6 Temmuz 2024 Cumartesi

Prof.Dr.Halis AYDEMİR'in derslerinden kısa notlar 122

Sorumluluk toplumun kendisindedir

Allah celle ve alâ’ya isyan eden hiç bir mahluka (adı halife, şeyh ne olursa olsun) itaat asla yoktur. 

Bireyin aklını pasifize eden, onu zayıflatan, emre buyruk hale getiren anlayışlar kesinlikle İslamî değildir. 

Allah bireyin sorumluluğunu kaldırmamıştır. 

“Yöneticine itaat et, anlamasan da itaat et, ne derse yap” şeklinde bir zorlama yoktur. Tam tersi, yöneticinin senden istediğine akletmelisin. Yaratıcı’ya karşı gelecek bir şeyi senden istiyorsa itiraz etmelisin, tepki vermelisin. Kur’anın yaklaşımı bu, Peygamber Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’in tesis ettiği toplum da bu. 

O yüzden peygamberimizin meclisinde de, hutbesinde de kalkıp soru soran insanlar görebilmektesiniz. Ondan sonraki topluluklarda da hutbe verirken Hz Ebubekir’e, Hz Ömer’e itiraz eden, muhalefet eden, “sana itaat etmiyorum” diyen kimseler görmektesiniz. 

Bunlar Peygamber Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’in oluşturduğu, bireylere sorumluluklarını iyice bellettiği, canlı toplumların tezahürüdür. 

Ne var ki sonralarda, bireyin sorumluluğunu törpüleyip yontan, hatta dini-İslamî argümanlar ile bunu ortadan kaldıran, Halife’ye itaati Yaratıcı’ya itaatin bir parçası olarak vurgulayıp, kişilerin sorgulayıcı yanını kaldıran, susan, her türlü zulme sessiz kalan, emre buyruk, ihtilal yapamayan, başkaldıramayan, yıllarca diktatöryel yönetimlere karşı sessiz, pısırık o toplulukları böyle oluşturdular. 

Bu, İslam’dan kaynaklanan değil, insanların kendi elleriyle bozduğu bir yapının neticesidir. 

Kuranı Kerîm “Onlar başlarındakilere itaat ederler, onun dediğinden çıkmazlar” demedi. Sorumluluk toplumun kendisindedir. Sorumluluğu toplumdan çekip kendi uhdesine aldığını söyleyenler toplumu pasifize etmiştir. Topluma “Siz işinize bakın, artık yönetim benim elimde. Ben ölene kadar böyle devam edecek. Hatta ben öldükten sonra da benim soyum üzerinden devam edecek.” algısını oluşturan ve bunu toplumun selameti açısından en uygun yolmuş gibi, fitne tazyikiyle (bak bu sisteme yanaşmazsanız fitne çıkar) toplumu sindiren anlayışlar, toplumun çökmesine, her türlü haktan ve gelişmeden mahrum kalmasına ve çürümesine yol açmışlardır. Halbuki canlı bir tartışma-muhalefet ortamı, yanlış bir filizin önünü keser ve böylece toplumda esenliğin, selametin, dürüstlüğün, nizamın sağlıklı ve kalıcı olmasına imkan verir. 

Adı halife de olsa kişilerin uhdesine bırakılacak bir şey değildir İslam toplumunun yönetimi ve akibeti. Allah “Onlar her türlü işlerini istişare ile çözerler.”derken hariçten gazel okumuyor. Katılımcılık ilkesi Kuranın emridir. 

Allah celle ve alâ halkın bile ses çıkarmasını beklerken alimler, ilim sahipleri ses çıkarmadılar. 

Vaktiyle ilim sahiplerine zoraki kadılık görevi vermek isteyenler, onu yönetimin bir parçası haline getirip böylece susturmak isteyenler kendi düzenlerini kurmaya çalışıyorlardı. Adına hilafet de deseniz bu İslamî bir şey değildi. Onlar “ben ne dersem o olsun” diyen kendi düzenlerini kurmaya çalışıyorlardı !!! 

Nitekim kimi alimler buna isyan ettiler, sistemin bir parçası olmamak için hapishanelerde işkence gördüler. 

Prof. Dr. Halis AYDEMİR

https://www.youtube.com/channel/UCmtC7LTnXDfKG8RVnRnOy7Q

https://akledenkalpler.blogspot.com/?m=1 

Hiç yorum yok: