Resulüllah Efendimiz (sa) üç kişilik bir seriyye/müfreze birliği gönderdiği zamanda bile onlardan birini emir/âmir tayin ediyor, diğerlerinin o belli şartlarla ona itaat etmelerini istiyordu. Şu olay bunu anlatır: O bir defasında bir seriyye göndermiş ve içlerinden birini emir tayin etmişti. Bir ara emirlerini kızdırdılar. Emir, siz bana itaat etmek zorunda değil misiniz, dedi. Evet dediler. O halde odun toplamanızı emrediyorum dedi, topladılar. Şimdi bunu yakın dedi, yaktılar. Alevler yükselince, girin içine dedi, birbirlerine baktılar. Birisi, emir böyle söylüyor, gireceğiz diyecek oldu. Diğerleri, hadi önce sen gir bakalım deyince emirin emri suya düştü. Döndüklerinde emir neferlerini Resulüllah’a şikâyet etti. Ravinin nakline göre Resulüllah o kadar kızdı ki, boyun damarları kabardı ve şu ölçüyü koydu: ‘Eğer o ateşe girmiş olsaydınız bir daha ebediyen çıkamayacaktınız. İtaat sadece marufta olur’.
Ölçü bu. İslam, âmirin emri maruf olduğu sürece madunundakileri ona itaate mecbur kılmış. Maruf, iyi ve doğru bilinen şey demektir. Bunu şeri naslar ve onların olmadığı yerde toplumun ortak aklı, yani örf belirler. Örf de yine bu kelimedendir, aklıselimin iyi bildiği uygulamalar demektir.
Ev halkı, varsa reis olan evin erkeğine, idari birimlerdeki bireyler amirlerine, şehir halkı valiye, ülke halkı kendileri gibi namaz kılan, hukuka riayet eden, işlerini şuraya bağlayan emirul-müminine ya da halifeye, yani ulül-emre itaat ederler. Onlarla birlikte müminlerin emiri de Resulüllah’a yani onun anlattığı şekilde Allah’a kayıtsız şartsız itaat eder. Allah’a itaatten önceki bu itaat sıralamasında her hangi biri gayrimeşru bir şey emrederse artık ona itaat edilmez. Bu konuda da kuralı şu hadisi şerif belirler:
“Hâlika/yaratana isyan olan bir konuda mahlûka/yaratılana itaat edilmez”.
Bu aynı zamanda müslüman bireylerin kendilerini ilgilendiren hususlarda isyan olanla olmayan şeyleri bilmelerini gerektirir. Benim efendim diyorsa doğrudur, itaat etmeliyim diyemez. Onlara da Hz. Ali’nin şu muhteşem kuralını hatırlatırız: ‘Hakikati insanlarla tanımayın. Önce hakikati tanıyın ki, onunla insanları tanıyabilesiniz’.
Resulüllah’ın emirleri iyi tespit edilip iyi anlaşıldıktan sonra onlara itaat de Allah’ın emridir. Dolayısıyla onların Allah’ın Kuranıkerim’de söylediklerine aykırı olması düşünülemez. Burada bile insanların bir yanlış anlamaya düşmemeleri için Allah (cc), Resulüllah’a itaatten söz ederken “onlar sana maruf olan bir konuda isyan etmemek üzere biat ederler” (Mümtahine 12) buyurur. Resulüllah maruf olmayan bir şeyi emretmez, o halde burada sünneti yanlış anlama gibi bir şeyin olabileceğine ve ölçünün maruf olan olduğuna dikkat çekilmiş olmalıdır.
Demek ki, evin reisi erkektir demek, kadın ya da diğerleri ona her hâlükarda mutlak itaat eder demek değildir. Söz konusu olan ayette (Nisa 34) önce erkeğin adam gibi erkek olması hatırlatılır. Evine bakması, yani onların bütün ihtiyaçlarını meşru yoldan karşılaması. Sonra da onlara meşru olmayan hiçbir emirde bulunmaması. Onları uşak ve ırgat gibi görmemesi. Meşru haklarını kısıtlamaya kalkışmaması.
Yani konu kadın konusu olmaktan önce erkek konusudur.
Erkek böyle ise artık ‘saliha kadınlar meşru çerçevede itaat eden kadınlardır’. Bunun simetriğini de söyleyebilirsiniz; salih erkekler meşru çerçevede itaat eden erkeklerdir. Kadınlar serkeşlik/nüşüz ederlerse artık hukuki yaptırımlar sırasıyla devreye girer. Aynı suçu erkek işlerse ona da yaptırımlar vardır, ama onları ev halkı değil, erkeğin bir üstü uygular. Okulda müdürün cezasını öğretmenler veremez. Ama hiç kimsenin haksızlığı yanına kalmaz.
Eğer bu düzeni bozarsanız bu defa da kadının erkeğe haksızlık yapmasına sebep olursunuz, aileyi dağıtırsınız, sonra da toplumu fesada uğratırsınız. Bu söylediklerimiz kişisel yorumlar değildir, bizzat Kuranıkerim’in emridir. Oysa toplum yapımız şu anda bunları müslümanların bile dillendirmesine elverişli değil, üzerlerinde mahalle baskısı var. Çünkü İslam değil, kapitalizm, feminizm ve demokrasi var. Bunların hepsinin birinci tercihi kendi çıkarlarıdır, fıtri/doğal haklar ve görevler değildir. İnsan ‘acûl’ olarak yaratılmıştır. Kendini Allah’ın kanunlarına bağlı hissetmezse hemen olanı ister, kendi çıkarlarını düşünür.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder