16 Mayıs 2015 Cumartesi

*** SEYYİDUL İSTİĞFAR DUASI

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
Bismillahirrahmanirrahim


Seyyidul istiğfar duası, bir müslümanın Allah-ü Teala'dan günahlarının affını dilemek için yapabileceği en büyük duadır. Peygamber Efendimizden (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)gelmiş olduğunu kesin olarak bildiğimiz bu istiğfarı hissederek okumamız gerekir.

Bu istiğfarı büyük yapan içindeki cümlelerin kafiyesi veya büyüklüğü değil kul ile Allah (Celle celaluhu) arasındaki kulluk ve ilahlık bağının kuruluşudur. Kul, "Senden başka İlahım olamaz benim;kırdım, döktüm ama kapına geldim" şuurunu yakaladığı anda iletişim kuruldu demektir. Ondan sonra kul, "beni mağfiret buyur" dedi mi; kapılar açılır.

"Allahım, Sen benim sahibimsin. Ne günah işlersem işleyeyim, döneceğim kapı Senin kapındır." 

Büyük olan bu itiraftır. Eğer bu istiğfar bir cümlede özetlenirse o da "Ente Rabbi" (Sen benim Rabbimsin)dir.

"Rabbi!" (Ey Rabbim!) dedin mi şifre açılıyor zaten.

"Suçumu itiraf ediyorum,gücümün yetmediği noktalarda ayağım kaydı,Senden başka sığınacak kimsem de yok.Geldim Ya Rabbi!Senden başkası mağfiret edemez beni; ancak Sen edersin."

Bu mübarek istiğfar bu duygu ve hassasiyetle söylenirse kalbimizi etkileyecektir.Akşam ve sabah ve bir günah işlediğimizde  bu istiğfarı okuduğumuz zaman  onun bereketini mutlaka en kısa zamanda göreceğiz inşallah.Peygamberime (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)bu konuda itimat ediyorum çünkü     
 "kul bir günah işler sonra melekler istiğfar etti diye o günahını siler.

Şeddâd İbni Evs (r.a.)’den rivayet edildiğine göre Resûlullah (s.a.s.), Seyyidu’l-istiğfarın; “duaların efendisi, istiğfârın en üstünü” olduğunu; bu itibarla, her kim bu duayı, sevabına ve faziletine bütün kalbiyle inanarak gündüz okur da o gün akşam olmadan ölürse cennetlik olacağını, yine her kim, sevabına ve faziletine gönülden inanarak gece okur da sabah olmadan ölürse yine cennetlik olacağını ifade buyurmuşlardır.
Seyyidul istiğfar duası
Seyyidul istiğfar duası

“Allâhümme ente Rabbî, lâ ilâhe illâ ente halaktenî ve ene ‘abdüke ve ene alâ ahdike ve va‘dike m’esteta’tü.Eûzü bike min şerri mâ sana‘tü, ebûü leke bi-ni‘metike ‘aleyye ve ebûü leke bi-zenbî, fağfir lî fe-innehû lâ yağfirüzzünûbe illâ ente.”

“Allah’ım! Sen benim Rabbimsin! Beni sen yarattın. Ben senin kulunum; gücüm yettiğince ezelde sana verdiğim sözümde ve vaadimde durmaktayım.Yaptığım kötülüklerin ve işlediğim kusurların şerrinden sana sığınırım. Bana lütfettiğin, üzerimdeki nimetlerini yüce huzurunda minnetle anıp, itiraf ederim. Aynı şekilde günahımı da itiraf ederim. Beni bağışla; çünkü senden başka hiçbir kimse günahları affedip bağışlayamaz.”

(Buhârî, De’avât, 2, 15; Ebû Davud, Edep, 101; Tirmizî, De’avât, 15; Nesâî, İstiâze, 57; İbn Mâce, Dua,14 )

Nurettin Yıldız'ın bir videosundan alıntıdır.


"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"

Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR      

***TEVBENİZİ YAPTINIZ MI?

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"

Bismillahirrahmanirrahim


Mânevî değeri yüksek olan Recep ayındayız ,mağfiret ayı...Elimizi açsak, gönlümüzü açsak, günahlarımızdan pişmanlık duysak, Rabbimiz bizi İnşallah bağışlayacak! Makbul bir tövbe arıyorum diye bir takım şart ve kurallarda boğulmaya gerek yok. Eğer kalbimizde günahtan dolayı hüzün oluşmuşsa, üzüntü hissediyorsak, pişmanlık duygusu gözlerimizi karartmaya ve yaşartmaya başlamışsa, biz makbul bir tövbe için gerekli adımı zaten atmışız demektir. Geriye tövbemizi tamamlamak kalıyor.

Tövbemizi tamamlamak için:

1- Günahımıza gerçekten pişman olmalıyız,

2- Elimizden geldiğince tövbemize bağlı yaşamalıyız,

3- -Eğer yapmıyorsak farz ibadetlere derhal başlamalıyız ve mümkün mertebe farzlarda eksik bırakmamalıyız,

4- Üzerimizde kul hakkı varsa ödemeli ve helâlleşmeliyiz,

5- - Allah korkusu olan kimselerle oturup kalkmalıyız.

6- Allah korkusu olmayan kimselerle düşüp kalkmaktan sakınmalıyız. Bu davranışları başardığımız gün, tövbemizin makbul sayıldığını ve Allah tarafından kabul edildiğini varsayabiliriz. Artık makbul sayılmanın da şükrünü eda niyetiyle, mümkün mertebe takva içinde yaşamaya devam ederiz.

Receb ayı günahların affedildiği aydır. Şu şekilde dua edebiliriz:

"Allah'ım! Tevbe edip sonra tekrar işlediğim günahlardan dolayı sana istiğfar ediyorum. Söz verip sonra yapmadığım işlerden dolayı sa­na istiğfar ediyorum. Yalnızca senin için yapılması gerekti­ği halde riya ve şirk kattığım amellerden dolayı sana istiğ­far ediyorum. Bana iyilik yapmak için verdiğin halde, kö­tülüklerde kullandığım nimetlerden dolayı sana istiğfar ediyorum. Ey gizli ve açık her şeyi bilen Allah'ım! Gece ka­ranlığında veya gündüz ışığında, halk arasında veya yal­nızken işlediğim günahlardan sana istiğfar ediyorum."

“Estağfirullâhe'l-Azîme'llezî la ilahe illâ hû el-Hay-yü'l-Kayyûmu ve etûbü ileyh. Tevbete abdin zâlimin li-nefsihî lâ-yemlikü li-nefsihî mevten velâ hayâten velâ nüşûrâ.”

Mânâsı: “Hayat sahibi olan, her şeyi idare edip ayakta tutan, kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayan Allah'tan mağfiret dilerim. Kendi nefsine zulmetmiş kulun tevbesi gibi Ona tevbe ederim. Öyle bir kul ki, kendi nefsi adına ne ölüme, ne hayata ve ne de tekrar dirilmeye sahip değildir.”

Ka’b bin Malik (ra) ile birlikte üç sahabî Tebük seferi ile ilgili Peygamber Efendimizin (asm) çağrısına her nasılsa zamanında katılmamışlar, geri kalmışlardı. Daha sonra arkadan orduya yetişmekte de geç kaldılar ve nihayet kadın, çoluk, çocuk, yaşlı ve birkaç münafıkla birlikte Medine’de kalıverdiler.

Sefer dönüşünde Peygamber Efendimiz (asm), özrü olmadığı halde Tebük seferine katılmayan Ka’b bin Malik’i (ra) affetmedi; onu Allah’a havale etti ve Allah’tan bir hüküm gelinceye kadar Müslümanların onunla konuşmasını yasakladı.

Peygamber Efendimizin (asm) bu şiddetli kararı, Kâ’b bin Malik’i (ra) çok derin üzüntüye ve gözyaşlarına boğdu. Dünyası başına yıkıldı. Ağlayarak ve Allah’tan af umarak tövbe etmeye başladı.

Fakat günler geçiyor, Allah’tan bir haber ve hüküm gelmiyordu. Allah’ın hükmü geciktikçe de, her geçen gün dehşetli bir kâbusa, her geçen dakika dayanılmaz bir ıztıraba dönüşüyordu. Gözyaşları sel olup aktı.

Elli gün böyle gözyaşlarıyla, pişmanlıkla ve tövbe ile geçti.

Nihayet ellinci gün, sabah namazından sonra o ebedî müjde geldi.

Kâ’b bin Malik’i (ra) dinleyelim:

“İşte tam bu sırada Seli’ Dağı üzerinden birisinin, en yüksek sesiyle:

“Ya Kâ’b bin Malik! Müjde!” diye olanca kuvvetiyle bağırdığını işittim. Hemen secdeye kapandım.

“Meğer ellinci günün sabah namazından sonra Resûlullah (asm), Allah’ın bizim tövbemizi kabul ettiğini ilân etmiş de halk bize müjdelemeye koşmuş! Arkadaşlarım tarafına da bir takım müjdeciler gitmişler. Bana da müjdelemek için Zübeyir bin Avvâm kısrağını sürmüş. Eslem kabilesinden bir koşucu olan Hamza bin Amr da koşup Seli’ Dağının üstüne çıkmış ve bunun sesi bana kısraktan daha çabuk gelmişti.

“Müjdeci bana gelince, üzerimdeki iki elbisemi çıkarıp müjdelik olarak ona giydirdim! Vallahi o gün, bundan başka elbisem yoktu! Kendim Ebu Katâde’den emanet iki elbise aldım ve giydim. Hemen Resûlullah’a (asm) koştum.

“Halk bölük bölük beni karşılıyorlar, tövbemin kabulünü tebrik ediyorlardı. Bana:

“Allah’ın tövbeni kabulünü tebrik ederiz!” diyorlardı. “Mescide girdim. Resûlullah (asm) mescitte oturuyordu. Etrafında halk yer almıştı. Talha bin Übeydullah (ra) ayağa kalktı, koşarak geldi, benimle musâfaha yaptı ve beni tebrik etti.

“Resulullah’a (asm) selâm verdim. Resulullah’ın (asm) mübarek yüzü sevincinden parlıyordu. Bana:

“Annenin seni doğurduğu günden beri geçen günlerin en hayırlısı olan bir günün hayır ve saadeti ile sana müjdeler olsun!” buyurdu. Ben:

“Ya Resulallah! Bu müjde senin tarafından mı? Allah tarafından mı?” dedim.

Resul-i Kibriya Efendimiz (asm):

“Hayır! Doğrudan doğruya Allah tarafından!” buyurdu. “Resûlullah (asm) sevindiği zaman mübarek yüzü bir ay parçası gibi parlardı. Biz de onun (asm) bu sevimli simasından, sevinçli bir vahiy geldiğini anlardık. Resulullah’a (asm):

“Ya Resulallah! Allah’a ve Resûlüne teslim edilmiş halis bir sadaka olmak üzere, tövbemin kabulü karşılığında bir şükür ve teşekkür olarak, malımın tamamından sıyrılıp çıkacağım!” dedim.

Resûlullah (asm): “Malının bir kısmını kendine koy! Bu senin için daha hayırlıdır” buyurdu. Ben de:

“Şu Hayber’deki hissemi alıkoyayım. Ya Resûlallah! Allah beni bu badireden ancak doğruluğumla kurtardı. Hayatta kaldıkça doğru söylemek de tövbemin tamamıdır!” dedim.


"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"


Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

12 Mayıs 2015 Salı

Devir ve ıskatın dinimizde yeri var mıdır?


Iskat, kişinin sağlığında çeşitli sebeplerle eda edemediği namaz, oruç, kurban, adak, keffâret... gibi dinî mükellefiyetlerinin, ölümünden sonra fidye ödenerek düşürülmesi, böylece o kişinin bu tür borçlarından kurtulması anlamını taşır. Kur’an-ı Kerim’de, “Oruca gücü yetmeyenler bir yoksul doyumu fidye öder.” (Bakara, 2/184) buyurulmaktadır. Bu âyete göre, oruca dayanamayan veya mazeretleri sebebiyle Ramazan’da ve diğer zamanlarda oruç tutmaktan aciz kimselerin, her bir oruç günü için fidye ödemeleri gerekir. Fakihlerin çoğunluğu, bu âyet-i celiledeki oruç yerine fidye ödenmesi hükmüne illet olan vasfın “acz” olduğuna hükmederek, mazeretli veya mazeretsiz oruç tutmamış ve kaza etmeden vefat etmiş olan kimselerin oruç borçları için de fidye ödeneceğini, hatta bu kimselerin bu konuda vasiyette bulunmaları gerektiğini ifade etmişlerdir. Oruç tutmaktan aciz olma yönüyle ölen kişinin durumu mazeret sebebiyle oruç tutamayan kimselerin durumuna kıyas edilebilir. Ölenin bu konuda vasiyeti varsa, bu kıyas hükmü daha da kuvvet kazanmış olur. Vasiyet yoksa mirasçılar bunu yapmaya mecbur değildir. Ölen kişi miras bırakmamışsa veya bıraktığı mal yetmezse kendi mallarından teberru olarak da verebilirler. Oruç için bu şekilde yapılacak ıskat, dinî hükümlere uygundur.
Namazların ıskatına gelince; bir kişinin namaz borçlarının fidye ile ödenebileceğine dair Kur’an ve sünnette ne bir delil ne bir işaret vardır. Bu itibarla fidye ile namaz borçlarının düşeceği söylenemez. Ancak ihtiyaç sahiplerine yapılacak yardımlar ölü adına yapılmış sadaka gibi olacağından günahların bağışlanmasına ve Allah’ın affının tecellisine vesile olacağı umulur. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de “Şüphesiz, iyilikler kötülükleri giderir.” (Hûd, 11/114) buyurulmuştur. Ancak, belli bir miktar paranın fakire verilmesi ve onun da güya hamiyetli davranarak aldığı parayı veren kişiye hibe etmesi ve ödenmesi gereken meblağ tamamlanıncaya kadar bu kabul ve hibe işinin tekrar ettirilmesi demek olan “devir” uygulamasının aklî ve naklî hiçbir mesnedi yoktur.
Sonuç olarak, imkânlar dâhilinde fakirlere sadaka vermek, hayır işleri yaptırmak, hayır kurumlarına yardımda bulunmak geride kalanların ölüler için yapabilecekleri en uygun davranıştır. Fakat ölenin varisleri arasında fakirler, yetimler, ihtiyaç sahipleri, eş ve çocukların bulunması hâlinde (ölenin vasiyeti dışında) bunların mallarından ıskat, tasadduk ve devir yapılarak mağdur edilmeleri asla caiz değildir (İbn Nüceym, el-Bahr, IV, 117; İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, II, 532-534).
Şâfiî mezhebindeki ağırlıklı görüş, namaz veya adanmış itikâf borcuyla ölen kimsenin yakınlarının ölen adına bu ibadetleri ifa etmesinin de fidye vererek bu borçları düşürmesinin de caiz olmadığı yönündedir (Nevevî, el-Mecmû’, VI, 372).

11 Mayıs 2015 Pazartesi

SÜNNETE UYGUN İBADET-4- Öğle Namazının Sünneti

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
Bismillahirrahmanirrahim

Bu bölümdeki altı hadis-i şeriften, Rasulullah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)in öğlenin farzından önce ve sonra ikişer rekat sünnet kıldığını bazen farzdan önce dört rekat kıldığını, öğlenin farzından önce ve sonra dörder rekat sünnet kılana cehennemin haram olacağını, farzdan önce kılamadığı dört rekat sünneti farzdan sonra kıldığını öğreniyoruz. [1]

1115. İbni Ömer radıyallâhu anhümâ şöyle dedi:

"Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber öğle namazının farzından önce iki, farzından sonra da iki rek`at namaz kıldım."[2]

1116. Âişe radıyallâhu anhâ’dan rivayet edildiğine göre Peygamber aleyhisselâm öğle namazının farzından önce dört rek`at namaz kılmayı hiç ihmal etmezdi.[3]

1117. Yine Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:

"Peygamber aleyhisselâm öğle namazının farzından önce benim evimde dört rek`at namaz kılar, sonra mescide çıkıp halka öğle namazının farzını kıldırırdı. Daha sonra eve gelerek iki rek`at namaz kılardı. Cemaate akşam namazını kıldırdıktan sonra evime gelerek iki rek`at sünnet kılardı. Yatsı namazının farzını kıldırdıktan sonra yine evime gelerek iki rek`at sünnet kılardı."[4]

1118. Ümmü Habîbe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Bir kimse öğle namazının farzından önce dört, farzından sonra da dört rek`at sünneti devamlı olarak kılarsa, Allah Teâlâ onu cehenneme haram kılar.”[5]


1119. Abdullah İbni’s–Sâib radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem zeval vaktinden sonra ve öğle namazının farzından önce dört rek`at sünnet kılar ve şöyle buyururdu:

“Bu vakit, gök kapılarının açıldığı bir zamandır. O saatte iyi bir amelimin Allah’ın huzuruna çıkmasını isterim.”[6]


1120. Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem öğle namazının farzından önce dört rek`at sünnet kılamadığı zaman, onu farzdan sonra kılardı.[7]


sadakat.net/riyazus-salihin 199) Öğle Namazının Sünneti

[1] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 331.
[2] Buhârî, Teheccüd 29, 34; Müslim, Müsâfirîn 104. Ayrıca bk. Tirmizî, Salât 189, 199, 205; Nesâî, Kıyâmü’l–leyl 66; İbni Mâce, İkâmet 100.
[3] Buhârî, Teheccüd 34. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tatavvu 1; Nesâî, Kıyâmü’l–leyl 56.
Benzeri 1100 de geçmişti.
[4] Müslim, Müsâfirîn 105. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tatavvu 1.
[5] Ebû Dâvûd, Tatavvu 7; Tirmizî, Salât 200. Ayrıca bk. Nesâî, Kıyâmü’l–leyl 67; İbni Mâce, İkâmet 108.
[6] Tirmizî, Vitir 16. Ayrıca bk. İbni Mâce, İkâmet 105.
[7] Tirmizî, Salât 200. Ayrıca bk. İbni Mâce, İkâmet 106.

"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"


Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR      

8 Mayıs 2015 Cuma

*** YILDIZ FALI VE TEVHİD İNANCI

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim”
Bismillahirrahmanirrahim


Hayatımız üzerinde Allah’tan cc başka bir tesir sebebi aramak boşunadır.Gaybı Allah’tan başka bilen olmadığı gibi O’nun kullarını yaratırken verdiği karakter ve diğer özellikleri de yıldızlardan gelen ışınlara bağlamak da yanlıştır.Dünyada birbirinin eşi olan iki insan yoktur. Aynı gün, aynı saat ve aynı anneden doğan eş yumurta ikizleri bile çok farklı karakterlere sahiptirler. Genetik yapı da dahil bir çok sebep var. İnsana gerçek manada karakter ve hissi özelliklerini veren varlık ruhtur. Ruhlarımız ise yıldızlardan ÖNCE yaratılmıştır. Semada gördüğümüz harkulade düzen Yaratıcısını göstermenin yanında bazı olaylara gerçekten işaret ediyor elbette fakat bu bizim maddi ve manevi özelliklerimizin kaynağı değil ama olsa olsa göstergesidir.

Kişinin karakter yapısını doğrudan Allah’a cc vermek gibi bir tevhid inancı dururken bu yapıyı Allah’ın cc elinden alıp yıldızların bir takım hareketleriyle ilişkilendirilecek biçimde doğum tarihlerine vermek tevhid inancıyla bağdaşmaz.


Tevhid inancına göre kişiyi karakteriyle yaratan Allah-u Teala'dır, terbiye edici de O’dur.


Allah cc kullarını doğrudan terbiye ettiği gibi din göndererek kullarının iradesine kapı açmak suretiyle de terbiye eder.


 Oysa yıldız falında doğum tarihine göre kişiye sabitlenen karakter eğitilir olmaktan uzaktır. 


Kişiye doğum tarihine göre bir karakter biçeceksiniz ve onu bu biçilmiş karaktere göre yargılayacaksınız ve ona buna göre davranacaksınız.!?


Taberi tefsirinden Mülk suresi 5. ayetinin tefsirinde:

5- "Biz dünya semasını, lamba gibi parlayan yıldızlarla donattık. On­larla şeytanların taşlanmasını sağladık. Âhirette de biz, şeytanlara, alev alev yanan bir azap hazırladık."
Katade bu âyetin izahında diyor ki: "Allah teala bu yıldızıları üç şey için yaratmıştır. Bunları, göklerin süsü olmaları için, şeytanları taşlamak için ve kendileriyle yol bulmak için yaratmıştır. Kim bunlar hakkında bundan başka bir yoruma gidecek olursa o sadece kendi şahsi görüşünü ileri sürmüş olur. Bu ba­kımdan başarısızlığa uğrar ve bilmediği bir şey hakkında kendisini zorlamış olur.

Allah teala, âyet-i kerimenin sonunda, dünyada yıldızlarla taşlanan şey­tanların, âhirette de alev alev yanan cehennem azabına konulacaklarını beyan et­miştir.

Göklerde yıldızların yaratılış hikmetini belirten başka âyetlerde de şöyle duyurulmaktadır: "Şüphesiz biz, dünya göğünü bir zinet olan yıldızlarla süsle­dik." "Biz o göğü her isyankâr şeytandan koruduk." "Böylece onlar, o yüce top­luluğu dinleyemezler. Kovulmak için her taraftan kendilerine ateş atılır. Kıya­met gününde de onlar için devamlı bir azap vardır." "Ancak o yüce topluluktan-bir söz kapanların da peşine, herşeyi delip geçen bir alev takılır."
(Nisa Suesi, 4/6-10) Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 8/369. - 

Rezin’in naklettiği bir hadisi şerif de şöyledir: 

İbnu Abbâs (r.a) anlatıyor: 

“Rasülullah (s.a.v) buyurdular ki:

“Kim, Allah'ın zikrettiğinin gayrisi için yıldızlar ilminden bir bab iktibas ederse, sihirden bir şube iktibas etmiş olur. Müneccim kâhindir; kâhin de sihirbazdır, sihirbaz da kâfirdir.”

Bir diğer rivayette ise hadis şöyle gelmiştir:

“Kim yıldızlarla ilgili bir ilim iktibas etmişse sihirden bir şube iktibas etmiş demektir. (Yıldız ilmi) arttıkça (sihir ilmi de) artar.”(
Ebu Dâvud, Tıbb 22, (3905).)

Hadiste geçen “Allah’ın zikrettiğinden başkası.” tabiri, Kur’an-ı Kerim’de geçtiği şekliyle, yıldızların Allah’ın varlığını ve birliğini gösteren birer delil olması, semamızı süsleyen birer avize ve takvim belirleyici özellikleri ve şeytanları taşlamaya yarayan kısmıyla, gökyüzü sakinlerin meskenleri şeklindeki bilgilerdir. Bunları fal bakmak, insanların kaderine hükmeden, hareketleriyle yağmur, kar vs. yağdıran güçler olarak görmek ve büyü ve falcılığa alet etmek, burçlar ilmiyle, yıldızname ile ilgisini kurup, insan kaderine hükmettiklerini düşünmek ve öyle inanmak küfür olarak nitelendirilmektedir. Çünkü insanlara ve tabiata hükmeden yegane güç ve kuvvet, kainatta kendinden başka güç, kuvvet ve kudret sahibi olmayan Allah’ın gücü ve kuvveti, Onun iradesi ve kudretidir. O dilemedikçe hiçbir şey olmaz.(
Karş.: Haşr, 59/23-24; Saf, 61/1; Münafikun, 63/8; Teğabün, 64/18; Mülk, 67/2.)
haznevi.net/Taberi tefsiri ve hadisler.com'dan faydalanılmıştır.

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim”


Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

7 Mayıs 2015 Perşembe

471.SÜNNETE UYGUN İBADET-3-Sünnet Namazların Fazileti(Farz Namazlarla Birlikte Kılınan Sünnetlerin Fazileti Ve Miktarı)

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
Bismillahirrahmanirrahim

Bu bölümdeki üç hadis-i şeriften; her gün farz namazların ön ve arkasında 12 rekat sünnet kılana cennette bir köşk yapılacağını, bu 12 rekatın vakitlere göre dağılımını, her ezanla kamet arasında mutlaka sünnet olarak kılınması gereken bir namaz olduğunu öğreneceğiz. [1]

1099. Mü’minlerin annesi Ümmü Habîbe Remle Binti Ebû Süfyân radıyallahu anhümâ, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken dinledim, dedi:

“Müslüman bir kimse, farzların dışında nâfile olarak her gün Allah rızası için on iki rek`at namaz kılarsa, Allah Teâlâ ona cennette bir köşk yapar” veya “Ona cennette bir köşk yapılır.”[2]

1100. İbni Ömer radıyallahu anhümâ şöyle dedi:

"Ben Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte öğle namazından önce iki, öğle namazından sonra iki rek`at, cumadan sonra iki rek`at, akşam namazından sonra iki rek`at ve yatsı namazından sonra da iki rek`at namaz kıldım."[3]

1101. Abdullah İbni Mugaffel radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

“Her ezan ve kamet arasında namaz vardır. Her ezan ve kamet arasında namaz vardır. Her ezan ve kamet arasında namaz vardır” buyurdu. Üçüncü defasında “kılmak isteyene” dedi.[4]

* Bundan sonraki bölümlerde gelecek olan otuzdan fazla hadis-i şeriften bu üç hadisi açıklar mahiyettedir. Ama biz günlük beş vakit farz namazlarımızın öncesinde ve sonrasında kılınması gereken bu 12 rekat nafilelere devam eder isek ilk önce hesaba çekileceğimiz namazdan eksiklerimizi bu kıldığımız nafilelerle denkleştirilecektir. Yani bu nafileler bizler için bir nevi yedek veya sigorta hükmündedir. Vaktin çok dar olduğu veya zaruri diyebileceğimiz durumlarda önünde ve arkasında kılınması gereken bu sünnetler bazen terk edilebilir ama alışkanlık haline getirmemek de bir müslümandan beklenen en olumlu harekettir.

Sabah farzından önce 2

Öğle farzından önce 2 veya 4

Öğle farzından sonra 2

Akşam farzından sonra 2

Yatsı farzından sonra 2

Bu dağılımı gelecek hadislerden daha net öğreneceğiz. [5]


sadakat.net/riyazus-salihin 195) Sünnet Namazların Fazileti (Farz Namazlarla Birlikte Kılınan Sünnetlerin Fazileti Ve Miktarı)


[1] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 328.
[2] Müslim, Müsâfirîn 103. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tatavvu 1; Tirmizî, Salât 189; Nesâî, Kıyâmü’l–leyl 66, 67.
[3] Buhârî, Teheccüd 25, 29; Müslim, Müsâfirîn 104. Ayrıca bk. Tirmizî, Mevâkît 189, 205; Nesâî, Kıyâmü’l–leyl 66; İbni Mâce, İkâmet 100.
[4] Buhârî, Ezân 14, 16; Müslim, Müsâfirîn 304. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tatavvu 11; Tirmizî, Salât 22; Nesâî, Ezân 39; İbni Mâce, İkâmet 110.
[5] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 328.

"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"


Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR      

5 Mayıs 2015 Salı

470.SÜNNETE UYGUN İBADET 2- Belirli Bazı Sûre Ve Âyetleri Okumaya Teşvik

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
Bismillahirrahmanirrahim


Bu bölümdeki ondört hadis-i şeriften; Fatiha suresinin Kur’an’ın en büyük suresi olduğunu, İhlas suresinin Kur’an’ın 1/3’ine denk olduğunu ve İhlas suresindeki gibi Allah’ı tanıyarak bir ömür sürdüren kimsenin mutlaka cennete gireceğini, cin, şeytan vb gibi şeylerden korunmak için nas ve felak surelerinin okunması gerektiğini, mülk suresinin içerisindekilere göre yaşayan kimseye o surenin şefaat edip bağışlanacağını, Bakara suresi son iki ayeti okunduğunda ve gereği gibi yaşandığında o kimseye her yönden kafi geleceğini, evlerimizi Kur’an okumamak suretiyle kabir haline getirmememiz gerektiğini, Bakara suresi okunan ve içerisindekilere göre yaşanan evden şeytanın kaçacağını Ayet-el Kürsi’nin çok kıymetli ve değerli bir ayet olduğunu, şeytanın bazen doğru söz söyleyebileceğini, Kehf suresinin baştan veya sondan on ayeti okunduğunda deccal şerrinden korunulabileceğini öğreneceğiz. [1]

1011. Ebû Saîd Râfi‘ İbni Muallâ radıyallahu anh şöyle dedi:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bana:

”Mescidden çıkmazdan önce sana Kur’an’daki en büyük sûreyi öğreteyim mi?” buyurdu ve elimi tuttu. Çıkmak istediğimizde ben:

–Yâ Resûlallah! Bana Kur’an’daki en büyük sûreyi sana öğreteyim mi demiştiniz? dedim. Bunun üzerine:


”Elhamdülillâhi Rabbi’l–âlemîn’dir. O seb’ul–mesânîdir; bana verilen Kur’ân–ı Azîmdir” buyurdular.[2]

* Fatiha suresi Kur’an’ın en kapsamlı suresidir. Kur’an’ın anası, kitabın anası isimleri de verilir. Tevhid inancı Allah’a kulluk ve Allah’ın tüm kainatın işlerini ayarladığı da bu sure ile bildirilmiştir. Kur’an’ın tamamı bu surede gizlidir. Çünkü bu sure çok kısa olmasına rağmen Allah’tan, kuldan ve kulluk prensiplerinden bahseden tek kısa suredir. Tefsirlerde faziletiyle alakalı çok bilgiler verilen bu sure için “Fatiha suresi tefsiri” adı altında pek çok müstakil eserler yazılmıştır.

Kur’an’daki sure ve ayetler birbirinden farklı ve faziletli olabilir.

Şifa olması dolayısıyla tedavi için okunacak surelerdendir.

Hıcr: 15/87 ayetine göre Kur’an’ın tamamına denk bir sure olduğu da beyan edilir. [3]

1012. Ebû Saîd el–Hudrî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem “Kul hüvallahü ahad” sûresi hakkında şöyle buyurdu:

“Canımı gücü ve kuvvetiyle elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, bu sûre Kur’an’ın üçte birine denktir.”[4]

Bir başka rivayete göre: Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ashabına şöyle buyurdu:

“Sizden biriniz bir gecede Kur’an’ın üçte birini okumaktan âciz mi kalıyor?” Bu onlara gerçekten zor geldi ve:

–Buna hangimizin gücü yeter ki, yâ Resûlallah! dediler. Bunun üzerine Efendimiz:

“Kul hüvellahü ahad Allahü’s–samed, Kur’an’ın üçte biridir” buyurdular.[5]

1013. Ebû Saîd el–Hudrî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, bir adam başka bir adamın “Kul hüvellahü ahad”’ı tekrar tekrar okuduğunu duydu. Sabah olunca Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e gelip bu durumu anlattı. Adamın kendisi bunu azımsıyordu. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

“Canımı gücü ve kudretiyle elinde bulunduran Allah’a yemin ederim ki, o sûre Kur’an’ın üçte birine denktir” buyurdu.[6]

1014. Ebû Hüreyre radıyallahu anh ‘den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem “Kul hüvellahü ahad” sûresi hakkında:

“Şüphesiz ki o sûre Kur’an’ın üçte birine denktir” buyurdu.[7]

1015. Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, bir adam:

–Ben şu “kul hüvellahü ahad” sûresini seviyorum, dedi. Peygamberimiz:

“Şüphesiz ki onun sevgisi seni cennete sokar” buyurdular.[8]

* Bu surede Fatiha suresi gibi birden fazla isimle anılır.

Tevhid suresi: İnsanları şirk ve küfürden kurtarıp tek Allah’a yöneltir.

Marifet suresi: Allah’ı en özlü biçimde tanıtan sure.

Necat suresi: Küfür ve şirkten kurtaran sure.

İslam dininin üç temel esasa dayandığı Kur’an’ın pek çok ayetleriyle sabittir. Bunlar;

Tevhid: Allah’ın birliği.

Risalet: Peygamberlik ve peygamberler.

Ahiret: Öteki dünya hayatı.

Bu üç esastan “Tevhid”i en güzel ve kısa bir şekilde izah ettiği için anlam ve mana itibarıyla Kur’an’ın üçte birine denktir. Dolayısıyla kişi bu sureyi sever hayatını küfür ve şirkten uzak olarak devam ettirirse cennete girecektir. Çünkü Allah iyiliklere en az 10 karşılık sevap veriyor[9] veya yedi yüz katı ve fazlasını veriyor.[10] Veya otuz bin kat ve derece fazlasıyla lütufta bulunuyor.[11] Böyle olunca bu sure de değişik yönlerden Kur’an’ın üçte birine denk olabilir. Çünkü Allah Rasulü yalan ve yanlış söylemez, onun söyledikleri mutlaka vahye dayanır.[12] Her şeyin bir özü ve mayası olduğu gibi bu surede es Samed ismi geçmektedir ki çok geniş anlamları içermektedir. Mesela: Geniş ve yüksek makam, açlık ve susuzluk hissetmeyen, zor durumda başvurulan
, kendisine danışılmadan hiçbir karara varılamayan, herkesin her ihtiyacını istediği, kendisinden üstün hiçbir kimse ve şey olmayan, hiçbir kimseye muhtaç olmayan fakat herkesin ve her şeyin kendisine muhtaç olduğu zat gibi pek çok anlamlarda Rabbimiz, kendisini bu surede tanıtmış oluyor. [13]

1016. Ukbe İbni Âmir radıyallahu anh‘den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Bu gece indirilen âyetleri görmedin mi? Onların benzerleri asla görülmemiştir: Kul eûzü birabbi’l–felak ve kul eûzü birabbi’n–nâs.”[14]

1017. Ebû Saîd el–Hudrî radıyallahu anh şöyle dedi:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem cinlerden ve göz değmesinden Allah’a sığınırdı. Nihayet Muavvizeteyn (Kul eûzü birabbi’l–felak ve kul eûzü birabbi’n–nâs) nâzil oldu. Ondan sonra Muavvizeteyn ile Allah’a sığınmaya başladı ve diğer duaları bıraktı.[15]

* Bu iki sureye iki sığındırıcı sure anlamına gelen muavvizeteyn adı verilir. İhlas suresi de ilave edilirse üçüne birden muavvizât denilir.


Rasûlullah her gece yatağına girdiklerinde bu üç sureyi okuyup avuçlarına üfleyerek başından ayağına kadar tüm vücudunu sıvazlar ve bunu üç sefer yaparlardı.[16] 

Medine’de peygamberimize yahudi Lebid ibn A’sam’ın sihir yapması üzerine bu iki sure nazil olmuş kendisindeki sihrin tesiri bu iki sureyi okumak suretiyle Allah’ın izniyle giderilmiştir. Önceden okumakta olduğu ayet ve sureleri bırakıp en tesirli ve güçlü olan bu iki sure ile nazar değmesi ve cin şeytan işlerine yani büyüye karşı bu iki sureyi bir silah olarak veya bir sigorta olarak kullanmışlardır ve bize de tavsiyeleri bu doğrultudadır.

Ayrıca hadis kitaplarında zikredilen ve ileride 1020 numarada gelecek olan Ayet-el Kürsi (Bakara: 2/255) ayeti ile de kişi her türlü kötülüklerden korunabilir. Sihir hadislerde büyük günahların ikincisi olarak belirtilir ve haram olan bir iştir. Yapmak, yaptırmak, vasıta olmak küfür, şirk ve haram olan işlerdendir. [17]

1018. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Kur’an’da otuz ayetten ibaret bir sûre bir adama şefaat etti; neticede o kişi bağışlandı. O sûre: Tebârekellezî biyedihi’l–mülk’dür.”[18]

* Bu surenin faziletine ve özelliklerine dair tefsirlerimizde pek çok bilgiler verilmektedir. Hadis kitaplarının Fezailül Kur’an bölümünde yine pek çok malumatla karşılaşmaktayız. Hatta bu sureye Mülk ismi yanı sıra Mania ve Münciye isimleri de verilir ki kabir azabından ve cehennemden koruyan kurtaran engel olan anlamındadır. Yani surenin tümünü mana ve mahiyetini kavrayarak inanıp Allah’ı o şekilde tanıyıp o şekilde bir hayat süren kimseye Allah’ın izni ile bu sure şefaat edecek ve onun affına sebep olacaktır. Değilse kuru kuru anlamadan muhtevasından habersiz bir yaşantı içerisinde yaşayarak okuyanlara şefaatçi değil belki de şikayetçi olacaktır. Çünkü yüzlerce ayet Kur’an’ın bize okunmak, anlaşılmak ve yaşanmak üzere indirilen bir kitap olduğunu bize bildirmektedir. [19]

1019. Ebû Mes’ûd el–Bedrî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Bakara sûresinin sonundan iki âyeti geceleyin okuyan kimseye bunlar yeter.”[20]

* Bakara suresinin sonundaki bu iki ayet halk arasında Amenerrasulü diye bilinen ve başlanan iki ayettir. Hadis kitaplarımızdan (Müslim, İman 199-200)’de bildirildiğine göre peygamberimiz bu iki ayetin ikincisini okurken yedi ayrı dua cümlesini okudukça Rabbimizin “Duanı kabul ettim” buyurduğu aktarılır.

Her müslümanın kendi başına mutlaka yatmazdan önce okuması gereken ve tavsiye edilen bu iki ayet hakkında hadis kitaplarımızda: “Bu iki ayeti belleyiniz, çoluk çocuğunuza belletiniz. Çünkü bunlar hem dua hem namaz sevabına denk hem de Kur’andır” denilmektedir. Herkes yatmazdan önce okuyup, manasını düşünüp imanını kuvvetlendirmelidir. Çünkü ilk ayet imanın temel şartlarını, ikincisi ise yedi ayrı dua cümlesinden oluşmaktadır.


 (Darimi Fedailül Kur’an 14)’de Hz. Ömer ve Hz. Ali radıyallahu anhum’ “Akıllı olan müslüman mutlaka Bakara suresinin son iki ayetini okuyarak uyur” dediklerini de öğreniyoruz. Müslüman manasıyla birlikte her gün okumalı ve Allah’a bu iki ayetle yönelmeli ki gündüz işlediği günahlara ve her şeyine karşı bu iki ayet kafi gelmiş olsun. [21]

1020. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Evlerinizi kabirlere çevirmeyiniz. Şüphesiz şeytan, içinde Bakara sûresi okunan evden kaçar.”[22]

* Kabirler canlılık ve hayat olmayan yerlerdir. Issız ve sessizdir. Kuran okunup namaz kılınmayan evler de Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem tarafından kabirlere benzetilmiştir ve mezarlıklara benzemesin diye müslümanlar uyarılmıştır. Nafile namazları evde kılınız diye emretmesi de bu sebepledir. Çünkü kabirlerde namaz kılınmaz. Biz de böylece evlerimizde Kuran okuyup farz dışındaki namazları evlerimizde kılmak suretiyle evlerimizi kabirler haline çevirmeyeceğiz. 

Bu sure Kur’an’ın tüm surelerinin özü durumundadır. Çünkü içerisinde emir, yasak, hüküm ve haber olarak pek çok özellik bulunmaktadır. Sahabeden pek çoğunun da bu sureyi çok uzun zamanlarda okuyup hazmettikleri de anlatılır. Dolayısıyla böyle bir sureyi bilen kimseyi şeytanın aldatması veya aldatmak için o evde oyalanması düşünülemez. Mutlaka o evden şeytan iş yapamayacağı için kaçar. [23]

1021. Übey İbni Kâ’b radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

“Ey Ebü’l–Münzir! Allah’ın kitabından ezberinde bulunan âyetlerden hangisinin daha büyük olduğunu biliyor musun?” diye sordu. Ben:

–Allâhü lâ ilâhe illâ hüve’l–hayyu’l–kayyûm, dedim. Bu cevabım üzerine elini göğsüme vurdu ve:

– “İlim sana mübarek olsun, ey Ebü’l–Münzir” buyurdu.
[24]

* Bu hadis hakkındaki açıklama bir sonraki 1020 nolu hadisle birlikte verilecektir.

Hadisin ravisi Übey ibni Ka’b Rasûlullah döneminde Kur’an’ı baştan sona ezbere bilen kimselerdendir. Ebu-l Münzir onun künyesidir. Ezbere bilmekle birlikte manaya aşina oluşu ve Allah’ın yüce saltanatının izah edildiği bu ayeti hemen cevap vererek bilmesi; bizlerin de ezbere bilmediğimiz yerleri manasıyla birlikte anlamamız gerektiğini ve öyle değilsek bile öyle olmamız gerektiğini bize öğretmiş oluyor. [25]

1022. Ebû Hüreyre radıyallahu anh şöyle dedi:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem beni ramazan zekâtı olan sadaka–i fıtrı korumakla görevlendirmişti. Bir adam gelip yiyecek şeylerden avuçlamaya başladı. Adamı tuttum ve:

– Vallahi seni Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in huzuruna götüreceğim, dedim. Adam:

– Şüphesiz ben muhtacım, çoluğum çocuğum ve pek çok ihtiyacım var, dedi. Bunun üzerine ben adamı salıverdim. Sabaha çıkınca, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

– “Yâ Ebâ Hüreyre! Dün gece tutsağın ne yaptı?” buyurdu. Ben de:

– Yâ Resûlallah! İhtiyaç içinde bulunduğunu ve çoluk çocuğu olduğunu söyledi, ben de acıdım ve salıverdim, dedim. Resûl–i Ekrem:

– “O sana yalan söyledi, tekrar gelecek” buyurdu. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in bu sözü üzerine tekrar geleceğini anladım ve onu gözetlemeye koyuldum. Adam geldi ve yine yiyecek şeylerden avuçlamaya başladı. Bunun üzerine:

– Seni Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in huzuruna çıkaracağım, dedim. Adam:

– Beni bırak, çünkü ben gerçekten muhtacım. Çoluk çocuğum da var. Bir daha gelmem, dedi. Ben de acıdım ve salıverdim. Sabah olunca yine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bana:

– “Yâ Ebâ Hüreyre! Dün gece tutsağın ne yaptı?” diye sordu. Ben de:

– Yâ Resûlallah! Bana yine ihtiyaç içinde bulunduğunu ve çoluk çocuğu olduğunu söyledi, ben de acıdım ve salıverdim, dedim. Peygamberimiz:

– “O kesinlikle sana yalan söyledi, ama tekrar gelecek” buyurdu. Ben de üçüncü defa gelmesini bekledim. Gerçekten geldi ve yine yiyecek şeylerden avuçlamaya başladı. Onu tekrar yakaladım ve:

– Seni mutlaka Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in huzuruna çıkaracağım; artık bu üçüncü ve son gelişindir. Bir daha gelmeyeceğine söz veriyorsun sonra tekrar geliyorsun, dedim. Bu defa bana:

– Beni bırak! Allah’ın seni faydalandıracağı bazı kelimeleri ben sana öğreteyim, dedi. Ben:

– O kelimeler nelerdir? dedim. O:

– Yatağına girdiğinde Âyetü’l–kürsî’yi oku. O takdirde, senin yanında Allah tarafından sürekli bir koruyucu bulunur ve sabaha kadar şeytan sana yaklaşamaz, dedi. Bunun üzerine ben onu salıverdim. Sabah olunca Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bana:

– “Tutsağın dün gece ne yaptı?” diye sordu. Ben de:

–Yâ Resûlallah! Allah’ın beni faydalandıracağı birtakım kelimeleri bana öğreteceğini söyledi, ben de onu salıverdim, dedim. Peygamber Efendimiz:

– “O kelimeler neler?” diye sordu, ben de o kimsenin bana:

–Yatağına girdiğin zaman Âyetü’l–kürsî’yi, “Allahü lâ ilâhe illâ hüve’l–hayyü’l–kayyûm” âyetini başından sonuna kadar oku; senin yanında Allah tarafından sürekli bir koruyucu bulunur ve sabaha kadar şeytan sana asla yaklaşamaz, dediğini söyledim. Bunun üzerine Nebî sallallahu aleyhi ve sellem:

– “Bak hele! Kendisi yalancı olduğu halde bu sefer sana doğruyu söylemiş. Üç gecedir kiminle konuştuğunu biliyor musun, ey Ebû Hüreyre?” dedi. Ben:

– Hayır, bilmiyorum, dedim. Resûl–i Ekrem:

– “O şeytandır” buyurdular.
[26]

* Tefsirlerde ve hadis kitaplarının Fezailül Kur’an bölümlerinde Ayet-el Kürsi’nin fazilet ve faydalarına dair pek çok hadis-i şerifler vardır.

Allah’tan gelen doğruların tam karşısında olan şeytan ve şeytani güçler her zaman yalan söylerler. Bu onların esas görevleridir ama böyle nadiren de olsa doğru söyledikleri de bir gerçektir. İnsan ve cin şeytanlarından oluşan bu güçlerin bazen söyledikleri bu tür doğruları esas alıp onlara uymak, onların arkasından gitmek doğru olmaz. Bu hadisteki olayda vahiyle desteklenen ve haber verilen Peygamberimizin bu işaretinden bunları anlayacak ve ölünceye dek şeytani güçlerin bazı kere söyledikleri doğrularla yolumuzu değiştirmeyeceğiz. Allah’ın kitabıyla, Rasûlullah 
sallallahu aleyhi ve sellem’in sünneti ile bize gösterilen dosdoğru yolda yürümeye devam edeceğiz.

Kitabımızın, hayatımızın gece ve gündüzlerini küfre şirke ve şeytani güçlerin aldatmasına karşı birer sigorta hükmünde olan sure ve ayetlerine sıkı sarılıp onların emirleri doğrultusunda yaşamak yasaklarından da kaçınmak suretiyle kendimizi küfre, şirke ve şeytani güçlerin şerlerine karşı her zaman koruma altına almalıyız.

Bu sebeple yatarken felak-nas sureleri ve Ayet-el Kürsiyi, Bakara suresinin son iki ayeti olan Amenerrasulü ayetlerini manalarını da öğrenip anlayarak okumalıyız ki ibadetlerimiz de bilerek ve şuurlu biçimde yapılmış olsun.

1023. Ebü’d–Derdâ radıyallahu anh ‘den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Kehf sûresi’nin başından on âyet ezberleyen kimse deccâlden korunmuş olur.”

Bir rivayette: “Kehf sûresi’nin sonundan” buyurulmuştur.[28]

* Bu surenin ilk on ve son on ayetlerini gözden geçirdiğimizde çıkan ayette Allah’ın kullarına indirdiği eğrilik olmayan kitaptan insanların bu kitapla uyarılıp gerçek karşılıklarını alacaklarından ve onun da cennet olduğundan; Allah’a oğul isnad edenlerin ne büyük sapıklıkta olduğundan; Dünyadaki her şeyin imtihan için yaratıldığından ve geçmiş toplumlardan zalim ve diktatör islam düşmanlarına karşı gelip hicrette ve mağaraya sığınmada kurtuluşu arayan gençlerin durumlarını görüyoruz.

* Son on ayetlerde ise dünyada Allah’ın kitabına karşı gözleri perdeli olan kafirleri ve onların Allah’ın dışındaki kulları Allah’ın yerine koyduklarını cehennemin o tip kişilere konak olduğunu, dünyada iyi iş yaptıklarını sanıp ahirette zararda olanları ve bunlar için terazi bile kurulmayacağını direkt cehenneme gireceklerini, iyi iş yapanların ise firdevs cennetlerinde ebedi kalacaklarını, Rabbimizin sözlerini yazmak için denizler mürekkep olsa bir katı daha olsa biteceğini fakat Rabbimizin sözlerinin bitmeyeceğini, Rabbimizin tek olduğunu kimin ona kavuşma isteği varsa iyi işler yapması ve kimseyi ona ortak koşmaması gerektiğini öğreniyoruz.

Surenin başında ve sonunda 10'ar ayetten anlaşılan budur. Böyle olunca bir kimse bunları bilerek ve bildiği gibi de yaşayarak ömrünü tüketirse deccalden, hakkı batıla karıştıranlardan veya her türlü dini istismar ederek aldatanların şerrinden korunmuş olacağı bildirilmektedir. Yani Allah’ın gönderdiği eğrilik olmayan kitabın muhtevasıyla iman üzere olup şirke ve küfre bulaşmaksızın hayatı devam ettirmek gerekiyor. [29]

1024. İbni Abbas radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre, bir keresinde Cebrâil aleyhisselâm Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in yanında oturmakta iken, Resûl–i Ekrem yukarı taraftan kapı gıcırtısına benzer bir ses işitti ve başını kaldırdı. Cebrâil:

– Bu, şimdiye kadar hiçbir şekilde açılmayıp sadece bugün açılan bir gök kapısıdır, dedi. Peşinden o kapıdan bir melek indi. Bunun üzerine Cebrâil:

– Bu, yeryüzüne inen bir melektir. Bugüne kadar hiç inmemişti, dedi. Melek selâm verdi ve Peygamberimiz’e şöyle dedi:

– Müjde! Sana, senden önce hiçbir peygambere verilmeyen iki nur verildi. Biri Fâtiha sûresi, diğeri Bakara sûresi’nin son âyetleri. Bunlardan okuyacağın her harfe karşılık sana sevap ve ecir verilir.
[30]


sadakat.net/riyazus-salihin 183) Belirli Bazı Sûre Ve Âyetleri Okumaya Teşvik

[1] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 305.
[2] Buhârî, Tefsîr 1; Fezâilü’l–Kur’ân 9. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vitr 15; Nesâî, İftitâh 26; İbni Mâce, Edeb 52.
[3] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 305.
[4] Buhârî, Fezâilü’l–Kur’ân 13. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vitr 18; Tirmizî, Fezâilü’l–Kur’ân 11.
[5] Buhârî, Fezâilü’l–Kur’ân 13. Ayrıca bk. Müslim, Müsâfirîn 259; Tirmizî, Fezâilü’l–Kur’ân 11.
[6] Buhârî, Fezâilü’l–Kur’ân 13.
[7] Müslim, Müsâfirîn 261.
[8] Buhârî, Ezân 106. Ayrıca bk. Tirmizî, Fezâilu’l–Kur’ân 11.
[9] Enam: 6/160.
[10] Bakara: 2/261
[11] Kadr: 97/3.
[12] Necm: 53/4.
[13] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 306.
[14] Müslim, Müsâfirîn 264. Ayrıca bk. Tirmizî, Fezâilü’l–Kur’ân 12.
[15] Tirmizî, Tıb 16. Ayrıca bk. İbni Mâce, Tıb 33.
[16] Ebu Davut, Tıb 19, Buhari Fezailül Kur’an 14, Müslim, Selam 51.
[17] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 306.
[18] Ebû Dâvud, Salât 327; Tirmizî, Fezâilü’l–Kur’ân 9. Ayrıca bk. İbni Mâce, Edeb 52.
[19] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 307.
[20] Buhârî, Fezâilü’l–Kur’ân 10, 27, 34; Müslim, Müsâfirîn 255. Ayrıca bk. Ebû Dâvud, Ramazan 9; Tirmizî, Fezâilü’l–Kur’ân 4; İbni Mâce, İkâmet 183.
[21] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 307.
[22] Müslim, Müsâfirîn 212. Ayrıca bk. Tirmizî, Fezâilü’l–Kur’ân 2.
[23] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 307.
[24] Müslim, Müsâfirîn 258.
[25] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 307-308.
[26] Buhârî, Vekâlet 10, Fezâilü’l–Kur’ân 10, Bed’ü’l–halk 11.
[28] Müslim, Müsâfirîn, 257. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Melâhim 14; Tirmizî, Fezâilu’l–Kur’ân 6.
[29] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 309.
[30] Müslim, Müsâfirîn 254. Ayrıca bk. Nesâî, İftitâh 25.


"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"


Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR      

1 Mayıs 2015 Cuma

***2-3-4 MAYIS 2015 -EYYAM-I BİYZ ORUCU

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
Bismillahirrahmanirrahim


Eyyam-ı Biyz adı verilen ve kameri ayların 13, 14, ve 15. günleri yarın başlıyor.Bu sünneti yerine getirmek isteyenler 
Yarın(2 Mayıs Cumartesi), 3 Mayıs Pazar ve 4 Mayıs Pazartesi günlerini oruçlu geçirmeliler.

Her hicri ayın 13, 14 ve 15. günlerinde oruç tutmak sünnettir. Nitekim Hz. Hafsa (ra) diyor ki:

«Dört şeyi Resûlüllah (asm) Efendimiz hemen hemen hiç terketmedi diyebilirim: Âşûrâ orucu, Zilhicce'nin ilk on gününün oru­cu, her ayın 13, 14, 15. günlerinde oruç ve bir de sabah farzından ön­ce iki rek'at namaz...»
(Ahmed bin Hanbel, Nesâi)


Allah kabul etsin.

"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"

Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR

30 Nisan 2015 Perşembe

469.SÜNNETE UYGUN İBADET-1) İbadet ve Allah’ın Emirlerine Uymada Ölçülü Olmak

“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"
Bismillahirrahmanirrahim


"Hadis" Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) demektir.

Allah'a(Celle celaluhu)iman Peygamber'e (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)imandır. Peygamber'e iman Onun getirdiklerine inanmak ve amel etmektir.

Peygamber, Allah-u Teala'nın mesajı demektir. Bu mesaj da 'benim imanım' demektir.Sahabe efendilerimiz (Allah hepsinden razı olsun) Peygamberimizin (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)onlara ilettiği herbir emri hiç geciktirmeden yapmışlardır.

 Bir süredir hadis okumaları yapıyorum; Sahabe efendilerimizin Peygamberimizden (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)duyduklarını, gördüklerini uygulama konusundaki tutumları, ciddiyetleri, teslimiyetleri kendimi tekrar sorgulamama vesile oldu. Peygamberimin (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)bana ,biz ümmetine nafile "ibadet" olarak hadislerde birçok tavsiyelerde bulunmuş. Ben veya biz; ümmeti; bunların kaçını hayatımıza geçirdik veya çaba gösteriyoruz. 

İşte ben, önce kendi kulluğum için bu hadisleri sahih kaynaklardan toplayarak biraraya getirip yayınlamak istedim. Rabbim(Celle celaluhu)bize sahabe olmayı nasip etmedi ama eğer Onun sünnetlerini amel etmeye gayret gösterirsek,Rabbimizin bize mağfiret edip, kereminin bolluğuyla cennetinde efendimize sahabi yapmasını umabiliriz belki.

Bu nafile ibadetleri aktarmaya başlamadan evvel Rabbimizin(Celle celaluhu)bizden ne istediğiyle başlayalım inşallah.

**Bu bölümdeki iki ayet ve onbir hadis-i şeriften bu Kur’anın, insanlara meşakkat vermesi için indirilmediğini, Allah’ın biz kulları için kolaylık isteyip zorluk istemediğini, ibadetleri bıkıp usanmaksızın yapmak gerektiğini, her yönde olduğu gibi ibadet ve taatlerde de haddi aşıp gidenlerin helak olduklarını, dinde orta yolu tutmanın gerektiğini, ruhen ve bedenen kendisinde canlılık bulanın nafile ibadete devam etmesi gerektiğini, yorgunluk ve gevşeklik olunca istirahat etmek gerektiğini, uykulu vaziyette namaz kılmamak gerektiğini, namaz ve hutbenin orta uzunlukta olması gerektiğini, gece ibadetinin nasıl olacağını, oruç, namaz ve Kur’anı baştan sona okumada ölçünün ne olduğunu, dünya işleriyle birlikte ahiret işlerinin de yapılması gerektiğini, kişinin kendine zulmederek ibadet ve nezretmesinin uygun olmadığını öğreneceğiz. [1]

“Ta Ha Ey Muhammed! Biz sana bu Kur’anı üzüntü ve sıkıntı çekmen için indirmedik.” (Taha: 20/1-2)

“.... Allah size kolaylık diler, zorluk dilemez.” (Bakara: 2/185)

144. Âişe radıyallahu anhâ’nın bildirdiğine göre, bir kadınla birlikte otururlarken, yanlarına Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem girdi ve:

– “Bu kadın kim?” diye sordu. Âişe validemiz:

– Bu filan hanımdır, dedikten sonra, onun çok namaz kıldığından bahsetti. Bunun üzerine Resûl–i Ekrem:

– “Bütün bunları sayıp dökmeyi bırak; gücünüzün yettiği nisbette ibadet etmeniz size yeter. Allah’a yemin ederim ki, siz bıkıp usanmadıkça, Allah bıkıp usanmaz” buyurdu.

Resûl–i Ekrem’in en çok sevdiği ibadet, sâhibinin devamlı yaptığı idi.[2]

145. Enes ibni Mâlik radıyallahu anh şöyle dedi:

Peygamber Efendimizin nâfile ibadetlerini öğrenmek üzere, sahâbeden üç kişilik bir grup, Peygamber hanımlarının evlerine geldiler. Kendilerine Efendimiz’in ibadetleri bildirilince, onlar bunu azımsadılar ve

– Allah’ın Resûlü nerede biz neredeyiz? Onun geçmişteki ve gelecekteki günahları bağışlanmıştır, dediler. İçlerinden biri:

– Ben ömrümün sonuna kadar, bütün gece uyumaksızın namaz kılacağım, dedi. Bir diğeri:

– Ben de hayatım boyunca gündüzleri oruç tutacağım ve oruçsuz gün geçirmeyeceğim, dedi. Üçüncü sahâbî de:

– Ben de sağ olduğum sürece kadınlardan uzak kalacak, asla evlenmeyeceğim, diye söz verdi. Bir müddet sonra Peygamberimiz onların yanına geldi ve kendilerine şunları söyledi:

– “Şöyle şöyle diyen sizler misiniz? Sizi uyarıyorum! Allah’a yemin ederim ki, ben sizin Allah’tan en çok korkanınız ve O’na en saygılı olanınızım. Fakat ben bazen oruç tutuyor, bazen tutmuyorum. Gece hem namaz kılıyor, hem de uyuyorum. Kadınlarla da evleniyorum. Benim sünnetimden yüz çeviren kimse benden değildir.”[3]

**Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’den daha iyi müslüman yoktur, en güzel örneğimiz O’dur. Bizler ancak gücümüzün yettiğinden sorumluyuz. Sünnetten yüz çeviren bidat ve sapıklığa düşer. [4]

146. Abdullah İbni Mes’ûd radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Söz ve davranışlarında ileri gidip haddi aşanlar helâk oldular.” Resûl–i Ekrem bu sözü üç defa tekrarladı.[5]

147. Ebû Hüreyre radıyallanu anh’dan rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Din kolaylıktır. Dini aşmak isteyen kimse, ona yenik düşer. O halde, orta yolu tutunuz, en iyiyi yapmaya çalışınız, o zaman size müjdeler olsun; günün başlangıcından, sonundan ve bir miktar da geceden faydalanınız.”[6]

Buhârî’nin bir başka rivayeti şöyledir:

“Orta yolu tutunuz, amellerinizi mükemmelleştirmeye ve Allah’a yakın olmaya gayret ediniz. Sabahleyin, öğle ile akşam arası çalışınız. Bir parça da geceden faydalanınız. Aman acelesiz gidin, telaşsız gidin ki, menzilinize, varacağınız hedefe ulaşasınız.”[7]

** Müslüman 24 saatlik gününü ve bir ömürlük hayatının her anında ibadet ederek cenneti kazanma imkanına sahiptir ve bu yolda gayret göstermek mecburiyetindedir. 2/185, 22/78 öğretildiği gibi. [8]

148. Enes radıyallahu anh şöyle dedi:

Nebî sallallahu aleyhi ve sellem mescide girmişti. İki direk arasına uzatılmış bir ip gözüne ilişti:

– “Bu ip nedir?” diye sorunca, sahâbîler:

– Bu, Zeynep Binti Cahş’a ait bir iptir. Namazda ayakta durmaktan yorulunca ona tutunuyor, dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz:

– “Onu hemen çözünüz. Sizden biriniz canlı ve istekli olunca nâfile namaz kılsın, yorgunluk ve gevşeklik hissettiği zaman ise yatıp uyusun” buyurdu.[9]

** Bu hadiste dinç ve canlı vaziyette ibadet yapılması emrediliyor, uyku, bıkkınlık, isteksizlik gibi durumlarda ibadete devam etmeye izin verilmiyor. [10]

149. Âişe radıyallahu anhâ’ dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Sizden biriniz namaz kılarken uyku hali bastırırsa, kendisinden bu hal gidinceye kadar yatsın. Çünkü uykulu vaziyette namaz kılan kimse, belki de bilmeyerek, istiğfar edip Allah’tan bağışlanma dileyeceğim derken kendine söver, beddua eder.”[11]

150. Ebû Abdullah Câbir İbni Semüre rayıdallahu anhümâ şöyle dedi:

“Namazlarımı Nebi sallallahu aleyhi ve sellemle birlikte kılardım. Onun namazı da, hutbesi de normal uzunlukta idi.”[12]

** Her yönde orta yolu tutmak islam ümmetinin hususiyetlerindendir. Namazları uzatan bir sahabiye sen fitneci misin? diyerek azarlayan peygamber (Müslim, salat 178) tüm hayatı boyunca her hal ve hareketiyle bize örnek olmuş ve Bakara: 2/143 ayetine uyma yolunu tercih etmiştir. [13]

151. Ebû Cühayfe Vehb İbni Abdullah radıyallahu anh şöyle dedi:

Nebî sallallahu aleyhi ve sellem, Selmân ile Ebü’d–Derdâ’yı kardeş yapmıştı. Bu sebeple Selmân, Ebü’d–Derdâ’yı ziyaret ederdi. Bir ziyaret esnasında onun hanımı Ümmü’d–Derdâ’yı oldukça eskimiş elbiseler içinde gördü. Ona:

– Bu halin ne? diye sorunca, kadın:

– Kardeşin Ebü’d–Derdâ dünya malı ve zevklerine önem vermez, dedi. O esnada Ebü’d–Derdâ eve geldi ve hazırlattığı yemeği Selmân’a ikram edip:

– Buyurun, yemeğinizi yiyin, ben oruçluyum, dedi. Selmân:

– Sen yemedikçe ben de yemem, diye karşılık verdi. Bunun üzerine Ebü’d–Derdâ sofraya oturup yemek yedi. Gece olunca Ebü’d–Derdâ teheccüd namazı kılmaya hazırlandı. Selmân ona:

– Uyu dedi. Ebü’d–Derdâ uyudu, bir müddet sonra tekrar kalkmaya davrandı. Selmân yine:

– Uyu, diyerek onu kaldırmadı. Gecenin sonlarına doğru Selmân:

– Şimdi kalk, dedi ve her ikisi birlikte namaz kıldılar. Sonra Selmân, Ebü’d–Derdâ’ya şöyle dedi:

– Senin üzerinde Rabbinin hakkı vardır, nefsinin hakkı vardır, ailenin hakkı vardır. Hak sahiplerinin her birine haklarını ver.

Sonra Ebü’d–Derdâ, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’ e gidip olup biteni anlattı. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem:

– “Selmân doğru söylemiş” buyurdu.[14]

152. Ebû Muhammed Abdullah İbni Amr İbni Âs radıyallahu anhümâ şöyle dedi:

Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e benim şöyle dediğim haber verilmiş:

Allah’a yemin ederim ki, yaşadığım sürece gündüzleri muhakkak oruç tutup, geceleri de ibâdet ve tâatle uyanık geçireceğim. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bana:

– “Bunları söyleyen sen misin?” diye sordu. Ben de kendisine:

– Anam babam sana feda olsun, ya Resûlallah! Evet, ben böyle söylemiştim, dedim. Buyurdular ki:

– “Sen buna güç yetiremezsin. Hem oruç tut, hem iftar et; hem uykunu al, hem ibadet et; her aydan üç gün oruç tut; çünkü her iyiliğe on misli ecir ve sevap vardır. Bu ise bütün zamanını oruçlu geçirmek gibidir.” Bunun üzerine ben:

– Bunun daha çoğunu yapmaya gücüm yeter, dedim. Peygamber Efendimiz:

– “O halde bir gün oruç tut, iki gün tutma” buyurdu. Ben:

– Ama ben bundan daha fazlasını yapabilirim, deyince Resûl–i Ekrem:

– “Öyleyse bir gün oruç tut, bir gün tutma; bu Dâvûd aleyhisselâm’ın orucu olup, oruçların en ölçülü olanıdır” buyurdular.

Bir başka rivayette: “Bu, oruçların en faziletlisidir” şeklindedir. Ben:

– Bundan daha faziletlisine de gücüm yeter, dedim. Peygamberimiz:

– “Bundan daha faziletlisi yoktur” buyurdu.

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in tavsiye etmiş olduğu, ayda üç gün orucu kabul etmem, bana ehlimden ve malımdan daha sevimli olacakmış.

Bir rivayete göre:

“Senin gündüzleri oruçlu, geceleri uyanık geçirdiğin bana haber verilmedi mi sanıyorsun?” buyurmuştu. Ben de:

– Elbette haber verilmiştir, yâ Resûlallah! dedim. Bunun üzerine:

– “Böyle yapma, bazı kere oruç tut, bazan tutma; gece hem uyu, hem de teheccüde kalk. Şüphesiz senin üzerinde vücudunun hakkı vardır, iki gözünün hakkı vardır, hanımının hakkı vardır, ziyaretçilerinin hakkı vardır. Şüphesiz her aydan üç gün oruç tutman sana yeter. Çünkü senin için her iyiliğin on misli karşılığı vardır; bu da bütün zamanının oruçlu olması demektir.” Abdullah der ki:

– Ben artırdıkça iş aleyhime döndü. Sonra ben:

– Yâ Resûlallah! Ben kendimde güç ve kuvvet buluyorum, dedim. Buyurdular ki:

– “O halde Allah’ın Nebisi Dâvûd’un orucunu tut, daha fazlasını yapma.”

– Dâvûd orucu nedir? diye sordum.

– “Senenin yarısını oruçlu geçirmektir” buyurdu.

Abdullah yaşlandıktan sonra:

– Keşke Allah’ın Resûlü’nün ruhsatını kabul etmiş olsaydım, der dururdu.

Bir başka rivayet şöyledir:

– “Senin bütün günleri oruçlu geçirdiğinden ve her gece Kur’an’ı okuduğundan haberdar olmadığımı mı sanıyorsun?” Bunun üzerine ben:

– Elbette haberdarsındır, yâ Resûlallah! Fakat ben bununla sadece hayra ulaşmayı diliyorum, dedim. Peygamber Efendimiz:

– “Allah’ın Nebîsi Dâvûd’un orucunu tut, çünkü o insanların en çok ibadet edeni idi. Ayda bir defa da Kur’an’ı hatmet” buyurdu.

Ben ise:

– Ya Resûlallah! Benim bundan daha fazlasına gücüm yeter, dedim. Peygamberimiz:

– “O halde yirmi günde bir hatmet” buyurdu. Ben yine:

– Ya Resûlallah! Bundan daha fazlasını yapabilirim, dedim. O:

– “Öyleyse on günde bir hatmet” buyurdu. Ben tekrar:

– Bundan daha fazlasına gücüm yeter, yâ Nebîyyallah! diye ısrar edince:

– “Şu halde yedi günde bir hatim yap, artık bunun üzerine artırma” buyurdular. Ben artırdıkça, aleyhime artırıldı. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem bana dedi ki:

– “Şüphesiz ki sen bilmiyorsun, belki ömrün uzun olur?”

Abdullah İbni Amr der ki:

– Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’ in bana söylediği hale döndüm. İhtiyarlayınca, onun ruhsatını kabul etmiş olmayı çok arzu ettim.

Bir başka rivayette ise şöyledir:

“Senin çocuklarının da senin üzerinde hakları vardır.”

Bir diğer rivayette:

“Bütün zamanını oruçlu geçirenin orucu yoktur.” Bu sözünü üç defa tekrarladı.


Bir diğer rivayette:

“Allah’a en sevimli olan oruç, Dâvûd aleyhisselâm’ın orucudur. Allah’a en sevimli namaz da Dâvûd aleyhisselâm’ın namazıdır. Dâvûd aleyhisselâm gecenin yarısını uyuyarak geçirir, sonra üçte birinde namaz için kalkar, altıda birinde yine uyurdu. Bir gün oruç tutar, bir gün tutmazdı. Düşmanla karşılaştığında kaçmazdı.”

Başka bir rivayet de şu şekildedir:

Abdullah şöyle demiştir:

Babam beni soyca üstün bir hanımla evlendirdi. Zaman zaman gelininin yanına gelir gider, ona beni sorarmış. O da dermiş ki:

– O ne iyi erkektir, evine geldiğimden beri yatağıma ayak basmadı, ne halde olduğumu da araştırmadı.

Vaziyet böyle devam edip gidince, babam durumu Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e anlatmış, Peygamberimiz:

– “Onu benimle görüştür” buyurmuş. Daha sonra ben Resûl–i Ekrem ile karşılaştım. Bana:

– “Nasıl oruç tutuyorsun?” diye sordu. Ben de:

– Her gün, dedim. Sonra:

– “Nasıl hatim yapıyorsun?” dedi. Ben:

– Her gece, diye cevap verdim.

Abdullah İbni Amr daha önce geçen konuşmalarının benzerini anlattı. O, geceleyin rahat etmek için, okuduğu Kur’an’ın yedide birini, gündüz aile fertlerinden birine okuyup dinletirdi. Güçlü ve kuvvetli olmak istediğinde, bir kaç gün oruç tutmazdı. Sonra oruç tutmadığı günleri sayar, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e verdiği sözden caymış olmamak için, tutamadığı günler kadar orucu kazâ ederdi.[15]

** 6 değişik rivayetin aktarıldığı bu hadis her türlü aşırılıktan uzak kalarak orta yolu tutup, peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’in tavsiyelerine uymanın dünya ve ahiret saadet ve selametine vesile olacağını belirtmiş olmaktadır.

Ruhbanların yaptığı insanlardan uzak kalmak ve kişinin kendisini bitkin düşürecek ve bıkkınlık verecek derecede ibadet yapması uygun görülmemiştir. Nafile ibadetler kişiyi helal rızık kazanmaktan ve cihadın her türlüsünden alıkoymaz.
 Müslüman Allah’ın emrettiği ve peygamber(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’in öğrettiği kadar ibadet ve taata ağırlık verecektir. Çünkü rahiplerin yaptığı gibi dünyadan el etek çekme ve insanlardan uzak yaşama İslamda iyi görülmemiştir. Bu konuda Hadid 57/28. ayeti bir kaç tefsirden okunmalıdır. Müslümanın hayatında en fazla ibadet ve insanlardan uzak kalma modeli Ramazan’ın son on gününde yapılan itikafta görülmektedir ki, mescidde kişinin bedeninin ihtiyacı olan iftar, sahur ve uykusunu da yerine getirerek o ibadetle meşgul olur. [16]

153. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in kâtiplerinden Ebû Rib’î Hanzala İbni Rebî‘ el–Üseydî şöyle demiştir:

Ebû Bekir benimle karşılaştı ve bana:

– Nasılsın, ey Hanzala? diye sordu. Ben de:

– Hanzala münafık oldu, dedim. Ebû Bekir:

– Sübhânellah, sen ne diyorsun? dedi. Ben cevaben dedim ki:

– Bizler, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanında bulunuyoruz. Bize cennet ve cehennemden bahsediyor, sanki gözlerimizle görüyormuşuz gibi oluyoruz. Onun huzurundan ayrılıp çoluk çocuğumuzun yanına ve işlerimizin başına dönünce, çok şeyi unutuyoruz.

Ebû Bekir radıyallahu anh dedi ki:

– Allah’a yemin ederim ki, biz de benzeri şeylerle karşı karşıyayız. Ben ve Ebû Bekir birlikte yola düştük ve Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’ in huzuruna girdik. Ben:

– Ya Resûlallah! Hanzala münafık oldu, dedim. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem :

– “Bu ne demek?” dedi. Ben:

– Ya Resûlallah! Senin yanında bulunuyoruz, bize cennet ve cehennemden bahsediyorsun; sanki onları gözümüzle görüyor gibi oluyoruz. Senin huzurundan çıkıp da çoluk çocuğumuzun yanına ve işimizin başına dönünce, çoğunu unutuyoruz, dedim. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem :

– “Nefsimi gücü ve kudretiyle elinde bulunduran Allah’a yemin ederim ki, şayet siz, benim yanımda bulunduğunuz hâl üzere devam edip zikir üzere olabilseydiniz, yataklarınızda ve yollarınızda melekler sizinle musafaha ederlerdi. Fakat ey Hanzala, bir saatinizi ibadete, bir saatinizi de dünya işlerinize ayırınız” buyurdu ve bu sözünü üç defa tekrarladı.[17]

** Sahabe Nisa: 4/59 ayetini bildikleri için hemen Rasulullah’a gidip meselelerine çözüm buluyorlardı. Şimdi bizler de yine meselelerimizi ayet ve hadislere götürmek suretiyle halledebiliriz. Bu hadis bize bu yönde örnektir. Müslüman hayatının her kademesinde dünya ile ahireti aynı anda yürütebilme anlayışını göstermelidir. [18]

154. Abdullah İbni Abbas radıyallahu anhümâ şöyle dedi:

Nebî sallallahu aleyhi ve sellem insanlara hitap ederken, ayakta duran bir adam gördü ve onun kim olduğunu sordu. Ashâb:

– O, Ebu İsrâîl’dir. Güneşte durmayı, oturmamayı, gölgelenmemeyi, konuşmamayı ve sürekli oruç tutmayı adamıştır, dediler. Bunun üzerine Nebî sallallahu aleyhi ve sellem:

– “Ona söyleyiniz! Konuşsun, gölgelensin, otursun ve orucunu tamamlasın” buyurdular.[19]

** Kur’an ve hadis ile haram ve helallığı kesin belli olan şeylerin yapılması veya yapılmaması konusunda adak yapılamayacağı bildirilmiştir. Allah’a yakınlık maksadı olmayan ve ibadet türlerinden de olmayan hususlarda adak caiz değildir, yasaktır. Bunların adak olduğuna inanmak da sapıklıktır. [20]


sadakat.net/riyazus-salihin-14) İbadet ve Allah’ın Emirlerine Uymada Ölçülü Olmak

[1] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 58
[2] Buhârî, Îmân 32, Teheccüd 18; Müslim, Müsâfirîn 221. Ayrıca bk. Nesâî, Kıyâmü’l–leyl 17; Îmân 29.
[3] Buhârî, Nikâh 1; Müslim, Nikâh 5. Ayrıca bk. Nesâî, Nikâh 4.
[4] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 58
[5] Müslim, İlim 7. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Sünnet 5.
Bu hadis de 1738’de tekrar gelecek, gerekli açıklama orada verilecektir.
[6] Buhârî, Îmân 29. Ayrıca bk. Nesâî, Îmân 28.
[7] Buhârî, Rikâk 18.
[8] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 59
[9] Buhârî, Teheccüd 18; Müslim, Müsâfirîn 219. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tatavvu’ 18; Nesâî, Kıyâmü’l–leyl 17; İbni Mâce, İkâme 184.
[10] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 59
[11] Buhârî, Vüdû 53; Müslim, Müsâfirîn 222. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tatavvu’ 18; Tirmizî, Mevâkît 146; Nesâî, Tahâret 116; İbni Mâce, İkâme 184.
Bu hadis 1186’da tekrar gelecektir.
[12] Müslim, Cum’a 41–42. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 223; Tirmizî, Cum’a 12; Nesâî, Cum’a 35; İbni Mâce, İkâme 85.
[13] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 59
[14] Buhârî, Savm 51, Edeb 86.
[15] Buhârî, Savm 55, 56, 57, Teheccüd 7, Enbiyâ 37, Nikâh 89; Müslim, Sıyâm 181–193.
[16] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 62
[17] Müslim, Tevbe 12–13. Ayrıca bk. Tirmizî, Kıyâmet 59.
[18] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 62
[19] Buhârî, Eymân 31. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Eymân 19.
[20] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 63


"Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim"


Tüm hata ettiklerim nefsimden, isabet ettiklerim Allah(cc)’dandır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH cc BİLİR