2 Mart 2017 Perşembe

İSLAM'DA AİLE HAYATI: EŞLERİN BİRBİRLERİNE KARŞI DAVRANIŞLARI NASIL OLMALI

Bismillahirrahmanirrahim. Elhamdülillahi Rabb'il âlemin. Ve sallallahu ve selleme ala seyyidina Muhammed ve ala alihi ve sahbihi ecmaîn.

**Yuvanın huzuru için eşler birbirlerine hiddet yerine, şefkat ile yaklaşmalı.

**Eşlerin birbiriyle iyi geçinmesi için; karşılıklı güzel ve tatlı söz söylemeli, iyi ve nâzik davranmalı, gülüp şakalaşmalı.

**Erkekler kadınlardaki bazı kaprislerin tabii olduğunu düşünerek onlara karşı anlayışlı davranmalı.

**Eşinizi olduğu gibi kabul edin ve sevin.

Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Bir kimse karısına kin beslemesin. Onun bir huyunu beğenmezse, bir başka huyunu beğenir.” (Müslim, Radâ` 61)

Dünyada kusursuz insan yoktur. Her insanın mutlaka birçok kusuru vardır.
İnsan mükemmel yaratılmamıştır. Mükemmel olan sadece Allah Teâlâ’dır. Önce Kendi hatalarımızı görmeliyiz. bazı davranışlarını beğenmediği için eşine haksızlık etmemelidir. Onun iyi taraflarını görmeye çalışmalıdır.

SİZDEN FARKLI GÜNAHLAR İŞLEDİĞİ İÇİN BAŞKALARINI YARGILAMAYINIZ.

Meselâ şöyle düşünmelidir:

Eşim biraz hırçın ama, doğrusu dindar adamdır.

Benim istediğim kadar becerikli değil ama, ahlaklıdır .

**Her olayda suçlamak yerine sorumluluk alın.

**Anlamanın ve dinlemenin konuşup üste çıkmaktan daha önemli olduğunu unutmayın.

**Haklı olmak yerine mutlu olmaya çalışın.

** Hatalara karşı tavır alıp  kötü davranmak yerine sevgi ve merhametle davranılması eşinin hatalarını görmesine sebep olur.
Bazen de hatalar karşısında  suskun kalıp, eşinin hatasını anlaması beklenebilir. Bundan sonuç alınmazsa kırmadan, güzellikle hatalarını birbirlerine söylemeli

**Sağlıklı bir iletişim kurmak için açık ve doğrudan iletişim kurulmalı, kişi karşı taraftan ne istediğini ne beklediğini doğru cümlelerle izah etmelidir.

** Eşler evlilikte "ben" yerine "biz" kavramını idrak etmeli

**Birbirlerini mutlak surette bağışlamalıdırlar,

**Birbirlerine kayıtsız şartsız sevgi ve saygı duymalıdırlar,

**Birbirlerinin hoşlanmadıkları huylarını ‘yok’ saymalı ve görmezden gelmelidirler.

**Birbirlerinin kızgın hâllerinde öfkeyi körükleyen değil, kesinlikle susmayı ve sineye çekmeyi tercih eden taraf olmalıdırlar.

**Birbirlerinin iyi huylarını, dinî yaşayışlarını ve takvalarını örnek almalıdırlar.

**Birbirleriyle sohbet etmeli, dertlerini dinlemeli, teselli etmeliler.

** Birbirlerinin huysuzluklarına tahammül etmeliler

**Eşlerin birbirlerinin  kusurlarını görmezden gelerek, iyi huylarını övmeliler

**Eşlerin birbirini önemsediğini davranış ve sözle ile gösterilmeli

** Evlilikte en önemli şey muhabbettir.

“Sükûna ermeniz için size kendinizden zevceler yaratması ve aranıza sevgi ve merhamet koyması onun (kudretinin delillerindendir) ayetlerindendir. Şüphesiz ki bunda düşünen toplumlar için ibretler vardır.”  Rum sûresi 21. âyet

 Karı kocanın birbirinde sükûna ermesi için en çok ihtiyaçları olan şey sevgi ve merhamet. Rabbimizin bize nikah hediyesi olarak ikram ettiği sevgi ve merhameti tüketmemek lazım. Birbirimize sevgi ve merhametle davranmamız lazım.

Muhabbet çok kazançlı bir şey. Dünya ve ahiretimiz için. Günahlardan mı kurtulmak istiyorsunuz, muhabbet edin. Allah'ın resûlü şöyle buyurmuş:

"Bir erkek karısına baktığı, karısı da kendine baktığı vakit Allah her ikisine rahmet nazarı ile bakar ve erkek karısının elini tuttuğu zaman her ikisinin günahları parmakları arasından dökülüp gider."

Geçim sıkıntısından kurtulmanın yolu da muhabbetten geçiyor. Peygamberimiz "Allah bir evin rızkının bereketini, karı koca muhabbeti arasına gizlemiştir." buyuruyor.

Ne kadar muhabbet o kadar bereket. Hep bereketsizlikten şikayetçiyiz. Allah bereketi muhabbetin içine saklamış.

**Kadınlar için sevgi sözcükleri önemlidir. Kadınlar sevildiklerini duymak isterler.

Sevmek ve sevdiğini hissettirmek çok önemlidir. Hele kadınlar için sevgi hava, su, yiyecek kadar önemlidir. Daha bebekken kız çocukları anne ve babanın yüz ifadelerini takip ediyorlar. Ebeveynin davranışlarında ve yüz ifadesinde sevgiyi görmeyen kız çocukları, ona sevgisini gösteren bir yabancıya daha çok bağlanıp sevgisine karşılık veriyor.

Hz Ömer ra hanımlarından şikayet eden kocalara "sevmek ve sevdirmek için yollar arayın." diye tavsiyelerde bulunurken "Yuvalar ancak sevgi esası üzerine kurulmuştur." demiş.

HER ŞEY SEVİLMEK İSTİYOR

 İnsanlar, bitkiler, hayvanlar. Sevilen, onunla konuşulan bitkiler coşup taşıyor.

Erkekler için de sevgi önemlidir; fakat kadınların en çok istediği şey sevgidir. Hep sevildiklerinden emin olmak isterler. Eşlerinin davranışlarını hep sevildiklerine ya da sevilmediklerine yorarlar. Sevilmediğini hisseden kadın hırçın olur.

Erkek sevgisini esirgememeli, Hatalarımıza rağmen birbirimizi sevmeliyiz.

Erkekler sevgi cimrisi olmamalılar. Sevgili Peygamberimizin, hanımlarının faziletlerini söylemesi, onları sevdiğini ifade etmesi, bineğine alması, aynı kabın suyu ile müştereken yıkanılması, hanımının hayvana binmesinde ona yardımcı olması ve onu dizine bastırarak bindirmesi, kendisine gelen yemek davetini "hanım da olursa" kaydıyla kabul etmesi, bir sıkıntıyla kederlenip ağlayan hanımının gözyaşlarını elleri ile silerek onu teselli etmesi gibi pek çok davranışı, sevgisini göstermeye, hanımlarını memnun etmeye yöneliktir.

Saygı erkeğin, sevgi kadının en büyük hakkıdır. Eşinizin hataları olabilir. Bir tarafın hata yapması diğer tarafın kendi üzerine düşeni yapmamasının mazereti olamaz.

Sema Maraşlı

Sallallahu ve sellem ve ala seyyidina Muhammed ve ala alihi ve sahbihi ecmain. Ve’l hamdüli’llahi rabbi’l âlemin.

Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah-u Teala’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH azze ve celle BİLİR

27 Şubat 2017 Pazartesi

İSLAMDA AİLE HAYATI

Bismillahirrahmanirrahim. Elhamdülillahi Rabb'il âlemin. Ve sallallahu ve selleme ala seyyidina Muhammed ve ala alihi ve sahbihi ecmaîn.

Bugün iletişimden bahsedeceğiz. Eşlerin birbiriyle, çocuklarıyla olan iletişiminden bahsedelim inşallah.

Ben bu iletişimi en etkili kullanan kişiden bahsederek başlamak istiyorum dersimize. Peygamber sas den.

-Peygamber sas ilk vahyi aldığında, hemen koşup sevgili eşi Hatice ra ya olanı biteni anlattı. Müthiş bir örnektir bu. Efendimizin sas bu olayı en yakın arkadaşına da anlatabilirdi ama o eşine anlattı. Bu bizim için muhteşem bir örnektir. Bu kadar özel bir durumun eşe anlatılması karşındaki insanı ne kadar önemsediğini gösterir. Hatice validemiz ra.ha da onu teselli etti ve en büyük desteği verdi. O da bize eşimize karşı davranışımızın nasıl olacağını göstermiştir.

-   Kabe'yi ziyaret için yola çıkıp Hudeybiye'de ihramdan çıkmak durumunda kalınca ashap itiraz edip çıkmak istemediğinde Peygamberimiz sas  Ümmü Seleme'nin ra yanına gidip istişare etmiş, o da dışarı çıkıp; sonra,  kur­banını kesinceye saçını traş edinceye kadar as­haptan kimseye bir kelime bile söylemeyin onlarda sizi görünce aynını yapacaklardır diyerek gös­terdiği dirayet(kavrayış) ve fetâneti (yüksek zeka, çabuk kavrama) İslam tarihinde hiçbir kadın göstermemiştir”

-Hanımları bazen onun uygun bulmadığı şekilde davransalar bile O sas onları incitecek bir söz söylemezdi.Sadece yüz hatlarından o davranışı beğenmediğini göstermeyi yeterli bulurdu.

İletişim, duygu, düşünce ve bilginin akla gelebilecek her türlü yolla başkalarına aktarılmasıdır.

İletişim kişiler arası ilişkilerde güçlü bir silahtır.

İletişim beceri ister, emek ister, sabır ister, anlayış ister. Fakat bu istekleri karşılamak zor gelir insanlara. Çünkü çoğu insan bencildir ve bu durum iletişimin önünü keser.

Önce "ben" demekten vazgeçmek gerek.

Günümüzde özellikle evli çiftlerin sıkça yaşadığı sorunların başında geliyor iletişimsizlik…

Ailede çatışma olması kaçınılmaz bir durumdur. Çünkü her insanın farklı bir kişiliği vardır ve farklı kişiliklerden, farklı aile yapısı, farklı çevreden gelmekten doğan farklı istekler ve ihtiyaçlar hâsıl olur.

Bu farklı istek ve ihtiyaçlardan dolayı zaman zaman çatışma yaşar. Önemli olan bu çatışmalardan ortak kararlar alarak çıkabilmektir.

Eşler arası iletişim ilk yıllarda şekillenirse evliliğin temelleri de bir o kadar sağlam olur.

Sağlıklı iletişimin ön koşulu etkin dinlemedir, ardından empati kurma ve birbirini anlama gelir.

Dinleme olmayınca anlama olmaz, anlama olmayınca iletişim kurulmaz.

Bir araştırma verilerine göre, boşanmak için mahkemeye başvuran çiftlerin %66’sının günde ortalama 4 dakika iletişim kurdukları tespit edilmiştir.

İletişimin olmazsa olmaz şartı dinlemesini bilmektir.

Eşimizin bizi dinlemesini istiyorsak, önce biz dinleyelim. Böylece eşimizin iletişim hâlindeyken odaklandığı noktayı anlayabilir, eşimizle nasıl bir iletişim kurmamız gerektiğini tespit edebiliriz.

Her insanın algı sistemi farklıdır. Kimi insanlar görsel, kimi insanlar işitsel, kimi insanlar dokunsal algılar hayatı.

Dolayısıyla eşimiz görsellikten etkileniyorsa, onunla iletişim hâlindeyken bakış, duruş, mimik ve jestlerimize, kısacası beden dilimize çok dikkat etmemiz gerekir.

Eğer işitsel yönden etkileniyorsa, ses tonumuza, kullandığımız kelimelere, üslûbumuza özen göstererek konuya odaklanmasını sağlayabiliriz.

Dokunsallıktan etkilenen bir eşe sahipseniz karşısına değil yanına oturarak “Her zaman seni yanımda hissetmek istiyorum.” gibi bir cümle ile konuya giriş yapmanız etkili olacaktır.

Çok karşılaşılan iletişim kusurlarından birisi de ilişkinin başında ve ortasında farklılık gösterme, değişme, çiftlerin tabiri ile “gerçek yüzünü” göstermedir.

 Evlilik öncesi dönemde kişiler karşı tarafın mutluluğu için çaba sarf eder ve kendi isteklerini ikinci planda tutarlar. Oysa evlendikten sonra tabiri caizse maskeler düşer ve kişiler bencil olmaya başlar. Fedakârlıklar artık yapılmaz, isteklerin ardı arkası kesilmez, sık sık tartışmalar çıkar, yanlış anlamalar hat safhadadır.

"Ben" kavramından “biz” kavramına geçiş süreci olan evlilikte bu tür davranışlar iletişimin önünü kesen büyük engellerdir. Bu durumu aşmanın yolu nişanlılık döneminde gösterilen karşı tarafın mutluluğu için çaba ve kendi isteklerini ikinci planda tutma gibi tavırların evlilikte de katlanarak devam etmesidir.

Evlilikte “sen - ben” değil, “biz” yaşantısı mutluluk getirir.

Bazen yaşadığımız olaylarla geçmiş deneyimlerimiz benzerlik gösterebilir. Farkında olarak ya da olmayarak bu durumları kendi içinde kıyaslayabiliyoruz. Bunun sonunda kazanımımız “önyargılar” oluyor.

Örneğin; evin beyi “Bugün falanca akrabaları ziyarete gidelim mi?” diye teklifte bulunuyor eşine. Eşi de hamile olması münasebetiyle kendisini iyi hissetmiyor ve teklifi kabul etmiyor. Bu çift zaman zaman akraba ziyaretlerinde bulunduğu hâlde evin beyi bu duruma içerliyor. Çünkü beklediği cevabı eşinden alamıyor. Evin beyi birkaç kere eşinden olumsuz cevap alınca bu durumu bilinçaltında şöyle şekillendiriyor: “Eşim akraba ziyaretlerini sevmiyor.”

Oysa bu tamamen ön yargıdır, evin beyi sadece birkaç kere olumsuz yanıt aldığı için bu kanıya varmamalıdır. Burada uygulanması gereken en iyi yöntem “empati kurmaktır.” Evin beyi, “Eşim, şu şu sebeplerden dolayı gelmek istemedi, onun yerinde olsam o ruh hâli içinde ben de olumsuz cevap verebilirdim.” diyerek olayı kökten çözebilmelidir.

**ERKEKLER VE KADINLAR ARASINDA ZITLIKLAR VARDIR

Erkekler kadınlardaki birçok huydan hoşlanmıyor. Kadınlar da erkeklerdeki birçok huydan hoşlanmıyor. Çünkü kadınlar ve erkekler birbirlerine zıt özelliklerde yaratılmışlardır.

Erkekler gerçekçi -Kadınlar duygusal

Erkekler konuşmayı çok sevmezler, susarak rahatlarlar-Kadınlar konuşmayı severler, konuşarak rahatlarlar.

Erkekler sakin yapılıdırlar-Kadınlar aceleci ve sabırsızdırlar.

Bunlar gibi pek çok zıtlık var. Bunlar dışardan bakılınca  çok hoşlanacak şeyler değil. Fakat Rabbimiz âyetinde buyuruyor ki:

"Eğer onlardan hoşlanmazsanız, Allah'ın onda çok hayır takdir ettiği bir şeyden hoşlanmamış olabilirsiniz."

Demek ki bu zıtlıkta bizim göremediğimiz bir hikmet var.


Kadın ve erkek birbirinin aynı yaratılsaydı dünya çok can sıkıcı bir yer olurdu.

Doğru davranırsak zıtlık hayatımızı güzelleştirir.

Zıtlığı bozup eşimizi kendimize benzetmeye çalışmadığımız sürece zıt olmanın keyfini çıkarabiliriz.

Dünyaya imtihan için geldik. Erkek kadının, kadın da erkeğin en büyük imtihanıdır. Kadın ve erkek arasında bir çekicilik yaratılmış; bu nefisleri tatmin ediyor.

Kadın erkek arasında bir zıtlık var; bu da nefisleri terbiye ediyor. Bu durumda kadına teslimiyet, erkeğe sabır gereklidir.

Bunları yaparken hatalarımız olacaktır. Nefis terbiye etmek kolay değildir. Mükemmelci değil, affedici olmalıyız.

http://medeniyetvakfiadana.com/index.php?option=com_content&view=article&id=287:esler-arasi-iletisim&catid=127&Itemid=579

Sallallahu ve sellem ve ala seyyidina Muhammed ve ala alihi ve sahbihi ecmain. Ve’l hamdüli’llahi rabbi’l âlemin.
Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah-u Teala’dandır.


EN DOĞRUSUNU ALLAH azze ve celle BİLİR

25 Şubat 2017 Cumartesi

İSLAM'DA AİLE HAYATI: Evlilikte kadın ve erkeğin birbiri üzerindeki hakları

Bismillahirrahmanirrahim. Elhamdülillahi Rabb'il âlemin. Ve sallallahu ve selleme ala seyyidina Muhammed ve ala alihi ve sahbihi ecmaîn.


Kadının  Kocası Üzerindeki Hakları

* Erkeğin eşine belirttiği mehrin tamamını ödemesi veya mehir konusunda helalleşmesi gerekir çünkü mehir kadının hakkıdır.

* Evlilik esnasında kadının her türlü normal masrafı (yemesi, içmesi, giyimi ve meskeni) kocasına aittir.

* Şayet kişinin birden fazla hanımı varsa aralarında âdil olması hanımlarının haklarındandır.

* Kadının, kendi malında hür tasarrufu vardır.

* Erkek eşine karşı güzel ahlaklı olmalı ve güzel muamele etmelidir.

* Eşiyle iyi geçinmeli, evinin dışında kibar güzel ahlaklı olup eşinin yanında sert kaba olmamalıdır.

* Erkek eşinden gelecek eza ve cefaya tahammül göstermeli sinirli zamanında onu yatıştırmalı ve bazı hatalarını görmezden gelmelidir. 

* Erkek eşine, eğer öğrenmemiş ise dinini akaid ile ilgili iman konularını zaruri olan taharet, namaz, oruç gibi fıkhi bilgileri öğretmek ile yükümlüdür.

* Erkek eşini haramdan korumalı, helal lokma yedirmelidir. 

* Erkek eşini küçümsememeli, ona küfür etmemeli, onu kötülememelidir.

* Erkek eşine hediye almalı gönlünü hoş tutacak şeyler vermelidir.

* Evde hanımıyla şakalaşmak, eğlenmek ve onu eğlendirmek kocanın görevlerindendir.

 Kocanın Eşi Üzerindeki Hakları:


* Kanaatkar olmalıdır.


* Daima güler yüzlü ve tatlı dilli olmalıdır.

* Eşini razı/memnun etmek için büyük gayret göstermelidir.

* Kadın, kocasının meşru isteklerine  itaat etmelidir.

* Eşine eziyet etmemelidir.

* Temiz olmaya ve süslenmeye önem vermelidir.

* Kadınlık görevini yerine getirmelidir.

* Evin işleri, düzeni, çocukların bakım ve yetiştirilmesi kadına aittir.

* Mal ve eşyasını korumalıdır.

* Kadın kocasının şeref ve haysiyetini korumalı, ona ihanet etmemelidir.

* İzinsiz, kocasından habersiz evden çıkmamalı ve harcamada bulunmamalıdır.

* Kocanın akrabasına ve yakınlarına hürmet etmelidir.

*  Kadın kocasından edindiği sırrını hiç kimseye duyurmamalıdır.

Ömür Okur

Sallallahu ve sellem ve ala seyyidina Muhammed ve ala alihi ve sahbihi ecmain. Ve’l hamdüli’llahi rabbi’l âlemin.


Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah-u Teala’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH azze ve celle BİLİR

23 Şubat 2017 Perşembe

İSLAM'DA AİLE HAYATI:Erkek ve kadının fıtratı

Bismillahirrahmanirrahim. Elhamdülillahi Rabb'il âlemin. Ve sallallahu ve selleme ala seyyidina Muhammed ve ala alihi ve sahbihi ecmaîn.

Kadın ve Erkek Fıtrat Farklılıkları

Allah-u Teala kanunlarıyla erkeğin ve kadının hak ve görevlerini belirlemiştir. Erkeği evin yükünü taşıması için bir derece üstün tutulması gerekmiştir. Allah Celle Celaluhu  kurmuş olduğu düzende erkekleşmiş kadın istemediği gibi kadınlaşmış erkekte istememiştir. Her ikisini de bulundukları yerde ağırlık ve üstünlük vermiş ve ikisinin de haddini ve hududunu bilmesini istemiştir. Dinin kuralları eşleri birbirlerine karşı korur.

Kadını tek olduğu ve bir erkeğin asla ulaşamacağı vazifesi nesil üretmektir.Ve bu vazifesini engelleyen hiçbir görevi olamaz.Bu kutsal görevden taviz veremez. Bu tam anlamıyla bir insanlık hizmetidir. İbadettir.

Erkek savaşa gider cihad yapar. Kadının cihadı çocuk doğurmak, nesil yetiştirmek, iffetini korumak, eşine iyi davranmak,hac etmek,umre yapmaktır vs.

Allah Celle Celaluhu  kadın ve erkeği birbirinden çok farklı yaratmıştır ve bu cinsiyetteki fıtrî farklılıkları korumak bize emredilmiştir. Fıtrî farklılıklardaki bozulmalar kişinin başta maneviyatı olmak üzere dünya ve ahiret hayatı için zarardır.

Toplumu ayakta tutan aile olduğundan dolayı aileyi oluşturan bireylerin de kendi cinsiyetlerine sahip çıkması lazım. Aile hayatını sağlıklı devam ettirebilmek kadın-erkek arasındaki fıtri farklılıkları bilmek ve ona göre davranmakla olur.

Günümüzde bu kadar aile problemleri fazla yaşanmasında ve karı-koca arasında muhabbetin kaybedilmesinde en önemli etken fıtrattaki bozulmalardır. Son yıllarda kadınlarda ciddi bir erkekleşme var. Bunun karşısında da erkeklerde de kadınlaşmaya doğru bir gidişat var.


Eğer kadınlar fıtri yapılarına uymayacak şekilde maddi güç, mevki ve iktidar peşinde koşarlarsa farkında olmadan erkekleşirler.

Son yıllarda üniversitelerde yapılan araştırmalarda genç kızlarda şefkat ve teslimiyet gibi kadınlarla ilgili vasıflar değil; güç, iddia, hâkim olma gibi erkeksi vasıflar ortaya çıkmaktadır. Okullarda ortaya çıkan bu sonuçlar aileleri de etkilemektedir. Bu tarzdaki kadınlar evlerde kocasına hükmetmeye çalışan, her isteğinin olmasını arzu eden, iddiacı, inat ve erkeksi kadınlar olarak tezahür etmektedir.

Erkeğin kadınlaşması ise ayrı bir faciadır. Erkeğin evde Allah’ın emrettiği gibi “Kavvam” olması ailesini koruması ve yönetmesi gerekir. Fakat erkekleşen kadının karşısında erkek kolay yol olarak kadınlaşmayı seçer, sorumluluklarını kadına yüklerse ailenin ayakta durması zordur.

Evde anne, şefkati; baba, otoriteyi temsil etmeli. 
Anne babalık, baba annelik rolünü almamalıdır. Karı-kocanın birbirlerine karşı sergileyeceği doğru davranışlar da çocuk eğitimi için son derece önemlidir.


Fıtri farklılıklardan doğan fıtri ihtiyaçlar vardır. Kadının yaratılış özelliklerinden dolayı sevgiye, erkeğin saygıya ihtiyacı vardır. 

İki taraf da farklılıkları göz önünde tutarak eşinin ihtiyacı olanı ondan esirgemez ise aile huzuru ve mutluluğu için doğru adımlar atılmış olur.

ERKEĞİN FITRATI

1)Kadına nazaran daha yapılıdır.

2)Kadından daha kuvvetli ve güçlüdür.(Yük taşıma konusunda)

3)Ilımlı, soğukkanlı ve hisleri ikinci planda,akıl ve mantığı öndedir.

4)Üzülme ve sevinmede ölçülüdür.

5)Acıma,nefret ve sevgide orta yolu takip eder.

6)Cesur,atılgan ve dirençlidir.

7)Sadelik ve tabiilik ister.

8)Koruma güdüleri ve muhakeme gücü güçlüdür.

KADININ BU GERÇEKLER KARŞISINDAKİ TAVRI NE OLMALIDIR?

1)Önce bu yapıda birine muhtaç olduğunu kabullenmelidir.

2)Erkeği yönetici kabul etmeli ve son sözü onun söyleyeceğini bilmeli.(İki taraf aynı anda son sözü söyleyemez.)

3)Haklısın demeli,alttan almalı,sözleriyle onu rahatlatmalı ve yumuşatmalıdır ki kavga çıkmasın.

4)Taleplerini ve karşı görüşünü "eşref saatinde" söylemelidir.

5)Onsuz olamayacağını sıkça söylemelidir.

KADININ FITRATI

1)Narin,ince yapılı,erkeğe nazaran küçük cüsseli.

2)Erkeğe göre daha az kuvvetli.

3)Hisli,şefkatli,vefakar ve cefakar.

4)Kolay ikna olur,ısrara dayanamaz ve hatır gönül kıramaz.

5)Sevgi düşkünü, zarafet sahibi, duygu derinliği olan.

6)Hassas,alıngan,kolay kırılan.


7)Kolay ümit bağlayan ve kolay ümit yitiren.

8)Meraklı ve perde arkasını araştırıcı.

9)Meseleleri büyüten, şüpheci.

10)Teferruata önem veren.

11)Tüketim,alma ve harcama meraklısı.

12)Başkalarında gördüklerine sahip olma duygusu.

ERKEĞİN BU GERÇEK KARŞISINDAKİ TAVRI NE OLMALIDIR?

1)Önce bu yapıda birine muhtaç olduğunu kabullenmeli.(Niye böyle dememeli)
Kadınların kendilerine has tabiatları vardır; bu tabiat fıtri olup istenen şekilde değiştirilemez, onu kendi tabiî şekliyle kabul etmek ve uyum sağlamalı.

2)Nazik,iltifatkar,hediye,gezi ve benzeri jestlerle gönül almalıdır.

3)Onu anlamak için dinlemeli ve duygularını tahlil etmelidir.

4)Haramlar hariç isteklerine kötü yaklaşmamalıdır.

5)Beyenmediğini(bedenen ve ahlaken) ve takdirini sıkça telaffuz etmelidir.

6)Onsuz olamayacağını zaman zaman açıklamalıdır.

7)Hizmet,meşgale ve koşuşturmasının farkında olduğunu ifade etmelidir.


http://www.kadinveaile.com/kadin-ve-erkek-fitrat-farkliliklari/

http://safa25.blogcu.com/butun-yonleriyle-erkek-ve-kadin-evlilik/6038374

Sallallahu ve sellem ve ala seyyidina Muhammed ve ala alihi ve sahbihi ecmain. Ve’l hamdüli’llahi rabbi’l âlemin.

Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah-u Teala’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH azze ve celle BİLİR

19 Şubat 2017 Pazar

Riyâzü's Sâlihîn'in Namaz Bölümü-10-

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
Bismillahirrahmanirrahim

23. Cündüb İbni Süfyân radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Sabah namazını kılan kimse Allah'ın himayesindedir. Dikkat et, ey Ademoğlu! Allah, bizzat himayesinde olan bir konuda seni sorguya çekmesin."
Müslim, Mesâcid 261-262. Ayrıca bk. Tirmizî, Salât 51, Fiten 6; İbni Mâce, Fiten 6

Açıklamalar
Hadisin râvisi Cündüb İbni Abdullah, burada dedesine nisbetle Cündüb İbni Süfyan diye zikredilmiştir. Bir başka rivayetten sabah namazını cemaatle kılan kimsenin kastedildiğini anlıyoruz. Şu kadar var ki, insan her zaman cami veya mescid olan bir yerde bulunamayabilir. Veya bir mekânda tek başına olabilir. Bu sebeple hadis şârihlerinden bazıları "ihlasla kılan" diye açıklamışlardır. Sabah namazı vaktinde kalkmak müslümanlar için çok büyük önemi haizdir. Çünkü günün en bereketli saati ve rızıkların taksim olunduğu zaman dilimi olarak adlandırılan seher vakti, duanın, ibadet ve tâatin en makbul olduğu, rızık talebi için bütün canlıların yeryüzüne yayıldığı bir an olmanın yanında, insan sağlığı için de büyük önem taşımaktadır. Ayrıca kâfirlerin ve münafıkların uyku vakti olarak bilindiğinden dolayı onlara muhalefet etmek için de uyanıklık tavsiye olunmuştur. İslam ordularının hareketi, düşman üzerine yürümeleri ve zafere ulaşmalarının çok kere sabahın erken saatlerinde oluşu tesadüfî değil, iradeli bir davranışın sonucudur.

Daha önceleri de açıklandığı gibi, Allah'ın zimmetinde olmak, dünyada ve ahirette O'nun koruması, himayesi, kefalet ve teminatı altında olmak anlamlarına gelir. Bir insan Allah'a verdiği sözü yerine getirmez, yapmaya güç yetirebileceği işleri yapmaz, iyi ve güzel davranışlarda bulunmazsa bundan dolayı hesaba çekilir. Allah'ın kişiyi huzuruna istemesi, onu hesaba çekmesi anlamına gelir. Kulluk şuuru dediğimiz şey, hesaba hazır olmamızı gerektirir. İşte Resûl-i Ekrem'in bize hatırlattığı bunlardır.

Hadisten Öğrendiklerimiz

1. Sabah namazı vaktinde uyanmalı ve namazı cemaatle kılmaya özen göstermeliyiz.

2. Allah ve Resûlü'nün emir ve tavsiyelerine uymak, bizi hem bu dünyada hem âhiret hayatında huzura kavuşturur; Allah'ın koruması ve emniyeti altında olmamızı sağlar.

3. Allah'ın huzurunda hesaba çekilmezden önce, hesabımızı iyi yapmamız gerekir.

http://www.namazzamani.net/

"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"

Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR      

15 Şubat 2017 Çarşamba

Kurtuluş Ahirete Kesinkes İman Edebilmekte- M.Emin Yıldırım


“Kıyamet kopsa elinizdeki fidanı dikmeye çalışın!”

Bir içtimai/toplumsal kıyamet var, bir de asıl kıyamet olan kevnî kıyamet var…

Gün gelecek değil sadece şu an ki İslam beldeleri, bütün bir âlem, dünya; Hz. Peygamber’in verdiği müjde ile “kıldan tüyden yapılmış her çadıra, kerpiçten kiremitten yapılmış her eve o iman cümlesi ya izzet ile ya zillet ile girecek!”

İnsan iki anda itidali elden kaçırır ve hamasetinin kurbanı olur. Çok acı duyduğu zamanlar ve çok sevindiği zamanlar…

Düşmanda bu iki zamanı kollar. Eğer siz acılarınızı ve sevinçlerinizi kendiniz yönetemezseniz, düşman o anlardaki zafiyetinizi kullanır ve sizi ya acılarınız üzerinden veyahut sevinçlerinizin üzerinden vurur.

Acılarımızı kendimiz yönetirsek, felaket dönemlerini saadet dönemlerine çevirebiliriz. Ama bunu başkalarına bırakırsak, acılarımızı derinleştirir, bir müddet sonrada sıradanlaştırır ve bu halden asla kurtulamayız.

Sevinçlerimizi kendimiz yönetirsek, saadet dönemlerini felaket dönemlerine çevirmeyiz. Ama bunu başkalarına bırakırsak, o sevinçler kursaklarımızda kalır, devamiyetini kaybeder ve ümmet olarak kendimize olan öz güvenimizi yitiririz.

Kur’an-ı Kerim’de ilim bir başka ifade ile bilgi, önemli bir konu olarak ele alınır ve birçok kelime bilginin kaynağı açısından kullanılır. Mesela, Marifet, Zan, Hars, Rayb, Şüphe, Şek, Dirayet, Hikmet ve Yakîn

Yakîn kavramına sözlüklerimiz şöyle anlamlar verirler: “Şek ve şüphenin gitmesi, zail olması, hükmün sabit olması, zihnin durulması, kalbin sükûnet bulması ve itminana ermesi…”

Meşhur dil âlimlerimizden Ebu’l-Beka’nın tarifine göre ise yakîn kelimesi “suyun havuzda durup istikrarlı olması gibi, ilmin de kalpte yok olmayacak şekilde kesin delille yerleşmesi ve oturup iyece sağlamlaşması” anlamında olduğunu söyler.

Yakîn kelimesi Kur’an-ı Kerim’de 8 kez isim olarak, 20 kez çeşitli türevleri ile birlikte toplam 28 yerde geçmektedir.

Birkaç farklı anlamda kullanılır, bunların en temel üç tanesi şunlardır:

1. Şek ve şüpheden uzak olan; kesin bilgi
2. Sağlam, sarsılmayan, şüphe ve tereddüt bulunmayan îtikâd ve îmân
3. Bir hak olan ölüm

Yakînin üç kısmından, daha doğru bir ifade ile üç mertebesinden bahsedilir:

1. İlme’l-yakîn
2. Ayne’l-yakîn
3. Hakka’l-yakîn

“Doğruluktan ayrılmayın! Zira doğruluk iyilikle beraberdir ve her ikisi de kişiyi cennete götürür. Yalandan sakının! Zira yalan kötülükle beraberdir ve her ikisi de sahibini cehenneme götürür. Allah’tan afiyet dileyiniz. Zira kişiye yakînden sonra verilebilecek en hayırlı şey afiyettir. Birbirinizle ilişkilerinizi kesmeyiniz. Birbirinize sırt çevirmeyiniz. Birbirinize kin gütmeyiniz. Birbirinize haset etmeyiniz. Ey Allah’ın kulları! Allah’ın (cc) emrettiği gibi kardeşler olunuz.” (Ahmed b.Hanbel, el-Müsned, 1/184; Tirmizi, Da’vâat, 122; İbn Mace, Dua, 5)

“Allah’ım! Bana yakîn bir iman ver ki arkasından gelecek bir küfür olmasın. Bana dünyada ve ahirette senin ikramına erebileceğim bir rahmet ver. Allah’ım! Senden hüküm ve bağış gününde kurtulmayı, şahidlerin derecelerine çıkmayı, saadetli kimselerin yaşantısını ve düşmanlara karşı senden yardım isterim. Allah’ım! İhtiyaçlarımı sana arz ediyorum. Görüşüm kısa, amelim zayıf olsa da senin rahmetine muhtacım. Ey tüm işlerin hâkimi ve tüm gönüllerin mutlak şifa vereni! Denizleri birbirine karışmaktan koruduğun gibi beni de Cehennem azabından ve Cehennem de çığlık atmaktan ve kabir azabından korumanı isterim.” (Tirmizi, Da’vâat, 30)

“Ve onlar, sana indirilene, senden önce indirilenlere iman ederler ve ahirete de kesinkes inanırlar.”
(Bakara, 4)

Ahirete iman meselesinde Müslümanların halleri şöyledir:

1. Yokmuş gibi yaşayanlar
2. Varmış gibi yaşayanlar
3. Hafife alarak yaşayanlar
4. Yanlış anlayarak yaşayanlar
5. Kendilerine dert edinerek yaşayanlar

1. Yokmuş gibi yaşayanlar

“İşte onlar, ahirete karşılık dünya hayatını satın alan kimselerdir. Bu yüzden ne azapları hafifletilecek ne de kendilerine yardım edilecektir.” (Bakara, 86)

2. Varmış gibi yaşayanlar

“İnsanlardan, inanmadıkları halde, ‘Allah’a ve ahiret gününe inandık’ diyenler vardır. Onlar kendi akıllarınca güya Allah’ı ve müminleri aldatırlar. Hâlbuki onlar ancak kendilerini aldatırlar ve bunun farkında değillerdir.”
(Bakara, 8,9)

3. Hafife alarak yaşayanlar

“Hayır; onların ahiret hakkındaki bilgileri yetersiz kalmıştır. Dahası, bu hususta şüphe içindedirler. Bunun da ötesinde, onlar ahiretten yana kördürler.” (Neml, 66)

4. Yanlış anlayarak yaşayanlar

“Ateş bize sadece sayılı birkaç gün değecektir, derler; sor, ‘Allah katından siz söz mü aldınız?’, eğer öyle ise Allah sözünden caymayacaktır. Yoksa Allah’a karşı bilmediğiniz bir şey mi söylüyorsunuz?”
(Bakara, 80)

5. Kendilerine dert edinerek yaşayanlar

“Allah’a ve ahiret gününe iman edenler, mallarıyla canlarıyla cihad etmekten bir an geri kalmak için senden izin istemezler. Allah takvâ sahiplerini çok iyi bilmektedir.” (Tevbe, 44)

Eğer bizlerde ahiret, dert haline gelirse şunlar hayatımızı kaplar:

Adalet duygusu hayatının tamamını kaplar, hakkaniyet elbisesi olur, teraziyi her daim korumaya çalışır.

Aceleciliğe mahkûm olmaz, onun şeytandan olduğu hakikatini unutmaz, böylece sabrı istenilen oranda kuşanır.

Akıbet endişesi her türlü endişenin önüne geçer, sahibinin yüreğini yakan en büyük dert haline gelir, bu hal adeta içini kavurur.

Aidiyeti büyük bir kazanç olarak gördüğü gibi sorumluluk olarak da görür, kurtulma derdi olduğu için kurtarmak için çırpınır, durur.

Arşın gölgesinin özlemi ile yaşar, dünyada bir yolcu olduğunu unutmaz, vuslat arzusu onu yakar, durur.

Hz. Ömer: “Eğer bağışlanmazsam, eyvah bana ve eyvah anama! Eyvah bana ve eyvah anama!, Eyvah bana ve eyvah anama!”

Halid b. Velid: “Allah yolunda cihada çıktığım bir gece, benim için, bir düğün gecesinden veya bir oğulla müjdelenen babadan daha sevimlidir.”

Hz. Hansa: “Evlatlarımın şehadetiyle beni şereflendiren Allah’a hamdolsun. Yüce Rabbim beni onlarla beraber rahmetinin gölgesinde birleştirsin.”

“Allah nasıl rızkı aranızda paylaştırmış ise ahlakı da öyle paylaştırmıştır. Allah dünya nimetlerini sevdiklerine de sevmediklerine de verir, ama dini (dindarlığı) ancak sevdiklerine verir. Allah kime dini vermiş ise kesin olarak onu sevmiştir…

Varlığım elinde olan Allah’a yemin ederim ki, diliniz ve kalbiniz Müslüman olmadıkça siz Müslüman olmuş olmazsınız. Komşularınız bevâıkınızdan güvende olmadıkça da Müslüman değilsinizdir.

“Bevâık ne demektir yâ Resulallah” diye sordular.

“Kötülüktür, zulümdür” buyurdu ve devam etti:

“Bir kul, haram bir mal edindiğinde onu iyilik yolunda harcasa bile bundan bereket (sevap) elde edemez.

O malı Allah rızası için tasadduk etse bu bir ibadet olarak kabul edilmez.

Ölüp de geride bıraktığı bu haram kazanç ve harcama ancak ona cehennem yolculuğunda azık olur.

Allah kötülüğü kötülükle, günahı günah ile yıkamaz, gidermez; kötülüğü iyilik ve meşru amel ile giderir. Habis/pis olan şeylerle pislik temizlenemez.” (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, c. 6, s. 189, 190)

8 Şubat 2017 Çarşamba

EHAD-ÜL-ÂHÂD

Bismillahirrahmanirrahim. Elhamdülillahi Rabb'il âlemin. Ve sallallahu ve selleme ala seyyidina Muhammed ve ala alihi ve sahbihi ecmaîn.

“Allah, Kendisinden başka ilâh bulunmayan varlıktır. En güzel isimler O’nundur.” -Tâhâ Suresi,8. ayet-

Pek çok insan, Allah’a inandığını, Allah’ı var olan bir varlık olarak kabul ettiğini söyler.

Bilindiği gibi Allah’ı kabul edenler arasında Kur’an-ı Kerim’in; ‘küfrün ve şirkin liderleri’ olarak tanıttığı kâfirlerden Ebu Leheb, Ebu Cehil ve onun adamları da vardı:

 Onlara: “Gökleri ve yeri kim yarattı, Güneş’i ve Ay’ı insanların hizmetine kim verdi?” diye sorsan, mutlaka “Allah’tır” diyecekler...
 Onlara: “Gökten suyu indiren ve onunla ölmüş olan yeryüzüne hayat veren kimdir?” diye soracak olsan, mutlaka  “Allah’tır” diyecekler.... -Ankebut Suresi, 61ve 63. Ayetler-

‘Allah vardır’ sözü bir itiraf olabilir ama iman değildir.

Bu kişiler; Allah’ın var olduğunu, bizi Allah’ın yaratıp, öldürdüğünü sonra da dirilteceğini kabul etmelerine rağmen Allah’ı "İlah" ve "Rab" olarak kabul etmezler. 

Allah Teâlâ’nın; elinde çok imkânlar olan, öldüren, yaşatan, rızık veren ama ona ibadetlerine, günlük hayatına karışmayacak bir varlık olarak görürler. Bu, iman değildir. Bu, sadece kabul etmektir.

İman ise Allah’ın tekliğini ve eşsizliğini kabulleniş, ilah olarak sadece Allah’ı görmek ve bu sözün içinde yaşamaktır.

"Lailaheillallah" demek; Allah’ı kabul etmek, mü’min olmak, önce; kalpteki, bankadaki, iş yerindeki, evdeki, akıldaki yani kalbimize Allah gibi etki eden şeyleri atmayı gerektirir.

 (La ilahe İllellah, Muhammedün Resulüllah.)

 Kelime-i tevhitte önce ret vardır. İlk olarak, Allah’ın dışındaki boyun bükülecek her otorite veya gücü reddetmek; sonra da teslim olunacak, her sözüne ‘peki’ denecek tek güç olarak Allah’ı kabul etmek. Ret olmadan kabul etmek Ebu Cehil’de de vardı ama iman ehli olamadı. 

 Bunun için ‘lailaheillallah’ diyen birisi, ‘ben zekât vermem, malımdan vermem’ dediği zaman bu davranışa karşı kesin tavrını koyan Ebubekir radıyallahu anh’ın kılıcıyla karşılaştı. Ebubekir radıyallahu anha: “Ne yapıyorsun?’ ‘Lailaheillallah’ diyerek Mekke’nin Lat'ını, Menat'ını, Uzza'sını reddetmiş, Allah’a iman etmiş birisine nasıl kılıç kaldırabilirsin sen?’ dendiğinde: “Mekke’deki putu atmış ama zekâtı kabul etmeyerek, Allah için vermesi gereken malı vermeyi kabul etmeyerek, para putunu hâlâ bünyesinde saklıyor.” demiştir.

Zekât vermeyi kabul etmemek yani maldan Allah’ın hakkını çıkarmamak, Allah’ın karşısına malı çıkarmaktır.

Hâlbuki "lailaheillallah", para da dâhil Allah’ın karşısında kalbe giren ve haddinden fazla meşgul eden; eş, çocuk, arkadaş, zevk ne varsa kökten reddetmeyi gerektiriyordu. Bunun için Ebubekir radıyallahu anh:  ‘biz mü’miniz, Müslümanız ama zekât veremeyiz’ diyenlerin karşısına Halid radıyallahu anh’ı çıkardı. Onlar,  Ebubekir radıyallahu anh’ın gözünde ‘ben Lat ve Uzza’yı bırakamam’ diyenlerin düzeyindeydi.

 Biz mü’minler, Allah’ı ilah ve rab olarak kabul eden kimseleriz. Allah ilahımızdır, O'nun önünde boyun bükeriz, secde ederiz, rükû ederiz, Şeriatı’na teslim oluruz. Allah’ı ilah kabul etmek budur. O Rabbimiz’dir. Yalnız olmadığımıza, bizi yaşattığı gibi rızkımızı vereceğine, bizi bizden iyi bilip düşündüğüne iman ederiz. Bu nedenle ‘Rabbimiz Allah’tır, ilahımız Allah’tır’ diyenle ‘Allah vardır’ diyen arasında çok fark vardır.

“Rabbimiz Allah'tır” deyip sonra da dosdoğru olanlara ise melekler inerler ve “Korkmayın ve üzülmeyin” derler. “Size vadedilen Cennet’le sevinin!” -Fussilet Suresi 30. ayet-

 Allah'a iman, aynı zamanda O’na ibadet ve itaat etmeyi, Kur’an ve Sünnet’te yer alan emir ve yasaklara, öğüt ve tavsiyelere uymayı, helâl ve haramlara riayet etmeyi gerekli kılar.

Biz bilinmeyen bir Allah’a iman etmiyoruz. Sıfatları, isimleri, nitelikleri, özellikleri, kudreti, azameti bize kendi lisanından tanıtmış Allah’a kulluk ediyoruz.

"En güzel isimler Allah'ındır; Siz  O'na bu isimlerle dua edin...." -Araf Suresi,180.ayet-

“En güzel isimler” anlamındaki Esmâ-i Hüsnâ, Allah’ın, bize Kur’an ve Peygamberimiz  Sallallahü Aleyhi ve Sellem  tarafından bildirilmiş ünvanlarıdır.
O'nun  Esmâ-i Hüsnâ'sı, kulları O'nu tanısınlar, kime ilah olarak secde ettiklerini bilsinler, kendi hayatlarına da o tarzda yön versinler diyedir. 

Bu isimler, aynı zamanda, kâinatta gözümüzün önüne serilmiş olan bütün güzelliklerin (maddenin, mânanın, görüntünün, sesin, ilmin, rahmetin, hikmetin, adaletin güzellikleri gibi) kaynağını da bize gösterir. Resûl-i Ekrem  Sallallahü Aleyhi ve Sellem;

 “Allah’ın 99 ismi vardır. Bunları ezberleyip benimseyen Cennet’e girer.”-Buhâri,Şurût 18,Tevhid12;Müslim,Zikir 5,6- buyurmaktadır.

Esasen Allah’ın güzel isimleri 99 ile sınırlı olmayıp Kur’an’da ve hadislerde O’nun çok daha fazla ismi geçmekte, bu konuda fikir sahibi olmamız için Esmâ-i Hüsnâ’dan sadece 99 u sayılmaktadır.

Rabbimiz;
Allah'tır: "Eşi benzeri olmayan, bütün noksan sıfatlardan münezzeh tek ilah."
Er-Rahmân'dır: "Dünyada bütün mahlükata merhamet eden, şefkat gösteren, ihsan eden."
Er-Rahîm'dir: "Ahirette, müminlere sonsuz ikram, lütuf ve ihsanda bulunan."
El-Melik'tir: "Mülkün, kainatın sahibi, mülk ve saltanatı devamlı olan."
El-Kuddûs'tür: "Her noksanlıktan uzak ve her türlü takdise layık olan."
Es-Selâm'dır: "Her türlü tehlikelerden selamete çıkaran."
El-Mü'min'dir: "Güven veren, emin kılan, koruyan."
El-Müheymin'dir: "Her şeyi görüp gözeten."
El-Azîz'dir: "İzzet sahibi, her şeye galip olan."
El-Cebbâr'dır: "Azamet ve kudret sahibi. Dilediğini yapan ve yaptıran."
El-Mütekebbir'dir: "Büyüklükte eşi, benzeri olmayan."
El-Hâlık'dır: "Yaratan, yoktan var eden."
El-Bâri'dir: "Her şeyi kusursuz ve uyumlu yaratan."
El-Musavvir'dir: ''Varlıklara şekil veren."
El-Gaffâr'dır: "Günahları örten ve çok mağfiret eden."
El-Kahhâr'dır: "Her şeye, her istediğini yapacak surette, galip ve hakim olan."
El-Vehhâb'dır: "Karşılıksız hibeler veren, çok fazla ihsan eden."
Er-Rezzâk'dır: "Bütün mahlükatın rızkını veren ve ihtiyacını karşılayan."
El-Fettâh'dır: "Her türlü müşkülleri açan ve kolaylaştıran, darlıktan kurtaran. "
El-Alîm'dir: "Gizli açık, geçmiş, gelecek, her şeyi en ince detaylarına kadar bilen."
El-Kâbıd'dır: "Dilediğine darlık veren, sıkan, daraltan."
El-Bâsıt'tır: "Dilediğine bolluk veren, açan, genişleten."
El-Hâfıd'dır: "Dereceleri alçaltan"
Er-Râfi'dir: "Şeref verip yükselten."
El-Mu'ız'dır: "Dilediğini aziz eden, izzet veren."
El-Müzil'dir: "Dilediğini zillete düşüren."
Es-Semi'dir: "Her şeyi en iyi işiten."
El-Basîr'dir: "Gizli açık, her şeyi en iyi gören."
El-Hakem'dir: "Mutlak hakim, hakkı batıldan ayıran, hikmetle hükmeden."
El-Adl'dır: "Mutlak adil, çok adaletli."
El-Latîf'tir: "Lütuf ve ihsan sahibi olan. Bütün incelikleri bilen."
El-Habîr'dir: "Olmuş olacak her şeyden haberdar."
El-Halîm'dir: "Cezada, acele etmeyen, yumuşak davranan."
El-Azîm'dir: "Büyüklükte benzeri yok. Pek yüce."
El-Gafûr'dur: "Affı, mağfireti bol."
Eş-Şekûr'dür: "Az amele, çok sevap veren."
El-Aliyy'dir: "Yüceler yücesi, çok yüce."
El-Kebîr'dir: "Büyüklükte benzeri yok, pek büyük."
El-Hafîz'dır: "Her şeyi koruyucu olan."
El-Mukît'tir: "Her yaratılmışın rızkını, gıdasını veren, tayin eden."
El-Hasîb'dir: "Kulların hesabını en iyi gören."
El-Celîl'dir: "Celal ve azamet sahibi olan."
El-Kerîm'dir: "Keremi, lütuf ve ihsanı bol, karşılıksız veren, çok ikram eden."
Er-Rakîb'dir: "Her varlığı, her işi her an görüp, gözeten, kontrolü altında tutan."
El-Mucîb'dir: "Duaları, istekleri kabul eden".
El-Vâsi'dir: "Rahmet, kudret ve ilmi ile her şeyi ihata eden'"
El-Hakîm'dir: "Her işi hikmetli, her şeyi hikmetle yaratan."
El-Vedûd'dür: "Kullarını en fazla seven, sevilmeye en layık olan."
El-Mecîd'dir: "Her türlü övgüye layık bulunan."
El-Bâis'dir: "Ölüleri dirilten."
Eş-Şehîd'dir: "Her zaman her yerde hazır ve nazır olan."
El-Hakk'tır: "Varlığı hiç değişmeden duran. Var olan, hakkı ortaya çıkaran."
El-Vekîl'dir: "Kendisine tevekkül edenlerin işlerini en iyi neticeye ulaştıran."
El-Kaviyy'dir: "Kudreti en üstün ve hiç azalmaz."
El-Metîn'dir: "Kuvvet ve kudret kaynağı, pek güçlü."
El-Veliyy'dir: "İnananların dostu, onları sevip yardım eden."
El-Hamîd'dir: "Her türlü hamd ve senaya layık olan."
El-Muhsî'dir: "Yarattığı ve yaratacağı bütün varlıkların sayısını bilen."
El-Mübdi'dir: "Maddesiz, örneksiz yaratan."
El-Muîd'dir: ''Yarattıklarını yok edip, sonra tekrar diriltecek olan."
El-Muhyî'dir: "İhya eden, dirilten, can veren."
El-Mümît'tir: "Her canlıya ölümü tattıran."
El-Hayy'dır: "Ezeli ve ebedi hayat sahibi."
El-Kayyûm'dur: 'Varlıkları diri tutan, zatı ile kaim olan."
El-Vâcid'dir: "Kendisinden hiçbir şey gizli kalmayan, istediğini, istediği vakit bulan."
El-Macîd'dir: "Kadri ve şanı büyük, keremi, ihsanı bol olan."
El-Vâhid'dir: "Zat, sıfat ve fiillerinde benzeri ve ortağı olmayan, tek olan."
Es-Samed'dir: "Hiçbir şeye ihtiyacı olmayan, herkesin muhtaç olduğu."
El-Kâdir'dir: "Dilediğini dilediği gibi yaratmaya muktedir olan."
El-Muktedir'dir: "Dilediği gibi tasarruf eden, her şeyi kolayca yaratan kudret sahibi."
El-Mukaddim'dir: "Dilediğini, öne alan, yükselten."
El-Muahhir'dir: "Dilediğini sona alan, erteleyen, alçaltan."
El-Evvel'dir: "Ezeli olan, varlığının başlangıcı olmayan."
El-Âhir'dir: "Ebedi olan, varlığının sonu olmayan."
El-Zâhir'dir: "Varlığı açık, aşikar olan, kesin delillerle bilinen. "
El-Bâtın'dır: "Akılların idrak edemeyeceği, yüceliği gizli olan. "
El-Vâlî'dir: "Bütün kainatı idare eden."
El-Müteâlî'dir: "Son derece yüce olan."
El-Berr'dir: "İyilik ve ihsanı bol, iyilik ve ihsan kaynağı."
Et-Tevvâb'dır: "Tevbeleri kabul edip, günahları bağışlayan."
El-Müntekim'dir: "Zalimlerin cezasını veren, intikam alan."
El-Afüvv'dür: "Affı çok olan, günahları affetmeyi seven."
Er-Raûf'tur: "Çok merhametli, pek şefkatli."
Mâlik-ül Mülk'tür: "Mülkün, her varlığın sahibi."
Zül-Celâli vel ikrâm'dır: "Celal, azamet ve pek büyük ikram sahibi."
El-Muksit'tir: "Her işi birbirine uygun yapan."
El-Câmi'dir: "Mahşerde her mahlükatı bir araya toplayan."
El-Ganiyy'dir: "Her türlü zenginlik sahibi, ihtiyacı olmayan."
El-Mugnî'dir: "Müstağni kılan. ihtiyaç gideren, zengin eden."
El-Mâni'dir: "Dilemediği şeye mani olan, engelleyen."
Ed-Dârr'dır: "Elem, zarar verenleri yaratan."
En-Nâfi'dir: "Fayda veren şeyleri yaratan."
En-Nûr'dur: "Alemleri nurlandıran, dilediğine nur veren."
El-Hâdî'dir: "Hidayet veren."
El-Bedî'dir: "Eşi ve benzeri olmayan güzellik sahibi, eşsiz yaratan."
El-Bâkî'dir: ''Varlığının sonu olmayan, ebedi olan."
El-Vâris'tir: "Her şeyin asıl sahibi olan."
Er-Reşîd'dir: "İrşada muhtaç olmayan, doğru yolu gösteren. "
Es-Sabûr'dur: "Ceza vermede acele etmeyen."

SON SÖZ

“İman ettim.” demek yetmez; iman ispat ister.

 Esmâ-i Hüsnâ’nın her birine iman eder ve ona göre yaşamaya çalışırız. Allah’ın rızasına ve kanunlarına ters düşecek davranışlardan kaçınırız.

 Allah’ın kanunları; asla taviz verilemeyecek ve yaşamakla gurur duyulacak kanunlardır. Bu kanunlara uymak, gerçek imanın gereğidir.

Ayet ve Hadislerle Açıklamalı Kur’ân-ı Kerim Meali-Prof.Dr. M.Yaşar Kandemir, Yrd.Doç.Dr.H.Zavalsız, Ü.Şimşek 
ve Nurettin Yıldız Hocaefendi'nin "Rabbimiz Allah’tır" sohbetinden faydalanılmıştır.

Sallallahu ve sellem ve ala seyyidina Muhammed ve ala alihi ve sahbihi ecmain. Ve’l hamdüli’llahi rabbi’l âlemin.

Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah-u Teala’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH azze ve celle BİLİR