11 Eylül 2014 Perşembe

371.ASIRLAR ÖNCESİNDEN GELEN MEKTUP

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
Bismillahirrahmanirrahim

Kainatın Efendisi Muhammed Mustafa s.a.v. gönderilmeden çok önceydi… Hatta meşhur Yemen hükümdarı Ebrehe’nin Kâbe’yi yıkmak için Mekke’ye gelişinden de önce…

Yemen’de hüküm süren kralların, Arap yarımadasına, orada yaşayanlara egemen olma yarışı içinde olduğu dönemlerdi. Arap yarımadası bugün olduğu gibi, o zamanlar da hadiseleri hep içine, merkezine çekmekteydi. Bir yanda tevhit, diğer yanda isyan… Mücadelenin odağında ise Allah Teâla’nın nazargâhı Beytullah vardı…

İnananlar, bugün gözlerimizin aşina olduğu gibi Kâbe’yi tavaf ederek ilâhi rahmet dileyen kalabalıklar gibi değildi o zaman, azdı… Fetret dönemini yaşıyordu beşeriyet… Hz. İsa a.s.’ın ahirete irtihalinden sonra; Alemlere Rahmet Son Nebi’nin ise henüz dünyayı şereflendirmesinden önce…

Allah’ın Evi’ne göz diken krallar

Mahzundu Kâbe-i Muazzama… Onu hazmedemeyen Yemen kralları, yani Tübba’lar büyük fil orduları ile her şeye sahip olma yarışındaydılar. İnsanlara, mekanlara, kutsal değerlere, tevhide, Mekke’ye ve Beytullah’a…

Tübba’lardan biri olan Es’ad Ebu Kerib Mekke ve Medine’yi yerle bir etmeye Kâbe’yi yıkmaya karar verdi. Bütün askerleri ve filleri ile Mekke’ye ilerledi.

Kral Es’ad şehre tam yaklaşmıştı ki şiddetli bir karanlık etrafı kaplayıverdi. Filler, atlar, yük hayvanları kıpırdayamaz oldu. Ne yaptılarsa çözüm yolunu bulamadılar.

Kralın başına gelenin ne olduğunu, buna benzer olağandışı olayların sebebini bilenler, o zamanlarda, o toplumlarda da mevcuttu. Devrin bilginleri krala şöyle diyorlardı:

“Kâbe Allah’ın evidir. Şimdiye kadar ona kötülük yapmak isteyenler hep helâk olup gittiler. Allah’ın Evi’ne iyiliğin dokunsun, ona hürmet et, kurban kes ve Mekke halkına ihsanlarda bulun.”1

Tübba’ Es’ad Ebu Kerib, eğer Allah üzerlerine çöken karanlığı kaldırırsa, Kâbe’ye hürmet edeceğine ve üzerine örtü örteceğine yemin etti.

Bu, kötü niyetin güzel amellere dönüşmesi anlamındaydı. Bu yönelişle günah ortadan kalktı, karanlık da yok olup gitti. Ordunun hayvanları yürümeye başladı; ama bu kez Kâbe’yi yıkmak için değil, hürmet ve tazim için…

Keşke o zamana yetişseydim…

İşte mütekebbir kral, kalbindeki iman nurunu hissedince isyanı hürmete dönüşüverdi. Mekke’ye iyice yaklaşınca hayvanından indi. Ayakkabılarını çıkardı. Kâbe-i Muazzama’ya yalın ayak girdi, tavaf etti. Mekkelilere ihsanlarda bulundu. “Maâfir” denilen en kaliteli Yemen kumaşından Kâbe’ye bir örtü yaptırdı. Bu, Beytullah’a örtülen ilk örtü idi.2

Ve… Es’ad Ebu Kerib isminden çok Tübba’ olarak tarihe geçen bu kral Kur’an-ı Kerim’de övgüyle anılacaktı:
“Bunlar mı (kâfirler) daha hayırlı, yoksa Tübba’ kavmi ile onlardan öncekiler mi?”3

Tübba’ Medine ve Mekke’de kaldığı süre içinde bilginlerle buluştu. Son peygamberin bu bölgede zuhur edeceğine ilişkin bilgilerini doğrulattı. Ayrıca kendisini ve ordusunu felaketten kurtardıkları için Medineli bilginlere çeşitli ikramlarda bulundu, bazılarına evler yaptırdı.

Ve Kral, son peygambere, Sevgili Peygamberimiz’e verilmek üzere bir de mektup yazdı. Bu mektubu Medine’nin en büyük, en meşhur bilgesine verdi. Eğer bilgenin kendisi erişemezse, evlatları, torunları eliyle de olsa bu mektubu Son Peygamber’e vermesini istedi. Kral mektupta şöyle diyordu:

“Ben Hazret-i Ahmed’in Allah tarafından gönderileceğine iman ettim. Onun zamanına yetişseydim, muhakkak ona yardımcı olurdum. Yeryüzündeki Arapları ve Arap olmayanları, herkesi O’na iman etmeye davet ederdim. Hatta O’nun düşmanlarıyla çarpışırdım ve O’nun kalbindeki her üzüntüyü dağıtırdım.”4

Yemen kralı, Alemlerin Sevgilisi gelmeden asırlarca önce yazdığı bu mektup ile o kutlu elçinin bir an bile üzülmesine tahammül edemeyeceğini, adeta O’nun başına gelecekleri görürcesine ilan etmiş oluyordu Kureyşlilerin atalarına…

Ve bu mektup babadan oğla aktarıla aktarıla Ebu Eyyub el-Ensarî r.a. Hazretleri’ne ulaştı.5

Sahibini bekleyen mektup
Alemlerin Efendisi s.a.v. 622 yılında Mekke’den Medine’ye hicret edince, Medine medeniyetin de merkezi oldu. Mekke’de hüzün bu kez başkaydı… Kureyşliler doğup büyüdükleri topraklardan O’nu çıkartmıştı. Kabe-i Muazzama yine mahzun kalmıştı.

Medine sokakları “En Sevgili”nin yolunu gözlüyordu O Mekke’den ayrıldığı andan itibaren… Her sabah namazının ardından gün batımına kadar, küçük büyük herkes “Hârre” denilen yere çıkıyor, gelecek kervanı bekliyordu.6

Peygamber s.a.v.’in Medine’ye gelmekte olduğu işitilince, Yemen kralının mektubu, kendisine teslim edilmek üzere Süleym kabilesinden güvenilir birine, Ebu Leyla’ya verilmişti. O da, Efendimiz’i karşılamak ve mektubu takdim etmek üzere yola çıkmıştı. Ne var ki, O’nu tanımıyordu.

Medine’ye yaklaşmakta olan Sevgili Peygamberimiz onu yolda gördü. Yanına çağırdı. Tübba’nın mektubunu vermesini istedi. Ebu Leyla çok şaşırdı:

“Doğrusu çok şaşılacak bir durum!” “Sen kimsin? Mektubun yanımda olduğunu nasıl bildin?” diye sordu.

Efendimiz s.a.v. kendisinin Allah’ın Rasulü olduğunu söyleyince, Ebu Leyla mektubu takdim etti. Hazreti Ebubekir r.a. mektubu okudu. Alemlerin Efendisi s.a.v. şöyle buyurdu:

“Tübba’ya fena söz söylemeyin, çünkü o Allah’a teslim olmuştur; Kâbe’ye örtü örten ilk kişidir.”7

“O duracağı yeri bilir.”

Cuma günü akşam sularıydı. Beklenen müjdeli haber Medine sokaklarında yankılandı:

“İşte nasibiniz, devletliniz, yolunu gözlediğiniz büyük insan geliyor!…”

Tekbirler semaya yükseldi. Yesrib, artık yeni adıyla Medine, Peygamber şehri oluyordu. Medine’ye önce sevgisi gelmişti, şimdi de kendisi geliyordu. Erkekler ve kadınlar evlerinin üzerine çıkmış, gençler ve hizmetçiler yollara dizilmişler, En Sevgili’nin gelişini kutluyorlardı:

Sevgili Peygamberimizi taşıyan Kasvâ adlı deve, sağlı sollu yola dizilen Medinelilerin arasından yürürken, Alemlerin Efendisi s.a.v.’den şu sözler işitiliyordu;

“Devenin yolunu açın, nereye gideceği ona emredilmiştir.”8

Kralın yaptırdığı ev
Amr kızı Selma, Sevgili Peygamberimiz’in dedesi Abdulmuttalib’in annesiydi. Hazreç kabilesinin Neccaroğulları kolundandı. Kasvâ, onun evinin bulunduğu yere geldi. Biraz durakladı, çöktü ama ardından kalktı. Ve bugünkü mescidin kapısının olduğu yere geldi. Burası iki yetime ait hurma kurutma yeriydi. Sevgili Peygamberimiz devenin son çöktüğü yerde indi. Ve şöyle buyurdu:

“İnşallah menzilimiz, durağımız burasıdır!…”

Alemlerin Efendisi’ni konuk etmek için yarıştı Medineliler…

Neccaroğulları Medine’nin yerlilerindendi. Vaktiyle Yemen kralının bilginler için yaptırdığı evlerde ikamet ederlerdi. Sevgili Peygamberimiz’in devesi Kasvâ’nın çöktüğü yer, Neccaroğulları’ndan Ümmü Eyyub’un evinin hemen yanı başıydı. Ümmü Eyyub ise Ebu Eyyub el-Ensarî Hazretleri’nin hanımıydı.

Ebu Eyyub Hazretleri, Peygamber Efendimiz Mekke’de iken İkinci Akabe Biatı sırasında hanımıyla birlikte müslüman olmuştu. Yani Peygamber Efendimiz’in Medine’yi teşrifinden üç ay kadar önce… Ve şimdi, Alemlerin Efendisi s.a.v., Ebu Eyyub el-Ensarî Hazretleri’nin evinin hemen yanı başına gelmişti. Kendisini konuk etmek için yarışan Medinelilere şöyle diyordu Kainatın Serveri s.a.v.:

“Ben bu gece Neccaroğulların’da kalacağım!..”

O gün, Ebu Eyyub el-Ensarî Hazretleri’nin:

“Ey Allah’ın Rasulü! İşte evim şurası, kapısı da şuradadır. Bana müsaade et, devenin üzerindekileri oraya taşıyayım…” dediği zaman, gönüller belki de yüzyıllarca önce bu evlerde yaşamış ecdadının hayır duaları ile bütünleşiyor, Yemen Tübba’sının duası da gerçekleşiyordu.

Kâinatın Efendisi s.a.v., Ebu Eyyub el-Ensarî Hazretleri’nin evinde yedi ay kaldığında ise, belki de o mübarek evin sahibi İstanbul surları önünde şehit olacağı dönemlere, “Eyüp Sultan” olacağı devirlere hazırlanıyordu.

Hiç kuşkusuz, Ebu Eyyub Hazretleri bu yedi aylık süre içinde, nice sırların ihtimal ki tek sahibi oldu. Gece gündüz Allah Rasulü’nün hizmetinde bulundu. Bu yüzden kendisine “Mihmandar-ı Nebi” denildi.

O yedi aydan sonra Mescid-i Nebi yapıldı. Peygamber Efendimiz, kendisi ve ailesi için ayrılan eve taşındı.

Zaman zaman Ebu Eyyub el-Ensarî Hazretleri’nin evine teşrif ederdi Kainat’ın Biriciği…

Ve bu ev, Efendimiz s.a.v.’in devr-i saadetinde İslâmiyet’in her daim öğretildiği bir mektep konumundaydı.

O Gönüller Sultanı, bu evde muhacirlere bazen yemek verir ve kendisine sunulan hediyeleri de fakirlere dağıtırdı.

Selam olsun O’nun evinden gelenlere

Selam olsun O’nun yolunda ilerleyenlere…

İ. Tozlu

1 İbn Sa’d, Tabakât, I/159
2 İbni Hişam, Sîre, I/21-24; Yakûbî, Tarih, I/198; Taberî, Tarih, II/95
3 Duhân, 37
4 Mesûdî, M. Zeheb, I/68; Süheylî, Ravdu’l-Ünf, I724; Vakîdî, Futûhu’ş-Şam, I/33
5 Semhûdî, Vefâ, I/189
6 Zehebî, T. İslâm, I/200; Diyarbekrî, Hamis, I/379
7 Ahmed, el-Müsned, V/240
8 Semhûdî, Vefâ, I/182; Diyarbekrî, Hamis, I/382

"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

Hiç yorum yok: