Bismillahirrahmanirrahim. Elhamdülillahi Rabb'il âlemin. Ve sallallahu ve selleme ala seyyidina Muhammed ve ala alihi ve sahbihi ecmaîn.
“Allah, Kendisinden başka ilâh bulunmayan varlıktır. En
güzel isimler O’nundur.” -Tâhâ Suresi,8. ayet-
Pek çok insan, Allah’a inandığını, Allah’ı var olan bir
varlık olarak kabul ettiğini söyler.
Bilindiği gibi Allah’ı kabul edenler arasında Kur’an-ı
Kerim’in; ‘küfrün ve şirkin liderleri’ olarak tanıttığı kâfirlerden Ebu
Leheb, Ebu Cehil ve onun adamları da vardı:
Onlara: “Gökleri ve yeri kim yarattı, Güneş’i ve Ay’ı
insanların hizmetine kim verdi?” diye sorsan, mutlaka “Allah’tır” diyecekler...
Onlara: “Gökten
suyu indiren ve onunla ölmüş olan yeryüzüne hayat veren kimdir?” diye soracak
olsan, mutlaka “Allah’tır”
diyecekler.... -Ankebut Suresi, 61ve 63. Ayetler-
‘Allah vardır’ sözü bir itiraf
olabilir ama iman değildir.
Bu kişiler; Allah’ın var olduğunu, bizi Allah’ın yaratıp,
öldürdüğünü sonra da dirilteceğini kabul etmelerine rağmen Allah’ı
"İlah" ve "Rab" olarak kabul etmezler.
Allah Teâlâ’nın;
elinde çok imkânlar olan, öldüren, yaşatan, rızık veren ama ona
ibadetlerine, günlük hayatına karışmayacak bir varlık olarak
görürler. Bu, iman değildir. Bu, sadece kabul etmektir.
İman
ise Allah’ın tekliğini ve eşsizliğini kabulleniş, ilah olarak
sadece Allah’ı görmek ve bu sözün içinde yaşamaktır.
"Lailaheillallah" demek; Allah’ı
kabul etmek, mü’min olmak, önce; kalpteki, bankadaki, iş yerindeki, evdeki,
akıldaki yani kalbimize Allah
gibi etki eden şeyleri atmayı gerektirir.
(La
ilahe İllellah, Muhammedün Resulüllah.)
Kelime-i tevhitte önce ret
vardır. İlk olarak, Allah’ın dışındaki boyun bükülecek
her otorite veya gücü reddetmek; sonra da teslim olunacak, her sözüne
‘peki’ denecek tek güç olarak Allah’ı kabul etmek. Ret olmadan kabul etmek Ebu
Cehil’de de vardı ama iman ehli olamadı.
Bunun için
‘lailaheillallah’ diyen birisi, ‘ben zekât vermem, malımdan vermem’ dediği
zaman bu davranışa karşı kesin tavrını koyan Ebubekir radıyallahu anh’ın kılıcıyla
karşılaştı. Ebubekir radıyallahu anha: “Ne yapıyorsun?’ ‘Lailaheillallah’
diyerek Mekke’nin Lat'ını, Menat'ını, Uzza'sını reddetmiş, Allah’a iman etmiş
birisine nasıl kılıç kaldırabilirsin sen?’ dendiğinde: “Mekke’deki putu atmış ama zekâtı kabul etmeyerek,
Allah için vermesi gereken malı vermeyi kabul etmeyerek, para putunu hâlâ
bünyesinde saklıyor.” demiştir.
Zekât vermeyi kabul etmemek
yani maldan Allah’ın hakkını çıkarmamak, Allah’ın karşısına malı çıkarmaktır.
Hâlbuki "lailaheillallah", para da
dâhil Allah’ın karşısında kalbe giren ve
haddinden fazla meşgul eden; eş, çocuk, arkadaş, zevk
ne varsa kökten reddetmeyi gerektiriyordu. Bunun için Ebubekir radıyallahu
anh: ‘biz mü’miniz, Müslümanız ama zekât veremeyiz’ diyenlerin
karşısına Halid radıyallahu anh’ı çıkardı. Onlar, Ebubekir radıyallahu
anh’ın gözünde ‘ben Lat ve Uzza’yı bırakamam’ diyenlerin
düzeyindeydi.
Biz mü’minler, Allah’ı ilah ve rab olarak kabul eden kimseleriz. Allah
ilahımızdır, O'nun önünde boyun bükeriz, secde ederiz, rükû ederiz, Şeriatı’na
teslim oluruz. Allah’ı ilah kabul etmek budur. O Rabbimiz’dir. Yalnız
olmadığımıza, bizi yaşattığı gibi rızkımızı vereceğine, bizi bizden iyi bilip
düşündüğüne iman ederiz. Bu nedenle ‘Rabbimiz Allah’tır, ilahımız
Allah’tır’ diyenle ‘Allah vardır’ diyen arasında çok fark vardır.
“Rabbimiz Allah'tır” deyip sonra da dosdoğru
olanlara ise melekler inerler ve “Korkmayın ve üzülmeyin” derler. “Size
vadedilen Cennet’le sevinin!” -Fussilet Suresi 30. ayet-
Allah'a iman, aynı zamanda O’na ibadet
ve itaat etmeyi, Kur’an ve Sünnet’te yer alan emir ve yasaklara, öğüt ve
tavsiyelere uymayı, helâl ve haramlara riayet etmeyi gerekli kılar.
Biz bilinmeyen bir Allah’a iman etmiyoruz.
Sıfatları, isimleri, nitelikleri, özellikleri, kudreti, azameti bize kendi
lisanından tanıtmış Allah’a kulluk ediyoruz.
"En
güzel isimler Allah'ındır; Siz O'na bu
isimlerle dua edin...." -Araf Suresi,180.ayet-
“En güzel isimler” anlamındaki Esmâ-i Hüsnâ,
Allah’ın, bize Kur’an ve Peygamberimiz Sallallahü
Aleyhi ve Sellem tarafından bildirilmiş ünvanlarıdır.
O'nun Esmâ-i Hüsnâ'sı, kulları O'nu
tanısınlar, kime ilah olarak secde ettiklerini bilsinler, kendi hayatlarına da
o tarzda yön versinler diyedir.
Bu isimler, aynı zamanda,
kâinatta gözümüzün önüne serilmiş olan bütün güzelliklerin (maddenin, mânanın,
görüntünün, sesin, ilmin, rahmetin, hikmetin, adaletin güzellikleri gibi)
kaynağını da bize gösterir. Resûl-i Ekrem Sallallahü
Aleyhi ve Sellem;
“Allah’ın 99 ismi vardır. Bunları ezberleyip
benimseyen Cennet’e girer.”-Buhâri,Şurût
18,Tevhid12;Müslim,Zikir 5,6- buyurmaktadır.
Esasen Allah’ın güzel isimleri 99 ile sınırlı olmayıp
Kur’an’da ve hadislerde O’nun çok daha fazla ismi geçmekte, bu konuda fikir
sahibi olmamız için Esmâ-i
Hüsnâ’dan sadece 99 u sayılmaktadır.
Rabbimiz;
Allah'tır: "Eşi benzeri olmayan, bütün noksan
sıfatlardan münezzeh tek ilah."
Er-Rahmân'dır: "Dünyada bütün mahlükata merhamet eden, şefkat
gösteren, ihsan eden."
Er-Rahîm'dir: "Ahirette, müminlere sonsuz ikram, lütuf ve
ihsanda bulunan."
El-Melik'tir: "Mülkün, kainatın sahibi, mülk ve saltanatı
devamlı olan."
El-Kuddûs'tür: "Her noksanlıktan uzak ve her türlü takdise
layık olan."
Es-Selâm'dır: "Her türlü tehlikelerden selamete çıkaran."
El-Mü'min'dir: "Güven veren, emin kılan, koruyan."
El-Müheymin'dir: "Her şeyi görüp gözeten."
El-Azîz'dir: "İzzet sahibi, her şeye galip olan."
El-Cebbâr'dır: "Azamet ve kudret sahibi. Dilediğini yapan ve
yaptıran."
El-Mütekebbir'dir: "Büyüklükte eşi, benzeri olmayan."
El-Hâlık'dır: "Yaratan, yoktan var eden."
El-Bâri'dir: "Her şeyi kusursuz ve uyumlu yaratan."
El-Musavvir'dir: ''Varlıklara şekil veren."
El-Gaffâr'dır: "Günahları örten ve çok mağfiret eden."
El-Kahhâr'dır: "Her şeye, her istediğini yapacak surette,
galip ve hakim olan."
El-Vehhâb'dır: "Karşılıksız hibeler veren, çok fazla ihsan
eden."
Er-Rezzâk'dır: "Bütün mahlükatın rızkını veren ve ihtiyacını
karşılayan."
El-Fettâh'dır: "Her türlü müşkülleri açan ve kolaylaştıran,
darlıktan kurtaran. "
El-Alîm'dir: "Gizli açık, geçmiş, gelecek, her şeyi en ince
detaylarına kadar bilen."
El-Kâbıd'dır: "Dilediğine darlık veren, sıkan, daraltan."
El-Bâsıt'tır: "Dilediğine bolluk veren, açan,
genişleten."
El-Hâfıd'dır: "Dereceleri alçaltan"
Er-Râfi'dir: "Şeref verip yükselten."
El-Mu'ız'dır: "Dilediğini aziz eden, izzet veren."
El-Müzil'dir: "Dilediğini zillete düşüren."
Es-Semi'dir: "Her şeyi en iyi işiten."
El-Basîr'dir: "Gizli açık, her şeyi en iyi gören."
El-Hakem'dir: "Mutlak hakim, hakkı batıldan ayıran, hikmetle
hükmeden."
El-Adl'dır: "Mutlak adil, çok adaletli."
El-Latîf'tir: "Lütuf ve ihsan sahibi olan. Bütün incelikleri bilen."
El-Habîr'dir: "Olmuş olacak her şeyden haberdar."
El-Halîm'dir: "Cezada, acele etmeyen, yumuşak davranan."
El-Azîm'dir: "Büyüklükte benzeri yok. Pek yüce."
El-Gafûr'dur: "Affı, mağfireti bol."
Eş-Şekûr'dür: "Az amele, çok sevap veren."
El-Aliyy'dir: "Yüceler yücesi, çok yüce."
El-Kebîr'dir: "Büyüklükte benzeri yok, pek büyük."
El-Hafîz'dır: "Her şeyi koruyucu olan."
El-Mukît'tir: "Her yaratılmışın rızkını, gıdasını veren, tayin
eden."
El-Hasîb'dir: "Kulların hesabını en iyi gören."
El-Celîl'dir: "Celal ve azamet sahibi olan."
El-Kerîm'dir: "Keremi, lütuf ve ihsanı bol, karşılıksız veren,
çok ikram eden."
Er-Rakîb'dir: "Her varlığı, her işi her an görüp, gözeten,
kontrolü altında tutan."
El-Mucîb'dir: "Duaları, istekleri kabul eden".
El-Vâsi'dir: "Rahmet, kudret ve ilmi ile her şeyi ihata
eden'"
El-Hakîm'dir: "Her işi hikmetli, her şeyi hikmetle
yaratan."
El-Vedûd'dür: "Kullarını en fazla seven, sevilmeye en layık
olan."
El-Mecîd'dir: "Her türlü övgüye layık bulunan."
El-Bâis'dir: "Ölüleri dirilten."
Eş-Şehîd'dir: "Her zaman her yerde hazır ve nazır olan."
El-Hakk'tır: "Varlığı hiç değişmeden duran. Var olan, hakkı
ortaya çıkaran."
El-Vekîl'dir: "Kendisine tevekkül edenlerin işlerini en iyi
neticeye ulaştıran."
El-Kaviyy'dir: "Kudreti en üstün ve hiç azalmaz."
El-Metîn'dir: "Kuvvet ve kudret kaynağı, pek güçlü."
El-Veliyy'dir: "İnananların dostu, onları sevip yardım
eden."
El-Hamîd'dir: "Her türlü hamd ve senaya layık olan."
El-Muhsî'dir: "Yarattığı ve yaratacağı bütün varlıkların
sayısını bilen."
El-Mübdi'dir: "Maddesiz, örneksiz yaratan."
El-Muîd'dir: ''Yarattıklarını yok edip, sonra tekrar diriltecek
olan."
El-Muhyî'dir: "İhya eden, dirilten, can veren."
El-Mümît'tir: "Her canlıya ölümü tattıran."
El-Hayy'dır: "Ezeli ve ebedi hayat sahibi."
El-Kayyûm'dur: 'Varlıkları diri tutan, zatı ile kaim olan."
El-Vâcid'dir: "Kendisinden hiçbir şey gizli kalmayan,
istediğini, istediği vakit bulan."
El-Macîd'dir: "Kadri ve şanı büyük, keremi, ihsanı bol
olan."
El-Vâhid'dir: "Zat, sıfat ve fiillerinde benzeri ve ortağı
olmayan, tek olan."
Es-Samed'dir: "Hiçbir şeye ihtiyacı olmayan, herkesin muhtaç
olduğu."
El-Kâdir'dir: "Dilediğini dilediği gibi yaratmaya muktedir
olan."
El-Muktedir'dir: "Dilediği gibi tasarruf eden, her şeyi
kolayca yaratan kudret sahibi."
El-Mukaddim'dir: "Dilediğini, öne alan, yükselten."
El-Muahhir'dir: "Dilediğini sona alan, erteleyen,
alçaltan."
El-Evvel'dir: "Ezeli olan, varlığının başlangıcı
olmayan."
El-Âhir'dir: "Ebedi olan, varlığının sonu olmayan."
El-Zâhir'dir: "Varlığı açık, aşikar olan, kesin delillerle
bilinen. "
El-Bâtın'dır: "Akılların idrak edemeyeceği, yüceliği gizli
olan. "
El-Vâlî'dir: "Bütün kainatı idare eden."
El-Müteâlî'dir: "Son derece yüce olan."
El-Berr'dir: "İyilik ve ihsanı bol, iyilik ve ihsan
kaynağı."
Et-Tevvâb'dır: "Tevbeleri kabul edip, günahları
bağışlayan."
El-Müntekim'dir: "Zalimlerin cezasını veren, intikam
alan."
El-Afüvv'dür: "Affı çok olan, günahları affetmeyi seven."
Er-Raûf'tur: "Çok merhametli, pek şefkatli."
Mâlik-ül Mülk'tür: "Mülkün, her varlığın sahibi."
Zül-Celâli vel ikrâm'dır: "Celal, azamet ve pek büyük ikram
sahibi."
El-Muksit'tir: "Her işi birbirine uygun yapan."
El-Câmi'dir: "Mahşerde her mahlükatı bir araya toplayan."
El-Ganiyy'dir: "Her türlü zenginlik sahibi, ihtiyacı
olmayan."
El-Mugnî'dir: "Müstağni kılan. ihtiyaç gideren, zengin
eden."
El-Mâni'dir: "Dilemediği şeye mani olan, engelleyen."
Ed-Dârr'dır: "Elem, zarar verenleri yaratan."
En-Nâfi'dir: "Fayda veren şeyleri yaratan."
En-Nûr'dur: "Alemleri nurlandıran, dilediğine nur veren."
El-Hâdî'dir: "Hidayet veren."
El-Bedî'dir: "Eşi ve benzeri olmayan güzellik sahibi, eşsiz
yaratan."
El-Bâkî'dir: ''Varlığının sonu olmayan, ebedi olan."
El-Vâris'tir: "Her şeyin asıl sahibi olan."
Er-Reşîd'dir: "İrşada muhtaç olmayan, doğru yolu gösteren.
"
Es-Sabûr'dur: "Ceza vermede acele etmeyen."
SON SÖZ
“İman ettim.” demek yetmez; iman ispat ister.
Esmâ-i Hüsnâ’nın her birine iman eder
ve ona göre yaşamaya çalışırız. Allah’ın rızasına ve kanunlarına ters düşecek
davranışlardan kaçınırız.
Allah’ın
kanunları; asla taviz verilemeyecek ve yaşamakla gurur duyulacak kanunlardır.
Bu kanunlara uymak, gerçek imanın gereğidir.
Ayet ve Hadislerle
Açıklamalı Kur’ân-ı Kerim Meali-Prof.Dr. M.Yaşar Kandemir, Yrd.Doç.Dr.H.Zavalsız, Ü.Şimşek
ve Nurettin Yıldız
Hocaefendi'nin "Rabbimiz Allah’tır" sohbetinden
faydalanılmıştır.
Sallallahu ve sellem ve ala seyyidina Muhammed ve ala alihi ve sahbihi ecmain. Ve’l hamdüli’llahi rabbi’l âlemin.
Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah-u Teala’dandır.
EN DOĞRUSUNU ALLAH azze ve celle BİLİR