Kuran, Peygamber Ve Kendilerine Peygamber Gönderilenler
1- Yâ, sîn.
2-Hikmetle dolu olan Kur'an'a yemin olsun ki,
3-Hiç şüphesiz sen, peygamberlerdensin
4- Sen dosdoğru bir yol üzerindesin.
5- (Bu Kur'an) Aziz ve Rahim (olan Allah) tarafından İndirilmiştir.
6- Ataları uyarılmamış, bu yüzden gafil kalmış bir kavmi uyarman için (indirilmiştir).
7- Şüphesiz ki bu vaad insanların çoğuna hak olmuştur. Artık onlar iman etmezler.8- "Şüphesiz biz (inkârda ısrar eden) kâfirlerin boyunlarına (çenelerine kadar dayanan) demir halkalar geçirdik. Bu yüzden onların başları yukarıdadır." (Hakk'ı göremezler).
9- Onların hem önlerine, hem de arkalarına birer set çekerek gözlerini Perdeledik. Artık onlar göremezler.
10- Sen onları uyarsan da uyarmasan da birdir. Onlar iman etmezler.
11- Sen ancak Kur'an'a uyan ve görmediği halde Rahman'dan korkan kimseyi uyarırsın. Sen o kimseyi mağfiret ve güzel bir mükâfatla müjdele.
12- Şüphesiz ölüleri biz diriltiriz ve insanların dünyada yaptıklarını ve (öldükten sonra geride bıraktıkları) eserlerini biz kaydederiz. Biz her şeyi apaçık bir kitapta sayıp tespit etmişizdir.
Açıklaması:
'Ya, sîn. Hikmetle dolu olan Kur'an'a yemin olsun ki hiç şüphesiz sen peygamberlerdensin. Sen dosdoğru bir yol üzerindesin." Ya, sîn. Sonsuz hikmetli, nazmı ve manasıyla muhkem olan Kur'an'a yemin olsun ki sen ey Muhammed, Allah tarafından kendisinde hiçbir eğrilik bulunmayan dosdoğru ve sağlam bir din, eksiksiz bir metod üzerinde olan bir rasulsün.
Bu ayetlerde Kur'an'ın baki bir mucize, Hz. Muhammed'in nübüvvetinde sadık olan, Rabbi tarafından daimî bir risaletle gönderilen Allah Rasulü olduğuna işarettir.
"(Bu) Aziz ve Rahim (olan Allah) tarafından indirilmiştir." Bu Kur'an, bu din ve senin getirdiğin bu yol mümin kullarına çok merhametli olan izzet sahibi Allah nezdinden indirilmiştir. Nitekim Cenab-ı Hak bir ayet-i kerimede şöyle buyurmaktadır: "Şüphesiz ki sen, dosdoğru bir yolu gösteriyorsun. O yol, göklerin ve yerin sahibi olan Allah'ın yoludur. İyi bilin ki, bütün işler Allah'a döner." (Şûra, 43/52-53).
Bu, Kur'an'ın mertebesine ve Kuranın Rahman'ın en büyük nimetlerinden biri olduğuna delâlet eden açık bir delildir.
"Ataları uyarılmamış, bu yüzden gafil kalmış bir kavmi uyarman için (indirilmiştir)."
Ey Peygamber! Seni kendilerine daha önce hiçbir uyarıcı peygamber gelmeyen ve onların yakın babalarına da kendilerini uyaracak ve Allah Tealâ'nın hükümlerini kendilerine tanıtacak hiçbir peygamber gelmeyen Araplara gönderdik. Bundan dolayı onlar insanlığı iki cihanda saadete erdirecek hükümleri, nur ve hakkı bilmekten gafildirler.
Fakat burada sadece kendilerinin zikredilmesi, önem verilmesi ve hitabın bunlara yöneltilmesi, Rasulullah'ın bütün insanlara gönderilmiş olmasına engel değildir. Bunun delili onun peygamberliğinin umumi oluşu hakkındaki ayetler ve bilinen mütevatir hadislerdir.
Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır: "De ki: Ey insanlar! Şüphesiz ki ben, Allah'ın hepinize (gönderdiği) elçisiyim." (A'raf, 7/158). Peygamberimiz (s.a.) Buhari, Müslim ve Neseî'nin Cabir'den rivayet ettikleri hadis-i şerifte şöyle buyuruyor: "Önceki peygamberler, sadece kendi kavmine gönderildi. Ben ise bütün insanlara gönderildim."
"Şüphesiz ki bu vaad insanların çoğuna hak olmuştur. Artık onlar iman etmezler." Yani azap Mekke halkının çoğuna vacip olmuştur. Bu azap Levh-i Mahfuz'da, onlar Kur'an'a ve Hz. Muhammed (s.a.)'e iman etmezler şeklinde tescil edilen husustur. Onlar hayatları boyunca küfür üzerine ısrar edip, küfür üzerine öleceklerini Allah'ın ezelî ilmiyle bildiği kimselerdir.
Ayetteki "kavi "den murad, ezelî kaza ve hükümdür. Bu zorlama ve mecburiyet yoluyla olmayan, bilakis kulların kendi tercihleri ve küfür üzerine ısrar etmeleri sebebiyle meydana gelen ve Allah'ın ezelde kendilerinin son durumlarını bilmesi sebebiyle gerçekleşen hükümdür. Bu ayette, telaşlanmaması ve onların iman etmemelerinden dolayı üzülmemesi için Peygamberimiz (s.a.) teselli edilmektedir.
Cenab-ı Hak daha sonra müşriklerin küfür üzerinde kararlı olduklarına ve onların iman etmelerine hiçbir yol olmadığına bir misal vererek şöyle buyurdu:
"Şüphesiz biz (inkârda ısrar eden) kâfirlerin boyunlarına (çenelerine kadar dayanan) demir halkalar geçirdik. Bu yüzden onların başları yukarıdadır." Yani biz onların bir şey yapmalarına engel olmak üzere ellerini kelepçelerle boyunlarına bağlamışızdır. Böylece onlar gözleri yerde, başları yukarıda olan kimseler oldular.
Bu şu anlama gelmektedir: Allah onları, hakka yönelmemeleri ve bakışlarını hakka doğru yöneltmemeleri hususunda elleri bağlı, başları yukarıda kimseler gibi kılmıştır. Onlar aynı zamanda iki set arasında ayakta duran kimseler gibidir. Ne önlerini, ne de arkalarını görebiliyorlar. Onlar Allah'ın ayetlerine bakmaktan gözleri körelmiş durumdadır. Nitekim Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır:
"Biz onların hem önlerine, hem de arkalarına birer set çekerek gözlerini perdeledik. Artık onlar göremezler." Müşriklerin durumlarının tasviri hususunda daha önce belirtilen misali pekiştirmek üzere onların Allah'ın ayetlerine bakma hususunda böbürlenmeleri sebebiyle tıpkı önünden ve arkasından iki setle kuşatılan kimseler gibi görmekten mahrum bırakılmışlardır. Dolayısıyla hiçbir şeyi göremezler. Onlar hiçbir hayırdan istifade edemezler ve hayra yol bulamazlar. Çünkü biz onların gözlerini hakka karşı kapattık.
Bu örnek bilgisizlik, geri kalmışlık, ilkelik özelliklerine sahip olan idrakleri ve gözleri medeniyet, ilerleme ve kalkınmanın verileri hakkında düşünmekten mahrum bırakılan kişiler için isabetli bir örnektir. Bu manevî-ilâhî şeddin gözle görülen maddi engel şeklindeki şedde benzetilmesi hususunda gayet parlak bir temsildir.
Geçen örneklerin sonucu olarak: "Sen onları uyarsan da, uyarmasan da birdir. Onlar iman etmezler." Senin, küfürleri üzerinde ısrar eden bu kimseleri uyarman ve uyarmaman eşittir. Onlar hakkı kabul etmeye, Allah'ın çağrısına boyun eğmeye, Hz. Peygamber (s.a.)'in risaletinin doğruluğuna delâlet eden delilleri incelemeye, Allah Tealâ'nın varlığına ve birliğine delâlet eden kâinatın ve görünen âlemin hayret verici delillerini düşünmeye müsait olmadıkları müddetçe uyarıda bulunmak bu kimselere yararlı olmayacaktır.
Uyarının faydalı olup olmaması hususuna gelince, Cenab-ı Hak bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Sen ancak Kur'an a uyan ve görmediği halde Rahman'dan korkan kimseyi uyarırsın. Sen o kimseyi mağfiret ve güzel bir mükâfatla müjdele." Yani senin uyarman sadece Kur'an-ı Azîm'e iman eden, onun hükümlerine ve esaslarına uyan, henüz Allah'ın cezasını görmediği halde Allah'ın cezasından korkan ya da Cenab-ı Hakk'ı görmediği halde Ondan korkan kimselere yararlı olabilir. İşte bu kimselere günahlarının mağfireti, Allah'ın rızası, değerli mükâfat ve ebedî nimet -cennet-müjdesini ver. Bu ayetin benzeri şudur: "Görmedikleri halde Rablerinden korkanlar için bir bağışlama ve büyük bir mükâfat vardır." (Mülk, 67/12).
Allah Tealâ daha sonra müminlere ve mümin olmayanlara verilecek mükâfat ve cezanın meydana geleceğini vurgulamak üzere şöyle buyurdu:
"Şüphesiz biz ölüleri diriltiriz ve insanların dünyada yaptıklarını ve (öldükten sonra geride bıraktıkları) eserlerini biz kaydederiz."
Yani biz fiilen ölüleri diriltmeye ve kabirlerinden canlı olarak çıkarmaya kadiriz. Onların geçmişte yaptıkları iyi-kötü bütün amellerini, arkada bıraktıkları güzel ve çirkin bütün eserlerini tescil edecek olan biziz. Yani onların bizzat yaptıkları amellerini ve kendilerinden sonra arkalarında bıraktıkları eserlerini kayda alır, yazarız. Bütün bunlara hayırsa hayır, serse şer olarak karşılık veririz. Kim fazileti yaymak için çalışırsa, onunla mükafatlandırılır. Kim de çirkinlik ve kötülüklerin yayılması maksadını güderse bundan dolayı hesaba çekilir.
Müslim'in Cerir b. Abdillah el-Becelî'den rivayet ettiği bir hadis-i şerif şöyledir: "Kim İslâm'da güzel bir çığır açarsa, onun ecrine ve kendisinden sonra onunla amel edenlerin ecrine nail olur. Ancak kendisinden sonrakilerin ecirlerinden hiçbir şey eksilmez. Kim İslâm 'da kötü bir çığır açarsa, onun günahını ve kendisinden sonra onunla amel edenlerin günahını alır. Ancak kendisinden sonrakilerin günahlarından hiçbir şey eksilmez."
Yine Müslim'in Ebu Hureyre (r.a.)'den rivayet ettiğine göre Peygamberimiz (s.a.) şöyle buyurmaktadır: "Âdemoğlu öldüğü zaman ameli kesilir. Ancak şu üç amel hariç: Kendisiyle faydalanılan ilim, kendisine dua eden salih evlât, kendisinden sonra devam eden sadaka."
Allah Tealâ daha sonra eserlerin yazılmasının sadece insanlara mahsus olmadığını, bütün eşyayı içine aldığını bildirmek üzere şöyle buyurdu:
"Biz her şeyi apaçık bir kitapta sayıp tespit etmişizdir." Yani biz kulların amellerinden her şeyi ümmü'l-kitapta -varlıklarla ilgili her şeyin tescil edildiği Levh-i Mahfuz'da- tespit ve tescil ettik.
Nitekim Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır: "Onlar hakkındaki bilgi, Rabbimin nezdinde bir kitaptadır. Rabbim ne şaşırır, ne de unutur." (Taha, 20/52); "İnsanların dünyada yaptıkları her şey amel defterlerinde kayıtlıdır. Küçük-büyük hepsi satır satır yazılmıştır." (Kamer, 54/52-53). [1]
10- Sen onları uyarsan da uyarmasan da birdir. Onlar iman etmezler.
11- Sen ancak Kur'an'a uyan ve görmediği halde Rahman'dan korkan kimseyi uyarırsın. Sen o kimseyi mağfiret ve güzel bir mükâfatla müjdele.
12- Şüphesiz ölüleri biz diriltiriz ve insanların dünyada yaptıklarını ve (öldükten sonra geride bıraktıkları) eserlerini biz kaydederiz. Biz her şeyi apaçık bir kitapta sayıp tespit etmişizdir.
Açıklaması:
'Ya, sîn. Hikmetle dolu olan Kur'an'a yemin olsun ki hiç şüphesiz sen peygamberlerdensin. Sen dosdoğru bir yol üzerindesin." Ya, sîn. Sonsuz hikmetli, nazmı ve manasıyla muhkem olan Kur'an'a yemin olsun ki sen ey Muhammed, Allah tarafından kendisinde hiçbir eğrilik bulunmayan dosdoğru ve sağlam bir din, eksiksiz bir metod üzerinde olan bir rasulsün.
Bu ayetlerde Kur'an'ın baki bir mucize, Hz. Muhammed'in nübüvvetinde sadık olan, Rabbi tarafından daimî bir risaletle gönderilen Allah Rasulü olduğuna işarettir.
"(Bu) Aziz ve Rahim (olan Allah) tarafından indirilmiştir." Bu Kur'an, bu din ve senin getirdiğin bu yol mümin kullarına çok merhametli olan izzet sahibi Allah nezdinden indirilmiştir. Nitekim Cenab-ı Hak bir ayet-i kerimede şöyle buyurmaktadır: "Şüphesiz ki sen, dosdoğru bir yolu gösteriyorsun. O yol, göklerin ve yerin sahibi olan Allah'ın yoludur. İyi bilin ki, bütün işler Allah'a döner." (Şûra, 43/52-53).
Bu, Kur'an'ın mertebesine ve Kuranın Rahman'ın en büyük nimetlerinden biri olduğuna delâlet eden açık bir delildir.
"Ataları uyarılmamış, bu yüzden gafil kalmış bir kavmi uyarman için (indirilmiştir)."
Ey Peygamber! Seni kendilerine daha önce hiçbir uyarıcı peygamber gelmeyen ve onların yakın babalarına da kendilerini uyaracak ve Allah Tealâ'nın hükümlerini kendilerine tanıtacak hiçbir peygamber gelmeyen Araplara gönderdik. Bundan dolayı onlar insanlığı iki cihanda saadete erdirecek hükümleri, nur ve hakkı bilmekten gafildirler.
Fakat burada sadece kendilerinin zikredilmesi, önem verilmesi ve hitabın bunlara yöneltilmesi, Rasulullah'ın bütün insanlara gönderilmiş olmasına engel değildir. Bunun delili onun peygamberliğinin umumi oluşu hakkındaki ayetler ve bilinen mütevatir hadislerdir.
Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır: "De ki: Ey insanlar! Şüphesiz ki ben, Allah'ın hepinize (gönderdiği) elçisiyim." (A'raf, 7/158). Peygamberimiz (s.a.) Buhari, Müslim ve Neseî'nin Cabir'den rivayet ettikleri hadis-i şerifte şöyle buyuruyor: "Önceki peygamberler, sadece kendi kavmine gönderildi. Ben ise bütün insanlara gönderildim."
"Şüphesiz ki bu vaad insanların çoğuna hak olmuştur. Artık onlar iman etmezler." Yani azap Mekke halkının çoğuna vacip olmuştur. Bu azap Levh-i Mahfuz'da, onlar Kur'an'a ve Hz. Muhammed (s.a.)'e iman etmezler şeklinde tescil edilen husustur. Onlar hayatları boyunca küfür üzerine ısrar edip, küfür üzerine öleceklerini Allah'ın ezelî ilmiyle bildiği kimselerdir.
Ayetteki "kavi "den murad, ezelî kaza ve hükümdür. Bu zorlama ve mecburiyet yoluyla olmayan, bilakis kulların kendi tercihleri ve küfür üzerine ısrar etmeleri sebebiyle meydana gelen ve Allah'ın ezelde kendilerinin son durumlarını bilmesi sebebiyle gerçekleşen hükümdür. Bu ayette, telaşlanmaması ve onların iman etmemelerinden dolayı üzülmemesi için Peygamberimiz (s.a.) teselli edilmektedir.
Cenab-ı Hak daha sonra müşriklerin küfür üzerinde kararlı olduklarına ve onların iman etmelerine hiçbir yol olmadığına bir misal vererek şöyle buyurdu:
"Şüphesiz biz (inkârda ısrar eden) kâfirlerin boyunlarına (çenelerine kadar dayanan) demir halkalar geçirdik. Bu yüzden onların başları yukarıdadır." Yani biz onların bir şey yapmalarına engel olmak üzere ellerini kelepçelerle boyunlarına bağlamışızdır. Böylece onlar gözleri yerde, başları yukarıda olan kimseler oldular.
Bu şu anlama gelmektedir: Allah onları, hakka yönelmemeleri ve bakışlarını hakka doğru yöneltmemeleri hususunda elleri bağlı, başları yukarıda kimseler gibi kılmıştır. Onlar aynı zamanda iki set arasında ayakta duran kimseler gibidir. Ne önlerini, ne de arkalarını görebiliyorlar. Onlar Allah'ın ayetlerine bakmaktan gözleri körelmiş durumdadır. Nitekim Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır:
"Biz onların hem önlerine, hem de arkalarına birer set çekerek gözlerini perdeledik. Artık onlar göremezler." Müşriklerin durumlarının tasviri hususunda daha önce belirtilen misali pekiştirmek üzere onların Allah'ın ayetlerine bakma hususunda böbürlenmeleri sebebiyle tıpkı önünden ve arkasından iki setle kuşatılan kimseler gibi görmekten mahrum bırakılmışlardır. Dolayısıyla hiçbir şeyi göremezler. Onlar hiçbir hayırdan istifade edemezler ve hayra yol bulamazlar. Çünkü biz onların gözlerini hakka karşı kapattık.
Bu örnek bilgisizlik, geri kalmışlık, ilkelik özelliklerine sahip olan idrakleri ve gözleri medeniyet, ilerleme ve kalkınmanın verileri hakkında düşünmekten mahrum bırakılan kişiler için isabetli bir örnektir. Bu manevî-ilâhî şeddin gözle görülen maddi engel şeklindeki şedde benzetilmesi hususunda gayet parlak bir temsildir.
Geçen örneklerin sonucu olarak: "Sen onları uyarsan da, uyarmasan da birdir. Onlar iman etmezler." Senin, küfürleri üzerinde ısrar eden bu kimseleri uyarman ve uyarmaman eşittir. Onlar hakkı kabul etmeye, Allah'ın çağrısına boyun eğmeye, Hz. Peygamber (s.a.)'in risaletinin doğruluğuna delâlet eden delilleri incelemeye, Allah Tealâ'nın varlığına ve birliğine delâlet eden kâinatın ve görünen âlemin hayret verici delillerini düşünmeye müsait olmadıkları müddetçe uyarıda bulunmak bu kimselere yararlı olmayacaktır.
Uyarının faydalı olup olmaması hususuna gelince, Cenab-ı Hak bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Sen ancak Kur'an a uyan ve görmediği halde Rahman'dan korkan kimseyi uyarırsın. Sen o kimseyi mağfiret ve güzel bir mükâfatla müjdele." Yani senin uyarman sadece Kur'an-ı Azîm'e iman eden, onun hükümlerine ve esaslarına uyan, henüz Allah'ın cezasını görmediği halde Allah'ın cezasından korkan ya da Cenab-ı Hakk'ı görmediği halde Ondan korkan kimselere yararlı olabilir. İşte bu kimselere günahlarının mağfireti, Allah'ın rızası, değerli mükâfat ve ebedî nimet -cennet-müjdesini ver. Bu ayetin benzeri şudur: "Görmedikleri halde Rablerinden korkanlar için bir bağışlama ve büyük bir mükâfat vardır." (Mülk, 67/12).
Allah Tealâ daha sonra müminlere ve mümin olmayanlara verilecek mükâfat ve cezanın meydana geleceğini vurgulamak üzere şöyle buyurdu:
"Şüphesiz biz ölüleri diriltiriz ve insanların dünyada yaptıklarını ve (öldükten sonra geride bıraktıkları) eserlerini biz kaydederiz."
Yani biz fiilen ölüleri diriltmeye ve kabirlerinden canlı olarak çıkarmaya kadiriz. Onların geçmişte yaptıkları iyi-kötü bütün amellerini, arkada bıraktıkları güzel ve çirkin bütün eserlerini tescil edecek olan biziz. Yani onların bizzat yaptıkları amellerini ve kendilerinden sonra arkalarında bıraktıkları eserlerini kayda alır, yazarız. Bütün bunlara hayırsa hayır, serse şer olarak karşılık veririz. Kim fazileti yaymak için çalışırsa, onunla mükafatlandırılır. Kim de çirkinlik ve kötülüklerin yayılması maksadını güderse bundan dolayı hesaba çekilir.
Müslim'in Cerir b. Abdillah el-Becelî'den rivayet ettiği bir hadis-i şerif şöyledir: "Kim İslâm'da güzel bir çığır açarsa, onun ecrine ve kendisinden sonra onunla amel edenlerin ecrine nail olur. Ancak kendisinden sonrakilerin ecirlerinden hiçbir şey eksilmez. Kim İslâm 'da kötü bir çığır açarsa, onun günahını ve kendisinden sonra onunla amel edenlerin günahını alır. Ancak kendisinden sonrakilerin günahlarından hiçbir şey eksilmez."
Yine Müslim'in Ebu Hureyre (r.a.)'den rivayet ettiğine göre Peygamberimiz (s.a.) şöyle buyurmaktadır: "Âdemoğlu öldüğü zaman ameli kesilir. Ancak şu üç amel hariç: Kendisiyle faydalanılan ilim, kendisine dua eden salih evlât, kendisinden sonra devam eden sadaka."
Allah Tealâ daha sonra eserlerin yazılmasının sadece insanlara mahsus olmadığını, bütün eşyayı içine aldığını bildirmek üzere şöyle buyurdu:
"Biz her şeyi apaçık bir kitapta sayıp tespit etmişizdir." Yani biz kulların amellerinden her şeyi ümmü'l-kitapta -varlıklarla ilgili her şeyin tescil edildiği Levh-i Mahfuz'da- tespit ve tescil ettik.
Nitekim Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır: "Onlar hakkındaki bilgi, Rabbimin nezdinde bir kitaptadır. Rabbim ne şaşırır, ne de unutur." (Taha, 20/52); "İnsanların dünyada yaptıkları her şey amel defterlerinde kayıtlıdır. Küçük-büyük hepsi satır satır yazılmıştır." (Kamer, 54/52-53). [1]
[1] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 11/581-584.