Bu Cenâb-ı Hâkk’ın bir kuralıdır!
Bir şeye ilk kavuştuğumuzdaki mutluluğu her zaman yaşayabilir miyiz? Alışkanlığın bu mutluluğu öldürmesinin önünü kesebilir miyiz? Bunun tek bir yolu var. O elimize geçen imkanın bizim çabamızla hak ettiğimiz bir şey olduğu düşüncesine asla fırsat vermemektir. Onun bir lütuf olduğu düşüncesini hep hatırda tutabilmektir.
Siz ne yaptınız da gözleriniz, elleriniz çalışıyor? Karşılığında hiç bir şey yapmışlığım yok ama büyük bir nimeti yaşıyorum. Hazzı var mı? Yok. Çünkü zaten olmalıydı diye buna alıştırmışım kendimi.
Çocuğum olsa diye hayalini kurduğu şeye, gün gelip evlenip çocuğu doğduğunda kavuşuyor ama sonrasında mutluluğundan geride bir şeyin kalmamasının sebebi nedir?
Cenâb-ı Hâkk’ın bir kuralı. Çünkü Cenâb-ı Hâkk mutluluğu, verdiği bir nimetin lütuf olduğu ve lütuf sahibinin bir hibesi olduğu bilincine saklamış.
Kur’an-ı Kerîm’de kaç defa geçiyor: “Ey İsrailoğulları, nimetimi hatırlayın.” Onlar nimeti bir kenarda unutmuş kullanmıyor değiller. Nimet hayatlarının içerisinde zaten, yiyorlar içiyorlar. Ama nimetin Cenâb-ı Hâkk’tan olduğu düşüncesinden kopmuşlar.
İmkanlarımızı düşünün en azından en çoğuna kadar, başta sağlığımız olmak üzere bize kalıcı bir mutluluk bahşedecek olan yaklaşım; elimizdeki nimetler az dahi olsa -ki asla az değil- bunları sıradanlaştırmak. İlk geldiği günkü kadar, Cenâb-ı Hâkk’ın, karşılığında hiç bir şeyimiz olmadığı halde bize lütfettiği şeyler olarak görmek. Biz bunu başaramadığımızda ne oluyor?
Cenâb-ı Hâkk bize yardım ediyor. Bir süreliğine elimizden alıyor. Yani bizim başaramadığımız bunun bir lütuf olduğu gerçeğini anlamamız için elimizden alarak yardım ediyor. Şu an neden sağlıklısın diye sorduğumuzda, çoğumuz “ben yememe içmeme dikkat ediyorum. Ben giydiklerime dikkat ederim, soğuğa çıkınca sıkı giyinirim. Ben spor da yapıyorum” gibi cevaplar veriyoruz.
Bunların hepsi yanlış cevaplar.
Çünkü bunlara biz dikkat ettiğimiz halde hasta olabiliriz. Sağlık bunların getirdiği doğrusal bir sonuç değildir. Tedbirlerimizi elbette alıyoruz. Ama bu tedbirler bu sonucu sağlamaya kesin ve yeterli koşul değildir, bunu görüyoruz etrafımızda.
Cenâb-ı Hâkk lütuf veriyor bize, karşılıksız bir lütuf yaşıyoruz. Ama bu lütfu unutup da, buna alışıp da şükretmeyi unutmuş ise Cenâb-ı Hâkk hatırlatarak yardımcı oluyor, sağlığını bir süre alıyor. Ve düne kadar alıştığı ve mutat gördüğü nimetlerin kul farkına varıyor.
Şu halde eğer sıradanlaştırarak, alışarak anlamsızlaştırmayı seçersek, Allah bize dünyadaki en çok nimeti de verse en tatmayacağımız şey mutluluk olacaktır. Bir kanser uru gibi içimizdeki haz duygularının etrafını sarıp, bunca nimet içinde mutlu olamamak gibi lanetlenmiş olarak kalabiliriz.
-Nimetin hiç olmadığı günlerdeki ajandalarımızı iyi dolduralım. Mesela evlilik öncesi, benim henüz eşim yok, evladım yok. Bunların yokluğundan ötürü acı çekmiyorum. Yarın olur da sonra Cenâb-ı Hâkk alırsa, bu anı hatırlayayım. Zaten yoktular, hiç yokken Yaradan verdi.
Böyle düşünürse bir insan olduğu-verdiği her günü mutlu yaşar, geri aldığında da buna önden hazırlıklıdır, “ZATEN YOKTU” Bu evlatta, eşte de böyledir, malda mülkte servette irtibatta kariyerde de böyledir. Allah’ın verdiği her şey hibedir, karşılığında vereceğimiz tek bir jetonumuz bile yok. Farkına varırsak küçükten büyüğe her bir hibe, bizi mutlu edecek, coşturacak niteliktedir. Alışırsak her biri birer yüke dönüşür, geri alındığında bizde büyük bir isyana, boşluğa yol açar. Bu boşluk tahammül edilebilir değil. Tek yolu var sabretmek ve şükretmek. Emin olun Allah azze ve celle böylelerinin kalplerindeki o boşluğu kısa sürede gideriyor.
Asıl giderilmeyen, derinleşip kasıp kavuran boşluk seküler bir insanın yaşadığı kayıplardaki boşluktur. Veren eli de alan eli de görmediği için o esaretine girdiği alışkanlık akibetini de karartır.
ALIŞKANLIK YÖNETİMİ
(Eyüb Sultan’da Ramazan Programı- İstanbul 26 Mart 2023)
Prof. Dr. Halis AYDEMİR
https://www.youtube.com/channel/UCmtC7LTnXDfKG8RVnRnOy7Q
https://akledenkalpler.blogspot.com/?m=1
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder