25 Eylül 2013 Çarşamba

145.BU NASİHATLERLE AMEL ETMELİYİM..(2)


“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"

Bismillahirrahmanirrahim

Çok önemli nasihatlar bunlar.Rabbim cc hepimize amel etmeyi nasip etsin. AMİN.


Ey oğul! "Gecenin bir kısmında uyanıp, (Kur'ân-ı Kerim okuyarak) namaz kıl". (İsra Sûresi: 79) âyet-i kerimesi bir emirdir.


 "Seher vakitlerinde de onlar istiğfar ederlerdi". (Zariyat Sûresi: 18) âyet-i kerimesi bir şükürdür.

"Seherlerde Allah'dan mağfiret dileyenler..." (Âl-i İmran Sûresi: 17) âyet-i kerimesi de bir zikirdir.

Hazreti Peygamber (s.a.v.), "Allahü Teâlâ üç sesi sever: Tan ağarırken öten horozun sesini, Kur'ân okuyanın sesini, seher vakti istiğfar edenin sesini" buyurdu. 

 Süfyan-ı Sevri (Allah ona rahmet etsin) dedi ki: - Allahü Teâlâ seher vakti esen, zikir ve istiğfarları kendisine getiren bir rüzgâr yaratmıştır. Yine dedi ki: - Bir münadi, gecenin ilk saatlerinde Arş'ın altından şöyle seslenir: "Ey ibadet edecekler, kalkın!". Bu sesi işitenler kalkarlar. Allah'ın takdiri ve lütfettiği kadar namaz kılarlar. Sonra gece yarısında bir münadi yine seslenir: "Ey çok uzun namaz kılıp dua edenler, uyanınız!". Bunlar da uyanıp kalkar ve seher vaktine kadar namaz kılar, dua ederler. Seher vakti gelince yine bir münadi seslenir: "Ey istiğfar edenler, kalkınız!". Bu ses üzerine onlar da kalkar, Allahü Teâlâ'dan, tevbe istiğfar ederek mağfiretlerini isterler. Tanyeri ağarıp, güneş doğduktan sonra yine bir münadi şöyle seslenir: "Ey gafiller, kalkınız!". Gafiller de, mezarlarından dirilip kalkan ölüler gibi yataklarından doğrulurlar.


 Ey oğul! İlmin esası, ibadet ve taatin ne demek olduğunu bilmektir.

Şunu bilmelisin ki, taat ve ibadet, söz ve işlerinde Allah'ın ve Peygamberinin koyduğu emir ve yasaklara uymaktır. Yani söyleyeceğin, söylemeyeceğin, yapacağın veya yapmayacağın her şeyde şeriata uymak demektir. Mesela, Kurban Bayramı ve onu takip eden teşrik (
Kurban Bayramı'nın 2-4'üncü günleri) günlerinde oruç tutacak olursan isyan etmiş, günaha girmiş olursun. Yahut da zorla alınan elbise ile namaz kılarsan, namazın ibadet olduğu halde, yine günahkâr olursun. Söz ve fiilinin şeriata uygun olması gerekir. Zira, şeriata uymayan ilim ve amel sapıklıktır. Bilmiş ol ki, başıboş bırakılan dil, gaflet ve şehvetle dolu kalp, azgınlık işaretidir. Esaslı bir mücahede ile nefsini yenemezsen kalbin asla marifet nuruyle aydınlanamaz.

 Derim ki: Doğru yola, hak yoluna girmek isteyene dört şey vaciptir:

 1 - İçinde bid'at olmayan doğru ve sağlam bir inanç,
 2 - Bir daha kusur işlememek ve günaha girmemek hususunda nasuh tevbesi etmek. 
 3 - Hak sahiplerinin (hasımlarının) senin üzerindeki haklarını, onlar hoşnut oluncaya ve üzerinde hakları kalmaymcaya kadar ödemek. 
 4 - Allah'ın emir ve yasaklarını bilecek kadar din bilgisini, dünyada kendini kurtaracak kadar da diğer ilimleri okuyup öğrenmek.

Hikâye edilir ki, Şiblî (rahimehullah)  dörtyüz bilgine hizmet edip onlardan ders aldı. En sonunda şöyle dedi: - Dörtbin hadîs-i şerif okudum ve öğrendim. Sonra bunların arasından birini seçtim ve onunla amel ettim. Sonra kurtuluşum için bu hadîsin bana kâfi geleceğini anladım. Eski ve yeni bütün ilimler bu hadîste toplandığı için ben de bunda karar kıldım. 

Şöyle ki: "Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz ashabından bazılarına: Dünya için orada kalacağın müddet (nisbetinde) çalış, ahiret için orada kalacağın müddet (nisbetinde) çalış ve cehennem ateşi için de ona dayanabileceğin (sabredebileceğin) kadar günah işle." buyurdu.

Ey oğul! Eğer sen de bu hadîs-i şerifi biliyorsan fazla ihtiyacın kalmaz. Aşağıda anlatacağım şu hikâye üzerinde de düşün:

HÂTEM'İN HOCASINDAN ÖĞRENDİKLERİ
Hâtem-i Esam , Şakik-i Belhi'nin  (Allah ikisine de rahmet eylesin) öğrencisiydi. Şakik, bir gün Hâtem'e şöyle sordu: - Otuz senedir benimle beraber kalıyorsun.. Bu zaman içinde benden ne öğrendin? Hâtem'in cevabı şöyle oldu: - İlimden sekiz şey öğrendim ki, bunlar bana ömrüm boyunca kâfidir. Çünkü kurtuluşumu, bu sekiz şeyde görüyorum. Şakik: - Bu sekiz şey nedir? Hatem:


Birincisi: Herkesin âşık olduğu bir sevgilisi,, gönül verdiği maşuku var. Bu sevgililerden bazıları ölüm döşeğine kadar arkadaşlık ediyor,, bazıları da kabrin başına kadar gidiyordu. Sonunda orada onu yalnız bırakıp dönüyorlardı.. Hiç kimse onunla beraber ölmüyor, mezara girmiyordu. Kendi kendime düşünüp dedim ki: - Kişinin en hakiki dostu, kendisi mezara girdiğinde onunla mezara girip arkadaşlık edendir. Böyle bir dost ise, ancak iyi ameldir. Ben de kendime iyi amelleri dost ve sevgili buldum ki, bana kabirde arkadaş olsun da yalnız kalmayayım.

İkincisi: insanların arzularını tatmin için nefislerinin isteklerini yerine getirme peşinde koştuklarını gördüm. Bu da beni Allahü Teâlâ'nın, "Rabbinin huzurunda suçlu durmaktan korkarak nefsini süfli heveslerden nehyeden için de, şüphe yok ki, (varılacak) yurt cennettir", (Sûre: 79, âyet: 40-41) kelâmını düşünmeye şevketti. Kur'ân-ı Kerim'in doğruluğuna inandığım için, nefsimin isteklerinin aksine onları zapt u rapta alıp dizginlemeye çalıştım. Tâ ki, Allahü Teâlâ'ya muti olsun, onun taatini ihtiyar etsin.

Üçüncüsü: İnsanların dünya malının ardından koşup onları toplayarak sıkı sıkıya sarılıp muhafaza etmeye çalıştıklarını gördüm. Bu vaziyet karşısında Allahü Teâlâ'nın, "Sizde ne varsa tükenir, Allah'ın (rahmeti ve nimetleri) ise bakidir" (Sûre: 16, âyet: 96) âyet-i kerimesini düşündüm. Ben de, elde ettiklerimi Allah rızası için fakir-fukara arasında taksim ettim.


Dördüncüsü: Bazı kişiler, ululuk ve yüceliğin, aşirette, kabilede, akraba çokluğunda olduğunu zannedip bunlarla övünmek isterler. Diğer bazı kişiler de şeref ve izzetin, mal ve evlat çokluğunda olduğunu zannedip bununla övünürler. Bazı kimseler de şeref ve izzeti, başkalarının mallarını mülklerini zorla almakta, zulüm etmek ve kan dökmekte bulurlar. Bir kısmı da şeref ve izzetin mal ve mülkü lüzumsuz yere bolca sarfederek israf etmekte olacağına inanırlar. Allahü Teâlâ'nın, "Allah nezdinde en şerefliniz, takvaca en ileri olanınızdır (Allah'tan en ziyade korkanınızdır.)" (Sûre: 49, âyet: 13) âyet-i kerimesini düşündüm. Saydığım grupların zan ve iddiaların boş şeyler olduğunu anladım.

Beşincisi: insanların birbirlerini çekiştirdiklerini, birbirleri hakkında dedikodu ve gıybet yaptıklarını gördüm. Bütün bunların sebeplerinin de mal, mevki ve ilimdeki çekememezlikten kaynaklandığını gördüm. Allahü Teâlâ'nın, "...Bu dünya hayatında onların maişetlerini aralarında dağıtan... Biziz..." (Sûre: 43, âyet: 32) âyet-i kerimesini düşündüm. Böylece rızkların ezelde Allahü Teâlâ tarafından dağıtıldığını anladım ve hiçbir kimseye haset etmedim. Allah'ın verdiğine kanaat ettim:

 Altıncısı: insanların bazı gaye ve sebeplerden dolayı birbirlerine düşmanlık ettiklerini gördüm. Allahü Teâlâ'nın, "Şeytan sizin düşmanınızdır. Onu düşman tanıyın..." (Sûre: 35, âyet: 6) âyet-i kerimesini düşündüm. Böylece asıl düşmanımın şeytan olduğunu anladım. Şeytandan başkasına düşmanlığın caiz olmadığını öğrendim.

 Yedincisi: Gördüm ki, insanlar rızık ve geçimini temin hususunda şerefini alçaltarak, nefsini zelil edecek, şüphe ve harama düşürecek şekilde kazanmaya gayret ediyorlar. Allahü Teâlâ' nm, "Arz üzerinde yürür hiçbir canlı yoktur ki, onun rızkı Allah'a ait olmasın" (Sûre: 11, âyet: 6) âyet-i kerimesini düşündüm ve anladım ki, rızkımı Allahü Teâlâ garanti etti ve ona kefil oldu ben de bu gibi taşkınlıklardan çekinerek ibadetle meşgul oldum

 Sekizincisi: Herkesin bir yaratılmışa güvendiğini; kiminin mala-mülke, altına, gümüşe; kiminin sanat veya zanaatine; kiminin de kendisi gibi bir insan olmak üzere bir yaratılmışa bel bağladığını gördüm. Ben de bu durum karşısında Allahü Teâlâ'nın, "Her kim Allah'a güvenirse, Allah da ona yeter. Hak Teâlâ, emrini muhakkak yerine getirir. Hak Teâlâ her şeye bir ölçü tayin etmiştir", (Sûre 65, âyet: 3) âyet-i kerimesini düşündüm ve Allah'a tevekkül ettim. O, bana yeter dedim ve O, ne güzel vekildir!.. Hatim sözlerini bitirince Şakik ona şöyle dedi: - Ey Hatim! Allah seni emeline nail eylesin. Ben Tevrat'ı, İncil'i, Zebur'u ve Furkan'ı mütalâa ettim ve dördünün de bu sekiz mesele üzerinde ittifak ettiğini anladım. Kim bunlarla amel ederse, bu dört kitapla amel etmiş olur.

Devam edeceğim inşallah.

"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

Hiç yorum yok: