Bismillahirrahmanirrahim
Umre, Allah’ın davetini kabul edip yola çıkmaktır; Onun ‘’evim’’dediği Kâbe’yi ziyaret etmektir. Allah Teâlâ, ‘’evim’’ dediği Kâbe’nin ziyaret edilmesini, insanların hepsinden gitme imkânı bulabildikleri takdirde istemektedir.Bu ibadetle onların bütün günahlarını arındırmayı da vaat etmiştir.Bir müminin evinden ayrılıp, mübarek beldeleri hac veya umre için ziyaret etmesi, insanın Yaratıcısı’na olan sevgisine işarettir. Müminin sevdiği her şeyini, vatanını, evini, ailesini, ana-babasını,onun için değer taşıyan her şeyi bir mukaddes gaye için terk edip, bu kudsi yolculuğa çıkabilmesi, ancak ondaki muhabbetullah duygusunu ifade eder.
Umre, aynı zamanda mübarek yerleri ziyaret ederek eğitilmektir. Başta Kâbe olmak üzere yeryüzünün en kutsal topraklarına doğru bir soylu yürüyüşün adıdır. Bu ziyaret Hz. İbrahim’den (a.s) beri devam eden bir ziyarettir. Hz. İbrahim oğlu Hz. İsmail’le birlikte Kâbe’yi tamamladıklarında Mevlamız “Ey İbrahim, insanları bu evi ziyaret için çağır’ buyurmuştu. Hz. İbrahim (a.s.) de: “Yâ Rab, bu çölün ortasına kim gelir, hem benim sesimi bu ıssız yerlerde kim duyar” demişti. Rabbimiz de: “Ey İbrahim, sana düşen insanları buraya davet etmek; senin sesini ve davetini insanlara duyurmak bizim işimiz, fevç, fevç insanların burayı ziyarete geldiklerini göreceksin” buyuruyordu. İşte bugün müminlerin akın akın o mübarek beldeye yaptığı yürüyüş, İbrahim (a.s.) den gelen sese “lebbeyk” diyerek asırların ardından ses vermektir.
“Buyur Yâ Rabbi, işte buradayım, senin emrine geldim, bazı ayetlere şahit ve bazı sembollerin mânâsını yerinde bizzat görmeye geldim”, demektir. Umre, tavaf ve say’ın ardından tıraş olarak tamamlanan bir ibadettir. Ama tüm sembollerin yüklendiği manalar ve mesajlar vardır. Esas olan da zaten her müminin bu sır örtüsünün gizlediği manaya yönelmesidir. Zira hem hac hem de umre ibadetinde ziyaret edilen her yer bir mânâ denizidir.
Tavaf; insanın içine doğru, kendi özüne doğru gerçekleştirdiği soylu bir yürüyüştür. Hayat insanı çok çeşitli meşgalelerle savurur durur.İşte umre bizleri tam da bu anlam boşluğunda tavafla yeniden kendimize, özümüze dönmemizi sağlar. Tavafın her şavtında müslüman kainatın merkezi olan Kâbe’deki o muazzam ahenge katılarak İslâm ümmetinin bir ferdi olmanın muhteşem hazzını tüm hücrelerinde hisseder. Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz “Hacer-ül Esved Cenab-ı Hakk’ın eli gibidir” buyurarak bizleri tavafın her şavtında onu selamlamamızı tavsiye eder. Bu tavsiye bizim için Rabbimizle olan sözleşmemizi her şavtta yenilediğimiz şuurunu aşılar. Her tavaf kulun Allah aşkıyla sonsuza kadar sadakatle yürüyüşe hazır ve razı olduğunun en berrak ve net resmidir.Tavaf alanının bir daire şeklinde oluşu da zaten bu ibadetin sonsuzluğu ifade ettiğini gösterir.
Seven sevdiğine sadakat gösterir ve göstermelidir. İşte kulun başı önünde büyük bir tevazu ve edeble “sana geldim Allahım, işte buradayım” dercesine yavaş yavaş ve emin adımlarla seyri sadakatidir. Tavafın ilk üç şavtında erkeklerin sağ omuzları açık olarak yürümeleri gücümüzü yitirmediğimizin, her şeye rağmen, bütün günahlarımıza rağmen bitmediğimizin, yılmadığımızın, yıkılmadığımızın tüm kainata açık bir ilanıdır. Tavaf Hz. İsmail’in yürüdüğü yerde yürümektir. Yani İsmail’in rolüne soyunmaktır. İsmail’in kundağıyla bırakıldığı yer senin tavaf ettiğin yerdir. İsmail kadar fedakâr olmayı Kâbe’de sen de öğreneceksin. Çığlıklarının sonunda ödül olarak zemzem suyunu Rabbinden alan İsmail gibi ödülünü almak için ağlayacak, inleyecek hıçkırıklarla feryad edeceksin. Her tavafın seni bir kez daha, biraz daha İsmailleştirecek ve oradan Hacer’in Safa ile Merve’sine fedakârlık sınıfını geçmiş olarak geleceksin.
Say;Bu yürüyüş Hz. Hacer annemizin oğlu İsmail’in feryadına dayanamayan bir annenin merhamet ve İbrahim’in emanetine sadakat dolu yürüyüşünün adıdır. Bir kadının asırlar evvel yaptığı bu asil yürüyüş bize niçin vacip olmuştur dersiniz? Rabbimizin o kadar hoşuna gitmiştir ki bu vefa dolu yürüyüş, o gün bugün hepimizi Hacerce bir yürüyüş halinde görmek ister Mevlâmız.
*** Ve peygamberimiz sav:
“Umre diğer umreyle aradaki günahları siler” buyuruyor.
Bu mekânların ziyaretçilerini “Allâh’ın misafirleri” diye tanımlıyor Efendimiz (sav). Nasıl ki ev sahibi misafirine evinde bulunanın en iyisini ikram ederse umre için yola düşmüş bir mümine de ev sahibi olan Rabbimiz ikramların en büyüğünü vermez mi?
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kim Allah yolunda hac, umre ve gaza için çıkar da bu uğurda can verirse Allah’u Teâlâ o kişiye kıyamete kadar gaza, hac ve umre yapmış sevabı verir.” ( Beyhaki)
İbn Mace’deki rivayet şöyledir: Hz. Aişe (r.a) der ki:“Ey Allah’ın Resulü, kadınlara da cihad var mı?”“Evet, içinde savaş olmayan bir cihad var ki Hac ve umredir” (İbn Mace)
Resulullah (s.a.v.) Efendimiz buyurdular ki: “Küçüğün, büyüğün, zayıfın, kadının cihadı hac ve umredir.” (Nesâî,)Hz. Ömer (r.a) bir hutbesinde şöyle buyurmuştur:‘’Ey insanlar! Sizin üzerinize, yolculuğa çıkılarak yapılan üç ibadet yazılmıştır:
Sizin üzerinize hac ve umre yazılmıştır. Sizin üzerinize cihad yazılmıştır.
Sizin üzerinize, kişinin, malını Allah yolunda harcamanın yollarını araması yazılmıştır.Nefsimi kudret elinde tutan Allah Teâlâ’ya yemin ederim ki, Allah yolunda nefsim ve malımla bu işlerden birini yapmak isterken ölmem, bana yatağımda ölmekten daha sevimlidir. Bu uğurda ölmenin şehitlik (mertebesinde bir ölüm) olduğunu söylemiş olsaydım, bunun şehitlik (mertebesine çıkaran bir ölüm) olduğunu düşündüğüm için söylerdim.
Rabbimiz cc hepimize mebrur ve makbul bir umre lutfeylesin ve buradan arınarak, korunarak, durularak dönmeyi nasib eylesin. Amin sonsuz kere amin.
"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.
EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder