“Bir gün Allah Rasûlü’nün terkisindeydim. “Çocuk! Sana bazı sözler öğreteyim,” buyurdu ve devam etti:
“Allah’ın hukukunu koru ki o da seni korusun. Allah’ın buyruklarını yerine getir, onlara riâyet et, koru ki onu yanında bulasın. Bir şey isteyeceğin de onu Allah’tan iste. Birinden yardım talep edeceksen onu Allah’tan talep et.
Bilesin ki bütün insanlar sana bir konuda fayda sağlamak için bir araya gelse, ancak Allah’ın yazdığı bir faydayı temin edebilirler. Bunun dışında bir şey yapamazlar.
Bütün insanlar sana bir konuda zarar vermek için bir araya gelseler, Allah’ın yazdığının dışında sana hiçbir zarar veremezler.Kalem kaldırılmış, sayfalar kurumuş, her şey yerli yerini bulmuş, yazılar değişmeyecek şekilde kesinleşmiştir.”[1]
Allah Rasûlü(sav) bineğinin terkisine oturttuğu Abdullah’a Allah sevgisi ve Rahman'a güven, hukukuna riâyet aşılıyor, gönlüne imanın temel esaslarını yerleştiriyor. Çünkü iman eden ve kalbine Allah sevgisi yerleştiren bir mü’min, bunu hayatına aksettirecek, hayatın bütününe artık bu pencereden bakacaktır. Her öğrendiği ve yaşadığı, samimiyetine samimiyet, ecrine ecir katacaktır.
*
Çocukların selim fıtratlarını korumak, küçük yavruların dillerinin ilk kelimeleri şekillendirmeye başladığı andan itibaren onlara İslâmî kelimeleri öğretmek, dillerine “Allah”, “Muhammed”, “Allahu Ekber”, “Kabe” gibi, onları inançlarına bağlayacak kelimeler yerleştirmek elbette her mü’min gönlün arzusu olmalıdır.
Bunları söyleyen bir çocuk anne ve babasının kendisine söyletmeye çalıştığı şeylerin güzel olduğunu hissedecek, kendisi de onlara sevgi duyacaktır. Çocuk bu kelimeleri telaffuz edince büyüklerini de sevindirecek, kendilerinin de büyükleri tarafından sevilmesine, dolayısıyla âile yuvasında sevginin artmasına vesile olacaktır. Çocuk, diline yerleşen bu kelimeleri başkalarının yanında da söyleyecek, onların gönlünde de sevgi canlanmasına katkıda bulunacaktır. Bu, anne ve babaya, çocuğun diline ve gönlüne bu kelimeleri kim yerleştirdi ise ona ayrıca ecir kazandıracaktır.
Ancak çocuğun yaşı, kelimeleri telaffuzdaki zorluğu göz önünde tutulmalı, bazen utangaçlığının tuttuğu, bazen de isteksiz olup inat edebileceği unutulmamalı, fazla ısrarcı olunmamalı, çocuk zorlanmamalıdır. Çocuk söylediği zaman, duyulan sevinç belli edilmeli, bunun için mükâfatlandırılmalıdır.
Mükâfatlandırma, bilinen en iyi teşvik yollarından birisidir. Her zaman maddî olması da gerekli değildir. Sevinç belli ederek, kucaklayarak, sözle ifade ederek, duâ ederek de yapılır. Hatta bu şekildeki mükafatlandırmaların çocuk üzerindeki tesiri, maddî olanlardan daha verimli ve müspettir. Mükafatlandırmanın çok daha değişik yollarının olduğu bir gerçektir. Farklılıklar hayata güzellik katar, bir hatıra olarak da zihinde kalır.
Çocuk biraz büyüyüp iyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı ayırt edebileceği temyiz yaşına gelince sıkmadan, sevdirerek, bazen meraklandırarak, bazen eğlenceye veya neşeli bir atmosfere dökerek ona daha ciddî bilgiler verilmeli, İslâmın arzuladığı edeb ve terbiye de aşılanmaya başlanmalıdır.
Rabbimizin selim fıtrat üzerine yarattığı ve bize bahşettiği yavrularımız, çirkin sözlere, çirkin davranışlara alıştırmamalıdır. Yanlış ve rezil bilgiler ve düşüncelerle dünyalarını da, âhiretlerini de karartacak cahilliklerden, şuursuz davranışlardan onları uzak tutmalı, kötülüklerden, çirkinliklerden sakınmalı, zihinlerini bulandırmamalı, öğrenmeye açık zihin dağarcığını zehirli veya boş bilgilerle doldurmamalıyız.
Yaşı büyüdükçe öğrendikleri de ilerlemeli, güzel kelimeler ve duygular dilinde ve gönlünde yer etmelidir.
*
İman her güzel amelin temeli, çekirdeğidir. Ameller onunla değer kazanırlar.
İki Cihan Serveri hak dâvâyı tebliğ ediyor, yaşıyor, gönüllere yerleştiriyor, yeni filizlenen nesile değişik vesilelerle şefkatli bir muallim olarak öğretiyordu.
*
Bir başka hatıra Cündüb İbn Abdullah'tan(ra). Bakınız o ne diyor:
“Biz yeni filizlenip gelişen bir grup genç olarak Allah Rasûlü’nün(sav) yanındaydık. Kur‘ân öğrenmeden önce imanı öğrendik. Sonra Kur‘ân öğrendik ve o bizim imanımızı artırdı, imanımıza iman kattı.”[2]
*
Berâ İbn Âzib'in(ra) rivâyet ettiği bir hadis ise hayat ile imanı nasıl iç içe yoğurup sunuyor :
"Allah Rasûlü(sav) bana şöyle buyurdu:
"Yatağına yatmak istediğinde namaz için nasıl abdest alıyorsan öylece abdest al. Sonra sağ tarafına yat ve şöyle duâ et:
Allahım! Yüzümü sana döndüm, kendimi sana teslim ettim!
Her işimi sana havale ettim. Sırtımı sana dayadım!
Arzuladığım senin rızan, ümit bağladığım sen, korktuğum da sensin!
Senden başka sığınak, senin kapından başka kurtuluş kapısı yok!
İndirdiğin kitabına, gönderdiğin peygamberine iman ettim."
Allah Rasûlü(sav) sözüne şöyle devam ediyor:
"Bu duâ, uyumadan önce son sözlerin olsun.
O gece ölürsen, yaratıldığın gibi temiz fıtrat üzerine hayata göz kapamış olursun."
Bir başka rivâyette şu ek vardır:"Ölmez yaşar, yeni bir sabaha uyanırsan büyük ecir alarak sabahı etmiş olursun."[3]
Allah Rasûlü'nün Berâ'ya öğrettiği bu duâ, sadece duâ etmek için tekrar edilmesi gereken kelimeler, cümleler değildir. Bir inancı, bir teslimiyeti ve samimiyeti ifade eden kelimeler, cümlelerdir. Şuurla yapılan her tekrar tazelenmeye, canlanmaya vesile olacak mânâ ile yüklüdür.
Anlayan için bunlar çok şeydir…
*
Abdullah İbn Abbâs’tan(ra) dinliyoruz:
“Rasûlullah(sav), Kur’ân’dan bir sûre öğretir gibi bize teşehhüdü öğretirdi.”[4]
Teşehhüdün içinde imanın çekirdeği olan “Allah’tan başka hiçbir ilah olmadığına, sadece ve sadece Allah’a kulluk edileceğine, Muhammed’in onun kulu ve Rasûlü olduğuna” şehâdet vardır. “Teşehhüd” ismini de buradan almıştır.
Allah Rasûlü(sav) her şeyden önce Allah’ın varlığını ve birliğini, kısaca tevhid inancını tebliğ için gönderilmiştir. Filizlenen neslin de kire, pasa bulaşmadan, bulanıklıklar yaşamadan, yaratıldığı temiz fıtratı koruyarak, tevhid inancının berraklığında ve güzelliğinde yoluna devam etmesi en büyük arzularındandır. İslâm nûrunu söndürmeye çalışanlara karşı mücadele verirken, iç içe nice sıkıntılı anlar yaşanırken, yeni yetişen nesillerin şuurla yetişmesi yönünde sergilediği örnek gayret, gerçekten ibret vericidir.
O bizim hidâyet rehberimizdir…
Dr. M. Şerafettin KALAY
[1] Sünen-i Tirmizî, Sıfetü’l-Kıyâme (4/ 667), Müsned-i Ahmed İbn Hanbel (1/ 293, 303)
[2] Sünen-i İbn Mâce, Mukaddime 9 (1/ 23) Zevâid’de hadisin sahih, râvîlerinin güvenilir olduğu zikredilir.
[3] Sahih-i Buhârî, Vudû ( 3/ 71-72), Deavât (18/ 343), Tevhîd ( 20/ 350),
Sahih-i Müslim, Zikir (4/ 2081-2082).
[4] Sahih-i Müslim, Salât (1/ 303).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder