16 Ağustos 2021 Pazartesi

Sâd Suresi, Nuzülü, Konusu

Hakkında

Mekke döneminde inmiştir. 88 âyettir. Sûre, adını birinci âyetteki “Sâd” harfinden almıştır. Sûrede başlıca, Allah’ın birliği, müşriklerin inkârları ve sapıklıkları sebebiyle azabı hak etmiş oldukları, Davûd, Süleyman, Eyyüp, İbrahim, İshak, İsmail, el-Yesa’ ve Zülkifl Peygamberlerin kıssaları, Davûd Peygamberin hakemliği ve Hz. Peygamberin temel görevi konu edilmektedir.

Nuzül

Mushaftaki sıralamada otuz sekizinci, iniş sırasına göre de otuz sekizinci sûredir. Kamer sûresinden sonra, A‘râf sûresinden önce Mekke’de inmiştir.

Konusu

Sûrenin temel konusu, Resûl-i Ekrem’in hak peygamber olduğu gerçeğinin ispatıdır. Kur’an üzerine yeminle başlayan sûrede Hz. Muhammed’in peygamberliğini inkâr eden müşriklerin iddiaları reddedilmekte; çok tanrıcı inançlarının kısa eleştirisi yapıldıktan sonra onlara, önceki peygamberlere karşı benzer tavırlar sergileyenlerin âkıbetleri hatırlatılmakta, Hz. Peygamber’e de sabır tavsiye edilmektedir. Hz. Dâvûd, oğlu Süleyman ve Eyyûb’un hayatlarından kesitler verilmekte; Hz. İbrâhim, İshak, Ya‘kub, İsmâil, Elyesa‘, Zülkifl’in isimleri sıralanarak bunların yolundan gidenlerin âhiretteki mutlu hayatları, buna karşılık yoldan çıkanların kötü âkıbetleri hakkında kısa ve uyarıcı açıklamalar yapılmaktadır. Sûrenin son bölümünde insanlığın atası olan Hz. Âdem’in yaratılışı anlatıldıktan sonra İblis’in, kendisine rahmet kapılarının kapanmasına sebep olduğunu düşündüğü için Âdem’in soyuna hınç beslediği ve onları doğru yoldan saptırmaya ahdettiği anlatılmakta, Hz. Muhammed’in hak peygamber olduğu gerçeği bir defa daha vurgulanmaktadır.


https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/sure/38-sad-suresi

Furkân Suresi,Nuzülü,Konusu

Hakkında

Mekke döneminde inmiştir. 68-70. âyetlerin Medine döneminde indiği konusunda bir rivayet de vardır. 77 âyettir. Sûre, adını ilk âyette geçen “elFurkân” kelimesinden almaktadır. Furkân, “hak ile batılı birbirinden ayıran”demek olup Kur’an’ın isimlerinden biridir. Sûre de temel konular olarak Hz.Peygamber’in tüm insanlığa gönderildiği, onun tebliğ sırasında karşılaştığı zorluklar ve şirkin kökünün kazınacağı, geçmiş ümmetlerin hayatlarından bazı örnekler de verilerek ele alınmaktadır.

Nuzül

Mushaftaki sıralamada yirmi beşinci, iniş sırasına göre kırk ikinci sûredir. Yâsîn sûresinden sonra, Fâtır sûresinden önce Mekke’de inmiştir. Abdullah b. Abbas’tan nakledilen bir rivayette 68-70. âyetlerin Medine’de indiği belirtilirse de Buhârî’nin kaydettiği bir rivayette (“Tefsîr”, 25), 68. âyetin Mekke’de indiğini belirten bir bilginin yer alması, bu üç âyetin de Mekke’de indiği ihtimalini güçlendirmektedir. Sûrenin ilk üç âyetinin Medine’de indiği yolunda da bir rivayet vardır (İbn Âşûr, XVIII, 313).

Konusu

Furkan sûresi, Allah Teâlâ’nın yüceliğini, evrendeki hüküm­ranlığının mutlaklığını vurgulayan ve O’nu ulûhiyyetine yakışmayan niteliklerden tenzih eden âyetlerle başlar; Kur’an’ın ilâhî kaynaklı ve Hz. Muhammed’in hak peygamber olduğu hususundaki kuşkuları reddeden açıklamalarla devam eder. Ortaya konan delillere rağmen bu gerçekleri inkâr edenlerin, inat ve inkârları yüzünden âhirette uğrayacakları âkıbet hakkında bilgi verilerek uyarılarda bulunulur. Özellikle Hz. Muhammed’in peygamberliğini inkâr edenlerin, onun beşerî sıfatlara sahip olduğunu ileri sürerek bu durumu kendisi için bir kusurmuş gibi değerlendirmeleri eleştirilir. Daha sonra Hz. Peygamber için bir teselli olması maksadıyla geçmiş peygamberlerin de bu tür düşmanca davranışlara mâruz kaldıklarına dair örnekler verilir. Allah’ın yaratıcılığı ve evren üzerindeki hükümranlığını konu alan âyetlerin ardından Allah’ın has kullarının iman, ibadet ve ahlâka dair güzel hasletlerinden örnekler verilir ve bunların âhirette elde edecekleri mutluluktan söz edilir.

https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/sure/25-furkan-suresi

15 Ağustos 2021 Pazar

Nûr Suresi,Nuzülü,Konusu

Hakkında

Medine döneminde inmiştir. 64 âyettir. Adını, 35. âyette geçen “nûr” kelimesinden almıştır. Sûre de başlıca; bireysel ve toplumsal hayatla ilgili çeşitli hüküm ve prensipler, özellikle aile hayatına dair esaslar yer almaktadır.

Nuzül

Mushaftaki sıralamada yirmi dördüncü, iniş sırasına göre 102. sûredir. Haşr sûresinden sonra, Hac sûresinden önce Medine’de inmiştir. Zina edenlerle evlenmeyi kınayan 3. âyet, hicretin 3. yılında, Recî’ çatışmasında şehid düşen Mirsed ile ilgilidir. Şu halde sûrenin ilk âyetleri hicretin 1. yılının sonu ile 2. yılının başlarında vahyedilmiş olmalıdır. Eşleri hakkında zina suçlamasında bulunan kocalar hakkındaki 6. âyetin de Tebük Savaşı’ndan sonra, 9. yılın Şâban ayında geldiği bilinmektedir. Buna göre sûrenin uzun bir zaman dilimi içinde parça parça nâzil olduğu anlaşılmaktadır.

Konusu

Sûrenin konularını şöylece sıralamak mümkündür:

1. Zina suçu işleyenlerin cezası ve bunlarla evlenmenin hükmü.

2. Namuslu kadınlara iftira edenlerin ispat yükümlülüğü, cezası ve lânetleşme usulü.

3. Hz. Âişe’nin, münafıklar tarafından yapılan iftiradan berâeti (Allah’ın münafıkları yalanlaması, Hz. Âişe’yi temize çıkartması).

4. Namusla ilgili dedikoduların ve ahlâksızlığın yayılmasına sebep olanların kınanması.

5. Evlere girip çıkma ile ilgili muaşeret kuralları.

6. Müslümanlar arasındaki (kadın-erkek) sosyal ilişkiler ve selâmlaşma kuralları.

7. Köle ve câriyelere iyi davranma, onları evlendirme ve özgürlüklerine kavuşturma konularıyla ilgili teşvikler.

8. Fuhşun yasaklanması, iffetli olmanın teşviki.

9. Şeytanın tuzakları hakkında uyarı.

10. Allah’ın doğru yolu göstermesi ve imana giden yola ışık tutmasıyla ilgili temsilî açıklamalar.

11. Allah’ın büyüklüğü ve eşsiz nitelikleri, O’na kulluk edenlere sevgisi ve ödülleri konularında önemli açıklamalar ve müjdeler.

https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/sure/24-nur-suresi

14 Ağustos 2021 Cumartesi

Mü'minûn Suresi,Nuzülü,Konusu,Fazileti

Hakkında

Mekke döneminde inmiştir. 118 âyettir. Sûre, adını birinci âyette geçen “elMü’minûn” kelimesinden almıştır. “el-Mü’minûn”, mü’minler demektir. Müşriklere son uyarı niteliğindeki bu sûrede, mü’minlerin zafere ulaşacakları, kötülerin cezaya çarptırılacağı konu edilmektedir.

Nuzül

Mushaftaki sıralamada yirmi üçüncü, iniş sırasına göre yetmiş dördüncü sûredir. Enbiyâ sûresinden sonra, Secde sûresinden önce Mekke’de inmiştir.

Konusu

Mü’minûn sûresinin öncelikli konusu inananların üstün nitelikleridir. Daha sonra her bir insanın anne karnındaki oluşum süreci, Hz. Nûh ve adı verilmeyen bir peygamber ile Mûsâ ve Hârûn hakkında ibretli bilgiler, tebliğlerinin ortak noktaları, peygamberlerin yolundan giden ümmetlerin ve onların yolundan sapan inkârcıların başlıca özellikleri, Mekke putperestlerinin, sorulduğunda Allah’ın yaratıcı gücünü kabul etmelerine rağmen O’na ortak koşmaları ve âhirete inanmamaları, bunların âhiretteki acıklı durumları, pişmanlıkları ve karşılık bulmayacak dilekleri hakkında açıklamalar yapılmaktadır. Sûre, “Rabbim! Beni bağışla, bana merhamet et; sen merhametli olanların en üstünüsün!” meâlindeki dua cümlesiyle son bulur.

Fazileti

Hz. Ömer’den rivayet edilen bir hadise göre Resûlullah, bir ara olağan üstü vahiy hallerinden birini yaşarken kıbleye dönüp ellerini kaldırarak, “Allahım! Bize nimetini arttır, eksiltme; bizi onurlandır, alçaltma; bize ihsan et, mahrum etme; bizi seçkin kıl (düşmanlarımıza karşı) zayıf duruma düşürme; bizden hoşnut ol ve bizi senden hoşnut kıl!” diye dua ettikten sonra, “Şu anda bana on âyet indi; kim bu âyetlerin gereğini yaparsa cennete girecektir” buyurmuş, ardından da bu sûrenin ilk on âyetini okumuştur (Müsned, I, 34).

https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/sure/23-muminun-suresi

8 Ağustos 2021 Pazar

Bela, günah ve istiğfar ilişkisi- FARUK BEŞER


Hiçbir şey sebepsiz değildir. ‘Dünyaya ya da bedeninize isabet eden hiçbir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce o bir kitapta kaydedilmiş olmasın. Bu Allah için çok kolaydır’ (Hadid 22). 

Demek ki, meselenin kaderle de alakası vardır ve kaderi yanlış anlayanlar, sanırlar ki, bu belalar biz istemesek de olacaktı, çünkü bunları Allah (cc) takdir etti, olmak zorundaydı ve oldu. Oysa kader kendi özel sebepleriyle olacak olan bir şeyin öyle olacağını Allah’ın ezelde bilmesi ve yazmasıdır. İnsan iradesinin söz konusu olduğu şeylerde sebep insandır ve insan özgürdür, onun için de yaptıklarından sorumludur. O şey Allah yazdığı için öyle olmamıştır, öyle olacağı için Allah onu öyle yazmıştır. Birinci nokta burasıdır.

İkinci nokta: Musibet olarak görülen şeylerin varlık sebebini üç ana kategoriye ayırabiliriz:

1-Bu olaylar ya kulun denenmesi için salt bir imtihandır. Çünkü Allah insanı bazen iyilikle bazen de kötülükle imtihan eder (Enbiya 35). 

2-Ya kulun iyi niyetleri ve güzel duygularıyla hak ettiği ama gereğini yapamadığı için ulaşamadığı derecelere yükseltilmesi için bir bedeldir. Bu yönüyle musibetler aynı zamanda menfi/negatif ibadetlerdir, çünkü kula ibadetler gibi sevap kazandırırlar.

3-Ya da günahları ve ihmalleri sebebiyle hak ettiği peşin bir cezalandırmadır. Bunlardan her birini gösteren ayeti kerimeler ve hadisi şerifler vardır. Yoksa Allah kimseye zerre kadar zulüm/haksızlık etmez. 

Biz bir musibetin bunlardan hangisi için geldiğini ya da her bir sebebin hangi oranda birleşip bu sonu oluşturduğunu bilemeyiz. Biz kendimizi muhasebe eder ona göre tedbirimizi alırız. Dolayısıyla şu insan ya da toplum şöyle davrandı, Allah da onlara bu musibeti verdi demek yanıltıcı olur. Ama kişinin kendisini, acaba bu musibet başıma şu hatalarım sebebiyle mi geldi diye muhasebe etmesinde bir sakınca yoktur, hatta bu gereklidir. Şöyle diyenler de vardır: Bir musibetin ceza mı yoksa kulun derecesini yükseltmek için bir imtihan mı olduğunu, kulun buna verdiği tepkiyle anlayabiliriz. Eğer bir bela karşısında kulun isyan ve feveranı artmışsa bu bir cezadır, istiğfar ve kendini hesaba çekmesi artmışsa derece kazandıran bir imtihandır.

Üçüncü nokta: Allah dünyayı insanlar için yaratmış, göklerdekileri bile onun hizmetine sunmuştur. Dolayısıyla dünyada olup biten hiçbir şey insandan bağımsız ve alakasız değildir. Sevaplar gibi günahların da atmosferde dalga boyları vardır. ‘Karada ve denizde oluşan bütün bozulmalar/fesat insanın kendi işledikleri sebebiyledir. Ta ki, yaptıklarının bir kısmını Allah ona tattırsın, belki dönerler diye’ (Rum 41).

‘Başınıza gelen her ne musibet varsa hep kendi yaptıklarınız sebebiyledir, çoğunu da Allah affeder’ (Şura 30).

Bazen toplumda işlenen günahlar tıpkı havadaki nem oranının taşınabilir en son miktarı gibi nihai doza ulaşınca musibetler iyi kötü ayırmadan herkese birden gelir (bkz. Enfal 25). 

Bunun esprisi de şudur: Demek ki, iyilerin kötülüklere engel olma gibi bir görevleri de vardır ve bunu yapmadıkları zaman onlar da bu günahlara ortak olmuş olurlar. Allah (cc) Yahudilerin kendi aralarında işledikleri kötülüklere engel olmadıkları için lanete uğradıklarını söyler (Mâide 79). Lanet insanın Allah’ın rahmetinin kapsama alanından çıkarılmasıdır, böyle bir insanın artık belalara maruz kalması her an mümkündür.

Dördüncü nokta: Bela ve musibetlere maruz kalmamak, kalmışsa bundan kurtulmak için kulun kendisini muhasebe etmesi ve günahlarından istiğfar etmesi gerekir. İstiğfar ilahi rahmetin gelmesi, belaların kalkması için önemli bir sebeptir. Bazen uzmanlar fizik hesaplamalara bakarak deprem olacak derler ama olmaz. Çünkü onlar istiğfar etkisini hesaba katmazlar. Ancak istiğfar, sadece kulun oturup ‘estağfirullah’ çekmesi demek değildir. Günah, zulüm ve isyan muhasebesi yapıp, artık onları terk etmesi ve estağfirullah diyerek de Allah’tan özür dilemesidir.

 Allah (cc) Peygambere şöyle söylemesini tembihlemişti: ‘Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O’na dönün ki, sizi belirli ecele kadar güzel nimetlerle yaşatsın, iyilik hak eden herkese iyiliğini versin. Eğer aldırmayıp devam ederseniz, sizin için büyük bir günün azabından korkarım’ (Hûd 3). 

‘Rabbinizden mağfiret dileyin, sonra günahları terk edip O’na dönün ki, rahmetini üzerinize bol bol göndersin, gücünüze güç katsın. Böyle günahkâr halde sürüp gitmeyin’ (Hûd 52).

İsrâ Suresi,Nuzülü,Konusu,Fazileti

Hakkında

26,32,33 ve 57. âyetler ile 73-80. âyetler Medine döneminde, diğerleri Mekke döneminde inmiştir. 111 âyettir. Sûre, adını ilk âyetin konusu olan “İsrâ” olayından almıştır. “Geceleyin yürütmek” anlamına gelen “İsrâ”, Mîrac yolculuğunda, Hz. Peygamberin bir gece, Mekke’den Kudüs’e götürülmesini ifade eder. Sûrenin diğer bir adı da “Benî İsrâil Sûresi”dir.

Nuzül

Mushaftaki sıralamada on yedinci, iniş sırasına göre ellinci sûredir. Kasas sûresinden sonra, Yûnus sûresinden önce Mekke döneminde inmiştir. 26, 32-33, 60, 73-74, 80, 107-111. âyetlerle diğer bazılarının Medine’de indiği yolunda değişik rivayetler varsa da, büyük ihtimalle tamamı Mekke’de nâzil olmuştur. İbn Âşûr, bu rivayetlerin, söz konusu âyetlerin içerdiği hükümlerin Medine dönemindekilerin muhtevasını hatırlatmasından ileri gelmiş olabileceğini, fakat bunun sağlam bir gerekçe olmadığını ifade eder (XV, 6).

Konusu

İsrâ olayı, İsrâiloğulları’nın kötülükleri sebebiyle uğradıkları iki büyük işgal ve yıkım, önemli bir kısmı Kur’an-ı Kerîm’den önceki ilâhî kitaplarda da bulunan temel dinî ve ahlâkî buyruklar, yeniden dirilmenin mümkün olduğu ve âhiret sorumluluğu, Allah’ın kuşatıcı ilmi, ilk insanın yaratılışı, İblîs’in isyanı, insanın seçkin bir varlık oluşu, ibadet ve namaz, Kur’an’ın önemi, müşriklerin inatçılığı, müminlerin itaatkârlığı sûrenin başlıca konularıdır.

Fazileti

İbn Hanbel, Tirmizî ve Nesâî gibi muhaddislerin aktardığı bir rivayete göre Hz. Âişe Peygamber efendimizin, genellikle geceleri Benî İsrâil (İsrâ) ve Zümer sûrelerini okuduğunu bildirmiştir (Şevkânî, III, 233).

https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/sure/17-isra-suresi

7 Ağustos 2021 Cumartesi

Nahl Suresi,Nuzülü,Konusu

Hakkında

Mekke döneminde inmiştir. 128 âyettir. Sûre, adını 68. âyette geçen “en-Nahl” kelimesinden almıştır. “en-Nahl” bal arısı demektir. Sûrede başlıca, kâinatta Allah’ın varlığını ve birliğini gösteren deliller, vahiy, öldükten sonra dirilme gibi konular yer almaktadır

Nuzül

Mushaftaki sıralamada on altıncı, iniş sırasına göre yetmişinci sûredir. Kehf sûresinden sonra, Nûh sûresinden önce Mekke’de nâzil olmuştur. Sondan üç âyetin Medine’de indiği yolunda rivayetler vardır. Hicretten bahseden 41. âyet ve sonrasının Medine’de indiği yolundaki görüş zayıf bulunmaktadır (41. âyetin tefsirine bk.).

Konusu

Sûrede ulûhiyyet, vahiy, öldükten sonra dirilme ve Allah’ın huzurunda hesap verme gibi dinin temel konuları ele alınmakta; ardından göklerde ve yerde Allah’ın mutlak kudretinin delilleri gösterilmekte, daha sonra O’nun nimetlerini görüp takdir etmemenin, şükretmemenin sonuçları hatırlatılarak bu hususta insanlar uyarılmakta; adalet, ihsan, sözünde durma, yemin, haram ve helâller, tövbe gibi dinî-ahlâkî konular üzerinde durulmakta; ayrıca Hz. Peygamber’e Allah yoluna davetin yöntemi hatırlatılarak adaletli, sabırlı olması istenmektedir.

https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/sure/16-nahl-suresi

6 Ağustos 2021 Cuma

Hicr Suresi,Nuzülü,Konusu

Hakkında

Mekke döneminde inmiştir. 99 âyettir. Sûre, adını 80. âyette geçen “Hicr” kelimesinden almıştır. Hicr, Medine’nin kuzeyinde vaktiyle Semûd kavminin yaşadığı bir yerin adıdır. Sûre de başlıca Allah’ın birliği, peygamberlik, öldükten sonra dirilme ve hesap konuları; peygamberlerin, çeşitli zamanlarda azgınlara ve inkârcılara karşı verdikleri mücadeleler çerçevesinde ele alınmaktadır. Bu sûre de ayrıca ilâhî kitapların kendisiyle kemale erdiği Kur’an’ın, her türlü tahriften korunacağı hükmü de yer almaktadır.

Nuzül

Mushaftaki sıralamada on beşinci, iniş sırasına göre elli dördüncü sûredir. Yûsuf sûresinden sonra, En‘âm sûresinden önce Mekke döneminde, müşriklerin Hz. Peygamber’e ve müslümanlara yaptıkları baskıların şiddetlendiği yıllarda nâzil olmuştur (bk. âyet 94). İbn Âşûr’a göre (XIII, 6) bi‘setin (Hz. Peygamber’e vahyin gelmeye başlamasının) dördüncü yılının sonunda inmiştir. 87. âyetin Medine’de indiği yolundaki bilgi itimada şayan görülmemektedir.

Konusu

Sûrenin ilk konusu Kur’an, vahiy ve peygamberliktir. Daha sonra insanın beden ve ruh varlığının yaratılış süreci ile İblîs’in Allah’tan gelen secde buyruğuna uymaması anlatılır. İyilerin uhrevî mükâfatları, Allah’ın rahmetinin genişliği; Hz. İbrâhim ve Lût ile Eyke halkı ve Hicr halkıyla ilgili kısa bilgiler, Hz. Peygamber’e ve müminlere verilen müjdeler, inkârcılara yapılan uyarılar sûrenin belli başlı konularıdır.

https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/sure/15-hicr-suresi

5 Ağustos 2021 Perşembe

İbrâhîm Suresi,Nuzülü,Konusu

Hakkında

Mekke döneminde inmiştir. 52 âyettir. İçinde Hz. İbrahim’den ve ailesinden söz edildiği için bu adı almıştır. Sûre de başlıca imanın temel konuları olan Allah’a iman, peygamberlere iman, öldükten sonra dirilme ve hesap ele alınmaktadır.

Nuzül

Mushaftaki sıralamada on dördüncü, iniş sırasına göre yetmiş ikinci sûredir. Nûh sûresinden sonra, Enbiyâ sûresinden önce nâzil olmuştur. Müfessirlerin çoğunluğuna göre sûrenin tamamı Mekke döneminde inmiştir; 28 ve 29. âyetlerin Medine döneminde Bedir Savaşı’na katılan müşrikler hakkında indiğine dair rivayetler de vardır (Taberî, XIII, 219-223).Adı

Sûre adını, 35-41. âyetlerde ismine ve dualarına yer verilen Hz. İbrâhim’den almıştır.

Konusu

Sûre Allah’ın varlığı ve birliği, vahiy, peygamberler, öldükten sonra dirilme ve sorgulanma gibi temel inanç konularını ana hatlarıyla içermektedir. Bu çerçevede getirilen deliller, insanların aydınlatılması için indirilmiş olan vahiy, insanları Allah yolundan alıkoyanların kınanması, peygamberlerin görevleri, Hz. Mûsâ’nın peygamberliği ve kıssasından bazı kesitler, peygamberlere karşı olumsuz tavır takınanların başlarına gelen sıkıntılar, Allah’a güvenme ve itaat etmenin önemi, âhiret halleri, inkârcıların dünyadaki amellerinin değeri, âhirette şeytanın suçlulara karşı tavrı, orada müminlere verilen mükâfat, inkârcılara verilen ceza, Hz. İbrâhim’in duası, son olarak Kur’an’ın insanlığa gönderilmiş bir mesaj oluşu gibi konulara da temas edilmiştir.

https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/sure/14-ibrahim-suresi

4 Ağustos 2021 Çarşamba

Ra'd Suresi,Nuzülü,Konusu

Hakkında

Mekke döneminde inmiştir. 43 âyettir. Sûre, adını 13. âyette geçen “Ra’d” kelimesinde nalmıştır. “Ra’d” gök gürültüsü demektir. Sûrede başlıca Allah’ın birliği, peygamberlik, öldükten sonra dirilmek ve hesap ile müşriklerin İslâm hakkında ortaya attıkları şüpheler konu edilmektedir.

Nuzül

Mushaftaki sıralamada on üçüncü, iniş sırasına göre doksan altıncı sûredir. Muhammed sûresinden sonra, Rahmân sûresinden önce nâzil olmuştur; Mekke’de mi Medine’de mi indiği hakkında farklı rivayet ve tesbitler vardır. Mushaftaki tertibe göre sûrenin Mekke’de inmiş olan ve hurûf-i mukattaa ile başlayan sûrelerin arasına yerleştirilmiş olması, üslûbunun Mekkî sûrelere benzemesi, muhtevasında tevhid ilkeleri, müşriklerin kınanması ve yerilmesi gibi konuların yer alması sebebiyle Mekke’de inmiş olduğu rivayeti tercih edilmiştir; 31-32. âyetlerinin Mekke’de, diğerlerinin ise Medine’de indiğini, ayrıca tamamının Medine döneminde geldiğini söyleyenler de vardır.

Konusu

Ra‘d sûresinde Allah’ın varlığı, birliği, ilmi ve kudretinin aklî delillerle ispatı; evrenin sahibi ve ondaki tasarruf hususunda tek yetkili oluşu, bu sebeple ibadete lâyık ve müstahak tek mâbud oluşu, peygamberlik ve peygamberlerin doğrulukları, evlenme, çocuk sahibi olma gibi bazı nitelikleri, vahiy ve Kur’an-ı Kerîm’in hak oluşu, Kur’an’ın özellikleri, öldükten sonra dirilme, hesap verme, cennet ve cehennem, samimi müminlerin özellikleri, müşriklerin ortaya attığı şüpheler ve bunlara verilen cevaplar, Ehl-i kitabın Kur’an karşısındaki tutumu ile toplumların kaderini etkileyecek derecede önemli birçok ahlâkî konu, tabiat olayları ve gök cisimleri arasındaki ilâhî nizam vb. konular ele alınmıştır.

https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/sure/13-rad-suresi

3 Ağustos 2021 Salı

Yûsuf Suresi,Nuzülü,Konusu

Hakkında

Mekke döneminde inmiştir. 111 âyettir. Bu sûrede Yûsuf Peygamberin hayatta karşılaştığı sıkıntılar ve bunlara sabrederek nasıl başarıya ulaştığı anlatılmakta ve inananlar için faydalı öğütler, önemli mesajlar verilmektedir. Kur’an’da baştan sona kadar bir tek konuyu anlatan tek sûre budur.

Nuzül

Mushaftaki sıralamada on ikinci, iniş sırasına göre elli üçüncü sûredir. Hûd sûresinden sonra, Hicr sûresinden önce Mekke’de nâzil olmuştur.Yahudilerin telkini ile Mekke müşriklerinin Hz. Peygamber’e, “İsrâiloğulları Mısır’a niçin gittiler?” şeklindeki sorusuna cevap olarak veya müslümanların Resûlullah’tan bir kıssa anlatmasını istemeleri üzerine indiği rivayet edilmiştir. Ancak Muhammed b. İshak’a göre sûrenin nüzûl sebebi, kavmi tarafından zulme uğramış olan Hz. Peygamber’i teselli etmektir (Elmalılı, IV, 2841). Kavminin baskıları ve işkenceleri karşısında Resûl-i Ekrem ve arkadaşları bunalmışlardı; bu bunalımdan bir çıkış yolu arıyorlardı. Böyle sıkıntılı bir anda bu sûrenin inmesi, müslümanlara bir teselli ve müjde olmuştur. Zira kıssanın kahramanı olan Hz. Yûsuf da Filistin’de kardeşlerinin bazı kötülüklerine mâruz kalmıştı. Fakat sonunda o, Mısır’da devlet yönetiminde söz sahibi oldu, kardeşleri de bu devletin yönetiminde görevlendirildiler.

Bu sûrede anlatılan kıssa da, dolaylı olarak Hz. Muhammed ve arkadaşlarına, sabrettikleri takdirde Hz. Yûsuf’a verilmiş olan mükâfatın bir benzerinin onlara da verileceğini ve Kureyşliler’in kendilerine boyun eğeceğini müjdelemektedir. Nitekim kavminin baskısı neticesinde Medine’ye göç etmiş olan Resûlullah sekiz sene sonra Mekke’yi fethetmiş ve Kureyşliler ona boyun eğmiştir. Ancak Hz. Peygamber Kureyşliler’e, Hz. Yûsuf’un Mısır’da kardeşlerine söylediği sözün aynısını söylemiş ve şöyle demiştir: “Bugün sizi kınamak yok, Allah sizi affetsin! O, merhametlilerin en merhametlisidir” (İbn Sa‘d, Tabakāt, II, 142). “Gidiniz, hepiniz serbestsiniz!” (İbn Kesîr, es-Sîre, III, 570). Muhtevasına ve işaret ettiği konulara bakıldığında sûrenin, hicretin arifesinde meydana gelen olaylar esnasında, yani Kureyş’in Hz. Peygamber’i öldürme, sürgün etme veya hapsetme planlarını tasarladığı sırada ve bir defada inmiş olduğu anlaşılmaktadır.

Konusu

İlk üç âyette bu sûredeki âyetlerin Kur’an-ı Kerîm’in âyetleri olduğu, Kur’an’ın Arap diliyle indirildiği ve bu sûrede kıssaların en güzelinin anlatılacağı bildirilmektedir. Bundan sonra 101. âyete kadar Hz. Yûsuf’un kıssası anlatılmıştır. Kıssada Hz. Yûsuf’un, kardeşleri tarafından kuyuya atılması, onu kuyudan çıkaran kafile tarafından Mısır’da köle olarak satılması, bir iftira sonucu cezaevine girmesi, Mısır kralının gördüğü rüyayı yorumlaması neticesinde cezaevinden çıkarılıp maliyeden sorumlu yüksek düzeyde yöneticiliğe getirilmesi, uzun süreli bir ayrılıktan sonra babası ve kardeşleriyle tekrar buluşması gibi konular ele alınmıştır. Daha sonraki âyetlerde ise müminlere müjde ve öğütler verilmektedir.

Kur’an-ı Kerîm’deki kıssalar bazı hikmetlere dayanmaktadır. Özellikle peygamberlerin kıssaları, alınması gereken ibretlerle doludur. Nitekim bu sûrenin son âyetinde yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Andolsun onların kıssalarında akıl sahipleri için ibretler vardır.” Hz. Yûsuf’un kıssası hakkında da şöyle buyurmuştur: “Andolsun ki Yûsuf ve kardeşle­rinde, almak isteyenler için ibretler vardır” (Yûsuf 12/7).

https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/sure/12-yusuf-suresi

2 Ağustos 2021 Pazartesi

Hûd Suresi,Nuzülü,Konusu,Fazileti

Hakkında

Mekke döneminde inmiştir. 123 âyettir. Sûre, adını içinde söz konusu edilen Hûd peygamberden almıştır. Sûre de başlıca tevhit, peygamberlik, öldükten sonra dirilme ve ceza konuları ele alınmakta ve bunlar bazı peygamberlerin kıssalarıyla desteklenmektedir.

Nuzül

Mushaftaki sıralamada on birinci, iniş sırasına göre elli ikinci sûredir. Yûnus sûresinden sonra, Yûsuf sûresinden önce Mekke döneminin son bir yılı içinde nâzil olmuştur. 12, 17 ve 114. âyetlerinin Medine’de indiği yolundaki görüş müfessirlerin çoğunluğunca kabul edilmemiştir (İbn Âşûr, XI, 311; Reşîd Rızâ, XII, 2; Ateş, IV, 291).

Konusu

Hûd sûresi hem üslûp hem de içerik bakımından bir önceki Yûnus sûresiyle büyük bir benzerlik göstermektedir. Bu sûrede de ağırlıklı olarak Allah’ın varlığı, birliği, O’nun iradesinin peygamberleri aracılığıyla vahyedildiği gerçeği ve peygamberlik olgusunun gelmiş geçmiş toplumlardaki görünümü ele alınmakta, bazı peygamberlerin kıssalarına Yûnus sûresinde özet olarak, burada ise daha geniş bir şekilde yer verilmektedir. Nûh, Hûd, Sâlih, İbrâhim, Lût, Şuayb ve Mûsâ peygamberlerin kıssaları anlatılmakta; Kur’an’ın mûcize oluşu, öldükten sonra dirilme, hesap ve âhiret hayatıyla ilgili konulara yer verilmektedir.

Fazileti

Hz. Peygamber, “Cuma günü Hûd sûresini okuyunuz” (Dârimî, “Fezâilü’l-Kur’ân”, 17) buyurarak sûrenin faziletine, “Hûd sûresi ve kardeşleri beni ihtiyarlattı” meâlindeki hadisiyle de ağır sorumlulukları hatırlatan bir içeriğe işaret etmektedir. Hûd sûresinin kardeşleri aynı hadisin devamında “Vâkıa, Hâkka, Mürselât, Nebe’ ve Tekvîr” sûreleri olarak belirtilmiştir (Tirmizî, “Tefsîr”, 57/3297; ayrıca bk. Şevkânî, II, 544; Kurtubî, XI, 1). Bu sûrelerde çok etkileyici bir üslûpla daha önceki peygamberlerin tevhid mücadelesinden kesitler verilmiş ve kıyamet sahnelerinin tasvir edilmiş olmasının Resûlullah’ı kendi sorumluluğu ve özellikle ümmetinin geleceği açısından derinden düşündürmüş olduğu anlaşılmaktadır.

https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/sure/11-hud-suresi

1 Ağustos 2021 Pazar

Yûnus Suresi,Nuzülü,Konusu

Hakkında

40,94,95 ve 96. âyetler Medine döneminde, diğerleri Mekke döneminde inmiştir.109 âyettir. Sûrede temel konu olarak Allah’ın rahmetinin gazabına üstünolduğu vurgulanmaktadır. Sûrede, Yûnus, Nûh ve Mûsâ peygamberlerile bunların kavimlerinin kıssalarına yer verilmektedir. Sûre, adını içindekiYûnus kıssasından almıştır.

Nuzül

Mushaftaki sıralamada onuncu, iniş sırasına göre elli birinci sûredir. İsrâ sûresinden sonra, Hûd’dan önce Mekke’de, büyük bir ihtimalle hicretten iki yıl önce nâzil olmuştur. 40. âyetle 94-96. âyetlerin Medine’de nüzûlüne dair rivayetler de vardır.

Konusu

Yûnus sûresinin temel konuları, İslâmî kaynaklarda tevhid, nübüvvet ve âhiret terimleriyle ifade edilen, “bir Allah’a iman ve kulluk etmek, bilgi kaynağı vahiy, vahyin taşıyıcısı ve açıklayıcısı olarak peygamber ve dünya hayatında peygamberin çağrısına uyanlarla uymayanları ebedî âlemde bekleyen âkıbet”tir. Sûre bütün peygamberlerin görev ve işlevlerine, bu arada son peygamber Muhammed aleyhisselâmın gerçek bir peygamber olduğuna, onun insanları Allah’a iman ve yalnızca O’na kulluk etmeye çağırdığına, içlerinde Yûnus aleyhisselâmın da bulunduğu başka peygamberlerden örnekler vererek tarih boyunca yaşanan şirk-tevhid mücadelesine, hem Hz. Peygamber’in getirdiği kitabın kendisinin uydurduğu bir kitap olmadığı hem de Allah’tan başka bir tanrının bulunmadığı gerçekleriyle ilgili ikna edici delillere Kur’an’ın genel üslûbu ve sistematiği çerçevesinde temas etmektedir.

https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/sure/10-yunus-suresi

31 Temmuz 2021 Cumartesi

Tevbe Suresi,Nuzülü,Konusu,Fazileti

Hakkında

Son iki âyet hariç Medine döneminde, Peygamber Efendimizin irtihaline yakın bir zamanda inmiştir. 129 âyettir. Sûre, adını Allah’ın kullarının tövbesini kabul edeceğini bildirdiği 104. âyetten almıştır. İlk âyette geçen “berâet” kelimesinden dolayı sûreye Berâe sûresi adı da verilmiştir. Başında besmele olmayan tek sûredir. Sûrenin başına besmelenin yazılmamış oluşunu bazı bilginler, onun bir önceki sûrenin devamı mahiyetinde oluşu ile açıklamışlardır. Sûrede başlıca, yaptıkları antlaşmalara bağlı kalmayan düşmanlarla ilişkilerin kesilmesi, antlaşmalara bağlı kalanlara karşı ise antlaşmalara bağlı kalınmasının gerekliliği; Tebük seferine hazırlık, Tebük seferi öncesi ve dönüşü sırasında münafıkların sergilediği iki yüzlü tavır, ehl-i kitapla ilişkiler, cizye ve zekât hükümleri, çölde yaşayan Arapların Kur’an talimatı karşısındaki tavırları, Kur’an’ın müslümanlar üzerinde oluşturduğu etki ve Hz. Peygamber’in müslümanlar adına duyduğu endişe söz konusu edilmektedir

Nuzül

Mushaftaki sıralamada dokuzuncu, iniş sırasına göre yüz on üçüncü sûredir. Mâide sûresinden sonra, Nasr sûresinden önce Medine’de nâzil olmuştur. Müfessirler arasındaki hâkim kanaate göre son iki âyeti Mekke’de inmiştir. 113. âyetinin de Mekke’de indiğine dair bir rivayet bulunmaktadır. Hicretin 9. yılında nâzil olmaya başlayan bu sûrenin Kur’an’ın en son inen sûresi olduğu yönünde bir rivayet de vardır (Şevkânî, II, 378; Elmalılı, IV, 2441).

İçeriği ve konusuna ilişkin tarihî bilgiler, sûrenin hemen tamamının Tebük Seferi’nden az bir zaman önce başlayıp sefer süresince ve seferden hemen sonraki günlerde, en büyük kısmıyla da Medine’den Tebük’e yapılan uzun yürüyüş sırasında vahyedildiğini göstermektedir (bk. Esed, I, 343). Aşağıda açıklanacağı üzere sûrenin baş kısmı Tebük Seferi’ni takiben yani kronolojik sıra itibariyle diğer kısımlarından sonra inmiştir.

Hz. Peygamber Tebük Seferi’nden döndükten sonra Hz. Ebû Bekir’i hac emîri olarak görevlendirmişti. Ebû Bekir beraberindeki müslümanlarla hareket ettikten sonra bu sûrenin baş kısmı nâzil oldu. Bunun üzerine Resûlullah sûredeki buyrukları hac esnasında insanlara tebliğ etmesi için Hz. Ali’ye görev verdi. Hz. Ali hac kafilesine yolda yetişti. Hz. Ebû Bekir ona âmir sıfatıyla mı yoksa memur sıfatıyla mı geldiğini sordu. O sadece sûreyi hac sırasında insanlara tebliğ etmekle memur olduğunu söyledi. Birlikte Mekke’ye gittiler. Hz. Ali kurban bayramının birinci günü Cemre-i Akabe yanında insanlara hitap etti, kendisinin Hz. Peygamber’in elçisi olduğunu bildirip sûreden otuz veya kırk (Mücâhid’den yapılan rivayete göre on üç) âyet okudu ve şu dört hususu özellikle tebliğ etmekle görevli olduğunu söyledi: Bu yıldan sonra Kâbe’ye müşrik yaklaşmayacak, kimse Kâbe’yi çıplak tavaf etmeyecek, mümin olmayan cennete giremeyecek, verilen söz mutlaka tutulacaktır (Zemahşerî, II, 138; Râzî, XV, 218).

Konusu

Sûrede yer alan başlıca konular şunlardır: Antlaşmalarını bozan müşriklere fesih bildirimi yapılıp Mescid-i Harâm çevresinin putperestlerden arındırılması, Allah ve resulüne bağlılığın ve iman kardeşliğinin diğer bütün dünyevî bağların üstünde tutulması gerektiği, Allah’ın nimetlerini ve yardımlarını hiçbir zaman göz ardı etmeksizin iman mücadelesindeki azim ve kararlılığın korunması, özellikle Tebük Seferi’ne hazırlık, Tebük’e gidiş ve dönüş sırasında münafıkların sergiledikleri davranışlar, müslümanların böyle sıkıntılı durumlarda hataya düşme ihtimallerinin artması, Ehl-i kitap’la ilişkiler, cizye ve zekât hükümleri, bedevî Araplar’ın dinî bildirimler karşısındaki tavırları, yaptığı kötülüklerden samimi pişmanlık duyanların tövbelerinin kabulü hususunda yüce Allah’ın ne kadar lutufkâr olduğu, Resûlullah’a canla başla destek olan ilk müslümanların ve onların yolunu izleyenlerin Allah katında çok üstün bir mertebeye sahip oldukları, Hz. Muhammed’in müminlere karşı engin şefkati, bu gerçekleri görmezden gelenlere karşı arşın sahibi yüce Allah’a sığınmak, O’na güvenip dayanmak gerektiği.

Fazileti

Diğer sûrelerden farklı olarak bu sûrenin başında “besmele”nin olmaması şu iki sebeple açıklanmaktadır: a) Bu sûrenin, aralarındaki anlam ve içerik yakınlığı itibariyle Enfâl sûresinin devamı olma ihtimali. Hz. Peygamber’den bu sûrenin Enfâl veya başka bir sûrenin parçası olduğuna dair bir açıklama nakledilmiş olmadığı için bu ihtimal zayıf bulunmuştur. Bu görüş şu açıdan da eleştirilmiştir: Eğer sebep bu olsaydı sadece Enfâl sûresinden bu sûreye geçerken besmele okunmaması gerekirdi, oysa bu sûreye başlarken de besmele okunmaz (Elmalılı, IV, 2442-2443). b) Sûrenin müşriklere ağır bir ihtarla ve –âyetin tefsiri sırasında açıklanacak sebeplere binaen– onlarla yapılmış antlaşmanın bozulup savaş ilân edilmesi tâlimatıyla başlaması. Bu izaha göre, besmele güven ve rahmetin ifadesi olduğundan iki zıt ifadenin birlikte okunması uygun görülmemiştir. Başka bazı sûrelerin de savaş buyruğu içerdiği (Derveze, XII, 66) veya “yazıklar olsun” gibi ifadelerle başladığı (Âlûsî, X, 61) gerekçesiyle bu izah eleştirilmişse de, başka bir sûrenin başında böyle şiddetli bir uyarı ve ahdi bozma ifadesi yer almamaktadır.

Bu konudaki izah farklılıkları bir yana, İslâm âlimleri bu sûrenin başında besmelenin yazılmaması ve okunmaması gerektiği hususunda fikir birliği içindedirler. Bunun herkesçe kabul edilen ortak sebebi Resûlullah’ın bu sûrenin başında besmeleyi yazdırmamış olmasıdır. Bu durum, Kur’an’ın hiçbir değişikliğe uğratılmaksızın, aynen Hz. Peygamber’den öğrenildiği biçimde sonraki nesillere aktarılması konusunda sahâbenin büyük bir titizlik gösterdiğini ve bu ulvî emanetin nesiller boyu özenle korunduğunu açıkça ortaya koyan kanıtlardan biri sayılmalıdır (Râzî, XV, 216; Mevdûdî, II, 179). Şu hususa da işaret edilmelidir ki, Tevbe sûresinde besmele çekilmemesi bu sûrenin başıyla ilgilidir. Şayet Kur’an okumaya bu sûrenin başından başlanacaksa sadece “eûzü” çekilir; daha sonraki bir âyetinden başlanacaksa eûzü ile birlikte besmele de okunur. Enfâl sûresinden Tevbe sûresine geçilirken ise eûzü-besmele okumaksızın kıraate devam edilir.

https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/sure/9-tevbe-suresi

28 Temmuz 2021 Çarşamba

Enfâl Suresi-Nuzülü-Konusu

Hakkında

Medine döneminde hicretin ikinci yılında Bedir savaşından sonra inmiştir.75 âyettir. Sûre, adını ilk ayetteki “el-Enfâl” kelimesinden almıştır. “Enfâl”, savaş ganimetleri demektir. Sûrede başlıca, savaş, özellikle Bedir savaşı sonrası elde edilen ganimetlerle, bunların kimlere ve nasıl pay edileceği konu edilmektedir.

Nuzül

Mushaftaki sıralamada sekizinci, iniş sırasına göre seksen sekizinci sûredir. Bakara sûresinden sonra, Âl-i İmrân’dan önce inmiştir.

Sûrenin 30-36. âyetleri dışında kalan kısmının Medine’de indiğinde ittifak vardır. Bu yedi âyet ise bazı müfessirlere göre Mekke’de nâzil olmuştur. Sûre Medine’de, Bakara’dan sonra ikinci sırada gelmeye başlamış, fakat araya başka sûrelerin bazı âyetlerinin nüzûlü de girmiştir.

Hicretin üzerinden bir buçuk yıl geçip ramazan ayı gelince müslümanlar Medine yakınlarındaki Bedir mevkiinde, Mekkeli müşriklerle ilk önemli savaşlarını yapmışlardı. Savaş müslümanların zaferiyle sonuçlanmış, düşmandan ganimet de elde edilmişti. Ganimetlerin paylaşımı konusunda daha önceden uygulanarak sabit olmuş İslâmî bir kural bulunmadığı için, doğrudan çarpışmaya katılanlarla cephe gerisinde hizmet verenler, gençlerle yaşlılar, teşvik vb. maksatlarla kendilerine ödül vaad edilmiş kimselerle buna razı olmayanlar arasında ihtilâf çıkmıştı. Ayrıca bu savaşta kardeşini şehid vermiş olan Sa‘d b. Ebû Vakkās da müşriklerden Saîd b. Âsî’yi katletmiş, maktulün kılıcını alarak Resûlullah’a gelmiş, bunun kendisine verilmesini istemişti. İşte bu olaylar ve talepler üzerine daha Bedir’den ayrılmadan ve ganimetler paylaştırılmadan sûrenin ilk âyeti nâzil olmuştur. Bazı müfessirlere göre Hz. Peygamber’i ve müminleri savaşa teşvik eden, iman cephesinin bire karşı on kişiyle savaşsalar bile galip geleceklerini bildiren 64-65. âyetler savaştan önce gelmiştir. Şu halde sûrenin Medine’de, Bedir Savaşı sırasında gelmeye başladığı kesinlik kazanmakta, tamamlanmasının ise daha sonraki zamanlarda olduğu anlaşılmaktadır (İbn Kesîr, III, 545; İbn Âşûr, IX, 245-246).

Konusu

Kur’an-ı Kerîm’in bir özeti olan Fâtiha sûresinde Allah’ın lutfuna mazhar olanlarla O’nun gazabına uğrayanlardan ve doğru yoldan sapanlardan söz edilmiş, yalnız Allah’a kulluk eden ve sadece O’ndan yardım dileyenlere doğru yoldan ayrılmamaları telkin buyurulmuştu. Kulluk yolundan sapanların bir kısmı bu yolda sebat edenlere düşman oldukları ve onlara hayat hakkı tanımadıkları için tarih boyunca hak ile bâtılın mensupları arasında mücadele devam etmiştir. Bu mücadelenin bazan kaçınılmaz hale gelen şekillerinden biri de savaştır. Sûrenin asıl konusu Bedir örneğinden hareketle genel olarak savaşın amacı, barış, savaşta ele geçen esirler ve ganimetle ilgili hükümlerdir. Kur’an’ın temel amacı insanlara iman, ibadet ve ahlâk değerlerini kazandırmak olduğu için sûrede yeri geldikçe bu doğrultuda şu konulara yer verilmiştir:

1. Gerçek bir müminde bulunması gereken nitelikler,

2. Hicret,

3. Allah’ın ihlâslı ve fedakâr kullarına müstesna yardımları,

4. Allah ve resulüne itaatin gerekliliği ve sonuçları,

5. Takva ahlâkı ile hakkı bâtıldan ayırma bilinci arasındaki ilişki,

6. İnkârın dünya ve âhiret hayatında insana getirdikleri,

7. Allah’ın lutuf, nimet ve cezasının, kulların kendilerini değiştirme ve iyileştirme çabalarıyla bağlantısı,

8. Maddî ve mânevî değerleri koruyabilmek ve meşrû savunmayı gerçekleştirebilmek için gerekli olan stratejik donanım ve hazırlık,

9. Müminler arasındaki birlik ve dayanışma ilişkisinin (velâyet) şartları ile boyutları.

https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/sure/8-enfal-suresi

27 Temmuz 2021 Salı

A'râf Suresi,Nuzülü,Konusu,Fazileti

Hakkında

Mekke döneminde inmiştir. 163-170. âyetlerin Medine döneminde indiğini söyleyen âlimler de vardır. 206 âyettir. Sûre, adını 46. ve 48. âyetlerde geçen“el-A’râf ” kelimesinden almıştır. “el-A’râf ”, yüksek yerler, yüksek mevkiler demektir. Sûrede temel konu olarak, ilâhî vahyin doğruluğu ve vahye duyulan ihtiyaç işlenmektedir.

Nuzül

Mushaftaki sıralamada 7., iniş sırasına göre 39. sûredir. Sâd sûresinden sonra, Cin sûresinden önce Mekke’de nâzil olmuştur. 163-170. âyetlerinin Medine’de indiği de rivayet edilir. Âyet sayısı itibariyle Mekke’de inen sûrelerin en uzunudur, Kur’an’da da en uzun sûrelerin üçüncüsüdür. Bu sebeple “es-seb‘u’t-tıvâl” (yedi uzun sûre) arasında gösterilir. Ayrıca En‘âm sûresiyle birlikte “iki uzun sûre” diye de anılır (İbn Âşûr, VIII/2, s. 5-6).

Konusu

Üslûp ve muhteva bakımından bir önceki sûrenin (En‘âm) devamı gibi görünen A‘râf sûresinde de iman meseleleri, bilhassa âhiretle ilgili hususlarla vahyin önemi, ataları körü körüne taklit etmenin yanlışlığı ve zararları, müminlerle inkârcıların âhiretteki durumlarının mukayesesi, Allah’ın mutlak hükümranlığı, rahmetinin genişliği gibi itikadî konular işlenir. Bunun yanında geçmiş peygamberlerin hayatlarından misaller verilerek onların iman uğrundaki mücadeleleri gözler önüne serilir; sırası geldikçe müşrikler uyarılır; müminlere de sabır ve sebat tavsiye edilir.

Fazileti

Nesâî’nin naklettiği bir hadise göre Resûlullah, akşam namazının ilk rek‘atında Fâtiha’dan sonra bu sûrenin bir bölümünü, ikinci rek‘atında da kalan bölümünü okurdu (“İftitâh”, 67).

https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/sure/7-araf-suresi

26 Temmuz 2021 Pazartesi

En'âm Suresi-Nuzülü-Konusu-Fazileti

Hakkında

Mekke döneminde inmiştir. Kuvvetli görüşe göre, 91, 92, 93, 151, 152 ve 153. âyetler Medine’de inmiştir. 165 âyettir. Adını, 136, 138 ve 139. âyetlerde yer alan “el-En’âm” kelimesinden almıştır. En’âm, koyun, keçi, deve ve sığır cinsi ehli hayvanları ifade eden bir kelimedir. Sûrede başlıca tevhide, adalete, peygamberliğe, ahirete dair meseleler ile küfrün ve batıl inançların reddi ve bazı temel ahlâk kuralları konu edilmektedir.

Nuzül

Mushaftaki sıralamada 6., iniş sırasına göre 55. sûredir. Hicr sûresinden sonra, Sâffât sûresinden önce Mekke’de nâzil olmuştur. Tamamına yakınının Mekke’de indiği hususunda ittifak vardır. Abdullah b. Ömer’e ulaşan bir rivayete göre Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “En‘âm sûresi bana toplu olarak indi. 70.000 melek tesbih ve hamd sözleriyle bu sûrenin inişine eşlik etti” (Taberânî, el-Mu‘cemü’s-sağ^r, I, 145). Abdullah b. Abbas’tan aktarılan bir rivayette de Mekke’de “bir defada” indiği teyit edilmiştir (Taberânî, el-Mu‘cemü’l-kebîr, XX, 215). Ancak birkaç âyetinin Medine’de indiğine dair görüşler de vardır (bk. İbn Atıyye, II, 265; Elmalılı, III, 1861).

Konusu

Ağırlıklı olarak Allah’ın birliği (tevhid), ilim, irade, kudret, adalet gibi sıfatları; peygamberlik, vahiy, yeniden dirilme, müşrik ve inkârcı zümrelerin bâtıl inançlarının reddi, doğru inanca ulaşmanın yolları vb. itikadî konulardır. Sûrede ayrıca Hz. Peygamber’in şahsına ve risâletine yapılan itirazlar cevaplandırılmış, uğradıkları sıkıntılar yüzünden kaygıya ve üzüntüye kapılan Hz. Peygamber ile arkadaşlarına teselli ve ümit verilmiştir. Hz. İbrâhim’in, aklıyla ve gözlemleriyle Allah’ın varlığı ve birliği hakkında kesin bilgi ve inanca ulaşmasını anlatan âyetler İslâm âlimlerinin özellikle ilgisini çekmiştir. Ayrıca 151-153. âyetleri İslâm ahlâkının başta gelen kurallarını ihtiva etmektedir.

Fazileti

Faziletine ilişkin bazı rivayetler nakledilmiştir. Bu sûrenin inişine 70.000 meleğin eşlik ettiğini bildiren yukarıdaki hadis bunlardan biridir. Başka bir rivayette Hz. Ömer’in, “En‘âm sûresi Kur’an’ın seçkin sûrelerinden biridir” dediği (Dârimî, “Fezâilü’l-Kur’ân”, 17) ve faziletini vurguladığı; Hz. Ali’nin de okuyan kimsenin Allah’ın rızâsını kazanacağını ifade ettiği yolunda rivayetler vardır (bk. İbn Atıyye, II, 265).



https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/sure/6-enam-suresi

25 Temmuz 2021 Pazar

Mâide Suresi-nuzül sebebi-konusu-fazileti

Hakkında

Medine döneminde inmiştir. 120 âyettir. Sûre, adını 112. ve 114. âyetlerde yer alan “mâide” (sofra) kelimesinden almıştır. Sûrede başlıca; verilen sözlerin yerine getirilmesi, İsrailoğullarının sözlerinde durmamaları, Hıristiyanların yanlış inançları, dünyaya düşkünlükleri ve yolsuzlukları, müslümanlar için bazı talimat, uyarı ve dinî hükümler konu edilmektedir.

Nuzül

Mushaftaki sıralamada 5., iniş sırasına göre 112. sûredir. Fetih sûresinden sonra, Tevbe’den önce Medine’de nâzil olmuştur. Medine döneminde bir defada indiğine ve son inen sûrelerden olduğuna dair rivayetler bulunmakla birlikte (Tirmizî, “Tefsîr”, 6/20; Müsned, II, 176; VI, 455; Hâkim, Müstedrek, II, 311), bu rivayetlerin gerek sûrenin ihtiva ettiği konulara gerekse sûre içindeki âyetlerin iniş sebebiyle ilgili bilgilere uygun düşmediğini savunan Ateş’e göre sûre, Medine döneminde uzun bir zaman dilimi içerisinde peyderpey inmiş, ancak Hz. Peygamber’in hayatının sonlarında tertip edilmiş olması sebebiyle tamamının bir defada indiği sanılarak bu rivayetler ortaya çıkmıştır (II, 448). Gösterilen gerekçeler incelendiğinde bu görüşün daha isabetli olduğu anlaşılmaktadır.

Konusu

Muhteva bakımından Nisâ sûresinin devamı mahiyetindedir. Zira Nisâ sûresinin son bölümünde değinilen yahudi ve hıristiyanların bâtıl inançları, tutum ve davranışları bu sûrede de ağırlıklı olarak ele alınmış ve bunlarla ilgili önemli açıklamalar yapılmıştır. Bunun dışında akidlere bağlılık, yardımlaşmada ölçü, helâl ve haram olan yiyecekler, av ve avlanma hükümleri, hayvanlarla ilgili bazı Câhiliye âdetlerinin yersizliği, Ehl-i kitabın kestiklerini yemenin ve kadınlarıyla evlenmenin câiz olması; abdest, gusül, teyemmüm, temizlik ve hac farîzasıyla ilgili hükümler; hırsızlık, yol kesicilik ve ülkede fesat çıkarmanın cezası, cihadın lüzumu, insanların birbirlerine iyilikle muamele etmeleri, fiil ve niyette doğruluk ve adalet üzere bulunmaları, yemin kefâreti, vasiyet, dinden dönmenin kötülüğü, içtimaî ve ahlâkî münasebetler, içki ve kumar yasağı gibi dinî ve hukukî konular ele alınmaktadır. Bunlara ek olarak sûrede öğüt ve ibret alınacak kıssalar yer almıştır. Bunlar, Hz. Âdem’in iki oğlunun kıssası ile Hz. Mûsâ ve Hz. Îsâ’nın hayat hikâyelerinden kesitler şeklindedir. Ayrıca sûrede âhiret hallerinden de bahsedilmektedir.

Fazileti

Abdullah b. Amr b. Âs’ın şöyle dediği rivayet edilir: “Hz. Peygamber bineği üzerinde iken ona Mâide sûresi indi. (O sıradaki ruh halinden dolayı) binek onu taşıyamadı, bunun üzerine Hz. Peygamber bineğinden indi” (Müsned, II, 176).

Sûrenin bir defada indiği görüşünde olanları destekleyen bir başka rivayete göre Esmâ binti Yezîd şöyle demiştir: “Ben Hz. Peygamber’in devesi Adbâ’nın yularını tutuyordum, o anda Hz. Peygamber’e Mâide sûresinin tamamı nâzil oldu. Sûrenin ağırlığından neredeyse devenin bacakları kırılacaktı” (Müsned, VI, 455).

https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/sure/5-maide-suresi

24 Temmuz 2021 Cumartesi

Nisâ Suresi-nuzül sebebi-konusu

Hakkında

Medine döneminde inmiştir. 176 âyettir. Sûre, özellikle kadın haklarından,onların hukûkî ve sosyal konumlarından bahsettiği için bu adı almıştır. “Nisâ” kadınlar demektir.

Nuzül

Mushaftaki sıralamada dördüncü, iniş sırasına göre doksan ikinci sûredir. Mümtehine sûresinden sonra, Zilzâl’den önce inmiştir. Bakara, Enfâl, Âl-i İmrân, Ahzâb ve Mümtehine sûreleri Medine’de Nisâ’dan önce nâzil olmuştur. Sûrenin, hicretten sonra 5 veya 6. yılda Müreysî Gazvesi’nde dinî hükümler ve uygulamalar arasına girdiği bilinen teyemmüm âyetini ihtiva etmesi, ağırlıklı olarak bu yıllarda indiğini düşündürmektedir. Buhârî’de yer alan (“Ferâiz”, 14) Nisâ sûresinin 176. âyetinin Kur’an’ın son âyeti olduğu yönündeki rivayet dikkate alındığında, başka bazı sûreler gibi bunun da nüzûlünün geniş bir sürede tamamlandığı söylenebilir.

Sûrenin hicret günlerinde veya Mekke’de nâzil olduğunu ifade eden rivayetler zayıf bulunmuştur. “Ey insanlar!” hitabıyla başlayan sûrelerin Mekke’de vahyedildiği yönündeki kabulden hareketle ileri sürülen son iddiaya şöyle karşı çıkılmıştır: Medine’de geldiği bilinen birçok âyette benzer hitaplar bulunmaktadır ve Medine’de “ey insanlar!” denildiğinde bununla yalnızca Medineliler kastedilmez; dolayısıyla bu hitap Mekke’de inişin işareti değildir (İbn Âşûr, IV, 212).

Konusu

Kur’an-ı Kerîm’in özü ve özeti olan Fâtiha sûresinde müminler, “(Rabbimiz!) Ancak sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz. Bizi dosdoğru yola ilet” (1/5-6) diyorlardı. Bu sûrede, Fâtiha’da yer alan ilkelerin –daha ziyade kulluk ve doğru yolla ilgili– detayları üç ayrı alanda verilmektedir:

a) Kadın-erkek ilişkisi ve aile hayatı. Bu alanla ilgili olarak bütün insanların aynı kökten geldiği, kadının da aynı nefisten yaratıldığı, insanların hemcinslerine iyi davranmaları, erkek ve kadın her insanın hayata başladıkları koruyucu ve besleyici yatak olan ana rahmini ve akrabalık ilişkisinin doğurduğu hakları unutmamaları gerektiği bildirilmiş; akraba, eş, analı-babalı, yetim, hür ve câriye olarak kadınların hakları, aile hayatının kuralları ve miras hükümleri açıklanmış, gerektiği yer ve durumda hükümler müeyyidelere bağlanmıştır.

b) Kur’an-ı Kerîm’in inanan muhatapları, kadın-erkek ve aile ilişkilerinde Allah’a kulluk edecekleri gibi inanan ve inanmayan diğer insanlarla ilişkilerinde de Allah’a kul olma şuurunu koruyacak, O’nun tâlimatına uygun davranacaklardır. Bu alana ait olmak üzere sûrede canın, malın ve mülkiyetin korunması, bunlara karşı yapılan tecavüzlerin cezalandırılması; adalet, iyilik, yardımlaşma, emanete riayet edilmesi gibi konulara ve hükümlere yer verilmiş; müminlerle “münafıklar, yahudiler ve müşrikler” arasındaki ilişkilere ait kaide ve hükümler getirilmiş; hicretin hükmü açıklanmış ve câhiliye izlerinin silinmesi teşvik edilerek alkollü içki kullanımının yasaklanmasına ilk adımlar atılmıştır.

c) Üçüncü olarak da çeşitli âyetlerde vakit namazı, korku namazı, namaz için gerekli bulunan temizlik (tahâret) gibi ibadetlere, ferdî ve sosyal ahlâk kurallarına yer verilmiş; böylece sosyal kurallar, düzenlemeler ve kurumlardan maksadın sağlıklı bir “Allah-kul ilişkisi” kurmaya, yalnızca Allah’a kul olmak isteyenlerin önündeki engelleri kaldırmaya yönelik olduğuna işaret buyurulmuştur.

https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/sure/4-nisa-suresi