Bu derste, öne çıkan en önemli mesaj şu idi: “Sahip değil, şahitsin. Malik değil, Malikü’l-Mülke abdsin.”
Dersten Cümleler
“Şehadet bir çağrıdır tüm nesillere ve çağlara…”
Abdullah Molla’nın Şehadeti… Bangladeş’ten…
Düşmanlar dıştan değil, içimizden….
“Allah’ım! Cehenneme gitmeme sebep olacak fitnelerden, cehennemin azabından, zenginliğin ve fakirliğin şerrinden sana sığınırım.”
Hz. Ömer: “Sabır ile şükür iki güzel deve gibidir. Ben o develerden birine bineyim de hangisine binmem önemli değildir.”
Dünyevileşme hastalığı…
Dünyevileşme derin bir sapkınlık; yada Kur’an’da ki ifadesi ile “Dalalim-Baid!”
“Şayet dünyanın Allah katında bir sinek kanadı kadar ağırlığı yani değeri olsaydı, Allah hiçbir inkârcıya ondan bir damla su bile içirmezdi.”
Peygamberlerin gönderiliş gayeleri:
1-Kulluk
2-Tebliğ
3-Güzel Örnek
4-İtiraz kapısını kapatmak
5-Dünya ve ahiret dengesini insanlara göstermek
فَمِنَ النَّاسِ مَن يَقُولُ رَبَّنَا آتِنَا فِي الدُّنْيَا وَمَا لَهُ فِي الآخِرَةِ مِنْ خَلاَقٍ
“İnsanlardan öyleleri vardır ki sadece “Ey Rabbimiz! Bize dünyada ver” diye yalvarırlar. Böylelerinin ahiretten hiçbir nasipleri yoktur.”
وِمِنْهُم مَّن يَقُولُ رَبَّنَا آتِنَا فِي الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِي الآخِرَةِ حَسَنَةً وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ
“O insanlardan bir kısmı da şöyle derler: Ey Rabbimiz! Bize dünyada iyilik ve güzellik ver, ahirette iyilik ve güzellik ver. Ve bizleri ateşin azabından koru!”
أُولَئِكَ لَهُمْ نَصِيبٌ مِّمَّا كَسَبُواْ وَاللّهُ سَرِيعُ الْحِسَا
“İşte onlar için – kim onlar dünyada yaşamalarına rağmen dünyevileşmeyenler” kazandıklarından nasipleri vardır. Şüphesiz Allah hesapları çabukça görendir.”
İslam ne mülkiyet hakkını tamamen iptal eder, ne de mülkiyeti bir put haline getirir.
Hz. Ebû Zer’i kullananlar…
Sahabe içerisinde en fazla zülüm ettiğimiz isimlerden biridir biliyor musunuz Hz. Ebu Zer?
“Yeryüzünde İsa’nın verası ile, zühdü ile yürüyen biriydi.”
” Ebu Zer, o tek başın yaşar, tek başına ölür ve tek başına dirilir!”
Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer dönemlerinde…
Hz. Osman’ı üçüncü halife olarak seçilmesi, o zaman Hicri 23’ü, Miladi 644’i göstermektedir ve Hz. Ebû Zer, 74-75 yaşlarındadır.
“Kıyamet günü bana en yakın olanınız, onu dünyada nasıl bırakmışsam o haliyle dünya hayatından ahirete göçen, bana kavuşandır.”
“Efendimiz (sas) böyle buyurdu. Ben kıyamet günü Efendimiz’e yakın olmak istiyorum. O halde beni hangi halde bırakmışsa ben o halden kesinlikle farklı bir hale girmem; elime ne kadar imkân geçerse geçsin, ben peygamber döneminde ki Ebu Zer olarak kalacağım.”
Zaten O: “Dünyada doğmuş ama ahirete göre yaratılmıştı!”
“Bizim öyle bir evimiz var ki, biz değerli eşyalarımızı önceden oraya göndeririz.”
Mesihü’l-İslam, İslam’ın Mesihi…
“Ebu Zer! Gel sana bazı kelimeler, cümleler öğreteyim, sen onları söyle zenginlerin infakla kazandıkları sevaptan daha fazla sevap kazan. Eğer bu cümleleri sen söylersen, söylemeyen herkesi sen
sevap itibari ile gerilerde bırakırsın.”
“Bundan sonra her namazın ardından otuz üç defa Sübhanallah der Allah’ı tespih edersin, otuz üç defa Elhamdullilah der, Allah’a hamd edersin, otuz üç defa Allahu Ekber der onu yüceltirsin. Sonra bunları; ‘Lâ ilâhe illallâhu vahdehu lâşerîke leh, lehu’l mülkü ve lehu’l hamdü ve hüve alâ külli şey’in kadîr.’ cümleleri ile bitirirsin. Böyle yaparsan günahın denizin köpükleri kadar da olsa bağışlanır ve çok çok sevap kazanırsın.” (Müslim, Mesacid, 142, Ebû Davud, Vitr, 24, Darimi, Salat, 90)
“Ebu Zer! Korkma Allah’ın ikramı geniştir. O dilediğine dilediği kadar verir!”
Sa’d b. Ebi Vakkas örneği…
‘Üçte bir az sayılmaz, ciddi bir miktardır. Ey Sa’d! Mirasçılarını senden sonra zengin bırakman, onları insanlara avuç açan yoksul kimseler olarak bırakmandan daha hayırlıdır. Allah rızasını gözeterek verdiğin her şeyin karşılığında, mutlaka sevap kazanacaksın. Hatta bu gaye ile hanımının ağzına koyduğun bir lokma bile sana sevap kazandırtacaktır.”
Ciddi oranda bir arazi ve 250.000 dirhem nakit para…
Ka’b b. Malik…
“Ya Resulullah! Bu büyük müjdeye karşı malımın tamamını Allah yolunda infak etmek istiyorum?”
Hz. Ebû Bekir ufku…
Hz. Osman örneği…
30 milyon 500 bin dirhem, 150 bin dinar, 1000 deve, 200 bin dinar değerinde gayri menkul…
Hz. Talha b. Ubeydullah örneği…
Onun bıraktığı mal, 30 milyon dirhemdi. Bunun 2.200.000 dirhemi ile 200 bin dinarı nakit, diğeri ise çeşitli mallardan oluşuyordu.
– Sahip değil, şahitsin.
– Malik değil, Malikü’l-Mülke abdsin.
Ne güzel demiş Üstadımız:
Eğer Allah’ı buldunsa
Bütün eşya senindir, gör!
Eğer Malikü’l-Mülke memluk isen,
Onun mülkü senindir gör!
Abdullah b. Mes’ud’un bir duası: “Allah’ım azdıran zenginlikten ve şaşırtan fakirlikten sana sığınırım!”
muhammed emin yıldırım
Tamamını videodan izlemenizi tavsiye ederim:
http://www.siyertv.com/sahip-olma-degil-sahit-olma-dunyasi/
30 Ağustos 2019 Cuma
29 Ağustos 2019 Perşembe
Su Ve Toprak Bulamayan Kimse
Bismillahirrahmanirrahim. Elhamdülillahi Rabb'il âlemin. Ve sallallahu ve selleme ala seyyidina Muhammed ve ala alihi ve sahbihi ecmaîn.
7. BÖLÜM TEYEMMÜM
2. Su Ve Toprak Bulamayan Kimse
336- Hz. Âişe, (kız kardeşi) Esmâ'dan bir gerdanlık ödünç almıştı. Ama gerdanlık kayboldu. Hz. Peygamber Sallallahü Aleyhi ve Sellem, onu araması için bir adam gönderdi. Adam gerdanlığı buldu. Bu esnada, namaz vakti girdi. İnsanların yanında su yoktu. Buna rağmen namaz kıldılar. Bu durumu Hz. Peygamber'e Sallallahü Aleyhi ve Sellem şikayet ettiler. Bunun üzerine Allah Teâlâ teyemmüm âyetini indirdi.
Bu olaydan sonra Üseyd İbn Hudayr Hz. Aişe'ye 'Allah daima hayrını versin. Allah'a and olsun ki, her ne seni üzen bir hadise meydana gelse, Hak Teâlâ onda, hem senin, hem de Müslümanlar için hayır kılıyor." dedi.
Açıklama
(Su ve Toprak Bulamayan Kimse) Bu başlık konusunda İbn Reşîd şöyle demiştir: "İmam Buhârî, teyemmümün şer'i bir meşruluk kazanmadan önceki durumu, teyemmümün şer'î bir meşruluk kazandıktan sonra toprağın bulunmaması durumuna benzetti. Sanki şöyle demek istedi: Bu hadiste bahsi geçen topluluğun temizleyici madde olan sudan yoksun bulundukları hale dair hüküm, bizim temizleyici olan su ve topraktan yoksun olduğumuz haldeki hükmümüzle aynıdır." Bu şekilde hadisin bab başlığı ile olan ilişkisi de ortaya çıkar. Çünkü hadiste, insanların topraktan yoksun oldukları belirtilmiyor. Onların sadece sudan yoksun oldukları ifade ediliyor.
Bu hadîs, temizleyici vasfa sahip su ve topraktan yoksun olan kimseler için de namazın, farz olduğuna delil teşkil eder. Çünkü hadiste bahsi geçen topluluk, farz olduğuna inandıkları için namaz kılmışlardı. Eğer o halde namaz kılmaları yasak olsaydı, kuşkusuz Hz. Peygamber Sallallahü Aleyhi ve Sellem yaptıklarının yanlış olduğunu belirtirdi. İmam Şafiî, Ahmed İbn Hanbel, hadisçilerin çoğunluğu ve Malikilerin pek çoğu bu görüştedir. Ancak bu âlimler, bu şekilde namaz kılan birinin, namazını tekrar kılmasının gerekip gerekmediği konusunda ihtilaf etmişlerdir. imam Şafiî'den gelen yeniden namaz kılması gerektiğine dair bir görüş belirtmemiştir. Şafiî âlimlerin çoğu bunu doğrulamıştır. Bunun pek nadir meydana gelen bir mazeret olduğunu, dolayısıyla yeniden kılmayı düşürmeyeceğini ifade etmişlerdir. Ahmed İbn Hanbel'in meşhur olan görüşüne göre, tekrar kılması gerekmez. Müzenî, Sahnûn ve İbn Münzîr de bu görüştedir. Onlar da bu hadisi delil olarak kullanmıştır. Şöyle ki, eğer namazlarını tekrar etmeleri gerekseydi, mutlaka Hz. Peygamber Sallallahü Aleyhi ve Sellem bu durumu onlara açıklardı. Çünkü onun, ihtiyaç anında açıklama yapmaması caiz değildir. Ancak bu iddiaya "namazın tekrar kılınması hemen gerekmez, yani hemen yerine getirilmesi gereken bir farz değildir. Böyle olunca da, ihtiyaç anında yapılması gereken açıklamanın geciktiğinden bahsedilemez" denerek cevap verilmiştir.
O halde, bu tür durumlarda namazın yeniden kılınmasını gerektiren başka bir delilin olması gerekir. İmam Malik ve Ebu Hanife'nin meşhur olan görüşlerine göre, bu şekilde namaz kılan biri, namazını tekrar kılmaz. Ancak bir başka görüşle Ebu Hanife ve Hanefiler, namazın kaza edilmesi gerektiğini söylemişlerdir. Sevrî ve Evzâî de bu görüştedir. Medineliler'in kendisinden naklettiğine göre İmam Malik şöyle demiştir: "Böyle bir kimsenin namazını kaza etmesi gerekmez."
Bu dört görüş, bu konudaki en meşhur görüşlerdir. İmam Nevevî "Şerhu'l-Mühezzeb"de imam Şafiî'nin kadim görüşünü/eski içtihadını nakletmistir. Buna göre namazın o anda kılınması müstehap, tekrarlanması ise farzdır. Böylece konu hakkındaki görüşler beşe çıkmıştır.
Sallallahu ve sellem ve ala seyyidina Muhammed ve ala alihi ve sahbihi ecmain. Ve’l hamdüli’llahi rabbi’l âlemin.
Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah-u Teala’dandır.
EN DOĞRUSUNU ALLAH azze ve celle BİLİR
28 Ağustos 2019 Çarşamba
7. BÖLÜM TEYEMMÜM 1. BÂB
Bismillahirrahmanirrahim. Elhamdülillahi Rabb'il âlemin. Ve sallallahu ve selleme ala seyyidina Muhammed ve ala alihi ve sahbihi ecmaîn.
7. BÖLÜM TEYEMMÜM
1. BÂB
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: "Su bulamazsanız o vakit temiz toprakla teyemmüm edin. Onunla yüzlerinizi ve (dirseklerle birlikte) ellerinizi meshedin.[el-Maide, 5/6]
334- Hz. Peygamber'in Sallallahü Aleyhi ve Sellem eşi Hz. Aişe'den radıyallahu anha şöyle nakledilmiştir: "Seferlerinin birinde Allah Resulü Sallallahü Aleyhi ve Sellem ile birlikte biz de bulunduk. Beydâ veya Zâtu'1-Ceyş [Buradaki şek, Hz. Aişe'den kaynaklanmaktadır. Beydâ veya Zâtu'1-Ceyş ise Mekke ve Medine arasında yer alır. Ayrıntılı bilgi için bk Kirmani,III,210.(H. Aldemir)] denen yere geldiğimiz zaman, gerdanlığım düştü. Hz. Peygamber Sallallahü Aleyhi ve Sellem onu aramaya koyuldu.. Onunla birlikte sahabe de aramak için yollarından alıkondular. Ordu su bulunan bir yerde konaklamamıştı. Bu yüzden Ebu Bekir'e radıyallahu anh gelip 'Şu Âişe'nin ettiğine bak! Hz. Peygamber'i Sallallahü Aleyhi ve Sellem ve hepimizi susuz bir yerde, üstelik elimizde su olmadığı halde durmaya mecbur etti' dediler. Bunun üzerine Hz. Ebu Bekir radıyallahu anh yanıma geldi. O esnada Allah Resulü Sallallahü Aleyhi ve Sellem başını dizime koymuş uyuyordu. Bana, 'Rasulullah'ı ve insanları alıkoydun. Ne konakladıkları yerde su var, ne de yanlarında' diyerek çıkıştı." Hz. Âişe radıyallahu anha olayı anlatmaya şöyle devam etti: "Ebu Bekir radıyallahu anh beni azarladı ve bana ağzına geleni söyledi. Eliyle böğrüme vurmaya başladı. Ama yerimden kımıldamadım. Çünkü Hz. Peygamber Sallallahü Aleyhi ve Sellem dizimde uyuyordu. Sabahleyin Rasûlullah Sallallahü Aleyhi ve Sellem uyandığı zaman elde hiç su yoktu. Bunun üzerine Allah Teâlâ, teyemmüm âyetini indirdi. Useyd İbn Hudayr radıyallahu anh da şöyle dedi: Ey Ebu Bekir'in ailesi bu, sizin vesile olduğunuz ilk hayır değildir." Hz. Aişe radıyallahu anha son olarak şunları dedi: "Üzerinde yolculuk yaptığım deveyi kaldırdığımız zaman, gerdanlığı altında bulduk. [Hadisin geçtiği diğer yerler:336,3672,3773,4583,4607,4608,5264,5250,5882,6344,6845]
334- Hz. Peygamber'in Sallallahü Aleyhi ve Sellem eşi Hz. Aişe'den radıyallahu anha şöyle nakledilmiştir: "Seferlerinin birinde Allah Resulü Sallallahü Aleyhi ve Sellem ile birlikte biz de bulunduk. Beydâ veya Zâtu'1-Ceyş [Buradaki şek, Hz. Aişe'den kaynaklanmaktadır. Beydâ veya Zâtu'1-Ceyş ise Mekke ve Medine arasında yer alır. Ayrıntılı bilgi için bk Kirmani,III,210.(H. Aldemir)] denen yere geldiğimiz zaman, gerdanlığım düştü. Hz. Peygamber Sallallahü Aleyhi ve Sellem onu aramaya koyuldu.. Onunla birlikte sahabe de aramak için yollarından alıkondular. Ordu su bulunan bir yerde konaklamamıştı. Bu yüzden Ebu Bekir'e radıyallahu anh gelip 'Şu Âişe'nin ettiğine bak! Hz. Peygamber'i Sallallahü Aleyhi ve Sellem ve hepimizi susuz bir yerde, üstelik elimizde su olmadığı halde durmaya mecbur etti' dediler. Bunun üzerine Hz. Ebu Bekir radıyallahu anh yanıma geldi. O esnada Allah Resulü Sallallahü Aleyhi ve Sellem başını dizime koymuş uyuyordu. Bana, 'Rasulullah'ı ve insanları alıkoydun. Ne konakladıkları yerde su var, ne de yanlarında' diyerek çıkıştı." Hz. Âişe radıyallahu anha olayı anlatmaya şöyle devam etti: "Ebu Bekir radıyallahu anh beni azarladı ve bana ağzına geleni söyledi. Eliyle böğrüme vurmaya başladı. Ama yerimden kımıldamadım. Çünkü Hz. Peygamber Sallallahü Aleyhi ve Sellem dizimde uyuyordu. Sabahleyin Rasûlullah Sallallahü Aleyhi ve Sellem uyandığı zaman elde hiç su yoktu. Bunun üzerine Allah Teâlâ, teyemmüm âyetini indirdi. Useyd İbn Hudayr radıyallahu anh da şöyle dedi: Ey Ebu Bekir'in ailesi bu, sizin vesile olduğunuz ilk hayır değildir." Hz. Aişe radıyallahu anha son olarak şunları dedi: "Üzerinde yolculuk yaptığım deveyi kaldırdığımız zaman, gerdanlığı altında bulduk. [Hadisin geçtiği diğer yerler:336,3672,3773,4583,4607,4608,5264,5250,5882,6344,6845]
Açıklama
(Teyemmüm Bölümü) Teyemmüm sözlükte yönelmek anlamına gelir. Dinî terminolojide ise, namaz gibi ibadetleri mubah hale getirme niyetiyle yüzü ve dirseklere kadar elleri meshetmek İçin temiz toprağa yönelmek manasında kullanılır.
Teyemmümün azimet mi, yoksa ruhsat mı olduğu konusunda âlimler arasında farklı görüşler vardır. Bazıları meseleyi ayrıntılı bir şekilde ele alarak, teyemmümün suyun bulunmadığı yerlerde azimet, bir özrün bulunduğu yerlerde ise ruhsat olduğunu söylemiştir.
(Bulamamışsanız) Kanaatimce İmam Buhârî, yukarıdaki hadiste Hz. Âişe'nin radıyallahu anha "Allah Teâlâ, teyemmüm âyetini indirdi" sözünde hangisi olduğunu açıklamadığı âyetle, Mâide süresindeki âyetin kasdedildiğini belirtmek istemiştir.
(Seferlerinin birinde) İbn Abdilberr "Temhîd" adlı eserinde söz konusu seferin, Benî Mustalık gazvesi olduğunu söylemiştir. "el-İstizkâr" adlı eserinde ise, bunu, kesin bir dille ifade etmiştir. Ondan daha önce İbn Sa'd ile İbn Hibbân bu görüşü dile getirmişlerdir. Hz. Aişe'nin radıyallahu anha başına gelen ifk hadisesi de, bu sefer sırasında meydana gelmişti.
(Ne konakladıkları yerde su var, ne de yanlarında) [İbn Hacer hadisin bu bölümünü, daha evvel geçen "Bu yüzden Ebu Bekir'e gelip" kısmından önce zikretti.] Hadisin bu kısmı ile, su bulunmayan yerde konaklamanın ve su bulunmayan güzergahı takip etmenin caiz olduğu sonucuna varılmıştır. Ancak hadisteki ibarenin bu şekilde açıklanması tartışmaya açıktır. Çünkü bu olayda Müslümanlar Medine'ye yaklaşmışlardı. Belki de Hz. Peygamber Sallallahü Aleyhi ve Sellem konakladığı yerde su olmadığını bilse bile, kervanda suyun olmadığını bilmiyordu. "Yanlarında su yoktu" ifadesinin, abdest için su olmadığı anlamına gelme ihtimali de vardır. Belki de, ihtiyaçları kadar içme suyuna sahiptiler. Ancak hadisten çıkarılan anlamın ilk açıklamasının da doğru olma ihtimali vardır. Zira, yağmur yağabilir veya Hz. Peygamber'in Sallallahü Aleyhi ve Sellem mübarek parmaklarından su akabilirdi. Nitekim bir çok yerde bu tür mucizeler gerçekleşmişti.
Hadisten çıkarılan bir başka sonuca göre ise, lider kimse önemsiz bir mesele dahi olsa Müslümanların haklarını korumaya özen göstermelidir. İbn Battal, bahsi geçen gerdanlığın 12 dirhem olduğunun rivayet edildiğini nakletmiştir. Geride kalanın yetişmesi, cenazeyi defnetmek gibi halkın menfaatine olan hususlar için konaklamak da, kaybolan şeyi bulmakla aynı hükme sahiptir. Ayrıca bu hadiste, malın kaybedilmemesi gerektiğine dair bir işaret vardır.
(Bu yüzden Ebu Bekir'e gelip) Böyle bir durumda kadın, kocası hazır olsa bile babasına şikayet edilebilir. Gerçi ashâb-i kiram, Hz.Peygamber Sallallahü Aleyhi ve Sellem uyuduğu için Ebu Bekir'e şikayette bulunmuştur. Zira Hz.Peygamber Sallallahü Aleyhi ve Sellem uyuduğu zaman (vahyin gelme ihtimalinden dolayı) uyandırılmazdı.
Yine bu hadisten çıkan bir sonuca göre, kişi, eşinin yanında olan kızının yanına girebilir. Ancak damadının buna rıza gösterdiğini bilmesi gerekir. Bir de, onların birlikte olmadıklarını kesin olarak bilmesi şarttır.
(Eliyle böğrüme vurmaya başladı.) Buna göre baba, yaşı ilerlemiş, evli ve kendisinden ayrı bir evde otursa bile kızını tedip edebilir. Bunun gibi devlet başkanının izni olmasa bile insan, terbiye sorumluluğu kendisinde olan kimselerin terbiyesini verebilir.
(Ama yerimden kımıldamadım) Buna göre, kımıldamasını gerektirecek veya yanında uyuyan kimseyi rahatsız etmesine neden olacak şekilde rahatsız edilen kimsenin, kendisine reva görülene sabretmesi müstehaptır. Bunun gibi namaz kılan, Kur'an okuyan, ilim öğrenen veya zikreden kimsenin de, bu tür rahatsızlıklara sabretmesi müstehaptır.
(Rasülullah uyandığı zaman su yoktu) Hz. Peygamber Sallallahü Aleyhi ve Sellem için teheccüd namazının farziyeti sabit olduğu halde, bu ifade sefer sırasında teheccüd namazını terk etmesi için ona ruhsat verildiğine dair delil olarak kullanılmıştır. Bir başka sonuca göre ise, namaz vakti girmeden abdest için su aramak farz değildir. Ayrıca bu hadis, abdestin, abdest âyetinden önce farz olduğuna delil olarak kullanılmıştır. Çünkü ashâb-ı kiram, su bulunmayan bir yerde konaklamayı çok büyük bir olay olarak görmüştür. Yine bu yüzden Ebu Bekir, Hz. Âişe'ye karşı söz konusu tavrı sergilemiştir. Bu konuda İbn Abdilberr şöyle demiştir: "Bütün meğâzî yazarlarına göre, namazın farz kılındığı ilk günden beri Hz.Peygamber Sallallahü Aleyhi ve Sellem namazını hep abdestle kılmıştır. Bu gerçeği ancak cahil kimselerle bile bile küfürde inat eden kimseler inkar eder. Hadiste geçen "teyemmüm âyeti" ifadesi, ashâb-ı kiramın öğrendiği yeni bilginin abdestin hükmü değil de, teyemmümün hükmü olduğunu gösterir. Abdest ile daha önceden amel edilmesine rağmen söz konusu âyetin nazil olmasındaki hikmet, abdestin farzının Kur'an'da okunan bir âyete bağlı olmasına dayanır." Bir başkası da şöyle demiştir: "Muhtemelen âyetin abdestle ilgili kısmı daha önce nazil olmuştur. İnsanlar o zaman abdestî ve hükmünü öğrenmişlerdir. Daha sonra da ayetin bu kıssaya konu olan teyemmüm meselesini içeren geri kalan kısmı inmiştir.
(Üseyd İbn Hudayr) Ensarın ileri gelenlerinden biridir.
(Bu, sizin vesile olduğunuz ilk hayır değildir) Daha önce de Hz. Ebu Bekir'in ailesi bir çok iyiliğe sebep olmuştu. Ebu Bekir'in ailesinden maksat, kendisi, hanımı ve kendisine bağlı olan akrabalarıdır Bu hadis, Hz. Âİşe ile babasının faziletine ve bir çok güzelliğe ve iyiliğe sebep olmalarına işaret etmektedir. Nitekim Amr İbn Haris rivayetinde şöyle geçmektedir: "Hak Teâlâ sizde, insanlar için bir çok bereket ihsan etmiştir." İbn Ebî Müleyke kanalıyla Hz. Âişe'den gelen ve İshâk el-Büstî'nin tefsirinde yer alan bîr rivayete göre Hz. Peygamber Sallallahü Aleyhi ve Sellem ona şöyle demiştir: "Gerdanlığın ne kadar da bereketliymiş.
Bu hadisten yukarıda işaret ettiğimiz sonuçlara ilaveten başka hükümler de çıkarılmıştır. Mesela kadınlarla birlikte yolculuğa çıkmak caizdir. Kadınlar, kocalarına güzel görünmek için ziynet eşyası kullanabilir. Ödünç alınan bir eşya ile, sahibinin izni olması durumunda yolculuk edilebilir.
335- Câbir İbn Abdullah'tan Rasulullah'ın Sallallahü Aleyhi ve Sellem şöyle dediği nakledilmiştir: "Benden önce hiç kimseye verilmeyen şu beş şey bana bahşedildi:
Bir aylık zamanda kat edilecek uzaklıkta bulunan düşmanlarımın kalbine korku salmakla desteklendim. Yeryüzü benim için mescid ve temizleyici kılındı. Bu yüzden ümmetimden her kim, bir namaz vaktine girerse, namazını kılsın. Ganimetler benim için helal kılındı. Benden önce hiç kimseye helal kılınmamıştt. Bana şefaat hakkı tanındı. Peygamberler sadece kendi kavimlerine gönderilirdi. Ben ise, tüm insanlara gönderildim. [Hadisin geçtiği diğer yerler:438,3112]
(Bu, sizin vesile olduğunuz ilk hayır değildir) Daha önce de Hz. Ebu Bekir'in ailesi bir çok iyiliğe sebep olmuştu. Ebu Bekir'in ailesinden maksat, kendisi, hanımı ve kendisine bağlı olan akrabalarıdır Bu hadis, Hz. Âİşe ile babasının faziletine ve bir çok güzelliğe ve iyiliğe sebep olmalarına işaret etmektedir. Nitekim Amr İbn Haris rivayetinde şöyle geçmektedir: "Hak Teâlâ sizde, insanlar için bir çok bereket ihsan etmiştir." İbn Ebî Müleyke kanalıyla Hz. Âişe'den gelen ve İshâk el-Büstî'nin tefsirinde yer alan bîr rivayete göre Hz. Peygamber Sallallahü Aleyhi ve Sellem ona şöyle demiştir: "Gerdanlığın ne kadar da bereketliymiş.
Bu hadisten yukarıda işaret ettiğimiz sonuçlara ilaveten başka hükümler de çıkarılmıştır. Mesela kadınlarla birlikte yolculuğa çıkmak caizdir. Kadınlar, kocalarına güzel görünmek için ziynet eşyası kullanabilir. Ödünç alınan bir eşya ile, sahibinin izni olması durumunda yolculuk edilebilir.
335- Câbir İbn Abdullah'tan Rasulullah'ın Sallallahü Aleyhi ve Sellem şöyle dediği nakledilmiştir: "Benden önce hiç kimseye verilmeyen şu beş şey bana bahşedildi:
Bir aylık zamanda kat edilecek uzaklıkta bulunan düşmanlarımın kalbine korku salmakla desteklendim. Yeryüzü benim için mescid ve temizleyici kılındı. Bu yüzden ümmetimden her kim, bir namaz vaktine girerse, namazını kılsın. Ganimetler benim için helal kılındı. Benden önce hiç kimseye helal kılınmamıştt. Bana şefaat hakkı tanındı. Peygamberler sadece kendi kavimlerine gönderilirdi. Ben ise, tüm insanlara gönderildim. [Hadisin geçtiği diğer yerler:438,3112]
Açıklama
Hadisten ilk etapta akla gelen anlama göre Hz. Peygamber'den Sallallahü Aleyhi ve Sellem önce gönderilen peygamberlerin bu beş özellikten birine sahip olmadıkları anlaşılır. Hakikatte de böyledir. Hz. Nuh'un Aleyhisselam tufandan sonra yeryüzünde yaşayan herkese gönderilmesi bu durumla çelişmez. Çünkü o dönemde, sadece ona iman edenler kalmıştı. Hz. Nuh Aleyhisselam da, elçi olarak onlara gönderilmişti. Onun peygamberliğinin yeryüzünde bulunan herkese yönelik olması, aslında bu şekilde gönderildiğinden dolayı değildir. Aksine meydana gelen olay, buna vesile olmuştur. Şöyle ki, tufanda diğer insanların helak olmasıyla, yeryüzünde kalanlar o an var olanlardan ibaretti.
Bizim peygamberimiz'in risaletinin evrenselliği ise, bizzat gönderilişine dayanmaktadır. Bu yüzden sadece kendisinin evrensel nübüvvete mazhar olduğu kesinlik kazanır.
Sahih bir şekilde bize ulaşan şefaat hadisine göre, kıyamet günü hesabı bekleyen insanların Hz. Nuh'a Aleyhisselam gelip "Sen yeryüzü sakinlerinin ilk resulüsün" demelerinden maksat, onun evrensel bir peygamberliğe sahip olması değildir. Aksine bununla, Hz. Nuh'un Aleyhisselam yeryüzüne gönderilen ilk resul olduğu kast edilir. Faraza bu İfade İle onun nübüvvetinin evrenselliği kasdedilmiş olsa bile, bu durum, Hz. Nuh'un Aleyhisselam kendi kavmine gönderildiğini beyan eden bir çok Kur'an pasajı ile tahsis edilmiştir. Onun kendi kavmi dışındaki insanlara da gönderildiğinden bahsedilmemiştir.
Bazıları Hz. Nuh'un Aleyhisselam peygamberliğinin evrensel olduğuna, onun yeryüzünde bulunan herkesi ilahi vahye davet ettiğini, ancak gemiye binenler dışında bütün insanların helak olduğunu delil olarak ileri sürmüşlerdir. Onlara göre, eğer bütün insanlara gönderilmemiş olsaydı onlar helak olmazdı. Çünkü Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: "Biz, bir peygamber göndermedikçe hiç kimseye azap etmeyiz." [el-İsra 17/15] Bir de, onun ilk resul olduğu sabittir.
Bu iddiaya şu şekilde cevap verilmiştir: Hz. Nuh'un Aleyhisselam peygamberliği döneminde insanlara başka peygamberler de gönderilmiş olabilir. Nuh Peygamber onların iman etmeyeceğini öğrenmişti. Bu yüzden kendi kavminden iman etmeyenlere beddua ederken onlara da beddua etti ve bedduası kabul oldu. Bu gayet güzel bir cevaptır. Ancak Hz. Nuh döneminde başka birinin peygamber olarak gönderildiğine dair bir bilgi nakledilmemiştir.
Evrensel peygamberlik özelliğinin sadece Hz. Peygamber'e Sallallahü Aleyhi ve Sellem ait olması, onun şeriatının kıyamete kadar sürmesiyle izah edilebilir. Zira Nuh ve diğer peygamberlerin şeriatlarının bir kısmı, kendi dönemlerinde veya daha sonraki zamanlarda gönderilen peygamberler tarafından neshediliyordu.
Belki de, Hz. Nuh'un Aleyhisselam yaptığı tevhîd çağrısı, diğer insanlara da ulaşmıştır. Buna rağmen onlar, şirkte ısrar edince, cezaya çarptırılmışlardır. Nitekim Hûd suresinin tefsirini yaparken İbn Atiyye de bu görüşe meyletmiştir: "Hz. Nuh uzun ömürlü olduğu için, davetinin yakın-uzak herkese ulaşmamış olması mümkün değildir." İbn Dakîk el-İyd ise bu konuya şu şekilde açıklık getirmiştir: "Bazı peygamberlerin daveti, her ne kadar şeriat açısından evrensel olmasa da, tevhîd bakımından bütün insanlara hitap etmekteydi. Bu yüzden kimi peygamberler, kendi kavminden olmayan müşrik toplumlara karşı savaşmıştır. Eğer o insanlar İçin tevhîd inancı inanılması gereken bir olgu olmasaydı, peygamberler bu gibi kimselerle savaşmazdı.
Yine ihtimal dahilindedir ki, Nuh peygamber gönderildiği zaman onun kavminden başka, topluluk yoktu.[Bu son ihtimal öncekilere nazaran daha doğrudur. Zira Allah Teala şöyle buyurmuştur: Nuh'a vahyolundu ki: Kavminden iman etmiş olanlardan başkası artık asla inanmayacak." (Hud,11/36). "Nuh: Rabbim! dedi,yeryüzünde kafirlerden hiç kimseyi bırakma!" (Nuh,71/26). İbn Baz.] Onun peygamber olarak gönderilişi de sadece kendi kavmine yönelikti. Başkaları olmadığı için görünüş itibariyle peygamberliği genel bir risalet hüviyetindedir. Eğer o dönemde başkaları da olsaydı, onlara gönderîlmezdi.
(bir aylık zamanla) Buna göre Hz. Peygamber Sallallahü Aleyhi ve Sellem dışında hiç kimse bir aylık zamanla ve daha fazlasıyla kat edilecek mesafedeki düşmanlara korku salma ile desteklenmemiştir. Ancak bundan daha kısa bir mesafede bulunan düşmanlarına karşı desteklenmiş olabilirler. Burada mesafe bir aylık zamanla sınırlandırılmıştır. Çünkü Hz. Peygamber Sallallahü Aleyhi ve Sellem ile düşmanları arasındaki mesafe en fazla bu kadardı. Bu özellik, kayıtsız olarak Hz. Peygamber'e Sallallahü Aleyhi ve Sellem lutfedilmiştir. Bir başka ifadeyle ordusu olmasa da, aynı özelliğe sahiptir. Bunun ümmeti için geçerli olup olmadığı tartışılmıştır. Böyle bir şey, onun ümmeti için ihtimal dahilindedir.
(Yeryüzü benim için mescid kılındı) Yani secdeye varılacak yer kılındı. Yeryüzünün sadece bir bölümü değil, tamamı secde yapılabilecek hale getirildi. Bu konuda İbnu't-Tîn şöyle demiştir: "Yeryüzü benim için mescid ve temizleyici kılındı ifadesinden maksat, yeryüzünün diğer peygamberler için de ibadet edilecek bir mekan kılındığı ancak, hem temiz hem de temizleyici özelliğe sahip olmasının sadece Hz. Peygamber'e Sallallahü Aleyhi ve Sellem nasip olduğudur. Çünkü İsa Peygamber, yeryüzünde dolaşır ve her nerde vakit girerse namazını kılardı." Ancak Hattâbînin şu söyledikleri doğruya daha yakındır: "Önceki şeriatlara mensup kimselerin, kilise ve havra gibi, belirli yerlerde namaz kılmalarına müsaade edilmişti." Bu, ihtilaf noktası hakkında söylenmiş bir sözdür. Dolayısıyla Hz. Peygamberin Sallallahü Aleyhi ve Sellem hususiyeti ortaya çıkmaktadır.
(temizleyici) Eğer bu kelime sadece "temiz" anlamına gelmiş olsaydı, yeryüzünün temiz olması Hz. Peygamber'e özgü bir özellik olmazdı. Oysa hadis bunun için söylenmiştir. Nitekim İbnu'l-Münzir ile İbnu'l-Cârûd sahih bir senetle merfû' olarak Enes'ten şu rivayeti nakletmişlerdir: "Yeryüzü, benim için güzel, namazgah ve temizleyici kılındı." Güzelden maksat, temiz olmasıdır.
Bu rivayet, toprağın da su gibi temizleyici özelliğe sahip olmasından dolayı teyemmümün hadesi ortadan kaldıracağına delil getirilmiştir. Ancak hadisten çıkarılan bu anlam pek de isabetli değildir. Ayrıca bu hadis, yeryüzünün bütün kısımlarıyla teyemmüm yapılabileceğine dair delil olarak kullanılmıştır.
(her kim) Bu lafız, umum ifade eder. Su ve toprak bulamayan fakat yeryüzünden bir parça bulan herkesi içine alır. Bu durumda bulunan kimseler, yeryüzüne ait buldukları parçayla teyemmüm alırlar.
Bu hadiste sadece namaza özel bir durumun zikredildiği söylenemez. Çünkü Câbir hadisi muhtasardır. Beyhakî'nin tahriç ettiği Ebu Ümâme'den gelen hadis daha geniştir. Şöyle ki; "Ümmetimden biri namaz kılmaya yönelip su bulamazsa, onun için yeryüzü hem temizleyici özelliğe sahip hem de secde edilmeye müsaittir." Ahmed İbn Hanbel ise söz konusu hadisin son kısmını şu şekilde rivayet etmiştir: "O vakit, tahûru toprağın temizleyici olma vasfı ve secdegâhı yanı başındadır." Amr İbn Şuayb rivayeti ise şu şekildedir: "Ne zaman namaz vakti girse, toprakla meshedip namaz kıldım."
Teyemmümün sadece toprakla alınabileceği görüşünde olanlar, İmam Müslim'in Huzeyfe'den naklettikleri şu hadise dayanmışlardır: "Yeryüzünün tamamı bizim için secdegâh kılındı. Toprağı ise su bulamadığımız zaman, bizim için temiz kılındı." Bu hadisteki hüküm hâstır. (Özel bir anlam taşır). Dolayısıyla umum ifade eden hüküm, buna hamledilmelidir. Böyle olunca, temizleyici olma özelliği sadece toprağa ait olur. Ayrıca bu hadiste, yeryüzünün secdegâh olması tekit edilmiştir. Temizleyici özelliği ise tekit edilmemiştir. Üsluptaki bu farklılık, hükümlerin de farklı olduğuna delalet eder. Aksi takdirde burada da, babda zikredilen hadiste olduğu gibi iki husus, birbirine atf-ı nesak ile bağlanırdı.
Bazı alimler, "toprak lafzının, teyemmümün sadece toprakla alınabileceğine delil olarak kullanılmasına karşı çıkmıştır. Bu hususta şöyle demişlerdir: "Her yerin toprağı, üzerinde bulunan toprak vs. gibi şeylerdir." Bu itiraza şu şekilde cevap verilmiştir: Hz. Ali'den gelen hadiste şöyle geçmektedir: "Toprak benim için, temiz kılındı." Bunu da, Ahmed İbn Hanbel ile Beyhakî hasen bir senetle nakletmiştir.
Bu anlattıklarımız, teyemmümün sadece toprakla alınabileceği görüşünü güçlendirir. Zira bu hadis, hem toprağın değerini göstermek hem de teyemmümün sadece onunla yapılacağını belirtmek için varid olmuştur. Eğer toprak dışında başka bir şeyle teyemmüm edilecek olsaydı, sadece toprak belirtilmezdi.
(namazını kılsın) Yukarıda anlatılanlardan anlaşılacağı üzere bu ifade, teyemmüm aldıktan sonra namaz kılsın manasına gelir.
(Ganimetler benim için helal kılındı.) Bu konuda Hattâbî şunları söylemiştir: "Hz. Peygamber'den Sallallahü Aleyhi ve Sellem ve önceki peygamberler iki kısma ayrılır. Onlardan bazılarına cihad yoluyla elde edilen şeyden almalarına izin verilmemişti. Dolayısıyla onların ganimetleri olmazdı. Bazılarının ise kazanılan ganimetlerden pay almasına müsaade edilmişti. Ne var ki, onlardan yemeleri helal değildi. Bir ateş çıkıp paylarını yakardı." Bir yoruma göre ise Hz. Peygamber Sallallahü Aleyhi ve Sellem ganimetler konusunda dilediği gibi tasarruf yapma yetkisiyle diğer peygamberlerden ayrılmıştır. Ancak ilk açıklama daha doğrudur. Yani önceki peygamberlerin ganimetlerden İstifade etmeleri kesinlikle caiz olmamıştı.
(Bana şefaat hakkı tanındı.) Bu hususta İbn Dakîk el-İyd şöyle demiştir: Bununla, hesaba çekilmeyi bekleyen insanların rahatlatılmasına yarayacak şefaat-ı uzmâ (büyük şefaat) kast edilmiştir. Bunun gerçekleşeceği konusunda en ufak bir görüş ayrılığı yoktur." İmam Nevevî ve daha başkaları da, kesin bir dille bunun şefaat-i uzmâ olduğunu ifade etmiştir. Bazıları bunun, Hz. Peygamber'in Sallallahü Aleyhi ve Sellem isteği üzerine, reddedilmeden gerçekleşecek şefaat olduğunu, bazıları ise kalbinde zerre miktarı İman bulunanların cehennemden çıkması için yapacağı şefaat olduğunu söylemiştir. Çünkü, Hz. Peygamber'in Sallallahü Aleyhi ve Sellem dışındaki kimselerin yapacağı şefaat, kalbinde zerre miktarından daha fazla iman bulunan kimseler İçin söz konusu olacaktır. Nitekim bu konuda Kadı İyâz şöyle demiştir: "Bana göre, şefaat-i uzmâ İle birlikte, bu şefaat kasdedilmiştir. Çünkü, Hz. Peygamber Sallallahü Aleyhi ve Sellem şefaat-ı uzmâ'dan sonra bu şefaati yapacaktır." Rikâk Bölümünde şefaat hadisini işlerken bu konu üzerinde ayrıntılı bir şekilde duracağız.
Beyhakî "Şuabu'l-îmân [Eserin adı için bk. İbn Hacer,Fethu'l-Bari,I,523 (Buradaki ilgili dipnot) (H.Aldemir)] adlı kitabında şunları söylemiştir: "Sadece Hz, Peygamber'e Sallallahü Aleyhi ve Sellem bahşedilen şefaat, onun küçük ve büyük günah İşleyen kimselere şefaat etmesidir. Onun dışındakiler sadece küçük günah işleyenlere şefaat edecektir. Büyük günah işleyenlere ise şefaat edemezler." Kâdî İyâz da, Hz. Peygamber'e Sallallahü Aleyhi ve Sellem özgü şefaatin, geri çevrilmeyecek şefaat olduğunu nakletmiştir. Nitekim İbn Abbâs hadisinde şöyle geçmektedir: "Bana şefaat bahşedildi. Bunu, ümmetim için sona bıraktım. Bu şefaat, Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmayanlar İçindir." Amr İbn Şuayb'dan da şöyle bir hadis nakledilmiştir: "Bu şefaat sizin ve lâilâhe illallâh'ı kabul eden herkesindir."
Öyle anlaşılıyor ki, bu hadiste Hz. Peygamber'e Sallallahü Aleyhi ve Sellem özgü olarak geçen şefaat, tevhîd inancından başka, salih ameli olmayan kimseleri cehennemden çıkarmak için tecelli edecek şefaattir. Ayrıca, şefaat-i uzmâ da sadece Hz. Peygamber'e Sallallahü Aleyhi ve Sellem mahsustur. Ancak burada diğerine işaret edilmiştir. Çünkü şefaatin asıl gayesi ona bağlıdır. Zira ancak böyle bir Şefaat insanı ebedî rahata kavuşturur.
(Peygamberler sadece kendi kavimlerine gönderilirdi.) Hadisin bu kısmından babın giriş kısmında bahsetmiştik. Hadisin "Ben ise, tüm insanlara gönderildim bölümü, İmam Müslim'in rivayetinde "Kızıl ve siyahlara gönderildim" şeklinde geçmektedir. Burada geçen siyah, Araplar; kızıl ise, Arap olmayanlar şeklinde yorumlanmıştır. Ayrıca kızıl ile insanlar, siyah ile cinlerin kasdedildiği söylenmiştir. Birinci yoruma göre, yakındaki ile uzaktakine işaret etme yoluyla tüm insanlar kasdedilmiştir. Zira Hz. Peygamber Sallallahü Aleyhi ve Sellem herkese gönderilmiştir.
Bu konudaki en kapsamlı ve en açık rivayet, İmam Müslim'in Ebu Hureyre'den naklettiği şu hadistir: "Ben, bütün mahlukâta gönderildim."
Tekmile: Ebu Hureyre'den nakledilen bu hadisin baş tarafı şöyledir: "Diğer peygamberlerden altı özellikle üstün kılındım." Bu rivayette, Câbir hadisinde bulunan beş özellikten şefaat dışındakiler zikredilmiştir. İki de yeni ilave yapılmıştır. Şöyle ki; "Bana cevâmiu'l-kelim' olma özelliği verildi. Benimle peygamberlik sona erdirildi." Câbir hadisi ile bu hadisteki Özellikleri topladığımız zaman, netice itibariyle yedi özellik söz konusu olur. Ayrıca İmam Müslim'in Huzeyfe'den naklettiği bir rivayette şöyle geçmektedir: "Şu üç özellikle insanlardan üstün kılındım: Saflarımız meleklerin safları gibi kılındı." Huzeyfe ikinci olarak Hz. Peygamber'in Sallallahü Aleyhi ve Sellem yeryüzüyle ilgili ayrıcalığını zikretmiş, üçüncü olarak ise "bir Özellik daha belirtti" demiştir. Bu rivayette açıklanmayan üçüncü özelliği, İbn Huzeyme ile Nesâî şu şekilde vuzuha kavuşturmuşlardır: "Arşın altındaki bir hazineden alınarak Bakara suresinin sonunda yer alan âyetler bana verildi." Bu İfadeyle Hz. Peygamber Sallallahü Aleyhi ve Sellem Allah Teâlâ'nın ümmetinden ağır yükü kaldırmasına, onlara güç yetiremeyecekleri yükümlülükleri yüklememesine, hata ve unutmadan dolayı onların sorumlu tutulmayacaklarına işaret etmiştir.
Bu rivayetle birlikte Hz. Peygamber'in Sallallahü Aleyhi ve Sellem ayrıcalıkları dokuza çıkar. Ahmed İbn Hanbel şöyle bir hadis nakletmiştir: "Allah'ın peygamberlerinden hiç kimseye verilmeyen şu dört şey bana bahşedildi: Yeryüzünün anahtarları bana verildi, Ahmed olarak isimlendirildim, ümmetin en hayırlı ümmet kılındı." Dördüncü özellik olarak ise Hz. Peygamber Sallallahü Aleyhi ve Sellem toprağın temizleyici vasfını zikretmiştir. Böylece Hz. Peygamber'in Sallallahü Aleyhi ve Sellem ayrıcalıkları on İkiye çıkar.
Bezzâr merfu' şekilde farklı bir senetle Ebu Hureyre'den şu hadisi nakletmiştir: "Şu altı özellik sayesinde diğer peygamberlerden üstün kılındım: Gelmiş geçmiş bütün günahlarım bağışlandı, ümmetim en hayırlı ümmet kılındı, bana Kevser lütfedildi, sizin şu arkadaşınız kıyamet günü Adem peygamber ve onun neslinin bulunacağı livâu'l-hamd'ın (hamd sancağının) sahibidir." Bu hadiste Hz. Peygamber Sallallahü Aleyhi ve Sellem , bahsettiğimiz özelliklerine ilaveten iki özellik daha saymıştır. Yine Bezzâr'ın İbn Abbâs'tan merfû' olarak naklettiği bir başka hadis ise şöyledir: "Şu iki özellik ile diğer peygamberlerden üstün kılındım: Benim şeytanım kâfirdi. Ona karşı Allah bana yardım etti. Bunun üzerine o, Müslüman oldu." İbn Abbâs ikinci özelliğin ne olduğunu unuttuğunu söylemiştir.
Kısacası bütün bu anlattığımız rivayetlerden Hz. Peygamber'in Sallallahü Aleyhi ve Sellem diğer peygamberlerden ayrıldığı on yedi özelliğinin bulunduğu anlaşılır. Daha kapsamlı araştırma yapanlar, bu sayının daha fazla olduğunu tespit edebilirler. Mesela Ebû Saîd en-Nîsâbûri "Şerefu'l-Mustafâ" adlı kitabında, diğer peygamberlerde olmayıp sadece Hz. Peygamber'de Sallallahü Aleyhi ve Sellem bulunan özelliklerin sayısını altmış olarak vermiştir.
Bu Hadisten Çıkarılan Sonuçlar
1- Allah'ın bahşettiği nimetleri saymak dinen uygundur.
2- Soru olmadan bir konu hakkında bilgi verilebilir.
3- Yeryüzü, asıl itibariyle temizdir.
4- Namazın sahih olması, bu ibadete tahsis edilmiş bir binada kılınmasına bağlı değildir. "Camiye komşu olanın namazı, ancak camide kabul olur." hadisi ise zayıftır.
5- Hanefiler'den "el-Mebsût" adlı kitabın yazarı [Serahsi.(H.Aldemir)] bu hadisi insanın değerli bir varlık olmasına delil getirmiştir. Bu konuda şöyle demiştir: "İnsan, su ve topraktan yaratılmıştır. Bunların her ikisi de temizleyici özelliğe sahiptir. Bu da insanın şerefli bir varlık olduğunu gösterir."
Sallallahu ve sellem ve ala seyyidina Muhammed ve ala alihi ve sahbihi ecmain. Ve’l hamdüli’llahi rabbi’l âlemin.Bu rivayet, toprağın da su gibi temizleyici özelliğe sahip olmasından dolayı teyemmümün hadesi ortadan kaldıracağına delil getirilmiştir. Ancak hadisten çıkarılan bu anlam pek de isabetli değildir. Ayrıca bu hadis, yeryüzünün bütün kısımlarıyla teyemmüm yapılabileceğine dair delil olarak kullanılmıştır.
(her kim) Bu lafız, umum ifade eder. Su ve toprak bulamayan fakat yeryüzünden bir parça bulan herkesi içine alır. Bu durumda bulunan kimseler, yeryüzüne ait buldukları parçayla teyemmüm alırlar.
Bu hadiste sadece namaza özel bir durumun zikredildiği söylenemez. Çünkü Câbir hadisi muhtasardır. Beyhakî'nin tahriç ettiği Ebu Ümâme'den gelen hadis daha geniştir. Şöyle ki; "Ümmetimden biri namaz kılmaya yönelip su bulamazsa, onun için yeryüzü hem temizleyici özelliğe sahip hem de secde edilmeye müsaittir." Ahmed İbn Hanbel ise söz konusu hadisin son kısmını şu şekilde rivayet etmiştir: "O vakit, tahûru toprağın temizleyici olma vasfı ve secdegâhı yanı başındadır." Amr İbn Şuayb rivayeti ise şu şekildedir: "Ne zaman namaz vakti girse, toprakla meshedip namaz kıldım."
Teyemmümün sadece toprakla alınabileceği görüşünde olanlar, İmam Müslim'in Huzeyfe'den naklettikleri şu hadise dayanmışlardır: "Yeryüzünün tamamı bizim için secdegâh kılındı. Toprağı ise su bulamadığımız zaman, bizim için temiz kılındı." Bu hadisteki hüküm hâstır. (Özel bir anlam taşır). Dolayısıyla umum ifade eden hüküm, buna hamledilmelidir. Böyle olunca, temizleyici olma özelliği sadece toprağa ait olur. Ayrıca bu hadiste, yeryüzünün secdegâh olması tekit edilmiştir. Temizleyici özelliği ise tekit edilmemiştir. Üsluptaki bu farklılık, hükümlerin de farklı olduğuna delalet eder. Aksi takdirde burada da, babda zikredilen hadiste olduğu gibi iki husus, birbirine atf-ı nesak ile bağlanırdı.
Bazı alimler, "toprak lafzının, teyemmümün sadece toprakla alınabileceğine delil olarak kullanılmasına karşı çıkmıştır. Bu hususta şöyle demişlerdir: "Her yerin toprağı, üzerinde bulunan toprak vs. gibi şeylerdir." Bu itiraza şu şekilde cevap verilmiştir: Hz. Ali'den gelen hadiste şöyle geçmektedir: "Toprak benim için, temiz kılındı." Bunu da, Ahmed İbn Hanbel ile Beyhakî hasen bir senetle nakletmiştir.
Bu anlattıklarımız, teyemmümün sadece toprakla alınabileceği görüşünü güçlendirir. Zira bu hadis, hem toprağın değerini göstermek hem de teyemmümün sadece onunla yapılacağını belirtmek için varid olmuştur. Eğer toprak dışında başka bir şeyle teyemmüm edilecek olsaydı, sadece toprak belirtilmezdi.
(namazını kılsın) Yukarıda anlatılanlardan anlaşılacağı üzere bu ifade, teyemmüm aldıktan sonra namaz kılsın manasına gelir.
(Ganimetler benim için helal kılındı.) Bu konuda Hattâbî şunları söylemiştir: "Hz. Peygamber'den Sallallahü Aleyhi ve Sellem ve önceki peygamberler iki kısma ayrılır. Onlardan bazılarına cihad yoluyla elde edilen şeyden almalarına izin verilmemişti. Dolayısıyla onların ganimetleri olmazdı. Bazılarının ise kazanılan ganimetlerden pay almasına müsaade edilmişti. Ne var ki, onlardan yemeleri helal değildi. Bir ateş çıkıp paylarını yakardı." Bir yoruma göre ise Hz. Peygamber Sallallahü Aleyhi ve Sellem ganimetler konusunda dilediği gibi tasarruf yapma yetkisiyle diğer peygamberlerden ayrılmıştır. Ancak ilk açıklama daha doğrudur. Yani önceki peygamberlerin ganimetlerden İstifade etmeleri kesinlikle caiz olmamıştı.
(Bana şefaat hakkı tanındı.) Bu hususta İbn Dakîk el-İyd şöyle demiştir: Bununla, hesaba çekilmeyi bekleyen insanların rahatlatılmasına yarayacak şefaat-ı uzmâ (büyük şefaat) kast edilmiştir. Bunun gerçekleşeceği konusunda en ufak bir görüş ayrılığı yoktur." İmam Nevevî ve daha başkaları da, kesin bir dille bunun şefaat-i uzmâ olduğunu ifade etmiştir. Bazıları bunun, Hz. Peygamber'in Sallallahü Aleyhi ve Sellem isteği üzerine, reddedilmeden gerçekleşecek şefaat olduğunu, bazıları ise kalbinde zerre miktarı İman bulunanların cehennemden çıkması için yapacağı şefaat olduğunu söylemiştir. Çünkü, Hz. Peygamber'in Sallallahü Aleyhi ve Sellem dışındaki kimselerin yapacağı şefaat, kalbinde zerre miktarından daha fazla iman bulunan kimseler İçin söz konusu olacaktır. Nitekim bu konuda Kadı İyâz şöyle demiştir: "Bana göre, şefaat-i uzmâ İle birlikte, bu şefaat kasdedilmiştir. Çünkü, Hz. Peygamber Sallallahü Aleyhi ve Sellem şefaat-ı uzmâ'dan sonra bu şefaati yapacaktır." Rikâk Bölümünde şefaat hadisini işlerken bu konu üzerinde ayrıntılı bir şekilde duracağız.
Beyhakî "Şuabu'l-îmân [Eserin adı için bk. İbn Hacer,Fethu'l-Bari,I,523 (Buradaki ilgili dipnot) (H.Aldemir)] adlı kitabında şunları söylemiştir: "Sadece Hz, Peygamber'e Sallallahü Aleyhi ve Sellem bahşedilen şefaat, onun küçük ve büyük günah İşleyen kimselere şefaat etmesidir. Onun dışındakiler sadece küçük günah işleyenlere şefaat edecektir. Büyük günah işleyenlere ise şefaat edemezler." Kâdî İyâz da, Hz. Peygamber'e Sallallahü Aleyhi ve Sellem özgü şefaatin, geri çevrilmeyecek şefaat olduğunu nakletmiştir. Nitekim İbn Abbâs hadisinde şöyle geçmektedir: "Bana şefaat bahşedildi. Bunu, ümmetim için sona bıraktım. Bu şefaat, Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmayanlar İçindir." Amr İbn Şuayb'dan da şöyle bir hadis nakledilmiştir: "Bu şefaat sizin ve lâilâhe illallâh'ı kabul eden herkesindir."
Öyle anlaşılıyor ki, bu hadiste Hz. Peygamber'e Sallallahü Aleyhi ve Sellem özgü olarak geçen şefaat, tevhîd inancından başka, salih ameli olmayan kimseleri cehennemden çıkarmak için tecelli edecek şefaattir. Ayrıca, şefaat-i uzmâ da sadece Hz. Peygamber'e Sallallahü Aleyhi ve Sellem mahsustur. Ancak burada diğerine işaret edilmiştir. Çünkü şefaatin asıl gayesi ona bağlıdır. Zira ancak böyle bir Şefaat insanı ebedî rahata kavuşturur.
(Peygamberler sadece kendi kavimlerine gönderilirdi.) Hadisin bu kısmından babın giriş kısmında bahsetmiştik. Hadisin "Ben ise, tüm insanlara gönderildim bölümü, İmam Müslim'in rivayetinde "Kızıl ve siyahlara gönderildim" şeklinde geçmektedir. Burada geçen siyah, Araplar; kızıl ise, Arap olmayanlar şeklinde yorumlanmıştır. Ayrıca kızıl ile insanlar, siyah ile cinlerin kasdedildiği söylenmiştir. Birinci yoruma göre, yakındaki ile uzaktakine işaret etme yoluyla tüm insanlar kasdedilmiştir. Zira Hz. Peygamber Sallallahü Aleyhi ve Sellem herkese gönderilmiştir.
Bu konudaki en kapsamlı ve en açık rivayet, İmam Müslim'in Ebu Hureyre'den naklettiği şu hadistir: "Ben, bütün mahlukâta gönderildim."
Tekmile: Ebu Hureyre'den nakledilen bu hadisin baş tarafı şöyledir: "Diğer peygamberlerden altı özellikle üstün kılındım." Bu rivayette, Câbir hadisinde bulunan beş özellikten şefaat dışındakiler zikredilmiştir. İki de yeni ilave yapılmıştır. Şöyle ki; "Bana cevâmiu'l-kelim' olma özelliği verildi. Benimle peygamberlik sona erdirildi." Câbir hadisi ile bu hadisteki Özellikleri topladığımız zaman, netice itibariyle yedi özellik söz konusu olur. Ayrıca İmam Müslim'in Huzeyfe'den naklettiği bir rivayette şöyle geçmektedir: "Şu üç özellikle insanlardan üstün kılındım: Saflarımız meleklerin safları gibi kılındı." Huzeyfe ikinci olarak Hz. Peygamber'in Sallallahü Aleyhi ve Sellem yeryüzüyle ilgili ayrıcalığını zikretmiş, üçüncü olarak ise "bir Özellik daha belirtti" demiştir. Bu rivayette açıklanmayan üçüncü özelliği, İbn Huzeyme ile Nesâî şu şekilde vuzuha kavuşturmuşlardır: "Arşın altındaki bir hazineden alınarak Bakara suresinin sonunda yer alan âyetler bana verildi." Bu İfadeyle Hz. Peygamber Sallallahü Aleyhi ve Sellem Allah Teâlâ'nın ümmetinden ağır yükü kaldırmasına, onlara güç yetiremeyecekleri yükümlülükleri yüklememesine, hata ve unutmadan dolayı onların sorumlu tutulmayacaklarına işaret etmiştir.
Bu rivayetle birlikte Hz. Peygamber'in Sallallahü Aleyhi ve Sellem ayrıcalıkları dokuza çıkar. Ahmed İbn Hanbel şöyle bir hadis nakletmiştir: "Allah'ın peygamberlerinden hiç kimseye verilmeyen şu dört şey bana bahşedildi: Yeryüzünün anahtarları bana verildi, Ahmed olarak isimlendirildim, ümmetin en hayırlı ümmet kılındı." Dördüncü özellik olarak ise Hz. Peygamber Sallallahü Aleyhi ve Sellem toprağın temizleyici vasfını zikretmiştir. Böylece Hz. Peygamber'in Sallallahü Aleyhi ve Sellem ayrıcalıkları on İkiye çıkar.
Bezzâr merfu' şekilde farklı bir senetle Ebu Hureyre'den şu hadisi nakletmiştir: "Şu altı özellik sayesinde diğer peygamberlerden üstün kılındım: Gelmiş geçmiş bütün günahlarım bağışlandı, ümmetim en hayırlı ümmet kılındı, bana Kevser lütfedildi, sizin şu arkadaşınız kıyamet günü Adem peygamber ve onun neslinin bulunacağı livâu'l-hamd'ın (hamd sancağının) sahibidir." Bu hadiste Hz. Peygamber Sallallahü Aleyhi ve Sellem , bahsettiğimiz özelliklerine ilaveten iki özellik daha saymıştır. Yine Bezzâr'ın İbn Abbâs'tan merfû' olarak naklettiği bir başka hadis ise şöyledir: "Şu iki özellik ile diğer peygamberlerden üstün kılındım: Benim şeytanım kâfirdi. Ona karşı Allah bana yardım etti. Bunun üzerine o, Müslüman oldu." İbn Abbâs ikinci özelliğin ne olduğunu unuttuğunu söylemiştir.
Kısacası bütün bu anlattığımız rivayetlerden Hz. Peygamber'in Sallallahü Aleyhi ve Sellem diğer peygamberlerden ayrıldığı on yedi özelliğinin bulunduğu anlaşılır. Daha kapsamlı araştırma yapanlar, bu sayının daha fazla olduğunu tespit edebilirler. Mesela Ebû Saîd en-Nîsâbûri "Şerefu'l-Mustafâ" adlı kitabında, diğer peygamberlerde olmayıp sadece Hz. Peygamber'de Sallallahü Aleyhi ve Sellem bulunan özelliklerin sayısını altmış olarak vermiştir.
Bu Hadisten Çıkarılan Sonuçlar
1- Allah'ın bahşettiği nimetleri saymak dinen uygundur.
2- Soru olmadan bir konu hakkında bilgi verilebilir.
3- Yeryüzü, asıl itibariyle temizdir.
4- Namazın sahih olması, bu ibadete tahsis edilmiş bir binada kılınmasına bağlı değildir. "Camiye komşu olanın namazı, ancak camide kabul olur." hadisi ise zayıftır.
5- Hanefiler'den "el-Mebsût" adlı kitabın yazarı [Serahsi.(H.Aldemir)] bu hadisi insanın değerli bir varlık olmasına delil getirmiştir. Bu konuda şöyle demiştir: "İnsan, su ve topraktan yaratılmıştır. Bunların her ikisi de temizleyici özelliğe sahiptir. Bu da insanın şerefli bir varlık olduğunu gösterir."
Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah-u Teala’dandır.
EN DOĞRUSUNU ALLAH azze ve celle BİLİR
27 Ağustos 2019 Salı
Lohusa Kadının Cenaze Namazı Ve Bunun Sünnetleri
Bismillahirrahmanirrahim. Elhamdülillahi Rabb'il âlemin. Ve sallallahu ve selleme ala seyyidina Muhammed ve ala alihi ve sahbihi ecmaîn.
"Fethu'l-Bari" (Sahih-i Buhari Şerhi)
6. BÖLÜM HAYIZ
29. Lohusa Kadının Cenaze Namazı Ve Bunun Sünnetleri
332- Semura b. Cündüb'ten [Cündeb şeklinde de okunabilir. bk. Kirmani,III,206 (H.Aldemir)] şöyle nakledilmiştir: "Bir kadın doğum da vefat etti. Cenaze namazını Hz. Peygamber Sallallahü Aleyhi ve Sellem kıldırdı, kıldırırken cenazenin ortasında durdu. [Hadisin geçtiği diğer yerler:1331,1332]
Açıklama
(Namaz kıldırırken cenazenin ortasında durdu.) Bu konuda İbn Battal şunları demiştir: "Muhtemelen İmam Buhârî bu başlık ile, lohusa kadınların namaz kılamamalarına rağmen diğer kadınlarla aynı hükümde olduklarını belirtmek istemiştir. Bir başka ifade ile, zât itibariyle onların da temiz olduğunu belirtmiştir. Çünkü Hz. Peygamber Sallallahü Aleyhi ve Sellem lohusa bir kadının cenazesini kıldırmıştır. Bu hadis aynı zamanda, Ölümden dolayı İnsanın necis olacağını iddia edenlere cevap niteliğindedir. Çünkü bahsi geçen lohusa kadın, hem ölmüş hem de loğusalardan eksik olmayan kan yüzünden nesacete bulaşmıştır. Onun bu hali, kadının temiz olmasına bir zarar vermiyorsa, kendisinden necaset sızmayan ölüler, hiç necis olmaz." İbnü'l-Müneyyir bunların İmam Buhârî'nin gayesinden uzak olduğunu belirterek bu görüşe itiraz edip şöyle demiştir: "Lohusa kadının şehitlerden olduğuna dair bir rivayet varsa, diğer şehitler gibi onun da namazı kılınır. İşte İmam Buhârî bunu kasdetmiştir." İbnu Reşîd de bunun, hayız bâbları arasında yeri olmadığını belirterek bu görüşü eleştirip şöyle demiştir: "İmam Buhârî, burada namazın farzlarından biriyle istidlalde bulunmuştur. Çünkü, cenaze namazı kılman kişinin temiz olması gerekir. Hz. Peygamber'in sallallahü Aleyhi ve Sellem lohusa kadının cenaze namazını kıldırdığına bakılarak, bu kadının öz itibarıyla temiz olduğu sonucuna varılır. Bu konuda lohusa ile hayızlı kadının hükmü birdir."
Sallallahu ve sellem ve ala seyyidina Muhammed ve ala alihi ve sahbihi ecmain. Ve’l hamdüli’llahi rabbi’l âlemin.
Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah-u Teala’dandır.
6. BÖLÜM HAYIZ
29. Lohusa Kadının Cenaze Namazı Ve Bunun Sünnetleri
332- Semura b. Cündüb'ten [Cündeb şeklinde de okunabilir. bk. Kirmani,III,206 (H.Aldemir)] şöyle nakledilmiştir: "Bir kadın doğum da vefat etti. Cenaze namazını Hz. Peygamber Sallallahü Aleyhi ve Sellem kıldırdı, kıldırırken cenazenin ortasında durdu. [Hadisin geçtiği diğer yerler:1331,1332]
Açıklama
(Namaz kıldırırken cenazenin ortasında durdu.) Bu konuda İbn Battal şunları demiştir: "Muhtemelen İmam Buhârî bu başlık ile, lohusa kadınların namaz kılamamalarına rağmen diğer kadınlarla aynı hükümde olduklarını belirtmek istemiştir. Bir başka ifade ile, zât itibariyle onların da temiz olduğunu belirtmiştir. Çünkü Hz. Peygamber Sallallahü Aleyhi ve Sellem lohusa bir kadının cenazesini kıldırmıştır. Bu hadis aynı zamanda, Ölümden dolayı İnsanın necis olacağını iddia edenlere cevap niteliğindedir. Çünkü bahsi geçen lohusa kadın, hem ölmüş hem de loğusalardan eksik olmayan kan yüzünden nesacete bulaşmıştır. Onun bu hali, kadının temiz olmasına bir zarar vermiyorsa, kendisinden necaset sızmayan ölüler, hiç necis olmaz." İbnü'l-Müneyyir bunların İmam Buhârî'nin gayesinden uzak olduğunu belirterek bu görüşe itiraz edip şöyle demiştir: "Lohusa kadının şehitlerden olduğuna dair bir rivayet varsa, diğer şehitler gibi onun da namazı kılınır. İşte İmam Buhârî bunu kasdetmiştir." İbnu Reşîd de bunun, hayız bâbları arasında yeri olmadığını belirterek bu görüşü eleştirip şöyle demiştir: "İmam Buhârî, burada namazın farzlarından biriyle istidlalde bulunmuştur. Çünkü, cenaze namazı kılman kişinin temiz olması gerekir. Hz. Peygamber'in sallallahü Aleyhi ve Sellem lohusa kadının cenaze namazını kıldırdığına bakılarak, bu kadının öz itibarıyla temiz olduğu sonucuna varılır. Bu konuda lohusa ile hayızlı kadının hükmü birdir."
Sallallahu ve sellem ve ala seyyidina Muhammed ve ala alihi ve sahbihi ecmain. Ve’l hamdüli’llahi rabbi’l âlemin.
Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah-u Teala’dandır.
EN DOĞRUSUNU ALLAH azze ve celle BİLİR
26 Ağustos 2019 Pazartesi
Özür Kanı Gören Kadının Temizlik Dönemine Girmesi
Bismillahirrahmanirrahim. Elhamdülillahi Rabb'il âlemin. Ve sallallahu ve selleme ala seyyidina Muhammed ve ala alihi ve sahbihi ecmaîn.
"Fethu'l-Bari" (Sahih-i Buhari Şerhi)
6. BÖLÜM HAYIZ
28. Özür Kanı Gören Kadının Temizlik Dönemine Girmesi
İbn Abbâs radıyallahu anh şöyle demiştir: "Temizlik dönemi bir an sürse dahi kadın gusül abdesti alır ve namaz kılar. Namaz kıldığı sürece kocasıyla birleşebilir. Çünkü namaz daha önemlidir."
331- Hz. Aişe'den radıyallahu anha Rasûlullah'ın Sallallahü Aleyhi ve Sellem şöyle buyurduğu nakledilmiştir: "Hayızın başladığı zaman namazı bırak. Sona erdiği zaman ise üzerindeki kanı yıka ve namaz kıl"
Açıklama
(Özür Kanı Gören Kadının Temizlik Dönemine Girmesi) Bu, kadının hayız kanı ile damardan gelen kanı birbirinden ayırt etmesiyle olur. Özür kanının görüldüğü zaman, temizlik döneminden sayılır. Bu hükme, hayız dönemine bakarak varılmıştır.
Özür kanı gören kadının temizlik dönemine girmesi başlığı ile, kanın kesilmesi de kasdedilmiş olabilir. Ancak birinci ihtimal daha doğrudur.
(İbn Abbâs radıyallahu anh şöyle demiştir: "Temizlik dönemi bir an sürse dahi gusül abdesti alır ve namaz kılar) Bu sözün yorumu hakkında Dâvûdî şöyle demiştir: "Kadın, bir an temizlik dönemine girdiğini anlar, sonra kan gelmeye devam ederse, bu durumda gusleder ve namaz kılmaya başlar."
(kocasıyla birleşebilir) Ebu Dâvûd İkrime'den başka bir senetle şunu nakletmiştir: "Ümmü Habîbe
radıyallahu anha özür kanı görürdü. Buna rağmen kocasıyla birlikte olurdu." Eğer İkrime bunu Ümmü Habîbe'den duymuşsa bu, sahih bir hadistir.
(namaz daha önemlidir) Yani namaz, cinsel ilişkiden daha önemlidir. Öyle ulaşılıyor ki bu, İmam Buhârî'nin araştırmasının bir sonucudur. Bununla namaz ile cinsel ilişki arasında bir bağ kurmuştur. Şöyle ki; bu durumdaki bir kadın kılabiliyorsa, kocasıyla haydi haydi birlikte olabilir. Çünkü namaz, cinsel ilişkiden daha mühimdir.
Sallallahu ve sellem ve ala seyyidina Muhammed ve ala alihi ve sahbihi ecmain. Ve’l hamdüli’llahi rabbi’l âlemin.
Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah-u Teala’dandır.
6. BÖLÜM HAYIZ
28. Özür Kanı Gören Kadının Temizlik Dönemine Girmesi
İbn Abbâs radıyallahu anh şöyle demiştir: "Temizlik dönemi bir an sürse dahi kadın gusül abdesti alır ve namaz kılar. Namaz kıldığı sürece kocasıyla birleşebilir. Çünkü namaz daha önemlidir."
331- Hz. Aişe'den radıyallahu anha Rasûlullah'ın Sallallahü Aleyhi ve Sellem şöyle buyurduğu nakledilmiştir: "Hayızın başladığı zaman namazı bırak. Sona erdiği zaman ise üzerindeki kanı yıka ve namaz kıl"
Açıklama
(Özür Kanı Gören Kadının Temizlik Dönemine Girmesi) Bu, kadının hayız kanı ile damardan gelen kanı birbirinden ayırt etmesiyle olur. Özür kanının görüldüğü zaman, temizlik döneminden sayılır. Bu hükme, hayız dönemine bakarak varılmıştır.
Özür kanı gören kadının temizlik dönemine girmesi başlığı ile, kanın kesilmesi de kasdedilmiş olabilir. Ancak birinci ihtimal daha doğrudur.
(İbn Abbâs radıyallahu anh şöyle demiştir: "Temizlik dönemi bir an sürse dahi gusül abdesti alır ve namaz kılar) Bu sözün yorumu hakkında Dâvûdî şöyle demiştir: "Kadın, bir an temizlik dönemine girdiğini anlar, sonra kan gelmeye devam ederse, bu durumda gusleder ve namaz kılmaya başlar."
(kocasıyla birleşebilir) Ebu Dâvûd İkrime'den başka bir senetle şunu nakletmiştir: "Ümmü Habîbe
radıyallahu anha özür kanı görürdü. Buna rağmen kocasıyla birlikte olurdu." Eğer İkrime bunu Ümmü Habîbe'den duymuşsa bu, sahih bir hadistir.
(namaz daha önemlidir) Yani namaz, cinsel ilişkiden daha önemlidir. Öyle ulaşılıyor ki bu, İmam Buhârî'nin araştırmasının bir sonucudur. Bununla namaz ile cinsel ilişki arasında bir bağ kurmuştur. Şöyle ki; bu durumdaki bir kadın kılabiliyorsa, kocasıyla haydi haydi birlikte olabilir. Çünkü namaz, cinsel ilişkiden daha mühimdir.
Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah-u Teala’dandır.
EN DOĞRUSUNU ALLAH azze ve celle BİLİR
25 Ağustos 2019 Pazar
KÜÇÜK NOTLARIM (34) : Allah'ı sevmek
Riyasüz Salihin "Allah için sevmek" babından notlar
24 Ağustos 2019 Cumartesi
KÜÇÜK NOTLARIM (33) :ümit dolu yakarışlar- Prof. Dr. Halis AYDEMİR
Günahsız geçirilecek birkaç günden sonra içinize gelecek güven kırıntılarındansa günahın zilleti içersinde o çaresiz ama ümit dolu yakarışların daha doğru olduğunu keşfedeceksiniz.
https://www.youtube.com/watch?v=dhUKgMc4g_o&list=PL470HxBGbzVAybwgjebEdBsDXyUO8zpYQ&index=12
Prof. Dr. Halis AYDEMİR
TEFSİR DERSLERİ- NAHL Suresi Tefsirinden kısa notlar
23 Ağustos 2019 Cuma
KÜÇÜK NOTLARIM (32) :Zevk aldıklarınız hep sonludur- Prof. Dr. Halis AYDEMİR
Çok istediğiniz birşeye sahip olunca bir süre sonra bıkarsınız. Dünyada hiçbir şeyden uzun süre zevk alamazsınız. Zevk aldıklarınız hep sonludur; dünya zevkleri hep sınırlıdır ve biter. Ahireti istemeyen dünya hayatıyla yetinen kişi hep bitecek olan zevklerle meşgul olur ve sonuç hep hüsrandır. Hiçbir zaman tatmin olamaz.
https://www.youtube.com/watch?v=bwJ7usctbZI&list=PL470HxBGbzVAybwgjebEdBsDXyUO8zpYQ&index=11
Prof. Dr. Halis AYDEMİR
TEFSİR DERSLERİ- NAHL Suresi Tefsirinden kısa notlar
22 Ağustos 2019 Perşembe
KÜÇÜK NOTLARIM (31) : Hak edilen dalalet- Prof. Dr. Halis AYDEMİR
Kul artık kararını bir şekilde vermişse, gerçek hakkında başka bilgi istemiyorsa onun için saptırılmaktan gayri bir yol kalmamıştır.
Dalalet hak edilen bir süreçtir, dayatılan bir süreç değildir.
Hidayette hak edilmez. O kişide hayra dair bir iş olur, küçük bir girişimi olur, iyiliği vardır. Allah bunları bahane eder hidayet verir.
Prof. Dr. Halis AYDEMİR
TEFSİR DERSLERİ- NAHL Suresi Tefsirinden kısa notlar
21 Ağustos 2019 Çarşamba
KÜÇÜK NOTLARIM (30) :Allah-u Teala, Hakkın peşine düşeni mutlaka hidayete erdirir- Prof. Dr. Halis AYDEMİR
Nahl suresi 24. ayetin tefsirinden kısa notlar:
Gerçeği reddetmek bir zaman sonra gerçeği görememeye dönüşüyor. Rabbimiz kulun dönmesi için bir süre imkan tanır, sonra direnen kimseden o imkanı alır. Çünkü Allah kibriya sahibidir.
Onlar bu öncekilerin masalıdır derler.
Biz melekleride indirsek ölüleri de konuştursak yine iman etmezler. Gerçeği anlamadıkları için değil gerçeğe boyun eğmek istemediklerinden onu yaftalayıp kendilerine ayrı bir yol tuttular.
Kendi ön yargılarını, kanaatlerini oluşturdular; bilgilenmeye araştırmaya da çalışmadılar.
Halbuki Allah-u Teala, Hakkın peşine düşeni de hidayete erdirir.
Ortalık yanlış bilgilerle dolu olsa da, kafa karıştırıcı söylemler olsa da Allah masum bir kimseyi heder etmez. Ben gerçeği istiyorum diyen hele de Yaratıcısına bunun icin dua edeni asla zayi etmez.
Kendi ön yargılarını, kanaatlerini oluşturdular; bilgilenmeye araştırmaya da çalışmadılar.
Halbuki Allah-u Teala, Hakkın peşine düşeni de hidayete erdirir.
Ortalık yanlış bilgilerle dolu olsa da, kafa karıştırıcı söylemler olsa da Allah masum bir kimseyi heder etmez. Ben gerçeği istiyorum diyen hele de Yaratıcısına bunun icin dua edeni asla zayi etmez.
Duyduğu konuyu bir de ben araştırayım demeyen kişi düştüğü bu durumu hakeder. Allah cc biz sana basiret kalp akıl verdik buyurduğunda verilecek cevap yoktur.
Allah hiç bir masumu terketmez mutlaka başkalarıyla uyarır. Ancak o ilimsiz bir şekilde, öğrenmeye kapalı olduğu müddetçe ve aynı zamanda hevasına da uyduğu için bu şekilde devam etmek isterse o başka...
Allah hiç bir masumu terketmez mutlaka başkalarıyla uyarır. Ancak o ilimsiz bir şekilde, öğrenmeye kapalı olduğu müddetçe ve aynı zamanda hevasına da uyduğu için bu şekilde devam etmek isterse o başka...
https://www.youtube.com/watch?v=Fpg03N5mSAQ&list=PL470HxBGbzVAybwgjebEdBsDXyUO8zpYQ&index=4
Prof. Dr. Halis AYDEMİR
TEFSİR DERSLERİ- NAHL Suresi Tefsirinden kısa notlar
20 Ağustos 2019 Salı
KÜÇÜK NOTLARIM (29) : Tercih bizim- Prof. Dr. Halis AYDEMİR
Allah cc, kulların "ortamım yoktu, öğrenemedik, gayri müslim doğdum vs." gibi bir durumun olmadığını; rızıklarını verdiği gibi gerçeği de farkettiriyor belletiyor ki tam bir sorumlulukla tercih yapsınlar.
En idraksizine, cahiline bile kavratır; kullarını öyle yaratmıştır çünkü. Bunu sağladığını ve üzerine aldığını buyuruyor yüce Allah.
Kul bilmeden sapmaz, bile bile tercihini yapar.
Kul bilmeden sapmaz, bile bile tercihini yapar.
19 Ağustos 2019 Pazartesi
KÜÇÜK NOTLARIM (28) : her türlü iman etmezler- Prof. Dr. Halis AYDEMİR
Allah cc kullarını iman etmeye mecbur bırakacak hiçbir şeye girişmez.
Kafirler, Allah cc melek indirseydi ya dediler. Eğer indirseydi o zaman irade ortadan kalkar mecburen iman ederlerdi. Firavun’un iman etmesi de böyle olduğu için kabul olmadı.
Bu sebepten ya şöyle bir mucize verseydi ya da şöyle olsaydı demek farketmez onlar her türlü iman etmeyeceklerdi.
Onlar başından itibaren sizinle beraber gerçeği farketmiş bulundular; ne var ki bu gerçeğin onlarda oluşturduğu rahatsızlık dolayısıyla bu gerçeği yok saymayı tercih ettiler. Gerçeği yok sayarak belki üstesinden geliriz dediler. Sosyal statülerini kaybetmeği göze alamadılar, heva ve heveslerinden vazgeçmeyi göze alamadılar. kendilerini Yaratıcının boyunduruğu altında görmek istemediklerinden büyüklendiler.
Prof. Dr. Halis AYDEMİR
TEFSİR DERSLERİ- NAHL Suresi Tefsirinden kısa notlar
Onlar başından itibaren sizinle beraber gerçeği farketmiş bulundular; ne var ki bu gerçeğin onlarda oluşturduğu rahatsızlık dolayısıyla bu gerçeği yok saymayı tercih ettiler. Gerçeği yok sayarak belki üstesinden geliriz dediler. Sosyal statülerini kaybetmeği göze alamadılar, heva ve heveslerinden vazgeçmeyi göze alamadılar. kendilerini Yaratıcının boyunduruğu altında görmek istemediklerinden büyüklendiler.
Prof. Dr. Halis AYDEMİR
TEFSİR DERSLERİ- NAHL Suresi Tefsirinden kısa notlar
18 Ağustos 2019 Pazar
KÜÇÜK NOTLARIM (27) :Tercihimiz ya küfür ya iman! - Prof. Dr. Halis AYDEMİR
Bir şeyi olması gereken yerine koymamak zulümdür Allahu Teala'yı da hayatımızda olması gereken yere koymazsak kendimize zulmederiz. Allah bunların hidayetlerini karartır. Allah zalimlere hidayet etmez.
Hidayeti kulun ameline endekslemiştir Allah u Teala.
Allah bizi her gün tercihlerle karşı karşıya bırakıyor eşini mi, çocuğunu mu, malını mı tercih edeceksin yoksa Allahu Teala yı mı diye yoklar.
Allah ve insanlar arasındaki tercih insanın takvasına göredir. Peygamber sallalahu aleyhi ve sellem in Zeyd'in ra karısı ile evlenmesinin emir buyurulması ona çok ağır gelmesine rağmen Allah-u Teala'yı tercih edip emirini yerine getirdi. Aynı şekilde İbrahim aleyhiselam'ın evladını boğazlaması emrini dinlemesi evladını tercih etmeyip Allah-u Teala'yı tercih etmesi gibi.
Allah bizi her gün tercihlerle karşı karşıya bırakıyor eşini mi, çocuğunu mu, malını mı tercih edeceksin yoksa Allahu Teala yı mı diye yoklar.
Allah ve insanlar arasındaki tercih insanın takvasına göredir. Peygamber sallalahu aleyhi ve sellem in Zeyd'in ra karısı ile evlenmesinin emir buyurulması ona çok ağır gelmesine rağmen Allah-u Teala'yı tercih edip emirini yerine getirdi. Aynı şekilde İbrahim aleyhiselam'ın evladını boğazlaması emrini dinlemesi evladını tercih etmeyip Allah-u Teala'yı tercih etmesi gibi.
Örneğin "kızımın düğünü bir kere oluyor sonra bir yolunu bulur Allahı memnun ederim" diyerek Allahu Teala'yı ikinci plana atınca, ahirette Rabbimiz bize "sen Beni hep ikinci plana attın bu sana hep daha sevimli geldi" buyurduğunda ne diyeceğiz?
Tercihlerimiz bir sonraki perdeyi açıyor. Ya küfür ya iman . İşte bu perdeleri açmadan önceki süreçte bu tercihlerimiz var. Allahu Teala'nın sonradan yarattığı şeyleri daha çok sevmemiz; hediyeyi, hediyeyi verene tercih ettiğimiz bu süreç bizi adım adım küfre götürüyor.
Böylece yapmayız dediğimiz bir sonraki aşamayı kolaylıkla yapıyoruz.
Kalp Allahı bırakıp başka şeyleri sevmekle kararır.
Böylece yapmayız dediğimiz bir sonraki aşamayı kolaylıkla yapıyoruz.
Kalp Allahı bırakıp başka şeyleri sevmekle kararır.
Kimi malının kimi evladının, eşinin sevgisine kapılır; an gelir Allah gibi severler. Örneğin evladına sevgisi artar artar Allah sevgisini geçer. Bu nasıl anlaşılır: Çocuk Allah-u Teala'nın istemediği birşey ister, çocuğun istediği yapılır.
Biri kariyer yapmayı çok ister, onu illa ki elde etmek için çabalar ve an gelir onu Allah gibi sevmeye başlar. Bu nasıl anlaşılır: Kariyerin gerektirdiği fakat Allah-u Teala'nın istemediği birşey olunca kariyerin gerektirdiği şey yapar.
Canlı ya da cansız uğruna Allahı terkettiğimiz herşey putumuza dönüşür. O an hayatımızda küfür süreci başlar.
Kişinin hayatında bu bir tek şey üzerinden de bir çok şey üzerinden de olabilir.
TEFSİR DERSLERİ- NAHL Suresi Tefsirinden kısa notlar
17 Ağustos 2019 Cumartesi
KÜÇÜK NOTLARIM (26) : irade ile küfür yolunu tercih etmek- Prof. Dr. Halis AYDEMİR
- İnsanlar ikiye ayırılır: imanı(hakikati) yakinen farketmiş ve bunu itiraf etmiş kişi diğerleri de
yine imanı yakinen farketmiş, kendi içinde bunu kesinkes itiraf etmiş tıpkı bir mümin gibi ama bunu dışa vurmadan tekrar küfre yönelmiş kimseler.
Yoksa yaşamı boyunca hakikati hiç farketmemiş gerçeğe hiç uyanmamış dolayısıyle de küfürde kalmış kimse yoktur. Böyle kimseler olsaydı bunlar Cenab-ı Hakk'ın huzurunda "Ya Rabbi! biz hiç bir zaman anlayamadık, idrak edemedik, gerçeği bize farkettirmedin ki biz de mü'min olabilelim" diyerek karşı bir hüccet bulurlardı ki; Allah-u Teala böyle bir hücceti hiç bir insana bırakmamıştır. O'nun yegane ilah olduğunu bütün kullarına belletmiştir. Bu kişiler imanın eşiğine gelmişlerdir fakat kendi iradeleri ile küfür yolunu tercih etmişlerdir. Allah-u Teala merak etmeyin biz herkese bilgiyi, hakikati onlara tastamam farkedecekleri ana kadar kesinlikle ulaştıracağız; ayetlerimizi göstereceğiz tanıyacaklar, Hem dıştan hem içlerinden hak onların nezdinde apaçık belirinceye kadar buyurur.
Görüldüğü üzere iman açısından fırsat eşitliği herkes açısından aynıdır.
Mükellef olan herkes ahiret bakımından eşit fırsatlara kavuşurlar.
Yoksa yaşamı boyunca hakikati hiç farketmemiş gerçeğe hiç uyanmamış dolayısıyle de küfürde kalmış kimse yoktur. Böyle kimseler olsaydı bunlar Cenab-ı Hakk'ın huzurunda "Ya Rabbi! biz hiç bir zaman anlayamadık, idrak edemedik, gerçeği bize farkettirmedin ki biz de mü'min olabilelim" diyerek karşı bir hüccet bulurlardı ki; Allah-u Teala böyle bir hücceti hiç bir insana bırakmamıştır. O'nun yegane ilah olduğunu bütün kullarına belletmiştir. Bu kişiler imanın eşiğine gelmişlerdir fakat kendi iradeleri ile küfür yolunu tercih etmişlerdir. Allah-u Teala merak etmeyin biz herkese bilgiyi, hakikati onlara tastamam farkedecekleri ana kadar kesinlikle ulaştıracağız; ayetlerimizi göstereceğiz tanıyacaklar, Hem dıştan hem içlerinden hak onların nezdinde apaçık belirinceye kadar buyurur.
Görüldüğü üzere iman açısından fırsat eşitliği herkes açısından aynıdır.
Mükellef olan herkes ahiret bakımından eşit fırsatlara kavuşurlar.
Prof. Dr. Halis AYDEMİR
TEFSİR DERSLERİ- NAHL Suresi Tefsirinden kısa notlar
16 Ağustos 2019 Cuma
KÜÇÜK NOTLARIM (25) :küfre düşme süreci- Prof. Dr. Halis AYDEMİR
Kafirler ne arzu ediyorsa o doğru, ne istiyorsa o adil, o güzeldir. Bu durum bir süre sonra şöyle bir sürece girer: neyi arzuluyorsa o onun kutsalı olur.
Hevalarıyla örtüşen herşey onların istikametidir. Eğer güzel, doğru, adil olan onların arzularına uyarsa ve örtüşürse onu alırlar bu sebepten bazı zamanlar doğru davranış sergilerler.
Müminler ise bir iş hevalarıyla ters düştüğünde doğrunun peşinde olmakla sınanırlar.
Kişi iman ettiği takdirde Allah cc hidayet verir. İman edebilmesi için(hakikati bulabilmesi için) akletmesi gerekir.
İlim olmadan akletme olamaz; konu hakkında fikrimiz yokken aklettik sanıyoruz halbuki ilimsiz akledilemez.
Amel imanı koruyan bir fanus gibidir -akidem kuvvetli amelde gevşeklik yapsam olur- demeyin. Amelsizlik akideyi tehlikeye sokabilir.
Kendisine hakikat geldiği halde yalanlamalarının sebebi hevalarını rahatça yaşamak, kötü amellerde özgürleşebilmek, hayatı istediği şekilde değerlendirebilmek içindir.
İmandan küfre düşme süreci şudur ki nasıl yaşarsanız öyle inanmaya başlarsınız.
Kul ya imanını ya küfrünü arttırır.
Öğrenmeye devam eden imanını arttırır.
Şayet öğrenmesi durur ameli de yavaşlarsa geri düşmeye başlar ve süre de uzarsa münafiklığa doğru kaymaya başlar.
Prof. Dr. Halis AYDEMİR
TEFSİR DERSLERİ- NAHL Suresi Tefsirinden kısa notlar
15 Ağustos 2019 Perşembe
KÜÇÜK NOTLARIM (24) : iltica - Prof. Dr. Halis AYDEMİR
Bir harama düşeceğini anlayan kul Allah-u Teala'ya iltica edip "Rabbim bunu kalbimden sök al ben kurtulamıyorum "derse Allah cc onu ondan alır. Allah-u Teala ondan bir süre beklemesini, direnmesini bekler; başarırsa alır.
Allah cc o kişi bu sınırı geçince sen Bana saygıyı seçtin tamam der ve onu ondan alır.
Prof. Dr. Halis AYDEMİR
TEFSİR DERSLERİ- NAHL Suresi Tefsirinden küçük notlar
3 Ağustos 2019 Cumartesi
HAC İBADETİ VE MEKÂNLARI
ALTIN OLUK
Kâbe damına konulan ve Arapça’da mîzâbü’r-rahme, Farsça’da mîzâb-ı rahmet denilen oluk.
CEBELİRAHME جبل الرحمة
Arafat vadisinde bulunan, eteğinde Hz. Peygamber’in vakfe yaptığı küçük dağ.
Cİ‘RÂNE الجعرانة
Huneyn Gazvesi’nde elde edilen ganimetlerin dağıtıldığı yer.
CUHFE الجحفة
Hac veya umre maksadıyla Mısır ve Suriye tarafından Mekke’ye gelenlerin ihrama girdikleri mîkāt yeri.
FİDYE الفدية
Esaretten kurtulmak için veya yerine getirilmeyen yahut kusurlu olarak eda edilen bazı ibadetlerin telâfisi amacıyla ödenen bedel.
HAC SÛRESİ سورة الحجّ
Kur’ân-ı Kerîm’in yirmi ikinci sûresi.
HAREM الحرم
Mekke ve Medine şehirleriyle çevrelerindeki belirli bölgeler için kullanılan terim.
HAREMEYN الحرمين
Mekke ve Medine şehirlerini birlikte ifade eden tabir.
HEDY الهدي
Hac ve umre yapan kimselerin Harem sınırları içinde kestikleri kurban.
HERVELE الهرولة
Hac ve umrede Safâ ile Merve arasında sa‘y yaparken belli bir mesafenin süratli ve canlı bir yürüyüşle geçilmesini ifade eden terim.
HİCAZ الحجاز
Arabistan yarımadasında Kızıldeniz’in doğu sahili boyunca uzanan ve Haremeyn ile mîkāt yerlerini içine alan coğrafî bölge.
HİCR الحجر
Kâbe ile hatîm denilen yarım daire şeklindeki duvar arasında kalan ve altın oluğun altına rastlayan yer.
HİRA جبل حراء
Hz. Muhammed’e ilk vahyin geldiği mağaranın bulunduğu dağ.
IZTIB‘ الاضطباع
İhramlı iken sağ omuzun açık bırakılması anlamında bir fıkıh terimi.
İFRAD حجّ الإفراد
Umre yapmaksızın sadece hac ibadetini ifa etme, umresiz hac anlamında fıkıh terimi.
İHRAM الإحرام
Hac veya umre yapan kimseye normal durumlarda helâl olan bazı davranışların haram kılınması anlamında fıkıh terimi.
İSTİLÂM الاستلام
Tavafta Hacerülesved’in hizasına gelindiğinde elle dokunma, öpme ya da elleri havaya kaldırıp tekbir getirerek onu uzaktan selâmlama anlamında bir fıkıh terimi.
KIRÂN القران
Aynı ihramla hem umrenin hem haccın ifa edildiği hac türü.
MEKKE مكّة
Kâbe’nin bulunduğu ve hac ile umre ibadetinin ifa edildiği kutsal şehir.
MENÂSİK المناسك
Hac ve umre sırasında yerine getirilen belirli davranışlar anlamında fıkıh terimi.
MESCİD-i HAYF مسجد الخيف
Mina’da Hz. Peygamber’in Vedâ haccında çadır kurduğu ve cemaatle namaz kıldığı yerde yapılan mescid.
MEŞ‘AR-i HARÂM المشعر الحرام
Hac menâsikinin ifa edildiği yerlerden biri.
MÎKĀT الميقات
İhrama girilecek zaman ve yer anlamında fıkıh terimi.
MÜLTEZEM الملتزم
Hacerülesved ile Kâbe kapısı arasında, dua etmenin makbul olduğu yer.
NİYÂBET النيابة
Başkası adına ve/veya hesabına iş görmek, başkasının yerine bazı dinî vecîbeleri yerine getirmek anlamında fıkıh terimi.
REMEL الرمل
Ardından sa‘y yapılan tavafların ilk üç şavtında yapılması sünnet olan hızlıca ve çalımlı yürüyüş.
SA‘Y السعي
Hac ve umre ibadetlerinde Safâ ile Merve tepeleri arasında yedi defa gidip gelmeyi ifade eden fıkıh terimi.
SEVR MAĞARASI غار ثور
Hz. Peygamber’in hicret esnasında üç gece gizlendiği, Kur’ân-ı Kerîm’de zikri geçen mağara.
ŞAVT الشوط
Hacerülesved’den başlayıp yine aynı yere gelinceye kadar Kâbe’nin etrafını bir defa dolaşma ve Safâ tepesiyle Merve tepesi arasında gidiş gelişten her biri anlamında fıkıh terimi.
TELBİYE التلبية
İhrama girenlerin lebbeyk şeklinde başlayan zikir cümlelerini söylemesi.
TEMETTU‘ التمتّع
Bir hac mevsiminde umre ve hac ibadetlerini her biri için ayrı ayrı ihrama girerek yerine getirme.
UMRE العمرة
İhramlı olarak Kâbe’yi tavaf edip Safâ ile Merve arasında sa‘y yapmak suretiyle eda edilen ibadet.
ZÜLHULEYFE ذو الحليفة
Hac veya umre maksadıyla Medine’den Mekke’ye gidenlerin ihrama girdikleri mîkāt yeri.
27 Temmuz 2019 Cumartesi
KÜÇÜK NOTLARIM (23) : Belalar- Prof. Dr. Halis AYDEMİR
10 siddetinde bir bela yaşayacaksak, nimetteyken hergün şükredersek belanın şiddeti hafifler.
Allah cc adildir. Sonuçta sen tek bir şiddetli imtihan olur 10 puan alırsın; beriki 10 ayrı imtihandan 10 puan alır. Burada Allaha karşı zannını bozmamaktır istenen.
İçkiye istegi zaten olmayan birisi için o emri yerine getirmesi kolaydır. İçmeyi seven biri ise bırakmak için çaba sarfederken sınanır. Bu imtihanın şiddeti onun zorlanmasıyla paraleldir . Biri için küçük olan bu imtihan diğeri için büyük bir imtihan olabilir.
Herkesin zorlanması kendine verilen mal, para ... ile paraleldir . Sonuçta herkese verilen zorluk aynıdır.
İçkiye istegi zaten olmayan birisi için o emri yerine getirmesi kolaydır. İçmeyi seven biri ise bırakmak için çaba sarfederken sınanır. Bu imtihanın şiddeti onun zorlanmasıyla paraleldir . Biri için küçük olan bu imtihan diğeri için büyük bir imtihan olabilir.
Herkesin zorlanması kendine verilen mal, para ... ile paraleldir . Sonuçta herkese verilen zorluk aynıdır.
TEFSİR DERSLERİ- NAHL Suresi Tefsirinden küçük notlar
26 Temmuz 2019 Cuma
KÜÇÜK NOTLARIM (22) : Zafiyetler- Prof. Dr. Halis AYDEMİR
Hangi konuda zafiyetimiz varsa bu zafiyetler üzerinden kişinin kararlılığı yoklanıyor! Kişi Cenabı Hakkın emrettiği hususta boyun eğmemeyi kararlı bir tepkiye dönüştürürse o sıkıntılı taraftan çürüme başlar. Biz hiçbir konuda Cenabı Hakka bunu benden isteme yapamam diyemeyiz
Sınanırken Allahu Teala’ya saygılı olmaya devam ediyor muyuz bu yoklanır. İnsandaki değişik duygular yoklanıyor! Koşulların değiştirilmesiyle kişi Allah Azze ve Celleye saygılı olmaya devam edecek mi?
Cenabı Hakka saygılı oluruz ama iş menfaatimizle çatıştığında ikilemde kalıyormuyuz? Yoksa Allahu Teala’ya saygılı olmaya devam ediyor muyuz?
Prof. Dr. Halis AYDEMİR
TEFSİR DERSLERİ- NAHL Suresi Tefsirinden küçük notlar
25 Temmuz 2019 Perşembe
KÜÇÜK NOTLARIM (21) : şeytanlaşmak- Prof. Dr. Halis AYDEMİR
Kendisini görmediğimiz şeytan adeta bir kanal üzerinden bizim düşünce dünyamıza değişik dosyalar indiriyor ve o indirdiği dosyalardaki acayip görüntü ve düşüncelerle bir virüs gibi Allah için olan niyetlerimizi bozmaya çalışıyor…
Kul şeytanlaşmadığı, kararlı bir şekilde inkar etmediği sürece ne kadar günahı olursa olsun Cenabı Hakk'dan af diliyorsa kesinlikle Allah Azze ve Celleyi bağışlar ve esirger bulur!
Prof. Dr. Halis AYDEMİR
TEFSİR DERSLERİ- NAHL Suresi Tefsirinden kısa notlar
24 Temmuz 2019 Çarşamba
KÜÇÜK NOTLARIM (20) : Musibetler - Prof. Dr. Halis AYDEMİR
Yaşadığımız her musibet Rabbimiz tarafından bizim bir yanlıştan dönmemiz için verilmiştir.
Her musibet Rabbimizin mümin kullarına "dur etme, yapma" demek için verdikleridir.
Bize verilen irade ile biz hakkı ya da batılı tercih ederiz. Allah-u Teala bizi bu konuda serbest bıraktığı için müdahale etmez. Kendi irademiz ile hakka dönmemizi ister.
Ama kişi inatla ve kesin bir kararlılıkla durmaz yanlışlarına devam ederse Rabbimiz de onu kendi haline bırakıp yardımı keser.
Ama kişi inatla ve kesin bir kararlılıkla durmaz yanlışlarına devam ederse Rabbimiz de onu kendi haline bırakıp yardımı keser.
TEFSİR DERSLERİ- NAHL Suresi Tefsirinden kısa notlar
23 Temmuz 2019 Salı
Namazda gülmek abdesti bozar mı?
Hanefi mezhebine göre, namazda sesli gülmenin hem namazı hem de abdesti bozmasının delili nedir?
Hanefiler(1) namazda sesli gülme ile kahkahayı birbirinden ayırmışlardır.
Hanefilere göre "gülmek" sadece kendisinin duyabileceği kadar olan harekettir. Gülmede yanındakiler sesi işitmez. Bu şekilde gülmenin hükmü sadece namazı bozmuş olmaktır. Bu türlü gülmek abdesti bozmaz.
Fakat "kahkaha" hem namaz kılanın kendisinin hem de yanındakilerin işiteceği kadar olandır. Bu hem namazı hem de abdesti bozar.
Fakat "kahkaha" hem namaz kılanın kendisinin hem de yanındakilerin işiteceği kadar olandır. Bu hem namazı hem de abdesti bozar.
"Tebessüm" ise, sessiz olarak ortaya çıkan hareket olup, bundan ötürü namaz bozulmaz.
Hanefilerin yukarıdaki görüşlerinin dayandığı delil mana olarak şu hadisi şeriftir:
"Sizden her kim kahkaha ile sesli olarak gülerse, hem namazı hem de abdesti birlikte iade etsin."(2)
Şafii mezhebine göre ise, namazdayken kahkaha ile gülündüğünde iki veya daha fazla harf yahut anlaşılır bir harf açığa çıkarsa namaz bozulur. Bu durumda namazın bozulması kahkahadan değil, kahkaha ile birlikte telaffuz edilen harften dolayıdır. Gülmesi baskın gelen kişi çok gülmediği takdirde namazı bozulmaz.
Dipnotlar:
1. El-Hidaye 1, 6; El-Bedayi 1, 232
2. Bu konuda rivayet edilmiş müsned ve mürsel hadisler vardır. Müsned olan hadisler Ebu Musa el Eşari, Ebu Hureyre, Abdullah b. Ömer, Enes b. Malik, Cabir b. Abdullah, İmran b. Husayn ve Ebu'l-Muleyh tarafından rivayet edilmiştir. Ebu Musa hadisini Taberani rivayet etmiştir: "Bir ara Resulullah (a.s.m) insanlara namaz kıldırırken bir adam mescide girerek mescid içindeki bir çukura düşmüştü. Bu adamın gözleri kör idi. Namazdaki cemaatin çoğu buna güldüler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s.m) gülen cemaatin namazları ile birlikte abdestlerini yenilemelerini emretmiştir." (Nasbu'r-Raye 1, 47-54)
(bk. Vehbe Zuhayli, İslam Fıkhı Ansiklopedisi, II/151)
Hanefilerin yukarıdaki görüşlerinin dayandığı delil mana olarak şu hadisi şeriftir:
"Sizden her kim kahkaha ile sesli olarak gülerse, hem namazı hem de abdesti birlikte iade etsin."(2)
Şafii mezhebine göre ise, namazdayken kahkaha ile gülündüğünde iki veya daha fazla harf yahut anlaşılır bir harf açığa çıkarsa namaz bozulur. Bu durumda namazın bozulması kahkahadan değil, kahkaha ile birlikte telaffuz edilen harften dolayıdır. Gülmesi baskın gelen kişi çok gülmediği takdirde namazı bozulmaz.
Dipnotlar:
1. El-Hidaye 1, 6; El-Bedayi 1, 232
2. Bu konuda rivayet edilmiş müsned ve mürsel hadisler vardır. Müsned olan hadisler Ebu Musa el Eşari, Ebu Hureyre, Abdullah b. Ömer, Enes b. Malik, Cabir b. Abdullah, İmran b. Husayn ve Ebu'l-Muleyh tarafından rivayet edilmiştir. Ebu Musa hadisini Taberani rivayet etmiştir: "Bir ara Resulullah (a.s.m) insanlara namaz kıldırırken bir adam mescide girerek mescid içindeki bir çukura düşmüştü. Bu adamın gözleri kör idi. Namazdaki cemaatin çoğu buna güldüler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s.m) gülen cemaatin namazları ile birlikte abdestlerini yenilemelerini emretmiştir." (Nasbu'r-Raye 1, 47-54)
(bk. Vehbe Zuhayli, İslam Fıkhı Ansiklopedisi, II/151)
22 Temmuz 2019 Pazartesi
Arazilerin çeşidi, mirasta paylaşımı, zekatı (öşürü)
Soru:
Mirasta, arazi paylaşımının kadın-erkek eşit olarak yapılacağını ve arazilerin sahibi devlet olduğu için bunlardan elde edilen üründen zekat verilmeyeceğini söyleyenler ve yazanlar var. Bu konularda bizi aydınlatmanızı rica ediyoruz.
Cevap:
Vaktiyle halkın mülkü olmayan, yalnızca tasarrufuna (kullanımına) malik oldukları bir arazi çeşidi vardı, buna mîrî arazi denirdi. Bu arazinin, tasarruf hakkı sahibinin ölümü halinde kimlere nasıl intikal edeceği padişahların çıkardığı kanunlar ile düzenlenirdi. Bazan bu arazilerin erkek ve kız evlada eşit olarak intikali de kanunlaştırılmıştı. Bugün böyle bir arazi yoktur. Bütün mülk toprakları tam mülkiyet niteliklidir; yani taşınır mallar nasıl mülk ise onlar da öyle mülktür ve tam mülkün varisler arasında paylaşımı feraiz kurallarına ve oranlarına göre yapılır.
Bugün bütün topraklar gerçek mânada, tam mülkiyet hakkıyla mülk olduğu için bu topraklardan elde edilen zirâi ürünlerden zekat (öşür) de verilecektir.
http://www.hayrettinkaraman.net/sc/00063.htm
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)