Bismillahirrahmanirrahim
Kur'an ilimlerinden de kısaca bahsedip konuyu tamamlayalım inşallah.
Kur’an ilimleri kapsamına giren ve ayetlerin anlaşılabilmesi için mutlaka bilinmesi gereken ilimlerin en önemlileri şunlardır:
Nüzul Sebepleri
Bir olay ya da Allah Resulü’ne -sallallahu aleyhi ve sellem- yöneltilen bir soru vesilesiyle ayet ya da sure inmesine neden olan şeye “sebeb-i nüzul” denmektedir.[9]
Ayetlerin iniş sebeplerinin bilinmesi emredilen ya da yasaklanan hükümlerin hikmetleriyle birlikte kavranması ve ayetlerin anlamlarının doğru bir şekilde anlaşılması[10] açısından önemlidir.
el-Vâhidi’nin (ö. 468/1075) “Esbâbu’n-Nüzûl” adlı eseri ile Suyuti’nin (ö. 911/1505) “Lübâbu’n-Nukül fî Esbâbi’n-Nüzûl” isimli çalışması bu alanın başlıca eserlerindendir.[11]
Nâsih ve Mensûh
Kur’an-ı Kerim’i anlayabilmek için bilinmesi gereken konulardan birisi de nesh meselesidir. Lügatte nesh, güneşin gölgeyi ve gölgenin güneşi, yaşlılığın gençliği ortadan kaldırmasında olduğu gibi, bir şeyin peşinden geldiği başka bir şeyi izale etmesi anlamına gelir.[12] Istılahta ise “bir delilin hükmünü başka bir delille ya da unutturma ile kaldırmaktır.”[13]
Nesh, emir ve yasaklarda olur. İnanç ile alakalı konularda, ahlaki meselelerde ibadet ve muamelat ile alakalı konularda nesh olmaz.[14]
Nesh ile ilgili müstakil çalışmalar yapılmıştır. Ebu’l-Ferec b. el-Cevzî’nin (ö. 597/1201) “Ahbâru’r-Rusûh bi Mikdari’n-Nâsih ve’l-Mensuh” adlı kitabı bu alanda yapılan meşhur çalışmalardandır.[15]
Muhkem ve Müteşâbih
Anlamı eksiksiz bir şekilde anlaşılan ayetlere “muhkem”[16], bir çok anlama ihtimali olup, bu manalardan birini belirleyebilmek için harici bir delile ihtiyaç duyan ayetlere ise “müteşâbih” denir.[17]
Bir ayet ya lafız, ya mana, ya da hem lafız hem de mana itibariyle müteşabih olabilir.[18]
Anlamlarının bilinmesi itibariyle müteşabih ayetler üç kısma ayrılırlar: Birincisi, Kıyamet’in vakti, Dabbetü’l-Ard’ın çıkışı gibi insanlar tarafından bilinmesi mümkün olmayan ayetler, ikincisi, garip kelimeler ve muğlak hükümler gibi insanın anlamını bilebileceği ayetler, üçüncüsü ise önceki iki madde arasında dolaşan ayetlerdir ki bunların anlamını ilimde derinliğe ulaşmış alimler bilebilir. Onların derecesine ulaşmayanlar bu ayetlerin anlamlarını idrak edemezler.[19]
Muhkem bir ayet hakkında te’vil yapılmaz. Müteşâbih olduğunun bilinmesi durumunda ise, öncelikle ayetin yukarıdaki sınıflardan hangisine dahil olduğu, dolayısıyla te’vil edilip-edilmeyeceği belirlenir.
Şemsuddin Ebû Ca’fer Muhammed b. Ali el-Mâzenderânî’nin (ö. 588/1192) “Müteşâbihu’l-Kur’an” adlı eseri ile, Suyuti’nin (ö. 911/1505) “Kutfu’l-Ezhar fi Keşfi’l-Esrar” isimli kitabı bu alanda kaleme alınan önemli çalışmalardandır.
Garibu’l-Kur’an
Garip kelimesi sözlükte yabancı anlamındadır. Kelime, söz bağlamında kullanıldığında onunla anlayıştan uzak ve kapalı ifadeler kastediler. Kur’an-ı Kerim’de garip kelimeler deyince ise, Kureyş lehçesi dışındaki sözcükler anlaşılır.[20]
Gerek Kureyş gerekse de diğer lehçelerden alınan veya diğer dillerden Arapça’ya intikal eden garip kelimelerin en yetkin izahları İbn Abbas başta olmak üzere müfessir sahabilere dayanmaktadır.[21]
İslam’ın ilk asırlarından itibaren Kur’an-ı Kerim’de ki garip kelimelerle alakalı kitaplar yazılmıştır. İmam Suyuti, bu alanda eser telif eden müelliflerin sayılamayacak kadar çok olduklarını söylemektedir.[22] Ragıb el-İsfehânî’nin “Müfredat-u Elfazi’l-Kur’an” adlı eseri bu sahadaki en meşhur eserlerden kabul edilmektedir.
Mekkî ve Medenî
Mekke’nin dışında dahi olsa hicretten önce inen ayetlere “Mekkî” denir. Hicret esnasında Allah Resulü’ne -sallallahu aleyhi ve sellem- inen ayetler de Mekkî kabul edilirler. Medine dışında dahi olsa hicretten sonra inen ayetlere ise “Medenî” denir. Allah Resulü’ne -sallallahu aleyhi ve sellem- hicretten sonra Medine dışında ki seyahatlerinde inen ayetler de bu bağlamda değerlendirilir. Nitekim Allah Resulü’ne -sallallahu aleyhi ve sellem- Hudeybiye’yi terk ettiği esnada inen Fetih Suresi de Medenî kabul edilmektedir.[23]
Kur’an-ı Kerim’deki nasih ve mensuh hükümlerin belirlenmesi ayetlerin Mekkî ve Medenî oluşlarını bilmeyle mümkün olur. Buna göre Mekkî ayet önce indiğinden nasih, Medenî ayet ise sonra indiğinden mensuh kabul edilir. Ayrıca kronolojik açıdan ilahi hükümlerin bilenebilmeleri ayetlerin Mekkî ve Medenî oluşlarını tesbit etmeyle yakından alakalıdır.[24]
Muasır alimlerden Abdurrezzak Hüseyin Ahmed’in “el-Mekkî ve’l-Medenî fî’l-Kur’an” adlı eseri bu alanda kaleme alınan önemli kitaplardandır.[25]
Kur’an-ı Kerim’in Harikuladeliği
Kur’an ilimleri kapsamında değerlendirilen konulardan bir diğeri “İ’cazu’l-Kur’an”dır. Lügatte “İ’caz” aciz bırakmak anlamına gelir.[26] Bir şeyin benzerini yapmaktan aciz bırakan şeye de mucize denir. Bütün mucizeler üç başlık altında toplanır. Birincisi, Hz. Salih’in as duasıyla kayadan devenin çıkması gibi yoktan icat etmek, ikincisi Hz. İsa’nın as duasıyla doğuştan körlüğün ve abraşlığın iyi olması gibi mevcudu yok etmek, üçüncüsü ise Hz. Musa’nın as asayı yılana dönüştürmesi gibi mevcut hali değiştirmek şeklinde olur.[27]
Allah Resulü’ne -sallallahu aleyhi ve sellem- verilen en büyük mu’cize ise Kur’an-ı Kerim’dir.[28] Onun bir çok açıdan i’cazı vardır. Kur’an’ın i’cazını sadece dili, üslübu ve fesahatında aramak hatadır. Bir araya getirilişi, içerdiği ilimler, gaipten verdiği haberler, Allah Resulü’nün -sallallahu aleyhi ve sellem- hadislerinin ona benzememesi i’cazını gösteren yönlerden sadece bir kaçıdır.[29]
Farklı zamanlarda Kur’an-ı Kerim’in i’cazı ile alakalı bir çok müellif eser vermiştir. Ebu’l-Hasen Ali b. İsa er-Rummanî’nin (ö. 386/996) en-Nuket-u fî İ’cazi’l-Kur’an” adlı kitabı ile Ebû Bekir el-Bakillanî’nin (ö. 403/1012) “İ’cazu’l-Kur’an” isimli çalışması bu alanda kaleme alınan başlıca eserlerdendir. [30]
Kıraat İlmi
Kurra imamlardan birisinin Kur’an-ı Kerim’i okuyuşta diğer bir imama muhalif olarak benimsediği tarza “kıraat”denir.[31] Benimsenen kıraatin sahih bir isnat zinciriyle Allah Resulü’ne -sallallahu aleyhi ve sellem- ulaşması gerekir.[32]
Kur’an-ı Kerim’deki kelimelerin telaffuz keyfiyetini, ittifak ve ihtilaf edilen okuma yollarını ravilerine isnat ederek gösteren disipline ise “kıraat ilmi” denir.[33]
Bir imamın kıraati denince; kurranın Kur’an-ı Kerim’i okuyuşta benimsediği ve kendisinden rivayet edilen usul kastedilir.[34]
Kıraat ilminin bilinmesi, Kur’an-ı Kerim tilavetini hatadan koruduğu gibi tahrif ve değiştirmeden de muhafaza eder. Ayrıca kişi, bu ilim vasıtasıyla kıraat imamlarının okuduğu vecihleri bilir ve bir kurranın okuyuşunu diğerlerinden ayırt eder.[35]
Müfessirler farklı kıraatler vesilesiyle ayetlere yeni anlamlar vermişler; anlama delaleti bakımından her bir kıraati müstakil bir ayet olarak değerlendirmişlerdir.[36] Kıraat ilmi Kur’an-ı Kerim’e anlam genişliği kazandırmıştır.[37]
Kıraat ilmi ile alakalı zengin bir literatür vardır. Ebû Bekir Ahmed b. Mücahid’in (ö. 324/936), “Kitabu’s-Seb’a fî’l-Kıraât”[38] adlı kitabı ile, Muhammed b. el-Cezerî’nin (ö. 833/1430) “en-Neşr fî Kıraâti’l-Aşr”[39] isimli eseri bu alanda kaleme alınan önemli çalışmalardandır.
Sonuç
Kur’an-ı Kerim’in Allah’ın muradına uygun bir şekilde anlaşılması gerektiği, İslam’ın ilk yıllarından günümüze kadar güncelliğini korumuştur. İlk örnekleri klasik dönem müfessirleri tarafından kaleme alınan Kur’an ilimleri literatürü bu çabanın sonucu olarak oluşmuştur. Literatür, Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasını ve Ondan doğru hükümler çıkarılmasını temin etmiştir. Müfessirler bu ilimler vesilesiyle Kur’an-ı Kerim’in ilk muhatabının kim olduğunu, nasıl bir ortamda indiğini, neler ihtiva ettiğini, sûre ve ayetlerinin nasıl tertip edildiğini, hangi yönüyle mu’ciz olduğunu, mantuk ve mefhumun ne tür özellikler taşıdığını tespit edebilmişlerdir.
İ.Şenocak
Dipnotlar:
[9] Menna’ Halil el-Kattan, Mebahis fî Ulûmi’l-Kur’an, Mektebetu’l-Maarif, 2000, Riyat, s. 77.
[10] İsmail Cerrahoğlu, Tefsir Usulü, Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 1993, s. 117-118.
[11] Suyuti, Lübâbu’n-Nukül fî Esbâbi’n-Nüzûl, Dâru’l-Ma’rife, Beyrut, 1997.
[12] Ragıb el-İsfehânî, Müfredat-u Elfazi’l-Kur’an, Daru’l-Kalem, Dımeşk, 1997, s. 801.
[13] Abdulaziz b. Ahmed el-Buharî, Keşfu’l-Esrâr an Usûli’l-Fahri’l-İslam el-Pezdevi, Dâru’l-Kitabi’l-Arabî, Beyrut, 1991, III, 300.
[14] el-Kattan, a.g.e., s. 239.
[15] Bkz. Cerrahoğlu, a.g.e., s. 127.
[16] Süleyman Ma’rifî, fî Ulûmi’l-Kur’an, Meclisu’n-Neşri’l-İlmi, Kuveyt, ty., s. 177.
[17] Cerrahoğlu, a.g.e., s. 128.
[18] el-Isfehânî, a.g.e., s. 443.
[19] el-Isfehânî, a.g.e., s. 444-445.
[20] Cerrahoğlu, a.g.e., s. 153.
[21] Suyuti, İtkan, I, 150.
[22] Suyuti, İtkan, I, 149.
[23] Ebu Şehbe, a.g.e., 220.
[24] Ebu Şehbe, a.g.e., 219.
[25] Zurkanî, a.g.e., I, 165.
[26] el-Kattan, a.g.e., s. 265.
[27] el-Ak, a.g.e., s. 307.
[28] Hz. Peygamber –sallallahu aleyhi ve sellem- Arabın meşhur ediplerini onun bir suresinin benzerini yapmaya çağırdı fakat muhatapları bundan aciz kaldılar.
[29] el-Ak, a.g.e., s. 307 vd.
[30] Bkz. Suyuti, İtkan, II, 148-149.
[31] Zurkanî, a.g.e., I, 343.
[32] el-Kattan, a.g.e., s. 265.
[33] Ma’rifî, a.g.e., 237.
[34] Ma’rifî, a.g.e., 237.
[35] Ma’rifî, a.g.e., 237.
[36] Nebîl Muhammed İbrahim Âl-i İsmail, İlmu’l-Kıraât Neşetüh-u, Advaruh-u, Eseruh-u fî’l-Ulumi’ş-Şer’iyye, Daretu’l-Melik Abdilaziz, Riyat, 2002, s. 356.
[37] Âl-i İsmail, a.g.e., s. 364.
[38] Âl-i İsmail, a.g.e., s. 108.
[39] Âl-i İsmail, a.g.e., s. 143.
"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.
EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR
EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder