8 Şubat 2017 Çarşamba

EHAD-ÜL-ÂHÂD

Bismillahirrahmanirrahim. Elhamdülillahi Rabb'il âlemin. Ve sallallahu ve selleme ala seyyidina Muhammed ve ala alihi ve sahbihi ecmaîn.

“Allah, Kendisinden başka ilâh bulunmayan varlıktır. En güzel isimler O’nundur.” -Tâhâ Suresi,8. ayet-

Pek çok insan, Allah’a inandığını, Allah’ı var olan bir varlık olarak kabul ettiğini söyler.

Bilindiği gibi Allah’ı kabul edenler arasında Kur’an-ı Kerim’in; ‘küfrün ve şirkin liderleri’ olarak tanıttığı kâfirlerden Ebu Leheb, Ebu Cehil ve onun adamları da vardı:

 Onlara: “Gökleri ve yeri kim yarattı, Güneş’i ve Ay’ı insanların hizmetine kim verdi?” diye sorsan, mutlaka “Allah’tır” diyecekler...
 Onlara: “Gökten suyu indiren ve onunla ölmüş olan yeryüzüne hayat veren kimdir?” diye soracak olsan, mutlaka  “Allah’tır” diyecekler.... -Ankebut Suresi, 61ve 63. Ayetler-

‘Allah vardır’ sözü bir itiraf olabilir ama iman değildir.

Bu kişiler; Allah’ın var olduğunu, bizi Allah’ın yaratıp, öldürdüğünü sonra da dirilteceğini kabul etmelerine rağmen Allah’ı "İlah" ve "Rab" olarak kabul etmezler. 

Allah Teâlâ’nın; elinde çok imkânlar olan, öldüren, yaşatan, rızık veren ama ona ibadetlerine, günlük hayatına karışmayacak bir varlık olarak görürler. Bu, iman değildir. Bu, sadece kabul etmektir.

İman ise Allah’ın tekliğini ve eşsizliğini kabulleniş, ilah olarak sadece Allah’ı görmek ve bu sözün içinde yaşamaktır.

"Lailaheillallah" demek; Allah’ı kabul etmek, mü’min olmak, önce; kalpteki, bankadaki, iş yerindeki, evdeki, akıldaki yani kalbimize Allah gibi etki eden şeyleri atmayı gerektirir.

 (La ilahe İllellah, Muhammedün Resulüllah.)

 Kelime-i tevhitte önce ret vardır. İlk olarak, Allah’ın dışındaki boyun bükülecek her otorite veya gücü reddetmek; sonra da teslim olunacak, her sözüne ‘peki’ denecek tek güç olarak Allah’ı kabul etmek. Ret olmadan kabul etmek Ebu Cehil’de de vardı ama iman ehli olamadı. 

 Bunun için ‘lailaheillallah’ diyen birisi, ‘ben zekât vermem, malımdan vermem’ dediği zaman bu davranışa karşı kesin tavrını koyan Ebubekir radıyallahu anh’ın kılıcıyla karşılaştı. Ebubekir radıyallahu anha: “Ne yapıyorsun?’ ‘Lailaheillallah’ diyerek Mekke’nin Lat'ını, Menat'ını, Uzza'sını reddetmiş, Allah’a iman etmiş birisine nasıl kılıç kaldırabilirsin sen?’ dendiğinde: “Mekke’deki putu atmış ama zekâtı kabul etmeyerek, Allah için vermesi gereken malı vermeyi kabul etmeyerek, para putunu hâlâ bünyesinde saklıyor.” demiştir.

Zekât vermeyi kabul etmemek yani maldan Allah’ın hakkını çıkarmamak, Allah’ın karşısına malı çıkarmaktır.

Hâlbuki "lailaheillallah", para da dâhil Allah’ın karşısında kalbe giren ve haddinden fazla meşgul eden; eş, çocuk, arkadaş, zevk ne varsa kökten reddetmeyi gerektiriyordu. Bunun için Ebubekir radıyallahu anh:  ‘biz mü’miniz, Müslümanız ama zekât veremeyiz’ diyenlerin karşısına Halid radıyallahu anh’ı çıkardı. Onlar,  Ebubekir radıyallahu anh’ın gözünde ‘ben Lat ve Uzza’yı bırakamam’ diyenlerin düzeyindeydi.

 Biz mü’minler, Allah’ı ilah ve rab olarak kabul eden kimseleriz. Allah ilahımızdır, O'nun önünde boyun bükeriz, secde ederiz, rükû ederiz, Şeriatı’na teslim oluruz. Allah’ı ilah kabul etmek budur. O Rabbimiz’dir. Yalnız olmadığımıza, bizi yaşattığı gibi rızkımızı vereceğine, bizi bizden iyi bilip düşündüğüne iman ederiz. Bu nedenle ‘Rabbimiz Allah’tır, ilahımız Allah’tır’ diyenle ‘Allah vardır’ diyen arasında çok fark vardır.

“Rabbimiz Allah'tır” deyip sonra da dosdoğru olanlara ise melekler inerler ve “Korkmayın ve üzülmeyin” derler. “Size vadedilen Cennet’le sevinin!” -Fussilet Suresi 30. ayet-

 Allah'a iman, aynı zamanda O’na ibadet ve itaat etmeyi, Kur’an ve Sünnet’te yer alan emir ve yasaklara, öğüt ve tavsiyelere uymayı, helâl ve haramlara riayet etmeyi gerekli kılar.

Biz bilinmeyen bir Allah’a iman etmiyoruz. Sıfatları, isimleri, nitelikleri, özellikleri, kudreti, azameti bize kendi lisanından tanıtmış Allah’a kulluk ediyoruz.

"En güzel isimler Allah'ındır; Siz  O'na bu isimlerle dua edin...." -Araf Suresi,180.ayet-

“En güzel isimler” anlamındaki Esmâ-i Hüsnâ, Allah’ın, bize Kur’an ve Peygamberimiz  Sallallahü Aleyhi ve Sellem  tarafından bildirilmiş ünvanlarıdır.
O'nun  Esmâ-i Hüsnâ'sı, kulları O'nu tanısınlar, kime ilah olarak secde ettiklerini bilsinler, kendi hayatlarına da o tarzda yön versinler diyedir. 

Bu isimler, aynı zamanda, kâinatta gözümüzün önüne serilmiş olan bütün güzelliklerin (maddenin, mânanın, görüntünün, sesin, ilmin, rahmetin, hikmetin, adaletin güzellikleri gibi) kaynağını da bize gösterir. Resûl-i Ekrem  Sallallahü Aleyhi ve Sellem;

 “Allah’ın 99 ismi vardır. Bunları ezberleyip benimseyen Cennet’e girer.”-Buhâri,Şurût 18,Tevhid12;Müslim,Zikir 5,6- buyurmaktadır.

Esasen Allah’ın güzel isimleri 99 ile sınırlı olmayıp Kur’an’da ve hadislerde O’nun çok daha fazla ismi geçmekte, bu konuda fikir sahibi olmamız için Esmâ-i Hüsnâ’dan sadece 99 u sayılmaktadır.

Rabbimiz;
Allah'tır: "Eşi benzeri olmayan, bütün noksan sıfatlardan münezzeh tek ilah."
Er-Rahmân'dır: "Dünyada bütün mahlükata merhamet eden, şefkat gösteren, ihsan eden."
Er-Rahîm'dir: "Ahirette, müminlere sonsuz ikram, lütuf ve ihsanda bulunan."
El-Melik'tir: "Mülkün, kainatın sahibi, mülk ve saltanatı devamlı olan."
El-Kuddûs'tür: "Her noksanlıktan uzak ve her türlü takdise layık olan."
Es-Selâm'dır: "Her türlü tehlikelerden selamete çıkaran."
El-Mü'min'dir: "Güven veren, emin kılan, koruyan."
El-Müheymin'dir: "Her şeyi görüp gözeten."
El-Azîz'dir: "İzzet sahibi, her şeye galip olan."
El-Cebbâr'dır: "Azamet ve kudret sahibi. Dilediğini yapan ve yaptıran."
El-Mütekebbir'dir: "Büyüklükte eşi, benzeri olmayan."
El-Hâlık'dır: "Yaratan, yoktan var eden."
El-Bâri'dir: "Her şeyi kusursuz ve uyumlu yaratan."
El-Musavvir'dir: ''Varlıklara şekil veren."
El-Gaffâr'dır: "Günahları örten ve çok mağfiret eden."
El-Kahhâr'dır: "Her şeye, her istediğini yapacak surette, galip ve hakim olan."
El-Vehhâb'dır: "Karşılıksız hibeler veren, çok fazla ihsan eden."
Er-Rezzâk'dır: "Bütün mahlükatın rızkını veren ve ihtiyacını karşılayan."
El-Fettâh'dır: "Her türlü müşkülleri açan ve kolaylaştıran, darlıktan kurtaran. "
El-Alîm'dir: "Gizli açık, geçmiş, gelecek, her şeyi en ince detaylarına kadar bilen."
El-Kâbıd'dır: "Dilediğine darlık veren, sıkan, daraltan."
El-Bâsıt'tır: "Dilediğine bolluk veren, açan, genişleten."
El-Hâfıd'dır: "Dereceleri alçaltan"
Er-Râfi'dir: "Şeref verip yükselten."
El-Mu'ız'dır: "Dilediğini aziz eden, izzet veren."
El-Müzil'dir: "Dilediğini zillete düşüren."
Es-Semi'dir: "Her şeyi en iyi işiten."
El-Basîr'dir: "Gizli açık, her şeyi en iyi gören."
El-Hakem'dir: "Mutlak hakim, hakkı batıldan ayıran, hikmetle hükmeden."
El-Adl'dır: "Mutlak adil, çok adaletli."
El-Latîf'tir: "Lütuf ve ihsan sahibi olan. Bütün incelikleri bilen."
El-Habîr'dir: "Olmuş olacak her şeyden haberdar."
El-Halîm'dir: "Cezada, acele etmeyen, yumuşak davranan."
El-Azîm'dir: "Büyüklükte benzeri yok. Pek yüce."
El-Gafûr'dur: "Affı, mağfireti bol."
Eş-Şekûr'dür: "Az amele, çok sevap veren."
El-Aliyy'dir: "Yüceler yücesi, çok yüce."
El-Kebîr'dir: "Büyüklükte benzeri yok, pek büyük."
El-Hafîz'dır: "Her şeyi koruyucu olan."
El-Mukît'tir: "Her yaratılmışın rızkını, gıdasını veren, tayin eden."
El-Hasîb'dir: "Kulların hesabını en iyi gören."
El-Celîl'dir: "Celal ve azamet sahibi olan."
El-Kerîm'dir: "Keremi, lütuf ve ihsanı bol, karşılıksız veren, çok ikram eden."
Er-Rakîb'dir: "Her varlığı, her işi her an görüp, gözeten, kontrolü altında tutan."
El-Mucîb'dir: "Duaları, istekleri kabul eden".
El-Vâsi'dir: "Rahmet, kudret ve ilmi ile her şeyi ihata eden'"
El-Hakîm'dir: "Her işi hikmetli, her şeyi hikmetle yaratan."
El-Vedûd'dür: "Kullarını en fazla seven, sevilmeye en layık olan."
El-Mecîd'dir: "Her türlü övgüye layık bulunan."
El-Bâis'dir: "Ölüleri dirilten."
Eş-Şehîd'dir: "Her zaman her yerde hazır ve nazır olan."
El-Hakk'tır: "Varlığı hiç değişmeden duran. Var olan, hakkı ortaya çıkaran."
El-Vekîl'dir: "Kendisine tevekkül edenlerin işlerini en iyi neticeye ulaştıran."
El-Kaviyy'dir: "Kudreti en üstün ve hiç azalmaz."
El-Metîn'dir: "Kuvvet ve kudret kaynağı, pek güçlü."
El-Veliyy'dir: "İnananların dostu, onları sevip yardım eden."
El-Hamîd'dir: "Her türlü hamd ve senaya layık olan."
El-Muhsî'dir: "Yarattığı ve yaratacağı bütün varlıkların sayısını bilen."
El-Mübdi'dir: "Maddesiz, örneksiz yaratan."
El-Muîd'dir: ''Yarattıklarını yok edip, sonra tekrar diriltecek olan."
El-Muhyî'dir: "İhya eden, dirilten, can veren."
El-Mümît'tir: "Her canlıya ölümü tattıran."
El-Hayy'dır: "Ezeli ve ebedi hayat sahibi."
El-Kayyûm'dur: 'Varlıkları diri tutan, zatı ile kaim olan."
El-Vâcid'dir: "Kendisinden hiçbir şey gizli kalmayan, istediğini, istediği vakit bulan."
El-Macîd'dir: "Kadri ve şanı büyük, keremi, ihsanı bol olan."
El-Vâhid'dir: "Zat, sıfat ve fiillerinde benzeri ve ortağı olmayan, tek olan."
Es-Samed'dir: "Hiçbir şeye ihtiyacı olmayan, herkesin muhtaç olduğu."
El-Kâdir'dir: "Dilediğini dilediği gibi yaratmaya muktedir olan."
El-Muktedir'dir: "Dilediği gibi tasarruf eden, her şeyi kolayca yaratan kudret sahibi."
El-Mukaddim'dir: "Dilediğini, öne alan, yükselten."
El-Muahhir'dir: "Dilediğini sona alan, erteleyen, alçaltan."
El-Evvel'dir: "Ezeli olan, varlığının başlangıcı olmayan."
El-Âhir'dir: "Ebedi olan, varlığının sonu olmayan."
El-Zâhir'dir: "Varlığı açık, aşikar olan, kesin delillerle bilinen. "
El-Bâtın'dır: "Akılların idrak edemeyeceği, yüceliği gizli olan. "
El-Vâlî'dir: "Bütün kainatı idare eden."
El-Müteâlî'dir: "Son derece yüce olan."
El-Berr'dir: "İyilik ve ihsanı bol, iyilik ve ihsan kaynağı."
Et-Tevvâb'dır: "Tevbeleri kabul edip, günahları bağışlayan."
El-Müntekim'dir: "Zalimlerin cezasını veren, intikam alan."
El-Afüvv'dür: "Affı çok olan, günahları affetmeyi seven."
Er-Raûf'tur: "Çok merhametli, pek şefkatli."
Mâlik-ül Mülk'tür: "Mülkün, her varlığın sahibi."
Zül-Celâli vel ikrâm'dır: "Celal, azamet ve pek büyük ikram sahibi."
El-Muksit'tir: "Her işi birbirine uygun yapan."
El-Câmi'dir: "Mahşerde her mahlükatı bir araya toplayan."
El-Ganiyy'dir: "Her türlü zenginlik sahibi, ihtiyacı olmayan."
El-Mugnî'dir: "Müstağni kılan. ihtiyaç gideren, zengin eden."
El-Mâni'dir: "Dilemediği şeye mani olan, engelleyen."
Ed-Dârr'dır: "Elem, zarar verenleri yaratan."
En-Nâfi'dir: "Fayda veren şeyleri yaratan."
En-Nûr'dur: "Alemleri nurlandıran, dilediğine nur veren."
El-Hâdî'dir: "Hidayet veren."
El-Bedî'dir: "Eşi ve benzeri olmayan güzellik sahibi, eşsiz yaratan."
El-Bâkî'dir: ''Varlığının sonu olmayan, ebedi olan."
El-Vâris'tir: "Her şeyin asıl sahibi olan."
Er-Reşîd'dir: "İrşada muhtaç olmayan, doğru yolu gösteren. "
Es-Sabûr'dur: "Ceza vermede acele etmeyen."

SON SÖZ

“İman ettim.” demek yetmez; iman ispat ister.

 Esmâ-i Hüsnâ’nın her birine iman eder ve ona göre yaşamaya çalışırız. Allah’ın rızasına ve kanunlarına ters düşecek davranışlardan kaçınırız.

 Allah’ın kanunları; asla taviz verilemeyecek ve yaşamakla gurur duyulacak kanunlardır. Bu kanunlara uymak, gerçek imanın gereğidir.

Ayet ve Hadislerle Açıklamalı Kur’ân-ı Kerim Meali-Prof.Dr. M.Yaşar Kandemir, Yrd.Doç.Dr.H.Zavalsız, Ü.Şimşek 
ve Nurettin Yıldız Hocaefendi'nin "Rabbimiz Allah’tır" sohbetinden faydalanılmıştır.

Sallallahu ve sellem ve ala seyyidina Muhammed ve ala alihi ve sahbihi ecmain. Ve’l hamdüli’llahi rabbi’l âlemin.

Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah-u Teala’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH azze ve celle BİLİR

Hiç yorum yok: