9 Ocak 2024 Salı

***BİD'AT ve YENİLİKLER-2-

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
Bismillahirrahmanirrahim

 Efendimiz den sonra ortaya çıkan fikir ve davranışları konumuz açısından üç gruba ayırabiliriz:

a. Kitap ve Sünnet in açık nasslarına aykırı olanlar. Bunlara daha çok isyan, fucûr, fısk.. denir.

b. İbadet ve iman sahalarına girmeyen, dünya hayatını ilgilendiren, yani serbest bırakılmış sahada cereyan eden âdet, alet ve davranışlardır. Bunların da bidatla alâkası yoktur.

c. Âyet ve hadislerin emir veya nehiy şeklinde temas etmediği, sonradan ortaya çıkarılan ve dindenmiş muamelesi gören düşünce ve davranışlardır ki, işte bid at kavramına dahil olan bunlardır. Bazılarınca bid at içinde mütalâa edilen tesbih kullanma, toplu zikir yapma, tarikatlardaki evrâd ü ezkâr gibi, dinde aslı olanlar bid at sayılmaz. Bu şıkta, mevlid gibi, bid at-ı hasene tabir edilenler de varsa da, eğer dinde aslı olmayan düşünce, inanış ve uygulamalar, İslâm ın itikad esaslarına zıt ise ve âdeta dinden bir parça, itikad veya ibadetten birer cüzmüş imiş gibi telâkki ediliyor ve sünnetleri unutturuyorsa, bunlar tam manâsıyla bid attır ve hepsi kabihtir, kötüdür, merduttur.

Bid atın Çeşitleri

Daha önce bid atın, biri sözlük anlamıyla, dolayısıyla her yeniyi kapsayan, diğeri de terim anlamıyla, yani efradını câmi ağyarını mani iki tarifinin yapıldığını belirtmiştik. Birinci tarifi yapanlar daha sonra bid atı ikiye ayırarak, bir kısmına bid ay-ı hasene diğer kısmına ise bid ay-ı seyyie adını vermek zorunda kalmışlardır. Bunlara dinî ve dünyevî bid at adını verenler de vardır. Bu konuda ilim adamlarının izahlarından bir kısmını kaydetmek istiyoruz.

Bidat-ı Hasene, Bidat-ı Seyyie

Bidat-ı hasene ve seyyie olarak ikiye ayıran alimlerin ilki, İmam Şafii dir (204/819). Harmele ibn Yahya, İmam Şafii den şunu nakleder: Bid at iki kısımdır: Övülen (mahmûd) ve yerilen (mezmûm). Sünnet e uygun olana övülen, sünnete muhâlif olana ise yerilen bid at denir. Beyhakî, İmam Şafii nin bu sözünü şöyle izah eder: Yerilen (kötü/seyyie) bid atın dinde dayanacağı bir aslı yoktur. Şer î ıstılahta buna mutlak bid at denir. Övülen (hasene/güzel) bid at ise Sünnet e uygundur. Yani Sünnet ten dayanacağı bir delil vardır. Bu şer î manâsıyla değil, sözlük manâsıyla bid attır. İmam Şafii den şöyle bir söz de nakledilmiştir: Sonradan ortaya çıkan (muhdesat) şeyler iki çeşittir. Bir kısmı, Kitap, Sünnet veya İcma dan birine muhâliftir ki, bu dalâlet olan bid attır. Hayır/iyilik olarak ortaya çıkarılan yenilikler ise, ihtilafsız bir şekilde, [iyidirler], tenkit edilemezler (Askalânî, 17:10).
İmam Şafii yi takip eden bir çok âlim de yaklaşık aynı taksimatı benimsemişlerdir. Bunlardan biri de meşhur Şafii alimi İz b. Abdiselam dır (260/874).


Ona göre bid at üç kısma ayrılır:
 1. Şeriat ın mendup veya vâcip olduğuna delâlet edip Asr-ı Saadet te yapılmayanlara bid at-ı hasene;
 2.Şeriat ın haram veya mekruh olduğuna delâlet edip Asr-ı Saadet te yapılmayanlara bid ay-ı kabihe/seyyie;
 3.Şeriat ın mubah olduğuna delâlet edip Asr-ı Saadet te yapılamayanlara ise mubah bid at denir (Abdüsselâm, 578).

İmam Gazalî (505/1111), bu konuda geniş bilgi vermemekle birlikte, İhya da, masa veya benzeri bir şey üzerinde yemek yeme konusunu işlerken şöyle diyor: Hz. Peygamber den sonra ortaya çıkan şeylere bid at denir ama, her bid at kötü değildir. Kötü bid at, bir sünnete zıt olan, şer î bir emri kaldıran ve illeti sabit olan şeydir. Oysa sebepler değiştiğinde, bazen yenilik yapmak (bid at) gereklidir
(Gazalî, 2:6).

Nihaye sahibi İbn Esir ise, konuyu şöyle açıklamaktadır: Bid at, bid at-ı hüda ve bid at-i dalâl olmak üzere iki çeşittir. Allah ve Resûlü nün emrettiğine muhâlif olan yenilik, tenkit ve reddedilir. Allah ın emir ve Resûlü nün yapılmasını teşvik ettiği genel kurallardan birinin kapsamına giren yenilikler ise övülür. Daha önce bir benzeri bulunmayan, bazı cömertlik çeşitleri gibi hususlar da övülen fiillerdir. Ancak bunlar, Şeriat a muhâlif olmamalıdır. Çünkü Hz. Peygamber, Kim İslam içinde güzel bir çığır açar ve bu güzel çığır kendisinden sonra da tatbik edilip sürdürülürse, kendi sevaplarından hiç bir şey eksilmeksizin onu sürdürenlerin sevaplarının benzeri kendi lehine yazılır. Ve her kim de İslâm içinde kötü bir âdet çıkarır ve bu kötü âdet kendisinden sonra da sürdürülürse, kendi günahlarından hiç bir şey eksilmeksizin onu sürdürenlerin günahlarının benzeri de o kimse üzerine yazılır
(Müslim, Zekât , 69; Nesaî, Zekât , 64) buyurmuştur. Hz. Ömer in teravih için söylediği "bu ne güzel bid at oldu" sözü de buna delâlet etmektedir. Yani övülen bid'atlardandır. Çünkü bid'at dedikten sonra, ne güzel sözüyle bunu övmüştür (İbn Esîr, 1:107).

Abdulhakk ed-Dehlevî de, Hz. Peygamber'den sonra ortaya çıkıp sünnetinin genel prensiplerine ve esaslarına uyan bid ata, hasene, uymayana ise seyyie denir. şeklinde görüşünü açıklar (Tahanevî, 1:133).
Bid atı kısımlara ayıranların tarifleri topluca değerlendirilirse, bid at-ı hasene, aslı dinde olup, faslı [ayrıntıları] formüle edilmeyen; bid at-ı seyyie ise, hem aslı hem de faslı dinde olmayan hususlar olduğu anlaşılır.
Bu düşüncede olanlar, bid ay-ı haseneye şu örnekleri verirler: Minare, ribat, medrese, han, vb. şeyler inşa etmek; her ilimde kitap yazmak, hadis toplamak ve bunları şerh etmek (Süyutî, 38).

Bidat bir Bütün müdür?


Bidatın hasenesinin, iyisinin, güzelinin olmayacağını; Her bidat dalâlettir .. hadisine dayanarak bid atın bir bütün olduğunu savunan âlimler de vardır. Mesela, Şatıbî (790/1388), Zerkeşî (794/1392), İbn Recep (795/1393), İbn Hacer el-Askalanî (852/1448), İbn Hacer el-Heytemî (974/1566), İmam Rabbanî (1563-1625), İmam Birgivî, (981/1573), Suyûtî, (911/1505), muasır alimlerden Muhammed Buhayt, Ali Mahfuz, Muhammed Abdusselam, Mevdudî, Ahmed Ferid, Muhammed b. el-Alevî, İzmirli İsmail Hakkı, Abdullah Draz bunlardandırlar.


Şatıbî, İz b.Abdisselam ın bid atı ikiye ayıran fikirlerini verdikten sonra şöyle der: Böyle bir taksimatı gerektirecek hiç bir şer î delil bulunmamaktadır. Zaten kendi içinde çelişki vardır. Çünkü bid at, nass veya genel kaide cinsinden şer î bir delili olmayan şeye denir. Eğer o işin vâcip, mendup veya mubah olduğuna delil olabilecek bir dayanak varsa, bid attan söz edilemez. O iş, ya emirler manzumesine dahildir ya da en azından yapılması serbest bırakılmıştır. Hem bid at olsun, hem de vâcip, mendup veya mubah olduğuna delil bulunsun; bu çelişkiden başka bir şey değildir. Haram veya mekruh sayılan bid atlara gelince, bunların haram veya mekruh olduklarına şer î bir delil varsa onlar da bid at olmazlar; günah ve isyan hükmünü alırlar. Adam öldürme, zina, hırsızlık vs.. bid at değiller, birer günahtırlar (İ tisam, 1:191-192). Başka bir yerde de, bid at çıkaranların bütünü, hasene, seyyie ayırımına sarılarak kendilerini savunurlar. Bu onların tek dayanağıdır (a.g.e. 1:144) der.


İmam Birgivî ise, görüşünü şöyle açıklar: Bid at kelimesi genel bir kelime olduğu için, aslında red edilmeyen âdet [mubah] cinsi yenilikleri de kapsamına alır. Değilse, şer î ıstılah olarak bid atın hasenesi yoktur. İbadet cinsinden, bid ay-ı hasene denilen hususlar araştırılsa, hepsinin, işaret veya delâlet yoluyla Şari tarafından serbest bırakılan cinsten oldukları görülür. İbadetlerdeki bid at, sünen-i hüdanın karşıtıdır. Âdetlerdeki yenilikler ise, sünen-ı zaidenin karşıtıdır. İnançtaki bid atların karşıtı da Ehl-i Sünnet ve l-Cemaat ın inançlarıdır. İlk dönemlerde bu tür şeylerin konuşulmaması ya ihtiyaç olmadığından ya da başka mühim işlerle uğraşıldığı için vakit bulunmadığındandır (Birgivî, 9-12). İbn Recep el-Hanbelî de (795/ 1393) aynı görüşü paylaşır (İbn Recep, 2:129).

Buharî şarihi İbn Hacer el-Askalanî, (852/1448), Aslında bid at, geçmişte [Asr-ı Saadet te] örneği görülmeyip yeni ortaya çıkarılan şeydir. Terim olarak, Sünnet in mukabili [zıddı] olana denir. Dolayısıyla bid at, mezmum yani seyyi edir. der (Askalânî, 17:9).
Reşit Rıza da, İ tisam a yazdığı tahkikte, sözlük anlamıyla bid atın hasene-seyyie kısımlarına ayrılabileceğini ama terim anlamıyla bütün bid atların seyyie olduğunu söyler.

Temel hizmetlerinden biri Sünnet i ihya ve bidatla mücadele olan İmam Rabbanî
de bid atın ikiye ayrılmasının uygun olmadığını şöyle açıklar: Bazı kimseler bid atı, hasene ve seyyie şeklinde ikiye ayırarak, hasene, Hz. Peygamber ve Hulefa-i Raşidin zamanında olmayıp Sünnet i kaldırmayan, seyyie ise Sünnet i kaldıran her amel olduğunu söylemişlerdir. Ancak bu fakir, bid at olup da güzel, nûranî, iyi olan hiç bir şeye rastlamadı. Onda karanlık, bulanıklık ve yanlışlıktan başka bir şey yoktur.

Bir kimse, basiretinin zayıflığından ötürü, ilk zamanlar bid atta bir tazelik, tatlılık, hoşluk görse bile, bir süre sonra o bid atın pişmanlık ve hüsrandan başka bir şey olmadığını anlayacaktır. Hz. Peygamber, [dinde] yapılan her yeniliğin bid at, her bid atın da dalâlet olduğunu bildirmişlerdir. Öyle ise bid ata hasene (iyi) demek mümkün değildir.
Diğer bir hadiste (İbn Hanbel, 4:105) belirtildiği gibi, her bid at mutlaka bir sünnete engel olmaktadır. Meselâ, bazı âlimler namaza kalben niyetlenmenin yanı sıra, niyeti dille de söylemenin bid at-ı hasene olduğunu söylerler. Hâlbuki bize, Hz. Peygamber, sahabe ve tabiinden, niyetin dille söylendiğine dair, ne sahih ne de zayıf hiç bir haber gelmemiştir. Onlar ayağa kalkınca, ihram (başlangıç) tekbiriyle hemen namaza girmişlerdir. Bu durumda dille söylemek bid at olur. Bazı âlimler buna bid at-ı hasene demişlerdir ama, fakire göre, bu bid at, sünnet bir yana farzı dahi kaldırmaktadır. Çünkü, insanların pek çoğu, sadece dille niyet getirmekle yetinecek, kalp, namazdan gafil olsa bile buna aldırış etmeyecektir. İşte o zaman, namazın farzlarından olan kalben niyet, bütünüyle terk edilmiş olacak ve namazın fesadına sebep olunacaktır. Diğer bid atları da buna kıyas edebilirsin (İ. Rabbani, 1:293).

Bu aktarılanlardan şöyle bir neticeye varıyoruz:

Hz. Peygamber in (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) "Biliniz ki, sözün hayırlısı Allah ın kitabı, yolun hayırlısı da Muhammed in yoludur. Ve işlerin en kötüsü [dinde] sonradan çıkarılan şeylerdir. [Dinde sonradan çıkarılan] her bid at bir sapıklıktır. Ve her sapıklık ateştedir "(Buharî, İ tisam , 2; Müslim, Cum a , 43) hadisi, ıstılahî anlamda her bid atın seyyie olduğunun yeterli ve en güzel delili olmalıdır. Buna mukabil, yukarıda kaydettiğimiz "Kim İslam içinde güzel bir çığır açarsa..." hadisi ileri sürülerek bid at, hasene ve seyyie şeklinde ikiye ayrılmak istenmiştir. Burada tartışma, kanaat-i acizanemce biraz lafzî olmaktadır. Yukarıda da arz edildiği gibi, dine, onun iman, ibadet ve temel muamelat, ukubat esaslarına ait ve zıt, Sünnet e muhalif, bir itikat, ibadet, muamelat ve ukubat prensibi gibi dinden sayılan, ama dinde aslı olmayan her yenilik bid attır ve bunun asla iyisi olmaz. Buna mukabil, aslı dinde olan, tarikatlarda evrad ü ezkâr gibi, tesbih kullanma gibi uygulamalar ise bid atın içine girmemelidir. Eğer bunlar bid ata dahil edilmezse, o zaman bid at da hasene-seyyie diye ayrılmaz. Şu kadar ki, mevlid gibi, dinde olmamakla beraber, dine muhalif de olmayan uygulamalar, dinden sayılmamak, dinî bir ibadet gibi algılanmamak kaydıyla, dine de hizmet eden bir yanı varsa, bu takdirde seyyie bid at sayılmamalıdır.
Bid atı izafî ve hakikî bid at adıyla ikiye ayıranlar da olmuştur. Bunlara göre hakikî bid at ilim adamlarının araştırmaları neticesinde Kitap, Sünnet, İcma veya diğer geçerli bir delile, ne umumi kaide olarak ne de detaylarda dayanan bid attır. Zaten bundan ötürü buna hakikî bid at denilmiştir. Çünkü tamamıyla dayanaksız, uydurma bir şeydir; her ne kadar bunu ortaya çıkaran, bir yerlere yamamaya çalışsa bile.

İzafî bid at ise iki yönlüdür. Bir yönüyle şer î bir delile dayandığı için bid at denilemiyor. Diğer yönden ise hakikî bid at gibi sonradan ortaya çıkmış ve dayanağı da net değildir. Bu özelliğinden ötürü izafî bid at, hakikî bid ata düşmemek için kaçınılması gereken bir durumdur (Şatibî, İ tisam, 1:277) 


Nitekim şer î ahkam açısından net olmayan durumlardan kaçınmak gerektiği şu hadiste dile getirilmiştir:
"Helâl olan şeyler bellidir. Haram olanlar da bellidir. Fakat helâl ile haram arasında bir takım şüpheli şeyler vardır [ki, helâl veya haram olduklarını çok kimseler bilmezler.] Kim şüpheli şeylerden sakınırsa, şerefini, haysiyetini ve dinini kurtarır. Kim de şüpheli şeylere dalarsa, yasak bölge [beylik koru] etrafında koyunlarını otlatan çoban gibi, koruya dalıvermeğe yaklaşmış demektir. İyi biliniz ki, her hükümdarın ilan ettiği bir yasak bölgesi olduğu gibi, Allah ın da yer yüzündeki koruluğu [yasak bölgesi], haram ettiği şeylerdir" (Buharî, İman , 39; Müslim, Müsakat , 107).

Prof. Dr. Abdulhakim Yüce

Kaynaklar
A. Muttakî el-Hindi, Kenzu'l- Ummal; el-Askalanî, İbn Hacer, Fethu'l- Barî; Atiyye, İzzet Ali, el-Bid'atu; Bediiüzzaman Said Nûrsî, Lem'alar; Beyhakî, Menakibu'ş-Şafii; Birgivî, Tarîkat-ı Muhammediyye; Buhayt, Muhammed, Ahsenu'l- Kelâm; Cessas, Usul; Draz Abdullah, el-Mizan Beynes'- Sünneti ve'l- Bid'ati; Erdoğan, Mehmet, Ahkâmın Değişmesi; eş-Şekirî, es-Sünenu ve'l- Mübtedi'at; Gazzalî, M, Düstûru'l-Vahdeti's- Sakafiyyeti Beyne'l-Müslimîn; Heysemî, Mecmeu'z- Zevaid; İbn Aşur, Makasıd; İbn Esir, el-Bidaye ven-Nihaye; İbn Kuteybe, Te'vil; İbn Manzur, Lisanu'l- Arap; en-Nevevî, Büstanu'l- Arifîn; İbn Recep, Câmiu'l- Ulûm ve'l- Hikem; İbn Sa'd, Tabakat; İmam Rabbanî, Mektubât; İz b. Abdusselam, Kitabu'l- Fetâvâ; Karaman, Hayrettin, İslam Işığında Günümüz Meseleleri; Kardavî, Hasâis; Maverdî, Ahkamu's- Sultaniyye; Pezdevî, Usul; Serahsî, Usul; Suyutî, el-Emru Bi'l- İttiba' ;. Şatıbî, Muvafakat; İ tisam; Tahanevî, Keşşafu Istılahatı'l- Funûn.

"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"



Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR      

Hiç yorum yok: