12 Ağustos 2016 Cuma

Hadislerin Kur'an'a arz meselesi

Bismillahirrahmanirrahim. Elhamdülillahi Rabb'il âlemin. Ve sallallahu ve selleme ala seyyidina Muhammed ve ala alihi ve sahbihi ecmaîn.

Bu görüş sahipleri, hadislerin tamamını reddetmeyip Kur’an’a sunan ve muhaddislerin belirlediği usûl kaidelerini önemsemeyip, Kur’an’a zıt görünenleri, muhaddislerce “sahih” hükmü dahi verilse “mevzû” ya da “zayıf” sayan bir anlayıştadırlar. 

Hatta, buna dayanak olarak muhaddislerce uydurma olduğunda ittifak edilen 'arz hadisi' diye meşhur bir hadise tutunurlar.

“Benden size gelen şeyi, Allah'ın Kitab'ına arzedin. Ona uygunsa, onu ben söylemişimdir. Ona uygun değilse, ben onu söylemedim” (Taberânî).

el-Beyhakî, “el-Medhal ilâ Delâili'n Nübüvve” adlı eserinde şöyle der:

“Hadisin Kur'an'a arz edilmesi hadisi, sahîh değildir, batıldır. Batıl olduğu, hadisin kendisinden ortaya çıkmaktadır. Çünkü, Kur'an'da, sünnetin Kur'an'a arz edilmesine dair bir âyet yoktur.”

Şeyh Muhaddis el-Fîrûzâbâdî “Sifru's Seâde” kitabının sonunda, şöyle der:

“Bu şekilde nakledilen sahih ve sabit olmuş bir rivayet yoktur. Bu, mevzu hadislerin en kötülerindendir. Bilakis bu hadisin hilafına olan bir hadîs sahihtir: Dikkat edin! Bana Kur'an ve onunla beraber bir misli verildi.” (1)

İmam el-Evzaî radıyallahu anh şöyle der:

"Hadis Kur’an’a arz edilmez, yine hadise arz edilebilir ancak. Zira; şayet bir hadis zayıf ya da uydurma ise, onun karşısında mutlaka sahih bir hadis zaten vardır."

İmam eş-Şafiî radıyallahu anh'de, yukarıdaki hadisi, şu hadise zıt görmüş ve reddetmiştir: “Sizden birinizi, koltuğuna yaslanmış ve benim kendisiyle emrettiğim veya nehyettiğim bir emrim geldiğinde, 'biz Allah'ın Kitab'ında bulduğumuza uyarız', derken bulmayayım.” (2)


Bu görüştekilerin bir dayanağı da Hanefi mezhebinin de hadisleri Kur'an'a arz etmesidir. Gerçekten de bu mezhepte hadislerin Kur’an’a arzı diye bir "usul" kriteri vardır. Ancak Hanefîlerin hadislerin Kur’an’a arzından anladığı ile günümüz anlayışı birbirinden farklı şeylerdir.

Mesela, arz meselesini kabul edenler, sünnet, Kur’an’a aykırı olamayacağından onun hükmünü de kayıtlamayacak ve tebliğ etmeyecektir. Halbuki, Hanefi Mezhebi imamı başta olmak üzere(3), sünnetin Kur’an’a göre konumu şöyle açıklanır:

a) Sünnet, Kur’an’ı takviye eder;

b) Sünnet, Kur'an’ı tefsir edip açıklar;

c) Sünnet, Kur’an’ın bir hükmünü tahsis eder.( 4).

Ancak Sünnet'in Kur'an’ı neshi veya tahsisi için "mütevatir" veya "meşhur" olması lazımdır. Kur'an’ın hükmüne muhalif olan "haber-i vahid"ler ise onun hükmünü değiştiremez. İşte "Hanefilerin sünneti Kur'an’a arz ediyor" dedikleri hadisler bu çeşit hadislerdir. Buna Hanefi usulcüleri "manevi inkıta" diyorlar(5). 

Şu halde Hanefi uleması sünnetin Kur'an’ı takviye ve tefsirinde bir sınır getirmeksizin hadislerle amel ediyorlar, ancak Kur'an’ın hükmünü değiştirecek veya tahsis edecek bir hadis olursa, bu durumda onun "mütevatir" veya "meşhur" olmasını şart koşuyorlar(6). Bu açıdan hemen Hanefiler de sünneti Kur’an’a arz ediyorlardı, deyip geçmek doğru değildir.

İmam Malik de Sünnet'in üç fonksiyonunu aynen benimser(7). O’na göre haberi vahidler bile bazen Kur’an’ın umumunu tahsis eder, mutlakını takyid edebilir. Hele -Medine Ameli- ile desteklenirse daha da kuvvetlilik arzeder. Hatta rü’yet ile ilgili hadisleri Kur'an da geçen “O gün bir takım yüzler, Rablerine bakıp parlayacaktır.” ayetine uygun görerek, söz konusu hadisleri reddedenleri Kur’an’a uymamakla itham etmiştir(8). Eğer haberi vahidlerin bazı durumlarda Kur’an’a muhalefeti nedeniyle reddedilmesine arz denilirse, bu manada bir arzın İmam A’zam ve İmam Malik’te varlığını söyleyebiliriz.

Hadislerin Kur’an’a arz edilmesini gösteren rivayete "mevzu" diyen İmam Şafi ise(9), sahih hadislerle amel etmenin Allah’ın emri olduğunu, böyle bir hadisle amel etmeyenin aklını kaçırmış olacağını belirtir(10). Bu sebeple sünnet, Kur’an’ı tefsir ve takyid etmekle beraber, Kur’an’ın bir nas getirmediği konularında da müstakil hüküm koyar. Sünnet'in koyduğu hükümler zahiren Kur'an’a muhalif görünse bile bu durum maksadın tayinine delalet eden karinelerin bilinmeyişindendir,(11)der.

İmam Şafii’nin, Peygamber Efendimiz Sallallahü Aleyhi ve Sellem’in Sünnet'ini, Kur'an’dan anladıklarıdır, diye açıklaması son derece önemlidir. Bu sebeple Sünnet'in Kur'an’a olan zıtlığını bahane ederek reddetmeyi cahillik saymıştır(12).


Ancak bütün bu değerlendirmeleri sahih hadis hakkındadır. Şayet hadis şaz olursa bu durumda onun Kur'an’a zıt olması durumda onunla amel edilmez(13). Bu durumda sahih hadislerin Kur'an’a muhalif gibi görünen hükümleri, karineleri bilindiği zaman onların birbirine zıt olmayacağı anlaşılır; ancak rivayet şaz ise bu durumda muhalefet dikkate alınarak onunla amel edilmez. Öyleyse İmam Şafii’nin şaz rivayetlerin Kur’an’a ziyade hüküm getirmesi durumunda O’na hükmen arzettiğini söyleyebiliriz.

İmam Şafii gibi düşünen Ahmed b. Hanbel’de "Kur’anın zahiri ile Sünnet reddedilmez. Zira Kur’anın manasını ve delaletini Sünnet tayin eder. Bu yüzden Kur’anın umumuna muhalif diyerek hadis reddedilmez. Böyle bir hadis, aslında Kur'an’ı beyan ve tefsir etmiştir",(14)der. Şu halde O’na göre Sünnet-Kur’an bir bütündür. Görülen muhalefet zahiridir; izah edilebilir. Bu sebeple Kur’an’a muhalif bahanesiyle hadis terk edilemez.

Sünneti Kur’an a arz bahanesiyle reddetmenin doğru olamayacağını, Sünnet'in Kur’an’ı açıkladığı, tefsir ettiği gibi onda bulunmayan bazı hükümler koyabileceği, bu sebeple zahiri muhalefet sebebiyle hadislerin reddedilmeyeceğini, zira her ikisinin de kaynağının vahiy olduğundan birbirine zıt olmayacağını, zahiri zıtlıkların ise mutlaka bir izahının olduğunu söyleyen başka alimler de vardır. İbn Hazm, İbn Ebi Şeybe, Suyuti, İbn Abdi’l-Berr, Kurtubi, Şevkâni, Sağani, Fettani, İbnü’l-Arrak, Alilyyü’l-Kâri(15) bunlardan bazılarıdır. Özellikle,mevzuat yazarları, arz rivayetine mevzu diyerek sünnetin Kur’an’a arzedilmesine temelden karşıdırlar.

Ancak, özellikle şaz ve zayıf rivayetlerin hükme medar olduğu durumlarda, Kur’an’a ve sahih Sünnet'e arz edilmesi uygundur. Zaten arz olayına temelden karşı çıkan alimlerimizin de kastı bu olsa gerek. Onlar, Kur’an’a muhalif bahanesiyle sahih Sünnet'in terk edilme endişesini dile getirmişlerdir.

Her ilim, o ilmin alimlerinden öğrenilmelidir. Rabbimizin bu ümmete has kıldığı bir ilim vardır ki, bu ilim “isnad” ilmidir.

Hadis terimi olarak isnad, bir hadis veya haberi söyleyenine nisbet etmeye denir. Bir hadisi başkasına nakleden ravi, onun kimden işittiğini veya kimden aldığını, aldığı kimsenin kimden naklettiğini bazı özel tabirler kullanarak muhakkak belirtir. Böylece hadisin ilk kaynağı olan Hz. Peygamber 
Sallallahü Aleyhi ve Sellem'e ulaşıncaya kadar kesiksiz bir nakil zinciri kurulur. Böyle bir nakil zinciri kurmaya "isnad" adı verilir.

Muhaddisler, ilk asırlardan itibaren hadislerin korunması için ömür harcamış ve bu “isnad” ilmi sayesinde hadislerin “sahih”ini, “zayıf”ını, “mevzû”sunu ayırmışlardır.

Abdullah b. Mübarek
(radıyallahu anh); “İsnad dindendir. Şayet isnad olmasaydı dileyen dilediğini söylerdi” demiştir. -Tirmizî, İlel, s:47- 

İşte bu ilim, dileyenin dilediğini söyleyebileceği bir ilim değildir!

Hadisler genel olarak iki kısma ayrılır; “Mütevatir” ve “Ahad” haberler olarak. Mütevatir haberler, hadis usûlü kapsamında değerlendirmeye tabi tutulmazlar bile. Zira onların kesinliğinden şüphe yoktur. Mesele ahad haberlerdedir ve ahad haberler de genel olarak “makbul” ve “merdud” olarak iki kısımda mütalaa edilirler. İşte muhaddisler ömürlerini “makbul-sahih, hasen gibi-” ve “merdud-zayıf, mevzû gibi-” haberleri ayırmakla geçirmişlerdir.

Günümüzde, her ağızdan hadis diye sözlerin çıkması, eserlerde muteber kaynaklar belirtilmeden hadis rivayetinin yapılıyor olması, karşı psikoloji olarak(ifrat-tefrit) birçok hadisi inkar etme sorununa dönüşerek; bu hadislerin hiçbir usûl kaidesi gözetilmeksizin tenkide tabi tutulup reddedilmesi sonucunu doğurmuştur. 

Hadislerin tamamını, sil baştan Kur’an’a arz edip onun süzgecinden geçirme bahanesiyle bir çok sahih hadisin yok edilmesi (16) doğru değildir. Bu bizi Sünnetsiz Kur’an anlayışına götürür. O zaman Kur’an’ın canlı tefsiri olan ve Hz. Peygamber  Sallallahü Aleyhi ve Sellem'in hayatını yansıtan Sünnet'in yerini başka anlayış ve sistemlerin doldurması kaçınılmaz olacaktır.

Hadislerin Kur’an’a arz edilmesi, bu sebeple de bazı rivayetlerin O’na muarız olmasından dolayı reddedilmesi ve bunun daha da ileri götürülerek, bütün rivayetlerin Kur’an’ın süzgecinden geçirilmesi gerekir anlayışıyla Hz. Peygamber 
Sallallahü Aleyhi ve Sellem adına bize intikal eden her şeye bir şüphe iras edilmesi durumu, doğrudan doğruya bin dört yüz yıllık geçmişi itham etmek manasını taşır. Başta sahabe olarak bize bu rivayeti nakledenleri bir tarafa itip, onların yerine kendimizi koymak anlamına gelir.

Allah-u Teala bizi Peygamber Efendimiz  Sallallahü Aleyhi ve Sellem'in yolunundan ayırmasın. Amin.

[1]- Abdulfettah Ebû Gudde, Lemehât min Târîhi's Sünne ve Ulûmi'l Hadis, s:17(Hadisin geçtiği kaynaklar:Ebu Davud, Sünnet, 5; İmare, 33; Tirmizi, İlim, 10; Ahmed, 2/367, 4/132)
[2]- İmam eş-Şâfiî, Risale, 89. Bu ve benzer hadisler için bkz: Tirmizî, İlim, 2663-2664; Ebû Davud, Sünnet, 4605; Ebu Davud, İmare, 3050; İbn Mace, Mukaddime, 12-13; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2/367, 4/131-132, 6/8; Darimî, Mukaddime, 592
(3) İmam-ı A’zam şöyle der: Ben Allah’ın Kitabını alırım. Onda bulamaz isem Rasulullah’ın 
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) sünnetini alırım..” İbn Hacer, Askalani, Tehzibu’t-Tehzib, Beyrut, ts, X. 451.
(4) Ebu Zehra, Ebu Hanife, 292-294.
(5) Buhari, Keşf, III, 19,29; Bkz, Serahsi, Usul, I,364; Ünal, İmam Ebu Hanife, s.84-88,141; Apaydın, a.g.m., Subuti kati olan bir metnin, subuti zanni olanla nesh ve tebdil edilemeyeceği anlayışından bir neticesidir.
(6) Bununla beraber bazan haber-i vahidlerin bile Kur’an’a ziyade yaptığı uygulamaları için bkz. Ayni, el-Binâye fi Şerhi’l-Hidaye, Beyrut, 1988, VI,261-262, 274-381; Ünal, Ebu Hanife, 141-142; Hadisler, için bk. Buhari, Hudud, 13; Müslim, Hudud, 7; Müsned, III, 253.
(7) Yani sünnet, Kur’an’ı takrir eder, tefsir eder. Kur’an'da olmayan bir hüküm koyar. Sünnet olmadan Kur’an anlaşılamaz. Ebu Zehra, İmam Malik, 260-267.
(8) Bazı durumlarda da haberi vahidlerle Kur’an'a muhalefeti dolayısiyle amel etmezdi. Ebu Zehra, İmam Malik, 283-86,296; Ayet, Kıyame, 22-23; İmam Malik’in yaklaşımı İmam A’zam’ın anlayışıyle paralellik arzediyor.
(9) Şafii, Risale, 80; "Buna karşılık, bana Kur’an ve onun bir misli verildi. Bende emrederim, nehyederim", mealindeki hadisi zikrederek sünnetin müstakil teşri değerini söyler.
(10) Zehebi, Tezkiretü’l-Huffaz, Beyrut, ts, I, 362; Hadis, Cebrail (a.s) tarafından Peygamber Efendimiz
Sallallahü Aleyhi ve Sellem’in kalbine ilka edilmiştir. Bu sebepten Sünnet Kur’an’a muhalif olmaz, Şafii, Risale, 76-89.
(11) Şafii, el-Ümm, Beyrut, ts. VII, 273,286; Bkz, Gazali, Mustasfa, I,179.
(12) Şafii, Risale, 85,103; Kasımi, Kavaid, s.58.
(13) Şafii, Ümm, VII, 307-308.
(14) Ebu Zehra, Ahmed b. Hanbel, 239.
(15) Sırasıyla bk. İbn Hazm, İhkam, I,114-117; İbn Kayyım, İ’lamu’l-Muvakkıin, Beyrut, 1994, II, 220 vd.; İbn Ebi Şeybe, Musannef, Beyrut, 1989, VIII, 363 vd.; Suyuti, Miftah, 2 vd.; İbn Abdi’l-Berr, Câmi, II, 190; Kurtubi, Tefsir, I, 38; Bazı yazarların kanaatleri ve arz meselesine bakışı için krş. Akseki, Riyazu’s-Salihin Tercümesi, I, XX-XXI; Ebu Zehv, Mukanetu’s-Sünne, 32-36; Ebu Şehbe, Sünnet, I, 58; Accâc, es-Sünne, 49-50; Sıbâi, es-Sünne, 81-83,98-100; Keleş, Arz, 90 vd.
(16) Mesela bu maksatla Hilafetin Kureyşiliği hadisinin reddiyle ilgili olarak bk. Hatiboğlu, Hilafetin Kureyşiliği, AUİFD XIII, Ank, 1979; Atay, Öztürkün ve Reşit Rıza’nın görüşleri için bkz. Keleş, Arz, 53-58.




Kur'an-ı Kerim ve yüce Meâli - Elmalılı Hamdi Yazır;
Sahîh-i Buhârî Şerhi - ibn Hacer el-Askalânî;
Sahîh-i Müslim Şerhi - İmam Muhyiddin En-Nevevi;
sorularlaislamiyet.com ve Bilal Oduncu'nun 
"Hadis’i, Kur’an’a Arz Etmek mi?" makalesi(bilalhattab.com) kaynak olarak kullanılmıştır. 

Sallallahu ve sellem ve ala seyyidina Muhammed ve ala alihi ve sahbihi ecmain. Ve’l hamdüli’llahi rabbi’l âlemin.


Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah-u Teala’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH azze ve celle BİLİR 

Hiç yorum yok: