20 Kasım 2015 Cuma

569.Din anlayışı kıyıya vurursa…Faruk Beşer


Dininimizi nasıl anlamalıyız... okumanızı tavsiye ederim.

....İslam'ın kaynağı ve bu kaynağı anlama yolları bellidir. Kaynak Allah'tır, O'nun gönderdiği vahiydir/Kitaptır. Kitabı anlama yolları ise belli: Hz. Peygamber'in Sünneti, yani onun bu Kitabı uygulama tarzı, Sahabenin Kitap ve Sünnetteki bazı ihtimalli bilgiler üzerinde ittifak ettikleri yorumları, yani İcma. Sonra da Kitapta ve onun açıklaması olan Sünnette bulunmayan meseleleri, onlarda olan ve anlaşılmasında akla da pay bırakılan meselelere kıyaslamak. İşte Usulü fıkıh dediğimiz disiplin de bize bu kaynakları ve bunlardan nasıl doğru bilgi alabileceğimizi öğretir...


...Aslında ölçüyü koyan Allah. “Kuran'ı Rahman öğretti. İnsanı yarattı, ona beyanı öğretti. Güneş de Ay da dakik bir hesaba tabidir. Otlar da ağaçlar da secde eder. Semayı yükselten de mizanı koyan da O. Mizanda haddi aşmayasınız diye. Mizanı adilce ve dosdoğru kurun, mizanda haksızlık etmeyin…” (er-Rahman 55/1-9). Mizan, mizan, mizan. Yani bütün mesele ölçü. Ölçü de elbette ölçülü/âdil olmak için vardır. Çünkü endazesi olmayanların ancak fantezisi olur. Ve nasıl tabiatta olan her şey dakik bir ölçüye tabi ise, sizin yapıp ettikleriniz de öyle ölçülü olmalıdır denmek isteniyor.

İmdi bir müslüman bu yolu izleyerek dini asıl kaynağından alıp anlama gücüne sahip olabilir ya da olamaz. Olabilirse biz böyle bir insana müçtehit deriz. Müçtehit ancak kendi anlamalarından sorumludur ve dini bu anlamalara göre yaşamak zorundadır. Ama müçtehitlik, kadın erkek her müslüman için prensipte mümkün olmakla beraber çok zor ulaşılır bir seviyedir. Hele de İslam'ın ahlakı ve hukuku ile bir bütün olarak yaşanmadığı bizim gibi toplumlarda çok daha zordur. Çünkü insan yaşadığı kültürün çocuğudur. Düşünceyi oluşturan zemin kültür kodlarıdır ve insan nasıl yaşıyorsa ancak öyle düşünebilir.

Bu dereceyi bütün olarak elde edemeyenler, etmeye çalışabilir ve elde edebildiğiyle yetinir. Ama haddini aşmaz, her şeyi bildiğini sanmaz ve iddia etmez. Bilmediğini ise “Ehli zikir”den sorar. Ehli zikir kısaca İslam'ı kaynağından bilen ve bildiğini yaşayan âlimlerdir demiştik, oturup tespih çekenler değil. Allah buyurur ki, “Bilmiyorsanız ehli zikirden sorun”. O halde asıl olan herkesin bilmesidir. Ama bu hiçbir zaman mümkün olamayacağı için bilemeyenler bilen ve yaşayanlardan sormak zorundadırlar. Biz Ebu Hanife'ye, İmam Şafiî'ye, ya da başka âlimlere bunun için sorarız.

İşte bugün İslam'ı anlamanın zorluğu tam da bu noktadadır....


Yazının tamamı için:


Hiç yorum yok: