24 Aralık 2013 Salı

235.ALLAH cc İMAN ile AMELİ AYIRMIŞTIR

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
Bismillahirrahmanirrahim

Ebû Hanife’ye göre iman ve amel birbirinden ayrı şeylerdir. Müminin çoğu zaman bazı amellerden sorumlu tutulmaması buna delil gösterilir ki bu durumda müminden iman gitti denemez. Mesela adet gören bir kadın, namaz kılmakla sorumlu olmadığı halde ondan imanın muaf olduğu veya ona imanı terk etmesi gerektiği söylenemez. Allah’ın, oruç tutmayı bırakıp daha sonra kaza etmesini emrettiği kişiye imanı bırak, sonra onu kaza et denilmesi ise caiz değildir. Aynı şekilde fakirin zekât vermesi gerekmez demek caizken fakirin iman etmesi gerekmez demek ise caiz değildir.(
Ebû Hanîfe, el-Vasiyye, s. 87.)

Din; aslı itibariyle değişim ve dönüşüme uğramazken dinî hükümler ise zamanla değişebilir. Allah bazı insanlar için helâl kıldığı şeyleri bazılarına haram edebilir, bazılarına yapılmasını emrettiği şeyleri başkaları için yasaklayabilir. Şeriatlar, farz kılınan şeyler olduğu için çok ve çeşitlidir. Eğer din Allah’ın bütün emrettiklerini yapıp yasaklarından kaçınmak olursa bu durumda Allah’ın emirlerinden birini terk eden veya yasakladığı şeylerden birini yapan kimse, Allah’ın dininden çıkıp kâfir olmuş olur. Böylece kâfir olan kişi ile Müslümanlarla arasında gerçekleşen nikâhlanma, miras, cenazesinin ardından gitme, kestiklerini yeme gibi işler ortadan kalkmış olur. Oysaki Allah, müminlere iman ve dini kabulden sonra farz ve haram olan şeyleri emretmiştir: İnanan kullarıma söyle, namazı kılsınlar”;(
 İbraim 14/31) Ey inananlar, size kısas farz kılındı”;(Bakara 2/178) “Ey inananlar, Allah’ı çok anın...,”(Ahzab 33/41) ayetleri bu konuyu açıklamaktadır.

 Eğer farz kılınan şeyler iman olsaydı, bu amelleri işleyinceye kadar Allah kullarını mümin olarak görmezdi.

Allah cc, iman ile ameli ayırmıştır, “İnanıp yararlı iş işleyenler..”;(
Asr 103/3) “Hayır, kim iyilik yaparak imanıyla bütün varlığını Allah’a teslim ederse..”;(Bakara 2/112) “Kim de mümin olarak ahireti diler ve onun için ...”(İsra 17/19) ayetlerine göre iman amel değildir. O halde müminler imanlarından dolayı namaz kılar, oruç tutar, zekât verir, hacceder ve Allah’ı zikrederler. Müminler farzları yaptıklarından dolayı iman etmiş değillerdir. Şu halde farz ve ameller iman ettikten sonra ortaya çıkar. Bu durum, üzerinde borç olan bir kimsenin hâline benzer ki borçlu önce borcunu kabul edip sonra öder. Önce borcunu ödeyip, sonra bunu kabul etmez. Borcunu kabullenmesi ödemesinden dolayı değil aksine ödemesi borcunu kabul etmesinden dolayıdır. Aynı şekilde köleler, efendilerinin kölesi olduklarını bildiklerinden dolayı hizmet ederler, yoksa hizmet ettiklerinden dolayı onların kölesi olduklarını kabul etmezler. Başkalarının işinde çalışan pek çok insan vardır ki onların kölesi olduklarını kabul etmezler. Bunların çalışmaları da köle olduklarını kabul anlamına gelmez. Köleliği kabul ettiği halde çalışmayan birisinin çalışmaması, köleliğini kaldırmaz.( Ebû Hanîfe, el-Âlim ve’l-Müteallim, s. 18)

Ebû Hanife’ye göre şirk diyarında yaşayıp icmali olarak İslâm’ı kabul eden, fakat farzları ve amelleri bilmeyen, Yüce Allah’ı cc ve imanı kabul ettiği halde İslâm’ın ve imanın gereklerinden herhangi bir şeyi bilmeyip amel etmeden ölen kimse de mümindir. Herhangi bir amele riya karıştığı zaman, o amelin sevabını yok eder. Aynı şekilde kendi amelini üstün görmek (ucüb) de böyledir. Mürcie gibi, iyilikler kabul edilmiş, kötülükler de bağışlanmıştır, denemez. Bununla birlikte kim şartlarına uygun, ayıp ve kusurlardan uzak amel işler ve onu inkâr ve dinden dönme gibi şeylerle boşa çıkarmayıp dünyadan mümin olarak ayrılırsa Allah onun amelini kabul edip zayi etmez ondan dolayı da sevap verir.(
Ebû Hanîfe, el-Fıkhü’l-Ekber, s. 74)

Yapılan iyilikleri üç şey boşa çıkarır:
Birincisi, Allah’a ortak koşmaktır. Bu konuda Allah, “Kim imanı inkâr ederse, amelleri boşa gider,”(
Maide 5/5) buyurmuştur. İkincisi, bir kimseyi azad etmek, sıla-i rahimde bulunmak, Allah rızası için sadaka verdikten sonra kızdığından dolayı ya da iyilik yaptığı kimseyi minnet altında bırakmak için bunu başa kakma durumudur. Böyle durumlarda o kimsenin sevabı yüzüne çarpılır. Zîra Yüce Allah “Sadakalarınızı, başa kakma ve eza etmekle boşa çıkarmayın,”(Bakara 2/264) buyurmaktadır. Üçüncüsü, başkalarına gösteriş yapmak için, iş yapmaktır. Gösteriş için yapılan salih ameli Allah kabul etmez. Bu üç günahın dışındakiler, iyilikleri yıkıp boşa çıkarmazlar. 

Yüce Allah Hz. Muhammed’i (s.a.v.) göndermeden önce, insanlar Allah’a şirk koşuyorlardı. Hz. Muhammed sas, insanları İslam’a davet etti. İslâm’ı kabul eden mümin, şirkten uzak, malı ve canı haram olması gibi Müslümanların haklarına sahip oldu. Hz. Peygamber’in sas bu davetine uymayıp İslâm’ı terk eden kişi imandan çıkarak kâfir oldu, onun canı ve malı helal sayıldı. Allah’ın kitap ehli olanlar için verdiği, cizye alınıp dinlerinde serbest bırakılmaları hükmü dışında kalanlardan ise Müslüman olma veya öldürülmeleri dışında bir şey kabul edilmez. Bundan sonra da iman ve tasdik edenler için farzlar emredilmiştir. Böylece bu farzları imanla birlikte işlemek de amel oldu. Yüce Allah pek çok ayette “İnanıp, salih amel işleyenler(
Bakara 2/25,82,277) ve “Kim Allah’a iman eder ve iyi işler yaparsa(Talak 65/11)buyurmuştur. Şu halde amel olmadan da tasdik olabileceğinden ameli yapmayan kişi tasdiki terk etmiş olmaz. Böyle olsaydı tasdiki olmayanlar, imandan uzaklaşıp eski halleri olan şirke dönmüş olurlardı.

Aynı şekilde, tasdik bakımından birbirinden az veya çok farklı olmayan insanlar amel konusunda birbirinden farklı olabilir. Bu durum da tasdik ve amelin farklı şeyler olduğunu göstermektedir. İnsanlara emredilen farzlar farklıdır. Ancak sema ehli ile peygamberlerin dini aynıdır. Bunun için Yüce Allah “Allah Nuh’a buyurduğu şeyleri size de din olarak buyurmuştur. Sana vahy ettik; İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya da buyurduk ki: "Dine bağlı kalın, onda ayrılığa düşmeyin.” buyurmuştur.(
Ebû Hanîfe, er-Risâle, s.81)

Ebû Hanife’ye göre Allah’ı ve peygamberlerini tasdikle meydana gelen hidayet farz olan amellerdeki hidayetle aynı değildir. Yüce Allah’ın kitabında da belirttiği gibi kişi tasdiki dolayısıyla mümin olurken farzların bir kısmını bilmediği için de cahil diye isimlendirilmektedir. Hâlbuki cahil olan kişi bilmediğini öğrenebilir. Dolayısıyla Allah ve Resulünü tasdiki bırakan ile cahil kişi bir olmaz.
 “Musa: “O işi kasten yaptımsa sapıklardan biri sayılırım.”Şuara 26/20)Yani cahillikle işledim demektir ki bu durum Allah’ın kitabında mümin için zâlim, günahkâr, asi, ve hatalı denildiğini göstermektedir. Nitekim Hz. Yakub’un oğulları, babalarına “sen, hala eski şaşkınlığındasın”(Yusuf 12/95)derken “sen hala eski küfründesin,” anlamını kastetmemişleridir. Eğer onların mümin olduklarını, haklarında Müslümanların hükümlerinin icra edileceği iddia edilirse, doğru söylenmiş olur. Onların kâfir olduklarını söyleyen bidatçi olup Hz. Peygamber ve Kuran’a muhalefet etmiştir. Bundan başka ehli bidatten, doğruyu kabul etmeyenlerin dediği gibi onun ne kâfir ne de mümin olduğunu söylenirse, bu düşünce de bir bidat olup Hz. Peygamber ve ashabına karşı bir muhalefet oluşturur. (Ebû Hanîfe, er-Risâle, s. 82)

Netice itibariyle
kıble ehli olanlar mümindir, yapmadıkları herhangi bir farzdan dolayı imandan çıkmaz. İmanla birlikte Allah’a itaat edip farzları yerine getiren kimse cennetlik, imanı ve ameli terk eden kimse ise kâfir ve cehennemlik olur. İmanı olduğu halde, farzlardan bazısını terk eden kimse de günahkâr mümindir. Bu kişinin azap görmesi de bağışlanması da Allah’ın dilemesini bağlıdır. Eğer Allah ceza verirse günahından dolayı azap eder, günahını, bağışlarsa onu affeder. Ebû Hanife burada nakli ve akli deliller kullanarak iman ile amelin farklı şeyler olduğunu ispat etmektedir. İman dinin bütün emirlerini yerine getirmek olarak tanımlanırsa o zaman her hangi bir ameli terk eden kafir olur. Farzlar ve ameller imandan sonra geldiğinden amellerini işlemeyen kişi tasdiki terk etmiş olmaz. Zira Kuran’da müminle ilgili zalim, günahkâr ve asi sıfatları kullanılırken onlardan iman vasfı kaldırılmamıştır.


Ebû Hanîfe, el-Fıkhü'l-Ekber

"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"

Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.


EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

Hiç yorum yok: