24 Ocak 2024 Çarşamba

Çocuklara isim verirken dikkat edilmesi gerekenler nelerdir?

   
Soru Detayı

- Aleyna ve Keziban isimleri ne manaya geliyor?

Cevap

Yeni doğan çocuğa kısa bir süre içinde güzel bir isim koymak anne ve babaların en önemli görevlerindendir. Çocuğa konulan isim hem bu dünyada hem de ahirette geçerlidir. Rasulullah (sav) sadece çocukların değil, büyük insanların ismiyle dahi ilgilenmiştir. Kötü bulduğu bazı isimleri değiştirme yoluna gitmiştir. Yine konulması gereken güzel isimler hakkında bilgiler vermiş, zaman zaman bizzat kendileri çocuklara isimler vermiştir.

Rasulullah (sav) güzel isim koymanın önemini şöyle açıklıyor:

“Sizler kıyamet günü isimlerinizle ve babalarınızın isimleriyle çağrılacaksınız. Öyleyse isimlerinizi güzel yapın.” (Ebu Davud, Edeb 69)

Bu çağırma işlemini Allah'ın görevlendirdiği bir melek Allah'ın izniyle yapacaktır. Hiç kimse kıyamet günü Allah (c.c.)’ın hoşlanmayacağı isimle O’nun karşısına çıkmak istemez. Öyleyse kötü olan isimlerin çocuklara verilmemesi gerekir.

Rasulullah (sav)’ın isim konusundaki hassasiyetini daha iyi anlamak için şu hadis-i şerifi de görmek lazım. Yahya bin Said (r.a.) anlatıyor:

Hz. Peygamber (sav) bol sütlü bir deve hakkında:

“Bunu kim sağacak?” diye sordu. Bir adam ayağa kalkmıştı ki, Rasulullah (sav) adama:

“İsmin ne?” diye sordu. Adam:

“Mürre (acı)” diyince ona “Otur!..” dedi. Hz. Peygamber (sav) tekrar:

“Bunu kim sağacak?” diye sordu. Bir başkası ayağa kalktı, ben sağacağım diyecekti. Hz. Peygamber (sav) ona da:

“İsmin ne?” diye sordu. Adam:

“Harb” diyince, ona da: “Otur!..” dedi. Rasulullah (sav):

"Bu deveyi bize kim sağacak?” diye sormaya devam etti. Bir adam daha kalktı. Ona da ismini sordu. O da

“Ya’iş” (yaşıyor) cevabını alınca ona,

“Sen sağ” dedi. (Muvatta, İsti’zan 24)

Allahü Azimüsşan’ın has isimleri olan Allah ve Rahman isimleri, kullara isim olarak verilmez. Sadece Abdullah ve Abdurrahman şeklinde verilir. Ancak sıfatları isim olarak verilebilir. Mesela; Kerim, Halim, Kadir, gibi kelimeleri insanlara isim olarak vermek caizdir. Ancak bu isimlerin başına bir (Abd) kelimesi ilave ederek söylemek ise pek güzel bir dikkattir. Zira (Abd) kelimesini ilave ederek söylediğiniz takdirde Kerim’i Abdülkerim olarak söylersiniz. Bu takdirde Kerim’in kulu demiş olacağınızdan mana pek güzel bir şekil alır.

Nitekim Aziz isminin başına da bir (Abd) kelimesi ilave ederek, söylediğinizde azizin kulu manasına Abdülaziz demiş olursunuz. Mecburi olmasa da güzel bir hassasiyet olur.

İslam alimlerinin bildirdiğine göre, Zat-ı Akdesin Allah  lafza-i celal gibi Rahman isimi de başkaları için kullanılmayan ism-i hastır. (Taberi, 1/130)

Yine Taberi’nin belirttiğine, göre, Rabbimiz;  insanlara “Allah, Rahman, Halık” gibi isimlerle isimlendirmelerini yasaklamıştır. Buna mukabil, “rahim, semi, basir, kerim” gibi isimlerle isimlenmelerine cevaz vermiştir. (Taberi, 1/132)

Buna göre, genel ilke olarak denilebilir ki, Allah’a mahsus bir vasfı ifade den isim ve sıfatlarla isimlenmek caiz değildir. Örneğin: “Halık, Samed, Bâki, Ebedî, Ezelî, Sermedi, Rezzak, Mütekebbir, Evvel, Âhir, Zahir, Batın, Allamu’l-ğuyub” gibi isim ve sıfatları kullanmak doğru değildir.

Rasulullah (sav)’ın açıklamalarına göre en güzel isim olarak adlandırılanlardan bazıları şunlardır: Erkek ismi olarak, Abdullah, Abdurrahman, Muhammed, peygamberlerin isimleri, Hasan, Hüseyin ve diğer İslam büyüklerinin isimleri tavsiye edilen isimlerdir. Kız isimleri olarak da, Aişe (Ayşe), Fatıma, Zeyneb, Hatice, Cemile, Zehra… gibi isimler güzeldir.

Mahşerde her çocuk, konan ismiyle çağrılacaktır. Şayet çocuğun ismi kötü manaya gelen gayri müslim ismi ise, mahşer halkı önünde isminden dolayı utanan çocuk,

"Allah beni doğuştan Müslüman olarak dünyaya gönderdi, sen neden bana kötü manaya gelen ismi koydun?" diye isim koyandan davacı olacaktır. İsmin manasının böylesine ehemmiyetinden dolayıdır ki, Peygamber'imiz (sav) kötü manaya gelen yabancı isimleri iyi manaya gelen Müslüman isimleriyle değiştirme örnekleri vermiştir. Mesela (Uzza putun kulu) manasına gelen (Abdu'l-uzza)'yı, Allah'ın kulu manasına gelen (Abdullah) ile değiştirmiştir. Ateş parçası manasına gelen (cemre)'yi de güzel kız manasına gelen (cemile) ile Harp ismini de Hasan'la düzeltmiştir. Demek ki, Müslüman isminden maksat, mananın kötü olmamasıdır.

Bununla beraber bazen isimlerde mana açık da olmayabiliyor. (Aleyna) gibi. Son zamanlarda çok rastladığımız bu (Aleyna)'nın ne manaya geldiğini pek bilemiyoruz. Çünkü, Kur'an'da geçen (aleyna) isim değildir. Sadece yer aldığı cümlenin içinde (üzerimize) manasına gelmektedir:

(Vema aleyna) bizim üzerimize, (illel'belağ) tebliğden başka bir görev yoktur, manasına gelebilen (bizim üzerimize)'yi, cümle içindeki yerinden çekip birine isim olarak verdiğinizde, ne manaya geldiğini anlamak zorlaşmaktadır. Belki de Yasin'deki bu (aleyna)'yı isim olarak seçenler, (bu çocuk bizim üzerimize Allah'ın bir ihsanıdır) demek istemekteler.

Bir de kızlarımıza verilen Kezban ismi vardır ki, zannederim yanlış anlaşılan isimlerden biri de budur. Kezban'ı hep yalancı manasına anlayanlar, Kur'an'daki (tükezziban) ile karıştırmışlardır. Çoğu kimseler Farsçadaki (ev hanımı) manasına gelen (Kedban)'dan alınma Kezban'ı, Arapçadaki 'yalanlayan' manasına gelen tükezziban'dan alınma sanarak bu isimden hep ürkmüşlerdir

Bununla baraber iyi bir anlamı olmasına rağmen yanlış anlaşılacak isimler koymamaya dikkat etmenin faydalı olacağını düşünüyoruz. Bu nedenle kız çocukları için, Büşra, Beyza, Selma, Esma, Ahsen, Rabia, Saliha, Salime, Adile... gibi kolay seslendirilen, yanlış yazma ve yanlış söyleme ihtimali olmayan tek isimler tercih edilebilir.

Çocuğun isminin güzel olması bir fazilet olsa da ahirette özel muameleye tabi tutulacağı söylenemez. Çünkü ahirette insanın göreceği muamele onun ameline göre olacaktır.

Sözün özü: Ebeveynler yavrularına karşı ilk görevlerini yerine getirirken, gayri müslim kimliğini çağrıştıran yabancı isim koymaktan kaçınmalı ki, mahşerde koydukları isimlerle çağrılan çocuklarının şikayetine muhatap olmasınlar. Bu konuda elbette bizim gibi düşünmeyenler de olabilir: "Tercih size aittir, kim neye layıksa onu bulur." demekten başka sözümüz olamaz onlara da.

Müddessir Sûresi'ndeki ayetin ikazı hepimiz için geçerlidir:

"Herkes kendi tercihinin sorumlusudur!.." (Müdessir, 74/38)

https://sorularlaislamiyet.com/cocuklara-isim-verirken-dikkat-edilmesi-gerekenler-nelerdir 

23 Ocak 2024 Salı

Peygamber Efendimiz neden Berre / Berra ismini değiştirmiştir?


Efendimiz (a.s.m), kötü anlama gelen bazı isimleri değiştirdiği gibi, sahibini şımartma ihtimali olan bazı güzel isimleri de değiştirmiştir. Berra da bunlardan biridir.

Berra; yüksek ahlaka sahip, her yönüyle arı-duru, tertemiz anlamına gelir. Bu anlamıyla sahibini hep iyi bir insan olarak hatırlattığı için, nefis muhasebesi yapmaktan alıkoyma ihtimali vardır. Az da olsa, dinî imtihan açısından bir risk taşıdığı için “sedd-i zerayi” kuralı gereğince değiştirilmiştir.

Hz. Peygamber (asm), "iyi insan, kusursuz kimse, günahsız" anlamına gelen "Berre" ismini Zeyneb'e çevirmiştir. Bu ismi taşıyanın zihninde, kendini beğenme gibi bir mana teşekkül edebilir. Bu da isimlenenin karakterini olumsuz yönde etkilemek demektir. Zira bu isim hakkında Hz. Peygamber (asm), "Allah sizin iyi olanlarınızı en iyi bilendir." buyurarak bu adı değiştirirken, "Kendinizi temize çekmeyin!"1 sözüyle de, güzel bir ismi başka güzel bir isimle değiştirmenin gerekçesini belirtmiştir. Bunun anlamı, "Berre adını takıp da bununla iyi olduk sanmayın! Allah kimin iyi olduğunu herkesten daha iyi bilir!" demektir.2

Rivayetlere göre Zeynep bnt. Ebî Seleme'nin adı Berre idi. Nefsini tezkiye ediyor denildi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (asm) onu Zeyneb diye isimlendirdi.3 Demek ki buradaki çirkinlik, mananın çirkinliğinden gelmiyor. "Kendini temize çıkarmayın, kimin muttaki (temiz) olduğunu o (Allah) çok iyi bilir."4 âyetine muhalefetten ileri geliyor, denebilir. Şu halde İslam âdâbına uymayan, kişiye gurur, kibir, aldanma telkîn eden isimler uygun değildir. Diğer bir rivayette belirtildiğine göre Cüveyriye bnt. el-Haris'in ismi de Berre idi, Hz. Peygamber (asm) onu da Cüveyriye'ye çevirmiştir.

Resûl-i Ekrem'in (asm), "Yanından çıkan birinin 'Berre'nin yanından çıktı' denmesini sevmiyorum"5 buyurarak yasağın diğer bir gerekçesini açıkladığını görmekteyiz. Şu halde bu kategoride yer alan isimleri değiştirmesinin genel sebebi; hem ismin anlamından hem şahsa yansıyan menfi etkisinden kaynaklandığı şeklinde yorumlanabilir. Çünkü nefsin tezkiyesini yalnız Allah bildiği gibi, ismin ifade ettiği anlam hakikatın hilafına da olabilir. Bu sebeple sahibini yersiz güvene ve bunun bir uzantısı olarak da kullukta gevşekliğe itebilir. Zira yersiz güven takvayı zedelediği gibi kulluk ifasında gevşekliğe de sebep olur.

Dipnotlar:

1. Müslim, Âdâb 19.
2. Davudoğlu, Ahmed, Sahih-i Müslim Ter. ve Şer., VI, 535.
3. Buhârî, Edeb 108; Müslim, Edeb 17.
4. Necm, 53/32.
5. Müslim, Âdâb 16.

https://sorularlaislamiyet.com/peygamber-efendimiz-neden-berre-berra-ismini-degistirmistir

22 Ocak 2024 Pazartesi

İnsanın hayatta iken, çocukları arasında ayrım yaparak birine veya bazılarına mal varlığının tamamını veya bir kısmını bağışlaması caiz midir?

Esasen kişinin sağlığında kendi malında istediği şekilde tasarruf etme hakkı vardır. Fıkhî açıdan kişi, malının bir kısmını veya tamamını yabancı birisine verebileceği gibi çocuklarından birisine veya bazılarına da verebilir. Bu tasarrufu fıkhen geçerlidir. Ancak bu tasarrufun ahlakî boyutu konusunda İslâm âlimleri arasında farklı görüşler vardır. Konu hakkındaki tartışmalar ilgili hadisin farklı anlaşılmasına ve farklı yorumlanmasına dayanır.
Hz. Peygamber (s.a.s.), malının bir bölümünü bir oğluna vermek isteyip, kendisini şahit tutmak isteyen Beşîr b. Sa‘d’a (Nu‘mân b. Beşîr’in babasına), diğer çocuklarına da mal verip vermediğini sormuş, vermediğini öğrenince, ona şahit olmamış, başkasını şahit tutmasını istemiş (Müslim, Hibât, 17 [1623]), hadisin farklı rivâyetlerine göre “onu geri al” (Buhârî, Hibe, 12 [2586]; Müslim, Hibât, 9 [1623]); “çocuklarınız arasında âdil davranın” (Buhârî, Hibe, 13 [2587]; Müslim, Hibât, 13 [1623]); “zulmüne beni şahit tutma” (Buhârî, Şehâdât, 9 [2650]; Müslim, Hibât, 16 [1623]) gibi ifadelerle Beşîr’in bu tutumunu onaylamadığını göstermiştir.
Hanefî, Şâfiî ve Mâlikîlerdeki güçlü görüşe göre, babanın hayatında iken çocuklarına mal vermesi durumunda eşit davranması müstehap, ayrım yapması mekruhtur (Kâsânî, Bedâiu’s-sanâi‘, 6/127; İbn Nüceym, el-Bahr, 7/288; Haraşî, Şerhu Muhtasar, 7/82; Zekeriyyâ el-Ensârî, Esne’l-metâlib, 2/483). Ahmet b. Hanbel’e, bazı Mâlikîlere ve Hanefîlerden İmam Ebû Yûsuf’tan gelen bir rivâyete göre ise babanın mal verirken evlatları arasında eşit davranması vacip, ayrım yapması haramdır (İbn Kudâme, el-Muğnî, 6/51-52; İbn Cüzey, el-Kavânîn, 241).
Babanın bütün çocuklarına mal vermesi durumunda; kız erkek ayrımı yapmadan hepsine eşit mi vereceği yoksa mirasta olduğu gibi erkek çocuğuna iki, kız çocuğuna bir pay mı vereceği konusu da tartışmalıdır. Bu konuda da çoğunluğun görüşü, hepsine eşit vermesidir (Kâsânî, Bedâiu’s-sanâi‘, 6/127; İbn Kudâme, el-Muğnî, 6/53).
İster farz olsun ister müstehap, babanın mal verirken çocukları arasında eşit davranması, dinin ruhuna daha uygundur. Ayrıca çocuklar arasında ayırım yapmak, onların hem ana babalarına hem de birbirlerine karşı buğzetmelerine, aralarına soğukluk hatta düşmanlık girmesine sebep olabilir. Bu yüzden babalar meşru bir gerekçe yoksa mal verirken çocukları arasında eşit davranmalı, aralarında ayrım yapmamalıdırlar.
Bununla birlikte, çocuklardan biri veya bir kısmının, tedavisi imkânsız bir hastalığa yakalanması, engelli olması, büyük bir borç yükü altında bulunması, ailesinin kalabalık olup geçim sıkıntısı çekmesi, ilmî faaliyetlerde bulunup da ihtiyaç içinde olması gibi sebeplerle bazılarının daha muhtaç durumda olmaları hâlinde, kendilerine ihtiyaçları oranında fazla mal verilebilir (Şeyhîzâde, Mecme‘u’l-enhur, 2/610). Şu kadar var ki, mümkün olduğu takdirde bu konuda diğer çocukların da rızalarının alınması daha uygun olur.

21 Ocak 2024 Pazar

Prof.Dr.Halis AYDEMİR'in derslerinden kısa notlar 80


Sen toprağa bırakıldığın durumu talihsiz görme

İnsân Sûresi Şubat 2023

Ölülerdik, Allah bize hayat verdi, sonra bizi tekrar öldürecek, sonra bize tekrar hayat verecek. 

Biz yeryüzüne gelmeden önce baya bir zaman geçmiş. O aralar neredeydik? Milyarlarca yıl geçmişte esamem bile anılmazken yokmuşum hiç! 

Allah azze ve celle sonra beni yarattı. Her nerede idiysem ben yine ona döneceğim, yabancı bir yere gitmiyorum. Geldiğim yere gidiyorum meçhule değil. 

Biz O’na aitiz, O bizi var etti ve yine O’na dönmekteyiz. 

Dolayısıyla, nasıl ana rahmi cenin için özellikle tasarlanmış bir kapsül ise, (Cenab-ı Allah “kararin mekin” demiş. Yani kalınabilecek rahat yer. Muazzam bir ses yalıtımı, ısı yalıtımı ile cenine has hazırlanmış) kabir de bizim yol güzergahımızdaki tanımlı, önceden hesaplanmış, hazırlanmış bir alandır. 

Yani nasıl anne karnında yaratılırken Rabbimiz bizi mekin, sağlam yere yerleştirdiyse, kabrin de buna karşılık gelen bir başka yerleştirildiğimiz alan olduğunu ve rahim kadar kabrin de bu iş için hazırlanmış özenle tasarlanmış bir yer olduğunu düşünmemiz gerek. 

Çünkü çoğu insanın zihninde bir çukura bırakılmak, atılmak gibi, değersiz bir şekilde yok olmaya, hiçe bırakmak gibi yer alıyor ama hayır! 

Bırakıldığı andan itibaren, oradaki bu iş için görevlendirilmiş şeyler hemen icabına ve yapması gereken şeye girişiyorlar. 

Allah azze ve celle diyor ki; Siz yeri öyle kupkuru cansız görüyorsunuz ama biz ona bir su indirelim kıpırdanır, kabarır. Farklı farklı canlılar oradan çıkar. 

Dolayısıyla sen toprağa bırakıldığın durumu talihsiz falan görme. O, bu tanzim edilmiş sürecin, zincirin tam da olması gereken kısmında yer alıyor. 

Dolayısıyla kabre gönül huzuru ile gireceğiz. Yani orası rahim gibi bir yer ama tabi amel boyutu ayrı. Fakat beden eşleşiyor. 

Tam da olması gereken zamanda olması gereken yere girmiş gibidir. Çünkü Cenab-ı Hak sıralamayı böyle koydu. O aşamadan sonrası da var. Sonra Cenab-ı Hak dilediğinde tekrar onu alıp çıkaracak. İnsanlar oradan dağılacaklar. Allah bizi iki kez meyyit, iki kez hayy (canlı) kılıyor. Şu an bu 4 basamaktan ikincisindeyiz. Dördüncü aşama son aşama, ondan sonrası yok

Prof. Dr. Halis AYDEMİR

https://www.youtube.com/channel/UCmtC7LTnXDfKG8RVnRnOy7Q

https://akledenkalpler.blogspot.com/?m=1 

20 Ocak 2024 Cumartesi

Prof.Dr.Halis AYDEMİR'in derslerinden kısa notlar 79

Cenab-ı Hakk’ın açık ifadelerini öylece kabullenmeli

İnsân Sûresi Şubat 2023

Cenab-ı Hakk’ın sarih (açık) ifadelerini öylece kabullenmeli, bilemediğimiz kısımları da anlamaya çalışmalıyız. 

Anlamadığımız yerde açık olan ifadeleri örselemeye başlarsak bu sefer anladığımıza benzetmiş veya bilmediğimiz kısımlardaki düşündüğümüz senaryoya çözüm aramış gibi oluruz. 

Prof. Dr. Halis AYDEMİR

https://www.youtube.com/channel/UCmtC7LTnXDfKG8RVnRnOy7Q

https://akledenkalpler.blogspot.com/?m=1 

19 Ocak 2024 Cuma

Prof.Dr.Halis AYDEMİR'in derslerinden kısa notlar 78

Erdemin tanımı 

İnsân Sûresi Şubat 2023

Hayırseverlik, iyilikseverlik, insaniyet vb tanımlar altında Cenab-ı Hakk’a sorumluluğun dışında kalan her türlü erdem tanımı aslında sakat ve temelsizdir. 

Bunlar seküler bir boyutta sunulmaya çalışılıyor ve bunlar bir o kadar sahte ve fake kalmaktadır.

Prof. Dr. Halis AYDEMİR

https://www.youtube.com/channel/UCmtC7LTnXDfKG8RVnRnOy7Q

https://akledenkalpler.blogspot.com/?m=1 

18 Ocak 2024 Perşembe

Prof.Dr.Halis AYDEMİR'in derslerinden kısa notlar 77

Özgürlük sadece Allah’ın sevgisindedir

İnsân Sûresi Şubat 2023  

Allah'tan gayrı vazgeçemeyeceklerimizin hepsi aslında bizim prangalarımızdır. 

Özgürlük sadece Allah’ın sevgisindedir. 

Kul başkaca nelerden vazgeçemiyorsa bunların tutsağı olarak Allah’a sırtını dönmeye mahkum olacaktır. 

Kul Cenab-ı Hakk’ın sevgisine yöneldi mi sığındı mı eşyadan vazgeçebilir hale gelir, hatta insanlardan da vazgeçebilir. Bu özgürlüktür. 

Artık ne kaybettiklerine üzülecek ne de bulduklarına sevinip şımaracak bir durumdadır. 

O, Cenab-ı Hakk’ın sevgisiyle yaratanın da yönetenin de O olduğunu bildiği için hayatın an be an sınav adımları üzerinde ilerletildiğinin farkındadır. 

Vazgeçilmezi olarak Allah sevgisini merkeze yerleştirmiş, girdileri çıktıları sadece izlemektedir. 

Prof. Dr. Halis AYDEMİR

https://www.youtube.com/channel/UCmtC7LTnXDfKG8RVnRnOy7Q

https://akledenkalpler.blogspot.com/?m=1 

17 Ocak 2024 Çarşamba

Prof.Dr.Halis AYDEMİR'in derslerinden kısa notlar 76

Korkular azaldıkça günahlar çoğalır

İnsân Sûresi Şubat 2023

Cenab-ı Hakk’ın güya rahmetine sığınıyoruz düşüncesiyle, O’na karşı korkusuzluğumuzu besliyoruz. 

Rahmetinden aldığımız cesaret ile yine O’nun azabına karşı cesaretimizi çoğalttıyoruz. 

Bu korkunç bir durum ve kendi içinde çelişkili. 

Cenab-ı Hakk’a korkumuzu besleyecek olana sarılmalıyız. 

Rahmeti, ancak ümidimizi beslemeli, korkusuzluğumuza yol açmamalı. 

Korkular azaldıkça günahlar çoğalır. 

Prof. Dr. Halis AYDEMİR

https://www.youtube.com/channel/UCmtC7LTnXDfKG8RVnRnOy7Q

https://akledenkalpler.blogspot.com/?m=1 

14 Ocak 2024 Pazar

“İslâm’ın güncellenmesi”, içtihat, tecdîd ve reform-Faruk Beşer


 Okumanızı tavsiye ederim...

Din, Hz. Âdem’den Resûlüllah Muhammed’e (sa) hiç değişmeden gelen iman esasları bütünüdür ve “Allah katında din İslam’dır”. Bu esaslar hep aynı kalmıştır yani sabitedir, ancak doğru anlaşılmaları da belli özellikleri ve belli bir çabayı gerektirir.

Bununla birlikte her peygambere özel “bir şeriat ve yöntem yani uygulama biçimi, sünnet” (5/48) verilmiştir. Peygamberlerin şeriatlarının esası da kendi ümmetleri için sabitedir. Ama ilahî hikmetin gereği, şeriatta zamana ve mekâna göre yoruma açık boşluklar bırakılmış ve işin ehli olanların, dini esas alarak bu boşlukları bütünle uyumlu yorumlarla doldurması istenmiştir. Bu yorumların akide ve ibadet alanına ait olanlarında ittifak edileni icma adını alır ve böyle bir icma da artık değişmez. Şeriatın furûatına ait yorumlara ise içtihat denir. İçtihat, buna ehil olanların bilgisine göre yapılacağı için bilgi değiştikçe içtihat da değişir. Değişmezse İslam, tabir hoş değil ama, güncellenemez, mazide kalır ve kulların görüşleri sabit din sanılır.

Allah’ın, furûat alanında kasten bıraktığı bu boşlukların doldurulmasını kullarına bırakması önemli bazı gerçeklere de işaret eder: Allah’ın kendi dininde kuluna belli ölçülerle söz söyleme hakkı vererek ona değer vermesi, onu ilme ve düşünmeye teşvik etmesi, böylece de kullarının özellikle ilim/bilgi ve tefekkür sahibi olanlarını diğerlerinden üstün tuttuğunu göstermesi bunlardandır.

İkinci olarak, Allah (cc) sanki bu dinin varlığını ancak ilim ve tefekkürle sürdürebileceğine dikkat çekmiş olmaktadır. Bu durum ayrıca işaret eder ki, hayatta sürekli değişiklikler meydana gelecek ve dinin sürdürülebilmesi için bu değişikliklerin takip edilip iyi anlaşılması gerekecektir. Çünkü değişiklik insanda ve eşyanın tabiatında oluşmayacağına göre, insanın tabiatı keşfedip kullanmasında olacaktır. Bu da bilimle yapılır. O halde bilime paralel olarak tabiatı tanımayı sürdüremeyenler bu yeni değişikliklere Müslümanca yorum getiremeyecekler ve dini insanların idrakine anlatamayacaklar, sonuçta da davet, tebliğ ve cihad görevlerini hakkıyla yerine getiremeyeceklerdir.

İçtihat ilim, amel ve tefekkürle olan ilmî eylemin adıdır ve yapılabilmesi büyük bir kabiliyet ve çabayı gerektirir. Zaten içtihadın kelime anlamı, gücünü sonuna kadar kullanma, cehd ve gayret sarf etme demektir. Cihad da aynı köktendir ve ilginçtir ki, kelimelerin kalıbı itibariyle içtihat cihaddan daha ileri bir cehd ve gayreti anlatır. Yani içtihat, cihaddan daha zordur ve daha önemlidir.

İslam alimlerinin işin başında bu görevleri hakkıyla yerine getirdiklerinde şüphe yok. Ama sonrakiler, bir yap-boz panelindeki gibi yeni oluşan boşluklara uyumlu yeni parçalar bulma yerine, ilklerin kendi zamanlarındakilere koyduğu parçaları alıp alıp kullandılar. Oysa her zamanın müçtehidine bırakılan boşluklar için, onların bilimin verilerini hesaba katarak yeni parçalar oluşturmaları, suyun akış yönünü belirlemeleri, hayatın önünü açmaları gerekirdi. Ama bu görevin hakkıyla yerine getirilememesiyle yapbozdaki boşluklara konan ama tam uyumlu olmayan parçaların bıraktığı ara boşluklar da gittikçe büyüdü. Oraları başka düşünceler doldurmaya başladı. Parça ile bütün arasında insicam bozuldu. Bazı alimler bunları tamirle ömür tükettiler. İşte bu yanlış parçaların yerine, doğrularının konması ve resmin bütünüyle ortaya çıkarılması çabalarına da “tecdîd/yenileme” denir. O halde tecdîd ilk halin korunması, tabir caizse, belirsizliğe sebep olan küllerin kaldırılması ve dinin aslî şekli ve safiyetiyle ortaya çıkarılması ameliyesidir.

Böylece beş önemli kavrama işaret etmiş olduk: Din, şeriat, içtihat, icma ve tecdîd. Günlük dilde din ve şeriat birbiri yerine kullanıldığına da işaret edelim.

Tecdîd yapabilme gücündeki alimlere ‘müceddid’ denir. Müceddid bir bakıma müçtehidin daha kapsamlı düşünenidir. Diğerleri gibi bu kavram da Resûlüllah’ın (sa) şerefli sözlerinden alınmıştır. “Allah bu ümmete her asrın başında dinlerini tecdid edecek (yenileyecek) biri(leri)ni gönderir” (Ebu Davud). Dinin aslı yani ilk formu, hep olduğu gibi durmaktadır. Problem ara boşluklara yapılan yanlış yamalardadır. Onun için tecdid bir reform değildir. Reform asli safiyeti/formu değişen şeylerde olur. Mesela Hıristiyanlık için reform yapılması normaldi. Ama İslam için reformdan söz edilemez. Gerçi onlar da reform değil deform yaptılar. Bizdeki din adına tarihselcilik iddiası da deformasyondur.

https://www.yenisafak.com/yazarlar/faruk-beser/islmin-guncellenmesi-ictihat-tecdd-ve-reform-2062383


11 Ocak 2024 Perşembe

GÜNÜMÜZDE ZAYIF VE MEVZÜ HADİSLERİN SAHİH HADİSLERLE KARIŞTIRILMA PROBLEMİ-5-

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
Bismillahirrahmanirrahim



F- Mevzu Hadisleri Tanıma Yolları 
Günümüz insanının mevzu hadisler konusunda yaşadığı en önemli problemlerden biri her duyduğu hadisi sağlam kabul etmesi, duyduğu hadisleri kaynaklardan tetkik etme, test etme imkanına sahip olmaması ve mevzuat kitaplarını tanımamasıdır. Dolayısıyla kaynağı gösterilmeyen ve şüpheli görülen hadisler mutlaka mevzuat kitaplarından tedkik edilmelidir. 

Müracaat edebileceğimiz belli başlı mevzuat kitapları şunlardır: 
a)- Makdisi (ö.507/1113): Tezkiretü'l-Mevzuat.
 b)- İbnü'l-Cevzi (ö.597/1201): Kitabu'l-Mevzuat.
 c)- Ömer el-Mevsıli (ö.622/1225): el-Muğni ani'l-hıfz ve'l Kitab.
 d) es Sağani (ö.650/1252): el-Mevzuat.
 e)- Suyuti, (ö.911/1505): el-Lealiu'l-Masnua fi'l-Ehadisi'l-Mevzua.
 f)- İbn Arrak (ö.963/1556): Tenzihu'ş-Şeria. 
g) Fetteni ( ö.986/1578): Tezkiratü'l-Mevzuat.
 h)- Aliyyü'l Kari (ö.l014/1605): el-Masnua fi Ma'rifeti'l-Hadisi'l-Mevzua, Esraru'l-Merfua fi'l-Ahbari'l-Mevzua. İkinci eser Ahmed Serdaroğlu tarafından 1966 yılında tercüme edilmiştir.
 i)- Şevkani ( ö.l250/ 1832): el-Fevaidü 'l-Mecmua fi 'l-Ehadisi'l-Mevzua.

 Mevzu hadisleri bulmada bize kolaylık sağlayan bu kitaplardan istifade edilmekle beraber, halkın dilinde meşhur olmuş hadisleri (sahih, hasen, zayıf, mevzu vb.) bir araya toplayan eserlerden de mevzu hadisler konusunda istifade edilebilir. 

Bu tür eserlerden piyasada mevcut ve meşhur olanları şunlardır: 
a)- İbn Kayyım el-Cevziyye (ö.751/1350): el-Menaru'l-Münif fi's-Sahih ve'd-Daif.
 b)- Zerkeşi (ö.794/1392): et-Tezkira fi'l-Ehadisi'l-Müştehira.
 c) Sehavi ( ö.902/1 496): el-Mekasidü'l-Hasene. 
 d)- Suyuti ( ö.91 1/1505): ed-Dürerü'l-Münteşira fi'l-Ehadisi'l-Müştehira.
 e)- Ibnu'd-Deyba eş-Şeybani (ö.944/1537): Temyizu't-Tayyib mine'l-Habis.
 f)- Acluni (ö.l162/1749): Keşfu'l-Hafa.
 g)- Derviş el-Hut (ö.l276/1859): Esne'l-Metalib. 

Hadis alimleri erken dönemlerde hadis uyduranlarla yoğun bir mücadele içerisine girmiş ve bu kişileri bir bir tesbit ederek cerh ve ta'dil açısından nasıl bir şahsiyet olduklarını biyografik {tabakat) kitaplarda herkesin bilmesi için teşhir etmiştir. Bunların kimler olduğunu bilmek için bu tür eserlere müracaat etmek yeterlidir. Ayrıca bazı zayıf ve mevzu hadisleri bilmenin başka bir yolu da bazı kaynaklara yapılan tahriç çalışmalarına müracaat etmektir. Bunlardan bazılarını yukarıda zikretmiştik. Mevzu hadisleri tanımanın bir başka usulü de hadisçilerin ortaya koymuş olduğu kriterlerin bilinmesidir. Hadis kaynaklarında senedi olmayan bir hadis kabul edilmediği gibi hadisin senedinde hadis uydurucu bir ravinin bulunması da o hadisin reddi için yeter bir sebeptir. Öte yandan hadisçiler tarafından sağlam bir hadisin Kur'an'a, sahih hadislere, icmaya, dini prensiplere, akla, kesin olan tarihi olaylara aykırı olmama şartları getirilmiştir. Ayrıca hadisin lafızlarında bir takım bozuklukların bulunmaması gerekir. 

Sonuç 
Son olarak şunu söyleyebiliriz ki, mevzu hadisler konusunda alimiyle, aydı­nıyla ve genel halk kitleleriyle bir bütün olarak bir "hassasiyet" geliştirmemiz gerekmektedir. Bu hassasiyeti oluşturmada bir başlangıç olmak üzere, ilim adamı, düşünür, öğretmen, vaiz, imam, müftü, yazar vb. kim olursa olsun, kullanacakları hadisler konusunda son derece titiz davranmalı, özellikle mevzu hadisleri kullanmaktan şiddetle kaçınmalıdır. 121

 Şunu da belirtmek gerekir ki, hadis nakletmeyi sıradan ve basit bir iş olarak telakki etmeyip, hadisin dinde ikinci kaynak olduğunu ve dini şekillendirdiğini unutmamak gerekir.

Zayıf ve mevzu hadisleri belirtmeksizin sahih hadis gibi nakletmenin dini açıdan mahzurlu ve memnu olduğu unutulmamalıdır.

Her hadisin hükmü ve amel yönü farklı olduğu için hadislerin hak ettiği yere konulması, sahihe sahih, zayıfa zayıf ve mevzuya mevzu denilmesi ve birbirleriyle kesinlikle karıştırılmaması konusunda gerekli titizliğin gösterilmesi ilmi dürüstlüğün bir gereğidir. 

Hadisleri sıhhat açısından kaynaklardan araştırma veya işin uzmanlarına sorma anlayış, bilinç ve alışkanlığı kitlelere kazandırılmalı ve yaygınlaştırılmalıdır.

DİYANET ilmi Dergi Cilt: 37. Sayı:l • Ocak-Şubat-Mart 2001 ·

GÜNÜMÜZDE ZAYIF VE MEVZU HADİSLERİN SAHİH HADİSLERLE KARIŞTIRILMA PROBLEMİ Yard. Doç. Dr. Saffet Sancaklı

isam.org.tr


121 Kırbaşoğlu Hayri, a.g.e., sh., 146 . 

 BİBLİYOGRAFYA
 Abdülfettah Ebu Gudde, Mevzfı Hadisler, terc., Enbiya Yıldırım, İnsan Yay., İst., 1995.
 Abdurrahman Abdülhak, Mevzfı ve Zayıf Hadislerin Akideye Etkisi, terc., İbrahim Özsoy, Hak Yay., İst., trs.
 Acdic Muhammed Hatib, es-Sünne Kable't-Tedv!n, 3. bsk., Beyrut, 1980. Acluru, İsmail b. Muhammed (ö.1162/1748), Keşfü'l Hafa ve Müzllü'l-llbas Amma lştehera mine'l-Ehadisi ala elsineti'n-Nas (I-II), 3. bsk., Daru İhyai't-Tfırasi'l-Arab!, 1352/1933.
 Ahmet b. Hanbel (ö.241/855), Müsned (I-VI), Çağrı Yay., İst., 1982. (Ofset) 
Ahmet Nairn-Karnil Miras, Sahlh-i Buhar! Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercümesi ve Şerhi (I-XII), D.l.B. Yay., Ank., 1975.
 Aliyyü'l Karı, Nureddin Ali b. Muhammed (ö. 1014/1605), el-Esraru'l-Merffıa fi'l-Ahbari'l Mevzfıa (Mevzfıatü'l-Kübra), thk. Muhammed b. Lütfi es-Sebbağ, 2. bsk., el-Mektebetü'l-lslamiyye; Beyrut, 1986. el-Masnfıa f! Ma'rifeti'l-Hadisi'l-Mevzfıa (Mevzfıatu's-Suğra), thk. Abdülfettah Ebu Gudde Neşr., Mektebetü'l-Matbfıati'l-İslamiyye, Haleb, 1969.
 Begavi, Hüseyn b. Mes'ud (ö.516/112), Şerhü's-Sünne (I-VIII) thk. Ali Muhammed Muavvız ve Adil Ahmet Abdulmevcut, Daru'l-Kütübi'l llmiyye, l.bsk., Beyrut, 1412/1992. 
Buhan, Ebu Abdiilah Muhammed b. İsmail, (ö.256/870), Sahilı-i Buhar!, (I-VIII-II (; Çağrı Yay., 2. bsk., İst. 1982. 
C anan, İbrahim, Kütüb-i Sine Muhtasarı Tercüme ve Şer hi (1-X V lll) A.kçag Yay., Ank. 1988.
 Cihan Sadık, Uydurma Hadislerin Doğuşu ve Sosyo-Politik Olaylarla llgisi, Etüt Yay., 2.bsk., Samsun, 1997. 
Derviş el-Hut, Ebu Abdiilah Muhammed b. Derviş el-Beyriiti (ö.1276/1861), Esne'l-Metalib fi Ehad!se Muhtelifeti'l-Meratib, Daru'l-Fikr, Beyrut, 1991. 
Ed-Dumeyni, Misfir b. Gurmullah, Hadiste Metin Tenkidi Metodları, terc. tlyas Çelebi-Adil Bebek- Ahmet Yücel, Kitabevi Yay., İst 1997. i \ ' ', Ebu Davfid, Süleyman b. El-Eş'as es-Sicistaııl, (ö.275/888), Sünen-i Ebi Davud (I-V) Çağrı Yay., İst. 1981 (ofset). 
Elbani, Muhammed Nasırüddin, Silsiletü'l - Ehiidi'isi'z- Zaife ve'l Mevzua, (IV) Mektebetü'l-Maarif, Riyad, 1412/1992.
 EbU Zehv Muhammed, el-Hadis ve'l-Muhaddisun, Daru'l Kitabi'!- Arabi, Beyrut, 1404/1984.
 İbn Arrak Ebu'I-Hasan Ali b. Muhammed (ö.963/1555) Tenzlhü'ş-Şerlati'lMerffia Ani'l-Ahbari'ş-Şeniati'l-Mevzfıa, (I-II), thk, Abdülvehhab Abdüllatif-Abdullah Muhammed es-Sıddik, Darü'l-Kütübi'l-llmiyye, 2. bsk., Beyrut, 1401-1981. 
İbnü'l Cevzi, Ebu'l Ferec Abdurrahman b. Ali (ö.597/1201) Kitabü'l-Mevzfıat, thk. Abdurrahman Muhammed Osman, 2. bsk., Darü'l-Fikr, 1403/1983.
 İbn. Kayyım el-Cevziyye, Muhammed b. Ebi Bekr (ö.751-1350), el-Menarü'l Münlf fi's-Sahlh ve'd-Daif, thk. Abdülfettah Ebu Gudde, Mektebetü İbn Teymiye, Kahire, trs. 
İbn. Mace, Ebu Abdiilah El-Kazvini (ö.275/888), Sünen (I-II), thk. Muhammed Fuad Abdülbaki, Darü'l Fikr, trs.
 İbnü's-Salah, Ebu Amr Osman b. Abdirrahman, (ö.643/1245), Ulfımu'l-Hadis (Mukaddime) thk. Mustafa Dlh Boğa, Mektebetü'l Farabi, 1404/1984. 
İzmirli İsmail Hakkı, Yeni Ilm-i Kelam, haz., Sabri Hizmetli, Umran Yay., Ank., 1981. 
Kandemir Yaşar, Mevzfı Hadisler, D.l.B.Y., Ank., 1975. 
Kasımi Muhammed Celiilüddin, Kavaidü't-Tahdls min Fununi Mustalahi'lHadis, Beyrut, 1979. 
Kırbaşoğlu M.Hayri, İslam Düşüncesinde Hadis Metodolojisi, Ankara Okulu Yay., Ank., 1999.
 Koçyiğit Talat, Hadis Istılahları, 2. bsk., A.ü.I.F.Yay., Ank., 1985. ................. , Hadis Tarihi, A.ü.I.F.Y ay., Ank., 1977. 
Leknevi Ebu'I-Hasanat Muhammed Abdülhay (ö.1304/1886), el-Ecvibetü'lFiidile li'l-Esileti'l-Aşreti'l-Kamile, thk., Abdülfettiih Ebfı Gudde, 3. bsk., Mektebetü'l-Matbuati'l-İslamiyye, Beyrut, 1994.
 Müslim Ebu'l- Hüseyn Müslim b Hacciic, (ö.261/874), el-Camiu's- Sahih, (IV), thk. M.F.Abdülbaki, Darü İhyai't-Türasi'l-Arabi, Lübnan, 1375/1956 . 
Nurettin Itr, Menhecu'n-Nakd fi Ulumi'l-Hadis, Daru'l-Fikr,Dımeşk, ı981. 
Okiç Muhammed Tayyib, Bazı Hadis Meseleleri Üzerinde tedkikler, A.Ü.LF.Y., O.Yalçın Matbaası, İst. ı959.
 Polat Salahattin, Hadis Araştırmaları, Insan Yay, İst., ı997.
 Sağani, Radiyüddin Ebu'l-Fedail el Huseyn b. Muhammed (ö.650/ı252), elMevzuat, thk. M.Abdulkadir Ahmed, Mektebetü'n-Nahdiyyeti'lMısriyye, Kahire, 1411/ı991. 
Sehavi, Muhammed b. Abdirrahman (ö.902/1496), Fethu'l-Muğis, Şerhu Elfiyeti'l-Hadis, (I-III) Daru'l-Kütübi'l-!lmiyye, Beyrut, ı 4 ı 7/ı996. el-Mekasidü'l-Hasene fi Beyani Kesirin mine'l-Ehadisi'l-Müştehira ale'l-Elsine, thk., Muhammed Osman, Daru'l, Kitabi'!, Arabi, 2. bsk., Beyrut, ı994,
 Sıbru Mustafa, Islam Hukukunda Sünnet, terc., Edib Gönenç, Evs Yay., İst., ı981.
 Sofuoğlu Cemal, Zayıf ve Mevzfı Hadisler Açısından Tirmizi'nin Sünen'i, D.E.ü.I.F.D., sayı:6, İzmir, ı983.
 Subhi Salih, Hadis !limleri ve Hadis Istılahları, terc., M. Yaşar Kandemir, D.l.B.Yay., Ank., ı971.
 Suyfıti, Celalüddin Abdurrahman b. Ebi Bekr (ö.911/ı505) el-Camiu's-Sağir min Hadisi'! Beşiri'n-Nezir (I-II), thk., Abdullah Muhammed ed-Derviş, Dımeşk, ı996.
 ed-Dürerü'l Münteşira fi'l - Ehadisi'l-Müştehira, thk. M.Abdülkadir Ara, Darü'l-l'tisam, Kahire, ı987. 
el-Lealiu'l-Mesnfıa 'fi'l-Ehadisi'l-Mevzfıa, (I -II), Darü '1-Kütübi'l-Ilmiyye, Beyrut, 14 ı 7/ı996.
 Tedribü'r Ravi fi Şerhi Takribi'n-Nevevi, (I-II), thk. A.Abdüllatif, 2.bsk. Darü lhyai's-Sünneti'n -Nebeviyye, Beyrur, 1399/1979.
 Şevkani, Muhammed b. Ali (ö.ı250/1834), el-Fevaidü'l-Mecmfıa fi'l-Ehadisi'lMevzfıa, thk. Abdurrahman b.Yahya, Matbaatu's-Sünneti'l-Muhammediyye, Kahire, 1380/ı960.
 Şeybani, Abdurrahman b. Ali b. Muhammed b. Ömer (ö.944/ı537), Temyizu't-Tayyib mine'l-Habis fima yedfırü ala elsineti'n-Nasi mine'l-Hadis, Daru'l-Kütübi'l-llmiyye, 2.bsk., ~eyrut, ı988.
Tehanevi Zafer Ahmed, Yeni Usul-i Hadis thk, Abülfettah Ebu Gudde, terc., Ihrahim Canan, İzmir, 1982. 
Tirmizi, EbU İsa Muhammed b. İsa, (ö.279/892), Sünenü't-Tirmiz! (I-V) thk. Ahmed Muhammed Şak!r- M.F.Abdulbaki- İ.Adve Avad, Kahire, 1357/1938). 
Uğur Mücteba, Ansiklopedik Hadis Terimleri Sözlüğü, T.D.V.Yay., Ank., 1992. 
Yıldırım Ahmet, Tasavvuf'un Temel Öğretileriniry Hadislerdeki Dayanakları, T.D.V.Yay., Ank., 2000.
 Yusuf el-Kardavi, Sünneti Anlamada Yöntem, terc. Bünyamin Erul, Rey Yay., Ist. 1991.

"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"


Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR      

GÜNÜMÜZDE ZAYIF VE MEVZÜ HADİSLERİN SAHİH HADİSLERLE KARIŞTIRILMA PROBLEMİ-4- MEVZU HADİSLER

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
Bismillahirrahmanirrahim

D. Mevzu Hadisler ve Ortaya Çıkışı 
Günümüzde önümüze çıkan problem; mevzu hadislerin sahih hadislerle karıştırılması, sahih hadisler gibi halka takdim edilmesi ve halka sunulmasıdır. Amacımız günümüzle ilgili olarak mevzu hadis konusunda bazı pratik bilgiler vermek ve akabinde bazı örnekler sunmaktır. Önce mevzu hadisin ilmi tarifini yaparak konuya başlayalım.Peygamber' e 
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ait olmadığı halde O'nun adına uydurulmuş ve O'na izafe edilmiş sözlere mevzu hadis denir. 41

Mevzu hadislerin ilk defa tarih sahnesine çıkışı konusunda farklı görüşler olmasına karşı alimlerin çoğu, Hz. Osman'ın (radıyallahu anh)şehid edilmesinden sonra ortaya çıktığı görüşündedirler. İlk olarak mevzu hadis uyduranlar arasında Şia, Mürcie, Kaderiye, Cehmiye, Müşebbihe ve Hariciler gibi siyasi ve itikadi fırkaların etkili olduğu tesbit edilmektedir.42 Daha sonraki dönemlerde mevzu hadis faaliyetine daha başka fırkalar ve cemaatler katılarak bu süreç devam etmiş, hicri II. ve III. asırda en yüksek seviyeye ulaşmıştır.43 
Hadis uydurmayı çok kesin ifadeleriyle yasaklayan Hz. Peygamber(Sallallahü Aleyhi ve Sellem), bu fırkalar tarafından hiç dinlenmemiştir. Halbuki Peygamberimiz'in 
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bu konudaki hadisleri çok kesin ve nettir. O şöyle buyuruyor: "Benim hakkımda kasıtlı olarak yalan söyleyen Cehennem'deki yerine hazır olsun. " 44 

"Her kim yalan olduğunu bildiği bir sözü, benim hadisim olarak rivayet ederse, yalancılardan biri de kendisidir. " 45

"Bana izafe edilen yalan, başka birine izafe edilen yalan gibi değildir. Kim benim adıma bilerek yalan uydurursa, Cehennem'deki yerine hazırlansın. " 46 

 Sahabe ve tabiundan bazıları bu hadislerdeki vaidden korktukları için, hata yaparım, eksik veya ziyade yaparım endişesiyle Hz. Peygamber' den (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) çok fazla hadis rivayet etmemişlerdir. 47

 Ibnü'l-Cevzi (ö.597/1201) bazen hadisin isnadındaki ravilerin hepsi güvenilir olmasına karşın hadisin uydurma olabileceğini, ancak bunun tesbitinin çok zor olduğunu ve bunu işin uzmanlarının bileceğini söyler.48 Az da olsa bu şekilde uydurma hadislerin mevcudiyetine zaman zaman rastlanmaktadır. Muhteva açısından mevzu hadisleri incelediğimizde bir kısmının, Islam'a aykırı, mantık dışı, gülünç ifadeler olduğu, bir kısmının ise, Islam'a aykırı olmadığı, güzel, faydalı, veciz ve hakimane sözler olduğunu tesbit etmekteyiz. Hangi tür mevzu hadis olursa olsun Peygamber adına onlarla amel etmek caiz olmadığı gibi, bu tür uydurmaları Peygamber'e izafe ederek nakletmek de caiz değildir ve haramdır.49 

Uydurulan hadislerin Peygamber'in(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) lehinde ve aleyhinde olması kişiyi hiçbir şekilde sorumluluktan kurtarmaz. Önemli olan nokta Peygamber'e (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)ait olmayan bir sözü, Peygamber'e (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)ait olduğunu söylememek ve O'nun adına yalan uydurmamaktır. Hadis rivayetinde aranılan bu ilmi dürüstlüğe bugün de riayet edilmesi gerekir. Mevzuat sahibi bazı alimler, naklettikleri bazı mevzu hadislerden sonra bu tür hadisleri değerlendirirken "Manası doğru, ancak uydurmadır, Peygamber' e (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)ait değildir." ifadelerine yer verirler. Bu ifadelere mevzuat kitaplarında çok sık raslanmaktadır.

 Tarihi süreç içerisinde yaşanılan problemlerden birisi de, bazı hadislerin mevzu olup olmaması noktasındaki farklı değerlendirmelerin ve içtihadların ortaya çıkmasıdır. Bu da, değerlendirmeyi yapan hadisçilerin farklı kriterlere, metodolojilere ve anlayış tarzlarına sahip olmalarından kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla mevzu hadislerin tümü üzerinde ittifak sağlanmış olmayıp, bazı hadisçilerin mevzu dediklerine bazıları itiraz ederek, hadisin mevzu olmadığını söylemişlerdir. Çünkü bu, neticede içtihadi verilmiş bir karardır. Bunun en belirgin örneği Suyuti (ö.911/1505) ile lbnü'l-Cevzi (ö.597/1201) arasında yaşandığı müşahede edilmektedir. Ibnü'l-Cevzi'nin mevzu olarak kabul ettiği pek çok hadis, Suyuti tarafından mevzu olarak kabul edilmemektedir. Bu durum her iki alimin hadis üzerinde yaptığı inceleme ve tetkikler neticesinde verdiği içtihadi hükümden kaynaklanmaktadır. Alimlerin vermiş olduğu bu tür değerlendirmelere saygı duymak gerekir.

 Bu konudaki bizim şahsi kanaatimiz şudur: Eğer bir hadise ehil bir muhaddis tarafından uydurma hükmü verilmiş ise, o hadise bir başkası her ne kadar uydurma değildir dese de o hadis üzerine bir şaibe, bir şüphe düşmüş demektir. Neticede o hadisle amel etmeyi insanın içine sindirmesi oldukça zordur.

 E-Mevzu Hadislere Örnekler 
Günümüzde mevzu olduğu bilinmeden yaygın olarak nakledilen mevzu hadislere şunları örnek olarak verebiliriz:

 "Dünya ahiretin tarlasıdır" 50 
"Dünya bir kaya üstünde, o da bir öküzün boynuzu üzerindedir. Öküz boynuzunu hareket ettirdiği zaman kaya kımıldar ve yer sallanır ki, buna da deprem denir. " 51 
"Kibirlenene karşı kibirlenmek sadakadır. " 52 "Alimlerin mürekkepleri şehitlerin kanından efdaldir. " 53 
"Fasığın gıybeti olmaz. " 54 
"Kim aşık olur, iffet gösterir ve bunu gizleyerek ölürse o şehittir. " 55 
"Az bir sadaka pek çok belayı defeder." 56 
"Vakti geçmeden önce namazı kılmakta, ölmeden öncede tevbe etmekte acele ediniz. " 57 
"Alimin uykusu ibadettir." 58 
"İlim Çin'de olsa bile arayınız. " 59 
"Ashabım yıldızlar gibidir, hangisine uyarsanız kurtuluşu bulursunuz. " 60
 "Vatan sevgisi imandandır. " 61 
"Tuz size gereklidir. Çünkü yetmiş derde devadır." (Ya Ali sana tuz gerekir. Çünkü o, yetmiş derde devadır.) 62 
"Şüphesiz gül, peygamber'in terinden yaratılmıştır. " 63
 "Yemeğe üflemek bereketi giderir. " 64
 "Ben kırık kalplerle beraberim." 65 
"Patlıcan her derde devadır ve onda hastalık da yoktur. " 66 
"Bir dirhem faiz yiyen kimse, otuz altı kez zina etmiş gibi olur. " 67
 "Allah'ın ilk yarattığı şey akıldır ... " 68
 "Ben hikmet eviyim, Ali ise kapısıdır." 69
 "Bir saat tefekkür etmek altmış sene ibadetten daha hayırlıdır." (Veya bir saat tefekkür etmek bir senelik ibadetten daha hayırlıdır.) 70  
"Mescidde konuşmak ateşin odunu bitirdiği gibi iyilikleri yok eder. " 71 
"Çok konuşan çok yanılır ... " 72 
"Çocuklarınızı mescidlerinizden uzaklaştırınız. " 73 
"Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalış." 74 
"Güzel yüze bakmak ibadettir. " 75 
"Zor duruma düşerseniz mezarda bulunanlardan yardım isteyiniz." 76 
"Kork Allah'tan korkmayandan."77 
"Kim satranç oynarsa, o melundur. " 78
"Ümmetimin alimleri İsrailoğullarının peygamberleri gibidir. " 79 
"Mü'minin artığı şifadır." 80
 "Şarap içen kimse (Allah'a) şirk koşmuş olur. 81 
"Insanlar, yöneticilerinin dini üzeredir." 82

Mevzu hadis konusunda tasavvuf çevrelerinde de çok miktarda mevzu hadis kullanılmakta ve bu çevreler kullandıkları bu hadislerin kendilerine göre mevzu olmadığını iddia etmektedirler. Keşf ve rüya yoluyla hadisleri Hz. Peygamberden (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) doğrudan aldıklarını söyleyerek, bu hadis alma usülünün, hadisçilerinkinden daha sağlam ve daha muteber olduğunu iddia ettikleri için tarih boyunca hadis alma usulleri konusunda hadisçilerle mutasavvıflar arasında görüş farklılıklarının olduğu ve tartışmalar yaşandığı bilinmektedir. 83 Sufilerin genelde başvurdukları önemli metodlardan birisi keşif, ilham ve rüya yoluyla hadis elde etmek veya elde edilen hadisleri yine bu yollarla Hz. Peygamber'e (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem)onaylatmaktır. Çünkü sufilere göre vazgeçilmez olan keşif ve ilhamın, hadis almada yeri ve önemi büyüktür. 84 Rüya ve keşif yoluyla hadis alınamayacağı konusunda hadisçiler arasında bir nevi ittifakın oluştuğunu söyleyebiliriz. Hadisçiler bu konuda tavizsizdirler.85 Yapılan bir araştırmada tasavvufta temel dayanak olarak kullanılan 420 hadisin sıhhat durumları incelenmiş ve bunların % 15 i uydurma,% 21 i zayıf,% 10 u kaynaklarda bulunamamış,% 6 sı da hakkında hüküm verilmemiş hadisler olarak bu tesbit yapılmıştır. 86 Bu araştırmanın sonuçları bize gösteriyor ki, tasavvuf sahasında hadisçilere göre sahih olmayan pek çok hadis delil olarak kullanılmaktadır.

Tasavvuf çevrelerinde asıl olarak kabul edilen, mevzu kabul edilmeyen, ancak hadisçiler tarafından mevzu kabul edilen şu hadisleri örnek olarak verebiliriz:
 "Ölmeden önce ölünüz"87 
"(Ey Muhammed) eğer sen olmasaydın alemleri yaratmazdım. " 88
 "Ben gizli bir hazineydim, bilinmeyi murad ettim, halkı bilinmem için yarattım. " 89 
"Kim nefsini bilirse rabbini de bilir. " 90 
"Dünyayı sevmek her kötülüğün başıdır. " 91 
"Kalp Allah'ın evidir." 92
 "Ben yer ve göğe sığmadım, ancak mü'min kulumun kalbine sığdım." 93 
"Sarıkla kılınan namaz, sarıksız kılınan yirmibeş namaza, sarıkla kılınan Cuma namazı, sarıksız kılınan yetmiş cumaya bedeldir. Sarıkla namaz kılmakta onbin sevap vardır. " 94

 (Kadınların aleyhine uydurulmuş şu mevzu hadislerin halk arasında yaygın olarak kullanıldığını müşahede etmek mümkündür.) 
"Kadınlar evlerin lambalarıdır, fakat onlara okuma yazmayı öğretmeyiniz. "95 
"Kadınlara danışın onlarla İstişare edin. Sonra da onlara muhalefet edin. " 96
 "Sizden birisi İstişare yapmadan bir iş yapmasın. Eğer İstişare edecek hiçbir kimse bulamazsa bir kadınla İstişare etsin ve onun dediğinin tersini yapsın. Çünkü onun dediğinin tersini yapmasında bereket vardır. " 97
"Kadına itaat pişmanlıktır. " 98
"Kadınlar olmasaydı erkekler Cennet'e girecekti." 99


 Dünya-ahiret dengesinin bozulmasına sebep olan; dünya ve çalışmanın aleyhinde, fakirliğin lehinde uydurulmuş mevzu hadislere de örnekler vermek istiyoruz. Çünkü bu tür hadisler de günümüz insanını menfi olarak etkilemekte ve bu sebepten dolayı bazı insanların dünyaya, çalışmaya ve zenginliğe karşı soğuk olduğu ve uzak kaldığı müşahede edilmektedir. Bu konuda da insanı­mızı bilinçlendirmek ve aydınlatmak gerekir.

 Konuyla ilgili mevzu hadisler: 
 "Fakirlik benim övünç vesilemdir, ben onunla övünürüm. "100 
"Bu ümmetin en hayırlıları fakir olanlarıdır. En süratli bir şekilde Cennet'e yerleşecek olanları da zayıf olanlardır. 101
 "Fakirlerle birlikte bir toplum olun, çünkü kıyamette onların devleti olacaktır. " 102 
"Dünya bir leştir. Onu elde etmek isteyenler de köpeklerdir." 103
 "Dünya, ahiret adamlarına haram, ahiret de dünya adamlarına haram, dünya ile ahiret ise Allah adamlarına haramdır. "104 
"Selamet uzlettedir. "105 
"Her bir ümmet için anahtar vardır. Cennet'in anahtarları, miskin ve fakirlerdedir. Onlar kıyamet gününde Allah ile beraberdir. "106 
"Dünyayı terk etmek sabır işi olup, Allah yolunda kılıç sallamaktan daha zordur. Dünyayı terkeden kimseye Allah mutlaka şehit sevabı kadar sevap verir. "1o7 
"Her şeyin anahtarı vardır. Cennetin anahtarı sabırlı fakir ve miskinleri sevmektir. Onlar kıyamet gününde Allah ile beraber olacaklardır. " 108 
"Allah dünyaya dedi ki: Ey dünya! Benim velilerime uğra ve 
onlara hile ve fitne verme. Bana hizmet (itaat) edene ikram et, sana hizmete (itaat) edene eza et."1o9
"Allah zengine zengin olduğu için tevazu gösteren fakire lanet eder ve (o kişinin) dininin üçte biri gider." 110


 Kandil geceleri, mübarek ay, gün ve gecelerle ilgili de pek çok zayıf ve mevzu hadislerle karşılaşıyoruz. Değişik mahfillerde bu tür hadislerin nakledildiğini, özellikle kandil gecelerinde yapılan konuşmalarda bu tür hadislerin sahih hadis gibi insanlara aktarıldığını görmekteyiz. 

"Özellikle gün ve gecelerdeki namazlara dair hadisler. Pazar günü ve gecesi kılınan namazlar, Pazartesi günü ve gecesi kılınan namazlar ile haftanın diğer günleriyle ilgili namazlara dair hadislerin tamamı yalandır. Şaban'ın ortasındaki gecede kılınan namazla ilgili hadisler de uydurmadır." 111 

"Kim Receb'den onbeş gün oruç tutarsa, Allah onu kıyamet günü emin olanlarla beraber haşredecektir. " 112
 "Receb'in diğer aylara göre fazileti, Kur'an'ın sair kelamlara olan üstünlüğü gibidir. " 113 
"Kim Receb ayından bir geceyi ihya eder ve gündüzünden de bir gün oruç tutarsa, Allah ona Cennet meyvelerinden yedirir ve ona Cennet libaslarından giydirir. Ve ona Rahik-i Mahtumdan su verir" 114 
"Kim Receb'den bir gün oruç tutar ve iki rekat namaz kılar ve her rekatında yüz defa ayete'l-kürsiyi okur, ikinci rekatında da yüz defa (ihlası) okursa Cennet'teki makamını görmeden ölmez." 115 
"Kim Şaban'ın onbeşinci gecesi oniki rekat namaz kılar ve her rekatta otuz defa ihlası okursa Cennet'teki makamını görmeden ve ailesinden cehennemlik on kişiye şefaat etmeden ölmez." 116 
"Kim Şaban'ın onbeşinci gecesi bin kez ihlas suresini, yüz rekat namazda okursa, o kimseye ölüp dünyadan çıkmadan önce Allah, rüyasında yüz melek gönderir, o meleklerden otuzu onu cennet'le, otuzu Cehennem'den emin olduğunu müjdeler, otuzu da onu hata yapmaktan korurlar, on tanesi de ona düş­manlık edene tuzak kurarlar. "117 
"Kim Receb'in ilk gecesi akşamından sonra yirmi rek'at namaz kılarsa .... sıratı hesapsız geçer."118
 "Kim aşure günü oruç tutarsa Allah ona 60 sene ibadet etmiş gibi sevap yazar." 119

 Yiyeceklerle de ilgili halkın dilinde dolaşan bazı mevzu hadislerin yer ettiğini görmekteyiz. Kabak, patlıcan, nar, üzüm, bakla, karpuz, mercimek, pirinçi, vb. yiyeceklerin faziletiyle ilgili sözler Hz. Peygamber'e (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) izafe edilmeye çalışılı­yor.

 Örneğin, "Patlıcan her derde şifadır" sözü 120 uydurma hadisler arasında yer alır.

Devam edecek...

DİYANET ilmi Dergi Cilt: 37. Sayı:l • Ocak-Şubat-Mart 2001 ·

GÜNÜMÜZDE ZAYIF VE MEVZU HADİSLERİN SAHİH HADİSLERLE KARIŞTIRILMA PROBLEMİ Yard. Doç. Dr. Saffet Sancaklı

isam.org.tr


41 Koçyiğit Talat, Hadis Istılahları, sh., 225. ·
 42 Bk. Ebu Zehv, el-Hadis ve'l-Muhadisun, sh., 480; Accac, es-Sünne Kable't-Tedvin, sh., 189-191; Sıbai Mustafa,lslam Hukukunda Sünnet, sh, 83-84, terc, Edip Gönenç; ed'Dümeyni, Hadiste Metin Tenkidi, sh., 31., terc., llyas Çelebi-Adil Bebek-Ahmet Yücel; Kandemir Yaşar, a.g.e., sh.,30;_Talat Koçyiğit; Hadis Tarihi, sh. 106,109. ·
 43 Bk. Cihan Sadık, Uydurma Hadislerin Doğuşu ve Sosyo-Politik Olaylarla Ilgisi, sh., 203. 
44 Buhari, İlim, B.38, Cenaiz, B.34, Enbiya, B.50, Edeb, B.109; Müslim, Mukaddime, H.No;2-3; Zühd, H.No:72; Ebu Davud, Ilim, B,4; Tirmizi, Ilim, B.8, 13, Tefsir, B.1; lbn Mace, Mukaddime, -B.4; Ahmet B.Hanbel, Müsned, II, 159, 171,202,214,410,413,469. 
45 lbn Mace, Mukaddime, B.5. 
46 Buhari, Cenaiz, B.34; Müslim, Mukaddime, H.No:2.
47 Bk. Begavi, Şerhü's-Sünne., I, 209-210.
48 lbnü'l-Cevzi, a.g.e., I, 99-100.
 49 Bk. lbnü's-Salah, a.g.e., sh., 58; Suyuti, Tedribu'r-Ravi, I, 274; Abdülfettah Abu Gudde, Mevzu Hadisler, sh., 53, terc., Enbiya Yıldırım. 
50 Sağani, el-Mevzuat, sh., 111; Aliyyü'l-Kari, el-Masnua sh., 71, Esraru'l-Merfua, sh., 206., Sehavi, a.g.e., sh., 260; Şevkani, a.g.e., sh, 272; Acluni, a.g.e., I, 412. 
51 lbn Kayyim el-Cevziyye, el-Menarü'l-Münif, sh., 78. 
52 Aliyyü'I-Kari, Esraru'l-Merfua, sh., 175; Acluni a.r.e., l, 313, Derviş el-Hut. a.g.e., sh, 171. 53 Aliyyü'l-Kari, a.g.e., sh., 303; Şevkani, a.g.e., sh., 287; Acluni a.g.e., II, 200. Ayrıca bk., Sehavi, a.g.e., sh., 442-443. 
54 Aliyyü'l-Kari, a.g.e., sh., 367; Suyüti, ed-Düreru'l-Müntesira, sh., 424; lbn Kayyim Cevziyye, a.g.e., sh., 134; Elbani, a.g.e., Il, S3. 
55 Aliyyü'l-Kari, a.g.e., sh. I, 338; lbn Kayyim el-Cevziyye, a.g.e., sh., 140; Acluni, a.g.e., II, 363; Elbani, a.g.e., I, S87. 
56 Sehavi, a.g.e., sh. 311; Aliyyü'l-Kari, Esraru'l-Merfua, sh., 234; Acluni, a.g.e., II, 23.,
 57 Sagani, a.g.e., sh., 96; Elbani, a.g.e., !,174.
 58 Aliyyü'l-Kari, Esraru'l-Merfua, sh., 3S9, Acluni a.g.e., II, 329: 
59 lbnü'l-Cevzi, a.g.e., I, 21S; Sehavi, a.g.e., sh., 86; Acluni a.g.e., I, 138, Derviş el-Hut, a.g.e., sh., 89; Elbani, a.g.e., I, 600. 
60 Elbani, a.g.e., I, 144. 
61 Sagani, a.g.e., sh., 105; Aliyyü'l-Kari, el-Masnüa, sh., 61; Suyuti, a.g.e.,sh., 197; Acluni, a.g.e., I, 345; Elbani, a.g.e., ı, 11 O.
62lbnü'l, Cevzi, a.g.e., Il, 289; lbn Kayyım, el-Cevziyye, a.g.e., sh., 55; Şevkani; a.g.e., sh. 161; Suyuti, el-Lealiu'l-Masnua, Il,179.; Derviş el-Hut, a.g.e., sh., 284.
63 Sehavi, a.g.e., sh., 159.
64 lbn Kayyım el-Cevziyye, a.g.e., sh.,
 65. Aliyyü'l-Kari, Esraru'l-Merfua, sh,. 137; Sehavi, a.g.e., sh., 123; Şebani, a.g.e., sh., 41; Acluni, a.g.e.,ı, 203;
66 lbnü'l-Cevzi, a.g.e., II, 301; Ayrıca bk. lbn Kayyım el-Cevziyye, a.g.e., sh. 51; Acluni, a.g.e., ı, 327-328. 
67 lbnü'I-Cevzi, a.g.c., ll, 245. 
68 Sağani, a.g.e., sh., 94. Aliyyü'l-Kari, Esrarul-Merfua. Sh., 154; Sehavi, a.g.e., sh., 163; Acluni, a.g.e., ı, 263. 
69 lbnü'l-Cevzi a.g.e., 349 vd.; lbn Arrak, Tenzihü'şirket-Şeriati'l-Merfua, ı, 377-378; Şekani, a.g.e., sh. 348; Sehavi, a.g.e., sh. 12-124; Acluni, a.g.e., ı, 203-204. 
70 Aliyyü'l-Kari, el-Masnua, sh. 53, esraru'l-Merfua, sh. 175; Acluni, a.g.e., ı, 310-311. 
71 Bu mevzu hadisin değişik lafızları da mevcuttur. Bk. Aliyyü'l-Karl, el-Masnua, sh. 63, Esraru'l-Merfua, sh. 194; Acluni, a.g.e., ı, 354, Elbani, a.g.e., ı, 60.
72 Sehavi, a.g.e., sh. 499; Derviş el-Hut, a.g.e., 459-460. 
73 Acluni, a.g.c., ı, 334, Derviş el-Hut, a.g.e., sh., 176.
74 Elbani bu ifadelerle aslının olmadığını söyler. bk. a.g.e., I, 63-65.
75 lbn Kayyım el-Cevziyye, a.g.e., sh., 62; Aliyyü'l-Kari, Esraru'l-Merfua, sh., 355. 
76 Abdurrahman Abdülhak, Mevzu ve Zayıf Hadislerin Akideye Etkisi, sh., 42, terc., İbrahim Özsoy.
77 Aliyyü'l-Kari, Esraru'l-Merfua, sh., 344; Sehavi, a.g.e., sh., 500; Şeybani, a.g.e., sh., 191. 
78 Aliyyü'l-Kari, Esraru'l-Merfua, a.g.e., 343-344; Derviş el-Hut, a.g.e., sh., 462; Sehavi, a.g.e., sh. 500. 
79 Aliyyü'l-Kari, Esraru'l-Merfua, sh., 247, d-Masnüa, sh., 92, Sehavi, a.g.e., sh., 340; Acluni, a.g.e., II, 64, Elbani, a.g.e., I, 679.
 80 Elbani, a.g.e., I, 177.
 81 lbn Arrak, a.g.c., ll, 222.
 82 Derviş el-Hut, a.g.e., sh., 508. 
83 Bu konuda süfilerin görüşlerini savunan lbn Arabi'nin iddiaları için bk. Acluni, a.g.e., I, 10. 84 izmirli Ismail Hakkı, Yeni Ilm-i Kelam, sh., 36. Konuyla ilgili tartışmalar için bk. Yıldırım Ahmet, Tasavvufun Temel Öğretilerinin Hadislerdeki Dayanakları, sb., 40-49
 85 Bk.Kasimi, Kavadü't-Tahdis, sh., 183-184. ibrahim Canan bu konudaki görüşlerini şöyle ifade eder: Bazı kitaplarda rastlanan mükaşefe ve rüya yoluyla Hz.Peygamber'den telakki edildiği söylenen sözlere hadis denemez, onların dini hiçbir değeri yoktur. Rüyayı sadıka hak ise de, sika bir kimse rüyasında Rasulullah'dan bazı sözler öğrenmiş olsa da buna hadis denemez. Rüya sadece gören kimse için bir kıymet taşır. Halbuki hadis kıyamete kadar, herkes için din ortaya koyar. Bunun yolu da objektif şartlara ve belli kaidelere göre her zaman kontrolü, tahkiki mümkün olan rivayetten geçer. Bunun aksini söyleyen, subjektiviteyi esas alan tek bir sünni muhaddis çıkmamıştır. Canan lbrahim, Kütüb-i Sitte Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, II, 68)
 86 Bk. Yıldırım Ahmet, a.g.e., sh.; 412.
 87 Aliyyü'l-Kari, el-Masnüa, sh., 161, Esraru'l-Merfua, sh., 34.8. Sehavi, a.g.e., sh., 510-511; Derviş el-Hut, a.g.e., sh., 482; Acluni, a.g.e II, 291. 
88 Sağani, a.g.e., sh., 105; Aliyyü'l-Kari, el-Masnua, sh., 116, Esraru'l-Merfua, sh., 288; Şevkani, a.g.e., sh., 326; Acluni, a.g.e. II, 164. Elbani, a.g.e., I, 450. 
89 Aliyyü'l-Kari, el-Masnua, sh., 110, Esraru'l-Merfua, sh., 269; Suyuti, a.g.e, 342; lbn Arrak, a.g.e., I, 148; Sehavi, a.g.e., sh.,386; Derviş el-Hut, a.g.e., sh., 341, Acluni, a.g.e II, 132, Ismail Hakkı Bursevi (ö.1137/1724), bu hadisi şerheden "Kenz-i Mahfi" isminde müstakil bir kitap yazmıştır. 
90 Sağani, a.g.e., sh., 105; Aliyyü'l-Kari, el-Masnua, sh., 155; Esraru'l-Merfua, sh., 337; Suyuti, a.g.e., 382; Sehavi, a.g.e., sh., 491; Derviş el-Hut, a.g.e., sh., 446; Elbani, a.g.e., I, 165. lbnu'l-Arabi (ö.638/1240), bu hadis hakkında şöyle der: Her ne kadar bu hadis, hadisçiler yanında rivayet yönüyle sahih değilse de bize göre keşif yoluyla sahihtir. (bk. Acluni, a.g.e., ll, 262). Dolayısıyla lbnu 'l-Arabi bu sözleriyle lıadisçilerin, hadis rivayetlerindeki metodolojilerini bir nevi küçümsemektedir.
 91 Bu hadise zayıf diyenler olduğu gibi mevzu diyenler de olmuştur. Bk. Sağani, a.g.e., sh., 96; Aliyyü'l-Kari, Esraru'l-Merfua, sh., 188; Suyuti, a.g.e., 191; Acluni, a.g.e., I, 344-345; Derviş el-Hut, a.g.e., sh.,181; Elbani, a.g.e., III; 370. 
92 Aliyyü'l-Kari, Esraru'l-Merfua, sh., 258; lbn Arrak a.g.e., I.148; Sehavi, a.g.e., sh., 365; Aclüni, a.g.e., II, 99. 
93 Aliyyü'l-Kari, el-Masnua, sh., 130, Esraru'l-Merfua, sh., 301; Sehavi, a.g.e., sh., 438; Derviş el-Hut, a.g.e., sh., 399; Acluni, a.g.e II, 195; Şebani,a.g.e., sh., 168. 
94 Aliyyü'l-Kari, el-Masnua, sh., 87-88, Derviş el-Hut, a.g.e., sh., 256. Ayrıca sarıkla namaz kılmanın faziletiyle ilgili sağlam olmayan diğer rivayetler ve değerlendirmeler için Bk. Elbani, a.g.e., I, 249-254. 
95 Acluni, a.g.e., II, 316.
 96 Aliyyü'l-Kari, Esraru'l-Merfua, sh., 225; Sehavi, a.g.e., sh., 297; Şevkani, a.g.e., sh., 130; Acluni, a.g.e., II, 3. 
97 Aliyyü'l-Kari, a.g.e., sh. 226; Şevkani, a.g.e., sh. 130. 
98 lbnü'l-Cevzi, a.g.e., II, 272-273; Aliyyü'l-Kari a.g.e., sh., 226; Şevkani, a.g.e., sh., 129, Sehavi, a.g.e., sh., 297. 
99 Elbanı, a.g.e., I, 140. 
100 Aliyyü'I-Kari, Esraru'l-Merfua, sh., 254, ei-Masnua, sh., 97; Derviş el-Hut, a.g.e., 303; Acluni, a.g.e., II, 87.
 101 Elbani, a.g.e., ll, 40. '
 102 lbn Kayyım ei-Cevziyye, a.g.e., sh., 140.
 103 Sağani, a.g.e., sh., 96; Acluni, a.g.e., I, 409. ıo4 Elbani, a.g.e., I, 
105. 105 Aliyyü'I-Kari, Esraru'l-Merfua, sh., 222. 
ı06 lbnü'I-Cevzi, a.g.e., III, 141.
 107 Elbani, a.g.e., I, 408. Fakirliği öven ancak sıhhat durumu tenkid edilen başka hadisler için bk. Yıldırım Ahmet, a.g.e., sh., 399-403.
 108 lbn Arrak, a.g.e., Il,286. 
109 lbnü'l-Cevzi, a.g.e., Ill,136. 
110 lbn Arrak, a.g.e., Il., 287; Ayrıca bk. Sehavi, a.g.e., sh., 477; Acluni a.g.e., IL, 242.
111 Abdülfettah Abu Gudde, a.g.e., sh., 143. Ayrıca bk. lbn Kayyım el-Cevziyye, a.g.e., sh., 48 vd. 95 vd . • 1 Konuyla ilgili geniş bilgi için, mübarek gün ve gecelerde yapılacak ibadetlerle ilgili uydurulan hadisleri ' biraraya toplayan Leknevi'nin (ö.1304/1886) el-Asaru'l-Merfüa (Beyrut, 1984) isimli esere bakılabilir.
 112 lbnü'I-Cevzi, a.g.e., II., 206; lbn Arrak, a.g.e., Il., 151-152. 
113 lbn Arrak, a.g.e., Il., 160"161. ;
 114 lbn Arrak, a.g.e., II., 164. 
 115 Aliyyü'l-Karl, Esraru'I-Merfüa, sh., 439. 
116 lbnü'I-Cevzi, a.g.e., II.,129.
117 Suyüti, a.g.e., II., 50.
 118 lbn Kayyım ei-Cevziyye, a.g.e., sh., 96; Aliyyü'I-Kari, Esraru'I-Merfua, sh., 440. Gün ve gecelerle ilgili başka örnekler için bk. lbn Kayyım el Cevziyye, a.g.e., sh., 95; vd. 
119 Aliyyü'I-Kari, Esraru'I-Merfua, sh., 402. 
120 lbn Kayyım el Cevziyye, a.g.e., sh., 51. Başka örnekler için bk. a.g.e., sh., 51-56.

"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"

Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR       

GÜNÜMÜZDE ZAYIF VE MEVZÜ HADİSLERİN SAHİH HADİSLERLE KARIŞTIRILMA PROBLEM-3-ZAYIF HADİSLER

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
Bismillahirrahmanirrahim


B-Zayıf Hadislere Örnekler
Günümüzde zayıf hadislerle ilgili olarak gördüğümüz problemlerden en önemlisi zayıf hadisi, zayıf olarak belirtmeksizin sahih hadis gibi nakletmektir. Nakledilen her hadisin özellikle de zayıf hadisin, ister onunla amel edilsin veya edilmesin sıhhat durumu açıklanmalıdır. Problem olarak karşımıza çıkan, sahih hadisle karıştırılan ve halk arasında sıhhat durumu bilinmeyip yaygın olarak nakledilen şu zayıf hadisler akla gelmektedir:
 "Üç sebepten dolayı Arabı seviniz: Çünkü ben Arabım, Kur'an Arapça ve Cennet ehlinin lisanı Arapça' dır. " 25 

"Ümmetimin ihtilafı rahmettir. " 26

"Mü'minin niyeti, amelinden hayırlıdır. " 27

 "işlerin hayırlısı orta olanıdır. " 28 

"İki günü birbirine eşit olan aldanmıştır. " 29

 "Küçük yaşta ilim öğrenmek taşa nakış yapmak gibidir." 30

 "Kelamdan önce selam gelir." 31 

"Fakirlik neredeyse imansızlık olacaktı." 32

 Hz. Peygamber bir savaştan dönerken "Küçük savaştan büyük savaşa döndük" buyurmuşlardır. Bunun üzerine ashab "Büyük savaş nedir?" diye sormuşlar. Hz. Peygamber de "Nefisle savaşmaktır." şeklinde cevap vermiştir. 33 

"Ümmetim için, dinine dair kırk hadis ezberleyeni Allah'ü Teala, kıyamet gününde, fakih ve alimler zümresi arasında diriltir." 34 

"Abdest üstüne abdest, nur üstüne nurdur. "35 

"Hikmetin başı Allah korkusudur." 36 

"Mü'minin firasetinden sakının. Çünkü o baktığında Allah'ın nuru ile bakar." 37

 "Rabbim beni terbiye etti, terbiyemi ne güzel yaptı. " 38 

"Insan dostunun dini üzerinedir; kiminle dostluk yaptığına bakın. " 39 

"Namaz dinin direğidir. " 40

 C- Zayıf Hadisleri Tanıma Yolları 
Zayıf hadisleri tanımanın ve öğrenmenin yolu, bazı kaynakları tanımaktan ve onlara müracaat etmekten geçiyor. Muhaddisler bazı zayıf hadisleri bir araya toplayan ve zayıflık sebeplerini açıklayan eserler te'lif etmişlerdir. Zayıf ravileri her yönüyle tanıtan ve onlar hakkında geniş bilgi veren rical dediğimiz tabakat kitapları da hayli çoktur. Zayıf hadisleri ve zayıf ravileri bize tanıtan ve onlara müracaat etmekten müstağni kalamayacağımız eserlerin bazıları şunlardır:
 a)-lbn Hibban (ö.354/965): Kitabu'l-Mecruhin b)- Zehebi (ö.748/1347): Mizanul'-İ'tidal, el-Muğni fi'd-Duafa
 c)- Ukayli (ö.322/934): Kitabu'd-Duafai'l-Kebir d)-lbn Adi (ö.365/975): el-Kamil fi Duafai'r-Rical. 
e)- Buhari (ö.256/870): Kitabu'd-Duafai's-Sağir.
 f)-lbn Hacer (ö.852/1449): Lisanu'l-Mizan.
 g)- Darekutni (ö.385/995): ed-duafa ve'l-Metrukin.
 h)- lbnu'l-Cevzi (ö.597/1200): Kitabu'd-Duafa ve'l-Metrukin.
 ı)- Nesai (ö.303/915): Kitabu'd-Duafa ve'l-Metrukin.

 Zayıf hadisleri bilmenin yollarından birisi de bazı hadis kaynaklarının müellifleri tarafından hadisin sıhhat durumunun belirtilmesidir. Örneğin, Tirmizi (ö.279/892), Sünen'inde pek çok zayıf hadisi sebepleriyle beraber belirtmiştir. Aynı şekilde Suyuti de ( ö.911/1505) el-Camiu's-Sağir isimli eserinde hadislerin sıhhat durumlarını açıklamıştır. Bununla beraber bazı kaynaklara yapılan tahriç çalışmalarından da bu yönde istifade edilebilir. Örneğin, İraki'nin (ö.806/1403), Gazali'nin (ö.505/1111) İhyas'ına yaptığı Tahricu Ahadisi lhya,lbn Hacer el-Askalani'nin (ö.852/1448), Keşşaf üzerine yaptığı tahrici el-Kafiş'­ Şaf fi Tahrici Ehadisi'l-Keşşaf, Zeylai'nin (ö.762/1360) Hidaye üzerine yaptığı Nasbu'r-Raye li Tahrici Ehadisi'l-Hidaye isimli eserlerden zayıf hadis bulma açısından istifade edilebilir. Ayrıca bazı zayıf hadisleri, daha sonra isimlerini vereceğimiz mevzuat kitaplarından ve halkın dilinde meşhur olmuş olan hadisleri bir araya getiren kitaplardan da tanıma imkanımız söz konusudur. Bu arada zayıf raviler ve zayıf hadisler hakkında hadis şerhlerinde verilen bilgileri de unutmamak gerekir. 

Devam edecek....

DİYANET ilmi Dergi Cilt: 37. Sayı:l • Ocak-Şubat-Mart 2001 ·

GÜNÜMÜZDE ZAYIF VE MEVZU HADİSLERİN SAHİH HADİSLERLE KARIŞTIRILMA PROBLEMİ Yard. Doç. Dr. Saffet Sancaklı

isam.org.tr

25 lbnü'l-Cevziu'l-Cevzi, Kitabu'l-Mevzuat:, ll, 41; Derviş el-Hut, Esne'l,Metalib, sh., 49; Acluni, Keşfu'l-Hafa, I,54; Elbani, Silsiletü'l-Ehadis'z-Zaife ve'l-Mevzua, 1.293.
 26 ilimlerin çogu bu hadis için "Senedi yoktur" ifadesini kullanmışlardır. Bk. Aliyyü'l-Kari, Esraru'l-Merfua, sh. 108.Sehavi, Mekasidü'l-Hasene, sh.46-47; Şeybani, Temyizü't-Tayyib, sh.16; Acluni, a.g.e., I,64; Elbani, a.g.e., I, 141. 
27 Hadis zayıftır. Bk. Aliyyü'l-Kari, Esraru'l-Merfua, sh. 359; Suyuti, ed-Dürerü'l-Mümeşira, sh. 402; Sehavi, a.ı>;.e., sh., 526-527; Şevkani, el-Fevadü'l-Mecmua, sh. 2SO; Derviş el-Hut, 3.g.e., sh .. 507. 
28 Hadis zayıfır. Suyuti, a.g.e., sh. 221; Sehavi, a.g.e., sh. 245-246.
 29 Sehavi, a.g.e., sh., 471; Aliyyü'l-Kari, Esrarü'l-Merfua, sh., 316; Acluni, a.g.e., II, 233. 
30 Sehavi, a.g.e., sh. 341; Aliyyü'l-Kari, Esrarü'I-Merfua,,sh., 289; Acluni, a.g.e., II, 66.
 31 Sehavi, a.g.e., sh. 289; Derviş-el-Hut, a.g.e., sh.244; Acluni, a.g.e., I, 454. 
32 Sehavi, a.g.e., sh., 368; Aliyyü'l-Kari, Esrarü'l-Merfua, sh., 320; Suyuti, Camiu's-Sagir, ll, 696; Şeybani, a.g.e., sh., 103; Acluni, a.g.e., II, 107. 
33 Suyuti, Camiu's-Sağir, ll, 253; Aliyyü'l-Kari, el-Esrarü'l-Merfua, sh.211-212;'Derviş-el-Hut, a.g.e., sh. 308; Acluni, a.g.e., I, 424-425. 
34 Nevevi hadisin bütün tariklarının zayıf oldugunu söylemiştir. Bk. Suyuti, ed-Durerü'l-Münteşira, sh. 379; Sehavi, a.g.e., sh., 480-481; Şeybani, a.g.e.sh., 183; Şevkani, a.g.e.sh., 290-291; Acluni, a.g.e. ll, 246. 35 Suyuti, a.g.e., sh., 416; Sehavi, a.g.e., 529; Derviş-el-Hut, a.g.e.sh., 519; Acluni, a.g.e., II, 336. 
36 Sehavi, a.g.e., sh., 265-266; Suyuti, ed-Düreru'l-Münteşira, sh., 245; Derviş el-Hut, a.g.e.sh. 220; Şeybani, a.g.e., sh., 95; Acluni, a.g.e., I, 421. 
 37 lbnü'l-Cevzi, a.g.e.lll, 143 Sehavi, a.g.e., sh.,38-39; Şevkani, a.g.e.sh., 244;; Acluni, a.g.e., I, 41-43; Derviş el-Hut, a.g.e.sh., 43-44; Elbani, a.g.e., IV, 299-302. Ayrıca hadisin seneddeki ravilerinin değerlendirilmesi için bk.Sofuoğlu Cemal, Zayıf ve Mevzu Hadisler Açısından Tirmizinin Süneni, sh., 49, D.E.Ü.I.F.D., sayı: VI, izmir, 1989. 
38 Sehavi, a.g.e., sh., 49; Acluni, a.g.e., I,70; Elbani, a.g.e., I,173.
 39 Aliyyü'l-Kari, Esraru'l-Merfua, sh., 304; Şevkani, a.g.e., sh., 260; Sehavi, a.g.e., sh., 443-444. Ayrıca mevzu şeklinde yapılan değerlendirmeler için bk. Sofuoğlu, Cemal, a.g.e., sh.52. 
40 lbnü'l-Salah, bilinen bir hadis olmadığını, Nevevi ise münker ve batıl olduğunu söylemiştir. Aynca zayıf olduğunu söyleyenler de vardır. Bk. Aliyyü'I-Kari, Esraru'l-Merfua, sh., 238; Sehavi, a.g.e., sh., 316-317; Şevkani, a.g.e., sh., 27; Acluni, a.g.e., ll, 316-317 .

"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"

Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR