Din İşleri Yüksek Kurulu Mütaalaları
Mutalaa Yılı: 2014 - Mutalaa No: 21
Konusu: Şarta Bağlı Boşama (Muallak Talâk)
Mutalaa Yılı: 2014 - Mutalaa No: 21
Konusu: Şarta Bağlı Boşama (Muallak Talâk)
Din İşleri Yüksek Kurulu, 10/07/2014 tarihinde Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı Dr. Hüseyin KAYAPINAR’ın başkanlığında toplandı.
“Şarta Bağlı Boşama (Muallak Talak)” konusu görüşüldü.:
MÜTALAA: “Bu kurumdan ayrılırsam eşim boş olsun”, “Şunu yapmazsam eşim boş olsun” yahut “Şunu yaparsan boş ol” gibi boşama fiilinin şarta bağlandığı ifadelerin hangi sonuçları doğuracağı kullanan kişinin maksadına bağlı olduğundan hareketle bu gibi sözlerin;
a) Eşi ile arasındaki nikâh bağını sona erdirmek kastı ile söylenirse birer boşama ifadesi olarak,
b) Söze kuvvet kazandırmak, bir işi teşvik ya da bir işe engel olmak amacı ile söylenmiş ise yemin olarak değerlendirilmesi gerektiği; “Falanca şu işi yaparsa boşsun” gibi karı-kocanın dışında üçüncü kişilerin fiiline bağlanan boşamaların, yemin anlamı taşımadığı için geçerli olduğu; şartlı boşama ifadelerinin ikrah altında söylenmesinin ise hiçbir sonuç doğurmayacağı; ileride yapacağı evlenme akdinin o anda boşama ile sonuçlanması şartına bağlı olarak yapılan boşamaların da herhangi bir hüküm ifade etmeyeceği mütalaa olundu.
a) Eşi ile arasındaki nikâh bağını sona erdirmek kastı ile söylenirse birer boşama ifadesi olarak,
b) Söze kuvvet kazandırmak, bir işi teşvik ya da bir işe engel olmak amacı ile söylenmiş ise yemin olarak değerlendirilmesi gerektiği; “Falanca şu işi yaparsa boşsun” gibi karı-kocanın dışında üçüncü kişilerin fiiline bağlanan boşamaların, yemin anlamı taşımadığı için geçerli olduğu; şartlı boşama ifadelerinin ikrah altında söylenmesinin ise hiçbir sonuç doğurmayacağı; ileride yapacağı evlenme akdinin o anda boşama ile sonuçlanması şartına bağlı olarak yapılan boşamaların da herhangi bir hüküm ifade etmeyeceği mütalaa olundu.
GEREKÇE: Şarta bağlı (muallak) talâkın geçerliliği ilk dönemlerden itibaren tartışıla gelmiştir. Farklı düşünen fakihler bulunsa da âlimlerin çoğunluğuna göre eşini bir şarta bağlı olarak boşayan kişinin niyeti ne olursa olsun koşulan şart gerçekleştiğinde boşama da gerçekleşir (Mergınânî, el-Hidâye, Beyrut, 1410/1990, III, 227-228; İbn Kudâme, el-Muğnî, Beyrut 1994, X, 452.; Şirbînî, Muğnî’l-muhtâc, Dâru’l-Marife, Beyrut, 1418/1997, III, 411 vd.). Bu görüş, konuyla ilgili doğrudan ve açık bir delile değil, koşulan şartlara uymayı, verilen sözlere bağlı kalmayı emreden genel anlamlı âyet ve hadislere (Bakara 2/177; Mâide 5/1; Buhârî, İcare,14; Tirmizî, Ahkâm, 17) bazı sahabî görüşlerine (bk. İbnü’l-Kayyım, İ’lâmu’l-muvakkıîn, Demmâm 1423, II, 249, III,84) ve kişilerin kendi yetkilerini serbest iradeleri ile şarta bağlayabilecekleri yönündeki hukuk kuralına (Haddâd, el-Cevheratu’n-Neyyira, Mektebetu Hakkaniyye, Pakistan, ts., II, 111) dayandırılmıştır.
Buna karşılık kendisinden yapılan bir nakle göre İmam Şâfiî, Süfyân es-Sevrî, Kaffâl, Hanefîlerden Tahâvî gibi bazı fakihler ve Zâhirîler, Kur’ân ve Sünnet’in belirlediği boşama süreç ve şekillerine uymadığı gerekçesi ile şarta bağlı talâkın ve talâka yapılan yeminin geçersiz olup hiçbir sonuç doğurmayacağını kabul etmişlerdir (Cessâs, Muhtasaru İhtilâfi’l-ulemâ, Beyrut 1417, II, 438; İbn Hazm, el-Muhallâ, Beyrut 1988, X, 211‐216; Ebû Zehra, el-Ahvâlü’ş-şahsıyye, Kahire ty., s. 302; Abdulkerim Zeydân, el-Mufassal fî ahkâmi’l-mer’e, Muessesetü’r-risâle, Beyrut, 1993, VII, 471‐473).
Ancak, “Kelâmın i’mâli ihmâlinden evladır” (Bir sözün dikkate alınması, alınmamasına göre daha yerindedir) (Mecelle, md. 60) ilkesi ve hukuka uygun olmayan tasarrufların da hüküm doğurduğu gerçeği karşısında bu görüşün zemininin sağlam olmadığı söylenebilir.
Ancak, “Kelâmın i’mâli ihmâlinden evladır” (Bir sözün dikkate alınması, alınmamasına göre daha yerindedir) (Mecelle, md. 60) ilkesi ve hukuka uygun olmayan tasarrufların da hüküm doğurduğu gerçeği karşısında bu görüşün zemininin sağlam olmadığı söylenebilir.
Konuyla ilgili serdedilen üçüncü görüş, kendisinde yemin anlamı ve kastı bulunan muallak talâkın yemin; boşama anlamı ve kastı bulunan muallak talâkın ise talâk olarak değerlendirilmesidir. Buna göre, söz konusu ifadeler eğer kişinin kendisini veya muhatabını teşvik, engellemek veya korkutmak için sarf edilmişse yemin hükümleri geçerli olur. Dolayısıyla şart koşulan olay gerçekleşirse talâk meydana gelmez fakat kişi yemin keffâreti öder. Buna karşılık şartlı ifadeler boşama amacıyla sarf edilmişse, öne sürülen şart tahakkuk ettiğinde talâk da gerçekleşir. Kaynaklarda Hz. Âişe, Hafsa, Ümmü Seleme, İbn Abbas, İbn Ömer (r.a.) başta olmak üzere bazı sahabîler ile Kadı Şurayh, İkrime, Atâ ve Tâvûs gibi tâbiîn âlimlerine atfedilen bu üçüncü görüş, daha sonraları İbn Teymiyye ve İbnü’l-Kayyım tarafından benimsenmiştir (İbn Teymiyye, Mecmûu Fetâvâ, Medine, ,1995, XXXIII49 -50; İbnü’l-Kayyım, İ’lâmu’l-Muvakıîn, Dâru İbn’l-Cezvî, Suudi Arabistan, H. 1423, IV, 433- 452.)
Gerek Kur’ân-ı Kerim gerek Sünnet-i Nebeviyye talâkın belli bir nizama ve ona yönelik bir azme ve niyete bağlı olduğunu bildirmiş; dinî-hukukî amel ve tasarrufların, kişinin niyetine göre sonuç doğuracağını haber vermiştir (Bakara 2/227; 229; 231; 265; Âl-i İmrân 3/152; Nisâ 4/ 114; Talâk 65/1-2; Buhârî, Talâk 1; Bed’ü’l-vahy 1; Ebû Dâvûd, Talâk 10-11). Âlimlerce fıkhın özeti sayılan beş temel esastan biri olan “Bir işten maksat ne ise hüküm ona göredir” (Mecelle, md. 2) kuralı da aynı hususu teyit etmektedir.
Bu yaklaşıma göre, muallak talâkın hükmünü belirlemede, boşamayı kendisinin veya eşinin fiiline bağlayan kişinin bunu yaparken sahip olduğu niyet ve asıl amacın belirleyici olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla niyeti boşamak olan kişinin koştuğu şart gerçekleşince talâk da meydana gelmiş sayılacaktır. Fakat niyeti ve asıl amacı kendisini veya eşini bir iş yapmaktan engellemek ya da bir işi yapmaya teşvik etmek ise bu şart, yemin hükmünde değerlendirilecek, dolayısıyla kendisi veya eşi, ileri sürülen şartın aksini yapmış ise boşama söz konusu olmayacak ama yemin keffareti ödenecektir. Karı-kocanın dışında üçüncü kişilerin bir işi yapıp yapmamasına bağlanan boşamalar ise yemin anlamı içermediği için geçerlidir ve söz konusu şartın gerçekleşmesi ile boşama da vâki olur.
Günümüzde genel olarak Müslümanlar arasında hem resmî mevzuatta hem de âlimlerin fetvalarında şarta bağlı talâkın geçerli olmayacağı yaklaşımı benimsenmiştir. Nitekim İslam hukukuna dayanarak hazırlanmış bulunan Mısır (1929 tarih ve 25 sayılı kanun), Ürdün (2010 tarih ve 87 sayılı kanun), Kuveyt (2007 tarih ve 105 sayılı kanun), Fas (2010 tarih ve 93 sayılı kanun), Irak (36 numaralı kanun), Suriye (173 numaralı kanun) ve Suudi Arabistan (85 numaralı kanun) mevzuatında şartlı (muallak) boşamaların yemin kapsamında değerlendirileceği hükmü açıkça yer almıştır. Aynı şekilde birçok çağdaş âlim de şarta bağlı boşamaları yemin kapsamında değerlendirmişlerdir (bk. Ebû Zehra, el-Ahvâlü’ş-şahsıyye, s. 302; Şeltût, el‐Fetâvâ, Beyrut 1991, s. 304‐306; Zerkâ, Fetâvâ, Dımaşk 2004, s. 309-310; Zeydân, el-Mufassal fî Ahkâmi’l-Mer’e, VII, 471‐473; Hallâf, Ahkâmü’l‐ahvâli’ş‐şahsiyye, Kuveyt 1990, s. 137‐138; Şerebâsî, Yes’elûnek, Beyrut, ts., I, 266‐269, 271‐272; II, 236‐237; Karadâvî, Fetâvâ Muâsıra, Kuveyt 1996, I, 554-555; http://www.hayrettinkaraman. net/sc/00087.htm, Erişim:11.04.2014).
Şartlı boşama ifadelerinin ikrah (baskı ve zorlama) altında söylenmesi halinde, her ne kadar Hanefîler aksi kanaatte olsa da (Merğînânî, el-Hidâye (Leknevi Şerhi ile birlikte), Karaçi-Pakistan, 1417, VI, 426) bunun, hem yemin hem de talâk bağlamında hiçbir sonuç doğurmayacağı açıktır (Sahnûn, el-Müdevvenetü’l-kübrâ, Beyrut, 1994, II, 83; İbn Kudâme, el-Muğnî, Beyrut 1994, , X, 350-351; İbn Hazm, el-Muhallâ, Beyrut 1988, X, 202; Şirbînî, Muğnî’l-muhtâc, Dâru’l-Marife, Beyrut, 1418/1997, III, 381; Osmanlı Hukuk-ı Âile Kararnâmesi md. 105). Nitekim Hz. Peygamber (s.a.) “Kuşkusuz Allah, ümmetimden yanılma, unutma ve yapmaya zorlandıkları şeyin hükmünü kaldırmıştır” (bk. Buhârî, Talâk, 11; İbn Mâce, Talâk, 16,. bk. Müslim, Îmân, 201; Ebu Dâvûd, Talâk, 16; Tirmizî, Talâk, 8) buyurmuştur.
“Şu işi yaparsam/yapmazsam evleneceğim hanım boş olsun” gibi ifadelerle, ileride yapılacak evlenme akdinin o sırada boşama ile sonuçlanması şartına bağlı olarak yapılan boşamalara gelince; her ne kadar bu akitler Hanefîlerce geçerli görülmüşse de (Merğînânî, el-Hidaye, (Leknevi Şerhi ile birlikte), Karaçi-Pakistan, 1417,III, 227) âlimlerin büyük çoğunluğu tarafından hükümsüz sayılmıştır (İbn Rüşd, Bidâyetü’lmüctehid, Dâru’l-Ma’rife, Beyrut 1982, III, 1443-1444; Zürkânî, Şerhu’z-Zürkânî alâ Muvatta Mâlik, Kahire 2003, III, 325; İbn Kudâme, el-Muğnî, XI, Darü Alemi’l-Kütüb, Riyad, ts. , II, 488-489). Zira nikâh akdinin rükünleri/temel unsurları olduğu gibi boşamanın da rükünleri vardır. Bunlardan biri de boşanan kadının, boşayanın nikâhında olmasıdır.
Dolayısıyla bir kimse bir kadına hitaben “seni boşadım” derken kadının o esnada kendisi ile nikâhlı olması gerekir. Konuyla ilgili hadis-i şeriflerde Hz. Peygamber (s.a.) “Nikâhtan önce boşama yoktur” (Ebû Dâvûd, Talâk, 7; İbn Mâce, Talâk, 17; Müsned, II, 207)ve “İnsanoğlu sahip olmadığı bir şeyi adar, azad eder ve boşarsa bunlar hükümsüzdür.” (bk. Ebû Dâvûd, Talâk, 7; İbn Mâce, Talâk, 17; Müsned, II, 207; Şevkânî, Neylü'l-evtâr, Kahire ts., VIII, 197) diyerek bu tasarrufun sonuç doğurmayacağını açıkça beyan buyurmuştur. Dolayısıyla bir kişinin henüz evlenmediği bir kadın üzerinde boşama tasarrufu söz konusu olamadığı gibi bu yönde bir şart veya yeminin de herhangi bir geçerliliği yoktur.