Hadislerin doğru anlaşılması konusunda günümüzde yaşanan problemler­den birisi de, zayıf ve mevzû hadislerin sahih hadislerle karıştırılarak sahîh ha­dis gibi sunulmasıdır. Özellikle günümüzde yapılan vaazlarda, dinî sohbet ve konuşmalarda zayıf ve uydurma hadislerin yoğun bir şekilde kullanıldığını müşahede etmekteyiz. Dinî mahiyette yazılan bazı eserlerde yer verilen hadislerin, dipnotlarda kaynaklarının, sıhhat durumlarının verilmemesi, kanaatimizce bir hata ve eksikliktir. Bu hatayı zaman zaman bazı akademisyenlerin de yaptığı ve bu konuda gerekli titizliği göstermedikleri, kaleme aldıkları eserlerden ve yap­tıkları konuşmalardan anlaşılmaktadır.

Bazı ilahiyat mezunlarının, vaizlik, müftülük, din görevliliği ve öğretmenlik gibi mesleklere atıldıklarında cemaate ve öğrencilere bol miktarda zayıf ve mevzû hadis nakletmeleri, ilahiyat tahsilinde gerekli hadis formasyonunu yete­rince alamadıklarını göstermektedir. Pek çok zayıf ve mevzû hadis din görevli­leri ve din dersi öğretmenleri tarafından sahih hadis gibi halka ve öğrencilere nakledilmektedir. Yaşar Kandemir konunun önemine binaen şu tesbitlerde bu­lunmaktadır: "Hz.Peygamber adına hadis uyduranlar, muhaddislerin azimli çabaları sonunda tanınmış, icad ettikleri sözler de mevzûat kitaplarında top­lanmıştır. Bununla beraber onlardan gelecek tehlikenin tamamen ortadan kalk­tığı söylenemez; çünkü manasının doğruluğu ve İslâm prensiplerine uygunluğu sebebiyle hadis diye meşhur olmuş pek çok uydurma haber bugün dahi diller­de dolaşmakta ve bazı kitaplarda yer almış bulunmaktadır. Bahis konusu teh­likelerden tamamen emin olmak için, bahis olduğu kati surette bilinmeyen söz­lerin güvenilir hadis kitaplarında bulunup bulunmadığım tahkik emekten başka çıkar yol yoktur.”1 Yusuf el-Kardâvî, yaşanan bu acı gerçeği-ülkemizde ol­duğu gibi- gezdiği İslâm ülkelerinde de müşahede ettiğini sitemkâr bir şekilde şöyle anlatır: "Bir çok îslâm beldesinde bulunan mescitlerdeki hatip ve vaizle­rin çoğunun afeti, onların geceleyin odun toplayanlar gibi olmalarıdır. Onların düşüncesi, sahîh veya hasen bir senedi olmasa da, halkı harekete sevk edecek hadisleri almaktır. Öyle ki, nerede ise bulunduğum her Cuma hutbesinde veya her vaaz dersinde zayıf hadislerden, hatta çok zayıflardan, bazen de uydurma­lardan bir demet işitmişimdir"2

Yusuf el-Kardâvî, Ibn Hacer el Heysemî’nin (Ö.974/1566) kendi dönemin­de hatiplerden, konuşmalarında kullandıkları hadislerin râvilerini bilmeleri, onlar hakkında bilgi vermeleri, sahîh ile sahîh olmayan hadisleri birbirine ka­rıştırmamaları gerektiğini, aksi takdirde hatibi, hitabetten men etmelerini za­manının yöneticilerinden ısrarla istediğini "el-Fetevâ el-Hadisiyye" isimli ese­rinden nakletmekte ve haklı olarak günümüzde de aynı uygulamanın yapılma­sını ısrarla istemektedir.3 M. Tayyib Okiç de Osmanlı döneminde benzer bir uygulamadan şöyle bahseder: Memnuniyetle burada ifade edelim ki, Osmanlı imparatorluğunda bu meseleye gereken ehemmiyet verilmiş ve mevzû hadisler­den sakınılması için kadılara ta’mimler yapılmıştır. Böyle bir ta’mime Ankara şer’i mahkeme sicilinde de tesadüf ettiğimizi hatırlatalım. Bu ta’mim Şeyhü’l- Islâm Yahya tarafından verilmiş ve 1673 Ağustos ayı başlarında kayda geçil­miştir.4 Geçmişte gösterilen bu tür uygulamaların benzerlerine günümüzde de ihtiyaç duyulduğu kanısındayız.

Halkımızın, hadis kültürü ve bilgisi yok denecek kadar az ve zayıf olduğu için kendilerine sunulan sahih olmayan hadisleri ayırt etme imkânı yoktur. Gü­vendiği kimselerden duyduğu hadisleri tereddütsüz kabul etmektedir. Çünkü halkın hadis kültür ve bilgisi kitâbî ve İlmî olmayıp, şifâhî olarak duydukların­dan, vaaz kürsülerinden, takvim yapraklarından, gazete köşelerinde yer alan dinî içerikli yazılardan, radyo ve televizyon konuşmalarından oluşmaktadır. 5 Durum böyle olunca insanımızın kendisine nakledilen hadislerin kritiğini yap­masını, makbul ve merdut rivayetleri tefrik etmesini beklemek beyhudedir.

A. Zayıf Hadis ve Zayıf Hadisle Amel Etme

Zayıf hadisin tarifini doğru bir şekilde anlayabilmek için öncelikle sahih hadişin ilmî olarak tarifini yapmak gerekir. Sahih hadis: Adalet ve zabt şartları­na sahip olan ravilerin, muttasıl bir senedle şazz ve illetten uzak olarak rivayet ettikleri hadislerdir.6 Zayıf hadis: Sahih veya hasen hadisin şartlarından birisi ya da bir kaçı bulunmayan hadistir.7 Görüldüğü gibi sahih hadis için beş şart (ravinin adaleti, zabtı, senedin kopuksuz olması, hadisin şazz ve illetli olmama­sı) söz konusudur. Eğer bu beş şarttan birisi veyahut bir kaçı bulunmazsa ha­dis zayıf olarak isimlendirilmektedir. Hadisteki zayıflık genel olarak ya hadisi rivayet eden ravinin şahsiyetinden, ya da hadisin senedinden kaynaklanmakta­dır. Bugün için zayıf hadisler konusunda bilinmesi gereken en önemli hususlar; zayıf hadis ve çeşitleri, zayıf hadisle amel edilmesi, sahih hadisle karıştırma me­selesi ve zayıf hadislerin tanınması gibi konulardır.

Zayıf hadisle amel söz konusu olunca, öncelikle elimizdeki hadisin zayıf olup olmadığının tesbiti gerekmektedir. Bunun için hadisin sıhhat veya za’fın- da, ricalin sika olup olmadığı konusunda muhaddisler arasındaki ihtilâfları bil­mek gerekir. Çünkü rical hakkında verilen zayıf veya sika; hadis hakkında ve­rilen sahih veya zayıf hükmü, alimlerin ferdî içtihatlarına dayanmaktadır. Biri­ne göre zayıf olan bir ravi diğerine göre sika, birine göre zayıf olan bir hadis diğerine göre sahih veya hasen olabilir.8 Dolayısıyla hadislerin sıhhat durumla­rının değerlendirilmesi içtihâdî olduğundan hadisin sıhhati değişkenlik arzet- mektedir. içtihâdî kararlarda ise her zaman yanılma payı olduğu için en sahih bildiğimiz hadis kaynakları içerisinde bile zayıf veya mevzû hadis bulunabile­ceği ihtimalini unutmamak gerekir.

Zayıf hadisle amel etme konusunda her dönemde âlimler arasında leh ve aleyhte çok şeyler söylenmiş ve ortaya farklı görüşler çıkmıştır. Genel olarak bu farklı görüşler üç grupta toplanmaktadır:

1)- Hiçbir konuda zayıf hadisle amel etmek câiz değildir, ister haram, helâl konularında olsun, ister amellerin faziletiyle ilgili konularda olsun hiçbir sûret- te zayıf hadisle amel edilmez. Yahya b. Maîn (ö.233/847), Ebû Şâme Adurrah- man b. Ismâil (ö.665/1267), Ebû Bekr b. el-Arabî (Ö.543/1148), Ibn Hazm (Ö.456/1064) gibi âlimler bu görüşü savunmaktadırlar.9

2)- Ahkâm konuları dışında amellerin faziletiyle ilgili konularda zayıf ha­disle amel edilir. Bu konuda icmanın olduğu ifade edilmektedir.10 Ibnü’s-Salâh (Ö.643/1245) tergib ve terhib konularında zayıf hadisinin rivâyet edilmesinin caiz olduğunu belirtir.11 İbn Hacer (Ö.852/1449) amellerin fazileti konusunda­ki hadislerle amel edebilmek için üç şart ileri sürer:

a)- Hadisteki zayıflığın şiddetli olmaması, b)- Amel edilecek zayıf hadisin Is­lâm dininin prensiplerinden birine uygun olması, c)- Amel ederken hadisin Hz. Peygamber’e ait olup olmama noktasında ihtiyatlı davranarak hadisin subûtü- na kesin olarak inanılmaması. Çünkü hadisin Hz. Peygamber’e ait olmama ih­timali sözkonusudur. Alâî (ö.761/1359) birinci şartta âlimlerin ittifâkı olduğu­nu ifade eder, ikinci ve üçüncü şartı da Ibn Abdisselâm (ö.660/1262) ve Ibn Dakîk el-îd (ö.702/1302) zikretmişlerdir.12 Yusuf el-Kardâvî bu üç şartı yeterli görmeyip bunlara şu iki şartı da ilave etmektedir: a)- Aklın, dinin veya dilin ka­bul etmediği mübalağalara ve korkutmalara şâmil olmaması, b)- Kendisinden daha kuvvetli diğer bir şer’î delil ile çelişmemesi.13

3)- Bazı şartlarla ahkâm konularında da zayıf hadislerle amel edilebilir. Uy­gulamada müşâhede edildiğine göre, fedâil için ileri sürülen şartlardan farklı bir takım şartlarla, ahkâmda da zayıf hadisle amel edilmiştir. Ahkâmda zayıf hadisle amel konusundaki görüşler kısaca şöyledir: a)- Başka zayıf hadislerle veya diğer bir takım delillerle takviye edilen hadislerle ahkâmda amel edilir, b)- Isnadları zayıf da olsa, muhtevasıyla ümmetin amel edegeldikleri hadisle ah­kâmda amel edilir, c)- ihtiyata daha uygunsa zayıf hadisle ahkâmda amel edi­lir. d)- Herhangi bir konuda zayıf hadisten başka delil yoksa re’ye tercih edile­rek zayıf hadisle amel edilir.14 Ahmet b. Hanbel (ö.241/855) ve Ebû Dâvûd es- Sicistânî’ye (ö.275/888) göre başka bir hadis bulunmadığı takdirde ahkâm ko­nularında da amel edilebilir.15 Ancak bu tür hadislerin çok zayıf olmaması ge­rekir. Çünkü çok zayıf olan hadisle hiçbir sûrette amel edilmez.16 Ebû Dâvûd ve Ibn Hanbel’in bu görüşü âlimler arasında tartışmaya yol açmış ve onların bu görüşleri değişik şekillerde değerlendirilmiştir. Örneğin onların döneminde za­yıf sayılan hadislerin pek çoğu, daha sonraki dönemlerde hasen olarak kabul edilen hadislerdir yorumu yapılmıştır. Veyahut onlar, bu görüşleriyle zayıf ha­disin kıyasa tercih edilmesini kastetmiş olabilirler denilmiştir.17 Zayıf hadisle­rin zayıflık derecesi hepsinde aynı değildir. Zayıflığı bir şâhid veya mütâbaatla bertaraf edilen zayıf hadis ki, bu bir cihetten hasene, bir başka cihetten de za­yıfa benzer, ancak hasene daha yakındır. Zayıflığı mutavassıt olan hadis: Bu da râvisi hakkında "zaîfu’lu- hadis" veya "merdûdu’lu - hadis" veya "münkeru’l- hadis" denen rivayettir. Senedinde müttehem veya metrûk birisi bulunan riva­yetler de, çok zayıf hadisler olarak değerlendirilir.18 Dolayısıyla zayıf hadisler amel etme konusunda hadisin zayıflık derecesi ile amel edilecek konu gözardı edilmemelidir.

Zayıf hadisleri rivayet ederken mutlaka zayıf oldukları beyân edilerek rivâ- yet edilmesi gerektiği unutmamak gerekir.19 Ayrıca bu tür hadisler, cezim siga- sıyla (kesinlik ifade eden) değil de, temrîz sigasıyla (meçhul) rivâyet edilmesi hadisçiler arasında kabul edilen bir kural haline gelmiştir.20 Ancak günümüzde bu kurala hiç uyulmamaktadır.

Hayri Kırbaşoğlu, zayıf hadisle amel edilmesinin doğru olmadığını, bunun pek çok sakıncasının bulunduğunu şöyle açıklar: Zayıf hadisle amel edilebilir anlayışı, tahmin edilenden fazla zayıf, hatta mevzû hadisin bünyemize girip yerleşmesi ile sonuçlanmıştır. Bu ise İslâmî ilimler ve düşünce geleneğimizde ciddi yaralar açmıştır. Bilhassa vaaz-u nasihat amacıyla bu tür hadislere sık sık başvurulmuş, halka yönelik olarak yazılmış popüler dîni kitaplarda da özellik­le bu tür hadisler yoğun olarak kullanılmıştır ve hala kullanılmaktadır. Başka bir sakınca da, bu kapı açılınca amellerin fazileti veya tergib ve terhib alanına hasretmek de mümkün olmamış ve başka alanlarda da zayıf hadis kullanılma­sında beis görülmemiştir. Tergib-terhib, amellerin faziletleri v.b. konulardaki hadislerin zayıf olmasını önemsiz görmenin müslümanlara ne kadar pahalıya mal olduğunu bugün her zamankinden daha iyi anlamış oluyoruz. Zira Islâm dünyasının sağlıksız bir din anlayışının oluşumunda, zayıf hadislerin büyük rol oynadığı tartışma kabul etmez bir hakikattir. Din denilen şey, fıkhı ilgilendiren ahkâm hadisleri kadar, hatta ondan da önemli olarak bir zihniyettir, insanın insana, tarihe, tabiata, eşyaya ve yaratıcısı olan Allah’a bakış açısını şekillendi­ren bir "dünya görüşü" dür. Bu zihniyet ve dünya görüşünü belirleyen ise ah­kâm hadislerinden ziyâde tergib-terhib, amellerin faziletleri v.b. konulardaki hadisler olmuştur. Bu olumsuz gidişata bir son vermek ve din anlayışımızı da­ha sağlıklı bir hale getirmek için, en az ahkâm hadislerine gösterdiğimiz titizlik kadar, tergib-terhib, fedâil v.b. konulardaki hadislerde de titizlik göstermek ve bu alanda da olabildiğince sahîh hadislere başvurmak gerekir.21 Subhi Sâlih de zayıf hadisle amel etmeyi sakıncalı bulduğunu şu şekilde ifade eder: Fedâil de ahkâm gibi dinin esas prensiplerindendir. Müsamahakâr davrananların, amel­lerin fazileti konusunda zayıf hadis rivâyet edebilmek için öne sürdükleri şart­lar ne kadar çok ve müsâit olursa olsun, zayıf hadis rivâyetini kabul etmiyoruz. Gerek şerî ve gerekse fedâil bâbında, elimizde, başkasına lüzum bırakmayacak kadar çok sahîh ve hasen hadis vardır. Biz-bu şartların çokluğuna rağmen-za- yıf hadislerin sabit olduğuna bir türlü inanamıyoruz. Böyle olsaydı ona hiç za­yıf dermiydik. Hâsılı, zayıf hadisler hakkında şüphe etmekten kendimizi alamı­yoruz.22 Yusuf el-Kardâvî de zayıf hadisle amel etmeye pek ılımlı bakmamakta ve bazı sakıncalarının olduğunu şöyle dile getirmektedir: Çok tehlikeli durum­lardan birisi de, bazı sâlih amellere, ondaki sevâbı büyütmek suretiyle, hacmin­den büyük ve hakettiğinden çok kıymet verilmesi, hatta, din nazarında daha önemli-ve daha yüksek derecedeki amelleri aşmasıdır. Bunun karşısında ise ba­zı mahzurlu amellere önem verilmesi, diğerlerini sönük bırakacak derecede on­daki cezânın büyütülmesi vardır. Ortaya çıkan bu durum toplumda psikolojik çalkantılara yol açmış ve bazı kişileri dinden dahi uzaklaştırmıştır.23 Bu görüş­lere tam olarak katılmamakla beraber saygı duyduğumuzu ve düşünmeye de­ğer bulduğumuzu belirtmek isteriz.

Netice olarak şunu söyleyebiliriz ki, yukarıda yer verdiğimiz görüşlerdeki bazı kaygıları taşımakla beraber, bize göre mu’tedil ve makul olan görüş; zayıf hadislerin hiçbir işe yaramayacağı kanaati son derece yanlıştır. Bu kanaata va­rılmasında çok zaman zayıf hadislerin mevzû hadislerle karıştırılması rol oyna­dığı gibi, zayıf hadisleri mertebeleri olduğunun göz önüne alınmayışının da te­siri vardır. Zayıflığı şiddetli olmamak şartıyla, bir takım karine ve delillerle desteklenen zayıf hadislerin, i’tikat ve haram-helâl konuları dışında delil olabi­leceği görüşünü benimsiyoruz. Fakat zayıf hadisle fedâil konusunda herkesin amel edebilmesi mümkün iken, fıkhî bir konudaki zayıf hadisle ancak âlimler ve fukaha amel edebilir. Çünkü ahkâm hadislerinden hüküm çıkarmak belli bir formasyonu gerektirir. Zayıf hadisleri mutlak kabul veya red yerine, özellikle­rine ve kullanılacakları konuya göre ayrı ayrı değerlendirmek en isabetli yol­dur. Nitekim âlimlerin çoğunluğunun geçmiş tatbikatı da budur.24

B-Zayıf Hadislere Örnekler

Günümüzde zayıf hadislerle ilgili olarak gördüğümüz problemlerden en önemlisi zayıf hadisi, zayıf olarak belirtmeksizin sahîh hadis gibi nakletmektir. Nakledilen her hadisin özellikle de zayıf hadisin, ister onunla amel edilsin ve­ya edilmesin sıhhat durumu açıklanmalıdır. Problem olarak karşımıza çıkan, sahih hadisle karıştırılan ve halk arasında sıhhat durumu bilinmeyip yaygın olarak nakledilen şu zayıf hadisler akla gelmektedir:

" Üç sebepten dolayı Arabi seviniz: Çünkü ben Arabım, Kur’an Arapça ve Cennet ehlinin lisanı Arapça’dır.1,25

"Ümmetimin ihtilâfı rahmettir."26

"Mü’minin niyeti, amelinden hayırlıdır.1,27

"İşlerin hayırlısı orta olanıdır.1,28

"iki günü birbirine eşit olan aldanmıştır."29

"Küçük yaşta ilim öğrenmek taşa nakış yapmak gibidir."30

"Kelamdan önce selâm gelir."31

"Fakirlik neredeyse imânsızlık olacaktı."32

Hz. Peygamber bir savaştan dönerken "Küçük savaştan büyük savaşa dön­dük" buyurmuşlardır. Bunun üzerine ashâb "Büyük savaş nedir?" diye sor­muşlar. Hz. Peygamber de "Nefisle savaşmaktır." şeklinde cevap vermiştir.33

"Ümmetim için, dinine dair kırk hadis ezberleyeni Allah’ü Teâlâ, kıyâmet gününde, fakih ve âlimler zümresi arasında diriltir."34

"Abdest üstüne abdest, nur üstüne nurdur."35

"Hikmetin başı Allah korkusudur."36

"Mü’minin firâsetinden sakının. Çünkü o baktığında Allah’ın nuru ile bakar."37

"Rabbim beni terbiye etti, terbiyemi ne güzel yaptı."38

"insan dostunun dini üzerinedir; kiminle dostluk yaptığına bakın."39

"Namaz dinin direğidir.1140

C- Zayıf Hadisleri Tanıma Yolları

Zayıf hadisleri tanımanın ve öğrenmenin yolu, bazı kaynakları tanımaktan ve onlara müracaat etmekten geçiyor. Muhaddisler bazı zayıf hadisleri bir ara­ya toplayan ve zayıflık sebeplerini açıklayan eserler te’lif etmişlerdir. Zayıf râ- vileri her yönüyle tanıtan ve onlar hakkında geniş bilgi veren ricâl dediğimiz ta- bakât kitapları da hayli çoktur. Zayıf hadisleri ve zayıf râvileri bize tanıtan ve onlara müracaat etmekten müstağni kalamayacağımız eserlerin bazıları şunlar­dır:

a)- Ibn Hibbân (ö.354/965): Kitâbu’l-Mecrûhîn

b)- Zehebî (Ö.748/1347): Mîzânul’-I’tidâl, el-Muğnî fi’d-Duafâ

c)- Ukaylî (ö.322/934): Kitâbu’d-Duafâiİ-Kebîr

d)- Ibn Adî (ö.365/975): el-Kâmil fî Duafâi’r-Ricâl.

e)- Buhârî (Ö.256/870): Kitabu’d-Duafâi’s-Sağîr.

f)- Ibn Hacer (ö.852/1449): Lisânu’l-Mîzân.

g)- Dârekutnî (Ö.385/995): ed-duafâ ve’l-Metrûkîn.

h)- Ibnu’l-Cevzî (ö.597/1200): Kitâbu’d-Duafâ ve’l-Metrûkîn.

ı)- Nesâî (Ö.303/915): Kitâbu’d-Duafâ ve’l-Metrûkîn.

Zayıf hadisleri bilmenin yollarından birisi de bazı hadis kaynaklarının mü­ellifleri tarafından hadisin sıhhat durumunun belirtilmesidir. Örneğin, Tirmizî (ö.279/892), Sünen’inde pek çok zayıf hadisi sebepleriyle beraber belirtmiştir. Aynı şekilde Suyûti de (ö.911/1505) el-Câmiu’s-Sağîr isimli eserinde hadislerin sıhhat durumlarını açıklamıştır. Bununla beraber bazı kaynaklara yapılan tah- riç çalışmalarından da bu yönde istifade edilebilir. Örneğin, Irâkî’nin (ö.806/1403), Gazali’nin (ö.505/1111) İhyâs’ına yaptığı Tahrîcu Ahâdisi Ihyâ, Ibn Hacer el-Askalânî’nin (Ö.852/1448), Keşşaf üzerine yaptığı tahrici el-Kâfiş’- Şâf fî Tahrîci Ehâdisi’l-Keşşâf, Zeylâî’nin (Ö.762/1360) Hidâye üzerine yaptığı Nasbu’r-Râye li Tahrîci Ehâdisi’l-Hidâye isimli eserlerden zayıf hadis bulma açısından istifade edilebilir. Ayrıca bazı zayıf hadisleri, daha sonra isimlerini vereceğimiz mevzûât kitaplarından ve halkın dilinde meşhur olmuş olan hadis­leri bir araya getiren kitaplardan da tanıma imkânımız söz konusudur. Bu ara­da zayıf râviler ve zayıf hadisler hakkında hadis şerhlerinde verilen bilgileri de unutmamak gerekir.

D. Mevzû Hadisler ve Ortaya Çıkışı

Burada mevzû hadisler konusunu enine boyuna inceleyecek ve konu hak­kında geniş bilgi verecek değiliz. Esas olarak günümüzde önümüze çıkan prob­lem; mevzû hadislerin sahîh hadislerle karıştırılması, sahîh hadisler gibi halka takdim edilmesi ve halka sunulmasıdır. Amacımız günümüzle ilgili olarak mev­zû hadis konusunda bazı pratik bilgiler vermek ve akabinde bazı örnekler sun­maktır. Önce mevzû hadisin İlmî tarifini yaparak konuya başlayalım. Hz. Pey­gamber’e âit olmadığı halde O’nun adına uydurulmuş ve O’na izâfe edilmiş sözlere mevzû hadis denir.41 Mevzû hadislerin ilk defa tarih sahnesine çıkışı ko­nusunda farklı görüşler olmasına karşı âlimlerin çoğu, Hz.Osman’ın şehid edil­mesinden sonra ortaya çıktığı görüşündedirler, ilk olarak mevzû hadis uydu­ranlar arasında Şia, Mürcie, Kaderiye, Cehmiye, Müşebbihe ve Haricîler gibi siyasî ve itikâdî fırkaların etkili olduğu tesbit edilmektedir.42 Daha sonraki dö­nemlerde mevzû hadis faaliyetine daha başka fırkalar ve cemaatler katılarak bu süreç devam etmiş, hicri II. ve III. asırda en yüksek seviyeye ulaşmıştır.43 Hadis uydurmayı çok kesin ifadeleriyle yasaklayan Hz. Peygamber, bu fırkalar tara­fından hiç dinlenmemiştir. Halbûki Peygamberimiz’in bu konudaki hadisleri çok kesin ve nettir. O şöyle buyuruyor: "Benim hakkımda kasıtlı olarak yalan söyleyen Cehennem’deki yerine hazır olsun."44 "Her kim yalan olduğunu bildi­ği bir sözü, benim hadisim olarak rivâyet ederse, yalancılardan biri de kendisi­dir."45 "Bana izafe edilen yalan, başka birine izafe edilen yalan gibi değildir. Kim benim adıma bilerek yalan uydurursa, Cehennem’deki yerine hazırlan­sın.1,46 Sahabe ve tabiûndan bazıları bu hadislerdeki vaîdden korktukları için, hata yaparım, eksik veya ziyâde yaparım endişesiyle Hz. Peygamber’den çok fazla hadis rivâyet etmemişlerdir.47 îbnü’l-Cevzî (Ö.597/1201) bazen hadisin is- nâdındaki râvilerin hepsi güvenilir olmasına karşın hadisin uydurma olabilece­ğini, ancak bunun tesbitinin çok zor olduğunu ve bunu işin uzmanlarının bile­ceğini söyler.48 Az da olsa bu şekilde uydurma hadislerin mevcûdiyetine zaman zaman rastlanmaktadır.

Muhteva açısından mevzû hadisleri incelediğimizde bir kısmının, Islâm’a aykırı, mantık dışı, gülünç ifadeler olduğu, bir kısmının ise, Islâm’a aykırı ol­madığı, güzel, faydalı, vecîz ve hâkimâne sözler olduğunu tesbit etmekteyiz. Hangi tür mevzû hadis olursa olsun Peygamber adına onlarla amel etmek câiz olmadığı gibi, bu tür uydurmaları Peygamber’e izâfe ederek nakletmek de câiz değildir ve haramdır.45 Uydurulan hadislerin Hz. Peygamber’in lehinde ve aley­hinde olması kişiyi hiçbir şekilde sorumluluktan kurtarmaz. Önemli olan nok­ta Hz. Peygamber’e âit olmayan bir sözü, Hz. Peygamber’e âit olduğunu söy­lememek ve O’nun adına yalan uydurmamaktır. Hadis rivayetinde aranılan bu ilmî dürüstlüğe bugün de riâyet edilmesi gerekir. Mevzûât sahibi bazı âlimler, naklettikleri bazı mevzû hadislerden sonra bu tür hadisleri değerlendirirken "Manası doğru, ancak uydurmadır, Hz. Peygamber’e ait değildir." ifadelerine yer verirler. Bu ifadelere mevzûât kitaplarında çok sık Taşlanmaktadır.

Tarihi süreç içerisinde yaşanılan problemlerden birisi de, bazı hadislerin mevzû olup olmaması noktasındaki farklı değerlendirmelerin ve içtihâdların ortaya çıkmasıdır. Bu da, değerlendirmeyi yapan hadisçilerin farklı kriterlere, metodolojilere ve anlayış tarzlarına sahip olmalarından kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla mevzû hadislerin tümü üzerinde ittifâk sağlanmış olmayıp, bazı ha­disçilerin mevzu dediklerine bazıları itiraz ederek, hadisin mevzû olmadığını söylemişlerdir. Çünkü bu, neticede içtihâdî verilmiş bir karardır. Bunun en be­lirgin örneği Suyûtî (ö.911/1505) ile Ibnü’l-Cevzî (ö.597/1201) arasında yaşan­dığı müşahede edilmektedir. Ibnü’l-Cevzî’nin mevzû olarak kabul ettiği pek çok hadis, Suyûtî tarafından mevzû olarak kabul edilmemektedir. Bu durum her iki âlimin hadis üzerinde yaptığı inceleme ve tetkikler neticesinde verdiği iç- tihadî hükümden kaynaklanmaktadır. Alimlerin vermiş olduğu bu tür değer­lendirmelere saygı duymak gerekir. Bu konudaki bizim şahsi kanaatimiz şudur: Eğer bir hadise ehil bir muhaddis tarafından uydurma hükmü verilmiş ise, o hadise bir başkası her ne kadar uydurma değildir dese de o hadis üzerine bir şâibe, bir şüphe düşmüş demektir. Neticede p hadisle amel etmeyi insanın içi­ne sindirmesi oldukça zordur.

E» Mevzû Hadislere Örnekler

Günümüzde mevzû olduğu bilinmeden yaygın olarak nakledilen mevzû ha­dislere şunları örnek olarak verebiliriz:

"Dünya âhiretin tarlasıdır"50

"Dünya bir kaya üstünde, o da bir öküzün boynuzu üzerindedir. Öküz boy­nuzunu hareket ettirdiği zaman kaya kımıldar ve yer sallanır ki, buna da dep­rem denir.1,51

" Kibirlenene karşı kibirlenmek sadakadır. 1,52

"Alimlerin mürekkepleri şehitlerin kanından efdâldir.1,53

"Fâşığın gıybeti olmaz. "54

"Kim âşık olur, iffet gösterir ve bunu gizleyerek ölürse o şehittir.1,55

"Az bir sadaka pek çok belâyı defeder."56

"Vakti geçmeden önce namazı kılmakta, ölmeden öncede tevbe etmekte acele ediniz. "57

"Âlimin uykusu ibadettir."58

"ilim Çin’de olsa bile arayınız.1,59

"Ashâbım yıldızlar gibidir, hangisine uyarsanız kurtuluşu bulursunuz. "60

"Vatan sevgisi imândandır. "61

“Tuz size gereklidir. Çünkü yetmiş derde devadır." (Ya Ali sana tuz gere­kir. Çünkü o, yetmiş derde devadır.)62

"Şüphesiz gül, peygamber’in terinden yaratılmıştır."63 "Yemeğe üflemek bereketi giderir."64 "Ben kırık kalplerle beraberim."65

"Patlıcan her derde devâdır ve onda hastalık da yoktur."66 "Bir dirhem fâiz yiyen kimse, otuz altı kez zina etmiş gibi olur..."67 "Allah’ın ilk yarattığı şey akıldır..."68 "Ben hikmet eviyim, Ali ise kapısıdır."69

"Bir saat tefekkür etmek altmış sene ibadetten daha hayırlıdır. " (Veya bir saat tefekkür etmek bir senelik ibadetten daha hayırlıdır.)70

"Mescidde konuşmak ateşin odunu bitirdiği gibi iyilikleri yok eder. "71

"Çok konuşan çok yanılır..."72

" Çocuklarınızı mescidlerinizden uzaklaştırınız. "73

"Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalış."74 "Güzel yüze bakmak ibadettir."75

"Zor duruma düşerseniz mezarda bulunanlardan yardım isteyiniz."76 "Kork Allah’tan korkmayandan."77 "Kim satranç oynarsa, o melundur."78

"Ümmetimin alimleri Israiloğullarının peygamberleri gibidir."79

"Mü’minin artığı şifâdır."80

"Şarap içen kimse (Allah’a) şirk koşmuş olur.81

"insanlar, yöneticilerinin dini üzeredir."82

Mevzû hadis konusunda tasavvuf çevrelerinde de çok miktarda mevzû ha­dis kullanılmakta ve bu çevreler kullandıkları bu hadislerin kendilerine göre mevzû olmadığını iddiâ etmektedirler. Keşf^ve rüyâ yoluyla hadisleri Hz. Pey­gamberden doğrudan aldıklarını söyleyerek, bu hadis alma usûlünün, hadisçi- lerinkinden daha sağlam ve daha mûteber olduğunu iddiâ ettikleri için tarih boyunca hadis alma usûlleri konusunda hadisçilerle mutasavvıflar arasında gö­rüş farklılıklarının olduğu ve tartışmalar yaşandığı bilinmektedir.83 Sufilerin ge­nelde başvurdukları önemli metodlardan birisi keşif, ilhâm ve rüyâ yoluyla ha­dis elde etmek veya elde edilen hadisleri yine bu yollarla Hz. Peygamber’e onaylatmaktır. Çünkü sufilere göre vazgeçilmez olan keşif ve ilhâmın, hadis al­mada yeri ve önemi büyüktür.84 Rüyâ ve keşif yoluyla hadis alınamayacağı ko­nusunda hadisçiler arasında bir nevi ittifakın oluştuğunu söyleyebiliriz. Hadis- çiler bu konuda tavizsizdirler.85 Yapılan bir araştırmada tasavvufta temel daya­nak olarak kullanılan 420 hadisin sıhhat durumları incelenmiş ve bunların % 15 i uydurma, % 21 i zayıf, % 10 u kaynaklarda bulunamamış, % 6 sı da hak­kında hüküm verilmemiş hadisler olarak bu tesbit yapılmıştır.86 Bu araştırma­nın sonuçları bize gösteriyor ki, tasavvuf sahasında hadisçilere göre sahih ol­mayan pek çok hadis delil olarak kullanılmaktadır. Tasavvuf çevrelerinde asıl olarak kabul edilen, mevzû kabul edilmeyen, ancak hadisçiler tarafından mev­zû kabul edilen şu hadisleri örnek olarak verebiliriz:

"Ölmeden önce ölünüz87

"(Ey Muhammed) eğer sen olmasaydın âlemleri yaratmazdım.88

"Ben gizli bir hâzineydim, bilinmeyi murâd ettim, halkı bilinmem için ya­rattım.89

"Kim nefsini bilirse rabbini de bilir. "90

"Dünyayı sevmek her kötülüğün başıdır.,91

"Kalp Allah’ın evidir."92

"Ben yer ve göğe sığmadım, ancak mü’min kulumun kalbine sığdım."93

"Sarıkla kılınan namaz, sarıksız kılınan yirmibeş namaza, sarıkla kılınan Cuma namazı, sarıksız kılınan yetmiş cumaya bedeldir. Sarıkla namaz kılmak­ta onbin sevap vardır."94

Kadınların aleyhine uydurulmuş şu mevzu hadislerin halk arasında yaygın olarak kullanıldığını müşahede etmek mümkündür.

"Kadınlar evlerin lambalarıdır, fakat onlara okuma yazmayı öğretmeyi­niz."95

“Kadınlara danışın onlarla istişare edin. Sonra da onlara muhalefet edin.”96

" Sizden birisi istişare yapmadan bir iş yapmasın. Eğer istişare edecek hiçbir kimse bulamazsa bir kadınla istişare etsin ve onun dediğinin tersini yapsın. Çünkü onun dediğinin tersini yapmasında bereket vardır."97

"Kadına itaat pişmanlıktır."98

"Kadınlar olmasaydı erkekler Cennet’e girecekti."95

Dünya-âhiret dengesinin bozulmasına sebep olan; dünya ve çalışmanın aleyhinde, fakirliğin lehinde uydurulmuş mevzû hadislere de örnekler vermek istiyoruz. Çünkü bu tür hadisler de günümüz insanını menfi olarak etkilemek­te ve bu sebepten dolayı bazı insanların dünyaya, çalışmaya ve zenginliğe kar­şı soğuk olduğu ve uzak kaldığı müşahede edilmektedir. Bu konuda da insanı­mızı bilinçlendirmek ve aydınlatmak gerekir. Konuyla ilgili mevzû hadisler:

"Fakirlik benim övünç vesilemdir, ben onunla övünürüm."100

"Bu ümmetin en hayırlıları fakir olanlarıdır. En süratli bir şekilde Cennet’e yerleşecek olanları da zayıf olanlardır.101

"Fakirlerle birlikte bir toplum olun, çünkü kıyâmette onların devleti ola­caktır."102

“Dünya bir leştir. Onu elde etmek isteyenler de köpeklerdir.”103

"Dünya, âhiret adamlarına haram, âhiret de dünya adamlarına haram, dünya ile âhiret ise Allah adamlarına haramdır."10’’

"Selâmet uzlettedir."105

"Her bir ümmet için anahtar vardır. Cennet’in anahtarları, miskin ve fakir­lerdedir. Onlar kıyamet gününde Allah ile beraberdir."106

"Dünyayı terk etmek sabır işi olup, Allah yolunda kılıç sallamaktan daha zordur. Dünyayı terkeden kimseye Allah mutlaka şehit sevabı kadar sevap ve­rir."107

"Her şeyin anahtarı vardır. Cennetin anahtarı sabırlı fakir ve miskinleri sev­mektir. Onlar kıyâmet gününde Allah ile beraber olacaklardır."108

"Allah dünyaya dedi ki: Ey dünya! Benim velilerime uğra ve onlara hile ve fitne verme. Bana hizmet (itaat) edene ikram et, sana hizmete (itaat) edene ezâ

"Allah zengine zengin olduğu için tevazu gösteren fakire lanet eder ve (o ki­şinin) dininin üçte biri gider."110

Kandil geceleri, mübarek ay, gün ve gecelerle ilgili de pek çok zayıf ve mev- zû hadislerle karşılaşıyoruz. Değişik mahfillerde bu tür hadislerin nakledildiği­ni, özellikle kandil gecelerinde yapılan konuşmalarda bu tür hadislerin sahîh hadis gibi insanlara aktarıldığını görmekteyiz. "Özellikle gün ve gecelerdeki namazlara dâir hadisler. Pazar günü ve gecesi kılınan namazlar, Pazartesi gü­nü ve gecesi kılınan namazlar ile haftanın diğer günleriyle ilgili namazlara dâ­ir hadislerin tamamı yalandır. Şaban’ın ortasındaki gecede kılınan namazla il­gili hadisler de uydurmadır."”1

"Kim Receb’den onbeş gün oruç tutarsa, Allah onu kıyâmet günü emin olanlarla beraber haşredecektir.1,112

"Receb’in diğer aylara göre fazileti, Kur’ân’ın şâir kelâmlara olan üstünlü­ğü gibidir."113

"Kim Receb ayından bir geceyi ihyâ eder ve gündüzünden de bir gün oruç tutarsa, Allah ona Cennet meyvelerinden yedirir ve ona Cennet libâslarından giydirir. Ve ona Rahik-i Mahtûmdan su verir"114

"Kim Receb’den bir gün oruç tutar ve iki rekât namaz kılar ve her rekâtın­da yüz defa âyete’l-kürsiyi okur, ikinci rekâtında da yüz defa (ihlâsı) okursa Cennet’teki makamını görmeden ölmez."115

"Kim Şaban’ın onbeşinci gecesi oniki rekat namaz kılar ve her rekâtta otuz defa ihlâsı okursa Cennet’teki makamını görmeden ve âilesinden cehennemlik on kişiye şefaat etmeden ölmez."116

"Kim Şaban’ın onbeşinci gecesi bin kez ihlâs sûresini, yüz rekat namazda okursa, o kimseye ölüp dünyadan çıkmadan önce Allah, rüyâsında yüz melek gönderir, o meleklerden otuzu onu cennet’le, otuzu Cehennem’den emin oldu­ğunu müjdeler, otuzu da onu hata yapmaktan korurlar, on tanesi de ona düş­manlık edene tuzak kurarlar."117

"Kim Receb’in ilk gecesi akşamından sonra yirmi rek’at namaz kılarsa.... sı- râtı hesapsız geçer.""8

"Kim aşûre günü oruç tutarsa Allah ona 60 sene ibâdet etmiş gibi sevap ya-

İl 119

zar.

Yiyeceklerle de ilgili halkın dilinde dolaşan bazı mevzû hadislerin yer ettiği­ni görmekteyiz. Kabak, patlıcan, nar, üzüm, bakla, karpuz, mercimek, pirinçi, vb. yiyeceklerin faziletiyle ilgili sözler Hz. Peygamber’e izafe edilmeye çalışılı­yor. Örneğin, "Patlıcan her derde şifâdır" sözü120 uydurma hadisler arasında yer alır.

F- Mevzû Hadisleri Tanıma Yolları

Günümüz insanının mevzû hadisler konusunda yaşadığı en önemli prob­lemlerden biri her duyduğu hadisi sağlam kabul etmesi, duyduğu hadisleri kay­naklardan tetkik etme, test etme imkânına sahip olmaması ve mevzûât kitap­larını tanımamasıdır. Dolayısıyla kaynağı gösterilmeyen ve şüpheli görülen ha­disler mutlaka mevzûât kitaplarından tedkik edilmelidir. Müracaat edebilece­ğimiz belli başlı mevzûât kitapları şunlardır:

a)- Makdisî (Ö.507/1113): Tezkiretü’l-Mevzûât.

b)- îbnü’l-Cevzî (ö.597/1201): Kitabu’l-Mevzûât.

c)- Ömer el-Mevsılî (Ö.622/1225): el-Muğnî ani’l-hıfz ve’l Kitâb.

d) es Sağâni (ö.650/1252): el-Mevzûât.

e)- Suyûtî, (Ö.911/1505): el-Leâliu’l-Masnûa fi’l-Ehâdisi’l-Mevzûa.

f)- Ibn Arrâk (Ö.963/1556): Tenzîhu’ş-Şerîa.

g) Fettenî (Ö.986/1578): Tezkiratü’l-Mevzûât.

h)- Aliyyü’l Kârî (Ö.1014/1605): el-Masnûa fî Ma’rifeti’l-Hadîsi’l-Mevzûa, Esrâru’l-Merfûa fi’l-Ahbâri’l-Mevzûa. İkinci eser Ahmed Serdaroğlu tarafın­dan 1966 yılında tercüme edilmiştir.

i)- Şevkânî (ö. 1250/1832): el-Fevâidü’l-Mecmûa fi’l-Ehâdisi’l-Mevzûa.

Mevzû hadisleri bulmada bize kolaylık sağlayan bu kitaplardan istifade edilmekle beraber, halkın dilinde meşhûr olmuş hadisleri (sahih, hasen, zayıf, mevzû vb.) bir araya toplayan eserlerden de mevzû hadisler konusunda istifa­de edilebilir. Bu tür eserlerden piyasada mevcut ve meşhûr olanları şunlardır:

a)- îbn Kayyım el-Cevziyye (ö.751/1350): el-Menâru’l-Münif fi’s-Sahîh ve’d-Daîf.

b)- Zerkeşî (ö.794/1392): et-Tezkira fi’l-Ehâdîsi’l-Müştehira.

c) Sehâvî (ö.902/1496): el-Mekâsidü’l-Hasene.

d)- Suyûtî (ö.911/1505): ed-Dürerü’l-Münteşira fi’l-Ehâdisi’l-Müştehira.

e)- İbnu’d-Deybâ eş-Şeybânî (ö.944/1537): Temyîzu’t-Tayyib mine’l-Habîs.

f)- Aclûnî (ö.l 162/1749): Keşfu’l-Hafâ.

g)- Derviş el-Hût (ö.1276/1859): Esne’l-Metâlib.

Hadis âlimleri erken dönemlerde hadis uyduranlarla yoğun bir mücadele içerisine girmiş ve bu kişileri bir bir tesbit ederek cerh ve ta’dîl açısından nasıl bir şahsiyet olduklarını biyografik (tabakât) kitaplarda herkesin bilmesi için teşhir etmiştir. Bunların kimler olduğunu bilmek için bu tür eserlere müracaat etmek yeterlidir. Ayrıca bazı zayıf ve mevzû hadisleri bilmenin başka bir yolu da bazı kaynaklara yapılan tahriç çalışmalarına müracaat etmektir. Bunlardan bazılarını yukarıda zikretmiştik. Mevzû hadisleri tanımanın bir başka usûlü de hadisçilerin ortaya koymuş olduğu kriterlerin bilinmesidir. Hadis kaynakların­da senedi olmayan bir hadis kabul edilmediği gibi hadisin senedinde hadis uy- durucu bir ravinin bulunması da o hadisin reddi için yeter bir sebeptir. Öte yandan hadisçiler tarafından sağlam bir hadisin Kur’ân’a, sahih hadislere, ic- mâya, dinî prensiplere, akla, kesin olan tarihî olaylara aykırı olmama şartları getirilmiştir. Ayrıca hadisin lafızlarında bir takım bozuklukların bulunmaması gerekir.

Sonuç

Son olarak şunu söyleyebiliriz ki, mevzû hadisler konusunda âlimiyle, aydı­nıyla ve genel halk kitleleriyle bir bütün olarak bir "hassasiyet" geliştirmemiz gerekmektedir. Bu hassasiyeti oluşturmada bir başlangıç olmak üzere, ilim ada­mı, düşünür, öğretmen, vâiz, imâm, müftü, yazar vb. kim olursa olsun, kulla­nacakları hadisler konusunda son derece titiz davranmalı, özellikle mevzû ha­disleri kullanmaktan şiddetle kaçınmalıdır.121 Şunu da belirtmek gerekir ki, ha­dis nakletmeyi sıradan ve basit bir iş olarak telakki etmeyip, hadisin dinde ikin­ci kaynak olduğunu ve dini şekillendirdiğini unutmamak gerekir. Zayıf ve mev­zû hadisleri belirtmeksizin sahih hadis gibi nakletmenin dini açıdan mahzurlu ve memnu olduğu unutulmamalıdır. Her hadisin hükmü ve amel yönü farklı ol­duğu için hadislerin hak ettiği yere konulması, sahîhe sahîh, zayıfa zayıf ve mevzûya mevzû denilmesi ve birbirleriyle kesinlikle karıştırılmaması konusun­da gerekli titizliğin gösterilmesi İlmî dürüstlüğün bir gereğidir. Hadisleri sıhhat açısından kaynaklardan araştırma veya işin uzmanlarına sorma anlayış, bilinç ve alışkanlığı kitlelere kazandırılmalı ve yaygınlaştırılmalıdır.

* İnönü Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Hadis Anabilim Dalı Öğretim Üyesi.

1 Kandemir Yaşar, Mevzû Hadisler, sh. 198.
2 Yusuf el-Kardâvî, Sünneti Anlamada Yöntem, sh., 69, tere., Bünyamin Erul.
3 Yusuf el-Kardâvî, a.g.e., sh., 71-72.
4 Okiç M.Tayyib, Bazı Hadis Meseleleri Üzerinde Tedkikler, sh., 231.
5 Halkımızın zayıf ve mevzû hadisler açısından bilgilenmesi ve bilinçlenmesi konusunda mevzû hadislerle ilgili telif ve tercüme sahasında hadis uzmanları tarafından pek fazla çalışma yapılmadığını itiraf etmek durumundayız. Mevzû hadisler sahasında bir boşluğun olduğu herkesçe hissedilmektedir. En azından birkaç mevzûât kitabı tercüme edilerek bu boşluk giderilmeye çalışılmalıdır.
6 Ibnü’s-Selâh, Ulûmu’l-Hadîs, sh., 9; Suyûtî, Tedrîbu’r/Râvi, 1,63.
7 Ibnü’s-Salâh, a.g.e. sh., 25; Suyûtî, a.g.e., I., 179.
8 Polat Salahattin, Hadis Araştırmaları, sh., 114.
9 Bk. Leknevî, ei-Ecvibetü’l-Fâdile li’l-esileti’l-Aşreti’l-Kâmile, sh, 50, 53-54-56; Suyûtî, a.g.e., I. 299; Kâsımî, Kavâidu’t-Tahdîs, sh., 113; Ahmet Naim, Tecrîd-i Sarih, I, 342,343; Yusuf et Kardâvî, a.g.e., sh., 76-77.
10 Bk. Sehâvî, Fethu-1, Muğîs, I, 311. Ayrıca bk. Leknevî, a.g.e., sh., 37,42,52-53; 57-58; Kâsımî, a.g.e., sh., 113-114.
11 İbnü’s-Salâh, a.g.e. sh., 58.
12 Suyûtî, a.g.e., 1,298-299 Tehânevî, Yeni Usül-i Hadîs, sh., 90, tere., İbrahim Canan; Leknevi, a.g.e., sh., 40- 41. Yusuf el-Kardâvî konulan bu şartlara gerektiği şekilde uyulmadığını sitem ederek şöyle dile getirmektedir: Tergib, terhib, rekâik, vb. konularda zayıf hadisleri rivâyeti câiz görenlerin koymuş olduğu üç şarta maalesef İlmî açıdan riâyet edilmemiştir. Zühd ve rekâik hadisleriyle meşgul olanların çoğu, zayıf ile çok zayıfın arasındaki farkı görmüyorlar, hadisin Kur’ân’la veya Sünnet’le sabit, şer’î bir asla ters düşüp- düşmediğine bakmıyorlar. Bilakis münker veya üzerinde uydurma alâmetleri görülen bir hadisi, çarpıcı ve yeni bir şeyi ilk defa aktarmış olmanın verdiği cazibeye kapılarak nakletmede bir sakınca görmüyorlar. {Yusuf el-Kardâvi, a.g.e., sh., 78.)
13 Yusuf el-Kardâvî, a.g.e., sh., 88-90.
14 Geniş bilgi ve örnekler için bk. Polat Selahattin, a.g.e., sh, 124-127. Ayrıca bk., Kâsımî, a.g.e., sh., 113.
15 Ahmet Naim, a.g.e., I, 343. Ayrıca bk. Leknevî, a.g.e., sh., 46.
16 Et-Tehânevî, a.g.e., sh., 92-93.
17 Bk. et-Tehânevî, a.g.e., sh., 94-104; Ahmet Naim, a.g.e., I, 343-344.
18 Bk. et-Tehânevî, a.g.e., sh., 96 {dipnot, 20).
19 Ahmet Naim, a.g.e., I, 344.
20 Bk. Suyûtî, Tedrîbu’r-Râvî, 1,297; Nurettin ıtr, Menhecü’n-Nakd fî Ulûmi’l-Hadîs, sh., 296; Uğur Mücteba, Ansiklopedik Hadis Terimler Sözlüğü, sh, 402.
21 Kırbaşoğlu Hayri, a.g.e., sh.,132,134.
22 Subhi Salih, Hadis İlimleri ve Hadis Istılahları, sh., 169, tere., M.Yaşar Kandemir.
23 Yusuf el-Kardâvî, a.g.e., sh., 84.
24 Polat Salahattin, a.g.e., sh. 128-129.
25 İbnü’l-Cevzîu’l-Cevzî, Kitâbu’l-Mevzûât, II, 41; Derviş el-Hût, Esne’l,Metâlib, sh., 49; Aclûnî, Keşfu’l-Hafa, 1,54; Elbânî, Siisiletü’l-Ehâdis’z-Zaîfe ve’l-Mevzûa, 1.293.
26 İlimlerin çoğu bu hadis için "Senedi yoktur” ifadesini kullanmışlardır. Bk. Aliyyü’l-Kârî, Esrâru’l-Merfûa, sh. 108.Sehâvî, Mekâsidü’l-Hasene, sh.46-47; Şeybânî, Temyîzü’t-Tayyib, sh.16; Aclûnî, a.g.e., 1,64; Elbânî, a.g.e., I, 141.
27 Hadis zayıftır. Bk. Aliyyü’l-Kârî, Esrâru’l-Merfûa, sh. 359; Suyûtî, ed-Dürerü’l-Münteşira, sh. 402; Sehâvî, a.g.e., sh., 526-527; Şevkânî, el-Fevâdü’l-Mecmûa, sh. 250; Dervîş el-Hût, a.g.e., sh., 507.
28 Hadis zayıftır. Suyûtî, a.g.e., sh. 221; Sehâvî, a.g.e., sh. 245-246.
29 Sehâvi, a.g.e., sh., 471; Aliyyü’l-Kârî, Esrârü’l-Merfûa, sh., 316; Aclûnî, a.g.e., II, 233.
30 Sehâvi, a.g.e., sh. 341; Aliyyü’l-Kârî, Esrârü’l-Merfûa, sh., 289; Aclûnî, a.g.e., II, 66.
31 Sehâvi, a.g.e., sh. 289; Derviş-el-Hût, a.g.e., sh.244; Aclûnî, a.g.e., I, 454.
32 Sehâvi, a.g.e., sh., 368; Aliyyü’l-Kârî, Esrârü’l-Merfûa, sh., 320; Suyûtî, Câmiu’s-Sağîr, II, 696; Şeybânî, a.g.e., sh., 103; Aclûnî, a.g.e., II, 107.
33 Suyûtî, Câmiu’s-Sağîr, II, 253; Aliyyü’l-Kârî, el-Esrârü’l-Merfûa, sh.211-212; Derviş-el-Hût, a.g.e., sh. 308; Aclûnî, a.g.e., I, 424-425.
34 Nevevî hadisin bütün tariklannın zayıf olduğunu söylemiştir. Bk. Suyûtî, ed-Durerü’l-Münteşira, sh. 379; Sehâvî, a.g.e., sh., 480-481; Şeybânî, a.g.e.sh., 183; Şevkânî, a.g.e.sh., 290-291; Aclûnî, a.g.e. II, 246.
35 Suyûtî, a.g.e., sh., 416; Sehâvî, a.g.e., 529; Derviş-el-Hût, a.g.e.sh., 519; Aclûnî, a.g.e., II, 336.
36 Sehâvî, a.g.e., sh., 265-266; Suyûtî, ed-Düreru’l-Münteşira, sh., 245; Dervîş el-Hût, a.g.e.sh. 220; Şeybânî, a.g.e., sh., 95; AcJûnî, a.g.e., I, 421.
37 tbnü’l-Cevzî, a.g.e. HI, 143 Sehâvî, a.g.e., sh., 38-39; Şevkânî, a.g.e.sh., 244; ; Aclûnî, a.g.e., 1,41-43; Dervîş el-Hût, a.g.e.sh., 43-44; Elbânî, a.g.e., IV, 299-302. Ayrıca hadisin seneddeki ravilerinin değerlendirilmesi için bk.Sofuoğlu Cemal, Zayıf ve Mevzû Hadisler Açısından Tirmizî’nin Süneni, sh., 49, D.E.Ü.I.F.D., sayi:VI, İzmir, 1989.
38 Sehâvî, a.g.e., sh., 49; Aclûnî, a.g.e., 1,70; Elbânî, a.g.e., 1,173.
39 Aliyyü’l-Kârî, Esrâru’l-Merfûa, sh., 304; Şevkânî, a.g.e., sh., 260; Sehâvî, a.g.e., sh., 443-444. Ayrıca mevzû şeklinde yapılan değerlendirmeler için bk. Sofuoğlu, Cemal, a.g.e., sh.52.
40 Ibnü’l-Salâh, bilinen bir hadis olmadığını, Nevevî ise münker ve bâtıl olduğunu söylemiştir. Ayrıca zayıf olduğunu söyleyenler de vardır. Bk. Aliyyü’l-Kârî, Esrâru’l-Merfûa, sh., 238; Sehâvî, a.g.e., sh., 316-317; Şevkânî, a.g.e., sh., 27; Aclûnî, a.g.e., II, 316-317.
41 Koçyiğit Talat, Hadis Istılahları, sh., 225.
42 Bk. Ebû Zehv, el-Hadis ve’l-Muhadisûn, sh., 480; Accac, es-Sünne Kable’t-Tedvîn, sh., 189-191; Sıbâî Mustafa, Islâm Hukukunda Sünnet, sh, 83-84, tere, Edip Gönenç; ed-Dümeynî, Hadiste Metin Tenkidi, sh., 31., tere., Ilyas Çelebi-Adil Bebek-Ahmet Yücel; Kandemir Yaşar, a.g.e., sh.,30; Talat Koçyiğit; Hadis Tarihi, sh. 106,109.
43 Bk. Cihan Sadık, Uydurma Hadislerin Doğuşu ve Sosyo-Politik Olaylarla ilgisi, sh., 203.
44 Buhârî, ilim, B.38, Cenâiz, B.34, Enbiyâ, B.50, Edeb, B.109; Müslim, Mukaddime, H.No;2-3; Zühd,
H.No:72; Ebû Dâvûd, ilim, B,4; Tirmizî, ilim, B.8, 13, Tefsir, B.l; Ibn Mâce, Mukaddime, B.4; Ahmet B.Hanbel, Müsned, II, 159, 171, 202, 214, 410, 413, 469.
45 Ibn Mâce, Mukaddime, B.5.
46 Buhârî, Cenâiz, B.34; Müslim, Mukaddime, H.No:2.
47 Bk. Begavî, Şerhü’s-Sünne., I, 209-210.
48 îbnü’l-Cevzî, a.g.e., I, 99-100.
49 Bk. Ibnü’s-Salâh, a.g.e., sh., 58; Suyûtî, Tedrîbu’r-Râvî, I, 274; Abdülfettah Abû Gudde, Mevzû Hadisler, sh., 53, tere., Enbiya Yıldırım.
50 Sagânî, el-Mevzûat, sh., 111; Aliyyü’l-Kârî, el-Masnûa sh., 71, Esrâru’l-Merfûa, sh., 206., Sehâvî, a.g.e., sh., 260; Şevkânî, a.g.e., sh, 272; Aclûnî, a.g.e., I, 412.
51 Ibn Kayyim el-Cevziyye, el-Menârü’l-Münîf, sh., 78.
52 Aliyyü’l-Kâri, Esrâru’l-Merfûa, sh., 175; Aclûnî a.g.e., I, 313, Dervîş el-Hût, a.g.e., sh, 171.
53 Aliyyü’l-Kâri, a.g.e., sh., 303; Şevkânî, a.g.e., sh., 287; Aclûnî a.g.e., II, 200. Ayrıca bk., Sehâvî, a.g.e., sh., 442-443.
54 Aliyyü’l-Kâri, a.g.e., sh., 367; Suyûtî, ed-Düreru’l-Müntesira, sh., 424; Ibn Kayyim Cevziyye, a.g.e., sh.,
134; Elbânî, a.g.e., II, 53.
55 Aliyyü’l-Kâri, a.g.e., sh. 1,338; Ibn Kayyim el-Cevziyye, a.g.e., sh., 140; Aclûnî, a.g.e., II, 363; Elbânî, a.g.e.,
I, 587.
56 Sehâvî, a.g.e., sh. 311; Aliyyü’l-Kârî, Esrâru’l-Merfûa, sh., 234; Aclûnî, a.g.e., II, 23.
57 Sağânî, a.g.e., sh., 96; Elbânî, a.g.e., 1,174.
58 Aliyyü’l-Kâri, Esrâru’l-Merfûa, sh., 359, Aclûnî a.g.e., II, 329.
59 Ibnü’I-Cevzî, a.g.e., I, 215; Sehâvî, a.g.e., sh., 86; Aclûnî a.g.e., I, 138, Dervîş el-Hût, a.g.e., sh., 89; Elbânî, a.g.e., I, 600.
60 Elbâni, a.g.e., I, 144.
61 Sağânî, a.g.e., sh., 105; Aliyyü’l-Kârî, el-Masnûa, sh., 61; Suyûtî, a.g.e.,sh., 197; Aclûnî, a.g.e., I, 345; Elbânî, a.g.e., I, 110.
62 İbnü’İ, Cevzî, a.g.e., II, 289; Ibn Kayyım, el-Cevziyye, a.g.e., sh., 55; Şevkânî; a.g.e., sh. 161; Suyûtî, el- Leâliu’l-Masnûa, 11,179.; Dervîş el-Hût, a.g.e., sh., 284.
63 Sehâvî, a.g.e., sh., 159.
64 Ibn Kayyım el-Cevziyye, a.g.e., sh., 65.
65 Aliyyü’l-Kârî, Esrâru’l-Merfûa, sh,. 137; Sehâvî, a.g.e., sh., 123; Şebânî, a.g.e., sh., 41; Aclûnî, a.g.e.,I, 203;
66 Îbnü’l-Cevzî, a.g.e., II, 301; Ayrıca bk. Ibn Kayyım el-Cevziyye, a.g.e., sh. 51; Aclûnî, a.g.e., I, 327-328.
67 Ibnü’l-Cevzî, a.g.e., II, 245.
68 Sağânî, a.g.e., sh., 94. Aliyyü’l-Kârî, Esrârul-Merfûa. Sh., 154; Sehâvî, a.g.e., sh., 163; Aclûnî, a.g.e., I, 263.
69 Ibnü’l-Cevzî a.g.e., 349 vd.; îbn Arrak, Tenzîhü’şirket-Şerîati’l-Merfua, I, 377-378; Şekânî, a.g.e., sh. 348; Sehâvî, a.g.e., sh. 12—124; Aclûnî, a.g.e., I, 203-204.
70 Aliyyü’l-Kârî, el-Masnûa, sh. 53, esrâru’l-Merfûa, sh. 175; Aclûnî, a.g.e.,, I, 310-311.
71 Bu mevzu hadisin değişik lafızları da mevcuttur. Bk. Aliyyü’l-Kârî, el-Masnûa, sh. 63, Esrâru’l-Merfûa, sh. 194; Aclûnî, a.g.e., I, 354, Eİbânî, a.g.e., I, 60.
72 Sehâvî, a.g.e., sh. 499; Dervîş el-Hût, a.g.e.,, 459-460.
73 Aclûnî, a.g.e., I, 334, Dervîş el-Hût, a.g.e., sh., 176.
74 Elbânî bu ifadelerle asimin olmadığını söyler, bk. a.g.e., I, 63-65.
75 Ibn Kayyım el-Cevziyye, a.g.e., sh., 62; Aliyyü’l-Kârî, Esrâru’l-Merfûa, sh., 355.
76 Abdurrahman Abdüİhak, Mevzû ve Zayıf Hadislerin Akideye Etkisi, sh., 42, tere., İbrahim özsoy.
77 Aliyyü’l-Kârî, Esrâru’l-Merfûa, sh., 344; Sehâvî, a.g.e., sh., 500; Şeybânî, a.g.e., sh., 191.
78 Aliyyü’l-Kârî, Esrâru’l-Merfûa, a.g.e., 343-344; Dervîş el-Hût, a.g.e., sh., 462; Sehâvî, a.g.e., sh. 500.
79 Aliyyü’l-Kârî, Esrâru’l-Merfûa, sh., 247, el-Masnûa, sh., 92, Sehâvî, a.g.e., sh., 340; Aclûnî, a.g.e., II, 64, Elbânî, a.g.e., I, 679.
80 Elbânî, a.g.e., I, 177.
81 Ibn Arrak, a.g.e., II, 222.
82 Dervîş el-Hût, a.g.e., sh., 508.
83 Bu konuda sûfilerin görüşlerini savunan Ibn Arabi’nin iddiaları için bk. Aclûnî, a.g.e., I, 10.
84 İzmirli İsmail Hakkı, Yeni Ilm-i Kelâm, sh., 36. Konuyla ilgili tartışmalar için bk. Yıldırım Ahmet, Tasavvufun Temel Öğretilerinin Hadislerdeki Dayanakları, sh., 40-49
85 Bk.Kâsımî, Kavâidü’t-Tahdîs, sh., 183-184. İbrahim Canan bu konudaki görüşlerini şöyle ifade eder: Bazı kitaplarda rastlanan mükâşefe ve rüya yoluyla Hz.Peygamber’den telakki edildiği söylenen sözlere hadis den-emez, onların dini hiçbir değeri yoktur. Rüyayı sâdıka hak ise de, sika bir kimse rüyasında Rasululiah’dan bazı sözler öğrenmiş olsa da buna hadis denemez. Rüya sadece gören kimse için bir kıymet taşır. Halbuki hadis kıyamete kadar, herkes için din ortaya koyar. Bunun yolu da objektif şartlara ve belli kaidelere göre her zaman kontrolü, tahkiki mümkün olan rivâyetten geçer. Bunun aksini söyleyen, sübjektiviteyi esas alan tek bir sünnî muhaddis çıkmamıştır. Canan Ibrahim, Kütüb-i Sitte Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, II, 68)
86 Bk. Yıldırım Ahmet, a.g.e., sh., 412.
87 Aliyyü’l-Kârî, el-Masnûa, sh., 161, EsrâruM-Merfûa, sh., 348. Sehâvî, a.g.e., sh., 510-511; Dervîş el-Hût, a.g.e., sh., 482; Aclûnî, a.g.e II, 291.
88 Sağânî, a.g.e., sh., 105; Aliyyü’l-Kârî, el-Masnûa, sh., 116, Esrâru’l-Merfûa, sh., 288; Şevkânî, a.g.e., sh., 326; Aclûnî, a.g.e. II, 164. Elbânî, a.g.e., I, 450.
89 Aliyyü’l-Kârî, el-Masnûa, sh., 110, Esrâru’l-Merfûa, sh., 269; Suyûtî, a.g.e,, 342; Ibn Arrak, a.g.e., 1,148; Sehâvî, a.g.e., sh.,386; Derviş el-Hût, a.g.e., sh., 341, Aclûnî, a.g.e II, 132, İsmail Hakkı Bursevî (ö.l 137/1724), bu hadisi şerheden "Kenz-i Mahfî” isminde müstakil bir kitap yazmıştır.
90 Sağânî, a.g.e., sh., 105; Aliyyü’l-Kârî, el-Masnûâ, sh., 155; Esrâru’l-Merfûa, sh., 337; Suyûtî, a.g.e., 382; Sehâvî, a.g.e., sh., 491; Dervîş el-Hût, a.g.e., sh., 446; Elbânî, a.g.e., I, 165. Ibnu’l-Arabî (ö.638/1240), bu hadis hakkında şöyle der: Her ne kadar bu hadis, hadisçİler yanında rivâyet yönüyle sahih değilse de bize göre keşif yoluyla sahihtir. (Bk. Aclûnî, a.g.e.,, II, 262). Dolayısıyla Ibnu’l-Arabî bu sözleriyle hadisçilerin, hadis rivâyetindeki metodolojilerini bir nevi küçümsemektedir.
91 Bu hadise zayıf diyenler olduğu gibi mevzû diyenler de olmuştur. Bk. Sağânî, a.g.e., sh., 96; Aliyyü’l-Kârî, Esrâru’l-Merfûa, sh., 188; Suyûtî, a.g.e., 191; Aclûnî, a.g.e., I, 344-345; Dervîş el-Hût, a.g.e., sh.,181; Elbânî, a.g.e., III; 370.
92 Aliyyü’l-Kârî, Esrâru’l-Merfûa, sh., 258; Ibn Arrak a.g.e., 1.148; Sehâvî, a.g.e., sh., 365; Aclûnî, a.g.e., II, 99.
93 Aliyyü’l-Kârî, el-Masnûa, sh., 130, EsrâruM-Merfûa, sh., 301; Sehâvî, a.g.e., sh., 438; Dervîş el-Hût, a.g.e., sh., 399; Aclûnî, a.g.e II, 195; Şebânî, a.g.e., sh., 168.
,94 Aliyyü’l-Kârî, el-Masnûa, sh., 87*88, Dervîş el-Hût, a.g.e., sh., 256. Ayrıca sarıkla namaz kılmanın faziletiyle ilgili sağlam olmayan diğer rivâyetler ve değerlendirmeler için Bk. Elbânî, a.g.e., I, 249-254.
95 Aclûnî, a.g.e., II, 316.
96 Aliyyü’l-Kârî, Esrâru’l-Merfûa, sh., 225; Sehâvî, a.g.e., sh., 297; Şevkânî, a.g.e., sh., 130; Aclûnî, a.g.e., II, 3.
97 Aliyyü’l-Kârî, a.g.e., sh. 226; Şevkânî, a.g.e., sh. 130.
98 îbnü’l-Cevzî, a.g.e., II, 272-273; Aliyyü’l-Kârî a.g.e., sh., 226; Şevkânî, a.g.e., sh., 129, Sehâvî, a.g.e., sh., 297.
99 Elbânî, a.g.e., I, 140.
100 Aliyyü’l-Kârî, Esrâru’l-Merfûa, sh., 254, el-Masnûa, sh., 97; Derviş el-Hût, a.g.e., 303; Aciûnî, a.g.e., II, 87.
101 Elbânî, a.g.e., II, 40.
102 İbn Kayyım el-Cevziyye, a.g.e., sh., 140.
103 Sağânî, a.g.e., sh., 96; Aciûnî, a.g.e., I, 409.
104 Elbânî, a.g.e., I, 105.
105 Aliyyü’l-Kârî, Esrâru’l-Merfûa, sh., 222.
106 tbnü’l-Cevzî, a.g.e., III, 141.
107 Elbânî, a.g.e., I, 408. Fakirliği öven ancak sıhhat durumu tenkid edilen başka hadisler için bk. Yıldırım Ahmet, a.g.e., sh., 399-403.
108 Ibn Arrak, a.g.e., 11,286.
109 İbnü’l-Cevzi, a.g.e., 111,136.

110 Ibn Arrak, a.g.e., II., 287; Ayrıca bk. Sehâvî, a.g.e., sh., 477; Aclûnî a.g.e., II., 242.
111 Abdülfettah Abû Gudde, a.g.e., sh., 143. Ayrıca bk. Ibn Kayyım el-Cevziyye, a.g.e., sh., 48 vd. 95 vd. Konuyla ilgili geniş bilgi için, mübarek gün ve gecelerde yapılacak ibâdetlerle ilgili uydurulan hadisleri biraraya toplayan Leknevî’nin (Ö.1304/1886) el-Âsâru’l-Merfua {Beyrut, 1984) isimli esere bakılabilir.
112 İbnü’l-Cevzî, a.g.e., II., 206; tbn Arrak, a.g.e., II., 151-152.
113 Ibn Arrak, a.g.e., II., 160-161.
114 Ibn Arrak, a.g.e., II., 164.
115 Aliyyü’l-Kârî, Esrâru’l-Merfûa, sh., 439.
116 İbnü’l-Cevzî, a.g.e., II.,129.
117 Suyûtî, a.g.e., II., 50.
118 îbn Kayyım el-Cevziyye, a.g.e., sh., 96; Aliyyü’l-Kârî, Esrâru’l-Merfûa, sh., 440. Gün ve gecelerle ilgili başka örnekler için bk. Ibn Kayyım el Cevziyye, a.g.e., sh., 95; vd.
119 Aliyyü’i-Kârî, Esrâru’l-Merfûa, sh., 402.
120 Ibn Kayyım el Cevziyye, a.g.e., sh., 51. Başka örnekler için bk. a.g.e., sh., 51-56.
121 Kırbaşoğlu Hayri, a.g.e., sh., 146.

BİBLİYOGRAFYA
Abdülfettâh Ebû Gudde, Mevzû Hadisler, tere., Enbiya Yıldırım, insan Yay., İst., 1995.
Abdurrahman Abdülhak, Mevzû ve Zayıf Hadislerin Akideye Etkisi, tere., İbrahim Özsoy, Hak Yay., İst., trs.
Accâc Muhammed Hatib, es-Sünne Kable’t-Tedvîn, 3. bsk., Beyrut, 1980.
Aclûnî, İsmail b. Muhammed (ö.1162/1748), Keşfü’l Hafâ ve Müzîlü’l-Ilbâs Ammâ Iştehera mine’l-Ehâdisî alâ elsineti’n-Nâs (I-II), 3. bsk., Dâru Ihyâi’t-T ûrâsi’l-Arabî, 1352/1933.
Ahmet b. Hanbel (ö.241/855), Müsned (I-VI), Çağrı Yay., İst., 1982. (Ofset)
Ahmet Nâim-Kâmil Mirâs, Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercümesi ve Şerhi (I-XII), D.I.B. Yay., Ank., 1975.
Aliyyü’l Kârı, Nureddin Ali b. Muhammed (ö. 1014/1605), el-Esrâru’l-Merfûa fi’l-Ahbâri’l Mevzûa (Mevzûatü’l-Kübrâ), thk. Muhammed b. Lütfî es-Sebbâğ, 2. bsk., el-Mektebetü’l-Islâmiyye, Beyrut, 1986.
___ el-Masnûa fî Ma’rifeti’l-Hadîsi’l-Mevzûa (Mevzûatu’s-Suğrâ), thk.
Abdülfettâh Ebû Gudde Neşr., Mektebetü’l-Matbûâti’l-Islâmiyye, Haleb, 1969.
Begavî, Hüseyn b. Mes’ûd (ö.516/112), Şerhü’s-Sünne (I-VIII) thk. Ali Muhammed Muavvız ve Âdil Ahmet Abdulmevcut, Dâru’l-Kütübi’l 11- miyye, l.bsk., Beyrut, 1412/1992.
Buhârî, Ebû Abdillah Muhammed b. İsmail, (Ö.256/870), Sahîh-i Buhârî, (I-VI- II-II (; Çağrı Yay., 2. bsk., İst. 1982.
Canan, İbrahim, Kütüb-i Sitte Muhtasarı Tercüme ve Şerhi (I-XVIII) Akçağ Yay., Ank. 1988.
Cihan Sadık, Uydurma Hadislerin Doğuşu ve Sosyo-Politik Olaylarla ilgisi, Etüt Yay., 2.bsk., Samsun, 1997.
Derviş el-Hût, Ebû Abdillâh Muhammed b. Derviş el-Beyrûtî (ö.1276/1861), Esne’l-Metâlib fî Ehâdîse Muhtelifeti’l-Merâtib, Dâru’l-Fikr, Beyrut,
1991.
Ed-Dumeynî, Misfîr b. Gurmullah, Hadiste Metin Tenkidi Metodları, tere. II- yas Çelebi-Adil Bebek - Ahmet Yücel, Kitabevi Yay., İst 1997.
Ebû Dâvûd, Süleyman b. El-Eş’as es-Sicistânî, (ö.275/888), Sünen-i Ebî Dâvud (I-V) Çağrı Yay., İst. 1981 (ofset).
Elbanî, Muhammed Nâsırüddîn, Silsiletü’l - Ehâdiîsi’z - Zaîfe ve’l Mevzûa, (I- V) Mektebetü’l-Maarif, Riyad, 1412/1992.
Ebû Zehv Muhammed, el-Hadîs ve’l-Muhaddisûn, Dâru’l Kitâbi’l - Arabî, Beyrut, 1404/1984.
îbn Arrak Ebu’l-Hasan Ali b. Muhammed (ö.963/1555) Tenzîhü’ş-Şerîati’l- Merfûa Ani’l-Ahbâri’ş-Şenîati’l-Mevzûa, (I-II), thk, Abdülvehhâb Abdüllatif-Abdullah Muhammed es-Sıddîk, Dârü’l-Kütübi’l-Ilmiyye, 2. bsk., Beyrut, 1401-1981.
tbnü’l Cevzî, Ebu’l Ferec Abdurrahman b. Ali (ö.597/1201) Kitâbü’l-Mevzûât, thk. Abdurrahman Muhammed Osman, 2. bsk., Darü’l-Fikr, 1403/1983.
İbn. Kayyım el-Cevziyye, Muhammed b. Ebî Bekr (ö.751-1350), el-Menârü’l Münîf fi’s-Sahîh ve’d-Daîf, thk. Abdülfettah Ebû Gudde, Mektebetü Ibn Teymiye, Kahire, trs.
tbn. Mâce, Ebu Abdillah El-Kazvînî (ö.275/888), Sünen (I-II), thk. Muhammed Fuad Abdülbaki, Darü’l Fikr, trs.
Îbnü’s-Salâh, Ebû Amr Osman b. Abdirrahman, (ö.643/1245), Ulûmu’l-Hadîs (Mukaddime) thk. Mustafa Dîb Boğa, Mektebetü’l Farabi, 1404/1984.
İzmirli İsmail Hakkı, Yeni Ilm-i Kelâm, haz., Sabri Hizmetli, Ümran Yay., Ank., 1981.
Kandemir Yaşar, Mevzû Hadisler, D.I.B.Y., Ank., 1975.
Kâsımî Muhammed Celâlüddin, Kavâidü’t-Tahdîs min Funûni Mustalahi’l- Hadis, Beyrut, 1979.
Kırbaşoğlu M.Hayri, Islâm Düşüncesinde Hadis Metodolojisi, Ankara Okulu Yay., Ank., 1999.
Koçyiğit Talat, Hadis Istılâhları, 2. bsk., A.Ü.I.F.Yay., Ank., 1985.
..... , Hadis Tarihi, A.Ü.l.F.Y ay., Ank., 1977.
Leknevî Ebu’l-Hasanât Muhammed Abdülhay (Ö.1304/1886), el-Ecvibetü’l- Fâdile li’l-Esileti’l-Aşreti’l-Kâmile, thk., Abdülfettâh Ebû Gudde, 3. bsk., Mektebetü’l-Matbûâti’l-Islâmiyye, Beyrut, 1994.
Müslim Ebu’l- Hüseyn Müslim b Haccâc, (Ö.261/874), el-Câmiu’s - Sahîh, (I- V), thk. M.F.Abdülbaki, Darü Ihyâi’t-Türâsi’l-Arabî, Lübnan, 1375/1956.
Nurettin Itr, Menhecu’n-Nakd fi Ulûmi’l-Hadîs, Dâru’l-Fikr,Dımeşk, 1981.
Okiç Muhammed Tayyib, Bazı Hadis Meseleleri Üzerinde tedkikler, A.Ü.I.F.Y., O.Yalçın Matbaası, 1st. 1959.
Polat Salahattin, Hadis Araştırmaları, insan Yay, 1st., 1997.
Sağânî, Radiyüddin Ebu’l-Fedâil el Huseyn b. Muhammed (ö.650/1252), el- Mevzûât, thk. M.Abdulkadir Ahmed, Mektebetü’n-Nahdiyyeti’l- Mısriyye, Kahire, 1411/1991.
Sehâvî, Muhammed b. Abdirrahman (ö.902/1496), Fethu’l-Muğîs, Şerhu Elfi- yeti’l-Hadîs, (I-III) Dâru’l-Kütübi’l-Ilmiyye, Beyrut, 1417/1996.
___ el-Mekâsidü’l-Hasene fî Beyâni Kesîrin mine’l-Ehâdîsi’l-Müştehira
ale’l-Elsine, thk., Muhammed Osman, Dâru’l, Kitâbi’l, Arabî, 2. bsk., Beyrut, 1994,
Sıbâî Mustafa, Islâm Hukukunda Sünnet, tere., Edib Gönenç, Evs Yay., 1st., 1981.
Sofuoğlu Cemal, Zayıf ve Mevzû Hadisler Açısından Tirmizî’nin Sünen’i, D.E.Ü.I.F.D., sayı:6, İzmir, 1983.
Subhi Sâlih, Hadis ilimleri ve Hadis Istılâhları, tere., M. Yaşar Kandemir,
D.I.B.Yay., Ank., 1971.
Suyûtî, Celâlüddin Abdurrahman b. Ebî Bekr (Ö.911/1505) el-Câmiu’s-Sağîr min Hadîsi’l Beşîri’n-Nezîr (I-II), thk., Abdullah Muhammed ed-Der- vîş, Dımeşk, 1996.
___ ed-Dürerü’l Münteşira fi’l - Ehâdîsi’l-Müştehira, thk. M.Abdülkadir
Atâ, Dârü’l-I’tisâm, Kahire, 1987.
___ el-Leâliu’l-Mesnûa’fi’l-Ehâdîsi’l-Mevzûa, (I-II), Darü’l-Kütübi’l-Il-
miyye, Beyrut, 1417/1996.
___ Tedrîbü’r Râvi fî Şerhi Takrîbi’n-Nevevî, (I-II), thk. A.Abdüllatif,
2.bsk. Dârü Ihyâi’s-Sünneti’n-Nebeviyye, Beyrut, 1399/1979.
Şevkânî, Muhammed b. Ali (Ö.1250/1834), el-Fevâidü’l-Mecmûa fi’l-Ehâdîsi’l- Mevzûa, thk. Abdurrahman b.Yahya, Matbaatu’s-Sünneti’l-Muham- mediyye, Kahire, 1380/1960.
Şeybânî, Abdurrahman b. Ali b. Muhammed b. Ömer (Ö.944/1537), Temyî- zu’t-Tayyib mine’l-Habîs fîmâ yedûrü alâ elsineti’n-Nâsi mine’l-Ha- dîs, Dâru’l-Kütübi’l-Ilmiyye, 2.bsk., Beyrut, 1988.
Tehânevî Zafer Ahmed, Yeni Usûl-i Hadis thk, Abülfettâh Ebû Gudde, tere., İbrahim Canan, İzmir, 1982.
Tirmizî, Ebû îsâ Muhammed b. Isa, (Ö.279/892), Sünenü’t-Tirmizî (I-V) thk.
Ahmed Muhammed Şakîr - M.F.Abdulbâkî - I.Adve Avad, Kahire, 1357/1938).
Uğur Mücteba, Ansiklopedik Hadis Terimleri Sözlüğü, T.D.V.Yay., Ank.,
1992.
Yıldırım Ahmet, Tasavvufun Temel Öğretilerinin Hadislerdeki Dayanakları, T.D.V.Yay., Ank., 2000. 1
Yusuf el-Kardâvî, Sünneti Anlamada Yöntem, tere. Bünyamin Erul, Rey Yay., İst. 1991.

https://dergi.diyanet.gov.tr/makaledetay.php?ID=16180