....Bu iki ucun belirginleşmesinden sonra ortayol bulundu ve Allah'ın kelam sıfatı olarak Kur'an-ı Kerim'in O'nun zatından ayrı olmayan aslının mahlûk olmadığı, ama onun indirilmesinin, okunmasının hatta Arapçalığının hâdis/mahlûk olduğu anlaşıldı. Bütün bunlar elbette ümmetin ana gövdesinde oluşan fikirler değildi, uçlarda tartışılıyordu, sonra tekrar ana gövdeye dönülüyordu.
Sünnet konusunda ifrat-tefrit
Sünneti ve onun yazılı hale gelmiş formu olan hadisleri anlamada da ana gövde hiç hata yapmadı. Ulema ve müçtehitler meseleyi hep doğru anladılar. Ama bir tarihten sonra bazılarınca hadislerin Kur'an-ı Kerimden bağımsız ve başlı başına bir kaynak ve norm imişler gibi görülmesi, kendi mezhebi meşrebi ve ideolojisini destekleme adına çok zayıf hadislere, hatta uydurma olanlara bile tutunulması şeklindeki ifrat, sünneti hepten reddetme tefritini doğurdu, en nihayet 1850'lerde Hindistan'da Kuraniyyun/Kur'ancılar diye bir akım ortaya çıktı. Allah'tan İslam dünyası buna çok fazla itibar etmedi. Bugünlerde, muhtemelen iyi niyetlerle yeniden kendini gösteren 'Kur'an İslamı' söylemi onun 'abdate' edilmesinden başka bir şey değildir, bu da geçer. Yeter ki, bunun doğmasına sebep olan marazi anlayış da düzeltilmiş olsun...
...İbadetlerde bile ifrat ve tefrit olabilir.Kendinin ve diğer insanların hukukunun çiğnenmesine sebep olan bir ibadet anlayışı ruhbanlığa götürür. Ama Kur'an-ı Kerim ifadesiyle, kenarın ucunda ibadet etmek, çıkarı olursa devam etmek, olmazsa bırakmak da ibadeti anlamada bir tefrittir. Böyle olunca bazıları dünya ahiret dengesini yanlış kurmuş ve şu söze hadis diye sarılmışlar: “Hiç ölmeyecekmişsin gibi dünyan için, yarın ölecekmişsin gibi ahiretin için çalış”. Oysa orta yol ancak iki üç iyi bilindikten sonra anlaşılabilir. Ahiretin kalıcılığı ile dünyanın geçiciliği iyi kavrandığında ortayolun ikisi için de aynı derecede çalışmak olduğu söylenemez....
.. 'Allah'ın sana verdiği her şeyde ahiret yurdunu ara' demek, her şeyi bırak ahiret için çalış demek değildir, her yaptığını orayı hesaba katarak yap demektir...
Sünnet konusunda ifrat-tefrit
Sünneti ve onun yazılı hale gelmiş formu olan hadisleri anlamada da ana gövde hiç hata yapmadı. Ulema ve müçtehitler meseleyi hep doğru anladılar. Ama bir tarihten sonra bazılarınca hadislerin Kur'an-ı Kerimden bağımsız ve başlı başına bir kaynak ve norm imişler gibi görülmesi, kendi mezhebi meşrebi ve ideolojisini destekleme adına çok zayıf hadislere, hatta uydurma olanlara bile tutunulması şeklindeki ifrat, sünneti hepten reddetme tefritini doğurdu, en nihayet 1850'lerde Hindistan'da Kuraniyyun/Kur'ancılar diye bir akım ortaya çıktı. Allah'tan İslam dünyası buna çok fazla itibar etmedi. Bugünlerde, muhtemelen iyi niyetlerle yeniden kendini gösteren 'Kur'an İslamı' söylemi onun 'abdate' edilmesinden başka bir şey değildir, bu da geçer. Yeter ki, bunun doğmasına sebep olan marazi anlayış da düzeltilmiş olsun...
...İbadetlerde bile ifrat ve tefrit olabilir.Kendinin ve diğer insanların hukukunun çiğnenmesine sebep olan bir ibadet anlayışı ruhbanlığa götürür. Ama Kur'an-ı Kerim ifadesiyle, kenarın ucunda ibadet etmek, çıkarı olursa devam etmek, olmazsa bırakmak da ibadeti anlamada bir tefrittir. Böyle olunca bazıları dünya ahiret dengesini yanlış kurmuş ve şu söze hadis diye sarılmışlar: “Hiç ölmeyecekmişsin gibi dünyan için, yarın ölecekmişsin gibi ahiretin için çalış”. Oysa orta yol ancak iki üç iyi bilindikten sonra anlaşılabilir. Ahiretin kalıcılığı ile dünyanın geçiciliği iyi kavrandığında ortayolun ikisi için de aynı derecede çalışmak olduğu söylenemez....
.. 'Allah'ın sana verdiği her şeyde ahiret yurdunu ara' demek, her şeyi bırak ahiret için çalış demek değildir, her yaptığını orayı hesaba katarak yap demektir...
Yazının tamamı için:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder