Tatlısu

Hiç yorum yok: