2 Temmuz 2020 Perşembe

Evrim nedir?

Evrim nedir?

Evrim kelimesi; başkalaşma, farklılaşma, kademeli olarak gelişme ve değişme ve ilerleme gibi aralarında değişik farklar bulunan pek çok kelime, tabir ve deyim yerine kullanılmaktadır.

Evrimin yerine kullanılan tabirler

Tekâmül, istihale, tatavvur, tahavvül, tebdil, tebeddül, tağyir, tegayyür, terakki, sudur, zuhur, techid, ontojeni, filojeni, evolüsyondur.
Şayet  “EVRİM” terimiyle “TEKÂMÜL” manası, yani kademeli değişimi ifade ediliyorsa, bu manadaki evrim, teori değil, bir kanundur. Mesela bir elma çekirdeğinin; filiz, fidan ve meyveli ağaç haline gelişi kademeli değişimin bir ifadesidir. Aynı şekilde; bir insan embriyosunun; zigottan itibaren gelişerek, çok hücreli embriyo, bebek, çocuk, genç ve yetişkin insan safhaları da kademeli gelişmenin bir başka örneğidir. Bu manada bütün canlılar her an değişme, başkalaşma ve farklılaşma kanunlarına tâbidirler.
Şayet evrim teriminden TAHAVVÜLAT, yani hal değiştirme kastediliyorsa, o da teori değil bir kanundur. Elementlerin hal değiştirmesi, TAHAVVÜLAT-I ZERRAT olarak ifade edilir.
Kısaca ifade edersek, atom ve moleküllerin, bir halden bir başka hale geçerek, yani hal değiştirerek canlıların bünyesinde yer almaları, bir takım biyoloji ve fizik kanunları çerçevesinde olmaktadır. Dolayısıyla elementlerin bu şekilde hal değiştirmesi, teori değil kanundur.
İnsan yaklaşık yüz trilyon hücreden meydana gelmiştir. Her bir hücrede bir saniyede üç bin değişik reaksiyon olmaktadır. Bir saniye sonraki insan, madde cihetiyle bir saniye önceki insan değildir. Bünyesinde pek çok element değişim ve başkalaşıma uğramıştır. Bütün canlı varlıklar her an değişim içerisindedir. Bu ve benzeri bütün değişim ve başkalaşımlar EVRİM olarak ifade ediliyor. Bu manadaki bütün değişim ve başkalaşımlar teori değil bir kanundur.

Evrim teorisi’nin bilimsel değeri

Evrim Teorisi, bilimsel kıstasları taşımayan, yani laboratuvarda denenemeyen, çoğunlukla metafiziğe dayalı görüşleri bünyesinde barındıran felsefi bir düşünce tarzıdır.
Evrime her ne kadar bilimsel bir şekil verilmeye çalışılsa da, metafiziksel varsayımlara yapışıldığı görülmektedir. İstenilse de bu metafizik düşünceden kaçınmak mümkün değildir. Çünkü, maddenin ve âlemin varlığı,  canlılığın mahiteyi, Yaratıcı’nın kimliği ve vasıfları gibi konuların büyük bir kısmı Evrim Teorisi’nin gündeminde olduğu sürece, metafizik yaklaşımlar kaçınılmazdır.
Evolüsyon manasında kullanılan ve canlıların tesadüfen ve tabiatın eseri olarak silsile halinde birbirinden meydana geldiğini ileri süren evrim görüşü bilimsel değildir. Çünkü, gerek ele aldığı konuları açıklaması ve gerekse takip ettiği metot bakımından bilimsel bilimin kriterlerine ve kurallarına uymamaktadır.
Hunter, Darwin’in, Antik Çağ’dan beri süregelen ve metafiziğe dayalı evrim düşüncesini teolojik, yani inanca dayalı bir yaklaşımla sunduğunu belirtir. (Hunter, C.G. Darwin’in Tanrısı. Gelenek Yayıncılık. Çev. Orhan Düz. İstanbul, 2003, s. 195)

Ön kabuller ve evrim teorisi

Evrimin eldeki en iyi açıklama olduğu sıkça ileri sürülür. Böyle bir iddia ise, bilimsel olmayan bir hükümdür.
Evrimin doğruluğunu başta kabul edip, onu destekleyecek deliller aramak, bilimsel olmayan maksatlı bir davranıştır.
Norman Geisler ve Ronald Brooks, evrimin bilimsel bir metotla irdelenmediğini ve ön kabullere dayandığını dile getirir ve şöyle derler:
“Evrimi eleştiren kimse, evrimin yanlış olduğunu göstermekle yetinmeyip, meseleyi de çözmelidir.
Evrimi yanlışlamak yeterli değildir. Çünkü, daha iyi bir çözüm bulana kadar onun doğru olduğu kabul edilecektir. Ancak, bilim böyle yapılmaz. Burada evrime, bilimde yeri olmayan özel bir konum verilmiştir. Sırf bir alternatif henüz ileri sürülmediği için, onların muhakkak doğru olduğu ileri sürülemez. Dahası, henüz yanlışlanamadıkları için, doğru oldukları da varsayılamaz.
Bu tür varsayımlar, formel olmayan yanlışlar diye adlandırılır ve bunlar pratikte bilimsel düşünme biçiminin antitezini oluşturur.” (Geisler, N.L. and Brooks, R. M. Come let us Reason. Grand Rapids: Bakir,  1990, S. 95–96)
Meşhur antropolog Servier evrimciliğin laik bir din dogması haline geldiğine ve bu nüfuzun kırılması gerektiğine şöyle işaret eder:
“Evrimcilik, batı’nın laik din dogması haline gelmiştir. Yeni kurum ve değerlendirmelerin ortaya konabilmesi için, önce evrimciliğin reddi gerekir.” (Servier, J. Etnoloji. Tercüme M. Ali Kayabal. İletişim Yayınları, 1992, s. 113, 124)
Hunter’e göre, evrim teorisinde esaslı, ama gizli bir dinî etki vardır. Hem Darwin ve hem de günümüzün evrimcileri, metafizik önermelere başvurmaktadırlar. (Hunter, C. G. Darwin’in Tanrısı. Gelenek Yayıncılık. Çev. Orhan Düz. İstanbul, 2003, s. 12, 15, 208)
Kant, Yargı Gücünün Eleştirisi adlı eserinde, bir bilimin ancak matematiksel olduğu oranda gerçek bilim olduğunu belirtir.
Kant’a göre, Evrim Teorisi’nin içinde matematiksel argümanların çok az oluşu, onun bilimsel bir teori sayılmasını tartışmalı hale getirmektedir. (Mayr, E.  The Growth of Biological Thought. The Belknap Press of  Harward University Press, Cambridge, 1982, s. 862)
Ünlü felsefeci Bernard Russell de evrimin gerek metot ve gerekse ilgilendiği problemler bakımından bilimsel bilgi olmadığını dile getirerek şunu söyler:
“Evrimcilik, şu ya da bu biçimde çağımızın ağır basan bir inanç şeklidir. Evrimcilik, gerek metoduyla ve gerekse ele aldığı problemlerle, gerçek bir bilim değildir.” (Russell, B. Dünya Üzerine Bildiğimiz. Terc. Vehbi Hacıkadiroğlu. Alaz Yayınları. İstanbul, 1980, s. 24-25)
Hunter de evrim metodunun bilimsel olmadığını şöyle dile getirir:
“Evrim bilim dışı değerlendirmelere dayanan düzenleyici bir fikirdir. Evrim, çeşitli bilim disiplinlerine baş vurmaktadır ama, kendisi bilimsel değildir. Bu bakımdan daha iyi bir bilimsel açıklama sunması beklenmemelidir.” (Hunter, C. G. Darwin’in Allah’ı. Gelenek Yayıncılık. Çev. Orhan Düz. İstanbul, 2003, s. 212)
Çağımızın seçkin bilim felsefecisi Karl Popper’e göre bilimselliğin ölçütü doğrulanmaya değil, yanlışlanmaya elverişliliktir. Ona göre bilimsel bir bilgi veya sonuç, yanlışlamaya müsait olmalıdır.
Halbuki Darwinciliğin öyle bir teste elverdiği söylenemez. Darwinciliği doğrulayan bazı olgusal veriler gösterilebilir. Ama bilimselliğin ölçütü doğrulanmaya değil yanlışlanmaya elverişliliktir.
Başka bir ifadeyle, Darwinciler teorilerinin hangi muhtemel gözlem sonuçlarıyla yanlışlanabileceğini ortaya koymuş değillerdir. Dolayısıyla Darwincilik bilimsel bir teori olmaktan çok metafiziksel bir yapıya sahiptir. (Popper, K. Unended Quest, Fontana-Collins, 1976, s. 171)

Sonuç

İşte işin püf notası bir takım doğrularla yanlışların birlikte verilmesidir. Yani, evrim teorisinde test edilen, denen hususlar, yukarıda zikredilen tekamül ve tahavvül gibi tabirlerdir.
İtiraz konusu olan ise, evolüsyon manasında kullanılan evrimdir. Yani, bir canlı türünden bir başkasının, ondan da bir başkasının silsile halinde meydana geldiği görüşü. Bunun hiçbir ilmi delili ve dayanağı yoktur.
Evrimciler, doğruların yanında böyle yanlışları da bilimsel bilgi gibi takdim etmektedirler. Bunu nazarlardan gizlemek için teorinin tanımına sarılmaktadırlar. Ama evrim teorisi ile kastettikleri evolüsyon manasındaki değişikliği ve ideolojik düşünce tarzını, bir takım doğrularla birlikte bilimsel bir düşünce ve teori gibi vermektedirler.

1 Temmuz 2020 Çarşamba

Belli Bir Vakte Bağlı Olmaksızın Yapılan Zikrin Fazileti Hakkındaki Deliller-EL-EZKÂR-İ.NEVEVİ


26- Muhacirlerden sahabiye Yüseyre hanımdan rivâyet edildiğine göre, "Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem kadınlara (Tekbîr, Takdîs, Tesbîh) ve Tehlîl getirip bunları gözetmeyi (ihmal etmemeyi) ve parmak uçları ile saymalarını (böylece zikir sayısını doldurmalarını) emretmiştir; çünkü parmaklar ve (bütün iş organları) yapılanlardan sorumludurlar ve yapılan işleri haber vermek için konuşturulurlar), buyurdu. "[Buhârî ve Müslim, hasen bir isnadla.]


http://islamilimleri.com/Ktphn/Kitablar/13/005/Turkce/CiftSayfa.htm

29 Haziran 2020 Pazartesi

Belli Bir Vakte Bağlı Olmaksızın Yapılan Zikrin Fazileti Hakkındaki Deliller-EL-EZKÂR-İ.NEVEVİ


25- Sa'd b. Ebi Vakkas dan (radıyallahü anh) rivâyet edildiğine göre, kendisi Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem ile birlikte bir hanımın yanına vardı ki, onun önünde tesbih çekmekte olduğu çakıl yahut çekirdek taneleri vardı.
Hazreti Peygamber ona şöyle buyurdu:
"Dikkat et ey hanım! Sana şu yaptığından daha kolay yahut daha faziletli olan şeyi bildireyim mi?" dedi. Sonra buyurdu (Şöyle dersin):
(Gökte yarattığı şeyler sayısınca Allah'ı noksanlıklardan tenzih ederim,
Yerde yarattığı şeyler sayısınca Allah'ı tenzih ederim,
Semâ ile arz arasında olanlar sayısınca Allah'ı tenzih ederim,
Yaratacağı şeyler sayısınca Allah'ı tenzih ederim.
Allahü Ekber de bunun gibi,
Elbamdü Lillâh da bunun gibi,
Lâ ilâhe illallah de bunun gibi,
Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh da bunun gibi), (söylersin)."
Yani:
Sübhânallah Adede Mâ Haleka fis-Semâi,
Sübhânallah Adede Mâ Haleka fil'Ardı,
Sübhânallah Adede Mâ Beyne Zâlike,
Sübhânallah Adede Mâ Hüve Hâlikun.
Allahü Ekber Adede Mâ Haleka fis-Semâi,
Allahü Ekber Adede Mâ Haleka fil'Ardı,
Allahü Ekber Adede Mâ Beyne Zâlike,
Allahü Ekber Adede Mâ Hüve Hâlikun.
Elhamdü Lillâh Adede Mâ Haleka fis-Semâi,
Elhamdü Lillâh Adede Mâ Haleka fil'Ardı,
Elhamdü Lillâh Adede Mâ Beyne Zalike,
Elhamdü Lillâh Âdede Mâ Hüve Hâlîkun.
Lâ İlahe İllallah Adede Mâ Haleka fis-Semâi,
Lâ İlahe İllallah Adede Mâ Haleka fil'Ardı,
Lâ İlahe İllallah Adede Mâ Beyne Zâlîke,
Lâ İlahe İllallah Adede Mâ Hüve Hâlikun.
Lâ Havle ve Lâ Kuvvete İlâ Billâh Adede Mâ Haleka fis-Semâi,
Lâ Havle ve Lâ Kuvvete İlâ Billâh Adede Mâ Haleka fil 'Ardı,
Lâ Havle ve Lâ Kuvvete İlâ Billâh Adede Mâ Beyne Zâlike,
Lâ Havle ve Lâ Kuvvete İlâ Billâh Adede Mâ Hüve Hâlikun
şeklinde söylenerek taş ve çekirdek benzeri şeylerle saymaya gerek kalmaz. Tirmizî demiştir ki, bu hadîs Hasen'dir.[38]

[38] Ebû Dâvud. Tirmizî.

http://islamilimleri.com/Ktphn/Kitablar/13/005/Turkce/CiftSayfa.htm

28 Haziran 2020 Pazar

Belli Bir Vakte Bağlı Olmaksızın Yapılan Zikrin Fazileti Hakkındaki Deliller-EL-EZKÂR-İ.NEVEVİ


24- Ebû Mûsa el-Eş'ari'den (radıyallahü anh) rivâyet edildiğine göre, demiştir ki, Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem bana şöyle buyurdu:
"Cennet hazinelerinden bir hazine edinme yolunu sana göstereyim mi?" Ben, evet (göster) ya Resûlallah, dedim. Şöyle buyurdu:
"Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh"
(İbâdete güç yetirmek ve günahlardan korunmak ancak Allah'ın kuvveti iledir), söyle."[37]

[37] Buhârî. Müslim

http://islamilimleri.com/Ktphn/Kitablar/13/005/Turkce/CiftSayfa.htm

25 Haziran 2020 Perşembe

Belli Bir Vakte Bağlı Olmaksızın Yapılan Zikrin Fazileti Hakkındaki Deliller-EL-EZKÂR-İ.NEVEVİ



22- Sa'd b, Ebî Vakkas (radıyallahü anh) şöyle anlatmıştır:
Biz, Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem'in yanında idik. şöyle buyurmuştu:
“Siz, hergün bin hasene (sevab) kazanmaktan aciz misiniz?’’ Meclisinde oturanlardan biri sordu:
- Bin hasene (sevab) nasıl kazanılır? Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu:
“İnsan yüz tesbih (Sübhanellah) yapar da ona bin hasene yazılır yahud ondan bin günah düşürülür."[35]

[35] Müslim. Nesâî. Tirmizî.

http://islamilimleri.com/Ktphn/Kitablar/13/005/Turkce/CiftSayfa.htm

24 Haziran 2020 Çarşamba

Belli Bir Vakte Bağlı Olmaksızın Yapılan Zikrin Fazileti Hakkındaki Deliller-EL-EZKÂR-İ.NEVEVİ


19- Cabir b.Abdullah'dan radıyallahü anhüma rivâyet edildiğine göre, Cabir demiştir ki, Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu işittim:
Zikrin en faziletlisi, "Lâ ilâhe illallah" (Allah'dan başka hiç bir ilâh yoktur), sözüdür."[32]
20Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
"Rabbını zikreden kimse ile O'nu zikretmeyenin durumu, ölü ile diri gibidir. "[33]
Zikir yapan insan, hayat nuru ile nurlanmış ve hayırlı işleri işlemeye güç kazanmıştır. İç alemi de manevî duygu ve hasletlerle aydınlaşmış haldedir. Zikirden mahrum olan kişi, haşarata yem olan ölü bir ceset gibidir. Hem duygusuzdur, hem de nursuzdur.
21- Sa'd b.Ebi Vakkas'dan (radıyallahü anh) rivâyet edildiğine göre şöyle demiştir:
Bir Bedevi, Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem'e gelip dedi ki, Bana söyleyeceğim bir söz öğret. (Buna cevaben Peygamber) buyurdu:
"(Şunu) söyle:
(Allah'dan başka ilâh yoktur; yalnız O vardır. Allah'a çok hamd olsun, Alemlerin Rabbi olan Allah bütün noksanlıklardan münezzehtir. İbâdet etmekte güç ve günahtan sakınmada kuvvet ancak Azîz, Hakîm olan Allah iledir.)"
A'rabî (Bedevi) dedi ki, bu sözler benim Rabbim içindir, benim için hangisi? (Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu:
“(Şunu) söyle:
(Allah'ım! Beni bağışla, bana merhamet et, bana hidâyet ver, bana rızık ver)."[34]
[32] Tirmizî. İbn Mâce.
[33] Buhârî.
[34] Müslim.

http://islamilimleri.com/Ktphn/Kitablar/13/005/Turkce/CiftSayfa.htm

23 Haziran 2020 Salı

Belli Bir Vakte Bağlı Olmaksızın Yapılan Zikrin Fazileti Hakkındaki Deliller-EL-EZKÂR-İ.NEVEVİ


18Ebû Hüreyre'den (radıyallahü anh) rivâyet edildiğine göre, Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kim bir günde yüz defa:
(Allah'dan başka ilâh yoktur; yalnız O vardır. O'nun ortağı yoktur. O'nundur Mülk, O'nundur hamd. O, her şeye kadirdir), derse, onun için âzâd edilen on köle sevabı olur, ona yüz iyiliğin sevabı yazılır ve ondan yüz günah silinir ve o gün akşamına girinceye kadar şeytandan korunmasına vesile olur. Bu kimsenin söylediklerinden daha faziletlisini hiç kimse getirmiş olmaz; ancak ondan daha fazla olarak (bu sözleri) söyleyen müstesna..."
Yine Peygamber (aleyhissalâtü vesselam) buyurdu:
“Kim günde yüz kerre:
"Sübhânellahi ve bi-hamdihî
(Allah'a hamd ederek O'nu noksanlıklardan tenzih ederim) derse, günahları deniz köprükleri kadar olsa bile hepsi silinir. "[31]

[31] Buhârî. Müslim. Tirmizî. Muvattâ'. Nesâî.

http://islamilimleri.com/Ktphn/Kitablar/13/005/Turkce/CiftSayfa.htm

22 Haziran 2020 Pazartesi

Belli Bir Vakte Bağlı Olmaksızın Yapılan Zikrin Fazileti Hakkındaki Deliller-EL-EZKÂR-İ.NEVEVİ


15- (Hazreti Peygamberin, müminlerin annesi Cüveyriyye'ye (radıyallahu anha) öğrettiği) o sözlerin lâfzı şudur:
"Dikkat et, o söyleyeceğin sözleri sana öğreteyim:
(Mahlûkatının sayısınca Allah'ı noksanlıklardan tenzîh ederim), üç defa...
(Zâtının rızâsınca Allah'ı noksanlıklardan tenzîh ederim), üç defa...
(Arş’ın ağırlığınca Allah'ı noksanlıklardan tehzîh ederim), üç defa...
"Sübhânellâhi midâde kelimâtihî, Sübhânellâhi midâde kelimâtihî, Sübhânellâhî midâde kelimâtihî"
(Kelimelerinin mikdarınca Allah'ı noksanlıklardan tenzîh ederim), üç defa..."[28]

[28] Tirmizî.

http://islamilimleri.com/Ktphn/Kitablar/13/005/Turkce/CiftSayfa.htm

21 Haziran 2020 Pazar

Belli Bir Vakte Bağlı Olmaksızın Yapılan Zikrin Fazileti Hakkındaki Deliller-EL-EZKÂR-İ.NEVEVİ


14- Aynı kitabda müminlerin annesi Cüveyriyye'den (radıyallahü anha) rivâyet edilmiştir:
Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem bir sabah vaktinde sabah namazı için Cüveyriyye'nin (radıyallahü anha) yanından çıktı; Cüveyriyye de namazgahında oturuyordu, (zikrediyordu. Sonra Cüveyriyye aynı namazgah üzerinde otururken (zikrederken) Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem kuşluk vakti (eve) dönmüş oldu. Bunun üzerine Peygamber efendimiz hanımına şöyle buyurdu:
"Bugün senden ayrılı beri hep bu hâl üzere mi durdun?" Cüveyriyye:
- Evet, dedi. Buna karşılık Hazreti Peygamber:
"Ben senden sonra üç kerre dört kelime söyledim ki, eğer senin gün boyu söylediklerinle onlar tartılaydı, söylediklerine ağır basardı. (Üç kerre söylediğim sözler şunlardır):
(Sübhânellâhi ve bihamdihî, adede halgıhî ve rızâ nefsihî ve zînete arşihî ve midâde kelimâtihî).
Allah'ın yaratıklarının sayısınca, Allah'ı noksanlıklardan tenzih ve O'na hamd ederim.
Allah'ın zâtının razı olacağı kadar, Allah'ı noksanlıklardan tenzih ve O'na hamd ederim.
Allah'ın arşının ağırlığınca, Allah'ı noksanlıklardan tenzîh ve O'na hamd ederim.
Allah'ın kelimelerinin miktarınca, Allah'ı noksanlıklardan tenzîh ve O'na hamd ederim.)
Bir rivâyette de şöyledir:
Allah'ın yaratıklarının sayısınca Allah'ı tenzih ederim, Zâtının rızâsınca Allah'ı tenzih ederim, Arş'ının ağırlığınca Allah'ı tenzih ederim, kelimelerinin mikdarınca Allah'ı tenzih ederim.[27]

[27] Müslim. Ebû Dâvud. Tirmizî. Nesâî.

http://islamilimleri.com/Ktphn/Kitablar/13/005/Turkce/CiftSayfa.htm

20 Haziran 2020 Cumartesi

17 Haziran 2020 Çarşamba

Zikrin Kabul Edilmesinin Şartı-EL-EZKÂR-İ.NEVEVİ

Namazda ve namazın dışında meşru olan zikirler, ister vacib olsunlar, ister müstehab olsunlar, kendi nefsine duyuracak kadar bir sesle telâffuz edilmedikçe, bunlar sayılmaz ve hesab edilmezler; ancak zikredenin kulağı sağlam olup bir arızası bulunmamalıdır.

http://islamilimleri.com/Ktphn/Kitablar/13/005/Turkce/CiftSayfa.htm

16 Haziran 2020 Salı

Zikrin Arasına Giren İşler ve Haller-EL-EZKÂR-İ.NEVEVİ


Zikir yaparken ârız olan hallerde, bu haller sebebiyle kişinin zikrini kesmesi iyi olur. Sonra engel durum ortadan kalkınca zikrine devam eder. Ânz olan hallerden bir kısmı şunlardır:
Kendisine selâm verildiği zaman, selâma karşılık verir ve sonra zikre döner. Yanında bir kimse aksırıpta "el-hamdü lillâh" dediği zaman ona cevab olarak "Yerhamukellah" der sonra zikre döner. Cuma hutbesinin okunduğunu işittiği zaman, zikrini kesip onu dinler. Müezzinin ezan ve ikâmetini işittiği zaman, ona icabet eder (müezzinin kelimelerini tekrarlar), sonra zikre döner. Kötü bir şey gördüğü zaman onu giderir yahud iyi bir işe delâlet edip onu yapar yahud bir şey öğrenmek isteyene cevab verir, sonra zikre döner. Yine uyku bastırdığı zaman yahud buna benzer çeşitli durumlar olduğu zaman hepsinde aynı şekilde hareket eder.

http://islamilimleri.com/Ktphn/Kitablar/13/005/Turkce/CiftSayfa.htm

15 Haziran 2020 Pazartesi

Neden son Peygamber'e inanmalıyız? Yahudi ya da Hıristiyan kalamıyoruz


Çünkü;

*Allah Teâlâ Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'i son elçisi olarak seçmiş, O'na iman etmeyi kendisine imanın şartı saymış, O'nu inkar edeni kendisini inkar etmiş olarak görmüş.
De ki: "Ey insanlar! Gerçekten ben göklerin ve yerin sahibi olan Allah’ın hepinize gönderdiği elçisiyim. O’ndan başka tanrı yoktur. O hayat verir ve öldürür. Öyleyse Allah’a ve ümmî peygamber olan resulüne -ki o Allah’a ve O’nun sözlerine inanır- iman edin ve ona uyun ki doğru yolu bulasınız."(Araf, 158), 

*Allah'a ve Peygamber'e itaati bir arada şart koşmuş. 
"Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, peygambere itaat edin, sizden olan ülü’l-emre de. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz -Allah’a ve âhirete gerçekten inanıyorsanız- onu, Allah’a ve peygambere götürün. Bu, elde edilecek sonuç bakımından hem hayırlıdır hem de en güzelidir."(Nisa, 59), 

*Allah'ı sevmenin ölçüsü olarak Peygamber'e tabi olma gerekli kılınmış 
De ki: "Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir."(Al-i İmran, 31), 

*örnek alınacak en güzel numune olarak gösterilmiş 
"İçinizden Allah’ın lutfuna ve âhiret gününe umut bağlayanlar, Allah’ı çokça ananlar için hiç şüphe yok ki, Resûlullah’ta güzel bir örneklik vardır."(Ahzab, 21), 

*âlemlere rahmet olarak gönderilmiş 
"Ve seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik."
(Enbiya, 107), 

*Allah'ın ve meleklerin O'na daima salât-u selam ettikleri bildirilmiş
"Allah ve melekler peygambere salât ediyorlar; ey iman edenler, siz de ona salât ve selâm okuyun."
(Ahzab, 56), 

*Kur'ân'da sayısız yerde ve İslam'a giriş cümlesi olan kelime-i tevhide kendi adı ile Rasûlü'nün adını bir arada zikretmiş, O'nun sünnetini dinin ikinci kaynağı olarak ikame etmiştir 
"...Peygamber size ne vermişse onu alın ve size neyi yasaklamışsa ondan kaçının. Allah’a karşı saygısızlık etmekten sakının. Kuşkusuz Allah cezalandırmada çok çetindir."(Haşr, 7).

Belirli Vakitlerde Yapılan Zikirler-EL-EZKÂR-İ.NEVEVİ


Bir kimsenin gece yahud gündüz vaktinde yahud namaz sonunda ya hud herhangi bir halde zikirden bir vazifesi var da, onu yapmaya imkân bulamayıp kaçırmış olursa, onu ihmal etmeksizin imkân bulduğu zaman yerine getirmelidir. Çünkü o zikre devamı âdet edindiği zaman, onu kaçırmak için bir sebeb çıkarmaz. Fakat onu kaza etmekte gevşeklik yaparsa vaktinde de o zikri kaçırması kolaylaşmış olur.
9- Ömer ibni'l-Hattâb (radıyallahü anh) Hazretlerinden rivâyet edildiğine göre demiştir ki, Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
"Kim okumasını âdet edindiği zikrini yahud ondan bir kısmını (geceleyin yerine getirmeyip) uyur da sonra onu, sabah namazı ile öğle namazı arasında okursa, geceleyin onu okumuş gibi kendisine sevab yazılır."'[Müslim. Ebû Dâvud. Tirmizî. Muvatta'.]

http://islamilimleri.com/Ktphn/Kitablar/13/005/Turkce/CiftSayfa.htm

14 Haziran 2020 Pazar

Zikirden Maksad Kalbin Huzurudur-EL-EZKÂR-İ.NEVEVİ


Zikirden maksad, kalbin huzurudur (kimin huzurunda ne yaptığını bilmesidir). O halde zikir yapanın maksadı bu olmalı ve bunu elde etmeye düşkün bulunması gerekir. Zikir sözlerinin mânâ ve lafızları üzerinde düşünmeli ve mânâsını anlamalıdır. Kur'an okumakta mânâyi anlamak gerekli olduğu gibi, zikirde de bu gereklidir; çünkü ikisi de maksud olan ibâdet manasında müşterektirler. Bundan dolayı sahîh olan muhtar mezhebde, zikir yapan kimsenin "Lâ İlahe İllallah "daki "Lâ" yi uzatması müstehab kabul edilmiştir; çünkü burada mânâyı düşünmek vardır. (Hayır, hayır, asla... Allah'dan başka ibâdet edilecek bir ilâh yoktur, şeklinde düşünülüp bilinmelidir.) Allah daha iyisini bilir.
http://islamilimleri.com/Ktphn/Kitablar/13/005/Turkce/CiftSayfa.htm

13 Haziran 2020 Cumartesi

Hz. Peygamber'e salavat getirmenin hükmü nedir? Salavatların sıhhat derecesi nedir?


Kur'ân'da: "Allah ve melekleri, Peygamber'e çok salât ederler. Ey müminler! Sizler de O'na salavât getirin ve en iyi şekilde selam verin." (Ahzab, 56) buyrularak, müminlerin Hz. Peygamber'e "salât ü selam" getirmeleri emredilmektedir. Salât: Allah'tan rahmet, meleklerden istiğfar ve müminlerden dua demektir. Yukarıda zikredilen âyette Hz. Peygamber'e salât ü selam getirmek emir kipiyle dinî bir vecibe olarak bildirilmiştir. Bunun için bir mecliste Rasûl-i Ekrem'in ism-i şerifi anıldığı zaman salavât-ı şerife getirmek, oradaki Müslümanlar üzerine bir zorunluluktur. Bir toplulukta Efendimiz'in ismi defalarca anılırsa her defasında salavât getirmek farz olmaz; bir kez söylenmesi yeterlidir. Salavât getirmenin çeşitli şekilleri arasında en yaygın olanı "Allâhümme salli ‘alâ Muhammedin ve ‘alâ âli Muhammed" cümlesidir.
Hz. Peygamber'den sahih yollarla bize kadar ulaşan sayısız hadiste de O'na salavât getirmenin faziletinden ve nasıl yapılacağından bahsedilir. Bunlardan birkaç örnek:
"Kim bana (bir kez) salât okursa Allah da ona on salât okur ve on günahını affeder, (mertebesini) on derece yükseltir." (Nesaî)
"Kıyamet günü bana insanların en yakını, bana en çok salavât okuyandır." (Tirmizî)
"Gerçek cimri, yanında zikrim geçtiği halde bana salavât okumayandır" (Tirmizî)

Fatma Bayram (Uzman İlahiyatçı)

12 Haziran 2020 Cuma

“Kabir-nur” namazı diye bir namaz var mıdır?


Hz. Peygamber (s.a.s.) ve ashabından ‘kabir-nur namazı’ adıyla namaz kılındığına dair bir rivayet bulunmamaktadır. Dolayısıyla bu niyetle namaz kılmak bid’attır.
Ancak kişi istediği vakit nafile olarak dilediği kadar namaz kılar ve arkasından yapacağı duada kabir azabı ve kabirdeki şerlerden Allah’a sığınabilir. Zira Peygamberimiz (s.a.s.), duada kabir azabından Allah’a sığınmayı tavsiye etmiştir (Buhârî, Cenâiz, 86).

11 Haziran 2020 Perşembe

Bir baba, kızını zorla tesettüre sokabilir mi?

Soru Detayı
Babanın kızını döverek, bağırarak tesettüre sokması ve daha sonra kız açılmak istediğinde izin vermemesi caiz midir?
​Konuyu birkaç açıdan değerlendirmenin daha uygun olacağını düşünüyoruz.
Cevap
Değerli kardeşimiz,
Cevap 1:
Tesettür Allah'ın emri olup buluğa ermiş her genç kız için farzdır. Fakat bir kimse evladı dahi olsa incitip şiddet uygulayarak onu tesettüre sokması doğru değildir. İrşad ederken yumuşak ve İslami değerleri sevdirerek hareket etmek gerekir.
Nitekim Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur:
“Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız; müjdeleyiniz nefret ettirmeyiniz.” (Buhârî, İlim 11; Müslim, Cihad 5)
Öte yandan bir baba kız evladına karşı merhametli olmalı ve şiddetten uzak durmalı onun gönlünü almalıdır.
Bununla birlikte, inkar etmemek kaydıyla, farz bir emri yerine getirmemek ya da haram bir fiili işlemek kişiyi dinden çıkarmaz.
Farz bir emri uygulamamakta ısrar eden evladın, öncelikle ikna edilmesi, rencide edilmeden telkinlerde bulunulması ve üzerinde etkili olacak kişilerden de yararlanılması uygun olur. Fakat bunu kırıcı bir şekilde değil yumuşak bir metotla yapmak gerekir.
Evladın giyim şeklinin Allah'ın koyduğu sınırların dışına çıktığı durumlarda velisinin onu yumuşak bir şekilde uyarması gerekir. Yapılan uyarı, tavsiye ve nasihatlerden bir sonuç alınmadığı takdirde uyaran taraf sorumlu tutulmayacaktır.
Cevap 2: 
Çocuklarımızın manevi terbiyeleri evlenmeden önce başlar. Dindar bir eş seçiminden helal harama dikkat etmeye, babanın sulbundan annenin rahmine düşmesine, anne rahmine düşmesinden doğumuna, özellikle de doğumundan buluğ çağına erinceye.. kadar devam eden bir süreçtir.
Bu dönemde manevi eğitim verilmeyen veya alamayan ya da almayan bir çocuğumuzdan dinin bütün emirlerine uymasını beklemek mümkün olmayabilir.
Çünkü bir çocuk, küçüklüğünde kuvvetli bir iman dersi almazsa, İslamiyetin kurallarına uymanın gerekli olduğu şuuruna ermezse, daha sonra pek zor ve müşkül bir tarzda İslamiyet ve imanın erkanlarını ruhuna alabilir.
Çocukken verilen manevi eğitimin önemine özellikle dikkat çeken Bediüzzaman Hazretleri, çocukluğundan gerekli manevi eğitimi almayanların durumunu şöyle özetler:
Adeta gayr-ı Müslim birisinin İslamiyeti kabul etmek derecesinde zor oluyor, yabani düşer. Bilhassa, peder ve validesini dindar görmezse ve yalnız dünyevî fenlerle zihni terbiye olsa, daha ziyade yabanilik verir. O halde o çocuk, dünyada peder ve validesine hürmet yerinde istiskal edip çabuk ölmelerini arzu ile onlara bir nevi belâ olur. Ahirette de onlara şefaatçi değil, belki davacı olur: “Neden imanımı terbiye-i İslamiye ile kurtarmadınız?” (bk. Nursi, Emirdağ Lahikası)
O halde, çocuklarımızın manevi eğitimine daha evlenmeden önce dindar bir eş tercihi ile başlamak ve çocuğumuzun hayatının bütün alanlarında bu manevi eğitimi devam etmek gerekir.
Böylece hem iman hem de islam hakikatlerini kabul etmede ve uygulamada kolaylık olacaktır hem de manevi sorumluluktan kurtulacağız inşallah.
Cevap 3:
Anne-baba, çoğu zaman çocuklarına baskı olsun diye değil, onların faydalarına olduğunu düşünerek hareket edebiliyor. Bu durum onların çocuklarını sevmedikleri veya zarar vermek istedikleri anlamına gelmez.
Nitekim, her ne kadar doğru bir yaklaşım ve tarz olmasa da, yemek istemeyen bir çocuğa baskı yapıp zorla yediren, dersine çalışmadığı için başına oturup zorla ders çalıştıran, soğukta üşümesin diye kalın elbiseleri sıkı sıkıya zorla giydiren.. nice anne babalar var.
Bunları tasvip etmesek de, anne-babaların bunları yapmasının nedeni, onlara zarar vermek niyeti değildir, aksine, çocuklarına olan sevgilerinden ve onların dünya hayatlarına zarar gelmesi istemediklerindendir.
Aynen bunun gibi, bazı anne-babalar, her ne kadar doğru bir yaklaşım ve tarz olmasa da, namaz, oruç, tesettür gibi ibadetlerde çocuklarına ısrar, baskı, zorlama yapmaları, onların ebedi hayatlarına zarar gelmesin diyedir. Onları çok sevmelerini ve sonsuz hayatlarına verdikleri önemin bir göstergesidir.
İşte anne-babaları tarafından bu gibi durumlara maruz kalan yavrularımızın, konuya bu açıdan bakmalarını tavsiye ederiz.
Böylece, hem anne-babasına kızmaz hem onlara dua eder hem de nefsine ve şeytanına değil, hayatlarını çocuğunun huzur ve saadeti yolunda yok sayacak kadar fedakar olan anne-babasına hürmet ve saygı ile itaat eder diye düşünüyoruz.
Özetle, konuya hem tebliğ ederken dikkat edilmesi gerekenler hem anne-babanın manevi eğitimler hem de böyle durumlarda evlatların düşen görevler açısından bakmak daha uygun olacaktır.

10 Haziran 2020 Çarşamba

Evvabin namazını yatsıya yakın kılsak olur mu?

    
Soru Detayı
Evvabin namazı arasında dünyalık kötü bir söz söylenmemesi gerektiğini ifade eden hadis sahih midir? Bu hadisi nasıl anlamalıyız? Dünyalık konuştuğumuzda Evvabin namazını kılabilir miyiz?
Cevap
Değerli kardeşimiz,
Evvabin namazını, akşam namazını kıldıktan sonra dünya işleriyle ilgili herhangi bir şey konuşmadan ve yapmadan kılmak daha faziletli ise de, daha sonra da kılınabilir, kılınan namaz geçerlidir.
Ayrıca, akşam namazı ile evvabin arasında kaza namazı kılmak, tesbihat yapmak, dua etmek, Kuran, hadis veya dini bir eser okumak evvabin namazının yüksek faziletine zarar vermez. Bu durum iki namaz arasını ayırmak anlamına gelmez.
Evvabin namazıyla ilgili rivayet şöyledir:
"Kim akşam namazından sonra aralarında kötü bir şey konuşmaksızın altı rekat namaz kılarsa, (kıldığı bu altı rekatlık namaz) onun için on iki senelik ibadete denk kılınır." (Tirmizi, Salat, 431)
Bu hadisin senedinde geçen Ömer b. Ebi Hasem el-Yemami'nin zayıf olduğu ifade edilmiştir. (Mizzî, Tehzîbü’l-Kemal, Beyrut, 1980, 21/408-409)
Hz. Peygamber (asm)’den ve ashaptan, akşam namazından sonra nafile namaz kılmayı teşvik eden hadisler rivayet edilir. Bu hadisler arasında;
- Akşam namazından sonra kılınan altı rekat nafile namazın on iki yıllık ibadete denk olduğu,
- Bu namazı kılan kimsenin günahlarının deniz köpüğü kadar çok olsa da bağışlanacağı,
- Akşam namazından sonra dört rekat daha kılan kişinin cennetle ödüllendirileceği,
- Onun Kadir gecesini ihya etmiş gibi ecir alacağı,
- Yine bu vakitte yirmi (diğer bir rivayette on) rekaat namaz kılan kimse için Allah’ın cennette bir köşk inşa edeceği,

şeklinde özendirici hadisler sayılabilir. (bk. İbn Mâce, İkame, 185; Tirmizî, Mevakitüs-salat, 204; Heysemî, 2/229-230; Şevkânî, 3/62-64)
Ancak bu hadislerin hemen hemen tamamı muhaddisler tarafından sened itibariyle zayıf görülmüştür.
İlave bilgi için tıklayınız: