2 Mart 2025 Pazar

***RAMAZAN RİSALESİ-2-ORUÇ FIKHI

Bismillahirrahmanirrahim. Elhamdülillahi Rabb'il âlemin. Ve sallallahu ve selleme ala seyyidina Muhammed ve ala alihi ve sahbihi ecmaîn.

Oruç, Müslüman olmanın beş temel şartından biridir.

Namaz ve zekattan sonra en büyük sevap kaynaklarındandır.

Oruca inanmamak anlamına gelebilecek düşünceler ve sözler iman dışına çıkarır. İnanılıyor olmasına rağmen ihmal edilmesi ise büyük günahlardandır.

Ramazan Orucu Kimlere Farzdır?
Bir insana orucun farz olması için:
1) Müslüman olması,
2) Akıllı olması,
3) Erginlik çağına gelmiş olması şarttır.

Bu şartları taşımayanların oruç tutması farz değildir. Ancak oruç tutarlarsa, tuttukları oruç ibadettir.

Orucun sahih olması için niyet etmek şarttır. Niyetsiz oruç makbul değildir.

Ramazan orucuna, akşamdan itibaren kuşluk vaktine kadar niyet edilebilir. Şöyle ki:

Normal olarak oruca, sahur yemeğini yedikten sonra niyet edilir. Ancak sahurda uyanamayıp yeme-içme zamanının bittiği imsak vaktinden sonra kalkan bir kimse, güneş doğmuş olsa bile kuşluk vaktine kadar o günün orucuna niyet edebilir. Yeter ki imsak vaktinden sonra orucu bozacak bir şey yapmasın.

Niyet, oruçta da diğer ibadetlerde de esasen kalp ile olur. Yani geceleyin, yarın oruç tutacağını kalbinden geçiren kimse niyet etmiş demektir.

Oruç tutmak düşüncesi ile sahur yemeğine kalkan kimsenin bu düşüncesi uygulamalı bir niyettir. 

Oruca kalp ile niyet etmek yeterlidir. Ancak kalp ile yapılan bu niyeti dil ile söylemek müstehap görülmüştür.

Orucun Hükümleri

1- Farz olan oruçlar;

a- Ramazan ayında oruç tutmak, 

b- Ramazanda tutulmayan orucu başka günlerde kaza etmek,

c- Kefaret oruçları.

2- Vacib olan oruçlar;

a- Nafile başlanmış ve bozulmuş orucun kazası,

b-Adak oruçları.

3-) Sünnet olan oruçlar;


Hicri aylardan Muharrem ayının dokuz ve onuncu veya onuncu ve on birinci günleri oruç tutmak.

4- Müstehap olan oruçlar;


a- Kameri ayların on üç, on dört ve on beşinci günleri oruç tutmak,

b- Pazartesi ve Perşembe günleri oruç tutmak,

c- Ramazandan sonra Şevval ayında altı gün oruç tutmak.

5- Mekruh olan oruçlar;

a- Muharrem ayının sadece onuncu günü oruç tutmak

b- Sadece Cuma günü tek olarak oruç tutmak.

c- Sadece Cumartesi günü tek olarak oruç tutmak.

6- Haram olan oruçlar;

a- Ramazan Bayramının birinci günü oruç tutmak,

b- Kurban Bayramının dört günü oruç tutmak haramdır. Çünkü bayram günleri Allah'ın kullarına birer ziyafet günüdür. O'nun ziyafetinden kaçınmak uygun değildir.

Ramazan Orucu Ertelenebilir mi?
Ramazan oruç ayıdır. Farz olan oruç Ramazandadır.

Dinimizin geçerli saydığı bir özür olmadıkça oruç, Ramazan ayından sonraya ertelenemez. Ertelemenin caiz olması için şu özürlerden birinin bulunması gerekir. Bu özürler genel çizgilerdir. Her Müslümanın kendisine mahsus durumu, ilim ehline danışarak karar vermesi gerekir.

Hastalık: Bir hasta, oruç tuttuğu takdirde hastalığının artmasından veya uzamasından korkarsa oruç tutmayabilir. İyileşince tutmadığı oruçları kaza eder. İyileşmesi yıllarca uzasa bile vebale girmesi söz konusu değildir.
                                             
Yolculuk: Ramazan ayında en az doksan kilometre mesafeye yolculuğa çıkan kimse oruç tutmayabilir. Gittiği yerde de on beş günden az kalacaksa ve kendisine ait bir yer değilse orada da oruç tutmayabilir. Yolculuk hâli bitince tutmadığı günleri kaza eder. 

Oruç tutmasında bir güçlük yoksa yolcunun oruç tutması daha hayırlıdır. Çünkü yolcunun oruç tutmaması sadece bir izindir. Sırf oruç tutmamak için yolculuğa çıkmak, oruç tutmamaya ruhsat oluştursa da iman zayıflığına delalet edeceği için tevessül edilmesi yanlış bir hareket olur.

Tehdit edilmek: Orucu bozmak için ölümle veya vücuduna bir zarar verilmekle tehdit edilen kimse, orucunu bozabilir. Bu tehdidin inandırıcılığı önemlidir. Bozduğu orucu sonra tutar.

Gebe ve emzikli olmak: Hamile veya emzikli olan bir kadın, oruç tuttuğu takdirde kendisine veya çocuğuna bir zarar geleceğinden korkarsa oruç tutmayabilir.  Hamile veya emzikli kadının oruç tutup tutmayacağı ile ilgili kararı uzman bir doktorun tavsiyesi ile verebileceği gibi kendi kararını kendisi de verebilir. Sütünün kesildiğini tecrübe etmesi, ayakta duramayacak hale gelmesi, ciddi baş ağrısı,baş dönmesi gibi nedenlerle karar verip, oruç bırakabilir. Böyle bir kadının oruç tutmamasının hiçbir günahı yoktur. Hamileliğinin ileri günlerde olması da şart değildir.  Hamilelik ve emziklilik hâli sona erince tutmadığı günleri kaza eder.

                               Kaza
"Bozulan ve tutulmayan orucun yerine gününe gün oruç tutmaktır. Bir gün oruç tutmayan veya kefaret gerektirmeyecek bir şekilde orucunu bozan bir gün kaza eder. İki günü olan iki gün. Üç günü olan üç gün."

Şiddetli açlık ve susuzluk: Oruçlu bir kimse, açlık veya susuzluk sebebiyle aklının bozulmasından veya vücuduna ciddi bir zarar geleceğinden korkarsa orucunu bozabilir. Ancak susamakla, susuzluktan bayılmak gibi bir durum arasında önemli farklar olduğu bilinmelidir. Sonra uygun bir zamanda tutmadığı oruçları kaza eder.

Yaşlılık ve düşkünlük: Vücudu günden güne düşen ve oruca dayanamayan iyice ihtiyarlamış olan kimseler oruç tutmayabilir. Bu kişiler sonradan orucu kaza edemeyecekleri için tutamadıkları her günün orucu yerine fidye verirler.

                                 Fidye
"Oruç tutmaya gücü yetmeyen düşkün ve yaşlı kimseler ile iyileşme ümidi olmayan hastalar, Ramazan ayının her günü için bir fidye verirler. Fidyenin tutarı aynen fitre kadardır. Fidye vereceği yıl, verilen fitre ölçü alınarak verilir. Fidye, fitre verilebilen fakirlere verilmelidir. Herhangi bir hayır gibi kullanılmamalıdır."


Bu özürlerinden biri nedeniyle oruç tutamayan mü'minin Ramazan gününde yemesi ve içmesi günah değildir. Ancak Ramazanın azametini dikkate alarak, yemeyi ve içmeyi aleni yapmamak gerekmektedir.


                               Kefaret
"Ramazan ayında bozulan bir gün orucun yerine altmış gün peş peşe oruç tutmaktır. Bu altmış gün cezadır. İlave olarak da bozulmuş gün sayısı kadar oruç tutulacaktır. Böyle bir kefaretin peş peşe olması şarttır. Son günde bile kopma olması hâlinde yeniden başlamak gerekir. Kefaret tutulduktan sonra da Allah'tan affını talep etmek gerekir."


Ramazanda Oruç Tutmayanların Durumu
Ramazan ayında oruç tutmak farzdır. Müslüman olan bir kimse bu farzı yerine getirmesi gerekir. Bir Müslüman özrü olmadığı halde, Ramazan ayında oruca niyet etmeyerek yiyip içerse tutmadığı günlerin orucunu gününe gün kaza etmesi gerekir, kefaret lazım gelmez. Çünkü kefaret, oruç tutmamanın değil, başlanan orucu bozmanın cezasıdır.

Hiç niyet etmediği için, kefaret gibi bir ceza ile karşılaşmıyorsa da samimi bir tövbe etmedikçe kendisini Allah'ın azabına müstahak hâle getirecek bir suç işlemiş olmaktadır. Hem tövbe etmeli hem de acilen tutmadığı günler kadar kaza orucu tutmalıdır.

Oruç Nasıl Bozulur?
İlke olarak orucu bozan yeme, içme ve cinsel ilişkidir.

Ramazan ayında oruçlu olduğunu bilen biri kasten bunlardan birini yaparsa hem kaza hem kefaret gerekir. 

Şu durumlarda ise sadece bozulan oruç kaza edilir:

- İğne yaptırmak,
- Vücuda sıvı ilaç almak,
- Kendi isteği ile ağız dolusu kusmak,
- İmsak vakti girdiği halde veya güneş batmadan önce vaktidir zannederek      yemek-içmek,
- Abdest esnasında ağzına ve burnuna su kaçırmak.

Orucun Bozulmadığı Durumlar

- Oruçlu olduğunu unutarak yemek, içmek,
- Kulağına su kaçmak,
- Göze ilaç damlatmak,
- Gece yıkanması gerekirken sabahleyin yıkanmak,
- Kendi isteği olmayarak kusmak,
- İhtilam olmak (uyurken cünüplük hâli meydana gelmek)
- Kan aldırmak,
- Kendi isteği olmayarak boğazına toz, duman girmek,
- Ağzındaki tükürüğü yutmak…

Hayız ve nifas hâlindeki bir kadın oruç tutmaz. Oruçlu iken hayız veya nifası başlarsa orucu bozulmuş olur. Ramazandan sonra engel kalktığında uygun bir zamanda tutamadığı kadar orucu kaza eder.

Ramazanda gün ortasında bir özür nedeni ile orucunu bozanın,
İmsaktan sonra hayız ve nifastan temizlenen kadının,
Yolculuğu bitenin,
İyileşen hastanın,
Ergenlik çağına giren çocuğun, günün geri kalan kısmını oruçlu gibi geçirmeleri gerekmektedir.


                              Önemli
"Unutarak yiyip içerken oruçlu olduğunu hatırlayan hemen ağzını yıkayıp oruca devam eder. Oruçlu olduğunu hatırladıktan sonra boğazından aşağıya bir şey geçerse orucu bozulur."


Sahur ve İftar
Sahur yemeğini sadece "yemek" olarak görmemek gerekir. Sahurda kalkıp yemek müstehaptır. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem:

"Sahurda yemek yiyiniz, çünkü sahur yemeğinde bereket vardır." buyurmuştur. Sahur yemeğinin, orucudaha iyi tutmaya yönelik katkısı yanında, o vaktin duaların kabulü için en uygun vakitlerden olduğu bilinmelidir.

İftar vakti de dua için uygun vakitlerdendir. O vakti de her ne kadar yeme içme anı gibi görüyorsak da manevi yönü itibarı ile de kıymetini biliyor olmamız gerekmektedir.

Oruçlu için Müstehap İşler
1 - Sahura kalkıp bir şeyler yemek. Sahurun vakti gecenin son altıda biridir.

2 - Sahur yemeğini mümkün olduğu kadar geciktirmek. Bu geciktirmeyi imsak vaktiyle sıkıştıracak kadar yapmak ise mekruhtur.

3 - Vakti gelince iftarda acele etmek.

4 - İftarda şu duayı okumak sünnettir : 

"Allahümme leke sumtu ve bike âmentü ve aleyke tevekkeltü ve alâ rızkıke eftartü ve savme'l-Ğadi min şehri Ramazane neveytü, feğfirlî mâ kaddemtü ve mâ ahhartü."

Anlamı:

"Allah'ım! Senin rızan için oruç tuttum, sana iman ettim ve sana güvendim. Senin rızkınla orucumu açtım. Benim geçmiş ve gelecek, açık ve gizli günahlarımı bağışla!"

5 - Oruçlu kimselere,yoksullara ihsan ve ikramda bulunmak müstehaptır.

6 - Oruçlunun ilim ve Kuran-ı Kerim okumakla, zikir ve salavatı şerif getirmekle meşgul olması müstehaptır. Oruçlu dilini gereksiz ve boş sözlerden korumalıdır. Dedikodu, söz taşıma ve yalan söylemek gibi işleri yapması şiddetle yasaktır. Oruç nedeniyle, evde kapanıp kalmak doğru değildir. Sıhhati uygun olduğu sürece mutat (alışılan) işleri sürdürmelidir.

 Bir kimseye Ramazanda sövülürse : '' Ben oruçluyum .'' demesi sünnettir. Zira Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur : 

'' Sizden biri oruçlu olduğu zaman kötü söz söylemesin, bağırıp çağırmasın, bir kimse kendisine sövecek olursa yahut dövüşecek olursa , ona : '' Ben oruçluyum.'' desin.''

7 - Özellikle Ramazanın son on gününde oruçlunun itikafa girmesi ve Kadir Gecesini yakalayabilmek için fazla ibadet etmesi müstehaptır. 

Oruçlu için Mekruhlar

Orucu bozmamakla beraber yapılması mekruh durumlar şunlardır:

1-Bir koca, yemeğin tuzunun az veya çok olmasından dolayı hanımını rahatsız ediyorsa, kadın bir şey yutmadan diliyle yemeğin tadına veya tuzuna bakabilir. Yemek pişiren ücretli için de durum böyledir. Bu durumda olanların oruçları bozulmaz fakat bunu yapmaları mekruhtur.

2-Bir kimsenin hanımını öpmesi ve kucaklaması mekruhtur ama bu durum orucu bozup kazayı gerektirmez.

3-Tükürüğünü ağzında biriktirip yutmak mekruhtur.

4-Kan aldırmak veya ağır bir işte çalışmak gibi kendisini zayıf düşüreceğine kanaat getirdiği bir iş yapmak, oruçluyu zor durumda bırakacağı için uygun görülmemiştir. Fakat bu kişilerin oruçları bozulmaz.

5-Nafile olarak tutulan orucu özürsüz olarak bozmak mekruhtur ve aynı zamanda yerine kaza orucu tutulması gerekir. Verilen şeyi veya ikramı reddetmemek için nafile orucu bozmak mekruh değildir fakat daha sonra bu oruç kaza edilmelidir.

Mekruh Olmayan İşler

1-Gül ve misk gibi şeyleri koklamak.

2-Gözüne sürme çekmek.
3-Misvak kullanmak, dişlerini macunsuz fırçalamak.
4-Ağzına su alıp çalkalamak, burnuna su çekmek.
5-Serinlemek için yıkanmak.

Sallallahu ve sellem ve ala seyyidina Muhammed ve ala alihi ve sahbihi ecmain. Ve’l hamdüli’llahi rabbi’l âlemin.

Nureddin Yıldız Hocaefendi'nin "Ramazan Risalesi" kitabı kaynak olarak kullanılmıştır.

1 Mart 2025 Cumartesi

***RAMAZAN GELDİ!!

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
Bismillahirrahmanirrahim


Dün gece teravih namazı ile Ramazan ayı başladı. En sevdiğim ay.Çünkü bütün müslümanlar aynı anda hepimiz sadece O'nun için ,O istedi diye aç kalarak O'na yöneliyoruz. Aynı anda O'na yönelmenin hazzını bir de Hac'da hissetmiştim.  Hep beraber herkesin zihninde sadece O. Ve O'na yöneliyoruz ve itaat ediyoruz. 

Ramazan ayına "ramazan" kelimesinin anlamı ile başlayalım.
Ramazan Arapça bir kelimedir. Kamerî aylardan dokuzuncusunun ismidir. Ramazan kelimesinin manası ve bu mübarek aya Ramazan isminin verilmesindeki hikmet şöyle belirtilmiştir:

a- Ramazan, yaz sonunda güz mevsiminin evvelinde yağıp yeryüzünü tozdan temizleyen yağmur manasına "ramdâ" kelimesinden alınmıştır. Bu yağmur genellikle yeryüzünü temizler. Bunun gibi ramazan da müminleri günah kirlerinden temizler, kalplerini pak eder.


b- Bir izaha göre güneşin şiddetli hararetinden taşların yanıp kızması anlamına olan "ramad" kelimesinden alınmıştır. Böyle kızgın yerde yürüyen kimsenin ayakları yanar, zahmet ve meşakkat çeker. Bunun gibi oruç tutan kimse de açlık ve susuzluğun hararetine katlanır, zahmet ve meşakkat çeker, içi yanar.
Yâhut kızgın yer ayakları yaktığı gibi Ramazan da müminlerin günahlarını yakar, yok eder. Nitekim Enes b. Mâlik 
(radıyallahu anh) dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte Hz. Peygamber: "Bu aya ramazan isminin verilmesi günahları yaktığı içindir."buyurmuştur.
Şu halde mübarek Ramazan ayında oruç tutan ve ihlasla tevbe eden müminlerin günahları yanar, böylece günah kirlerinden arınırlar, tertemiz olurlar.


c- Kılıcın namlusunu veya okun ucundaki demiri inceltip keskinleştirmek için kaygan iki taşın arasına koyup döğmek anlamına olan "ramd" kökünden alınmıştır. Bu aya Ramazan isminin verilmesi de Arapların bu ayda silahlarını bileyip hazırladıklarından dolayıdır.


d- Bir hadis-i şerifte "Ramazan"ın Allah´ın isimlerinden olduğu belirtilmiştir.  Bu, Ramazan´da rahmet-i ilâhiyye ile günahların yok olacağını ifade eder.


 Bu ayda yapmamız gereken şeyleri şöyle sıralamak mümkündür:


a- Herşeyden önce Ramazan ayında üzerimize farz olan orucu eksiksiz ve adabına uygun olarak tutmalıyız.
b- Yine Ramazan´a mahsus bir ibadet olan Teravih Namazını kılmalıyız. Teravih namazı sünnet-i müekkededir.
c- Mümkünse her zaman, hiç değilse Ramazan ayında beş vakit namazı camide cemaatle kılmaya çalışmalıyız. Çünkü Peygamber Efendimiz 
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem): "Cemaatle kılınan namazın sevabı tek başına kılınan namazın sevabından yirmi yedi derece daha faziletlidir."  buyurmuştur.
d- Kur´an-ı Kerim´i okumayı biliyorsak ay boyunca hatmetmeye çalışmalıyız. Vaktimiz varsa cami ve benzeri yerlerde okunan mukabeleleri dinlemeliyiz. Ramazan ayı bir bakıma Kur´an ayıdır. Çünkü daha önce de belirttiğimiz gibi Kur´an-ı Kerim bu ay içerisinde inmeye başlamıştır.
Bir sûre seçip bir ay boyunca bir tefsirden çalışabiliriz.
 e- Allah´ı çok zikretmeliyiz, dua etmeliyiz ve Peygamber Efendimize (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)  çokça salavât getirmeliyiz. Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir hadis-i şeriflerinde: "Ramazanda Allah´ı zikreden bağışlanır ve Allah´tan isteyenin isteği geri çevrilmez."  buyurmuştur.
f- Mümkünse çok hayır ve hasenât yapmalıyız, çok sadaka vermeliyiz. Peygamber Efendimiz 
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) insanların en cömerti olup bu cömertliği Ramazan´da daha da çoğalırdı.
g- Ramazan´da daha fazla ibadet etmeliyiz, daha fazla taatta bulunmalıyız. Peygamber Efendimiz 
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) öyle yapardı. Nitekim Hz. Aişe validemiz demiştir ki: "Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Ramazan da diğer zamanlardan daha fazla ibadet etmeye çalışırdı."

Ramazan ayı bereket, rahmet ve gufran ayıdır. Bu ayda Cenab-ı Allah rahmetiyle insanları kuşatır. Günahları bağışlar. Duaları kabul eder. Hayır hususunda yarışan mümin kullarıyla meleklerine karşı iftihar eder.
Oruç tutmayan ve Allah´a karşı kulluk görevlerini yerine getirmeyen kimseler Allah´ın  
(Celle celaluhu) sonsuz rahmetinden mahrum kalırlar.Yüce Peygamberimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ramazan ayının yeni girdiği bir gün şöyle buyurdu: "Size bereket ayı Ramazan geldi. Bu ayda Allah sizi kuşatıp rahmetini indirir. Günahları bağışlar, duaları kabul eder. Allah bu ayda sizin hayır hususunda yarışmanıza bakar ve sizinle meleklerine karşı iftihar eder. Allah´a hayır ameller takdim ediniz. Şâkî (günahkar), bu ayda Allah´ın rahmetinden mahrum olan kimsedir."

Öyle ise Ramazan ayını ibadet ve taatla ihya ederek bereketinden, feyzinden istifade etmeye çalışmalıyız.


Buhârî´de rivayet edildiğine göre Rasûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: "Ramazan ayı girince göklerin kapısı açılır, cehennemin kapıları kapanır, şeytanlar zincire vurulur."

Tirmîzî ve İbn Mâce´nin rivayetinde ise hadis daha uzunca olup şöyledir: "Ramazan ayının ilk gecesi olunca şeytanlar ve cinlerin azgınlarına zincir vurulur. Hiç biri açık bırakılmaksızın cehennemin bütün kapıları kapatılır. Cennetin bütün kapıları açılır, hiç biri kapalı bırakılmaz. Bir nidâ edici (melek) şöyle seslenir: Ey hayır peşinde koşan kimse! Hayır işlemeye yönel. Ey şer peşinde koşan! Şerri terket.´ Allah tarafından ateşten kurtulanlar olur. Bu durum Ramazanın her gecesinde olur." 


Rabbim (Celle celaluhu) tüm müslümanlara nefislerimiz eğitilmiş, günahlarımız bağışlanmış ve ebedi azaptan kurtulmuş ve O'na çok yakınlaşmış olarak  bu mübarek ayı tamamlamayı nasip etsin.AMİN.


İslam Ansiklopedisi


"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"

Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

***RAMAZAN RİSALESİ-1-RAMAZAN AYI NEDİR? / NE DEĞİLDİR?


Bismillahirrahmanirrahim. Elhamdülillahi Rabb'il âlemin. Ve sallallahu ve selleme ala seyyidina Muhammed ve ala alihi ve sahbihi ecmaîn.

Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu : 

"Ramazan ayı girdiği zaman cennetin kapıları açılır, cehennemin kapıları kapanır ve şeytanlar da zincire vurulur." -Müslim, Sıyam 2, (1079)-


Ramazan Ayı; cennet kapılarının açıldığı, ilâhi rahmetin her zamankinden daha büyük ölçüde hayatı kapladığı bir zaman dilimidir.

Bu ayda hatalar af olunur, dualar kabul olunur, bereket hâsıl olur, kalpleri gönülleri tatlı bir huzur kaplar.

Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu :

   “ Aziz ve celil olan Allah, insanın oruç dışında her ameli kendisi içindir, oruç benim içindir, mükafatını da ben vereceğim” buyurmuştur.- Buharî, Savm 9; Müslim, Sıyam 163-

Allah-ü Teâlâ’nın emrettiği diğer ibadetlerin görünür bir şekli vardır. Ancak oruç, tutan kimsenin bildirmediği sürece dışarıdan bir kimsenin bilemeyeceği bir ibadettir. Bu nedenle riya ve gösterişten uzaktır. Gösteriş ve riyadan uzak Allah rızası için tutulan orucun mükâfatının Rabbim kendisine ait olduğunu bildirmiştir.

Ramazan Ayı Nedir? / Ne Değildir?

 1-İftar ayı değildir
 Ramazan ayı, dünya nimetlerini elinin altında bulundurduğu halde, Rabbinin emri olduğu için yemeyen-içmeyen, şehvetlere karşı sabır imtihanını kazanmaya gayret eden müminlerin ayıdır. Bir saat sonraki teravih namazını kılmakta zorlanacak hale getiren abartılı bir israfa dönüşen iftar sofraları Ramazana ait değildir. Ramazandan önce müminlerin kerih gördüğü müsrif harcamaları Ramazanın gölgesinde mubahlaştırmak hatalıdır.

  Sahur ayıdır, oruç ayıdır 

Bizim iftara gösterdiğimiz hassasiyet sahurdadır.
Orucun başlangıcı sahur yemeği, bitişi iftardır. Orucumuzun başı olan sahura göstermemiz gereken ilgiyi bitişi olan iftara gösterilmesi hoş değildir.
Oruç ayı Ramazan, iftar ayına dönüşmemelidir. İftar, kelime anlamı ile dahi yanlış kullanılmaktadır. İftar sadece açış yapma anlamınadır.

 2-İsraf ayı değildir
 Mal ve vakit israfı özellikle de Ramazan ayında asla doğru değildir. Tüketilemeyip atılan gıdalar, bir selamlaşma-hatır sorma bahanesi ile tüketilen saatler, Ramazanın heder edildiğini gösterir. Mutfak masraflarının –yenen yemek öğününün ikiye düşmesine rağmen- artması, gece birkaç saat azaltılmış uykudan ötürü, gündüzleri uyku ile geçirmek Ramazanla çelişen şeylerdir.

    Zühd ve bereket ayıdır

Ramazan, ahiret âlemine hazırlanma zamanıdır. Malımız ve zamanımız bereketlenmelidir. Tüketimlerimizi azaltmalı, önceki on bir ayda yapamadıklarımızı, yapabilme imkânı ve vakti oluşturmalıyız. Kadınlarımızın en mübarek günleri mutfakta geçmemelidir. Mümin bir erkek sıcak pide kuyruğunda vakit harcamamalıdır. Malımız, vaktimiz, ibadetimiz, şuurumuz, uhuvvetimiz bereketlenmelidir. Ramazan ayına girerkenki kimliğimiz ve değerimiz değişmiş olarak Ramazandan çıkmalıyız. 

3-Gerginlik ayı değildir
Oruçlu olduğu için sinirlerine hakim olamayan Müslüman hatalıdır. İftara yetişemediği için, teravihi kaçırdığı için kul hakkı ihlal eden, ahlaki olmayan sözler sarf eden mümin Ramazanını harcayan mümindir. Aile bireylerini rencide eden, iş arkadaşlarını, mescit dostlarını kıran mümin, imtihanını riske sokan mümindir. ‘Ramazanda sinirlenen’ diğer zamanlarda ise sabırlı Müslüman, doğrulanması zor iddiaların sahibidir. Orucu bozan içecekler ve yiyecekler gibi, sözler de sakıncalılar listesinde olmalıdır.

  Tahammül ayıdır

Sadece açlığa değil, nefsin kabardığı her şeye tahammül gösterme ayıdır. Dile, ele, göze, cebe hakim olabilmektir. Diyebileceği halde dememek, yiyebileceği halde yememek kadar önemlidir. Sahurla iftar saatindeki Ramazan ve oruç ciddiyetini gün ortasında da sürdürebilmek, ramazan ruhu ile yaşamanın göstergesidir. Ramazan sabrın kolay olmadığı bir zaman dilimi olabilir. Çünkü o, diğer zamanların hiçbirinde elde edilemeyen sevap ve bereket kaynaklarını ihtiva etmektedir. Günahlardan kaçınmanın zorluğuna, ibadetlerin eda edilmesindeki ağırlığa, mal, çocuk ve bedenlerimize isabet eden belalara, Ümmet-i Muhammed’in yaşadığı afetlere tahammül etmesini bilmek gerek.

 4-Seyahat ayı değildir 
Şehir şehir, cami cami dolaşmak ramazanla bağlantısız işlerdendir. Adeta Müslümanlar için tatil ve gezi sezonuna dönüştürülmüş bir Ramazan anlayışı ruhsuz ve ihlâssız bir anlayıştır. Camileri büyüklüklerine veya tarihiliklerine göre ölçüp gezmek, onun türbesini bunun eserini resimlemek Allah’ın ibadet olarak saydığı işlerden olmadığına göre mümin, Ramazanın bereketli anlarını gezilerde, ziyaretlerde harcamamaya özen göstermelidir.

  İtikâf nere gezi nere? 

Ramazanda tavsiye edilen itikâftır. İtikâf da camiye kapanmaktır. Camiye kapanmakla camileri gezmek aynı değildir. Ramazanda tavsiye edilen tek gezi umredir. Reklâmsız, riyasız güzel bir umre büyük bir ibadettir. 

5-Tamamı bir aydır 
İlk günlerini heyecanla karşılayıp, henüz onun bayramı gelmeden yarıda bırakıvermek, hız kesmek, ibadetleri ve kaçınılması gereken şeyleri sulandırmak en azından başlamak, ama bitirememektir. Son günlerinde gevşemek, alışveriş gibi bir maksatla bile olsa, şeytanın en keskin tuzaklarının kurulu olduğu çarşılarda o mübarek saatleri tüketmek daha sonra esef edilecek hatalardır. Çocuklar için bayramlık adı altında büyüklerin bayramı harcanır mı?

  Sonu başından değerlidir; sevap deryası sonundadır! 

Bunun için son on gününü ilk on gününden daha heyecanlı ve daha umutlu geçirmek esastır. Ne bayram alışverişine, ne de geziye feda edilebilecek bir tek saati olmamalıdır. Her gecesi yeni bir umut, her sabahı yeni bir güneş vaktidir. İlk gününe göre son demlerinde heyecan kaybını, içimizi istila eden günahlardan arınamamış olarak, Ramazana gidememiş olarak anlayabiliriz. İlla bir bayram alışverişi gerekli ise, onu Ramazandan önce bitirmek akıllıca bir iş olur. 

6-Namazı, gevşek bir namaz değildir
 Teravih başta olmak üzere Ramazan ayında –çok namaz kılınıyor diye- namazın genel kuralları gevşetilemez. Eğer Ramazan mümin için hassasiyeti yüksek bir ay ise, müminin ibadetlere bakan gözü, ezanı duyan kulağı, okuyan dili o hassasiyete göre görmeli, duymalı ve konuşmalıdır.

  Teravih gece kıyamıdır 

Heba edilmemelidir. Mümkünse hatimle kılınmalıdır. O mümkün değilse iyi kıraati olan bir imamın arkasında ve namaz gibi kılınmalıdır. Teravihlerin heba edilmesi bir nedamet kaynağıdır. 

7-Kadir Gecesi şans oyunu değildir 
Önce Kadir Gecesini belirli bir güne sıkıştırdılar. Hâlbuki o Ramazanın içinde saklı bir hazine idi. Sonra da o geceyi, insanların kendi kafalarından oluşturdukları törenler ve ibadet kılıflı gösterilerle eritip götürdüler. Kadir Gecesi bir şans oyununa döndü. Yarına tesiri olmayan, sadece geçmişi akladığına inanılan bir Kadir Gecesi üretildi.

  Bir istiğfar gecesidir, dönüşüm gecesidir 

Kadir Gecesinin bize bağışlanmasının nedeni günahlarımızdan arınma umudumuzdur. O gece-ki Ramazanın bütün geceleri Kadir Gecesi olma ihtimalini taşır- Allah’a dönüş yapma kararı verdiğimiz, Kur’an ve Sünnete aykırı hareketlerimizden kurtulduğumuz, kul haklarından arındığımız gece olmalıdır.

Ramazanın 27. gecesinde bizi gelip bulan bir Kadir Gecesi değil, bizim bütün Ramazan boyunca peşinde koştuğumuz Kadir Gecesi bir ömre bedel gecedir. 

8-Teknolojiye Kur’an okutma ayı değildir
 Ramazan Müslümanlar için Kur’an ayıdır. Tam anlamı ile Kur’an ayıdır. Çeşitli teknolojik aletlere yüklenmiş Kur’an surelerini dinleyerek Kur’an dinlemiş ve böylece Ramazana yaraşır bir iş yapmış olmayız. Kur’an kime indi ise onu, o okumalıdır. Kur’an insana inmiş bir kitaptır. Onu okuyup dinlemeyi insanın ameli olmaktan çıkaran uygulamalarla Kur’an okunmuş olmaz.

Ticarileşmeyen meclislerde Kur’an okuma ve dinleme düzeyi yakalanmalıdır.

  Ne kadar Kur’an o kadar Ramazan!

O halde Ramazana mahsus bir Kur’an gayreti sergilemeliyiz.

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin bu ayda Kur’an okumayı artırdığına bakılırsa, bizim de çokça Kur’an okumamız gerekmektedir.

Her gün sabah ve akşam aynı saatte ve belli bir miktarı -mesela on sayfa- düşmeyecek şekilde okumamız uygun olur. Okuyuşumuz mümkünse sesli olsun. Maiyetimizdekiler dinleme imkânına sahip iseler onlar da dinlesinler. Ayrıca onların da okumalarını sağlamalıyız.

Kur’an’ı okumak gibi dinlemek de bir ibadettir. İyi okuyan bir hafızı dinlememiz ayrı bir ecir olur.

Kur’an okumada sünnet, sesli ve manası bilinmiyor olsa bile, onun deruni âlemine dalıp, mahzun bir eda ile onu okumaktır.

Kur’an okurken, meleklerin okuduğumuz harfleri tek tek saydıklarını, herbiri için sevap yazdıklarını bilerek okumalıyız. 

9-Zekât Ramazan ibadeti değildir
 Müslümanlar zekâtlarını, daha fazla ecir elde etmek için Ramazan ayında vermeye çalışırlar. Bu, ilke olarak doğrudur. Ancak Ramazan ayında zekât vermekle yetinmek, herhangi bir türü ile sadaka vermemek, sadaka olacak işlerle meşgul olmamak fırsat tepmektir. Cimrilikten uzaklaşmak için iyi bir fırsat olan Ramazanı bu açıdan da yanlış anlamamak gerekir.

Zekat, sadaka, zikir, ilim, ibadet bizim yol işaretlerimizdir.

  Uçan kuşlar gibi hür yatırımların zamanı 
Ramazanda sadaka ve cömertlik, davaya hizmet, sınırsız düzeyinde olmalıdır. Biri bine, bini milyona katlayarak, alanın Allah olduğunu bilerek sadaka yollarında koşmak gerekir. 

10-Eğlence ayı değildir 
Ümmet-i Muhammed’in en derin değerlerinden birisi olan Ramazan ve orucu, siyasi ve ticari girdilerine alet edip, ‘Ramazan eğlencesi’ üretenler, gaflette bulunup böyle bir organizeye katılanlar, İslamî değerlerin safiyetini bozmak gibi bir cürmün sahibi olmuşlardır.

Okunan gazeteden, izlenen televizyona, dinlenen radyoya kadar, bizi kimin ne ile meşgul ettiğine göre bir ayırım getirmek şarttır.

  Gözyaşı ayıdır 

Peygamber aleyhisselam öyle yaptı. Onun sahabileri, onların yolundan gidenler gözyaşı akıttılar. Onlar eğlenmediler. Onlar, ebedi gülenlerden olmak için mahzun gittiler.

Devam edecek...

Sallallahu ve sellem ve ala seyyidina Muhammed ve ala alihi ve sahbihi ecmain. Ve’l hamdüli’llahi rabbi’l âlemin.

Nureddin Yıldız Hocaefendi'nin "Ramazan Risalesi" kitabı kaynak olarak kullanılmıştır.

28 Şubat 2025 Cuma

***TERAVİH NAMAZI ve KILINIŞI

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
                 
                 Bismillahirrahmanirrahim

Bu gece teravih namazı kılmaya başlıyoruz inşallah.


Teravih namazı Ramazan ayına mahsus 20 rekatten ibaret bir sünneti müekkededir. Bu namaza peygamber efendimiz 
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile dört Halife devam etmişlerdir. Teravihin cemaatle kılınması sünneti kifayedir.


 Mescidlerde teravih namazı cemaatle kılındığı halde bir özrü olmaksızın cemaati terk edip bu namazı evinde kılan kimse, fazileti terk etmiş olur. Bu kimse evinde cemaatle kılsa cemaat sevabını alırsa da mesciddeki cemaatin faziletine eremez. Çünkü mescidlerin fazileti daha fazladır.


Teravih namazı yatsı namazından sonra kılınır. Yatsıdan önce kılınması caiz değildir. Vitir namazı Ramazan ayında teravihten sonra kılınır. Teravihden önce de kılınabilir.


Teravih namazını her iki rekatte bir selam vererek on selam ile bitirmek daha faziletlidir. Dört rekatte bir selam da verilir.


Teravih namazı, her iki rekatte bir selam verilince, akşam namazının iki rekat sünneti gibi kılınır. Dört rekatte bir selam verilince Yatsı namazının dört rekat sünneti gibi kılınır. Cemaatle kılındığı zaman, cemaat hem teravihe hem de imama uymaya niyet eder. İmamda kıraati aşikare sesli okur.


Teravih namazında imamın güzel sesli olmasından ve hızlı okumasından ziyade okuyuşunun düzgün olmasına itibar edilmelidir.


Bir kimse imam yatsı namazını kıldırıp teravihe başlamış olduğu sırada mescide gelse önce yatsı namazını kılar, sonra teravih için imama uyar. Teravih son bulunca noksan rekatları tamamlar. Sonrada vitir namazını kendi başına kılar. Evla olan budur.


Kadının ise camilere gitmesinden ziyade evinde namazını kılmasının daha faziletli olması fitneden emin olmasından dolayıdır. Ancak kadın tesettürüne tam riayet etmesi halinde camide kendilerine ayrılan yerde namaz kılabilirler.

Bir rivayette "Kadının namazını evinde kılması dışarıda kılmasından daha faziletlidir, iç odasında kılması da evin diğer kısımlarında kılmasından daha faziletlidir."
(Bu hadisi Ebu Davud, İbni Mesuddan tahric etmiştir. Ahmed ve Taberani Ümmü Hümeyd es- Saidiyyeden benzer bir hadisi tahric etmişlerdir. Neylül Evtar, III,132.) (İç odası, büyük bir odadan girilerek geçilen, genellikle ayrı bir kapısı olmayan, mücevherat gibi evin kıymetli eşyasının da muhafaza edildiği küçük odadır.)

Demekki kadınların evlerinde kıldıkları namazların fazileti çoktur. 

Müslim 'de rivayet edilen bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz 
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)"Kadınlarınız mescitlere gitmek için sizden izin istedikleri zaman onları mescitlerden menetmeyiniz" buyururlar.

Nitekim Peygamberimiz 
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) hayatta iken, camide kadınlar erkeklerin arkasında ayrı bir saf tutar namaz kılarlardı. Fakat Peygamberimizin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) vefatından sonraları bu durum uzun süre devam etmedi. Sahabe-i Kiram kadınların camiye gelmelerine razı olmadılar. Hz. Aişe (radıyallahu anha) de şöyle diyordu: "Eğer Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bu zamanda yaşamış olsaydı, Beni İsrailin yaptıkları gibi kadınların mescitlere çıkmalarını yasaklardı."

Hz. Aişe'ye bu sözleri söyleten kadınların giyim kuşamlarında göstermiş oldukları bazı aşırılıklardı. Çünkü bazı kadınlar koku sürünerek veya süslü elbiselerini giyip dikkat çekici bir şekilde mescide gelmeye başlamışlardı. Buharı Şarihi İmam Ayni, Hz. Aişe'nin 
(radıyallahu anha) bu sözü üzerine şöyle der: 

"Aişe (radıyallahu anha) bu zaman kadınlarının çıkardıkları çeşit çeşit bid'atlarla münkeratı görmüş olsaydı, elbette sözleri daha şiddetli olurdu. Üstelik o zaman kadınların çıkardıkları yenilikler bu zaman kadınlarının çıkardıkları yeniliklere nispetle binde bir kalır."

Şafii alimlerinden İmam Nevevi, "Kadın için ihtiyar da olsa evinden daha hayırlı bir yeri yoktur" derken, Abdullah bin Mes'ud 
(radıyallahu anh)"Kadın avrettir. Onun Allah'a en yakın olduğu zaman, evinde bulunduğu zamandır" diyerek kadının mescidinin evi olduğuna işaret ederler.

"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"


Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.


EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

27 Şubat 2025 Perşembe

***Ramazan Ayını Karşılarken-Dr. M. Şerafettin KALAY

“Ramazan Ayı, insanlar için hidayet rehberi olan, doğru yolun, hak ve batılı, helal ve haramı birbirinden ayırmanın açık delillerini içinde barındıran Kur’ân’ın indirildiği aydır. Öyleyse sizden Ramazan ayını idrak edenler bu ayın orucunu tutsunlar…” (Bakara Sûresi – 185)

Evet, Ramazan Ayı, insanlık için hidâyet kaynağı, helal ile haramı, hak ile batılı birbirinden ayıran net bilgilerin yer aldığı ilâhî kelamın, hayat düsturumuzun, Zikr-i Hakîm’in indirildiği ay…

Nefsi arındırmanın, onu berraklığa erdirmenin en güzel üsluplarından biri olan oruç ibadetine zaman çerçevesi olan ay.

Rahmet ayı, feyz ve bereket ayıdır. Bedir zaferi bu aydadır. Mekke’nin fethi ondadır. Tarih boyunca daha nice fetihlere sahne olmuştur. Onun için Ramazan’ın, ibadet ayı, iyilik ve ihsan ayı olarak anılması kadar, fetihler ve nusret ayı olarak anılması hiç de gönle uzak değildir.

O, Allah Rasûlü’nün;
“Ramazan ayına ulaşan, bu ayı geçirip de mağfirete erişemeyen insana yazıklar olsun!”(1) buyurarak bizleri hem ikaz ettiği, hem de müjdeler verdiği ay.

“Cennette bir kapı vardır. Ona ‘Reyyân’ denilir. Kıyamet gününde bu kapıdan oruçlular girer.”
(2)

“Oruç tutan insan için iki sevinç anı vardır: Birinci sevinç anı iftar anıdır. İkinci sevinç anı ise kişinin Rabbine kavuştuğu andır.” hadisleriyle de bu müjdesine yeni müjdeler kattığı ay…
(3)

Bu güzel aya, bu feyz ve bereket ayına, bu zafer ve nusret ayına; “Hoş geldin! Safâlar getirdin! Rabbimiz seni nice yeni feyz ve bereketlere, nusretlere vesîle eylesin!” diyerek karşılıyoruz.

Bu ay, birkaç ibadetin iç içe yaşandığı, gönlün mânevî hazlar için daha hassas olduğu bir aydır. Ancak “Ramazan” denince de birinci derecede akla gelen ibadet, oruçtur.

Ramazan orucu, hicretin ikinci yılında Bedir Gazvesi’nden önce, Şaban ayının 10. gününde farz kılınmıştır.

İslâmî ıstılahta orucun karşılığı “savm”dır. Savm, kelime olarak; “nefsi alıkoymak, ona hâkim olmak” manalarına gelir. “Sabretmek” manasına da geldiği nakledilir. Sabretmek manası bir açıdan öncekilerle bütünleşen bir manadır.

Orucun fıkhî manası ise şudur: “Asıl fecrin doğuşundan, güneş batıncaya kadar insanın Allah rızası için nefsine hâkim olması, onu orucu bozacak şeylerden alıkoymasıdır.”

Oruçta nefse, iştihalara ve şehvete hükmetme dirayeti vardır. Muhtacın halini hissetme hikmeti açıktır. Onda insanoğlunun bir lokma yiyeceğe, bir yudum içeceğe bile muhtaç olduğu; insanın güç ve kudreti, makam ve mevkisi ne olursa olsun bunlarsız edemeyeceği; acizliği; Rezzâk olan Allah’a muhtaciyeti; bu gerçeğin zihne nakşedilişi vardır.

İnsan oruç sayesinde hayvânî duygularını, hırslarını azaltır; nefsin arzu ve ihtiyaçlarını yeniden elekten geçirir; manevî duygularını, gönül hassasiyetini yeniden canlandırır; güzel hasletler ve ibadetlerle hayatına yepyeni bir canlılık, dirilik verir. Nefsini zora alıştırır, dizginleri bütünüyle ele geçiriş şuurunu yaşar, Allah için yapılan fedakârlığın lezzetini tadar.

Bir hadis-i kudsîde orucun farkı şöyle vurgulanır:

“Ademoğlunun her hayırlı ameli katlanarak mükâfât alır. İyilikler on katından yediyüz katına kadar karşılık bulur.

Ancak oruç farklıdır. O bana aittir, onun mükâfâtını ben takdir edip vereceğim. Çünkü oruçlu mü’min şehvetini, iştahının çektiklerini, yiyeceğini benim için terkeder.

Oruçlu için iki sevinç anı vardır: Orucunu bitirip iftar ettiğinde duyduğu sevinç anı ve Rabbiyle karşılaştığı o gündeki sevinçli anı.

Oruçlu bir insanın oruç sebebiyle ağzında meydana gelen koku, Allah katında misk kokusundan daha güzeldir.”
(4)

Oruç tutan bir mü’minin yokluğa, mahrumiyete katlanışı, yiyecek ve içecek bulamadığı için değil, Rabbinin rızasını, nefsinin arzularına tercih ettiği içindir; bilerek’tir, şuurla’dır. Böylece oruçlu kişi, Allah’ın verdiği iradeyi onun emrettiği yönde kullanmanın ulvîliğini hissedecek, nefsine karşı bir mücadele örneği sergileyecektir.

Yaratıcısının emrine uyarak belli bir süre nefsini dizginleyen, onu meşru nimetlerden uzak tutan, Rabbinin rızası için yokluğa katlanma dirayetini gösteren bir mü’min, artık diğer hırslarını da dizginlemeyi öğrenecek, harama, başkalarının mallarına göz dikmeyecek, elindekini başkalarıyla meşru çerçevede paylaşmayı öğrenecek, muhtaçlara yardımın gönle verdiği hazzı duyacak, Rahman’ın arzuladığı saflarda yer almayı kendisine şiar edinecektir.

Nitekim Ramazan ayının manevî atmosferine girip ilerledikçe gönüllerin daha çok safiyet kazandığı, iyilik etme, hayra vesile olma, fedakârlık duygularının canlanışı, şerden uzak durmak için iradelerin güçlenişi her basiret sahibinin şahid olduğu bir hayat gerçeğidir.

İmam Mâverdî(rh.a.) nakleder: Yusuf aleyhisselem’a; “Yeryüzü hazînelerinin başındasın, yine de kendine açlık mı çektiriyorsun?” diye sorulur.

“Kendimi doyurmaktan, tok olunca da açları unutmaktan korkuyorum.” diye cevap verir.(5)

İnsan ne kadar varlıklı olursa olsun, emrinde, hizmetinde ne kadar çalışan bulunursa bulunsun, ne kadar ceberutluk yaparsa yapsın, isterse kibir ve gururu dağları tutsun neticede budur ve acizdir. Açlığın veya sancının kıvrandırdığı, hastalığın soldurduğu, ölümün alıp götürdüğüdür. Geriye yaptıkları, acı-tatlı hatıraları kalır. Onların çoğu da bir süre sonra unutulur. Ancak hiçbir şeyi unutmayan vardır ve yapılanların hepsi, iyi olsun, kötü olsun muhasebe için insanın önüne gelir…

İnsan hayatına bu şuurla şekil vermeli, nereden gelip nereye gittiğini bilmelidir.

Ramazan ayında gönlümüzü kuşatan manevî atmosferin bütün hayatımızı kaplamasını, yeni Ramazanların yepyeni çiçekler ve meyvelerin baharı olmasını niyaz ediyoruz.




(1) Hadisi, Tirmizî nakleder ve sahih olduğunu söyler.
(2) Sahih-i Müslim, Savm (2/ 808).
(3) Sahih-i Müslim, Savm (2/ 807), Sünen-i Tirmizî (3/ 138).
(4) Hadis müttefekun aleyh olan bir hadistir. Bkz: Sahih-i Buhârî, Savm (9/ 29), Sahih-i Müslim, Sıyam ( 2/ 807).
(5) Edebü’d-Dünya ve’d-Dîn (s. 97)
.
http://www.siyerinebi.com/tr/ramazan-ayini-karsilarken

26 Şubat 2025 Çarşamba

Teravih namazının fazileti ile ilgili rivayet sahih midir?

   
Soru Detayı

- Gazali'nin, İmam Ali'den Aktardığı Teravih Namazının Fazileti hakkındaki rivayet sahih midir? Sıhhati nedir, nasıl Anlaşılmalıdır?

- İmam-ı Gazali teravih namazının fazileti hakkında şöyle buyurmuştur: "Ali'den (ra) rivayet edilmiştir ki: 1. gece teravih namazını kılanın: Bütün günahları bağışlanır. 2. gece teravih namazını kılanın, kendisinin ve eğer mü’min iseler ana ve babasının günahları bağışlanır. 3. gece teravih namazını kılana melekler müjde vererek derler ki: “Ey falan kişi! Sana müjde olsun ki, Allah (cc) senin amelini kabul edip umduğuna nail eyledi.” (...) 24. gece teravih namazını kılan: Beraatını sağ elinden alır. 25. gece teravih namazını kılana: Ölüm meleği en güzel surette gelir, onu cennet nimetleriyle müjdeler. 26. gece teravih namazını kılanı: Allah’ın emriyle melekler şeytanın şerrinden korurlar. 27. gece teravih namazını kılana: Allah’ın emriyle cehennemin kapıları kapanır. 28. gece teravih namazını kılana: Allah’ın emriyle cennetin kapıları açılır, hangi kapıdan isterse o kapıdan girer. 29. gece teravih namazını kılana: Eyyüb'ün (as) sabır sevabı ihsan edilir ve bütün günahları bağışlanır. 30. gece teravih namazını kılana: Allah’ın emriyle arşın altından bir münadi şöyle seslenir: “Gece teravih namazını kılan kullar cehennemden azad olmuş kullardır. Korktukları cehennemden kurtulup umdukları ve Allah’ın Cemâl’ine nail olanlardır” Allah (cc) buyurdu ki: “ İzzetim ve Celalim hakkı için bu kullarıma af ile muamele eyledim. Cehennem ateşini vücutlarına haram eyledim” Sonra Allah emreder ki; o kullara -erkek olsun, kadın olsun- cehennem azabından kurtulmak ve sıratı kolaylıkla geçmek için beraat yazılır. Her kim inanarak 30 gece teravih kılsa Allah (cc) o kula şeksiz şüphesiz ihsan eder. (İsmail Hakkı - Mecalisü'l-va'z ve't-tezkir, sh:88-90; Osman el-Hobevi - Dürratü'l-vaızin, sh:16,17; Muhammed Hayri, Mecalis i Hayriyye ve mefatih-ı ilmiyye ,sh:15-99)

Cevap

Değerli kardeşimiz,

- Söz konusu sevaplar çok abartılı bir şekilde görünmektedir. Örneğin: “29. gece teravih namazını kılana, Eyyüb (as)'ün sabır sevabı ihsan edilir ve bütün günahları bağışlanır.” denilmektedir ki, hakikatle bağdaştırmak zordur. 

- Bu bilgileri İmam Gazali’nin İhya’sında bulamadık. 

- Bu bilginin geçtiği iki kaynak, birer vaaz kitabıdır. Sahih olan bilgiler yanında zayıf hatta mevzu bilgilerin de olduğu bilinmektedir. Bu sebeple, bu bilginin sıhhatine delil olacak bir belgeye sahip değiliz.

- İmam Gazali İhya’da teravih namazının bayram namazları kadar sevaplı olmadığını belirtmektedir. Bu ifade bile teravihle ilgili bilginin doğru olmadığının göstergesidir...

***SÜNNETE UYGUN İBADET-11- Ramazan Gecelerinde Terâvih Namazı Kılmak

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
Bismillahirrahmanirrahim


Bu bölümdeki iki hadisten gündüzü oruçla geçirilen ramazan ayının gecesini de namaz kılarak geçirmenin geçmiş günahlarımızın bağışlanmasına vesile olacağını öğreneceğiz. [1]

1190. Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Kim ramazanın faziletine inanarak ve sevabını Allah'tan bekleyerek terâvih namazını kılarsa, geçmiş günahları bağışlanır."[2]

1191. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh şöyle dedi:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, kesin emir vermeksizin ramazan gecelerinde ibadet etmeyi tavsiye eder ve şöyle buyururdu:

"Kim ramazanın faziletine inanarak ve sevabını Allah'tan bekleyerek terâvih namazını kılarsa, geçmiş günahları bağışlanır."[3]

* Nafile namazlar cinsinden olan bu Ramazan namazı yani Teravih, Peygamberimizin 
sallallahu aleyhi ve sellem hayatı boyunca kıldığı gece namazlarının Ramazan ayındaki aldığı isimdir. Teravih mevzuunda Türkçede derli toplu malumatı Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi, Cild: 4, sh. 70-96 arasında bulmaktayız. Tüm hadislerle açıklanan bu meselenin özetini vermek gerekirse şöylece alıntı yaparak aktarabiliriz.

Rasûlullah 
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ne Ramazanda ne de başka aylarda kıldığı gece namazı onbir rekatı geçmemiştir. (592 no'lu Aişe (radıyallahu anha)hadisi)

Sabah namazının iki rekat sünnetiyle vitir namazı da bu sayıya dahildir. (586 no'lu hadis.)


Buhari Aişe`den 
(radıyallahu anha)şöyle rivayet ediyor: 

"Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)Ramazan-ı şerif`in içinde ve dışında (nafile olarak) onbir rek`attan fazla kılmazdı. Dört rek`at namaz kılardı. Ne kadar uzun ve güzel olduğunu sorma. Bir daha dört rek`at kılardı. Ne kadar güzel ve uzun olduğunu sorma. Sonra üç rek`at kılardı."

Zeyd ibni Sabit (radıyallahu anh)'den rivayete göre Rasûlullah 
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) mescidde hasırdan edindiği hücresinden çıkarak bir kez gece hem farz namaz olan yatsıyı hem de teravihi cemaatle kılmıştı. Cemaatin teravih namazına hücum ettiğini görünce, yatsıyı kıldırıp odasına çekilerek teravihi kendi başına kılmıştır.


Buhari'nin Aişe'den (radıyallahu anha)rivayetine göre Rasûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in teravih namazını böyle cemaatle kılması iki ve üçü geçmez. Cemaatın aşırı arzu ve taleplerine binaen "Üzerinize farz kılınacağından ve sizin de muktedir olamayacağınızdan korktum" buyurmuşlardır.

Peygamberimizin vefatından sonra halifelerden Ebubekir (radıyallahu anh)döneminin tamamında ve Hz. Ömer (radıyallahu anh)döneminde herkes kendi başına kılıyordu. Hz. Ömer (radıyallahu anh) dağınık vaziyette teravih namazını kılan insanları bir imam arkasında toplasam iyi olacak dedi ve Übey ibni Ka'b'ı teravih imamı tayin ederek cemaatı onun arkasında topladı ve bir seferinde de "Bu şekilde teravih kılma ne güzel adet oldu" buyurdular.

İbn-i Ebi Şeybe'nin, Taberani'nin, Beyhaki'nin İbn Abbas'tan yaptıkları zayıf bir rivayette 20 rekat kılındığı da haber verilmektedir.

Asrı saadet ve sonraki dönemlerde 8 ile 36 rekata varan teravih kılındığı da bize gelen haberler arasındadır. Ebu Davut'ta rivayet edilen “Ashabım! Benim sünnetime ve benden sonra da Hulefa-i Raşidin'in sünnetine uyunuz” emrine göre bizler 8 rekatı kılmak suretiyle Peygamberimizin sünnetine +12 rekatla 20 rekat kılarak Halifelerden Hz. Ömer'in (radıyallahu anh) sünnetine uymuş oluyoruz. İsteyen 8 rekat kılabilir, isteyen 20 rekata tamamlayabilir. İsteyen 36 rekat da kılabilir. Nafile namazdır, her müslüman içinde bulunduğu durum ve şartlara göre hangisini isterse kılabilir. Hiçbir kimse de değişik rekatlarda kıldığından dolayı da kınanmaz, kınanamaz. Din ve ibadet konusu kınama konusu yapılamaz. [4]

sadakat.net/riyazus-salihin 213) Ramazan Gecelerinde Terâvih Namazı Kılmak

[1] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 347.
[2] Buhârî, Îmân 37 ; Müslim, Müsâfirîn 173, 174. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Ramazan 1; Tirmizî, Savm 1; Nesâî, Kıyâmü'l–leyl 3, Savm 39, 40, Îmân 31, 32; İbni Mâce, İkâmet 173, Sıyâm 3, 39, 40.
[3] Müslim, Müsâfirîn 174. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Ramazan 1; Tirmizî, Savm 82.
[4] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 348.


"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"


Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR      

***Riyâzü's Sâlihîn'in "HİLAL GÖRÜLDÜĞÜNDE YAPILACAK DUA" Bâbı-9-


Hadis 

1231. Talha İbni Ubeydullah radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem hilâli gördüğü zaman şöyle dua ederdi: 

"Allahım! Bu hilâli bize emniyet ve iman, selâmet ve İslâm hilâli kıl. (Ey hilâl!) Benim rabbim de senin rabbin de Allah'tır" (Bu, doğruluk ve hayr hilâli olsun). 

Tirmizî, Duâ 50 

Açıklamalar 

Yeni bir ayın başladığını müjdeliyen hilâl, ayın ilk üç gecesinde bu adla anılır. Sonraki günlerde alacağı duruma ise, kamer adı verilir. Her farklı durumu ve her yeni başlangıcı, dua ve kulluk vesilesi olarak değerlendiren Sevgili Peygamberimiz, hilâli gördüğü zaman, Cenâb-ı Hak'tan onunla başlayan yeni zaman kesitini, her türlü korku ve sıkıntılardan emniyet ve iman üzere devam zamanı kılmasını, bu günlerin huzur, selâmet ve İslâm günleri olmasını dilemektedir. Bu, bir bakıma zâhirî ve bâtınî ya da dinî-dünyevî huzur istemek anlamındadır. 

Aslında i h l â l, sesi yükseltmek demektir. Yeni bir ayın başladığının işareti olan hilâlin görünmesi, eskiden insanlar arasında sevinç vesilesi olur, yüksek sesle onu birbirlerine müjdelerlermiş. Bu durum, ayın, ilk üç gecedeki haline hilâl denilmesine vesile olmuş. Bu açıklamadan da anlaşıldığı gibi hilâlin göründüğü günler, halk için sevinç zamanlarıdır. O halde sevinç anlarında da duaya ihtiyaç vardır. O vakitler nasıl duaedileceğini Hz. Peygamber bu hadisinde bize öğretmektedir.

 Resûl-i Ekrem'in hilâle hitâben "Benim rabbim de senin rabbinde Allah'tır" buyurması, hilâl'in de bir yaratıcıya ve bir kadere sahip olduğunu anlatmaktadır. Tabiatıyla bu beyanda, güneş, ay ve yıldızlar gibi gök cisimlerinde olağan üstü güçler var sanarak onlara tapanları reddeden bir mâna da bulunmaktadır. Böylece bir kere daha Allah Teâlâ'nın şerik ve ortağının bulunmadığı yani O'nun mutlak tekliği belirtilmiş olmaktadır. Burada hadisin metni ile ilgili bir hususa da işaret etmekte fayda vardır. Yukarıda parantez içinde tercümesini verdiğimiz kısım, Tirmizî'nin eserinde bulunmamaktadır. Hadisin buraya kaydetmediğimiz diğer kaynaklarında da böyle bir ifade yer almamaktadır. Onun yerine başka bazı dua cümleciklerinin geçtiği rivayetleri var ise de "hilâlü rüşdin ve hayrin" cümlesi bulunmamaktadır. Muhtemelen Nevevî bu cümleciği bizim ulaşamadığımız herhangi bir rivayetten almıştır. 

Hadîs-i şerîf, daima dua ve niyazda bulunmanın, mü'mindeki uyanıklığın bir dışa vurumu (tezahürü) olduğunu tesbit etmektedir.

 Hadisten Öğrendiklerimiz 

1. Gök ve yer olaylarıyla ilgili durum değişiklikleri anında dua yapmak güzel bir davranış olur. 

2. Her fırsatı, kulluğu itiraf ederek ve sağlık-sıhhat, bereket, iman ve İslâm gibi meziyet ve nimetlerin devamını isteyerek değerlendirmek gerekir. 

3. Hiçbir yaratığa, asla hakkı olmayan yaratıcı konumu vermemek lâzımdır. Her şeyin Rabbi Allah'tır.

Allah'ın varlığını kabul etmeyenlere bir kaç bilimsel ve felsefi delil


1- Evrenin Bir Başlangıcı Vardır (Kozmolojik Delil)

 -Big Bang Teorisi (Büyük Patlama), evrenin yaklaşık 13.8 milyar yıl önce yoktan var olduğunu gösteriyor. Bilim, evrenin sonsuzdan beri var olmadığını, bir başlangıcı olduğunu kabul ediyor.

 SORU:
Bir şey yoktan var olamazsa, evren kendiliğinden nasıl var oldu?

Mantıklı Çıkarım:Evrenin bir başlangıcı varsa, onu başlatan bir ilk neden (yaratıcı) olmalıdır.
Bu yaratıcı, zamandan, mekândan ve maddeden bağımsız olmalıdır.

Bu özelliklere sahip varlık Allah’tır.

2- Evrenin Kusursuz Yasalarla Yönetilmesi (İnce Ayar Argümanı)

- Evrende sabit fizik kuralları var:Yerçekimi, ışık hızı, elektromanyetik kuvvet, atomun yapısı mükemmel bir denge içinde.

Eğer bu sabitler %0.0001 bile değişseydi, hayat mümkün olmazdı.

SORU:
Bu hassas dengeler tesadüfen mi oluştu?

Mantıklı Çıkarım: Tesadüfen oluşma ihtimali matematiksel olarak imkânsıza yakındır.
Bir düzen varsa, onu düzenleyen bir akıl olmalıdır.

Bu akıl, sonsuz ilme sahip olan Allah’tır.

3-Evrensel Ahlak ve İnsan Fıtratı (Ahlaki Delil)

- İnsanların çoğu ahlaki değerleri kabul eder:Örneğin, masum bir çocuğu öldürmek her toplumda yanlıştır.

Eğer Allah olmasaydı, iyi ve kötü sadece insanların keyfi kararları olurdu.

 SORU:
Ahlak neden her insanda ortak? Evrensel iyi ve kötüyü kim belirledi?

Mantıklı Çıkarım: Evrensel ahlak kuralları, üstün bir ahlaki otorite gerektirir.
Eğer Allah yoksa, ahlaki değerlerin objektif bir kaynağı olamaz.

Ahlakın kaynağı Allah’tır.

4- İki Tanrı Olsaydı Evrenin Düzeni Bozulurdu (Tevhid Delili)

- Eğer birden fazla Tanrı olsaydı: Biri “Güneş doğsun” derken, diğeri “Güneş doğmasın” dese ne olurdu?
Eğer biri insanı ölümsüz yapmak istese, diğeri ölüm vermek istese ne olurdu?

Mantıklı Çıkarım: İki mutlak güç bir arada olamaz. Çünkü biri diğerine üstün olursa, diğeri tanrı olamaz.
Evrenin kusursuz düzeni, tek bir iradenin eseri olduğunu gösterir.

"Eğer göklerde ve yerde Allah’tan başka ilahlar olsaydı, ikisi de fesada uğrardı." (Enbiya, 21:22)

5- "Allah’ı Kim Yarattı?" Sorusuna Cevap

Ateistler genellikle şöyle sorar: "Evrenin bir yaratıcıya ihtiyacı varsa, Allah’ı kim yarattı?"

Yanıt: Evren sonradan var olmuştur, bu yüzden bir yaratıcıya ihtiyaç duyar.
Ama Allah ezeli ve ebedidir, zamandan ve mekândan bağımsızdır.
Eğer her şeyin bir sebebi olsaydı, sonsuz bir döngü olurdu ve hiçbir şey var olamazdı.

Mantıklı Çıkarım: Mutlak bir başlangıç noktası olmalıdır.
Allah, her şeyin başlangıç sebebidir ve kendisi yaratılmamıştır.

6- İnsan Bilinci ve Ruh (Bilinç Delili)

 Beynimiz bir et parçası ama düşünebiliyor, karar verebiliyor, sevgi hissedebiliyoruz.

SORU:
Bilinç sadece kimyasal tepkimelerden mi ibaret?

Mantıklı Çıkarım: Maddi bir şey olan beyin, manevi kavramları nasıl üretiyor?
Bilincin sadece fiziksel değil, ruhsal bir boyutu da vardır.
Bu, insanın sadece maddeden ibaret olmadığını ve bir yaratıcı tarafından yaratıldığını gösterir.

Özetle: Allah’ın Varlığı ve Birliği Mantıken En Doğru Açıklamadır:

 1. Evrenin bir başlangıcı var, o halde bir yaratıcısı olmalı.
 2. Evrenin yasaları, akıllı bir düzenleyiciyi gösteriyor.
 3. Ahlaki değerler, mutlak bir otorite gerektirir.
 4. İki Tanrı olsaydı, düzen olmazdı.
5. Allah ezelidir, yaratılmaya ihtiyacı yoktur.
6. İnsan bilinci, yalnızca madde ile açıklanamaz.

Size Soru: Eğer gerçekten Allah yoksa, neden bu kadar çok delil O’nun varlığını gösteriyor?

25 Şubat 2025 Salı

Prof.Dr.Halis AYDEMİR'in derslerinden kısa notlar 263

Kişinin kendisini ancak O’na taparak kendisini önünde yerle bir etmesi

Allah’ın büyüklüğünü, gücünü, kudretini, azametini tanıdıkça kişinin kendisini ancak O’na taparak, yani secdeye vararak kendisini önünde yerle bir etmesi; ki bu farkındalığın tavana çıktığı bir andır!... Bütün gücü ve kudretiyle alemlerin Rabbine öyle bir yöneliyorsunuz ki; “Ben Sen’in ilmini düşündüm, şöyle bir inceledim, araştırdım; fezaya baktım, bulutlara vs...” Yeni doğan çocuğa baktın, yavrulayan bir canlıya ya da etrafınızdaki herhangi başka bir şeye... Etrafta hep Yüce Yaratıcının bilgi ve kudreti işliyor.

Farkındalığı ile varlıktan var ediciye aklederek o köprüyü kurmaya başladığında insan; Yüce Yaratıcının esirgeyişini...,Yüce Yaratıcının rahmetini...,Yüce Yaratıcının ilmini, kibriyasını, büyüklüğünü keşfettikçe; O’na sığınmak... O’na yakın olabilmek... O’na olan hayranlığını ifade edebilmek için yapabileceğimiz en güzel şeyin TAPMAK olduğunu anlıyorsunuz.

Prof. Dr. Halis AYDEMİR

https://www.youtube.com/channel/UCmtC7LTnXDfKG8RVnRnOy7Q

https://akledenkalpler.blogspot.com/?m=1

24 Şubat 2025 Pazartesi

Prof.Dr.Halis AYDEMİR'in derslerinden kısa notlar 262

Akletmemek, Allah'ın nazarında en büyük suç

Akletmeyen kimseler, farkındalığını yok etmek için gözlerini kapatmış, ilgi duyduğu yemek, ilgi duyduğu şeyler, her ne ise zevk aldıkları, hayatın zahirine dair olan şeylerin dışındaki hiçbir şeye bakmaz, hiçbir şeye kulak vermez.. Onun haricinde eğlendiği ve zevk aldığı işte, hayatın o kısıtlı döngüsünde, o sarmalın dışında kendisini uyandıracak, farkındalığıyla ışık tutacak hiçbir şeye yönelmeyen bu kör, sağır tipler...

Cenab-ı Allah diyor ki; ‘’Benim katımda bunlardan daha beteri yok’’

En mücrim bunlar, en suçlu bunlar, en zalim bunlar! Akletmemek, Allah'ın nazarında en büyük suç ve bunları kalıcı bir Cehennem azabıyla cezalandırılacağını söylüyor Cenab-ı Hak. 

Prof. Dr. Halis AYDEMİR

https://www.youtube.com/channel/UCmtC7LTnXDfKG8RVnRnOy7Q

https://akledenkalpler.blogspot.com/?m=1 

23 Şubat 2025 Pazar

Prof.Dr.Halis AYDEMİR'in derslerinden kısa notlar 261

Bir kimsenin akletme nimetini hoyratça tepip kullanmaması


İnsan, varlığın farkındalığa dönüşmesi gereken kısmını ihmal ederse, Yüce Yaratıcı’nın sisteminde cezalandırılıyor.

Bir kimsenin akletme nimetini hoyratça tepip kullanmayarak, hayatın hep sonlu döngüsü içerisinde kendisini harcaması, çok önemli bir suç!

Prof. Dr. Halis AYDEMİR

https://www.youtube.com/channel/UCmtC7LTnXDfKG8RVnRnOy7Q

https://akledenkalpler.blogspot.com/?m=1 

22 Şubat 2025 Cumartesi

Prof.Dr.Halis AYDEMİR'in derslerinden kısa notlar 260

"Bir sorumluluğumuz yok!"

Bir şey çok küçük diye anlamsız olmaz! Kendimizi fezâdaki çok küçük bir gezegende ve gezegenin üzerindeki çok küçük bir varlık olarak düşünüp sonrasında da; “Rahat olalım arkadaşlar, bir anlamımız yok! Öylesine devineceğiz, tepineceğiz, bir şekilde yaşayacağız ve yine öyle anlamsız bir şekilde yok olacağız!

Dolayısıyla ‘bir sorumluluğumuz yok!”diye bizi sorumluluğa sevk eden düşüncelerden ve sorulardan kurtulamayız. Farkındalığımızı böyle öldürerek veya öldürmeye çalışarak kendimizi kandıramayız. Yaratıcı’nın oluşturduğu varlık sistemindeki farkındalığımızın sinir uçları dış dünyadan beslendikçe bizi rahatsız ediyor. Bu varlık içerisinde gördüğümüz her şeyden nem kapan bu akleden yanımız bize, Yaratıcı’ya karşı sorumluluğumuzu ve Kendisi’ni gündeme getiriyor.

Prof. Dr. Halis AYDEMİR

https://www.youtube.com/channel/UCmtC7LTnXDfKG8RVnRnOy7Q

https://akledenkalpler.blogspot.com/?m=1 

21 Şubat 2025 Cuma

Prof.Dr.Halis AYDEMİR'in derslerinden kısa notlar 259

Varlık anlamsız olabilir mi?

Varlığın manasını nedir? Varlık anlamsız olabilir mi? Kendi içinde baktığımızda bir anlam bulamadık; çünkü tükeniyor, karşılıksız kalıyor.

O zaman ötede bir anlam ve karşılık olmalı dediğimiz zaman göklerin ve yerin yaradılışını tefekkür edip sonra Yaratıcı’ya yöneliriz: “Rabbimiz; Ey var eden Kudret, Sen bunları boş yere yaratmadın!.. Gökleri, yeri, bizi boş yere yaratmadın...” (Âl-i İmrân-191)

Dünya ölçeğindeki kahredici ve yok edici düşünceden, Âhiret ölçeğindeki kalıcı ve var edici düşünceye geçiş yapabiliriz ve ancak öyle bir farkındalıkla varlığımızı, üst düşünceye ve kalıcı bir varlığa dönüştürebiliriz. En önemlisi bunun arayışı içerisinde bir ufka sahip olabiliriz. Artık ondan sonra bizi ne Dünya ne de Dünyadakiler kandırmaz! Kandırmaz yani doyurmaz.

Artık farkındalığı oluşan bir insan beyni makro planda bir düşünceye geçer. Bu çok az insanın yöneldiği bir düşünce biçimi;

Gökler niçin var!

Yer ve yerin üzerindeki ben niçin varım? Eğer diyorsak ki BUNLAR ANLAMSIZ OLAMAZ...

O zaman anlamın peşine düşmüşüz ve Yaratıcı’ya anlam hususunda bize yol göstermesini istemişiz demek. Bu da hidâyet beklentisine dönüşüyor ve bu çok önemli bir basamak... Kişinin varlık temelinde bir düşünceye ve sonrasında önemli bir farkındalığa gelip bu farkındalıkla varlığın Sahibi’ne hidâyet talebi ile yönelmesi... Bu çok önemli bir aşama.