25 Ağustos 2021 Çarşamba

42- El-Celîl ism-i şerifi:


Celîl ism-i şerifini, Kur’an-ı Kerim’de sadece Rahman suresinin 27. ve 78. ayetlerinde "zü’l-celali ve’l-ikram" (azamet ve ikram sahibi) ifadesiyle görürüz.

Müminler Allah’ın ismini her anışlarında O’nun azametini vurgulayacak saygı ifadeleri ile birlikte anarlar. Bunlardan biri olan "azze ve celle" ifadesi Celil isminin fiil kalıbı olan "celle" ile "daima galip ve üstün” anlamındaki Aziz isminin fiil kalıbı olan azze kelimelerinden oluşur ve İslami metinlerde Allah’ı tazim için en çok kullanılan cümlelerden biridir.

El-Celil demek, bütün sıfatları nihayetsiz kemalde olan, yani sıfatlarında bir sınır olmayan zat demektir.

O halde şu âlemde Allah’ın sıfatlarının büyüklüğünü ve kemalini gösteren her varlık, el-Celil ismine aynadır. 

Mesela Samanyolu Galaksimizde her biri Güneş büyüklüğünde 300 milyar yıldız vardır. Bilim adamları 300-400 milyar civarında büyük galaksinin varlığından bahsetmektedir. Bir de bunların yanında cüce galaksiler vardır. Cüce galaksiler birkaç milyar yıldız içeren galaksilerdir. Bilim adamları 7-8 trilyon cüce galaksinin olduğunu söylemektedirler. Ve sonra da şöyle demektedirler: Belki de biz şu kâinatın milyonda birini keşfettik…

İşte bu galaksilerde Allah’ın kudretinin, hâkimiyetinin, ilminin ve diğer sıfatlarının büyüklüğü ve nihayetsizliği gözükür ve el-Celil ismine ayna olurlar.

Galaksilerde ve yıldızlarda tecelli eden el-Celil ismi, dağlarda, denizlerde ve büyüklük sahibi diğer mahlûklarda da tecelli etmektedir.

Görülüyor ki, celalet ve ululuk sadece Allah’a mahsustur. O'nun zatı da büyük, sıfatları da büyüktür, fakat bu büyüklük cisimlerdeki gibi hacim itibarıyla veya yaşlılık itibarıyla değildir. Allah’ın varlığı büyüktür. Zamanlarla ölçülmez; mekanlara sığmaz, bununla beraber her yerde, her noktada hazır ve nazırdır. Allah-u Teala'nın ilmi büyüktür; O'nun bilmediği, bilmeyeceği bir şey yoktur. Çünkü her şeyi yaratan O’dur. Kudreti büyüktür; her şeyi ve her zerreyi kudretiyle kuşatmıştır. Rahmet ve keremi büyüktür; affı büyüktür.

O halde büyüklüğün alameti; ilim, kudret, bütün kainatı kaplayan merhamet gibi sıfatlarla ölçülür. Bunlardan yalnız bir sıfatın bulunması bile kafidir büyüklük için. Zira, Allah’u Teala bildiğimiz, bilmediğimiz, bütün büyüklük sıfatlarının sahibidir. Mahlukatta gördüğümüz bütün büyüklük sıfatları da O'nun bir emanetedir. Dilediğine verir, dilediğinden alır. O’nun verdiği hükmü bozacak bir merci yoktur, emir ve yasak koyma yetkisi sadece O’na aittir. O halde sevilecek, emri her şeyin, her hatır sahibinin, her arzu ve hevesin üstünde tutulacak tek varlık sahibi de ancak Allah’u Teala'dır.

Esma-ül hüsna hakkında çalışanlar genel olarak Rabbimizin isim ve sıfatlarını "celal ve cemal" diye iki gruba ayırmışlardır. Celal ifade eden isimler Yüce Allah’ın izzet ve azametini, kahr ve gazabını anlatan isimlerdir. Bu kökten türeyen “Celil” ismi de “hiçbir kayıt ve kıyas söz konusu olmaksızın mutlak azamet sahibi, kadr u kıymeti ve mertebesi en yüce olan zat” demektir. Aslında hiçbir kayıt ve kıyas söz konusu olmayan bir azameti akıl tam manasıyla anlayamaz. Zaten "Celil"in bir anlamı da duyularla idrak edilmekten ve mahiyetinin akıl yoluyla kavranılmasından münezzeh olduğu için yüce ve aşkın olan demektir. Bu azamet ve heybet karşısında kulun hissedeceği şey küçüklük, çaresizlik ve yetersizliktir. Celil ismi Rabbin izzetinin son noktasını ifade ederek aynı anda kulun da zilletinin son noktasını vurgulamış olur. 

 Allah’ın cemal sıfatları nasıl hoş ve yerindeyse celal sıfatları da öyledir. 

Rabbimizi cemal isimleriyle sevip ümitlendiğimiz gibi celal isimleriyle de sevip gereken saygı ve korkuyu duymadıkça Allah inancımız bir dengeye kavuşmaz, hayatımızda istenen sonuçlar ortaya çıkmaz. Bunu hepimiz her gün etrafımızda görürüz. Kimileri Allah Teala’yı daha çok kahrı ve cezasıyla anlatıp hassas ruhları Allah sevgisinden uzaklaştırır, kimileri de sadece lütuf ve ihsanlarıyla, sevgi ve merhametiyle anlatır. Oysa bu dünyada var oluş sebebimiz imtihanları aşıp kemale ulaşmaktır. Bu çabada yeri geldikçe sevgiye de, o sevgiyi kaybetme ihtimalinden doğan korkuya da ihtiyacımız vardır. İçinde saygı ve azamet barındırmayan bir sevgi merhamet ve şefkat barındırmayan bir korku kadar işlevsizdir.

Rabbine celal ve cemal isimlerinin bütün muhtevasıyla iman eden kul sevgi ve saygıda, ümit ve kaygıda bir dengeye ulaşır. Ne sevgiye güvenerek yan gelip yatar; ne kaygıda boğularak iş yapamaz hâle gelir. Hem gayreti bırakmayacak dozda bir gelecek endişesi taşır hem de sonuçtan ümit kesmeyecek miktarda bir güven içinde ilerlemeye devam eder. Celal ve cemal isimlerinin birlikte tecellisinin sonucu işte bu denge hâlidir.

Kâmil insanlar Allah’ın celal ve cemal tecellilerini aynı derecede gönül rahatlığıyla karşılar, “Lütfun da hoş, kahrın da hoş” der, tam bir rıza ve teslimiyet hâli içinde bulunurlar. Zira bunların ikisi de Allah'tan gelir, onlar için hepsi birdir.

Kula yaraşan, böyle bir celalet ve ululuk sahibine intisap etmenin ne büyük kazançlar sağlayacağını idrak ederek emirlerini yerine getirmek, bunu yapmadığında uğrayacağı kayıpları düşünüp rızasına muhalif şeylerden sakınmaktır. İmam Gazali, Celil isminin tecellisini böyle açıklar ve der ki ahlakı Kur’an ahlakına uyan bir kimse Allah’ın bu isminden hissesini almış demektir.

Bütün esmayı düşündüğümüzde, kula düşen vazife şudur: Önce Allah’ın isim ve sıfatlarını bilmek; sonra bu isim ve sıfatları varlıklar üzerinde görebilmek; ve daha sonra da bu isim ve sıfatların kemalini ve nihayetsizliğini düşünerek Cenab-ı Hakk’ı el-Celil ismiyle zikretmektir.

Cenab-ı Hak cümlemize bu vazifeyi yapabilmeyi nasip etsin. Amin.

Esmaü'l Hüsna şerhi Ali Osman Tatlısu/ 

https://feyyaz.tv/el-mumin.html

En Güzel İsimler 99 Esma Sonsuz Mana-Vaize Fatma Bayram

24 Ağustos 2021 Salı

Ahzâb Suresi,Nuzülü, Konusu

Hakkında

Medine döneminde inmiştir. 73 âyettir. Sûre, adını 20 ve 22. âyetlerde geçen “el-Ahzâb” kelimesinden almıştır. Ahzâb, gruplar, demektir. Sûrede başlıca Hendek ve Benî Kureyza savaşları ile aile hayatına dair bazı hükümler konu edilmektedir.

Nuzül

Mushaftaki sıralamada otuz üçüncü, iniş sırasına göre doksa­nıncı sûredir. Âl-i İmrân sûresinden sonra, Mümtehine sûresinden önce Medine’de inmiştir. İbn İshak’a göre hicretten sonra nâzil olmuştur; geliş tarihi bakımından Medine’de nâzil olan sûrelerin dördüncüsüdür.

Konusu

1. Hz. Peygamber’e ve onun şahsında ümmetine takvâ, tevekkül ve ilâhî emirlere itaat tavsiyesi.

2. Ana baba ve çocuklar arasındaki meşrû ve hukukî bağ, evlât edinme âdeti.

3. Kan hısımlığı dışındaki velâyet bağı.

4. Ahzâb Savaşı, bu savaş vesilesiyle münafıkların psikolojileri ve davranışlarıyla ilgili açıklamalar.

5. Hz. Peygamber’in müstesna şahsiyeti, Allah nezdindeki durumu ve derecesi, aile hayatı; kendisine ve eşlerine mahsus evlenme, boşanma, örtünme, sosyal ilişkiler konularına ait hükümler, onun ailesiyle müminler arasındaki ilişki.

6. Kadın erkek farkı gözetilmeksizin bütün müminlerin ibadet, itaat ve erdemli davranışlara teşvik edilmesi.

7. Kadınların giysileri.

8. Emanet kavramı ve emanete riayet etmenin önemi.

https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/sure/33-ahzab-suresi

23 Ağustos 2021 Pazartesi

Secde Suresi,Nuzülü,Konusu,Fazileti

Hakkında

Mekke döneminde inmiştir. 30 âyettir. Sûre, adını mü’minlerin Allah’a secde etmelerinden bahseden 15. âyetten almıştır. Sûrede ayrıca Allah’ın kudretinden,ahiret gününden, kitaplardan, peygamberlerden ve insanın yaratılışından söz edilmektedir.

Nuzül

Mushaftaki sıralamada otuz ikinci, iniş sırasına göre yetmiş beşinci sûredir. Mü’minûn sûresinden sonra, Tûr sûresinden önce Mek­ke’de inmiştir. 16-20 veya 18-20. âyetlerinin Medine’de nâzil olduğuna dair rivayetler de vardır.

Konusu

Önceki sûrenin (Lokmân) sonunda Allah’ın birliğinin delillerine ve dünya hayatından sonra gelecek âhiret gerçeğine değinilmişti. Bu sûreye de peygamberlere ve onların getirdiklerine iman konusuyla başlanmıştır. Başta olduğu gibi sonda da ilâhî kudretin delilleri üzerinde düşünme çağrısına temel teşkil eden örnekler verilmiştir. Öldükten sonra dirilmenin gerçek olduğuna dikkat çekilen sûrede hakiki müminlerin özellikleri ve kavuşacakları nimetlerle inkârcılıkta ısrar edenlerin karşılaşacakları cezalar üzerinde durulmuştur.

Fazileti

Hz. Peygamber’in geceleri Secde ve Mülk sûrelerini okumadan uyumadığına dair rivayetler bulunmaktadır (Dârimî, “Fezâilü’l-Kur’ân”, 19).

https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/sure/32-secde-suresi

22 Ağustos 2021 Pazar

Lokmân Suresi,Nuzülü,Konusu

Hakkında

Mekke döneminde inmiştir. 34 âyettir. Sûre, adını 12. ve 13. âyetlerde anılan Hz. Lokmân’dan almıştır. Sûrede başlıca, Hz. Lokmân’ın oğluna öğütleri çerçevesinde, tevhid, peygamberlik, öldükten sonra dirilme ve haşr konularına dikkat çekilmekte, kıyamet günü için hazırlıklı olunması öğütlenmektedir.

Nuzül

Mushaftaki sıralamada otuz birinci, iniş sırasına göre elli yedinci sûredir. Sâffât sûresinden sonra, Sebe’ sûresinden önce Mekke döneminin ortalarında inmiştir. 27-28. âyetlerin veya 27-29. âyetlerin Medine’de indiği söylenirse de bu yöndeki rivayetler güvenilir bulunmamıştır (İbn Âşûr, XXI, 138).

Konusu

Konusu Lokmân’ın oğluna öğütlerini içeren âyetlerde özetlenen şirk inancının yasaklanması, ana babaya saygı gösterip meşrû buyruklarına uyma, sorumluluk duygusu, iyilik için çalışma, sabır, tevazu gibi dinî ve ahlâkî ödevlerdir. Daha sonra putperestleri şirkten vazgeçirmeyi ve onlara kurtuluş yolunu göstermeyi amaçlayan bilgiler, kanıtlar ve uyarılara yer verilmiştir.

https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/sure/31-lokman-suresi

21 Ağustos 2021 Cumartesi

Rûm Suresi,Nuzülü,Konusu

Hakkında

Mekke döneminde inmiştir. 60 âyettir. Sûre, adını ikinci âyette geçen “erRûm” kelimesinden almıştır. Sûre de başlıca kıyametin hâllerinden, Allah’ın kudretine ve birliğine delalet eden kevnî meseleler ile Kureyş kabilesinin İslâm’a karşı olumsuz tutumu konu edilmiştir.

Nuzül

Mushaftaki sıralamada otuzuncu, iniş sırasına göre seksen dördüncü sûredir. İnşikak sûresinden sonra, Ankebût sûresinden önce Mekke’de inmiştir. 17. âyetinin Medine’de nâzil olduğuna dair bir rivayet de vardır (nüzûl sebebi için bk. 2-6. âyetlerin tefsiri).

Konusu

Sûreye, Ehl-i kitap olan Bizanslılar’ın ateşperest olan İran­lılar’a –daha önce mağlûp olmuşken bir süre sonra– galip gelecekle­ri ve müslümanların sevinecekleri bildirilerek başlanmakta; geçmişteki inkârcı toplumların durumlarından ibret alınması öğütlenmekte; yüce Allah’ın varlığı, birliği, kudreti ve evrendeki mutlak egemenliğinin kanıtları, insan fıtratının önemi ve insanların yapıp ettikleri yüzünden ortaya çıkan olumsuzluklar üzerinde durulmakta; kıyamet günü inkârcıların karşılaşacakları bazı hallere değinilip Hz. Peygamber’in şahsında bütün müminlerden, tevhid inancına bağlı kalarak, âhiret hayatına hazırlığı ihmal etmeden, darlıkta da bollukta da Allah’a olan saygı ve itaatlerini devam ettirmeleri ve inançsızların tutumlarından etkilenmemeleri istenmektedir.

https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/sure/30-rum-suresi

20 Ağustos 2021 Cuma

Ankebût Suresi,Nuzülü,Konusu,Fazileti

Hakkında

Mekke döneminde inmiştir. 69 âyettir. Sûre, adını 41. âyette geçen “elAnkebût” kelimesinden almıştır. Ankebût, örümcek demektir. Sûrede başlıca, Allah’ın birliği, peygamberlik, öldükten sonra dirilme gibi temel inanç konuları ile Nûh, İbrahim, Lût ve Şu’ayb gibi peygamberlerin ibret dolu kıssaları konu edilmektedir. Yine Âd ve Semûd gibi kavimlerle Kârûn ve Hâmân gibi tarihin azgın liderlerinin başlarına gelenlere dikkat çekilmektedir.

Nuzül

Mushaftaki sıralamada yirmi dokuzuncu, iniş sırasına göre seksen beşinci sûredir. Rûm sûresinden sonra, Mutaffifîn sûresinden önce –ağırlıklı görüşe göre– Mekke’de inmiştir. Tamamının Medine’de indiği de söylenmektedir. Bir rivayete göre büyük bir bölümü Mekke’de, baş tarafından on veya on bir âyeti de Medine’de inmiştir. Aksine ilk dokuz âyetinin Mekke’de, daha sonraki kısmının Medine’de indiği de söylenmiştir. Bu rivayetlerden çıkan sonuca göre tamamı hicretin hemen öncesine ve/veya sonrasına denk gelen bir zaman dilimi içinde inmiştir.

Konusu

Ankebût sûresinin ana konusu, doğru inanca sahip olmak ve bu minval üzere yaşamaktır. Sûre insanoğlunun başı boş yaratılmadığını, Allah karşısında sorumlu olduğunu, dolayısıyla bir imtihan hayatı yaşadığını bildiren âyetlerle başlar ve Allah’ın gerçek müminlerle münafıkları mutlaka birbirinden ayıracağını bildirir. Daha sonra Nûh, İbrâhim, Lût ve Şuayb peygamberlerle Âd ve Semûd kavimlerinin yanı sıra Mûsâ ile ilgili kıssaların ibret alınması gereken yönleri özetlenir. Namazın mahiyeti ve ahlâkî yararları hatırlatılır. Mekke putperestlerinin Hz. Peygamber ve Kur’an’la ilgili kuşkuları ve itirazları cevaplandırılır; onların iman konusunda içine düştükleri çelişkilere değinilir. Allah yolunda içtenlikle çaba gösterenlere Allah’ın destek ve yardımını müjdeleyen âyetle son bulur.

Fazileti

Dârekutnî’nin Sünen’inde (II, 64) nakledilen bir hadise göre Hz. Âişe, “Resûlullah aleyhisselâm, güneş ve ay tutulmalarında dört rükûlu, dört secdeli iki rek‘at namaz kılar, bu namazın ilk rek‘atında Ankebût veya Rûm sûresini, ikinci rek‘atında Yâsîn sûresini okurdu” demiştir.

https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/sure/29-ankebut-suresi

Başımıza gelenleri doğru okumazsak Cenabı Hakkın uyarısı git gide sertleşir

19 Ağustos 2021 Perşembe

Toplum Sağlığını Tehdit Eden Salgın Hastalıklara Karşı Aşı Yaptırmamanın Dini Hükmü

Din İşleri Yüksek Kurulu Kararları
Karar Yılı: 2021 - Karar No: 9
Konusu: Toplum Sağlığını Tehdit Eden Salgın Hastalıklara Karşı Aşı Yaptırmamanın Dini Hükmü hk.
   

Din İşleri Yüksek Kurulu, 24.02.2021 tarihinde Kurul Başkanı Prof. Dr. Abdurrahman HAÇKALI başkanlığında toplandı. İktisadi Hayat ve Sağlık Komisyonu tarafından hazırlanan “Toplum sağlığını tehdit eden salgın hastalıklara karşı aşı yaptırmamak kul ve kamu hakkı ihlali olarak değerlendirilebilir mi?” başlıklı metin ve gerekçesi müzakere edildi. Yapılan müzakereler sonucunda aşağıdaki metnin Kurul Kararı olarak kabulüne karar verildi:
KARAR
Dinimiz, insan hayatının korunmasını esas almış ve buna zarar verecek unsurların ortadan kaldırılmasını emretmiştir. Sağlığın korunması için önleyici tedbirlere başvurulması ve hastalandıktan sonra tedavi olunmasının gerekliliği de bu esas üzerine bina edilmiştir. Hz. Peygamber (s.a.s.) “Tedavi olun ey Allah’ın kulları!” buyurarak tedavinin önemine dikkat çekmiştir (Buhârî Tıp, 1; Müslim, Selâm 26/69; İbn Mâce, Tıp, 1). Sağlıklı yaşamak ve hastalıklara zemin hazırlamamak için önleyici tedbirlere başvurulması ve hastalanınca tedavi olunması da bu kapsamdadır.
Dolayısıyla hastalık risklerine karşı dikkatli olunması ve özellikle bulaşıcı hastalıklara karşı gereken tedbirlerin alınması dinimizin bir emridir. Nitekim Allah Resûlü (s.a.s.), bu bağlamda “Bir yerde salgın hastalık çıktığını duyarsanız oraya girmeyin, bulunduğunuz yerde salgın hastalık varsa o bölgeden de ayrılmayın” buyurarak (Buhârî, Tıp 30; Müslim, Selâm 92-96.) karantina uygulamasına dikkat çekmiştir. Bir diğer hadis-i şerifinde de “Bulaşıcı hastalık taşıyanın taşımayanla aynı ortamda bulunmasını engelleyiniz” (Buhâri, Tıp, 53) buyurarak salgın hastalığa karşı tedbirli ve ihtiyatlı bir yol takip edilmesini vurgulamıştır. Hz. Peygamber (s.a.s.), bulaşıcı hastalığı olan bir kişinin biatını ona dokunmadan alarak bu konudaki hassasiyetini fiilen de göstermiştir (Müslim, Selâm, 126).
Bu itibarla; bilimsel usullere uygun olarak üretilen, alanında uzman hekimlerce salgın hastalıklara karşı koruyucu olduğu belirtilen aşıların kullanımı dinen de uygundur. Buna göre toplum sağlığını tehlikeye atacağı konusunda galip zan bulunan durumlarda gerekli tedbirlere uymamak, kul ve kamu hakkı ihlali olur.

GEREKÇE

  1. İslam dini insanın huzur ve güven içerisinde yaşayıp kulluğunun gereklerini yerine getirebilmesi için uyulması gereken temel ilkeler koymuştur. İslam âlimleri de bu doğrultuda can, din, nesil, akıl ve mal şeklinde sıralanan beş değerin (zaruriyyat-ı hamse) korunmasını insan ve toplum için hayati derecede vazgeçilmez görmüşlerdir. Bu noktada insan hayatının ve sağlığın korunması, en önemli konulardan biri kabul edilmiştir. Haksız yere bir cana kıymak yasaklandığı gibi (En‘âm, 6/151), bir insana hayat vermek bütün insanlara hayat vermek gibi değerlendirilmiştir (Maide 5/33). İnsanların kendilerini kendi elleriyle tehlikeye atmaması emredilmiş (Bakara, 2/195), kendi canına kıyması hatta bunu dil ile dahi temenni etmesi yasaklanmıştır (Buhârî, Merdâ, 19).

  2. İslam’a göre can, insana bahşedilen ve korunup kollanması gereken bir emanettir. Şu halde bir Müslüman, öncelikle ruh ve beden sağlığını birtakım hastalık ve rahatsızlıklara karşı korumalı ve bunun için elinden gelen her türlü önleyici tedbire başvurmalıdır. Gerek kendisinin gerekse diğer insanların sağlığını tehlikeye atacak tutum ve davranışlardan sakınması Müslüman bireyin önemli görevlerinden biridir. Nitekim Hz. Peygamber’in insanların çoğunun sağlık ve boş vakit nimetleri konusunda gafil davrandığı yönündeki uyarıları (Buhârî, Rikâk, 1), insanın hastalanmadan önce sağlıkla ilgili koruyucu tedbirleri alması konusunda çok önemli bir ikaz niteliğindedir.

  3. Sağlığın korunması için önleyici tedbirlere başvurulması ve hastalandıktan sonra da tedavi olunmasının gerekliliği “canın korunması” ilkesi üzerine bina edilmiştir. Her hastalığın mutlaka şifasının yaratıldığını bildiren Hz. Peygamber (s.a.s.) ayrıca “Tedavi olun ey Allah’ın kulları!” buyurarak tedavinin önemine de dikkat çekmiştir (Buhârî Tıp, 1; Müslim, Selâm, 69; İbn Mâce, Tıp, 1). Buna göre, öncelikle sağlıklı yaşamak ve hastalıklara zemin hazırlamamak için önleyici tedbirlere başvurulmalı, hastalanınca tedavi olunmalıdır. Tedavide meşru alternatiflerin olmadığı durumlarda -normal zamanlarda yasak olan- haram bir madde ile tedavi de caiz görülmüştür. Nitekim bu husus, İslam fıkhının temellerinden birini oluşturan “Zaruretler yasakları mubah kılar” (Mecelle, md. 21) kaidesinin bir yansımasıdır.

  4. Bir hastalığa duçar olan Müslüman bireye düşen en önemli vazifelerden biri kendisi ve çevresindekiler hakkında sorumluluk bilinciyle hareket etmek ve özellikle hastalığı bulaşıcı ise yayılmasının ve başka insanlara bulaşmasının önüne geçmektir. Bu konuda ihmalkâr davranıp kendimize ve başkalarına zarar vermek, kul ve kamu hakkının ihlal edilmesi olup büyük bir vebaldir. Zira dinimizde kişinin kendisine de başkalarına da zarar vermesi yasaklanmıştır (Muvattâ, Akdiye, 31; İbn Mâce, Ahkâm, 17).

  5. Hz. Peygamber’in veba olan yere girilmemesi ve veba olan yerden çıkılmaması (Buhârî, Tıb, 30; Müslim, Selâm, 92-100), cüzzamlı hastalardan uzak durulması (Buhârî, Tıb, 19) ve bulaşıcı hastalıklardan aslandan kaçar gibi kaçılması yönündeki emir ve tavsiyeleri (Buhârî, Tıp, 16) ile bulaşıcı hastalığı bulunan bir kişiyle musafaha etmeyerek geri göndermesi (Müslim, Selâm, 126), ayrıca hastalıklı olanla sağlıklı olanın bir arada bulundurulmaması gerektiğini belirtmesi (Müslim, Selâm, 104-105) salgın hastalıklara karşı gerekli tedbirlerin alınması gerektiğini açık bir şekilde ortaya koymaktadır.

  6. Sonuç olarak, sağlık otoritelerince “salgın” olarak ilan edilen bir hastalığa karşı gerekli tedbirlerin alınması ve gerekli tedavilerin uygulanması noktasında Müslümanlar üzerlerine düşen görevi yapmakla dinen mesuldürler. Bu itibarla bilimsel usullere uygun olarak üretilen, alanında uzman hekimlerce salgın hastalıklara karşı koruyucu olduğu belirtilen aşıların kullanımı dinen de uygundur. Buna göre toplum sağlığını tehlikeye atacağı konusunda galip zan bulunan durumlarda gerekli tedbirlere uymamak, kul ve kamu hakkı ihlali olur.

16 Ağustos 2021 Pazartesi

Sâd Suresi, Nuzülü, Konusu

Hakkında

Mekke döneminde inmiştir. 88 âyettir. Sûre, adını birinci âyetteki “Sâd” harfinden almıştır. Sûrede başlıca, Allah’ın birliği, müşriklerin inkârları ve sapıklıkları sebebiyle azabı hak etmiş oldukları, Davûd, Süleyman, Eyyüp, İbrahim, İshak, İsmail, el-Yesa’ ve Zülkifl Peygamberlerin kıssaları, Davûd Peygamberin hakemliği ve Hz. Peygamberin temel görevi konu edilmektedir.

Nuzül

Mushaftaki sıralamada otuz sekizinci, iniş sırasına göre de otuz sekizinci sûredir. Kamer sûresinden sonra, A‘râf sûresinden önce Mekke’de inmiştir.

Konusu

Sûrenin temel konusu, Resûl-i Ekrem’in hak peygamber olduğu gerçeğinin ispatıdır. Kur’an üzerine yeminle başlayan sûrede Hz. Muhammed’in peygamberliğini inkâr eden müşriklerin iddiaları reddedilmekte; çok tanrıcı inançlarının kısa eleştirisi yapıldıktan sonra onlara, önceki peygamberlere karşı benzer tavırlar sergileyenlerin âkıbetleri hatırlatılmakta, Hz. Peygamber’e de sabır tavsiye edilmektedir. Hz. Dâvûd, oğlu Süleyman ve Eyyûb’un hayatlarından kesitler verilmekte; Hz. İbrâhim, İshak, Ya‘kub, İsmâil, Elyesa‘, Zülkifl’in isimleri sıralanarak bunların yolundan gidenlerin âhiretteki mutlu hayatları, buna karşılık yoldan çıkanların kötü âkıbetleri hakkında kısa ve uyarıcı açıklamalar yapılmaktadır. Sûrenin son bölümünde insanlığın atası olan Hz. Âdem’in yaratılışı anlatıldıktan sonra İblis’in, kendisine rahmet kapılarının kapanmasına sebep olduğunu düşündüğü için Âdem’in soyuna hınç beslediği ve onları doğru yoldan saptırmaya ahdettiği anlatılmakta, Hz. Muhammed’in hak peygamber olduğu gerçeği bir defa daha vurgulanmaktadır.


https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/sure/38-sad-suresi

Furkân Suresi,Nuzülü,Konusu

Hakkında

Mekke döneminde inmiştir. 68-70. âyetlerin Medine döneminde indiği konusunda bir rivayet de vardır. 77 âyettir. Sûre, adını ilk âyette geçen “elFurkân” kelimesinden almaktadır. Furkân, “hak ile batılı birbirinden ayıran”demek olup Kur’an’ın isimlerinden biridir. Sûre de temel konular olarak Hz.Peygamber’in tüm insanlığa gönderildiği, onun tebliğ sırasında karşılaştığı zorluklar ve şirkin kökünün kazınacağı, geçmiş ümmetlerin hayatlarından bazı örnekler de verilerek ele alınmaktadır.

Nuzül

Mushaftaki sıralamada yirmi beşinci, iniş sırasına göre kırk ikinci sûredir. Yâsîn sûresinden sonra, Fâtır sûresinden önce Mekke’de inmiştir. Abdullah b. Abbas’tan nakledilen bir rivayette 68-70. âyetlerin Medine’de indiği belirtilirse de Buhârî’nin kaydettiği bir rivayette (“Tefsîr”, 25), 68. âyetin Mekke’de indiğini belirten bir bilginin yer alması, bu üç âyetin de Mekke’de indiği ihtimalini güçlendirmektedir. Sûrenin ilk üç âyetinin Medine’de indiği yolunda da bir rivayet vardır (İbn Âşûr, XVIII, 313).

Konusu

Furkan sûresi, Allah Teâlâ’nın yüceliğini, evrendeki hüküm­ranlığının mutlaklığını vurgulayan ve O’nu ulûhiyyetine yakışmayan niteliklerden tenzih eden âyetlerle başlar; Kur’an’ın ilâhî kaynaklı ve Hz. Muhammed’in hak peygamber olduğu hususundaki kuşkuları reddeden açıklamalarla devam eder. Ortaya konan delillere rağmen bu gerçekleri inkâr edenlerin, inat ve inkârları yüzünden âhirette uğrayacakları âkıbet hakkında bilgi verilerek uyarılarda bulunulur. Özellikle Hz. Muhammed’in peygamberliğini inkâr edenlerin, onun beşerî sıfatlara sahip olduğunu ileri sürerek bu durumu kendisi için bir kusurmuş gibi değerlendirmeleri eleştirilir. Daha sonra Hz. Peygamber için bir teselli olması maksadıyla geçmiş peygamberlerin de bu tür düşmanca davranışlara mâruz kaldıklarına dair örnekler verilir. Allah’ın yaratıcılığı ve evren üzerindeki hükümranlığını konu alan âyetlerin ardından Allah’ın has kullarının iman, ibadet ve ahlâka dair güzel hasletlerinden örnekler verilir ve bunların âhirette elde edecekleri mutluluktan söz edilir.

https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/sure/25-furkan-suresi

15 Ağustos 2021 Pazar

Nûr Suresi,Nuzülü,Konusu

Hakkında

Medine döneminde inmiştir. 64 âyettir. Adını, 35. âyette geçen “nûr” kelimesinden almıştır. Sûre de başlıca; bireysel ve toplumsal hayatla ilgili çeşitli hüküm ve prensipler, özellikle aile hayatına dair esaslar yer almaktadır.

Nuzül

Mushaftaki sıralamada yirmi dördüncü, iniş sırasına göre 102. sûredir. Haşr sûresinden sonra, Hac sûresinden önce Medine’de inmiştir. Zina edenlerle evlenmeyi kınayan 3. âyet, hicretin 3. yılında, Recî’ çatışmasında şehid düşen Mirsed ile ilgilidir. Şu halde sûrenin ilk âyetleri hicretin 1. yılının sonu ile 2. yılının başlarında vahyedilmiş olmalıdır. Eşleri hakkında zina suçlamasında bulunan kocalar hakkındaki 6. âyetin de Tebük Savaşı’ndan sonra, 9. yılın Şâban ayında geldiği bilinmektedir. Buna göre sûrenin uzun bir zaman dilimi içinde parça parça nâzil olduğu anlaşılmaktadır.

Konusu

Sûrenin konularını şöylece sıralamak mümkündür:

1. Zina suçu işleyenlerin cezası ve bunlarla evlenmenin hükmü.

2. Namuslu kadınlara iftira edenlerin ispat yükümlülüğü, cezası ve lânetleşme usulü.

3. Hz. Âişe’nin, münafıklar tarafından yapılan iftiradan berâeti (Allah’ın münafıkları yalanlaması, Hz. Âişe’yi temize çıkartması).

4. Namusla ilgili dedikoduların ve ahlâksızlığın yayılmasına sebep olanların kınanması.

5. Evlere girip çıkma ile ilgili muaşeret kuralları.

6. Müslümanlar arasındaki (kadın-erkek) sosyal ilişkiler ve selâmlaşma kuralları.

7. Köle ve câriyelere iyi davranma, onları evlendirme ve özgürlüklerine kavuşturma konularıyla ilgili teşvikler.

8. Fuhşun yasaklanması, iffetli olmanın teşviki.

9. Şeytanın tuzakları hakkında uyarı.

10. Allah’ın doğru yolu göstermesi ve imana giden yola ışık tutmasıyla ilgili temsilî açıklamalar.

11. Allah’ın büyüklüğü ve eşsiz nitelikleri, O’na kulluk edenlere sevgisi ve ödülleri konularında önemli açıklamalar ve müjdeler.

https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/sure/24-nur-suresi

14 Ağustos 2021 Cumartesi

Mü'minûn Suresi,Nuzülü,Konusu,Fazileti

Hakkında

Mekke döneminde inmiştir. 118 âyettir. Sûre, adını birinci âyette geçen “elMü’minûn” kelimesinden almıştır. “el-Mü’minûn”, mü’minler demektir. Müşriklere son uyarı niteliğindeki bu sûrede, mü’minlerin zafere ulaşacakları, kötülerin cezaya çarptırılacağı konu edilmektedir.

Nuzül

Mushaftaki sıralamada yirmi üçüncü, iniş sırasına göre yetmiş dördüncü sûredir. Enbiyâ sûresinden sonra, Secde sûresinden önce Mekke’de inmiştir.

Konusu

Mü’minûn sûresinin öncelikli konusu inananların üstün nitelikleridir. Daha sonra her bir insanın anne karnındaki oluşum süreci, Hz. Nûh ve adı verilmeyen bir peygamber ile Mûsâ ve Hârûn hakkında ibretli bilgiler, tebliğlerinin ortak noktaları, peygamberlerin yolundan giden ümmetlerin ve onların yolundan sapan inkârcıların başlıca özellikleri, Mekke putperestlerinin, sorulduğunda Allah’ın yaratıcı gücünü kabul etmelerine rağmen O’na ortak koşmaları ve âhirete inanmamaları, bunların âhiretteki acıklı durumları, pişmanlıkları ve karşılık bulmayacak dilekleri hakkında açıklamalar yapılmaktadır. Sûre, “Rabbim! Beni bağışla, bana merhamet et; sen merhametli olanların en üstünüsün!” meâlindeki dua cümlesiyle son bulur.

Fazileti

Hz. Ömer’den rivayet edilen bir hadise göre Resûlullah, bir ara olağan üstü vahiy hallerinden birini yaşarken kıbleye dönüp ellerini kaldırarak, “Allahım! Bize nimetini arttır, eksiltme; bizi onurlandır, alçaltma; bize ihsan et, mahrum etme; bizi seçkin kıl (düşmanlarımıza karşı) zayıf duruma düşürme; bizden hoşnut ol ve bizi senden hoşnut kıl!” diye dua ettikten sonra, “Şu anda bana on âyet indi; kim bu âyetlerin gereğini yaparsa cennete girecektir” buyurmuş, ardından da bu sûrenin ilk on âyetini okumuştur (Müsned, I, 34).

https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/sure/23-muminun-suresi

8 Ağustos 2021 Pazar

Bela, günah ve istiğfar ilişkisi- FARUK BEŞER


Hiçbir şey sebepsiz değildir. ‘Dünyaya ya da bedeninize isabet eden hiçbir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce o bir kitapta kaydedilmiş olmasın. Bu Allah için çok kolaydır’ (Hadid 22). 

Demek ki, meselenin kaderle de alakası vardır ve kaderi yanlış anlayanlar, sanırlar ki, bu belalar biz istemesek de olacaktı, çünkü bunları Allah (cc) takdir etti, olmak zorundaydı ve oldu. Oysa kader kendi özel sebepleriyle olacak olan bir şeyin öyle olacağını Allah’ın ezelde bilmesi ve yazmasıdır. İnsan iradesinin söz konusu olduğu şeylerde sebep insandır ve insan özgürdür, onun için de yaptıklarından sorumludur. O şey Allah yazdığı için öyle olmamıştır, öyle olacağı için Allah onu öyle yazmıştır. Birinci nokta burasıdır.

İkinci nokta: Musibet olarak görülen şeylerin varlık sebebini üç ana kategoriye ayırabiliriz:

1-Bu olaylar ya kulun denenmesi için salt bir imtihandır. Çünkü Allah insanı bazen iyilikle bazen de kötülükle imtihan eder (Enbiya 35). 

2-Ya kulun iyi niyetleri ve güzel duygularıyla hak ettiği ama gereğini yapamadığı için ulaşamadığı derecelere yükseltilmesi için bir bedeldir. Bu yönüyle musibetler aynı zamanda menfi/negatif ibadetlerdir, çünkü kula ibadetler gibi sevap kazandırırlar.

3-Ya da günahları ve ihmalleri sebebiyle hak ettiği peşin bir cezalandırmadır. Bunlardan her birini gösteren ayeti kerimeler ve hadisi şerifler vardır. Yoksa Allah kimseye zerre kadar zulüm/haksızlık etmez. 

Biz bir musibetin bunlardan hangisi için geldiğini ya da her bir sebebin hangi oranda birleşip bu sonu oluşturduğunu bilemeyiz. Biz kendimizi muhasebe eder ona göre tedbirimizi alırız. Dolayısıyla şu insan ya da toplum şöyle davrandı, Allah da onlara bu musibeti verdi demek yanıltıcı olur. Ama kişinin kendisini, acaba bu musibet başıma şu hatalarım sebebiyle mi geldi diye muhasebe etmesinde bir sakınca yoktur, hatta bu gereklidir. Şöyle diyenler de vardır: Bir musibetin ceza mı yoksa kulun derecesini yükseltmek için bir imtihan mı olduğunu, kulun buna verdiği tepkiyle anlayabiliriz. Eğer bir bela karşısında kulun isyan ve feveranı artmışsa bu bir cezadır, istiğfar ve kendini hesaba çekmesi artmışsa derece kazandıran bir imtihandır.

Üçüncü nokta: Allah dünyayı insanlar için yaratmış, göklerdekileri bile onun hizmetine sunmuştur. Dolayısıyla dünyada olup biten hiçbir şey insandan bağımsız ve alakasız değildir. Sevaplar gibi günahların da atmosferde dalga boyları vardır. ‘Karada ve denizde oluşan bütün bozulmalar/fesat insanın kendi işledikleri sebebiyledir. Ta ki, yaptıklarının bir kısmını Allah ona tattırsın, belki dönerler diye’ (Rum 41).

‘Başınıza gelen her ne musibet varsa hep kendi yaptıklarınız sebebiyledir, çoğunu da Allah affeder’ (Şura 30).

Bazen toplumda işlenen günahlar tıpkı havadaki nem oranının taşınabilir en son miktarı gibi nihai doza ulaşınca musibetler iyi kötü ayırmadan herkese birden gelir (bkz. Enfal 25). 

Bunun esprisi de şudur: Demek ki, iyilerin kötülüklere engel olma gibi bir görevleri de vardır ve bunu yapmadıkları zaman onlar da bu günahlara ortak olmuş olurlar. Allah (cc) Yahudilerin kendi aralarında işledikleri kötülüklere engel olmadıkları için lanete uğradıklarını söyler (Mâide 79). Lanet insanın Allah’ın rahmetinin kapsama alanından çıkarılmasıdır, böyle bir insanın artık belalara maruz kalması her an mümkündür.

Dördüncü nokta: Bela ve musibetlere maruz kalmamak, kalmışsa bundan kurtulmak için kulun kendisini muhasebe etmesi ve günahlarından istiğfar etmesi gerekir. İstiğfar ilahi rahmetin gelmesi, belaların kalkması için önemli bir sebeptir. Bazen uzmanlar fizik hesaplamalara bakarak deprem olacak derler ama olmaz. Çünkü onlar istiğfar etkisini hesaba katmazlar. Ancak istiğfar, sadece kulun oturup ‘estağfirullah’ çekmesi demek değildir. Günah, zulüm ve isyan muhasebesi yapıp, artık onları terk etmesi ve estağfirullah diyerek de Allah’tan özür dilemesidir.

 Allah (cc) Peygambere şöyle söylemesini tembihlemişti: ‘Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O’na dönün ki, sizi belirli ecele kadar güzel nimetlerle yaşatsın, iyilik hak eden herkese iyiliğini versin. Eğer aldırmayıp devam ederseniz, sizin için büyük bir günün azabından korkarım’ (Hûd 3). 

‘Rabbinizden mağfiret dileyin, sonra günahları terk edip O’na dönün ki, rahmetini üzerinize bol bol göndersin, gücünüze güç katsın. Böyle günahkâr halde sürüp gitmeyin’ (Hûd 52).

İsrâ Suresi,Nuzülü,Konusu,Fazileti

Hakkında

26,32,33 ve 57. âyetler ile 73-80. âyetler Medine döneminde, diğerleri Mekke döneminde inmiştir. 111 âyettir. Sûre, adını ilk âyetin konusu olan “İsrâ” olayından almıştır. “Geceleyin yürütmek” anlamına gelen “İsrâ”, Mîrac yolculuğunda, Hz. Peygamberin bir gece, Mekke’den Kudüs’e götürülmesini ifade eder. Sûrenin diğer bir adı da “Benî İsrâil Sûresi”dir.

Nuzül

Mushaftaki sıralamada on yedinci, iniş sırasına göre ellinci sûredir. Kasas sûresinden sonra, Yûnus sûresinden önce Mekke döneminde inmiştir. 26, 32-33, 60, 73-74, 80, 107-111. âyetlerle diğer bazılarının Medine’de indiği yolunda değişik rivayetler varsa da, büyük ihtimalle tamamı Mekke’de nâzil olmuştur. İbn Âşûr, bu rivayetlerin, söz konusu âyetlerin içerdiği hükümlerin Medine dönemindekilerin muhtevasını hatırlatmasından ileri gelmiş olabileceğini, fakat bunun sağlam bir gerekçe olmadığını ifade eder (XV, 6).

Konusu

İsrâ olayı, İsrâiloğulları’nın kötülükleri sebebiyle uğradıkları iki büyük işgal ve yıkım, önemli bir kısmı Kur’an-ı Kerîm’den önceki ilâhî kitaplarda da bulunan temel dinî ve ahlâkî buyruklar, yeniden dirilmenin mümkün olduğu ve âhiret sorumluluğu, Allah’ın kuşatıcı ilmi, ilk insanın yaratılışı, İblîs’in isyanı, insanın seçkin bir varlık oluşu, ibadet ve namaz, Kur’an’ın önemi, müşriklerin inatçılığı, müminlerin itaatkârlığı sûrenin başlıca konularıdır.

Fazileti

İbn Hanbel, Tirmizî ve Nesâî gibi muhaddislerin aktardığı bir rivayete göre Hz. Âişe Peygamber efendimizin, genellikle geceleri Benî İsrâil (İsrâ) ve Zümer sûrelerini okuduğunu bildirmiştir (Şevkânî, III, 233).

https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/sure/17-isra-suresi

7 Ağustos 2021 Cumartesi

Nahl Suresi,Nuzülü,Konusu

Hakkında

Mekke döneminde inmiştir. 128 âyettir. Sûre, adını 68. âyette geçen “en-Nahl” kelimesinden almıştır. “en-Nahl” bal arısı demektir. Sûrede başlıca, kâinatta Allah’ın varlığını ve birliğini gösteren deliller, vahiy, öldükten sonra dirilme gibi konular yer almaktadır

Nuzül

Mushaftaki sıralamada on altıncı, iniş sırasına göre yetmişinci sûredir. Kehf sûresinden sonra, Nûh sûresinden önce Mekke’de nâzil olmuştur. Sondan üç âyetin Medine’de indiği yolunda rivayetler vardır. Hicretten bahseden 41. âyet ve sonrasının Medine’de indiği yolundaki görüş zayıf bulunmaktadır (41. âyetin tefsirine bk.).

Konusu

Sûrede ulûhiyyet, vahiy, öldükten sonra dirilme ve Allah’ın huzurunda hesap verme gibi dinin temel konuları ele alınmakta; ardından göklerde ve yerde Allah’ın mutlak kudretinin delilleri gösterilmekte, daha sonra O’nun nimetlerini görüp takdir etmemenin, şükretmemenin sonuçları hatırlatılarak bu hususta insanlar uyarılmakta; adalet, ihsan, sözünde durma, yemin, haram ve helâller, tövbe gibi dinî-ahlâkî konular üzerinde durulmakta; ayrıca Hz. Peygamber’e Allah yoluna davetin yöntemi hatırlatılarak adaletli, sabırlı olması istenmektedir.

https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/sure/16-nahl-suresi

6 Ağustos 2021 Cuma

Hicr Suresi,Nuzülü,Konusu

Hakkında

Mekke döneminde inmiştir. 99 âyettir. Sûre, adını 80. âyette geçen “Hicr” kelimesinden almıştır. Hicr, Medine’nin kuzeyinde vaktiyle Semûd kavminin yaşadığı bir yerin adıdır. Sûre de başlıca Allah’ın birliği, peygamberlik, öldükten sonra dirilme ve hesap konuları; peygamberlerin, çeşitli zamanlarda azgınlara ve inkârcılara karşı verdikleri mücadeleler çerçevesinde ele alınmaktadır. Bu sûre de ayrıca ilâhî kitapların kendisiyle kemale erdiği Kur’an’ın, her türlü tahriften korunacağı hükmü de yer almaktadır.

Nuzül

Mushaftaki sıralamada on beşinci, iniş sırasına göre elli dördüncü sûredir. Yûsuf sûresinden sonra, En‘âm sûresinden önce Mekke döneminde, müşriklerin Hz. Peygamber’e ve müslümanlara yaptıkları baskıların şiddetlendiği yıllarda nâzil olmuştur (bk. âyet 94). İbn Âşûr’a göre (XIII, 6) bi‘setin (Hz. Peygamber’e vahyin gelmeye başlamasının) dördüncü yılının sonunda inmiştir. 87. âyetin Medine’de indiği yolundaki bilgi itimada şayan görülmemektedir.

Konusu

Sûrenin ilk konusu Kur’an, vahiy ve peygamberliktir. Daha sonra insanın beden ve ruh varlığının yaratılış süreci ile İblîs’in Allah’tan gelen secde buyruğuna uymaması anlatılır. İyilerin uhrevî mükâfatları, Allah’ın rahmetinin genişliği; Hz. İbrâhim ve Lût ile Eyke halkı ve Hicr halkıyla ilgili kısa bilgiler, Hz. Peygamber’e ve müminlere verilen müjdeler, inkârcılara yapılan uyarılar sûrenin belli başlı konularıdır.

https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/sure/15-hicr-suresi

5 Ağustos 2021 Perşembe

İbrâhîm Suresi,Nuzülü,Konusu

Hakkında

Mekke döneminde inmiştir. 52 âyettir. İçinde Hz. İbrahim’den ve ailesinden söz edildiği için bu adı almıştır. Sûre de başlıca imanın temel konuları olan Allah’a iman, peygamberlere iman, öldükten sonra dirilme ve hesap ele alınmaktadır.

Nuzül

Mushaftaki sıralamada on dördüncü, iniş sırasına göre yetmiş ikinci sûredir. Nûh sûresinden sonra, Enbiyâ sûresinden önce nâzil olmuştur. Müfessirlerin çoğunluğuna göre sûrenin tamamı Mekke döneminde inmiştir; 28 ve 29. âyetlerin Medine döneminde Bedir Savaşı’na katılan müşrikler hakkında indiğine dair rivayetler de vardır (Taberî, XIII, 219-223).Adı

Sûre adını, 35-41. âyetlerde ismine ve dualarına yer verilen Hz. İbrâhim’den almıştır.

Konusu

Sûre Allah’ın varlığı ve birliği, vahiy, peygamberler, öldükten sonra dirilme ve sorgulanma gibi temel inanç konularını ana hatlarıyla içermektedir. Bu çerçevede getirilen deliller, insanların aydınlatılması için indirilmiş olan vahiy, insanları Allah yolundan alıkoyanların kınanması, peygamberlerin görevleri, Hz. Mûsâ’nın peygamberliği ve kıssasından bazı kesitler, peygamberlere karşı olumsuz tavır takınanların başlarına gelen sıkıntılar, Allah’a güvenme ve itaat etmenin önemi, âhiret halleri, inkârcıların dünyadaki amellerinin değeri, âhirette şeytanın suçlulara karşı tavrı, orada müminlere verilen mükâfat, inkârcılara verilen ceza, Hz. İbrâhim’in duası, son olarak Kur’an’ın insanlığa gönderilmiş bir mesaj oluşu gibi konulara da temas edilmiştir.

https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/sure/14-ibrahim-suresi

4 Ağustos 2021 Çarşamba

Ra'd Suresi,Nuzülü,Konusu

Hakkında

Mekke döneminde inmiştir. 43 âyettir. Sûre, adını 13. âyette geçen “Ra’d” kelimesinde nalmıştır. “Ra’d” gök gürültüsü demektir. Sûrede başlıca Allah’ın birliği, peygamberlik, öldükten sonra dirilmek ve hesap ile müşriklerin İslâm hakkında ortaya attıkları şüpheler konu edilmektedir.

Nuzül

Mushaftaki sıralamada on üçüncü, iniş sırasına göre doksan altıncı sûredir. Muhammed sûresinden sonra, Rahmân sûresinden önce nâzil olmuştur; Mekke’de mi Medine’de mi indiği hakkında farklı rivayet ve tesbitler vardır. Mushaftaki tertibe göre sûrenin Mekke’de inmiş olan ve hurûf-i mukattaa ile başlayan sûrelerin arasına yerleştirilmiş olması, üslûbunun Mekkî sûrelere benzemesi, muhtevasında tevhid ilkeleri, müşriklerin kınanması ve yerilmesi gibi konuların yer alması sebebiyle Mekke’de inmiş olduğu rivayeti tercih edilmiştir; 31-32. âyetlerinin Mekke’de, diğerlerinin ise Medine’de indiğini, ayrıca tamamının Medine döneminde geldiğini söyleyenler de vardır.

Konusu

Ra‘d sûresinde Allah’ın varlığı, birliği, ilmi ve kudretinin aklî delillerle ispatı; evrenin sahibi ve ondaki tasarruf hususunda tek yetkili oluşu, bu sebeple ibadete lâyık ve müstahak tek mâbud oluşu, peygamberlik ve peygamberlerin doğrulukları, evlenme, çocuk sahibi olma gibi bazı nitelikleri, vahiy ve Kur’an-ı Kerîm’in hak oluşu, Kur’an’ın özellikleri, öldükten sonra dirilme, hesap verme, cennet ve cehennem, samimi müminlerin özellikleri, müşriklerin ortaya attığı şüpheler ve bunlara verilen cevaplar, Ehl-i kitabın Kur’an karşısındaki tutumu ile toplumların kaderini etkileyecek derecede önemli birçok ahlâkî konu, tabiat olayları ve gök cisimleri arasındaki ilâhî nizam vb. konular ele alınmıştır.

https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/sure/13-rad-suresi

3 Ağustos 2021 Salı

Yûsuf Suresi,Nuzülü,Konusu

Hakkında

Mekke döneminde inmiştir. 111 âyettir. Bu sûrede Yûsuf Peygamberin hayatta karşılaştığı sıkıntılar ve bunlara sabrederek nasıl başarıya ulaştığı anlatılmakta ve inananlar için faydalı öğütler, önemli mesajlar verilmektedir. Kur’an’da baştan sona kadar bir tek konuyu anlatan tek sûre budur.

Nuzül

Mushaftaki sıralamada on ikinci, iniş sırasına göre elli üçüncü sûredir. Hûd sûresinden sonra, Hicr sûresinden önce Mekke’de nâzil olmuştur.Yahudilerin telkini ile Mekke müşriklerinin Hz. Peygamber’e, “İsrâiloğulları Mısır’a niçin gittiler?” şeklindeki sorusuna cevap olarak veya müslümanların Resûlullah’tan bir kıssa anlatmasını istemeleri üzerine indiği rivayet edilmiştir. Ancak Muhammed b. İshak’a göre sûrenin nüzûl sebebi, kavmi tarafından zulme uğramış olan Hz. Peygamber’i teselli etmektir (Elmalılı, IV, 2841). Kavminin baskıları ve işkenceleri karşısında Resûl-i Ekrem ve arkadaşları bunalmışlardı; bu bunalımdan bir çıkış yolu arıyorlardı. Böyle sıkıntılı bir anda bu sûrenin inmesi, müslümanlara bir teselli ve müjde olmuştur. Zira kıssanın kahramanı olan Hz. Yûsuf da Filistin’de kardeşlerinin bazı kötülüklerine mâruz kalmıştı. Fakat sonunda o, Mısır’da devlet yönetiminde söz sahibi oldu, kardeşleri de bu devletin yönetiminde görevlendirildiler.

Bu sûrede anlatılan kıssa da, dolaylı olarak Hz. Muhammed ve arkadaşlarına, sabrettikleri takdirde Hz. Yûsuf’a verilmiş olan mükâfatın bir benzerinin onlara da verileceğini ve Kureyşliler’in kendilerine boyun eğeceğini müjdelemektedir. Nitekim kavminin baskısı neticesinde Medine’ye göç etmiş olan Resûlullah sekiz sene sonra Mekke’yi fethetmiş ve Kureyşliler ona boyun eğmiştir. Ancak Hz. Peygamber Kureyşliler’e, Hz. Yûsuf’un Mısır’da kardeşlerine söylediği sözün aynısını söylemiş ve şöyle demiştir: “Bugün sizi kınamak yok, Allah sizi affetsin! O, merhametlilerin en merhametlisidir” (İbn Sa‘d, Tabakāt, II, 142). “Gidiniz, hepiniz serbestsiniz!” (İbn Kesîr, es-Sîre, III, 570). Muhtevasına ve işaret ettiği konulara bakıldığında sûrenin, hicretin arifesinde meydana gelen olaylar esnasında, yani Kureyş’in Hz. Peygamber’i öldürme, sürgün etme veya hapsetme planlarını tasarladığı sırada ve bir defada inmiş olduğu anlaşılmaktadır.

Konusu

İlk üç âyette bu sûredeki âyetlerin Kur’an-ı Kerîm’in âyetleri olduğu, Kur’an’ın Arap diliyle indirildiği ve bu sûrede kıssaların en güzelinin anlatılacağı bildirilmektedir. Bundan sonra 101. âyete kadar Hz. Yûsuf’un kıssası anlatılmıştır. Kıssada Hz. Yûsuf’un, kardeşleri tarafından kuyuya atılması, onu kuyudan çıkaran kafile tarafından Mısır’da köle olarak satılması, bir iftira sonucu cezaevine girmesi, Mısır kralının gördüğü rüyayı yorumlaması neticesinde cezaevinden çıkarılıp maliyeden sorumlu yüksek düzeyde yöneticiliğe getirilmesi, uzun süreli bir ayrılıktan sonra babası ve kardeşleriyle tekrar buluşması gibi konular ele alınmıştır. Daha sonraki âyetlerde ise müminlere müjde ve öğütler verilmektedir.

Kur’an-ı Kerîm’deki kıssalar bazı hikmetlere dayanmaktadır. Özellikle peygamberlerin kıssaları, alınması gereken ibretlerle doludur. Nitekim bu sûrenin son âyetinde yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Andolsun onların kıssalarında akıl sahipleri için ibretler vardır.” Hz. Yûsuf’un kıssası hakkında da şöyle buyurmuştur: “Andolsun ki Yûsuf ve kardeşle­rinde, almak isteyenler için ibretler vardır” (Yûsuf 12/7).

https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/sure/12-yusuf-suresi

2 Ağustos 2021 Pazartesi

Hûd Suresi,Nuzülü,Konusu,Fazileti

Hakkında

Mekke döneminde inmiştir. 123 âyettir. Sûre, adını içinde söz konusu edilen Hûd peygamberden almıştır. Sûre de başlıca tevhit, peygamberlik, öldükten sonra dirilme ve ceza konuları ele alınmakta ve bunlar bazı peygamberlerin kıssalarıyla desteklenmektedir.

Nuzül

Mushaftaki sıralamada on birinci, iniş sırasına göre elli ikinci sûredir. Yûnus sûresinden sonra, Yûsuf sûresinden önce Mekke döneminin son bir yılı içinde nâzil olmuştur. 12, 17 ve 114. âyetlerinin Medine’de indiği yolundaki görüş müfessirlerin çoğunluğunca kabul edilmemiştir (İbn Âşûr, XI, 311; Reşîd Rızâ, XII, 2; Ateş, IV, 291).

Konusu

Hûd sûresi hem üslûp hem de içerik bakımından bir önceki Yûnus sûresiyle büyük bir benzerlik göstermektedir. Bu sûrede de ağırlıklı olarak Allah’ın varlığı, birliği, O’nun iradesinin peygamberleri aracılığıyla vahyedildiği gerçeği ve peygamberlik olgusunun gelmiş geçmiş toplumlardaki görünümü ele alınmakta, bazı peygamberlerin kıssalarına Yûnus sûresinde özet olarak, burada ise daha geniş bir şekilde yer verilmektedir. Nûh, Hûd, Sâlih, İbrâhim, Lût, Şuayb ve Mûsâ peygamberlerin kıssaları anlatılmakta; Kur’an’ın mûcize oluşu, öldükten sonra dirilme, hesap ve âhiret hayatıyla ilgili konulara yer verilmektedir.

Fazileti

Hz. Peygamber, “Cuma günü Hûd sûresini okuyunuz” (Dârimî, “Fezâilü’l-Kur’ân”, 17) buyurarak sûrenin faziletine, “Hûd sûresi ve kardeşleri beni ihtiyarlattı” meâlindeki hadisiyle de ağır sorumlulukları hatırlatan bir içeriğe işaret etmektedir. Hûd sûresinin kardeşleri aynı hadisin devamında “Vâkıa, Hâkka, Mürselât, Nebe’ ve Tekvîr” sûreleri olarak belirtilmiştir (Tirmizî, “Tefsîr”, 57/3297; ayrıca bk. Şevkânî, II, 544; Kurtubî, XI, 1). Bu sûrelerde çok etkileyici bir üslûpla daha önceki peygamberlerin tevhid mücadelesinden kesitler verilmiş ve kıyamet sahnelerinin tasvir edilmiş olmasının Resûlullah’ı kendi sorumluluğu ve özellikle ümmetinin geleceği açısından derinden düşündürmüş olduğu anlaşılmaktadır.

https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/sure/11-hud-suresi

1 Ağustos 2021 Pazar

Yûnus Suresi,Nuzülü,Konusu

Hakkında

40,94,95 ve 96. âyetler Medine döneminde, diğerleri Mekke döneminde inmiştir.109 âyettir. Sûrede temel konu olarak Allah’ın rahmetinin gazabına üstünolduğu vurgulanmaktadır. Sûrede, Yûnus, Nûh ve Mûsâ peygamberlerile bunların kavimlerinin kıssalarına yer verilmektedir. Sûre, adını içindekiYûnus kıssasından almıştır.

Nuzül

Mushaftaki sıralamada onuncu, iniş sırasına göre elli birinci sûredir. İsrâ sûresinden sonra, Hûd’dan önce Mekke’de, büyük bir ihtimalle hicretten iki yıl önce nâzil olmuştur. 40. âyetle 94-96. âyetlerin Medine’de nüzûlüne dair rivayetler de vardır.

Konusu

Yûnus sûresinin temel konuları, İslâmî kaynaklarda tevhid, nübüvvet ve âhiret terimleriyle ifade edilen, “bir Allah’a iman ve kulluk etmek, bilgi kaynağı vahiy, vahyin taşıyıcısı ve açıklayıcısı olarak peygamber ve dünya hayatında peygamberin çağrısına uyanlarla uymayanları ebedî âlemde bekleyen âkıbet”tir. Sûre bütün peygamberlerin görev ve işlevlerine, bu arada son peygamber Muhammed aleyhisselâmın gerçek bir peygamber olduğuna, onun insanları Allah’a iman ve yalnızca O’na kulluk etmeye çağırdığına, içlerinde Yûnus aleyhisselâmın da bulunduğu başka peygamberlerden örnekler vererek tarih boyunca yaşanan şirk-tevhid mücadelesine, hem Hz. Peygamber’in getirdiği kitabın kendisinin uydurduğu bir kitap olmadığı hem de Allah’tan başka bir tanrının bulunmadığı gerçekleriyle ilgili ikna edici delillere Kur’an’ın genel üslûbu ve sistematiği çerçevesinde temas etmektedir.

https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/sure/10-yunus-suresi