Din İşleri Yüksek Kurulu Mütaalaları
Mutalaa Yılı: 2015 - Mutalaa No: 12
Konusu: Nikah Akdinin Mahiyeti Tescili ve Gizli Nikah
Mutalaa Yılı: 2015 - Mutalaa No: 12
Konusu: Nikah Akdinin Mahiyeti Tescili ve Gizli Nikah
Din İşleri Yüksek Kurulu, 18/06/2015 tarihinde Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı Dr. Hüseyin KAYAPINAR’ın başkanlığında toplandı. Dini Konuları İnceleme ve Soruları Cevaplandırma Komisyonunca hazırlanan “Nikâh Akdinin Mahiyeti Tescili ve Gizli Nikâh” adlı metin görüşüldü.
MÜTALAA: İslam’a göre aralarında evlenme engeli olmayan bir erkek ile bir kadının arasını, sürekli bir hayat ortaklığı kurmak üzere birleştiren ve her iki tarafa haklar bahşedip sorumluluklar yükleyen nikâh, medenî bir sözleşmedir. Her sözleşmede/akitte olduğu gibi nikâhta da tarafların rızası ve kabulü esastır. Bunun yanında evlenme sözleşmesinin geçerliliği, onun alenî oluşuna yani gizli olmayıp açık yapılmasına ve toplumsal meşruiyet taşımasına bağlıdır. Söz konusu aleniyet, İslam geleneğinde öncelikle şahitler veya ilan ile sağlanmıştır. Şahitlik, küçük yerleşimlerde aynı zamanda tescil işlevi de görmüştür. Fakat toplumların genişlemesi ve hareketliliğin artması sebebiyle nikâhın varlığı ve buna bağlı olarak eşlerin hak ve sorumluluklarının ispatında şahitlik her zaman yeterli olmayabilmektedir. Bu sebeple nikâh akdinin varlığını, şüpheye yer bırakmayacak ölçüde ispat ve nikâhtan kaynaklanan hak ve sorumlulukları müeyyideye bağlamak için ilave tedbirlerin alınması gerekir. Günümüz şartlarında en uygun tedbir ise evlilik sözleşmesinin resmî makamlarca tescili yani kayıt altına alınmasıdır.
GEREKÇE: İslam’a göre nikâh, birbirleriyle evlenmelerine dinî açıdan bir engel bulunmayan bir erkek ile bir kadının aralarını sürekli bir hayat ortaklığı kurmak üzere birleştiren ve bunun için karşılıklı haklar ve görevler belirleyen bir akittir. Yüce Allah kadın ve erkeği aynı özden yaratıp, eşlerin birbiriyle huzur bulmalarını sağlamak üzere aralarında sevgi ve merhamet duygularını yerleştirmesini kendi varlığının işareti olarak göstermiş (Rûm 30/21); bekârları evlendirmeyi toplumsal bir görev olarak saymış (Nûr 24/32); nikâh akdini büyük sorumluluğu olan bir sözleşme olarak nitelemiş (Nisâ 4/21) ve yüze yakın ayet ile aile kurumunun çerçeve hükümlerini belirlemiştir.
“Nikâh benim sünnetimdir” buyuran (Buhârî, Nikâh 1; Müslim, Nikâh 5) Hz. Peygamber (s.a.), eşlerin birbirlerine emanet olduklarını ve beraberliklerinin Allah’ın emri uyarınca kıyılan nikâh sebebiyle helal hale geldiğini belirtmiştir. (Müslim, Hac 147; Ebû Dâvûd, Menâsik 56) Bu tespit ve vurgular, İslam geleneğinde nikâhın kulluk bilinciyle yapılan bir sözleşme olarak algılanmasını sağlamıştır.
Nikâhın en önemli niteliklerinden birisi onun meşruluğu yani hukukî geçerliliğidir. Zira evliliğin taraflara sağladığı haklar ve karşılıklı sorumluluklar, kanıtlanabilir ve müeyyideleri bulunan meşru bir nikâhta söz konusu olabilir. Bir başka ifadeyle, cinsellikten nafakaya; nesepten mirasa evliliğe bağlı bütün hükümler, ancak ispat edilebilir bir akit için bahis konusudur. Bu sebeple nikâh akdinin alenî olması, kişilerin evli olduklarının toplum tarafından bilinmesi ve bunun için gerekli prosedürün tamamlanması şart koşulmuştur.
Hz. Peygamber’in (s.a.) “Nikâhı ilan edip etrafa duyurun!” (Tirmizî, Nikâh 6; İbn Mâce, Nikâh 20) emri ile “Veli ve iki adaletli şahit olmadıkça nikâh geçerli sayılmaz” (İbn Hıbbân, Sahih, IX, 386; Dârakutnî, Sünen, IV, 315, 322; Beyhakî, es-Sünenü’l- Kübrâ, VII, 201-203; X, 249; bk. Buhârî, Şehâdât 8) sözü, nikâhın açık ve toplumun bilgisi dâhilinde olması gerektiğini ortaya koymaktadır. Yine Hz. Peygamber’in (s.a.) “Şu nikâhı mescidlerde kıyın!” buyurup (Tirmizî, Nikâh 6); nikâhlarda mesela def çalmak gibi meşru eğlenceyi ve düğün yemeği vermeyi teşvik etmesi de (Buhârî, Nikâh 7, 67, 68; Nesâî, Nikâh 72, 84; Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, VII, 790) yapılan akdin aleniyetini sağlamayı ve o günkü şartlarda nikâhın kayıt altına alınmasını hedeflemektedir. Bu gerekçeyledir ki, fakihler nikâh akdinin geçerliliğini, akıl ve ruh sağlığı yerinde, ergenlik çağına gelmiş ve Müslüman olan iki şahidin huzurunda yapılmasına bağlamışlardır (Şâfiî, el-Üm, Beyrut 1993, V, 35; İbn Hazm, el-Muhallâ, Beyrut 1988, IX, 48; Merğînânî, el-Hidâye, İstanbul 1986, I, 190; İbn Kudâme, el- Muğnî, Beyrut 1972, VII, 7; Şevkânî, es-Seylü’l-Cerrâr, Kahire 1403, II, 270).
Kıyılan nikâhın toplum tarafından bilinmesi bu denli önemli olduğundan onun gizli yapılması geçersizdir. Dolayısıyla gizli nikâh (nikâhu’s-sir), ispat imkânı olmadığından herhangi bir hukukî sonuç doğurmaz.
Kıyılan nikâhın toplum tarafından bilinmesi bu denli önemli olduğundan onun gizli yapılması geçersizdir. Dolayısıyla gizli nikâh (nikâhu’s-sir), ispat imkânı olmadığından herhangi bir hukukî sonuç doğurmaz.
Hz. Ebû Bekir ve Ömer (r.a.), etrafa duyurulmadan gizlice yapılan nikâhların geçerli olmayacağını ve böyle yapanların ağır biçimde cezalandırılacağını söylemişlerdir (bk. Muvatta, Nikâh 26; Sahnûn, el-Müdevvenetü’l-Kübrâ, Kahire 1323, II, 194; Müsned,IV, 78).
Evlenme sözleşmesinin/nikâhın geçerliliği ve toplumsal meşruiyeti kendisine bağlı olan aleniyet, tarih boyunca öncelikle şahitler veya ilan ile sağlanmıştır. Şahitlik, küçük yerleşim yerlerinde ve dar toplumlarda aynı zamanda tescil işlevi de gördüğünden eskiden ayrı bir kayıt prosedürü öngörülmemiştir. Fakat toplumların genişlemesi ve hareketliliğin artması sebebiyle nikâhın varlığının ve buna bağlı olarak eşlerin hak ve sorumluluklarının ispatında şahitlik her zaman yeterli olamayabilir. Bu sebeple nikâh akdinin varlığını, şüpheye yer bırakmayacak ölçüde ispat edip nikâhtan kaynaklanan hak ve sorumlulukların sağlanması için ilave tedbirlerin alınması gerekir. Günümüz şartlarında en uygun tedbir ise evlilik sözleşmesinin resmî makamlarca tescili yani kayıt altına alınmasıdır. Nitekim noterler (şurûtiyyûn) nezdindeki resmî mehir kayıtlarına (kütübü’l-mühûr) 3/9. yüzyıl gibi çok eski dönemlerden itibaren rastlanması (bk. Ebû Hilal el-Askerî, el-Furûk, Kahire ty. (Dâru’l-İlm ve’s-sekâfe), s. 169; İbn Teymiyye, Mecmûu’l-Fetâvâ, Mansura 1426, XXXII, 131), tescil fikri ve uygulamasının Müslümanlar arasında zamanla ihtiyaç haline geldiğini ve önemsendiğini göstermektedir. Nitekim Selçuklular, Memlûklar ve Osmanlılarda evlenmelerin kadı (hâkim) huzurunda olması istenmiş; 1917 tarihli Osmanlı Hukuk-ı Aile Kararnamesi’nin 37. Maddesiyle bu istem kural haline getirilmiştir.
Yüce Allah’ın basit borç ilişkilerini kayda geçirme yönündeki tavsiyesi de (Bakara 2/282) göz önüne alındığında, sadece evlenen kişileri değil bütün toplumu ilgilendireceği ve hayatî önemi haiz sonuçlar doğuracağı için nikâh akdi tescil edilmelidir. Günümüzde resmî makamlar ve yargı kurumları nezdinde yegâne ispat aracı olduğundan resmî tescil, hakların ihlali ve sorumlulukların ihmalini önlemek suretiyle tarafların hukukunu koruyabilmek için de gereklidir.
Dinin nikâh akdinde aradığı şartları taşıyan ama resmen tescil edilemeyen nikâhların dinen geçersiz olduğu söylenemezse de aleniyetin sağlanması ve karşılıklı sorumlulukların takip edilebilmesi açısından taraflar nezdinde gerekli tedbirler de alınmalıdır.
Sonuç olarak, çiftler arasında kıyılan nikâhın toplum tarafından bilinmesi, yukarıda vurgulanan hususlardan dolayı hayatî önem arz ettiğinden, bu işlemin gizli yapılması nikâh sözleşmesi açısından herhangi bir hüküm ifade etmemektedir. Bu itibarla gizli nikâh, ispat imkânı olmaması sebebiyle herhangi bir hukukî sonuç doğurmaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder