16 Temmuz 2019 Salı

NAHL SÛRESİ 125.- 128. ayetlerin tefsiri


Dine Davet Etmenin Esasları, Misliyle Ceza Verme Esası, Musibetlere Karşı Sabretme


125- Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle davet et. Onlarla en güzel şekil­de mücadele et. Şüphesiz ki Rabbin yolundan sapanları da çok iyi bilir, doğru yolda yürüyenleri de çok iyi bilir.

126- Ceza verdiğiniz zaman size "verilen cezanın aynıyla karşılık verin. Yemin olsun ki eğer sabrederseniz bu sab­redenler için daha hayırlıdır.

127- (Ey peygamber!) Sabret. Senin sab­retmen ancak Allah'ın lutfuyladır. On­lardan dolayı üzülme. Kurdukları tuzaklar sebebiyle darlığa düşme.

128- Şüphesiz ki Allah kendisinden kor­kanlarla ve iyilikte bulunan kimselerle beraberdir.

Açıklaması

Allah'ın dinine ve birliğine davet etmek yahut bunun bildirilmesi, bilin­mesi zaruri olan bir husustur. Bunun için bu peygamberin asıl görevi olmuş, Allah Rasulüne (s.a.) insanları Allah'a hikmetle davet etmeyi emretmiş: "Rabbinin yoluna hikmetle... davet et." buyurmuştur.

Ey Rasul! İnsanları Rabbinin şeriatına -İslâm'a hikmetle- yani muhkem sözler ve güzel öğütle -yani ibretler ve onların gönüllerinde tesir bırakacak uyarılarla davet et. Allah Teala'nın azabından sakınmaları için onları bunlarla hatırlat.

"Onlarla en güzel şekilde mücadele et." Yani onlara karşı başkalarından daha güzel bir metodla karşı dur. Bunlardan münazara ve mücadeleye ihtiyaç duyan kimse yumuşaklık, nezaket ve güzel hitapla güzel bir şekilde davransın. Kötü söz söyleyen kimseleri affet. Onlara hitap ederken yumuşak davran. Kötülüğü iyilikle karşıla. Mücadelede sesi yükseltmeksizin ve hasmına küfretmeksizin ya da eziyet etmeksizin hakka vasıl olma maksadı taşı. Nitekim Cenab-ı Hak şöyle buyurdu: "Zulmeden kimseler müstesna Ehl-i Kitapla en güzel şekilde mücadele edin." (Ankebut, 29/46).

Bu Peygamberimiz (s.a.)'e yumuşaklık ve nazik hitapla davet etmesi emri idi. Nitekim Hz. Musa ile Hz. Harun Firavuna gönderildikleri zaman da şu ayette olduğu gibi yumuşak davranmakla emrolunmuşlardı: "İkiniz Firavuna yumuşak söz söyleyin. Olur ki nasihat dinler yahut Allah'tan korkar." (Ta-Ha, 20/44) Her davetçiye düşen davetinde bu ilâhî emre uymaktır.

"Hiç şüphesiz Rabbin yolundan sapan kimseleri en iyi bilendir." Yani Allah onlardan bedbaht ve mes'ud olanları, hak yolundan sapanları ve hak yolu bulanları gayet iyi bilmektedir. Allah kıyamet gününde sapıklıkları ve hidayet­lerine göre onlara yaptıklarının karşılığını verecektir. Amellerinin karşılığını vermek ne sana -Ya Muhammed- ne de başkalarına ait değil, O'nadır. Onlara hidayet vermek sana ait değildir. Sana düşen sadece tebliğ etmek, hesap gör­mek ise bize aittir.

Nitekim Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır: "Şüphesiz ki sen sevdiğini doğ­ru yola iletemezsin. Fakat Allah dilediğini doğru yola iletir." (Kasas, 28/56) "Onlara hidayet vermek sana ait değildir. Fakat Allah dilediğine hidayet verir." (Bakara, 2/272) Ayet hem vaad hem de vaîd ihtiva etmektedir:

Peygamberimiz (s.a.)'in davetteki yumuşaklık örneklerinden biri Ebu Ümame'nin rivayet ettiği şu hadis-i şeriftir: Bir delikanlı Peygamberimiz (s.a.) e gelerek

-Ey Allah'ın Peygamberi! Bana zina etmek hususunda izin verir misin? dedi. İnsanlar ona bağırdı. Peygamberimiz (s.a.):

-O halde bunu yaklaştırın, buyurdu. Genç yaklaştı ve Peygamberimiz (s.a.)'in önüne oturdu. Gence:

-Bunun annene yapılmasını ister misin? dedi. Genç:

-Hayır, Allah bizi sana feda eylesin, dedi. Peygamberimiz:

-İnsanlar da annesine böyle yapılmasını istemezler buyurdu. Sonra gence:

-Bunun kızkardeşine yapılmasını ister misin? dedi. Genç:

-Hayır, Allah beni sana feda eylesin, dedi. Peygamberimiz:

-İnsanlar da kızkardeşlerine böyle yapılmasını istemezler, buyurdu.

Bundan sonra Peygamberimiz (s.a.) elini gencin göğsüne koydu ve "Al­lah'ım! Onun kalbini, temizle günahını affet. İffetini koru" diye dua etti. Artık zina o genç için en kötü şey olmuştu.

Allah Teala davet ve hitapta güzellikle davranmayı emrettikten sonra ceza verirken adalet ve insaflı davranmayı, hakkı alırken misilleme yapmayı emret­ti. Zira davet başkalarını kızdırmaya, onların öldürmeye, vurmaya veya küfretmeye teşebbüs etmelerine sebep olabilir. Bunun için Cenab-ı Hak "Ceza verir­ken size verilen cezanın aynıyla karşılık verin" buyurdu.

Yani ey müminler bir günahkârı cezalandırmak istediğiniz zaman ona günahının misliyle ve hiçbir ilave yapmadan haddi de aşmadan ceza verin. Biz­den bir adam bir şey alırsa siz onun aldığı kadar alın. Çünkü fazlası zulümdür. Zulmü ise Allah sevmez ve zulümden razı olmaz.

"Ceza verildiği zaman" ifadesinde Allah "müşakele" yoluyla bunu ikab (ceza) olarak adlandırdı. Zira ikabın (cezanın) aslı bir fiile karşılık vermektir. Fiil işin başında ikab (ceza) değildir.

Cenab-ı Hak daha sonra cezayı kaldırmaya ve aynıyla karşılık vermekten daha yüce bir tavır içinde olmaya davet etti ve şöyle buyurdu: "Eğer sabreder­seniz bu, sabredenler için daha hayırlıdır."

Yani aynıyla karşılık vermez, sabrederseniz kötülükten vazgeçerseniz ve size ulaşan zulme karşı sabredip Allah'tan ecir ve sevap beklerseniz Allah onun cezasını üstlenir. Sabretmek sabreden kimse için intikamdan daha hayır­lıdır. Zira Allah'ın intikamı daha şiddetlidir.

Cenab-ı Hak sabrın neticesini belirttikten sonra genel bir sıfat olarak sab­rı zikrederek şöyle buyurdu: "Sabret. Senin sabrın Allah'ın yardımıyladır." Yani davet yolunda sana isabet eden eziyetlere sabret. Senin sabrın sadece Al­lah'ın yardımı ve güzelce muvaffak kılması ve dilemesiyledir. Yani Allah Teala sabır meşakkatli olduğundan sabra yardımcı olacak şeyi zikretti. Sabır talep etmek ve sebatkârlık için Allah'a iltica etmeye teşvik etti.

"Sabret" ifadesi sabır emrini te'kid etmekte, ve buna ancak Allah'ın dilemesi ve yardımıyla ulaşabileceğini bildirmektedir. Bu aynı zamanda kav­minden gördüğü eziyete karşılık Peygamberimiz (s.a.)'e bir teselli ve onu seba­ta davet etmektir.

"Onlardan dolayı üzülme" Yani müşriklerin ve sana muhalefet eden her­kesin yüzçevirmelerinden dolayı endişelenme. Zira bunu Allah takdir etmiştir. Yahut Uhud şehidlerine üzülme. Üzüntü ve tasayı terketme, sabra yardımcı olan hususlardandır.

"Onların kurmakta oldukları tuzaklardan dolayı darlığa düşme." Onların hilelerinden ve senin için kurdukları planlardan dolayı gam ve gönül darlığı içinde ve sana karşı düşmanlığı hususunda aşırı gitmeleri ve senin hakkında kötülük düşünmelerinden dolayı gam ve gönül darlığı içinde olma. Zira Allah sana yeter. O sana yardımcı ve destektir.

Yine Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor: "Artık bundan sonra göğsünde bir sıkıntı olmasın." (A'raf, 7/2) "Şimdi sen (müşriklerin): 'Ona (gökten) bir hazine indirilseydi yahut beraberinde bir de melek gelseydi ya! demelerinden dolayı sana vahy edilenlerden bir kısmını bu yüzden daralarak hemen terk mi edecek­sin? Allah ise her şeye hakkıyla vekildir." (Hud, 11/12).

"Hiç şüphesiz ki Allah Takva sahipleriyle beraberdir." Allah haramları terkeden masiyetlerden kaçınan müttekilerle onlara yardım, zafer ve destek vermek suretiyle beraberdir. Yina Allah farzlara riayet etmek, taata sarılmak ve hakları sahiplerine eda etmek suretiyle güzel amel işleyenlerle beraberdir. Sabr: takva ve ihsan sıfatlarındandır. "Takva sahibi olanlar" yani haramları terkedenler "iyi amel işleyenler" ibadet ve taat işleyenler demektir.

Bu özel bir beraberliktir. Bununla yardım, te'yid ve hidayet murad edilir. Bu aynen şu ayetler gibidir:

"Hani Rabbin meleklere: Şüphesiz ki ben sizinle beraberim. Haydi siz iman edenlere (mücahidlere) sebat ilham edin diye vahyediyordu." (Enfal, 8/12).

Yine Cenab-ı Hakkın Hz. Musa ile Hz. Harun'a emri şu şekildedir: "Kork­mayın. Ben sizinle beraberim duyuyor ve görüyorum." (Taha, 20/46).

Peygamberimiz (s.a.)'in mağarada iken Hz. Ebubekir'e "Üzülme, hiç şüp­hesiz Allah bizimle beraberdir" (Tevbe, 9/40) demiştir.

Ayrıca duymak, görmek ve bilmek suretiyle genel bir beraberliktir. Bunun misali şu ayetlerdir: "Siz nerede olursanız olun, O sizinle beraberdir. Allah yap­tıklarınızı görür." (Hadid, 57/3) "Onlar nerede olurlarsa olsunlar O onlarla beraberdir." (Mücadele, 58/7). [36]


[36] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 7/468-471.

Hiç yorum yok: