"Fethu'l-Bari" (Sahih-i Buhari Şerhi)
2. BÖLÜM ÎMÂN
Marifet kalbin fiilidir, çünkü Yüce Allah "Sizi ancak kalbinizin kazandığından sorumlu tutar [Bakara Suresi,225] buyurmuştur.
20- Hz. Âişe'den (radıyallahu anh) rivayet edildiğine göre, Allah Resulü (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Ashabına bir emir verdiğinde, amellerden güçlerinin yeteceğini onlara emrederdi.
Ashâb-ı kiram şöyle dedi: "Ey Allah'ın elçisi! Biz senin durumunda değiliz. Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlamıştır."
Bu söz üzerine Hz. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) yüzünden öfkesi anlaşılacak şekilde sinirlenir sonra da şöyle derdi:
"Allah'a karşı gelmekten en çok sakınanınız, O'nu en iyi bileniniz benim".
Açıklama
Buhârî'nin konu başlığında âyeti vermesinin amacı; tek başına sözle imanın yeterli olmadığını, buna inancın da eklenmesinin şart olduğunu, inancın ise kalbin fiili olduğunu ifâde etmektir. Ayetteki "kalbinizin kazandığı" ifadesinden kasıt, kalbinizde yerleşen anlamındadır. Ayet aslında yeminler hakkında gelmekle birlikte, iman konusunda bunun delil getirilmesi, anlam bakımından ortaklık sebebiyledir. Çünkü yeminde de imanda da hakikatin üzerinde döndüğü esas nokta, kalbin amelidir. Buhârî, Zeyd b. Eslem'in bu âyeti tefsirine dayanmış gibidir. Çünkü o, "Allah sizi kasıtsız yeminlerinizden sorumlu tutmaz" âyeti hakkında şöyle demiştir: Kasıtsız yemin kişinin "şöyle yaparsam kâfir olayım" demesidir. Kişi kalbini kesin olarak buna bağlamadıkça Allah onu bu yeminden sorumlu tutmaz. Böylece âyet ile hadis arasındaki münasebet ve bu âyet ve hadisin imanla ilgili konulara dahil olma gerekçesi ortaya çıkmış olmaktadır.
Bu hadis Kerrâmiye mezhebinin "İman yalnız sözden ibarettir" görüşü aleyhine delildir. Yine bu hadiste imanın artması ve eksilmesine de delil vardır. Çünkü Hz. Peygamber'in (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Allah'ı en iyi bileniniz benim" sözü, Allah hakkındaki bilginin farklı dereceleri bulunduğunu, bu konuda bazı insanların başkalarından daha üstün olduğunu, Hz. Peygamber'in (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ise derecelerin en üstününde yer aldığını göstermektedir. Allah'ı bilmek, O'nun sıfatlarını, hükümlerini ve bunlara ilişkin şeyleri bilmeyi kapsar. Gerçek iman budur.
Kalpte Bulunanlardan Sorumluluğu Gerektirenler
Nevevî şöyle demiştir: Âyette, "kalbin fiillerinin kalpte yer etmesi halinde kişinin bundan sorumlu olacağı" şeklindeki doğru görüşe delil vardır. Hz. Peygamber'in (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) "Allah ümmetimin içinden geçen şeyleri, bunları konuşmadığı veya yapmadığı sürece bağışladı" hadisi, "bunlar kişinin kalbinde yer etmediği takdirde bağışlanır" şeklinde yorumlanır. Ben (İbn Hacer) derim ki: Hz. Peygamberin (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)"bunları yapmadığı sürece" sözünün genel ifadesi de bunu göstermektedir. Çünkü inanç kalbin amelidir (yaptığı şeydir).
Amelde Orta Yolu Tutmak, Aşırı Gitmemek
"Onlara bir şey emrettiğinde güç getirebilecekleri şeyleri emrederdi" ifadesinin anlamı, "onlara bir şey emrettiğinde, devam edemeyeceklerinden korkarak onlara zor gelmeyecek kolay gelecek şeyler emrederdi" demektir. Kendisi de onlara emrettiği hafif amellerin benzerini yapardı. Ashâb-ı kiram, derecelerinin (yükselmesi için Hz. Peygamber'in (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)yaptığından daha fazla amele ihtiyaçları olduğuna inanırlardı. Bu sebeple Allah Resûlü'nden kendilerine zor yükümlülükler yüklemesini talep eder ve ona "biz senin durumunda değiliz" derlerdi. O ise buna öfkelenirdi. Çünkü dereceler elde etmiş olmak, amelde kusurlu davranmayı gerektirmez. Aksine nimetleri karşılıksız veren Allah'a şükretmek için ameli daha da çoğaltmayı gerektirir. Nitekim bir başka hadiste Hz. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) (ayakları şişinceye kadar namaz kılmasının sebebini soran Hz. Aişe'ye): "Ben Allah'a çokça şükreden bir kul olmayayım mı?" buyurmuştur. Hz. Peygamber'in (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ashabına kolay amelleri emretmesi buna devam edebilmeleri içindir. Nitekim diğer bir hadiste de şöyle duyurulmuştur: "Allah'ın en sevdiği amel devamlı olandır".
Hadisten Çıkan Sonuçlar
Bu hadisten aşağıdaki sonuçlar çıkmaktadır:
1. Salih ameller; dereceleri yükseltir ve günahları siler. Bunun yanında sahibini yüksek mertebelere ulaştırır. Çünkü Hz. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) sahabeyi bu yönde delil getirip bunu gerekçe gösterdikleri için değil, başka bir
sebeple yadırgamıştır.
2. Kişi ibadette ve ibadetin neticelerinde son sınıra ulaştığında, nimetin devam etmesini ve şükrederek daha da çoğalmasını sağlamak için ibadete devam etme konusunda daha gayretli olur.
3. Şâri'in koymuş olduğu azimet ve ruhsat sınırlarını aşmamak gerekir. Dine uygun kolay ameli esas almanın, dine aykırı zor amelden daha üstün olduğuna inanmalıdır.
4. İbadette evla olan orta yolu tutmak ve devamlılıktır, ibadeti terke sebep olacak şekilde aşırı gitmek değil. Nitekim bir başka hadiste şöyle buyrulmuştur: "Yolculuğunda çok hızlı giden ne mesafe kat etti, ne de (hayvan) sırtı bıraktı".
5. Sahabe ibadete çok büyük bir rağbet duyar ve daha fazla hayır yapmayı isterdi.
6. Dinin emrine aykırı davranıldığında öfkelenmek meşrudur. Ehliyetli olan kişi, bir şeyi yanlış anladığında onu, uyanışa teşvik için, yadırgamak meşrudur.
7. Kişi, övünmekten ve kibirlenmekten emin olduğunda, ihtiyaç duyulması halinde, kendisinde bulunan üstünlükleri söyleyebilir.
8. Allah Resulü (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) insanın ulaşabileceği olgunluk seviyesinin en üst basamağındadır. Çünkü ilmî ve amelî hikmet ona özgüdür. Hz. Peygamber "en çok bileniniz" sözü ile ilmî hikmete, "ona karşı gelmekten en çok sakınanınız" sözü ile amelî hikmete işaret etmiştir.
Sallallahu ve sellem ve ala seyyidina Muhammed ve ala alihi ve sahbihi ecmain. Ve’l hamdüli’llahi rabbi’l âlemin.