Müminlere Vaadedilen Mağfiret Ve Kafirlerin Bir Defa Daha Tehdit Edilmeleri:
12- Muhakkak ki Rablerinden gıyaben korkanlar için, işte onlar için birmaeRret ve büyük bir ecir vardır.
13- Sözünüzü ister gizli, ister açık söyleyin. Çünkü o göğüslerin özünü aJbO^U^\^^l, en iyi bilendir.
14~Yaratan bilmez mi hiç? °latif"tir, herşeyden haberdardır.
15- O yeri size itaatkâr ve yumuşak kılandır. O halde omuzlarında yürüyün, onun rızkından yiyin ve dönüş yalnız onadır.
Açıklaması:
"Muhakkak ki Rablerinden gıyaben korkanlar için; işte onlar için bir mağfiret ve büyük bir ecir vardır." Yani Rablerini görmedikleri halde Rable-rinin azabından korkan ve azabından korkarak ona iman eden, gizli ve açık bütün hallerde Allah'tan korkup Yüce Allah'ın dışında kendilerini kimsenin görmediği hallerde bile masiyetlerden uzak durup itaatleri de yerine getirerek Rablerine saygı ile boyun eğenler için pek büyük bir mağfiret vardır. Bununla Yüce Allah günahlarını bağışlar. Onlar için uçsuz bucaksız mükâfat olan cennet de vardır.
Buhari ile Müslim'de şu hadis yer almaktadır: "Kendi gölgesinden başka hiçbir gölgenin olmadığı bir günde Yüce Allah'ın Arş'ınm gölgesinde barındıracağı yedi kişi vardır... Bunlardan birisi de makam ve mevki sahibi güzel bir kadının kendisini davet ettiği halde, ben Allah 'tan korkarım diyen bir adam ile sağının ne verdiğini sol eli bilmeyecek kadar gizli saklı bir şekilde sadaka veren bir adam."
Daha sonra Yüce Allah kalpleri de, gizlilikleri de bildiğine dikkat çekerek şöyle buyurmaktadır: "Sözünüzü ister gizli, ister açık söyleyin. Çünkü o göğüslerin özünü en iyi bilendir." Yani sözünüzü gizli ya da açıkça söylemeniz birdir. Allah onu çok iyi bilendir. O kalplerden geçeni, kalplerin gizleyip sakladıklarını dahi bilir. Yani o durum ne olursa olsun Allah sözlerinizi ve davranışlarınızı bilir. Buna göre açıktan Allah'a isyanı gerektirecek işleri yapmaktan kaçındığınız gibi gizlice yapmaktan da kaçınınız. Çünkü Allah'ın davranışımızı bilmesi açısından bunun bir farkı yoktur. Gizliyi açıktan önce söz konusu etmesinin sebebi de adeten onun öncelikli olmasından dolayıdır. Herbir iş öncelikle nefiste var olur, sonra açıkça işlenir. Diğer taraftan bunun bilinmeyeceği sanılabileceğinden gizli saklı günahlardan da sakındırılmak istenmiştir. Yüce Allah'ın: "Çünkü o göğüslerin özünü en iyi bilendir" buyruğu, bundan önceki ifadelerin bir gerekçesi gibidir.
Ayet bütün insanlara, bütün amelleri ile ilgili bir hitaptır. Onların Ra-sulullah (s.a.) hakkında gizlice söyledikleri sözleri de kapsar. İbn Abbas dedi ki: (Müşrikler) Rasulullah (s.a.)'ın aleyhinde ileri geri konuşuyor, Cebrail de ona söylediklerini haber veriyordu. Bunun üzerine biri diğerine: Mu-hammed'in ilâhı duymasın diye sözlerinizi gizli söyleyin, dediler. İşte Yüce Allah bu sebeple bu ayeti indirdi.
Daha sonra Yüce Allah bilgisinin genişliğine delil getirerek şöyle buyurmaktadır: "Yaratan bilmez mi hiç? O latiftir, her şeyden haberdardır." İnsanı yaratan ve onu var eden hiç gizlilikleri ve kalplerin sakladıklarını bilmez mi? Eliyle insanı yaratan bizzat O'dur. Sanat eserini en iyi bilen el-betteki onun sanatkârıdır. Yüce Allah bütün işlerin inceliklerini, kalplerde bulunanı çok iyi bildiği gibi, kalplerin gizleyip sakladıklarından da haberdardır. Bunların hiçbirisi ona gizli değildir. Gizli olanı yaratan, gizliyi bilmez mi, demektir.
Şu anlamda olduğu da söylenmiştir: Allah yarattığını bilmez mi? İbni Kesir dedi ki: Birinci anlam, (yani, yaratıcı bilmez mi anlamı), Yüce Allah'ın: "O latiftir, her şeyden haberdardır." buyruğu dolayısıyla daha uygundur. Gerçekte ise her iki anlamın da ihtimal dahilinde olduğudur. Burada "men: ...an' yaratıcıyı işaret etmiş de olabilir. Bu durumda anlam: Yaratan yarattığını bilmez mi demek olur. Bunun yaratılmışa ad olması da mümkündür. Bu durumda: Allah yarattığını bilmez mi demek olur. Yaratanın yarattığını ve yaratacağını en iyi bilmesi ise kaçınılmaz bir şeydir.
Daha sonra Yüce Allah kudretine dair delili ortaya koymakta ve nimetinin eksiksizliğine dikkat çekerek şöyle buyurmaktadır: "O, yeri size itaatkâr ve yumuşak kılandır. O halde omuzlarında yürüyün ve onun rızkından yiyin ve dönüş yalnız onadır." Yani yeri sizin emrinize veren ve size itaatkâr kılan üzerinde yerleşmenize elverişli ve yumuşak kılan odur. Bu haliyle yer sallanmıyor, çalkalanmıyor. Bu da orada yerleştirdiği dağlar sebebiyledir. Orada sizin için kaynaklar fışkırtmış, yollar açmış, yararlanabileceğiniz imkânlar hazırlamış, ekini yeşertmiş, meyveler çıkartmıştır. Siz de onun dört bir yanında, çeşitli bölgelerinde, yerlerinde nerede isterseniz orada kazanç, ticaret ve rızık aramak maksadıyla gezin dolaşın. Bununla birlikte çalışıp çabalamakta Allah'ın kolaylaştırmasına ihtiyaç duyulmaması mümkün değildir. Bu bakımdan Yüce Allah: "Ve onun rızkından ye-yin." diye buyurmuştur. Yerde sizin için yarattığı ve size verdiği kendisinden yararlanma imkânını bağışladığı rızkından ve yerin çeşitli mahsullerini elde etme gücünü vererek kazandığınız rızkından yeyin. Şunu da bilin ki, sonunda sizler ona döneceksiniz. Kabirlerinizden kaldırılıp, O'nun huzuruna götürüleceksiniz başkasına değil. Kıyamet gününde dönüş yalnız ona olacaktır. Bu sebeple gizli ve açık hallerinizde küfür ve masiyetlerden sakınınız.
Ayet Yüce Allah'ın kudretine ve onun kullarına nimetlerinin çokluğuna, ayrıca çalışıp çabalamanın, sebeplere sarılmanın Yüce Allah'a tevekküle aykırı olmadığına, ticaret ve kazanmanın teşvik edilmiş bir şey olduğuna da delildir. İmam Ahmed, Tirmizi, Nesai ve İbni Mace'nin rivayetine göre Ömer b. Hattab (r.a.) Rasulullah'ı (s.a.) şöyle buyururken dinlemiştir: "Şayet sizler Yüce Allah'a hakkıyla tevekkül edecek olursanız sabah aç, akşam kursakları dolmuş olarak dönen kuşları rızıklandırdığı gibi sizi de rı-zıklandırırdı." Allah Rasulü kuşların Yüce Allah'a tevekkül ettiklerini belirtmekle birlikte rızıklarmı aramak için sabah gidip, akşam döndüklerini ve bu işin kendileri tarafından yapıldığını belirtmektedir. Ancak herşeyi müsahhar kılan, yönlendiren ve sebepleri yaratan O'dur.
Hakim Tirmizi'de, Muaviye b. Kurra'dan şöyle dediğini rivayet etmektedir: Ömer b. Hattab (r.a.) bir topluluğun yanından geçti. Onlara: Siz necisiniz, diye sordu, onlar: Bizler tevekkül edenleriz, dedi. O: Hayır, sizler hazır yiyicilersiniz, dedi. Gerçekte tevekkül eden yerin içine tohumunu atan ve ondan sonra aziz ve celil olan Allah'a tevekkül edendir.
Buna göre bu ayet ile bundan önceki ayetten maksat şu olmaktadır: Kâfirler Yüce Allah'ın gizli hallerini de, açıkladıklarını da bildikleri belirtilerek tehdit edilmektedir. Onlara yerin hayır ve bereketlerini kolaylıkla elde etme imkânını vermekle lütufta bulunan ve bu nimetleri ihsan eden Odur. O halde Onun cezasından sakının. Yüce Allah şöyle buyurmuş gibidir: Ey kâfirler, benim gizlediğiniz ve açıkladığınız hallerinizi bildiğimi bilin. Bu sebeple benden korkun, azabımdan sakının. Ben sizleri emrinize boyun eğdirdiğim bu yerde iskân ettim ve burasını faydanız ve rızkınız için bir sebep kıldım. Ben dileyecek olursam sizi yerin dibine geçirir ve oraya gökten türlü mihnet ve sıkıntılar indiririm. [3]
[3] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/22-24.