15 Haziran 2024 Cumartesi
***Riyâzü's Sâlihîn'in " HAC BÖLÜMÜ " Bâbı-7-
***Riyâzü's Sâlihîn'in " HAC BÖLÜMÜ " Bâbı-6-
***Riyâzü's Sâlihîn'in " HAC BÖLÜMÜ " Bâbı-5-
***Riyâzü's Sâlihîn'in " HAC BÖLÜMÜ " Bâbı-4-
14 Haziran 2024 Cuma
***Riyâzü's Sâlihîn'in "AREFE GÜNÜ ORUCU " Bâbı
***ALLAH cc İÇİN "KAN AKITMAK"
Bismillahirrahmanirrahim
Dünyada Allah ve Resulünden daha değerli, sevilmeye daha layık hiçbir şeyin olmadığının, her yıl tekrar tekrar hatırlatılmasıdır Kurban. Atamız İbrahim'in -ki O'na selam olsun- en kıymet verdiği varlığının Allah tarafından istenmesi ve İbrahim (as)'ın denenmesidir Kurban.
Kurban ibadeti, her yıl bütün Müslümanlara, Allah tarafından büyük ödevlerinin hatırlatılmasıdır. Kurban ibadeti, bizlere her yıl dünya ve içindeki her şeyin çok da önemli olmadığının hatırlatılmasıdır. Müminler için, dünyanın en fazla 'geçici bir konak' olduğunun ilanıdır. Ve Kurban, her şeyin asıl sahibinin, her şeyin asıl sahibi olan Âlemlerin Rabbi olduğunu idrak etmektir.
"Ey Fatıma, kalk ve kurbanının yanında bulun!"
Ebu Said (ra)'ın rivayet ettiğine göre, Hz. Peygamber (sav), Kurban Bayramı günü, biricik kızları Hz. Fatıma validemizin evine giderek, şöyle buyurmuştur: "Ey Fatıma! Kurbanın için kalk ve kurbanının yanında bulun. (Onun kesilmesine şahit ol) Onun kanının her damlasına karşılık senin geçmiş günahların bağışlanacaktır."
Bunun üzerine Hz. Fatıma validemiz: "Ey Allah'ın Peygamberi, bu durum sadece bize mi özel, yoksa bütün müminler için geçerli mi?" diye sordu.
Allah Resulü, şöyle buyurdu: "Bütün müminler için..." [Hâkim, Heysemi]
Kurban kanı akıtmak!
İbn Abbas (ra)'ın rivayet ettiğine göre, Allah Resulü şöyle buyurmuştur: "Kurban bayramı günü, sıla-i rahim hariç, Âdemoğlu, kurban kanı akıtmaktan daha üstün bir amelde bulunamaz."
Ebu Hüreyre (ra)'dan rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Kimin imkanı olup da kurban kesmezse namazgahlarımıza yanaşmasın."
Kurban kesmek yerine parasını bir yoksula verenler, sadece sadaka ibadetlerini yerine getirmiş olurlar. Kurban ibadeti, birçok hikmetiyle birlikte 'Allah için kan akıtmak'tır. Bir büyük hatırlayış olarak atamız İbrahim (as)'ın büyük fedakârlığı üzerinden, O'ndan sonra gelen bütün müminlere bir hatırlatıştır. Kurban ibadeti, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem'in uyguladığı şekliyle uygulanmak zorundadır.
Hac suresi 37. ayette Rabbimiz durumu açıklamıştır: "Onların ne etleri ne de kanları Allah'a ulaşır, fakat O'na sadece takvanız ulaşır. Sizi hidayete erdirdiğinden dolayı Allah'ı büyük tanıyasınız diye O, bu hayvanları böylece sizin istifadenize verdi. (Ey Muhammed!) Güzel davrananları müjdele!"
Kurban kesmenin fazileti!
Tirmizi'nin naklettiğine göre, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, imkânı olan bir Müslüman için, Kurban ibadetiyle kazanacağı fazileti şöyle ifade buyurmuştur:
"Âdemoğlu kurban bayramı günü, Allah katında kurban kesmekten daha sevimli bir iş yapmamıştır. Şüphesiz o kesilen kurban, kıyamet günü boynuzları ve kılları ile gelir. Hiç şüphe yok ki, kurbanın kanı yere düşmeden önce Allah katında kabul görür. Öyleyse gönüllerinizi kurban ile hoş edin."
Kurban ibadeti, nefsin insana telkin ettiği, cimrilik ve hasislik gibi kötü hasletleri engellemeye de dönüktür. Nefsin arzu ve isteklerini, içimizdeki Allah ve Resulü'nün dışındaki tüm sevgileri kesmek ve kökünden yok etmek için kurban ibadeti, büyük bir fırsattır. Mülkün sahibi olan Allah'ın verdiği malı, yine O'nun yolunda harcamak için bir vesile olur kurban.
Bakara Suresi, 195. ayette Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: "(Mallarınızın bir bölümünü) Allah yolunda harcayın. Sakın kendinizi, kendi ellerinizle tehlikeye atmayın. Hiç kuşkusuz Allah iyilik yapanları sever."
Hz. Peygamber (sav) bir kurban bayramı günü: "Sizden her kim kurban keserse, bayramın üçüncü gecesinden sonra, evinde kurban etinden bir şey bulunduğu halde sabahlamasın" buyurmuştur.
Bir sonraki yıl, tekrar kurban bayramı gelince, sahabeler Hz. Peygamber'e gelip sordular: "Ey Allah'ın Resulü! Kurban'ı geçen sene yaptığımız gibi mi dağıtacağız?
Hz. Peygamber, şöyle cevap verdi: "Bu yıl kendiniz yiyiniz, başkalarına yediriniz ve ailenize azık ediniz. Çünkü geçen sene insanlar arasında geçim zorluğu vardı. Bu sebeple ben o sene insanlara yardım etmenizi istedim." [Buhari]
"Kurbanlık büyük baş hayvanları da sizin için Allah'ın dininin nişanelerinden kıldık. Sizin için onlarda hayır vardır. Onlar saf saf sıralanmış dururken (kurban edeceğinizde) üzerlerine Allah'ın adını anın. Yanları üzerlerine düşüp canları çıkınca onlardan siz de yiyin, istemeyen fakire de istemek zorunda kalan fakire de yedirin. Şükredesiniz diye onları böylece sizin hizmetinize verdik." [Hac Suresi, 36]
Kurban ibadetinde, niyet çok önemlidir. Kurbanın hangi niyetle kesildiği, ibadetin de mahiyetini belirler. Kurban ibadeti, içinde 'et yeme niyeti' barındırmamalıdır. Kurban, sadece Allah'a yakınlaşmak ve O'nun rızasını elde etmek için kesilmelidir. Sadece O istediği için kesilmelidir.
"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.
EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR
***TEŞRİK TEKBİRLERİNİ UNUTMAYALIM...
Bismillahirrahmanirrahim
Teşrik tekbirleri 15 Haziran cumartesi 2024 sabah namazıyla birlikte başlıyor.
Kurban bayramının öncesindeki arefe gününün(15 Haziran cumartesi 2024) sabah namazından itibaren, Bayram'ın dördüncü gününün ikindi namazına kadar, yirmi üç vakit farz namazın arkasından birer defa alınan tekbirlere teşrik tekbiri denir. Bu tekbir şu şekildedir:
الله أكبر. الله أكبر. لا إله إلا الله. والله أكبر. الله أكبر ولله الحمد
"Allahü ekber Allahü ekber. Lailaheillallahu vallahu ekber. Allahü ekber ve lillahilhamd."
Fıkıh alimlerinin büyük çoğunluğuna göre vacip olan teşrik tekbirleri unutmamalıdır.
"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.
EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR
***Riyâzü's Sâlihîn'in " HAC BÖLÜMÜ " Bâbı-3-
***.KUR'AN'DA KURBAN KESMEK VAR MI?
Bismillahirrahmanirrahim
Kurban kesmek katliam mıdır?Biz her zaman olduğu gibi Rabb'imize cc kulak veriyoruz:
Kurban kesmek bir ibadettir. Kurban ibadeti, Kur’an-ı Kerim’de ve hadis-i şeriflerde yer almaktadır. Hz. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Efendimiz bizzat kurban kesmiş, O’na uyarak Müslümanlar da kurban kesmişler ve kesmektedirler. Kurban, bir Müslüman’ın bütün varlığını gerektiğinde ALLAH yolunda feda etmeye hazır olduğunun bir nişanesidir.
Kur’an-ı Kerim, kurban ibadetinin Hz.Adem (Aleyhisselam)ın çocuklarıyla birlikte başladığını haber verir.( Maide sûresi:27) Kurban, bugünkü şekli ile ise, Hz. İbrahim (Aleyhisselam)a dayanır.(Saffat sûresi:102–107)
Kurbanın meşru kılınmış bir ibadet olduğuna dair Kur’an-ı Kerim’de deliller bulunmaktadır. Cenab-ı Hak şöyle buyurur:
“Rabbin için namaz kıl ve nahr yap, kurban kes!”(Kevser sûresi:2)
Ayrıca diğer bazı ayetlerde de kurban ibadeti ile ilgili hususlar mevcuttur:
“Onların ne etleri ne de kanları ALLAH’a ulaşır; fakat O’na sadece sizin takvânız ulaşır.”( Hacc sûresi:37)
Görülüyor ki: Kurban ibadetinin dini delillerinin Kur’an-ı Kerim’de bulunmadığını iddia etmek ve ALLAH Teâlâ’nın bu çeşit bir emrinin olmadığını ileri sürmek tamamen yanlıştır.
Kurban ibadeti hicretin ikinci yılında eda edilmeye başlanmış ve Hz. Peygamber(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Efendimiz de, kurbanı bir ibadet olarak kabul etmiş ve bizzat kendisi de on yıla yakın bir süre hep kurban kesmiştir, hiç terk etmemiştir.
Hz. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Efendimiz, Kurban bayramında ALLAH katında en sevimli ibadetin kurban kesmek olduğunu “Âdemoğlu, Kurban Bayramı günü ALLAH Teâlâ katında kurban kesmekten daha sevimli hiçbir amel yapmamıştır. Gerçekten o kurbanlık hayvan, kıyamet günü boynuzuyla, tırnaklarıyla ve kıllarıyla birlikte gelir. Kurbandan akan kan daha yere düşmeden ALLAH Teâlâ yanındaki yerini alır. O halde, kurbanın sevabı böyle olunca, kurban kesmekle kendinizi hoş ve müsterih tutun.”( Tirmizi, Edahi:1; İbn-i Mace; Edahi:3)Sözleriyle ifade buyurmuştur.
Kurban ibadeti ALLAH Teâlâ’nın emridir, Resulullah’ın (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) emridir. Sahabe-i kiram kesmiştir, tabiin kesmiştir. Ve asırlardır biz Müslümanlar kurbanımızı kestik ve yine keseceğiz.
"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.
EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR
13 Haziran 2024 Perşembe
***KURBANLA İLGİLİ MESELELER
“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
Bismillahirrahmanirrahim
Kurban kesmenin hükmü nedir?
Kurban bayramında ibadet niyetiyle kurban kesmek, Hanefi mezhebinde akıl-baliğ, hür, mukîm zengin olan her Müslüman için vacip olan bir ibadettir. Diğer mezhepler de ise, kurban ibadeti müekked sünnet olarak kuvvetli bir emirdir.
Hiçbir ibadet gösteriş için yapılamaz. Kurban ibadeti de yalnızca ALLAH Teâlâ’nın rızasını kazanmak ve şükür ifadesini sunabilmek için yerine getirilmelidir. “O veya bu kimse kesti, biz de keselim” anlayışı son derece tehlikelidir. Gösteriş olursa, ibadet değeri kalmaz. Şu ayet-i kerimeyi hep hatırlayalım:
“Onların ne etleri ne de kanları ALLAH’a ulaşır; fakat O’na sadece sizin takvanız ulaşır.”( Hacc sûresi:37)
Bu nedenle şartları taşıyan, gücü yerinde bir Müslüman, kurban kesmezse, sevaptan, feyizden mahrum kalır ve vebal altına girer.
Kurban vekaleti nasıl verilir?
Kurbanı başkasına kestirecek olanın, “Allah rızası için bayram kurbanımı kesmeye seni vekil ettim”demesi ve kalbiyle de niyet etmesi gerekir. Bir kimse kurbanı başkasına aldıracaksa, kurbanı alacak kimse de başkasına kestirecekse, kurbanın sahibi ikinci şahsa “Bayram kurbanımı almaya, aldırmaya, kesmeye ve kestirmeye seni umumi vekil ettim” der. Vekalet kısaca, “Kurban işimi halletmek için seni umumi vekil ettim” şeklinde de olabilir.
Her sene kurbanımı bir vakfa kesilmesi için veriyorum. Vekaleti kurban parasını verirken dille telaffuz etmem gerekir mi yoksa niyet olarak yeterli midir?
Vekâlet tek taraflı olmayıp karşılıklı olduğu yani icap ve kabule dayandığı için kişinin sadece vekâlete niyet etmesi yeterli değildir. Bunu karşı tarafa söylemesi, bu iradesini (sözlü-yazılı-direkt-aracıyla) karşı tarafa iletmesi ve karşı tarafça kabul olunması gerekir.
Kurban ibadetinin rükünleri ve sahih olmasının şartları nelerdir?
Kurban ibadetinin bir rüknü, temel esası vardır: İraka-ı dem. Yani kurbanlık hayvanı boğazlayıp kanını akıtmaktır. Bu esas yerine gelmedikçe, kurban vecibesi yerine getirilmiş olmaz. Bu nedenle kurban kesmeyip parasını sadaka vermek caiz olmaz.
Kurban ibadetinin sahih, geçerli olması için de, kurban edilecek hayvanın kusursuz olması, yani kurban edilmesine engel olacak kusurlarının olmaması ve kurbanın zamanında kesilmesi şartları vardır.
Kurban Bayramında gücü yettiği halde kurban kesmeyen ne yapmalıdır?
Bir kimse kendisine kurban vacip olan birisi ise ve kurban bayramı günlerinde kurbanını kesmemiş ise, onun değerini sadaka olarak vermesi gerekir.
Çünkü bayram günlerinde onun ibadeti; ekonomik durumu itibari ile idi. Bu günler geçtikten sonra bu anlam devam eder. Bayram günlerinin dışında mal ile ibadet, ancak sadaka vermekle olur.
Öte yandan kişi iki şekilde ibadet eder. Bunlar; kan akıtmak ve eti dağıtmak. Bunlardan birisine güç yetirememiş, diğerine ise güç yetirmiştir.
Peygamber veya sahabeler niyetine ortaklaşa nafile kurban kesilir mi?
Evet böyle bir niyetle ortaklaşa nafile kurban kesilebilir. Fakat nafile de olsa burada ortaklık şartlarına uyulması gerekir. Mesela büyükbaş hayvanda bir kişinin hissesi 1/7′den az olamaz, koyuna iki kişi ortak olamaz.
Vefat etmiş kimseler adına kurban kesilebilir mi? Kurban vekaleti nasıl verilir?
1. Ölü adına veya sevabı ölüye bağışlanmak üzere kurban kesilebilir. Bir kimse, sevabını ölmüş bulunan anne veya babasına yahut diğer yakınlarına bağışlamak üzere, çeşitli hayır kurumlarına, fakir ve muhtaç kişilere bağışta bulunabileceği gibi, kurban da kesebilir. Ölenin kendisi için kurban kesilmesine dair vasiyeti yoksa kesen kimse, bu kurban etini fakirlere yedirebileceği gibi, kendisi ve zenginler de yiyebilir. Vasiyet varsa, tamamen fakirlere yedirilmesi veya dağıtılması gerekir.
2. Kişi sevabını ölüye bağışlamak üzere her türlü ibadet yapabileceği gibi, kurban da kesebilir. Sevabı ölünün ruhuna bağışlanmak üzere kesilen kurban da bayram günlerinde veya başka günlerde kesilebilir.
Hz. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) için kesilecek kurbanlar da bu kapsamda değerlendirilmelidir. Sevabı Peygamberimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'ın mübarek ruhuna bağışlanmak üzere kurban kesmek caizdir. İbni Ömer umre yapar ve sevabını Rasulullah(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'ın ruhuna hediye ederdi.
Cüneydi Bağdadi ile aynı tabakada olan İbnu'l-Muveffak yetmiş hac yapmış ve sevabını Rasulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'ın ruhlarına hediye etmiştir. İbnu Siraç ise on bin hatim ve bir o kadar da kurban kesip sevabını Rasulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'ın mübarek ruhuna hediye etmiştir. (İbni Abidin 2/ 244)
Şu kadar var ki Hz. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)adına kurban kesmek gayesi ile para toplamak da uygun bir davranış değildir. Bu niyetle kurban kesecek kişi tek başına kesmelidir.
3. Sevabını ölmüş bir akrabamızın veya sevdiğimiz bir zâtın ruhuna bağışlamak üzere keseceğimiz kurbanın, kurban bayramında keseceğimiz sair hayvanlardan farkı yoktur. Vasiyet edilmemişse ölü için kurban kesmek bir vecibe değildir. Bir kimse kendi parası ile aldığı ve sevabını ölmüş bir yakınına bağışlamak üzere kestiği kurbanın etinden yiyebilir, başkalarına da yedirebilir. Böyle bir hayvanın bayram günlerinde kesilmesi de şart değildir. Her zaman kesilebilir. Hattâ arefe günü kesilip fakirlere dağıtılması daha isabetli olur. Çünkü Kurban Bayramı günü fakirler zaten etten nasipleneceklerdir. Arefe günü kesilip dağıtılırsa, o gün de onların et yemekleri te`min edilmiş olur.
Bir kimse kendisi öldükten sonra kurban kesilmesini vasiyet etmiş ise, bu kurbanın bayram günleri içinde kesilmesi lâzımdır. Böyle bir kurban etinden kesen yiyemez. Tamamının tasadduku gerekir. Ölen adamın vasiyeti yoksa ve kurban da onun parasından alınıp kesiliyorsa, bu kurban da vasiyet üzerine kesilen kurban gibidir.
Dinimiz İslam ve Sorularla İslamiyet'ten faydalanılmıştır.
"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.
SADAKATİN PEYGAMBERİ: HZ. İSMAİL
Her insanda zaruri olarak bulunması gereken bir özellik olan emanet, peygamberlerin ise başta gelen sıfatlardandır. Onlarda bulunan sıfatlardan biri de sıdktır ki esasında bu iki sıfat birbiriyle çok yakın ilişkilidir. Buna göre peygamberler, sözde ve fiilde güvenilir (sadık) kabul edilen ve kendilerine tebliğ görevi, yani dini yayma emaneti verilen sadık insanlar olarak tanımlanabilir.
Sıdk, peygamberlerin en önemli özelliklerindendir. Kur’an’da bu husus açıkça Hud suresinde ifade edilmektedir: “O hâlde sen maiyetindeki tövbe edenlerle beraber, emrolunduğun şekilde dosdoğru ol. Aşırı gitmeyin. Çünkü O, ne yaparsanız hakkıyla görür.” (Hud, 11/112.)
Bu ayette Allah, sadece Hz. Peygamber’e (s.a.s.) değil, aynı zamanda bütün müminlere doğruluğu emretmektedir. İmanında sabit, amelinde devamlı, ahdine ve sözüne sadık olanlar gerçekten takdire şayan kişilerdir. Çünkü her hâl ve şartta doğru olmak ve bu şekilde sabit kalmak gerçekten zordur. Doğru olmak bazen hatta çoğu zaman risklidir. Zira doğru söyleyenler ve doğru davrananlar pek çok kez zor durumda kalmış, dünyevi imkânlarını ve makamlarını kaybetmekle karşı karşıya kalmışlardır. “Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar.” sözü herhâlde birçok acı tecrübenin bir neticesi olsa gerektir. Bu sebepledir ki doğruluk gerçekten cesaret, azim ve fedakârlık ister. Tarihte doğru söyleyenler, doğruya çağıranlar sıkıntı çekmişler, hayatlarını zor şartlar altında sürdürmüşlerdir. Bunun en bariz örneği şüphesiz Kur’an’da da zikri geçen peygamberlerin hayatlarıdır. Allah’ın bütün peygamberlerinde olduğu gibi sıdk hasletini bütün tavır ve davranışlarında en güzel şekilde gösteren peygamberlerden birisi de Hz. İsmail’dir.
Kur’an-ı Kerim’de on iki yerde adı geçen Hz. İsmail, güzel hasletleriyle zikredilmektedir. Öncelikli olarak Hz. İsmail, babası Hz. İbrahim’in yaşlılık döneminde ve bir duası neticesinde dünyaya gelmiştir: “İhtiyar hâlimde bana İsmail’i ve İshak’ı lütfeden Allah’a hamdolsun! Şüphesiz Rabbim duayı işitendir.” (İbrahim, 14/39.)
“O:‘Rabbim! Bana salihlerden olacak bir evlat ver.’, dedi. İşte o zaman biz onu uslu bir oğul ile müjdeledik.” (Saffat, 37/100-101.)
Hz. İsmail çok küçükken babası Hz. İbrahim tarafından Mekke’de Beytü’l-Haram’ın bulunduğu yere bırakılmıştır.
“Ey Rabbimiz! Ey sahibimiz! Namazı dosdoğru kılmaları için ben, neslimden bir kısmını senin Beyt-i Harem’inin (Kâbe’nin) yanında, ziraat yapılmayan bir vadiye yerleştirdim. Artık sen de insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meyledici kıl ve meyvelerden bunlara rızık ver! Umulur ki bu nimetlere şükrederler.” (İbrahim, 14/37.)
Rivayete göre Hz. İbrahim’in hanımı Sare’nin Hacer isminde bir cariyesi vardı. Onu, kocası Hz. İbrahim’e verdi ve Hz. İbrahim’in ondan İsmail adında bir oğlu dünyaya geldi. Hz. İbrahim daha sonra onları alarak Mekke’ye götürdü. Kâbe yakınlarında bir yere iskân etti. Bu esnada Mekke susuz, çorak ve kayalık bir yerdi. Allah Teâlâ, Hz. İbrahim’in duasını kabul etti. Orada zemzem diye anılan su fışkırdı.
Mekke’nin ilk sakinleri olarak Güney Arabistan’dan gelen Amâlikalılar kabul edilir. Daha sonra yine güneyli Cürhüm kabilesi İbrahim peygamberin hanımı Hacer ve oğlu İsmail’in izniyle burayı yurt edinmiş, daha sonra Hz. İsmail adı geçen kabilenin reisi Mudad’ın kızı Seyyide ile evlenmek suretiyle onlarla akrabalık kurmuştur. Hz. İsmail, Cürhümlüler döneminde Kâbe ve hac işlerini yönetmiş, kendisinden sonra bu görevi on iki oğlundan biri olan Nâbit b. İsmail yerine getirmiştir. Nâbit’ten sonra Kâbe hizmeti Cürhümlü Mudad b. Amr ile Katura’nın lideri oldukları iki ayrı ailenin eline geçmiştir. Bunlardan Mudad, Mekke’nin yukarı, Katura ise aşağı kısmını yönetmişlerdir. Ancak zamanla aileler anlaşmazlığa düşünce aralarında çatışmalar meydana gelmiş, neticede Hz. İsmail’in soyu tarafından da desteklenen Mudadlılar Mekke’nin tek idarecisi olmuşlardır. Bu şekilde İsmailoğulları, Cürhümlülerin hâkim oldukları dönemlerde Mekke’de yaşamayı sürdürmüşler, burada İsmailîler, Adnanîler, Maaddîler veya Nizarîler adlarıyla anılmışlardır. Bu gelişmeden çok sonra Mekke’de peygamber olarak gönderilecek olan Hz. Muhammed’in (s.a.s.) ceddi olan Kureyş kabilesi de Hz. İsmail’in Cürhümlü kadınlarla evlenmesinden meydana gelen bu soydan neşet etmiştir. (Buhari, Ehadisü’l-Enbiya, 9.)
Hz. Peygamber (s.a.s.) kendisiyle Hz. İsmail arasındaki soy bağını şu sözleriyle açıklamaktadır: “Allah, İbrahim’in çocuklarından İsmail’i, İsmail’in çocuklarından Benî Kinâne’yi, Benî Kinâne’den Kureyş’i, Kureyş’ten Benî Hâşim’i, Benî Hâşim’den de beni seçti.” (Müslim, Fezâil, 1; Tirmizi, Menâkıb, 1.)
Hz. İsmail belli bir yaşa geldiğinde babası Hz. İbrahim onu kurban etmek istedi. Bu hadise Hz. İbrahim için ahde vefa, oğlu Hz. İsmail için ise bir sadakat sınavı olmuştur: “Babasıyla beraber yürüyüp gezecek çağa erişince: ‘Yavrucuğum! Rüyada seni boğazladığımı görüyorum; bir düşün, ne dersin?’ dedi. O da cevaben: ‘Babacığım! Emrolunduğun şeyi yap. İnşallah beni sabredenlerden bulursun.’ dedi. Her ikisi de teslim olup onu alnı üzerine yatırınca biz ona: ‘Ey İbrahim!’ diye seslendik. ‘Rüyayı gerçekleştirdin. Biz iyileri böyle mükâfatlandırırız. Bu, gerçekten, çok açık bir imtihandır. Biz, oğluna bedel ona büyük bir kurban verdik. Geriden gelecekler arasında ona (iyi bir nam) bıraktık. ‘İbrahim’e selam!’ dedik. Biz iyileri böyle mükâfatlandırırız. Çünkü o, bizim mümin kullarımızdandır.’” (Saffat, 37/102-105.)
Hz. İsmail gibi babası tarafından kurban edilme tecrübesi yaşayanlardan birisi de Hz. Peygamber’in (s.a.s.) babası Abdullah olmuştur. Rivayete göre Hz. Peygamber’in (s.a.s.) dedesi Abdülmuttalib b. Haşim görmüş olduğu bir rüyaya dayanarak Mekke’de kaybolan zemzem kuyusunu yeniden faaliyete geçirmeye karar verdi. Daha önceki dönemde şehri idare eden Cürhümlülerin Huzâalılara mağlup olmalarının ardından zemzem kuyusunu kapatmaları Mekke’yi susuz bırakmıştı. Onun zemzemi bulmak amacıyla kazıya başladığına şahit olan Kureyşliler bu kuyuda kendilerinin de haklarının olduğunu söyleyerek ona engel oldular. Zemzemi yeniden faaliyete geçirmesi esnasında Mekkelilerin engellemeleriyle karşı karşıya kalan Abdülmuttalib, onların kendisini koruyacak kimsesi olmadığı için böyle davrandıklarını düşünerek Allah’a on adet erkek çocuk nasip etmesi için dua etmiş, dileği gerçekleşirse çocuklarından birini şükür niyetiyle kurban edeceğini adamıştı. Gerçekten de onun Abbas, Hamza, Abdullah, Ebu Talib (Abdümenâf), Zübeyr, Hâris, Hacl, Mukavvim, Dırar ve Ebu Leheb (Abdüluzzâ) adlarında on oğlu; Safiyye, Ümmü Hakîm Beyzâ, Âtike, Umeyme, Ervâ ve Berre adlarında da altı kızı dünyaya geldi. Abdülmuttalib’in Allah’a verdiği sözü yerine getirme zamanı geldiğinde kurban edilecek çocuğun belirlenmesi için çekilen kura en küçük oğlu Abdullah’a isabet etti. Bir çocuğun kurban edilmesine Kureyşliler şiddetle karşı çıktılar. Zira onlar böyle bir davranışın topluma kötü örnek olacağından endişe duymuşlardı. Bunun için bir kâhine müracaat edilerek meselenin halledilebileceği tavsiyesinde bulundular. Abdülmuttalib bunun üzerine Hayber’de bulunan kadın bir kâhine gitti. Kâhin, develerle Abdullah arasında her seferinde on deve artırılmak suretiyle kura çekilmesini tavsiyesinde bulundu. Onun istediği şekilde kura çekildiğinde dokuz defa Abdullah’a isabet eden kura, onuncuda develerin adına çıkınca Abdullah kurban edilmekten kurtuldu, onun yerine yüz deve kurban edildi. (İbn Hişâm, es-Sîre, (thk. Mustafa es-Sakkâ-İbrahim el-Ebyârîl-Abdülhâfız Şelebi), I-IV, Beyrut ts., I, 113, 160-164). Bu hadise sebebiyle Hz. Peygamber (s.a.s.) hem bu olayı hem de büyük dedesi Hz. İsmail’in kurban edilmesi hadisesini kastederek “Ben iki kurbanlığın çocuğuyum.” demiştir. (Hâkim, el-Müstedrek ‘Ale’s-Sahihayn, I-IV, Haydarabad, 1334-42, II, 604.)
İmtihanı geçen Hz. İbrahim ve Hz. İsmail’e daha sonra Allah tarafından Beyt’in temellerinin atılması görevi verilmiştir: “Bir zamanlar İbrahim, İsmail’le beraber Beytullah’ın temellerini yükseltiyor (şöyle diyorlardı:) Ey Rabbimiz! Bizden bunu kabul buyur; şüphesiz sen işitensin, bilensin.” (Bakara, 2/127.) Kâbe’nin inşası esnasında Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İsmail şöyle dua etmişlerdir: “Ey Rabbimiz! Bizi sana boyun eğenlerden kıl, neslimizden de sana itaat eden bir ümmet çıkar, bize ibadet usullerimizi göster, tövbemizi kabul et; zira tövbeleri çokça kabul eden, çok merhametli olan ancak sensin. Ey Rabbimiz! Onlara, içlerinden senin ayetlerini kendilerine okuyacak, onlara kitap ve hikmeti öğretecek, onları temizleyecek bir peygamber gönder. Çünkü üstün gelen, her şeyi yerli yerince yapan yalnız sensin.” (Bakara, 2/128.)
Hz. İsmail, Kur’an-ı Kerim’de Allah’ın rahmetine kabul edilen iyilerden ve sabredenlerden biri olarak gösterilir: “İsmail’i, İdris’i ve Zülkifi de (yâd et). Hepsi de sabreden kimselerdendi. Onları rahmetimize kabul ettik. Onlar hakikaten iyi kimselerdendi.” (Enbiya, 21/85-86.)
Hz. İsmail Kur’an’ın şehadetiyle sözünde duran, halkına namaz kılmayı, zekât vermeyi emreden, Rabbinin hoşnutluğunu kazanmış bir resul ve nebidir: “(Resulüm!) Kitap’ta İsmail’i de an. Gerçekten o, sözüne sadıktı, resul ve nebi idi. Halkına namazı ve zekâtı emrederdi; Rabbi nezdinde de hoşnutluk kazanmış bir kimse idi.” (Meryem, 19/54-55.)
Hz. İsmail’de görülen sadakat ve vazife aşkı sadece peygamberler için değil, bütün insanlar için istenen bir haslettir. Kur’an’da “Ey iman edenler, Allah’tan korkun ve doğrularla beraber olun!” emriyle kullarından doğru insanlarla birlikte olmaları, onları desteklemeleri istenmekte (Tevbe, 9/ 119.), “Rabbimiz Allah’tır deyip doğruluğa yönelenlere hiçbir korku yoktur. Onlar mahzun da olmayacaklardır.” (Ahkaf, 46/13.) buyrularak da doğruların yardımcısının Allah olduğu açıkça beyan edilmektedir.
Hz. Peygamber (s.a.s.) de ifadeleriyle doğruluğu ve doğru olanları övmüş, bunun tersi olarak yalanı ve yalancılığı da yermiştir: “Doğruluk iyiliğe götürür, iyilik cennete götürür. Kişi doğrulukta devam eder durursa nihayet Allah nazarında doğru olarak yazılır. Yalan kötülüğe iletir, kötülükse ateşe götürür. Kişi yalan söylemeye devam ederse nihayet Allah katında yalancı olarak yazılır.” (Buhari, Edeb, 69; Müslim, Birr, 103.)
Bir sahabi Hz. Peygamber’e (s.a.s.) gelerek “Ey Allah’ın Elçisi. İslam hakkında bana bir söz söyle ki artık senden başka birisine sormama ihtiyaç kalmasın.” dediğinde peygamberimiz kendisine “Allah’a inandım de, sonra da dosdoğru ol.” buyurmuştur. (Müslim, İman, 62.)
Prof. Dr. Adem Apak
https://yayin.diyanet.gov.tr/Category/GetArticles?id=4079&categoryId=142#