15 Eylül 2016 Perşembe

Ameller Niyetlere Ve Sevap Elde Etme İsteğine Göredir, Herkes İçin Niyet Ettiği Vardır

Bismillahirrahmanirrahim. Elhamdülillahi Rabb'il âlemin. Ve sallallahu ve selleme ala seyyidina Muhammed ve ala alihi ve sahbihi ecmaîn.

"Fethu'l-Bari" (Sahih-i Buhari Şerhi)
   
2. BÖLÜM ÎMÂN   

41. Ameller Niyetlere Ve Sevap Elde Etme İsteğine Göredir, Herkes İçin Niyet Ettiği Vardır

Buna; iman, abdest, namaz, zekat, hac, oruç ve (diğer) hükümler de girer.

Yüce Allah şöyle buyurmuştur: "De ki: Herkes kendi mizaç ve meşrebine göre iş yapar
[el-İsra,84] Yani kendi niyetine göre amel eder. Kişinin Allah rızasını umarak ailesine yaptığı harcama sadakadır. Hz. Peygamber 
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) (fetihten sonra hicret yoktur) Ancak cihad ve niyet vardır" buyurmuştur.

54. Hz. Ömer 
(radıyallahu anh) den rivayet edildiğine göre Allah Resulü (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:

"Ameller niyetlere göredir. Herkes için niyet ettiği(nin karşılığı) vardır. Kimin hicreti Allah'a ve Resulüne ise onun hicreti Allah'a ve Resûlünedir. Kimin de hicreti elde etmek istediği dünya(lık) ve nikahlamak istediği bir kadına ise onun hicreti de hicret ettiği şeye­dir.
[Hadisin geçtiği diğer bir yer:1]

Açıklama

Konu başlığı, şer'î amellerin niyete ve sevap elde etmek için yapılmaya göre değerlendirileceğini göstermektedir.

Niyetin Fonksiyonu


Niyetin imana dahil olması daha önce de açıkladığımız gibi Buhârî'nin "iman ameldir" anlayışına dayanmaktadır. Tasdik anlamındaki iman ise; Allah'­tan korkmak, O'nu yüceltmek, O'nu sevmek ve O'na yaklaşmakta olduğu gibi niyeti gerektirmez. Çünkü bunlar yalnızca Allah için yapılan şeyler olduğundan başkalarından ayırmak için niyeti gerektirmezler. Zira niyet, Allah için yapılan işi, gösteriş ile başkaları için yapılan işten ayırmak, amellerin farz ve mendup gibi mertebelerini birbirinden ayırmak ve oruç ile perhizde olduğu gibi ibadet ile âdeti birbirinden ayırmak içindir.

İbadetlerde Niyet
Buhârî başlıkta abdesti de zikretmekle, Evzâî ve Ebû Hanife gibi abdestte niyeti şart koşmayanlardan farklı düşündüğüne işaret etmektedir. Bunların delili şudur; "Abdest kendi başına bir ibadet olmayıp, namaz gibi bir ibadetin vesilesi­dir." Oysa bu görüşte olanlar teyemmüm konusunda çelişkiye düşmektedirler. Çünkü teyemmüm de bir vesile olduğu halde Hanefiler onda niyeti şart koş­muştur. Çoğunluk abdestte niyetin şart olduğuna dair; buna sevap vaad eden sahih deliller getirmişlerdir. Vaad edilen sevabı elde edebilmek için abdesti baş­ka şeylerden ayıran kasıt şarttır.

Namazda niyetin şart olduğu konusunda görüş ayrılığı yoktur.

Zekatta yalnızca devlet başkanının zekatı toplaması durumunda niyet bu­lunmasa bile zekat borcu düşer. Çünkü devlet başkanı kişinin yerini alır.

Hacda ise, îbn Abbas'ın Şübrüme ile ilgili olarak aktardığı olay sebebiyle başkası yerine hac yapan kişinin haccı farz hac yerine geçer.

Oruca gelince, 
Buhârî burada oruçta niyetin şart olmadığını, onun zaten di­ğer şeylerden ayrıldığını söyleyen Züfer gibi âlimlerden farklı düşündüğüne işaret etmiştir.

Buhârî, daha önce geçen "İslâm beş şey üzerine bina edilmiştir" hadisini esas alarak haccı oruçtan önce zikretmiştir.

Hükümlerde Niyet


"Hükümler": Yani muhakemeye ihtiyaç duyulan muameleler de böyledir. Bu; alım-satım, evlilik, ikrarlar vb. diğer konuları kapsar. Niyetin şart koşulmaması ancak özel bir delilin bulunması durumunda söz konusudur.


İbnü'l-Müneyyir niyetin şart koşulduğu ve koşulmadığı konuları tespit ede­bilmek için bir ilke belirlemekten bahsederek şöyle demiştir: Dünyevî bir faydası bulunmayan, kendisinden sevap beklenen her işte niyet şarttır. Derhal gerçekle­şen bir yararı bulunan, din gelmeden önce insan tabiatının kabul ettiği işlerde niyet şart koşulmaz. Ancak kişi fiili ile sevabı gerektiren başka bir şey kasdederse o başka. Bu mesele ile ilgili bazı konularda âlimlerin ihtilaf etmesinin sebebi ihtilaf konusu meselenin hangi bölüme girdiği ile ilgilidir.

Korku ve ümit gibi tamamen soyut şeylerde niyet şart koşulmaz. Çünkü bunlar zaten niyetsiz olarak meydana gelmezler. Bunlarda niyetin olmadığını düşünürsek, söz konusu soyut gerçeklikler imkansızlaşır. Dolayısıyla bunlarda niyet aklî bir şarttır. Teselsüle düşmemek bakımından niyet etmek için niyet et­mek şart koşulmaz.

Sözlerde şu üç durumda niyete ihtiyaç duyulur:

1. Gösterişten kaçmak için Allah'a yaklaşma,

2. Farklı anlamlara gelebilecek sözcüklerden kasdedilmeyen anlamlar çıkarılmaması için ayırım yapmak,

3. Bir şeyin istemeksizin ağızdan çıkmasından ayırmak için tasarrufu gerçekleştirme kastı.

"De ki: Herkes kendi mizaç ve meşrebine göre iş yapar": Buradaki mizaç ve meşrebin niyet olarak tefsir edilmesi Hasan-ı Basrî, Muâviye b. Kurre el-Müzenî ve Katâde'den nakledilmiştir. Abd b. Humeyd ve Taberî bunu onlardan nakletmiştir. Mücâhid'den ise buradaki mizaç ve meşrebin yol veya yön olduğu nakle­dilmiştir ki bu çoğunluğun görüşüdür. Diğer bir görüşe göre bununla kasdedilen dindir. Bunların hepsinin anlamı birbirine yakındır.


 "(Fetihten sonra hicret yoktur) Ancak cihad ve niyet vardır": Bu hadis İbn Abbas'tan rivayet edilmiştir.

55- Ebû Mes'ud'dan rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber 
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:

"Kişi Allah'ın rızasını gözeterek ailesine harcama yaptığında bu kendisi için sadaka olur.[Hadisin geçtiği diğer yerler:4006,5351]

56- Sa'd b. Ebî Vakkas'tan 
(radıyallahu anh) rivayet edildiğine göre Hz. Peygam­ber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:

"Allah'ın rızasını gözeterek yaptığın her harcamadan dolayı sevap alırsın, hatta eşinin ağzına koyduğun lokmadan bile.
[Hadisin geçtiği diğer yerler:1295,2742,2744,3936,4409,5354,5659,5668,6373,6733]

Açıklama

Allah'ın rızasını gözeterek": Kurtubî bu konuda şöyle der: Bu sözün kendi­sinden anlaşılan şudur; yapılan harcama vacip olsun mubah olsun ancak kişi Allah'a yaklaşmayı kasdettiğinde sevabı hak eder. Sözün zıddından ise şu anlaşı­lır: Allah'a yaklaşmayı kasdetmeyen kişi yaptığı harcamadan dolayı sevap ala­maz, ancak zimmeti kendisine gerekli olan nafaka borcundan kurtulmuş olur. Burada harcamaya "sadaka" adı mecaz olarak verilmiş olup, bununla sevap kasdedilmiştir. Hakikat anlamının kasdedilmediğini şu karine göstermektedir: Hâşimî soyuna mensup bir kadına sadaka/zekat haram olduğu halde, nafaka verildiğinde alması caizdir.

İkinci hadiste Sa'd'a hitap edilmişse de burada hem o hem de harcama yapma durumunda olan herkes kasdedilmiştir.

Allah'ın rızası": Yani Allah katında olan sevap.

Eşinin ağzına koyduğun lokmadan bile (sevap alırsın)": Nevevî bu ifadeden şu sonucu çıkarmıştır: Kişinin bir şeyden zevk alması şayet hakka uygun ise bu onun sevap almasına engel olmaz. Çünkü kişinin eşinin ağzına lokma koyması çoğunlukla eşi ile oynaşma durumunda olur. Bunda ise nefsin arzusunun payı bulunmaktadır. Bununla birlikte söz konusu durumda kişi sevap talep ederse bu Allah'ın lütfü ile gerçekleşir.

Ben (İbn Hacer) derim ki: Bu konuda kişinin hanımının ağzına lokma koy­masından daha fazlasını ifade eden bir hadis de bulunmaktadır. Müslim'in Ebû Zer'den rivayet ettiği hadiste Hz. Peygamber 
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)  şöyle buyur­muştur:

"Sizden birinizin hanımı ile ilişkide bulunması da sadakadır".

Sahabeden birisinin: "Bizden birisi şehvetini tatmin ettiği halde bundan do­layı sevap mı alıyor?" diye sorması üzerine Hz. Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Evet. Şayet o kişi şehvetini haram bir şekilde tatmin etseydi bu günah olmaz mıydı?" buyurmuştur.

Nefsin arzusuna bu derece uygun bir şeyde bile böyle sevap söz konusu olursa, nefsin arzusuna uygun olmayan şeylere ne demeli?

Hz. Peygamber'in 
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) kullandığı "lokma" sözcüğü, bu kuralı sağlamlaştırmak için söylenmiş mübalağalı bir ifadedir. Çünkü açlıktan ölme durumunda olmayan hanımına bir lokma yemek yedirmekten dolayı bile kişi sevap alırsa, muhtaç bir kişiye birkaç lokma yediren kişiye ne demeli? Çok dü­şük değerde bir lokmayı infak etme bu kadar büyük sevap getirirken daha me­şakkatli ameller yapanların kazanacağı sevaplar hadsiz olmaz mı?

Bunlara ek olarak şu da söylenebilir: Kocanın, karısına yemek yedirmesinin yararı aslında yine kendisine dönmektedir. Çünkü bu, kadının beden güzelliğini etkilemekte, bunun yararı da kocaya ait olmaktadır. Yine çoğunlukla kadına harcama yapma, başkasına yapılan harcamaların aksine kişinin içinden gelerek olur. Diğer harcamalar ise nefisle mücahedeyi gerektirir. Hal böyle iken kadına yapılan harcamadan bîle sevap alınırsa, diğer harcamaların durumu ne olur? (Tabii ki onlara kat kat fazlasıyla sevap verilir.)



Sallallahu ve sellem ve ala seyyidina Muhammed ve ala alihi ve sahbihi ecmain. Ve’l hamdüli’llahi rabbi’l âlemin.

Hiç yorum yok: