Allahu teala Kur’ân-ı Kerim'de, baştan sona insanların kalplerine “havf” ve “recâ” dengesini kurmayı öğretir. Bazen tek bir âyetin içinde hem korku verecek ifadeler, hem de ümit vaad eden müjdeler vardır.
Bir âyette “cennetliklerin kavuşacağı nîmetler” anlatılırken, hemen takip eden âyet “cehennemliklerin acıklı ahvâlini” haber verir. Bir âyet, “Allâh’ın rahmetini, lütuf ve ihsanının bolluğunu” izah ederken öbür âyet, bu nîmetlere “nankörlük edilince Allâh’ın gazabının nasıl tecellî edeceğini” gösterir. Bazen tek bir âyetin içinde hem korku verecek ifadeler, hem de ümit vaad eden müjdeler vardır:
“O gün bazı yüzler ağarır, bazı yüzler de kararır.” (Âl-i İmrân, 106)
“Gerçekten Rabbin, cezâyı çabuk vericidir (serîu’l-ıkâb) ve hem de sonsuz mağfiret ve rahmet sahibidir.” (el-A’râf, 167)
“Hiç şüphesiz, iyiler cennette, günaha dadananlar ise yakıcı ateşler içindedir.” (el-İnfitâr, 13-14)
“O gün tartıda kimi sâlih (iyi, faydalı) amelleri ağır basarsa, o hoşnut olacağı bir yaşayış içindedir. Kimin iyilikleri hafif gelirse, onun meskeni Hâviye (cehennem)dir.” (el-Kâria, 6-9)
HAVF VE RECÂ SARKACINDu
Bu durum, Kur’ân-ı Kerîm’in insan psikolojisini çok iyi bilen “el-Hâlık”, “el-Alîm” ve “el-Habîr” olan Allah Teâlâ tarafından gönderildiğini ve insanların benzerini getirmekten âciz oldukları bir “mûcize” oluşunu gösteren en büyük delillerdendir. Ancak bu âyet-i kerîmeler içinde öyleleri vardır ki, insanın içini titretir; sarsar, kendine getirir. Yakasına yapışıp:
“-Nereye gidiyorsun? Hayatını tekrar gözden geçir!..” der, âdeta… Meselâ:
“O gün cehenneme, «Doldun mu?» deriz. O da, «Daha yok mu?» der.” (Kâf, 30)
“O gün kişi, kardeşinden, anasından, babasından, eşinden ve oğullarından kaçar. O gün, onlardan her birinin, kendisine yetecek derdi vardır.” (Abese, 34-37)
“Ey insanlar! Rabbinizden korkun; çünkü kıyâmet vaktinin depremi, cidden korkunç bir şeydir. Onu gördüğünüz gün, her emziren emzirdiğinden geçer; her gebe yükünü bırakır; insanları sarhoş görürsün, oysa sarhoş değillerdir. Ama Allâh’ın azâbı şiddetlidir.” (el-Hac, 1-2)
“Her insanın amelini boynuna doladık. Kıyamet günü onun için, açılmış olarak bulacağı bir kitap çıkarırız: «Kitabını oku, bugün nefsin sana hesap sorucu olarak yeter!» deriz.” (el-İsrâ, 13-14)
İnsan, bu âyetlerin dehşeti ile kendinden geçmişken, Rabbin merhamet eli uzanır, gözyaşımızı siler, bizi tesellî eder:
“Biz, nankörlük edenden başkasını cezalandırır mıyız?” (es-Sebe’, 17)
“Rahmetim, her şeyi kuşatmıştır.” (el-A’râf, 156)
“De ki: Ey nefislerine karşı haksızlık yapmakta aşırı giden kullarım! Allâh’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.” (ez-Zümer, 53)
“Allah, kendisine ortak koşulmasını aslâ bağışlamaz; bundan başkasını (günahları) dilediği kimse için bağışlar…” (en-Nisâ, 48; ayrıca bkz: en-Nisâ, 116)
Bu üslup ve denge, Peygamber Efendimiz’in fem-i saadetlerinden dökülen hadîs-i şerîflerde de gözetilmiştir. O da bazı hadîs-i şerîflerde insanları, günah işlemekten, şirk ve küfre düşmekten sakındırmakta, aksi hâlde insanın başına gelecekleri hatırlatmakta, bazı hadîs-i şerîflerde ise, kul, ne kadar günahkâr olursa olsun, Allâh’a yönelip pişmanlık duyduğunda Allâh’ın merhamet ve mağfiretinin her şeyi silip yok edeceğini bildirmektedir.
İKAZ MÂHİYETİNDEKİ HADÎS-İ ŞERÎFLERDEN
Numan bin Beşîr -radıyallâhu anhümâ-’dan rivâyet edildiğine göre, Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz kıyâmet gününde cehennemliklerin azâbı en hafif olanı, ayaklarının altına iki kor konulup da bu sebeple beyni kaynayan kişidir. Oysa o, hiç kimsenin kendisinden daha şiddetli azap gördüğünü zannetmez. Hâlbuki kendisi, cehennemliklerin azâbı en hafif olanıdır.” (Buhârî, Rikâk, 51; Müslim, Îman, 362-364)
Enes -radıyallâhu anh- şöyle rivâyet etmektedir: Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bizlere benzerini hiç duymadığım bir konuşma yaptı ve şöyle buyurdu:
«Eğer sizler, benim bildiklerimi bilseydiniz; az güler, çok ağlardınız.» Bunun üzerine Rasûlullah’ın ashâbı yüzlerini kapatarak hıçkıra hıçkıra ağladılar.” (Buhârî, Tefsîru Sûre (5), 12; Müslim, Fezâil, 134)
Ebû Zerr el-Gıfârî -radıyallâhu anh- de Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’den benzer bir rivâyet nakletmiştir:
“Şüphesiz ben sizin görmediklerinizi görüyor ve biliyorum. Gökyüzü gıcırdayıp inledi ve gıcırdayıp inlemekte de haklı idi. Gökyüzünde, alnını Allâh’a secde için koymuş bir meleğin bulunmadığı dört parmaklık bile boş yer yoktur. Allâh’a yemin ederim ki, eğer benim bildiklerimi bilmiş olsaydınız, az güler, çok ağlardınız. Yataklarda kadınlardan da zevk almazdınız. Yüksek sesle Allâh’a yalvararak yollara ve kırlara çıkardınız.” (Tirmizî, Zühd, 9; İbni Mâce, Zühd, 19)
Bu ve yüzlerce benzeri bulunan hadîs-i şerîfler, her duyan insanı dehşete düşürmektedir. Ancak Peygamber Efendimiz, kulların ümitsizlik ve karamsarlık girdabında kaybolmaması için pek çok müjdeler de vermiştir:
MÜJDE DOLU HADÎS-İ ŞERÎFLER
“Allah varlıkları yarattığı zaman, kendi katında arşın üstünde bulunan kitabına, «Rahmetim gerçekten gazabıma üstün gelir.» diye yazmıştır.” (Buhârî, Tevhid, 15; Müslim, Tevbe, 14-16) Bu hadîsin başka rivâyetlerinde de; “Rahmetim, gazabımı aştı.” ifadesi geçmektedir. (Buharî, Tevhid, 22, Müslim, Tevbe, 15)
“Allâh’a ortak koşmadan ölen cennete girer; Allâh’a şirk koşarak ölen de cehenneme gider.” (Müslim, Îman, 151)
“Allah Teâlâ, rızâsını umarak «Lâ ilâhe illallah» diyen kimseyi cehenneme haram kılmıştır.” (Bkz: Buhârî, Salât, 45; Müslim, Îman, 54)
Peygamber Efendimiz:
“Kim, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allâh’ın kulu ve peygamberi olduğuna içinden gelerek şehâdet ederse, Allah onu cehenneme haram kılar.” buyurmuş, Muaz bin Cebel -radıyallâhu anh-’ın “Bunu insanlara müjdeleyeyim mi?” diye sorması üzerine de:
“O zaman onlar buna güvenir, (hayırlı işler yapmakta) tembel davranırlar.” demiştir. (Buhârî, İlim, 49; Müslim, Îman, 53)
O hâlde dinimiz, insanların nihayetsiz ümitler içinde kaybolmasını, hareketsiz, âtıl ve tembel kalmasını da istemiyor; karamsarlık ve panik havası içinde hayattan bezmiş bir hâlde olmasını da… İnsan, hata işlediğinde “celâl” sahibi bir Rabbi olduğunu bilecek ve tevbe edecek; ama O’nun cemâl ve rahmetinden de emin olacak… Ne “bana bir şey olmaz!” rahatlığı içinde olacak, ne de “bu hatalarımdan sonra benden bir şey olmaz!” diyecek!.. Son âna kadar îmanını kaybetme ve amellerinin bir anda boşa gidivermesi endişesi ile yaşadığı gibi, âhirete tevhid sırrına mazhar bir şekilde gidenlerin mutlaka cennete gireceği ümidini de muhafaza edecek… Kısaca son nefesimize kadar bütün hayatımız, korku ve ümit sarkacında sallanacak!.. Bir taraf ağır bastığında, hemen diğer tarafı hatırlayıp dengeleyeceğiz!..
Kaynak: Melike Şahin, Şebnem Dergisi, Mart 2015, 121. Sayı