10 Temmuz 2019 Çarşamba

Allah’ı tanımak


Allah'ın birliğinin delilleri 

İlâh olan varlığın kudret ve kuvveti karşısında durabilecek bir rakibi bulunmaması gerekir. Aksi takdirde kudreti noksan, kendisi eksik bir varlık olur. Böyle bir varlık da ilâh olamaz. Şimdi her bakımdan birbirine eşit iki ilâhın bulunduğunu farzettiğimizde, aralarında ihtilâf ve arzularında çatışma olacağı kesindir. Böyle bir ihtilâf sonunda, meselâ ilâhların biri bir şeyin olmasını, diğeri de olmamasını istese, aklen şu üç ihtimalden biri olacağı muhakkaktır.

1. Ya iki ilâhın da dediği olacaktır.
2. Veya her ikisinin de dediği olmayacaktır.
3. Yahut ilâhlardan birinin istediği olurken, diğerininki olmayacaktır. İstekleri yerine gelmeyen ilâhların acziyete düşmeleri de söz konusudur. Âciz olan varlıklar ise, ilâh olamazlar, bir şey yaratamazlar.

Nizam Delîli


Kâinat yüzünde zerrelerden yıldızlara kadar varlıkların tek tek herbirinde görülen mükemmel bir nizam ve intizam, tevhide en büyük delildir. Çünkü kâinattaki ilâhî icraat ve îcada, bir tek Yaratıcıdan başkasının müdahalesi olsa, bu gayet hassas nizam bozulacak ve her tarafta intizamsızlık eseri görünecekti.

Bir binayı düşünelim. Temelini birisi atmış, duvarlarını bir başkası örmüş, su ve elektrik tesisatını, sıvasını, boyasını ayrı ustalar yapmışlar ve camlarını bir diğeri takmış.

İnsanın yaratılışı böyle değil… Nutfe denilen bir İlâhî şifreye insan binası, bütün tesisatlarıyla, bölümleriyle, her organın yeri ve sayısıyla kaydedilmiş; bir Rabbanî takdir ile. İşte bu noktaya bu kadar bilgiyi kaydeden Zât, bu bedeni her şeyiyle yaratıyor. Nutfeyi yaratan da Allah, o şifreyi açan ve ondan çıkardığı bedeni tanzim eden de. Bütün bu fiiller hep O’nun ve hep O’na mahsus .

Bu fiiller İlâhî sıfatlarla, yâni aynı ilimle, aynı kudretle, aynı iradeyle icra ediliyorlar. Bilen başka, dileyen başka değil. Gören başka, kudretiyle ören başka değil.

Çekirdekten ağaçları çıkarmak, yumurtalarda balıkları yaratmak, rahimlerden yavruları halketmek, semayı direksiz durdurmak, dünyayı nizamla gezdirmek, rüzgârı estirmek, yağmuru yağdırmak hep aynı kudrete dayanıyor. Bütün bu işlerin irade edilmeleri ve bilinmeleri de aynı irade ve ilim ile.

Bütün varlık âlemlerinde aralıksız faaliyet gösteren bu sonsuz ilmi, bu nihayetsiz kudreti, bu mutlak iradeyi ve diğer sıfatları bir tek zâtın sıfatları bilmek ve hepsini O’na isnad etmek.

Öyleyse yaratan da O’dur, hayat veren de. Sûret giydiren de O’dur, rızık veren de. Terbiye eden de O’dur, tanzim eden de. Döndüren de O’dur, durduran da...

Birini yaratan hepsini yaratandır. Sineği yaratan, balinanın da yaratıcısıdır.Birinin Hâlıkı, hepsinin de Hâlıkıdır. Hepsi Allah’ın eseri, hepsi O’nun san’atıdırlar.

Allah’ı tanımak

Elimi hareket ettirebilmen için bir çok kasın hareket etmesi ve o kasa hükmetmen gerekiyor ama bu nasıl bir süreç haberin yok.

Kaldırayım diyorsun kalkıyor bu işleme bir katkın yok. bu elin kalkması için gerekli binlerce şarttan benim haberim yok nasıl bir çalışma mekanizması var haberim bile yok.

 O zaman bu parmakları hareket ettiren ben değilim vücudumu ve bu sistemli hareketi hareket ettiren de ben değilim.

 Bu kadar aciz, zavallı, kendi vücudumda neler olduğundan dahi haberi olmayan ben. 

Bir yemek yiyorum bu nasıl ayrıştılıyor, neden yediklerim başka bir organıma değilde mideme gidiyor. Benim bir müdahelem yok farkında bile değilim. Sadece ağzıma koyuyorum.

 Nasıl çalışılıyor bu sistem yediğim peynir nasıl kemiklere gidiyor fayda veriyor bilmiyorum. 

Yedigin şey şuursuz bir varlık ama vücuduna girince nereye gideceğini biliyor. 

Evladına bir iş yaptıracaksın üç sefer söylüyorsun yine de istediğin gibi yapamıyor. 

Bu peyniri yedim ya bu kalsiyum göze giderse ne yaparım ben diye bir endişeniz var mı? 

Yediğiniz birşeyin parçalanması için asid gelmesi lazım mideye. Eyvah şimdi ya asid gelmezse diye endişe duyuyor musun? Ya da geldi mi asit bilgin yok. 

Zavallıyız zerre kadar olup bitenden haberimiz yok.

 Bir de bakın bazı insanlara bir enaniyet "şöyle yaparım ben" diye kasılıyor.

 Sen zavallısın! daha bir eklemini hareket ettirmekten acizsin. E peki bu enaniyet neden?

 Konuşturulduğumuzu, hareket ettirildiğimizi unutuyoruz. Unutunca bir güven geliyor ben yapıyorum diyoruz.

Bizde ene vardır. Evet ama Allah’ı tanımak için verilmiş. 

Ene bizi bir kaşif yapıyor. keşfediyoruz.  ne olursa? doğru kullanırsa. Doğru  kullanılmazsa çok büyük zararları var.

 Allah’ın Kainat’taki bütün faaliyetlerinin ismi Rububiyet. Rızık vermek, şifa vermek, terbiye etmek.

 Rububiyet faaliyetini seyrediyoruz. Bulutların ilerlemesi, yıldızların dönmesi, galaksilerin çevrilmesi, vücudumuzdaki atomların çevrilmesi, rızıkların ayrılması hiçbir mahlukatın unutulmaması.

 Bütün bu seyrettiğimiz faaliyetler neymiş? Rububiyet

 Bu işi, faaliyeti yapana ne deniyor RAB. yani biz "ya Rabbi" dediğimizde "şu Kainat’taki faaliyetin sahibi olan Allah’ım" diyoruz. nasıl sesleniyoruz farkında olarak, bilerek.

Ene; (benlik) bir şeyi kıyaslamak için verilmiştir.

 Hakikatte metre diye bir ölçü birimi yok. Biz koymuşuz eşyayı tanımlayabilmek için. Bu 1 metre demişiz, bu bir kg.

Ene de Allah’ı tanımamızı sağlıyor. kendi duygularımızdaki kıyaslarla Rabbimizi tanıyoruz. 

 Kaldırılırsa ne olur? ölçü birimi olmadığı için asla Allah'ı cc tanıyamayız.

 Heryer hep aydınlık olsa karanlığı bilebilir miydik?

 Allah celle celalühu diyor ki " Ben sonsuz kudret sahibiyim"

 Eğer biz sonsuz aciz olmasaydık bunu anlayabilir miydik?

 Allah bize ne yaptı. siz güneşe muhtaçsınız dedi. baktık hakikaten 1.300.000 kat daha büyük dünyadan. kaç bin km uzakta.

 Bizim onu oraya koymamız imkansız bir şey.

 O güneşle benim hayatım devam ediyor Allahta diyor ki bak. ne kadar aciziz.

 Öyle bir lamba koydu, ki öyle bir soba koydu ki insanın aklı durdu.

 Neden bu kadar büyük, azametli bir icraat? çünkü Allah bize kendini tanıttırmak istiyor. Yoksa biz onu tanıyacağız ama noksan tanıyabiliriz.

 Kudretini ve sonsuz rahmetini göstermek istiyor Rabbimiz

 Kainatın içinde küçük bir nokta Dünya. Ona milyar ışık yılı uzaklıkta yıldızlar var. Bir Yıldız düşüyor yok oluyor 1 milyon yıl evvel. ama biz şimdi oturduğumuz yerden gökyüzüne bakarken onun ışığını yeni görüyoruz ancak ulaşmış dünyaya.

 Güneş dünyadan 1.300.000 kat büyük. kainatta bir yıldız tespit edilmiş büyüklüğü 7 katrilyon güneş kadar. Yaşadığın o kocaman sandığın dünya bile küçücük.

 Niye böyle örnekler veriyoruz? Çünkü bu azameti, büyüklüğü başka türlü anlayamayız. Kıyasla anlayabiliriz ancak. 

 Allah Teala "ben ilim sahibiyim" diyor bize de zerre miktarını veriyor. hakikatte yok bizdeki ilim ölçü birimi.

 Ben diyorum ki bu evi ben tanzim ettim şu lambayı şuraya koltuğu şuraya koydum. 

 Dünyayı da biri tanzim etmiş, aydınlatmış, yaşam alanlarını hazırlanmış der ene.

Sen eneyi burada kullanmazsan yani Allah’ı tanımak için kullanmazsan senlik bir şey olmadığını idrak edemezsen "ben yaptım" demeye başlıyorsun.

 Bu benlik, bu ilim, bu azamet, Allah’ı tanımak için verilmiş.

Ene anahtardır. Allah’ı tanımak için kullanırız.

 İki yönü var. bu benliğin ayarını bozarsan sen kendini bir şey zannetmeye başlıyorsun. "ben akıl sahibi, ilim sahibi, irade sahibiyim" demeye başlıyorsun 

Halbuki Allah kendisinin işiten, gören, ilim sahibi olduğunu göstermek için bana görmeyi, işitmeyi, akletmeyi vermiş. başka türlü anlayamazsın.

 Allah "Ben görüyorum" diyor  eğer sana görme vasfı vermeseydi nasıl anlardın?

 Allah bize onları vermiş ya bir an unutuyoruz ve ben kendim yaptım diyoruz.

 Sen bir mimarsan bir yapı çiziyorsun işte oradan kainatın mimarına intikal et.

 Sen enaniyet anahtarı ile onu aç Allah’ı gör, yoksa kendini görürsün.

Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi vesellem bizim baktığımız gibi bakmıyordu.

 O herhangi bir şeye baktığı zaman o anahtarı çok iyi kullandığı için hemen Allah’ın esma ve sıfatına intikal ediyordu.

 Bir böceğin rızıklandırıldığını gördüğü an hemen Allah’a intikal ediyordu

 Bir elmayı gördüğünde direkt Rezzakı görüyordu.

Kudretini ve sonsuz rahmetini göstermek istiyor Rabbimiz

Rabbimiz bize verdiği nimetleri göstermek için bize acizlik veriyor ve sonra bizden acizliğimizi kaldırıyor.

 Fakirlik veriyor birden ikram ediyor.

 Başımızı ağrıtıyor. farkına varıyorsun ki senin başın ağrımıyormuş, afiyet deymişsin meğer. sonra geçiriyor şükür ediyorsun.

 Aslında her bir acı ve o acıdan kurtulmamız, her bir sıkıntı ve o sıkıntıdan kurtulmamız bizi şükretmeye Allah’ın bir nevi teşvikidir.

 Niçin bunu yapıyor?  çünkü insan gaflet içerisinde. verilen nimetlerin farkında olamıyor, unutuyor, alışkanlık yapıyor ve Şükrünü eda edemiyor ve Allah’ın kudretini ve rahmetini anlayamıyor anlayamadığı için de şükürsüz bir hayat edepsizce bir yaşam içine giriyor Rabbine karşı .

Öyleyse bugünden itibaren başımıza gelen sıkıntılara ihtiyaçlarımıza ve fakirliğimize ne olarak bakacağız?

 Bize kendini tanıttırmak isteyen Allah’ın kudretini ve rahmetini anlamamız için vücudumuzda ve hayatımızda vermiş olduğu acizlik fakirlik ve noksanlıklar olarak bakacağız kabul edeceğiz.

 Ve her birinden dolayı ve her birisinin zerreleri sayısınca Allah’a "Allahım sana ağrımayan vücudumun her bir zerresi kadar şükürler olsun diyeceğiz" ve kâinata gönderilme gayemizi yerine getirmiş olacağız inşallah

 Senin pislik dediğin şeyleri başka canlılara rızık yapmış, temizletmiş.

 Köpek balığı denizde, kartal karada hayvanın leşini Rabbimiz ona rızık bize temizlik vesilesi yapmıştır.

 O leşi yok etmek için farklı sinekler konuyor her biri farklı bir yeri temizliyor Rabbimizin Kuddüs ismi tecelli ediyor. Farkında değiliz.

Bizim gözlerimiz sürekli toza, mikroplara maruz kalıyor gözümüzün sürekli kirlendiğinin farkında olamayacak kadar bir cehalete sahibiz.

 Temizleme faaliyeti bize dahi bırakılmamış. şu an birbirimize bakarken bile Rabbimiz bir temizleme faaliyeti yapıyor.

 Kuddüs isminin tecellisi gözünüzün önünde göremiyorsunuz. sonra gözünün önünde temizlik yapılan kişi ben görmediğim Allah’a inanmam diyor.

 Hava zemininin satına, yüzüne konan toz toprağı üfler, temizler,

 Bulut zemine su serper tozu toprağı yatıştırır.

 Önce yağmuru indirir arkasından rüzgârı gönderir. Çünkü yaşayan insanlar zarar görmesin ister.

 O rüzgârla nefes aldığın hava tertemiz hale getirilir ama insanlar nankördür görmez.

 Bulutlar vazifesini bitirir gider. gökyüzü pırıl pırıl olur.

 Şimdi bu Kainatı temizlemek için bütün hayvanlar, bitkiler, bulutlar, rüzgâr kafa kafaya geldi iş bölümü yapalım yoksa bu insanlar yaşayamaz bu kainatta mı dediler?

 Her biri eksiksiz, tam da olması gerektiği kadar mı yaptılar görevlerini?

Karınca kendisinin bile farkında değil, değil o dediğin işleri düşünecek de yapacak.

 Yoksa yüce bir kudretin varlığını gösteren deliller midir bunlar?

 İşte tüm bu faaliyetleri görerek ben bunlara şahit olarak senin kuddüs olduğuna iman ederim mi diyoruz? işte bu makbul imandır.

Allah kudret sahibidir. ben elinize iki kitap versem taşıyabilir misiniz peki 10, 20,30? peki bu masayı elinizde tutabilir misiniz? neden? güç lazım.

 Peki bu kitapların elinize temas ettirmeden tutabilir misiniz?  kâinata bakın.  galaksideki gezegenlerin, yıldızların, dünyanın büyüklüğünü düşündüğümüz zaman siz Allah’ın kudretinin sonsuz olduğunu idrak edersiniz.

 Çünkü böyle azıcık bir güçle bu gezegenler havada tutulamaz.

 Halıktır. Allah için yaratmakta çok kolaydır şu ders sırasında kim bilir kaç bebek doğdu bitki hayvan yarattı?

Tespit edilen 8.700.000 canlı türü var aslında bu canlı türlerinin 100 milyonu bulabileceğini tahmin ediyorlar. bu kadar çeşit yaratık var hepsinin rızkı ayrı. bir karıncanın rızkı ile yılanınki aynı mı?

 Sineğin kaplanın bunların silahları da ayrı. atmacanın ki ile kedinin aynı mı ?koyunun filin kendini koruması aynı mı?

 İskelet sistemleri ayrı, üzerlerine giydirdiği elbise farklı ve yırtılmayacak şekilde yaratılmış.

 Akrebe öyle bir elbise vereceksin ki yerdeki Taşlar ona zarar vermeyecek yılana öyle bir elbise vereceksin ki sürtünmekten açılmayacak.

 Dünyadaki meşgul oldukları işleri ayrı. Arı hiç yumurta yapmakla meşgul olmaz bir tek talimatı var onun o bal yapar tavuk hiç meşgul olmaz süt vermekle.

Her birinin görevi talimatı ayrı .bu kainat için hepsi çok önemli işler yapıyorlar.

Bu dünyadaki yaşayış süreleri de farklı kelebek 1 gün , kaplumbağa 150 -200 sene yaşıyor .ayrı ama hiçbir karışıklık yok .

Bu çeşit çeşit canlının rızkını giysilerini görevlerini talimatlarını hiçbirini unutmayarak veriliyor.

Bir bakıyoruz yeni doğan Akreplerin o zehirli okları konulmamış böyle bir şey duydunuz mu?

 Yeni doğan aslanların pençe ve dişleri yok Duydunuz mu?

 Yılanların dişleri ve zehirleri konulmamış

 Serçelerin rızıkları verilmemiş ?

Bunlar şaşırmayarak veriliyor yani elma ağacından karpuz çıkmıyor her ne vakit ihtiyaç varsa o vakit bunlar oluyor hiçbir vakitte şaşma yok .

Hiçbirini unutmamak şaşırmamak bu nasıl muazzam bir düzen? demekki bunu yapan kudretli bir varlık var.

Askerde askerlere hergün tek bir çeşit yemek veriliyor. bir tanesi çıkıpta ben bugün başka bir menü istiyorum diyemiyor.

 Bir ordu düşünün  her asker farklı yiyecek istiyor ben döner yiyecegim ben kuru fasulye pilav yiyecegim . kumandan da öyle bir kumandan ki askerleri ne istiyorsa hemen veriyor hiç unutmadan karıştırmadan.  biz dışardan ne kadar överiz değil mi? öyle bir kumandan var ki her bir askerini farklı yiyecek veriyor hiçte aksatmıyor deriz.

İşte Müslüman Kainat’taki bu muhteşem faaliyetleri görüyor ve şehadet ediyor "ben Allah’ın varlığına ve Allah’tan başka ilah olmadığına Hazreti Muhammed’in onun elçisi olduğuna şahitlik ederim delilim de işte şu kainattaki faaliyetlerdir ."

ateist ne der bir delilim yok bence tesadüfen olmuşlar aradaki fark bu.

(Allah’ı tanımak için ne yapmamız gerekiyor: Uğur Akkafa)

Hiç yorum yok: