23 Eylül 2021 Perşembe
Sizin Dostlarınız!
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
Bismillâhirrahmânirrahîm
“Sizin dostunuz ancak Allâh, O’nun peygamberi ve namaz kılan, zekât veren, rükû eden mü’minlerdir.” (Mâide, 55)
Rasûlullah (sav) Efendimiz buyurdular:
“Kişi, dostlarının dîni üzeredir. Bu sebeple herkes kiminle arkadaşlık yaptığına iyi baksın.” (Ahmed bin Hanbel, II, 303, 334)
22 Eylül 2021 Çarşamba
Dînin Direği, Îmânın Nûru
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
Bismillâhirrahmânirrahîm
“…Şüphesiz ki namaz hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar...” (Ankebût, 45)
Rasûlullah (sav) Efendimiz buyurdular:
“Beş vakit namazın benzeri, sizden birinizin kapısı önünden akıp giden ve her gün içinde beş defa yıkandığı bol sulu bir ırmak gibidir.” (Müslim, Mesâcid 284)
Ebû Hüreyre (ra)’dan rivayet edildiğine göre, Rasûlullah (sav)’i şöyle buyururken işittiğini söyledi:
“-Ne dersiniz? Birinizin kapısının önünde bir nehir olsa da, o kimse her gün bu nehirde beş defa yıkansa, kirinden bir şey kalır mı?” Sahâbîler:
“-O kimsenin kirinden hiçbir şey kalmaz,” dediler. Rasûl-i Ekrem:
“-Beş vakit namaz işte bunun gibidir. Allah beş vakit namazla günahları silip yok eder.” buyurdular. (Buhârî, Mevâkît 6; Müslim, Mesâcid 283. Tirmizî, Emsâl 5; Nesâî, Salât 7; İbni Mâce, İkâmet 193)
https://www.2g1d.com/
21 Eylül 2021 Salı
Nasihat Fayda Verir
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
Bismillâhirrahmânirrahîm
“Sen öğüt ver (vaaz ve nasihatte bulun)! Çünkü nasihat (ve hatırlatma) mü’minlere fayda verir.” (Zariyât, 55)
Rasûlullah (sav) Efendimiz buyurdular:
“Din, nasihatten ibârettir.” (Buhârî, Îmân, 42)
Peygamber Efendimiz (sav), müslümanın müslüman üzerindeki haklarından birinin din kardeşine samîmiyetle nasihatte bulunması, gıyâbında onun iyiliğini isteyip ona duâ hâlinde bulunması olduğunu bildirmiştir. (Tirmizî, Edeb, 1; Nesâî, Cenâiz, 52.)
Nasihatçinin üç husûsiyeti olmalıdır. Bunlar:
1. Müslümanların uğradığı musibetlere kalben üzülmesi,
2. Müslümanlara nasihat etmeyi kendisine vazife bilmesi,
3. Şahsiyetiyle güzel bir örnek olarak insanlara kurtuluş yollarını göstermesidir.
Velhâsıl müslümanın müslüman üzerindeki bir hakkı olan nasihat, din kardeşliğinin bir vecîbesidir. Bu sebeple İslâm tarihinde, “nasihatnâme” türünde pek çok eser kaleme alınmıştır. Buna küçük bir misâl kabilinden, mîlâdî 11. asırda İran’ın Taberistan ve Gürgân eyaletlerinde hüküm sürmüş olan Ziyârî hânedânının hükümdârı Keykâvus bin İskender’in kaleme aldığı nasihatnâmesinden bâzı seçmeler sunmak istiyorum:
Allah Teâlâ’nın emrine uygun şükredersen, azın çok yerine geçer.
Şahsiyetini, ana-babanın verdiği unvan ile değil, kendi gayretinle kazanmaya çalış! Çünkü anan ve baban sana Ahmed, Mehmed gibi isimler vermiştir. Hâlbuki senin kazandığın ad ve unvan; senin mâneviyat, şahsiyet ve karakter sıfatın olacaktır. Bu sıfatlar sana halk arasında hüsn-i şehâdet kazandırır.
Ummadığın bir yerden ümidini tam olarak kesme ve bir şey umduğun yerden de sakın çok ümitli olma! Çünkü nasip, umduğun yerden değil, ummadığın yerden de gelebilir.
Kendini sıkıntıya sokacak sözü söyleme! Bu durumda sükût daha iyidir. Güzel söz söyleyene, güzel cevap gelir. Gelişigüzel ve pervâsızca konuşan, istemediği şeyler işitir. “Kötü söz insanı dinden, tatlı dil yılanı ininden çıkarır.” demişlerdir.
Başkasının sana dil uzatmasını istemiyorsan, sen de kimseye dilini uzatma.
İnsan iki hâl üzeredir: Sevinç ve keder. İster kederli, ister sevinçli ol, kederini ve sevincini öyle birisine söyle ki, üzüldüğün zaman o da seninle birlikte üzülsün, sevindiğin zaman o da seninle birlikte sevinsin!
Kimsenin üzüntüsüne sevinme, böylece kimse de senin üzüntüne sevinmez. Senden aşağı olanlara güzel muâmelede bulun, hakkâniyet göster. Böylece sen de, senden büyük olanlardan güzel muâmele görür, hakkâniyet bulursun.
Kimseyi incitme. Birisi seni incitse de sen onu incitme, fazîletin nişanı budur.
İyiliğe ve kötülüğe çabuk sevinme ve üzülme! Zira bu, çocukların işidir. Olmayacak şey için hayallere kapılma, yani olur olmaz şey için gönül dünyana zarar verme! Çünkü akıllı kişiler, esen her rüzgâra îtibar etmezler. (Osman Nûri Topbaş, Genç Dergisi, Eylül-2011)
https://www.2g1d.com/
20 Eylül 2021 Pazartesi
Gafletten Kurtuluş
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
Bismillahirrahmânirrahîm
“Ve şöyle de: Hamd Allah’a mahsustur. O, âyetlerini size gösterecek, siz de onları görüp tanıyacaksınız (ama artık faydası olmayacaktır). Rabbin, yaptıklarınızdan habersiz değildir.” (Neml, 93)
Rasûlullah (sav) Efendimiz buyurdular:
“Kul bir hata işlediği zaman, kalbine siyah bir nokta vurulur. Şâyet günahtan vazgeçer, istiğfâr ve tevbe ederse kalbi cilâlanır. Böyle yapmaz da tekrar hatalara yönelirse siyah nokta artırılır ve netîcede bütün kalbini kaplar.” (Tirmizî, Tefsîr, 83; İbn-i Mâce, Zühd, 29)
19 Eylül 2021 Pazar
Abdestin Ehemmiyeti
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
Bismillahirrahmânirrahîm
“Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman yüzlerinizi, dirseklerinize kadar ellerinizi, başlarınızı meshedip, topuklara kadar ayaklarınızı yıkayın. Eğer cünüp oldunuz ise, boy abdesti alın. Hasta, yahut yolculuk halinde bulunursanız, yahut biriniz tuvaletten gelirse, yahut da kadınlara dokunmuşsanız (cinsî birleşme yapmışsanız) ve bu hallerde su bulamamışsanız temiz toprakla teyemmüm edin de yüzünüzü ve (dirseklere kadar) ellerinizi onunla meshedin. Allah size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez; fakat sizi tertemiz kılmak ve size (ihsan ettiği) nimetini tamamlamak ister; umulur ki şükredersiniz.” (Mâide, 6)
Rasûlullah (sav) Efendimiz buyurdular:
“Her kim namaz kılmak amacıyla abdest almaya kalkar da ellerini yıkarsa, ilk damlayla beraber elleriyle yaptığı günahlar akar gider. Ağzına su verip çalkaladığında diliyle ve dudaklarıyla işlediği günahlar ilk damlayla beraber akar gider. Yüzünü, dirseklere kadar ellerini ve topuklara kadar ayaklarını yıkadığı zaman da onlarla yaptığı her günahtan kurtulur. Annesinden doğduğu gün gibi tertemiz olur.” (Müslim, Tahâret 32; Nesâî, Tahâret 58; İbn Mâce, Tahâret 6)
Peygamberimiz (sav) Mekke fethinde tek abdestle beş vakit namaz kıldı. Bunun üzerine Hz. Ömer (ra): “Daha önce yapmadığın şeyi yaptın” dedi. Efendimiz (as): “Kasten yaptım ey Ömer.” diye karşılık verdi. Rasûlullah (sav) her namaz için abdesti yenilemenin müstehab olmakla birlikte bunun da câiz olduğunu göstermek için böyle yapmıştır.
Bir hadiste Rasûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Kim temiz (abdestli) olduğu halde yine de abdest alırsa Allah ona on hasene yazar.” (Ebû Dâvud, Tehâret 32;) Abdest yenilemenin bâtının nurlandırılmasında açık bir etkisi vardır.
https://www.2g1d.com/
18 Eylül 2021 Cumartesi
Hakk’a Dâvet
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
Bismillâhirrahmânirrahîm
“Sizden, hayra dâvet eden ve iyiliği emredip kötülükten nehyeden bir topluluk bulunsun. İşte onlar felâha erenlerdir.” (Âl-i İmrân, 104)
Rasûlullah (sav) Efendimiz buyurdular:
“Hidâyet yoluna dâvet eden kimse, ona tâbî olanların ecirleri kadar ecir alır. Bu, kendisine tâbî olanların ecrinden de bir şey eksiltmez! Kötü bir yola dâvet eden kimse de, kendisine tâbî olanların günahları kadar günah alır. Bu da, ona tâbî olanların günahlarından hiçbir şey eksiltmez!...” (Müslim, İlim, 16; Ebû Dâvûd, Sünnet, 6/4609)
Hz. Ebû Bekir (ra), servetinin çoğunu köleleri hürriyetine kavuşturmak ve onların hidâyetine vesîle olmak için sarf ederdi. Zîrâ bir mü’mini sevindirmek ve onun kulluk vazifelerini huzur içinde îfâ edebilmesini sağlamak, Hz. Ebû Bekir (ra) için târif edilmez bir saâdet kaynağı olmuştu. Servetini bu şekilde harcayıp tüketmesinden hoşlanmayan babası Ebû Kuhâfe birgün:
“–Oğlum, sen hep zayıf ve güçsüz köleleri satın alıp âzâd ediyorsun. Madem köle âzâd edeceksin, şöyle güçlü-kuvvetli köleler satın al da, tehlike ve kötülüklere karşı önünde durup seni korusunlar.” dedi.
Hz. Ebû Bekir (ra) ise:
“–Babacığım, benim böyle davranmakta yegâne maksadım Allâh’ın rızâsını kazanmaktır. Ben onları âzâd etmekle ancak Allah katındaki mükâfâtı istiyorum.” dedi.
Hz. Ebû Bekir’in bu ve benzeri cömertlik ve hizmetlerini medhetmek üzere şu âyet-i kerîmeler nâzil oldu:
“Malını Allah yolunda harcayıp takvâ sâhibi olan (haramlardan sakınan ve), o en güzel kelimeyi (kelime-i tevhîdi) tasdik eden kimseyi Biz de en kolay yola muvaffak kılarız.” (el-Leyl, 5-7)
Âlemlerin Fahr-i Ebedîsi, bir hadîs-i şerîflerinde şöyle buyurmuşlardır:
“Hidâyet yoluna dâvet eden kimse, ona tâbî olanların ecirleri kadar ecir alır. Bu, kendisine tâbî olanların ecrinden de bir şey eksiltmez! Kötü bir yola dâvet eden kimse de, kendisine tâbî olanların günahları kadar günah alır. Bu da, ona tâbî olanların günahlarından hiçbir şey eksiltmez!..” (Müslim, İlim, 16; Ebû Dâvûd, Sünnet, 6/4609)
https://www.2g1d.com/
17 Eylül 2021 Cuma
Rızık Veren Allah’tır
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
Bismillâhirrahmânirrahîm
“Şüphesiz rızık veren, güç ve kuvvet sâhibi olan ancak Allah’tır.” (Zâriyât, 58)
Rasûlullah (sav) Efendimiz buyurdular:
“Güvenilir hazine bekçisi, emrolunduğu şeyi gönül itmi’nânı ile tasadduka muhtaç birine verendir. Kulların elleri Allah’ın hazineleridir. Kimin eli Allah’ın kasası gibi kılınmışsa, onun lisanı da kalp rızıklarının hazinesi gibidir. Allah o kimseye bu sıfatı da katmıştır.” (Buhârî, İcare 1. Vekale 16; Müslim, Zekat 79)
İnsanların zihnini, elde edememe veya kâfî gelmeme endîşesine sürükleyen ve son derece meşgûl eden mes’elelerin başlıcalarından biri de “rızık”dır ki, dilimizde “nasîb, kısmet ve dünyâlık” diye de ifâde edilir.
Rızık, kader programının ağırlık merkezini teşkil eder. Rızık, insanın ana karnında teşekkülü ile başlar, kader sicilindeki kayıtlara uygun olarak ecele kadar devam eder. Ecel, bir mânâda dünyâya âid rızkın bitim noktasıdır.
Rızık, bütün mahlûkat için ezelde takdîr olunmuştur. Artmaz ve eksilmez. Sebeplere tevessül ise, rızka sebep olarak takdîr olunduğu kadar netice verir.
Dolayısıyla bütün mahlûkâtın rızkı Allâh’a âiddir. Âyet-i kerîmede buyurulur:
“Yeryüzünde yürüyen her canlının rızkı, yalnızca AIlâh’ın üzerinedir.” (Hûd, 6)
Allâh (cc), her canlının rızkını ayrı ayrı ihsân eyler. Bu sebeple Hakk dostları, bülbüllerin gül dalındaki terennümlerini, ilâhî lutuflara bir şükür olarak tefsîr ederler.
Bir Hakk dostu, rızık endîşesi içinde olanlara der ki:
“Bu kadar mahlûkâtın hangisinin gece gündüz rızıkları te’mîn edilmiş ambarlarda saklanmaktadır? O canlılar hiçbir zaman bir rızık endîşesi duymazlar.” (Osman Nûri Topbaş, Altınoluk Dergisi, Temmuz-1999)
16 Eylül 2021 Perşembe
Kurtuluşun Sırrı
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
Bismillahirrahmânirrahîm
“…Her bir nefis ve onu düzenleyene, ona hem fücûru (Allah’tan uzaklaştıran kötülükleri), gem de takvâyı (Allâh’a yakınlaşma yolunu/vuslatı) ilham edene yemin olsun ki, iç âlemini temizleyen, onu arındıran felâha ermiştir. Onu temizlemeyen, günahlarla örten ise felâkete uğramıştır.” (Şems, 7-10)
Rasûlullah (sav) Efendimiz buyurdular:
“Allâh’ım! Nefsime takvâsını ver ve onu tezkiye et! Sen onu en iyi tezkiye edensin. Sen onun velîsi ve Mevlâ’sısın.” (Müslim, Zikir, 73)
Cenâb-ı Hak, mühim bir hâdiseye dikkatlerimizi çekmek için Kur’ân-ı Azîmüşşân’ın bazı âyetlerinde biz kullarına yemin üslûbuyla hitap eder. Yarattığı hârika bir varlığın, ya da bir mevzuun üzerine dikkati yoğunlaştırır. Bazı sûrelerde bu yeminlerin sayısı mevzuun ehemmiyetine göre artar.
Meselâ;
Cenâb-ı Hak, Şems Sûresi’ne tam yedi yemin ile başlamıştır. Hilkat hârikaları; güneş, ay, gündüz-gece, semâ, arz ve nefis üzerine tam yedi ilâhî kasemden sonra Cenâb-ı Hak bize, iç âlemimizdeki mücadele ve kavgayı bildirmiş ve kurtuluşun yegâne yolunu göstermiştir:
“…Her bir nefis ve onu düzenleyene, ona hem fücûru (Allah’tan uzaklaştıran kötülükleri), gem de takvâyı (Allâh’a yakınlaşma yolunu/vuslatı) ilham edene yemin olsun ki, iç âlemini temizleyen, onu arındıran felâha ermiştir. Onu temizlemeyen, günahlarla örten ise felâkete uğramıştır.” (Şems, 7-10)
Âyet-i kerîmelerde buyurulduğu gibi insanoğlunun nefsinde, bir tarafta nefsânî arzular ve fücur, bir tarafta ise takvâ vardır. Bir tarafta çamura saplanmak isteyen nefs, bir tarafta göklere kanat açmak isteyen ruh vardır.
Bu hususa temas eden Mevlânâ Hazretleri de buyurur ki:
“Ey Hak yolcusu! Gerçeği öğrenmek istiyorsan; Musa da, Firavun da ölmediler; bugün senin içinde yaşıyorlar, senin varlığına gizlenmişler, senin gönlünde savaşlarına devam ediyorlar! Bu sebeple birbirine düşman bu iki kişiyi kendinde araman gerekir!”
İşte insanoğlunun içinde duran bu düşmandan korunmasının yolu olan takvâ, hayatın her merhalesinde, ömrün her ânında elzemdir.
https://www.2g1d.com/
15 Eylül 2021 Çarşamba
Yalan Yasağı
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
Bismillahirrahmânirrahîm
“İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında onu gözetleyen yazmaya hazır bir melek bulunmasın.” (Kaf, 19)
Rasûlullah (sav) Efendimiz buyurdular:
“Şüphesiz ki sözde ve işte doğruluk hayra ve üstün iyiliğe yöneltir. İyilik de cennete iletir. Kişi doğru söyleye söyleye Allah katında sıddîk (doğrucu) diye kaydedilir. Yalancılık yoldan çıkmaya (fucûr) sürükler. Fucûr da cehenneme götürür. Kişi yalancılığı meslek edinince Allah katında çok yalancı (kezzâb) diye yazılır.” (Buhâri, Edeb 69; Müslim, Birr 103-105)
Bilindiği gibi yalan, dile ait bir âfettir. Dil ise, kalbin sözcüsü olarak insanın tüm organlarını ve davranışlarını etkilemektedir. Diline -en azından- bilinçli olarak yalan söylememek konusunda hâkim olabilen kişi, büyük ölçüde kendisini haber verilen kötü âkıbetten korumuş demektir.
Ebû Ümâme el-Bâhilî (ra)’dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sav) şöyle buyurdu:
“…Şakadan bile olsa yalan söylemeyen kimseye cennetin ortasında bir köşk verileceğine kefilim…” (Ebû Dâvûd, Edeb 7. Tirmizî, Birr 58)
Bize inanan ve güvenen birini yalan söyleyerek aldatmak, ona ihânet etmektir. Yalanın şaka yollu söylenmesi bile çirkindir. İnsanları eğlendirmek için yalan söyleyen kimselerin ne fena bir iş yaptıklarını göstermek için Peygamber Efendimiz: “Yazıklar olsun milleti güldürmek için yalan söyleyen kimseye; yazıklar olsun; yazıklar olsun” buyurmuştur. (Ebû Dâvûd, Edeb 80; Tirmizî, Zühd 10)
14 Eylül 2021 Salı
Müslümanların Rehberi
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
Bismillahirrahmânirrahîm
“Rahmân (çok merhametli olan Allah), Kur’ân-ı öğretti. İnsanı yarattı ve ona açıklamayı öğretti.” (Rahmân, 1-4)
Rasûlullah (sav) Efendimiz buyurdular:
“Gönderilen her peygambere, insanların îmâna gelmesine vesile olacak bir mûcize muhakkak verilmiştir. Bana verilen mûcize de Allah’ın gönderdiği Kur’ân-ı Kerîm’dir. Bu sebeple kıyâmet günü ümmetimin diğerlerinden daha çok olmasını ümîd ediyorum.” (Buhârî, İ’tisam, I)
Ebû Zer (ra) diyor ki:
“- Yâ Rasûlallah! Bana nasihat ediniz!” dedim.
“-Sana takvâyı tavsiye ederim, zira takvâ her işin başıdır.” buyurdu.
Ben tekrar:
“-Yâ Rasûlallah! Bana biraz daha nasihat ediniz!” dedim.
Efendimiz (sav):
“-Kur’ân okumaya ve Allâh’ı zikretmeye bak, çünkü Kur’ân yeryüzünde senin için bir nûr, gökyüzünde de bir azıktır.” buyurdu. (İbn-i Hibbân, Sahîh, II, 78)
13 Eylül 2021 Pazartesi
Sâffât Suresi, Nuzülü, Konusu
Hakkında
Mekke döneminde inmiştir. 182 âyettir. Sûre, adını ilk âyette geçen “es-Sâffât” kelimesinden almıştır. Sâffât, sıra sıra dizilenler, saf saf duranlar demektir. Sûrede başlıca, meleklerden, cinlerden, kıyamet ve ahiret olaylarından söz edilmekte; Nûh, İbrahim, İsmail, İshak, Mûsâ, Hârun, İlyas, Lût ve Yûnus Peygamberlerin kıssalarına yer verilmektedir.Nuzül
Mushaftaki sıralamada otuz yedinci, iniş sırasına göre elli altıncı sûredir. En‘âm sûresinden sonra, Lokman sûresinden önce Mekke’de inmiştir.
Konusu
Sâffât sûresinde Allah’ın birliği, âhiret hayatının gerçekliği, o hayatta neler olacağı, inkârcıların âhiretteki pişmanlıkları ve birbirlerini suçlamaları, ayrıca Allah’ın samimi kullarının cennetteki mutlu yaşayışları hakkında bilgi verildikten sonra Nûh, İbrâhim, İsmâil, İshak, Mûsâ ve Hârûn, İlyâs, Lût ve Yûnus peygamberlerin hayat hikâyelerinin ibretli yanları ve Allah’ın onları yardımıyla desteklemesi anlatılmakta; putperestlerin bâtıl inançları eleştirilmektedir. Sûre, genellikle Kur’an tilâveti ve duaların sonunda okunması âdet haline gelen ve “Sübhâne rabbike...” diye başlayıp “ve’l-hamdü lillâhi rabbi’l-âlemîn” diye biten âyetlerle son bulmaktadır.