16 Nisan 2013 Salı

PEYGAMBERSİZ BİR DİN OLAMAZ (2)


“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim”
Bismillahirrahmanirrahim

Bir önceki yazıma devam ediyorum inşallah:

Kur’an dışı gelen üç vahiy daha şöyledir:

Bir gün Resulullah efendimizin devesi kayboldu. Münafıklar bunu fırsat bilip, “Hani göklerden, Cennetten, Cehennemden bahsediyordu. Kaybolan devesinin yerini bile bilmiyor” dediler. Münafıkların bu sözü Resulullaha ulaşınca, (Vallahi ben ancak Rabbimin bana bildirdiklerini bilirim. Şu anda Rabbim, bana devemin nerede olduğunu bildirdi. Devem, şu anda falanca yerdedir) buyurdu. Tarif edilen yere gidip deveyi bir ağaca bağlı olarak buldular.(Mevahib-i ledünniyye)

(Üzeyr'in ve Zülkarneyn'in Peygamber olup olmadığını bilmiyorum. Hazret-i Cebrail gelinceye kadar, oturulacak yerlerin en iyisi ve en kötüsünün ne olduğunu soranlara"bilmiyorum" dedim. Cebrail de, "bilmiyorum" dedi. Nihayet Allahü teâlâ bildirdi ki, "Oturulacak yerlerin en iyisi camiler, en kötüsü de sokaklardır.") [Ebu Davud]

Peygamber efendimiz, mestleri üzerine mesh edince, (Ya Resulallah, [ayakları yıkamayı] unuttunuz galiba dediler. Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(Hayır, ben unutmadım, Rabbim böyle yapmamı emretti.) [Ebu Davud]

Resulullah efendimiz, bütün emir ve yasakları mesela namazın ve diğer ibadetlerin farzlarını, sünnetlerini, müfsitlerini vahye uygun olarak ümmetine bildirmiştir. Hiçbir şeyi gizli bırakmamıştır. İşte iki âyet-i kerime meali:

(Eğer O [Peygamber] bize atfen, [Kur’ana] bazı sözler katsaydı, biz onu kuvvetle yakalayıp şah damarını koparır, helak ederdik, hiçbiriniz de buna engel olamazdınız.) [Hakka 44-47]

(O gayb hakkında cimri değildir.) [Tekvir 24]
Müfessirler bu âyeti şöyle açıklıyorlar:
(Gaybdan yani kimsenin bilmediği vahiyle bildirilen bilgileri ümmetine açıklamak hususunda cimrilik yapmaz, hepsini bildirir. Allah’ın bildirdiklerini niye gizledin diye töhmet altında bırakılamaz, itham edilemez.)

Bu gayb bilgilerini de Resulullah ümmetine tebliğ etmiştir. Namazın farzları, nasıl kılınacağı, diğer ibadet bilgileri hep bu gayb bilgilerdendir. Bunları hâşâ bildirmemesi mümkün mü? İşte bir âyet-i kerime meali:
(Ey Resulüm, Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan Onun elçiliğini [Peygamberlik görevini] yapmamış olursun.) [Maide 67]

Görülüyor ki Allah Resulüne düşmanlık, Peygambersiz din meydana çıkarma gayreti, İslamiyet’i içeriden yıkmanın başka yoludur. Bu niyette olup,Yalnız Kur’an diyenler kesinlikle Kur’an-ı kerime de inanmıyorlar. Halbuki, Resulüne karşı gelenlerin yapmak istediklerinin çirkinliğini ve akıbetlerini de Allahü teâlâ Kur’an-ı keriminde mealen şöyle bildiriyor:
(Allah’a ve Resulüne karşı gelen, apaçık bir sapıklıktadır.) [Ahzab 36]

(Kimi, Resule iman etti, kimi de, yüz çevirdi. Bunlara çılgın ateşli Cehennem kâfi gelir.) [Nisa 55]

Vahiysiz dine ait hüküm yoktur.

Peygamberimizin sav vahiy dışında içtihada dayanan sözleri de vardır.Bazı sözlerine, Allahü teâlâ, yanlış demiş ve affettiğini bildirmiştir. Tevbe suresi, 43. âyetinde mealen, (Hay Allah seni affetsin [iyiliğini versin]; [mazeretinde] doğru olanlar ile, yalancı olanlar belli olmadan, niçin onlara izin verdin?) buyuruldu.

Bu ayetten anlaşıldığı üzere Peygamberimizin sav ictihadla söyledikleri de var. Eshab-ı kiram, Peygamber efendimizin sav Kur’an-ı kerim dışındaki mübarek sözlerini anlamak için, (Ya Resulallah, bu vahiy mi, yani Allahü teâlânın kesin emri mi, yoksa kendi ictihadınız mı?) diye sorarlardı. Peygamber efendimiz de, vahiyse vahiy, değilse kendi ictihadı olduğunu bildirirdi.

İctihad makamına varmış bulunan yüksek kimseler, kendi ictihadlarına göre hareket etmek mecburiyetindedir. Başka müctehidlerin ictihadlarına tâbi olamazlar. Hatta Peygamberlerin zamanlarında da, sahabeden biri, kendi Peygamberinin ictihadına uymayan ictihadda bulunursa, kendi ictihadına göre hareket ederdi. Peygamberler de ictihad ederlerdi. Fakat ictihadlarında hata ederlerse, Allahü teâlâ, derhal Cebrail aleyhisselamı göndererek, hataları vahiy ile düzeltilirdi. Yani Peygamberlerin ictihadları hatalı kalmazdı. Mesela, Bedir gazasında alınan esirlere yapılacak şey için, Server-i âlem bazı Sahabe-i kiram ile birlikte bir türlü, Hazret-i Ömer ise, başka türlü ictihad etmişti. Sonra, âyet-i kerime gelerek, Allahü teâlâ, Hazret-i Ömer’in ictihadının doğru olduğunu bildirdi.

Peygamber efendimiz tarafından böyle ictihadla söylenenler, dini emir ve yasaklara ait hüküm ise, düzeltildiği için, neticede Peygamber efendimizin söyledikleri vahiy oluyor, yani son söylediği vahiy oluyor. Âyet âyeti nesh edebiliyor, hadis hadisi nesh edebiliyor, hadis âyeti nesh edebiliyor. Bunlar da vahiy ile oluyor, yani dine ait bir hüküm vahiy ile oluyor. Vahiysiz dine ait hüküm yoktur.

İctihadda Eshab-ı kiramdan biri, Peygamber efendimize uymayabilirdi. Fakat bu ahkam, Peygamber efendimiz zamanında hatalı ve şüpheli olamazdı. Çünkü, Cebrail aleyhisselam gelerek, yanlış olan ictihadlar, Allahü teâlâ tarafından hemen düzeltilir, hak ile bâtıl birbirinden hemen ayrılırdı. Peygamber efendimizin vefatından sonra meydana çıkarılan ahkam ise, böyle değildir. Bunun için, vahiy zamanında ictihad olunan ahkamı, hem yapmak, hem de inanmak lazımdır. (c.2, m.36)
Düzeltildiği için Resulullahın yanlış olan, vahye dayanmayan bir ictihadı yoktur. Hepsi vahye dayanır.

Peygamber efendimizin zamanında eshab-ı kiramın ictihadı bile hatalı olmuyor, hemen vahiy gelip düzeltiliyor, düzeltilmiş hâli vahiy oluyordu. [Buradan, (Her birine Cenneti vaad ettim, Hepsinden razıyım, onlar da benden razıdır) mealindeki âyet-i kerimelerle ve, sekiz muhaddis âlimin naklettiği (Eshabım gökteki yıldızlar gibidir. Hangisine uyarsanız hidayete erersiniz. Eshabımın ihtilafı [farklı ictihadları] sizin için rahmettir) mealindeki hadis-i şerifle methedilen Eshab-ı kiramın derecesini de anlamalıdır. Bu yüzden mezhep imamlarımız da onlardan gelen her haberi senet kabul etmiş, bunlara uymayan ictihadlarını bile hemen terk etmişlerdir.] Önemli olan neticedir. Bunun için Peygamber efendimiz, (Yemin ederim ki, ben size ancak Allahü teâlânın emrettiğini emrediyor, nehyettiğini nehyediyorum) buyuruyor. (Taberani)

Bu hadis-i şerif de gösteriyor ki, dine ait, hüküm koyan sözler vahiyledir, yanlış olma ihtimali asla yoktur.

Son bir örnek ;Kisra’nın gönderdiği iki elçi sakalsız ve uzun bıyıklı idi. Resulullah, bu elçilere, (Size bunu kim emretti?) diye sordu. Elçiler de, (Rabbimiz Kisra emretti) dediler. Resulullah efendimiz buyurdu ki:
(Benim Rabbim de, bana sakalımı uzatmamı ve bıyığımı kısaltmamı emretti.) [Ebu Nuaym]

Böyle açık bir emir, Kur'an-ı kerimde yoktur, Kur'an-ı kerim haricinde de vahiy geldiğini bu olay göstermektedir. Demek ki, bu hadis-i şerif de, Peygamber efendimizin dine ait sözlerinin vahye dayandığını gösteriyor.

Bize Kur’an yeter diyenler bu ayetleri nasıl görmezlikten gelebiliyorlar?... A tabii onlar Allah’ımızın cc Peygamberimize sav bildirdiği sünnetleri beğenmeyip kendi “akıl”larıyla yorumluyorlardı değil mi?

Allah-ü Teala hepimizi gerçek akıl sahiplerinden eylesin . AMİN. 


Dinimiz İslam'dan faydalanılmıştır.


“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim” 


Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.


EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

Hiç yorum yok: