19 Şubat 2022 Cumartesi

Allah bizim ne yaptığımızı biliyorsa neden bazen meleklere soruyor?

   
Soru Detayı

​- Allah kendisi hakkında konuşulduğunda meleklerine "kullarım ne yapıyor?" diye sorarlarmış meleklerde "senden bahsediyorlar rabbimiz "diyorlarmış.
- Peki Allah her şeyi biliyorsa neden meleklere soruyor?

Cevap

Konuyla ilgili hadislerden biri şöyledir:

“Allah Teala’nın yollarda dolaşıp zikredenleri tesbit eden melekleri vardır. Bunlar Cenab-ı Hakk’ı zikreden bir topluluğa rastladıkları zaman birbirlerine 'Gelin! Aradıklarınız burada!' diye seslenirler ve o zikredenleri dünya semasına varıncaya kadar kanatlarıyla çevirip kuşatırlar. Bunun üzerine Allah Teâlâ, meleklerden daha iyi bildiği halde yine de onlara:

“Kullarım ne diyor?” diye sorar. Melekler:

Sübhanallah diyerek seni uluhiyyetine yakışmayan sıfatlardan tenzih ediyorlar, Allahü ekbediye tekbir getiriyorlar, sana hamdediyorlar ve senin yüceliğini dile getiriyorlar, derler. Konuşma şöyle devam eder:

“Peki onlar beni gördüler mi ki?”

- Hayır, vallahi seni görmediler.

“Beni görselerdi ne yaparlardı?”

- Şayet seni görselerdi sana daha çok ibadet ederler, şanını daha fazla yüceltirler, uluhiyyetine yakışmayan sıfatlardan seni daha çok tenzih ederlerdi.

“Kullarım benden ne istiyorlar?”

- Cennet istiyorlar.

“Cenneti görmüşler mi?”

- Hayır, ya Rabbi! Vallahi onlar cenneti görmediler.

“Ya cenneti görseler ne yaparlardı?”

- Şayet cenneti görselerdi onu büyük bir iştiyakla isterlerdi, onu elde etmek için büyük gayret sarfederlerdi.

"Bunlar Allah’a neden sığınıyorlar?”

- Cehennemden sığınıyorlar.

“Peki cehennemi gördüler mi?”

- Hayır, vallahi onlar cehennemi görmediler.

“Ya görseler ne yaparlardı?”

- Şayet cehennemi görselerdi ondan daha çok kaçarlar, ondan pek fazla korkarlardı.

Bunun üzerine Allah Teala meleklerine:

 “Sizi şahit tutarak söylüyorum ki, ben bu zikreden kullarımı bağışladım.” buyurur. Meleklerden biri:

- Onların arasında bulunan falan kimse esasen onlardan değildir. O buraya bir iş için gelip oturmuştu, deyince Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Orada oturanlar öyle iyi kimselerdir ki, onların arasında bulunan kötü olmaz.” (Buhârî, Daavât 66; bk. Müslim, Zikir 25, Tirmizî, Daavât 129; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2/251-252, 358-359)

Allah Teala kullarının ne yaptığını meleklerden daha iyi bildiği halde yine de onlara “Kullarım ne diyor?” diye sormasının birçok hikmeti vardır, bazıları şöyle açıklanabilir:

- Allah, bir nevi tarizde bulunmaktadır.

Bilindiği üzere Allah Teala meleklerine yeryüzünde bir halife yaratacağını haber verdiği zaman melekler, yeryüzünde fesat çıkaracak, orada kan dökecek insanı yaratmaya ne gerek var; zaten biz sana hamdü sena ediyoruz, uluhiyyetine yakışmayan sıfatlardan seni tenzih ediyoruz, demişlerdi. (bk. Bakara, 2/30)

Cenab-ı Hak kendisini zikreden kulları hakkında meleklere muhtelif sorular sorup onlardan cevaplar almak suretiyle âdeta onlara, "Görüyorsunuz ya, kullarımın arasında işte böyleleri de var. Onlar beni zikretme hususunda meleklerden farksızdır." demiş olmaktadır.

- Allah, meleklere, -örneğin bazı rivayetlerde geçtiği üzere- kullarım beni böyle samimiyetle zikrettiklerine göre, onlar da sizin gibi beni, cenneti, cehennemi görmüşler mi, diye ayrı ayrı sormak ve her birine, hayır görmediler, diye cevap verdirmek, görselerdi daha fazla zikrederlerdi, cehenneminden daha çok korkarlardı, dedirtmek suretiyle kullarının yaptığı zikrin ve diğer ibadetlerin değerine işaret buyurmaktadır.

- Cenab-ı Hakk’ın meleklerini mahcup etmemek için söylemediği ve fakat onların çok iyi bildiği bir diğer husus da bütün vazifeleri Allah’ı zikretmek olan meleklerin, insanlar gibi şeytanın vesvesesine ve baştan çıkarmasına muhatap olmamasıdır. Allah’ı zikreden bu kimseler şeytanın bütün düzenlerini bertaraf ederek, Allah’ın rızasını kazanmak için orada toplandıklarına göre, onların Cenab-ı Mevla katındaki yeri ve değeri çok üstündür.

- Allah, kullarına bahşettiği rahmetini, mağfiretini ve ihtiyaçlarını giderdiğini göstermek ve bildirmek ister.

- Allah, kulların salih amellerine nasıl karşılık verdiğini ve kulların Rablerinin faziletine istekli olmalarının güzelliğini bildirmiştir.

- Yüce Allah’ın isimleri ve sıfatları hakkında, insanların bilgi sahip olmaları sağlanmaktadır.

- Allah’ı görmedikleri halde ondan korkan ve rahmetini uman salih kulların faziletini ve üstünlüğünü bildirmek.

- Soran kişi, sorulandan daha iyi bildiği halde, sorulan şeyin önemini bildirmek ve onun makamını ve üstünlüğünü göstermek için yapılır. (bk. İbn Hacer, Fethu'l-bari; Ayni, Umdetü'l-kari ilgili hadisin şerhi)

https://sorularlaislamiyet.com/allah-bizim-ne-yaptigimizi-biliyorsa-neden-bazen-meleklere-soruyor-0


18 Şubat 2022 Cuma

Allah her şeyi bildiği hâlde, neden amellerimizi melekler yazmakta?


Allah, hiç kimseye muhtaç değildir. Kendisi tek ve yekta olup, Samed'dir. Yani her şey ona muhtaç, fakat o hiç kimseye muhtaç değildir. Bununla beraber, o Hakim'dir. Yarattığı her hadise ve mahluku bir sebebe bağlamıştır. Çünkü, izzet ve azameti böyle ister. Fakat insanların bu sebepleri aşıp, teşekkürü ve medhi kendisine yapmasını ister. Çünkü, tekliği onu gerektirir.

İşte, meyvelerin yaratılmasında ağaç ne ise, sütlerin yaratılmasında inek, balın yapılmasında arının tesiri ne ise, meleklerin vazifelerini ifa ederken tesiri o kadardır. Melekler Allah'ın onları vazifeli kıldığı konuda, Allah'ın büyüklüğünü görüp alkışlamak ve tebrik etmek vazifeleri var. Yoksa, mesela yağmur tanesini indiren meleği de elindeki yağmur tanesini de Allah indirmektedir.

Cenab-ı Allah'ın, insanların her birinin iyi ve kötü bütün işlerini yazmakla görevlendirmiş olduğu iki melek. Bu iki melek Kur'an-ı Kerim'de şu şekilde anlatılır:

"Muhakkak sizin üzerinizde gözetici (hafız) çok şerefli yazıcılar vardır ki, bunlar yaptığınız amel ve işlerin hepsini bilirler." (İnfitâr, 82/10-12);

"Hatırla ki insanın hem sağında hem solunda oturan ve onun amellerini tesbit etmekte olan iki de (melek) vardır. O bir söz atmaya dursun, mutlaka onun yanında hazır olan gözcü (melek) vardır." (Kâf, 50/17-18).

Allah Teâla, amellerini yazmakla vazifelendirilmiş oldukları kullara şahidlik edecekleri için, yazdıkları defterlerin önemine dikkat çekerek bu şerefli meleklerin dört özelliğini belirtmektedir:

a. Kirâmen kâtibin melekleri, müvekkel oldukları kulun iyi ve kötü bütün amellerini hıfz ederler, unutmazlar. Çünkü unutmakla bir işe dair hüküm sabit olmaz.

b. Bu melekler kerîmdirler. Yani şerefli, doğru ve âdildirler. Çünkü hâin, şerefsiz ve yalancının şehadetiyle hüküm sabit olmaz.

c.  Kâtiptirler. Kulların bütün işlerini yazarlar. Zira, insanın ömrünün başlangıcından sonuna kadar bütün işlerini ezberleyip bilmek mümkün olsa bile, bunları yazmakta daha fazla bir sağlamlık vardır. Yazı ile bir şeye dair şüphe ortadan kalkar ve ilim sağlamlaşır.

d.  Kulların işlerini bilerek yazarlar. Bir işi resim ve yazı ile zaptetmek ilim değildir. İlimde şuurlu olarak idrak etmek şarttır. Şahidlik, şuurlu olarak bilmekle câiz olur. Kirâmen Kâtibîn kıyamet gününde şahitlik ederlerken, kulların yaptıklarını ve bunlara dair ne yazdıklarını gayet iyi bilirler.

Bazı âlimler, Kirâmen Kâtibin meleklerinin şu hadiste bildirilen melekler olduğunu söylemişlerdir:

"Gece bir takım melekler, gündüz bir takım melekler size gelirler. Bunlar, sabah ve ikindi namazlarında bir araya gelip buluşurlar. Sonra sizinle kalmış bu meleklerden yukarıya çıkanlara, Rableri -onların hallerini en iyi bilen olduğu halde- 'Kullarımı ne halde bıraktınız?' diye sorar. Onlar da namaz kılarlarken bıraktık; namaz kılarlarken kendilerine gittik derler." (Buhârî, Mevakid, 16; Bed'ül-Hakk, 6; Müslim Mesacid 210; Ahmed b. Hanbel, II, 257, 486; Nesâi, Salât, 21).

İnsan, meleklerin iyilik ve kötülüklerini yazdığına ve Allah'ın da her şeyi bildiğine inanınca, günahlardan vazgeçip iyilik yapmaya çalışır. Kişi mahşerde, günahını inkâra yeltenirse, Allah'ın bilmesi, meleklerin şahidliği ve defterlerin elde bulunması onu susturur. Biz bu defterlerin mahiyetini bu dünyada bilemeyiz. Allah'ın bu meleklerini kullarının yanında bulundurup bunlara amellerini yazdırması, O'nun tam adaletinin gereği ve tecellisi ve kıyamet kopunca, kurulacak büyük mahkemenin önemini belirtmek içindir.

Kiramen Katibin meleklerinin tuttuğu defterler mahkeme-i kübrâda sahiplerine verilecektir. Bu konuda Cenab-ı Allah şöyle buyurur:

"Biz her insanın amelini (amel defterini) boynuna doladık. Kıyamet gününde onun için (her bir insan için amelleri yazılmış) bir kitab çıkarınız ki, açılmış olduğu halde o (insan) buna kavuşur; kitabını oku, bugün sana karşı bir hesab görücü olmak bakımından nefsin yeter (denilir)." (İsrâ Suresi, 17/13, 14).

İnsana, "Bu deftere senin işlediğin her şey yazıldı, hiçbir şey eksik bırakılıp unutulmadı." denilir. O gün herkes defterinde yazılanlara vakıf olacaktır. İnsanın yaptıkları, bütün iyi, kötü amelleri boynuna dolanmıştır. Hiçbir kimseye yaptığı amelinin sorumluluğundan kaçış ve kurtuluş yoktur.

https://sorularlaislamiyet.com/allah-her-seyi-bildigi-halde-neden-amellerimizi-melekler-yazmakta-0

17 Şubat 2022 Perşembe

Mü’minlerin Duâsı


Cenâb-ı Hak buyuruyor:

Bismillahirrahmanirrahim 

“Kuallarım Sana Ben’i sorduklarında, (bilsinler ki) Ben onlara çok yakınım. Bana duâ edenlerin duâlarını kabûl ederim…” (Bakara, 186)

Rasûlullah (sav) efendimiz buyurdular:

“Bir mü’minin diğer bir mü’mine gıyâbında yaptığı duâdan daha çabuk kabûl edilen hiçbir duâ yoktur.” (Tirmizî, Birr, 50/1980)

Fahr-i Kâinât Efendimiz:

“–Bir kul günah olan veya akrabâsı ile darılmasına yol açan bir şeyi dilemedikçe yahut acele etmedikçe duâsı kabûl olunur.” buyurmuştu.

“–Yâ Rasûlallâh! Acele etmek ne demektir?” diye sordular.

Allâh Rasûlü (sav):

“–Kul; «Nice defâlar hep duâ ediyorum da Rabbim duâmı kabûl etmiyor.» der. Duâsının hemen kabûl edilmemesi sebebiyle bıkar ve duâyı bırakır. (İşte o zaman acele etmiş olur.)” cevâbını verdi. (Müslim, Zikir, 92)     

https://www.2g1d.com/

16 Şubat 2022 Çarşamba

Ey Âdemoğlu Unutma!

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

Bismillahirrahmanirrahim

"Fakat içlerinden ilimde derinleşmiş olanlar ve müminler, sana indirilene ve senden önce indirilene iman edenler, namazı kılanlar, zekâtı verenler, Allah'a ve ahiret gününe inananlar var ya; işte onlara pek yakında büyük mükâfat vereceğiz.” (Nisâ, 162)

Rasûlullah (sav) efendimiz buyurdular:

"(Zâhir ve bâtınını ikmâl etmiş, ilmini irfân hâline getirmiş) âlimler, peygamberlerin vârisleridir." (Ebû Dâvud, İlim, 1)     

https://www.2g1d.com/

15 Şubat 2022 Salı

Ömrün Dört Mevsimi


Cenâb-ı Hak buyuruyor:

Bismillahirrahmanirrahim

"Emrolunduğun gibi dosdoğru olmaya devam et!" (Hûd, 112)

Rasûlullah (sav) efendimiz buyurdular:

"Kalbi dürüst olmadıkça kulun imanı doğru olmaz. Dili doğru olmadıkça da kalbi doğru olmaz" (Ahmed b. Hanbel, Müsned III, 198)

https://www.2g1d.com/

14 Şubat 2022 Pazartesi

Şahsiyet Modeli


Cenâb-ı Hak buyuruyor:

Bismillahirrahmanirrahim 

“…(Rasûlüm!) De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu ancak akıl sahipleri bunları hakkıyla düşünür.” (Zümer, 9)

Rasûlullah (sav) efendimiz buyurdular:

"Âlimin âbide üstünlüğü, benim sizin en aşağı derecede olanınıza üstünlüğüm gibidir. Şüphesiz ki Allah, melekleri, gök ve yer ehli, hatta yuvasındaki karınca ve balıklar bile insanlara hayrı öğretenlere dua ederler." (Tirmizî, İlim 19)

İnsan; etrafı esfel-i sâfilîn uçurumlarıyla dolu «sırât-ı müstakîm»den yürüyerek, ahsen-i takvîm cennetine gitmeye çalışan bir yolcu…

Bu yolda irşad edici levhalara muhtaç…

İnsan; fıtrî temâyülün dışında bomboş bir sayfa hâlinde dünyaya gelen bir ebediyet seyyahı…

Rehbere, öğrenmeye, örnek almaya muhtaç…

Anne-babalar, öğretmenler, ustalar, hocalar, rehberler ve sergiledikleriyle herkes, bilerek veya bilmeyerek diğer insanlar için birer nümûnedir, şahsiyet modelidir.

Rasûlullah (sav) şöyle buyurdu:

"Yalnız şu iki kimseye gıbta edilir:

Allah'ın kendisine ihsân ettiği malı hak yolunda harcayıp tüketen kimse;

Allah'ın kendisine verdiği ilimle yerli yerince hükmeden ve onu başkalarına da öğreten kimse." (Buhârî, İlim 15, Zekât 5, Ahkâm 3, İ'tisâm 13, Tevhîd 45; Müslim, Müsâfirîn 268. Tirmizî, Birr 24; İbni Mâce, Zühd 2)   

https://www.2g1d.com/

13 Şubat 2022 Pazar

Gönül Darlığı

 

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

Bismillahirrahmanirrahim 

“Onların göğüslerinde kinden ne varsa çıkarıp atmışızdır…” (A’râf, 43)

Rasûlullah (sav)  efendimiz buyurdular:

“Allâh’ım! Îmânı bize sevdir, gönüllerimizi onunla zînetlendir! Bizi küfür, azgınlık ve isyandan nefret ettir! Bizleri din ve dünya için faydalı olan şeyleri bilenlerden, doğru yola erenlerden eyle!” (Ahmed, III, 424; Hâkim, I, 686-687/1868; III, 26/4308)   

https://www.2g1d.com/

12 Şubat 2022 Cumartesi

Gözyaşı

 

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

Bismillahirrahmanirrahim 

“Gülüyorsunuz da ağlamıyorsunuz! Ve siz gaflet içinde oyalanmaktasınız! Haydi Allah’a secde edip O’na kulluk edin!” (Necm, 60-62)

Rasûlullah (sav) efendimiz buyurdular:

“Bildiğimi bilseydiniz, az güler çok ağlardınız, yemek içmek içinize sinmezdi…” (Camiu’s-Sagîr, c. II s. 10)

Hak yolcularının Cenâb-ı Allah'a yaklaşabilmeleri için yegâne sığınak gözyaşıdır. Çünkü:

Gözyaşı: İçin, tehassür ifadesi ve gözün niyâzıdır. 

Gözyaşı: Nedamet ma'nâsını taşır, Allah'a bir nevi tevbedir. 

Gözyaşı: Aşkın derûnî hislerini coşturan kelimesiz ve sadâsız lisanıdır. 

Gözyaşı: Ârifin kalbinin tercümanıdır. 

Gözyaşı: Mağfiret için Allah'ın kullarından istediği istirhamıdır. 

Gözyaşı: Hakk'ın rahmetini tahrîk ve merhametini celbeder. 

Gözyaşı: Günahkârın sıdk ve ihlâs ile Rabblerine eyledikleri ubûdiyet incisinin dâneleridir. 

Gözyaşı: Allah için öyle bir sermaye-i sadeftir ki, rahmet, merhamet ve mağfiret habbelerini içinde taşıyan seyyidü'l-istiğfar ve tevbe-i nasuhtur. 

Gözyaşı: Günahların gufranıdır. 

Gözyaşı: Muhlisin habbe-i ihlâsıdır. 

Gözyaşı: Asînin kurtuluş ipidir. 

Gözyaşı: Hulâsâ, vuslata erenlerin yegâne istinadgâhıdır. (M.Sâmi Ramazanoğlu, Altınoluk Dergisi Aralık-2001) 

https://www.2g1d.com/

11 Şubat 2022 Cuma

Yetimler Topluma Emânettir

 

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

Bismillahirrahmanirrahim 

“Haksızlıkla yetimlerin mallarını yiyenler hiç şüphesiz karınlarına ateş doldurmuş olurlar. Zaten onlar alevlenmiş ateşe gireceklerdir.” (Nisâ, 10)

Rasûlullah (sav) efendimiz buyurdular:

“Eğer kalbinin yumuşamasını istiyorsan fakiri doyur, yetimin başını okşa!” (Ahmed b. Hanbel, II, 263, 387)   

https://www.2g1d.com/

10 Şubat 2022 Perşembe

Kur'an'ı inkar edenler okusun


Yıllar geçtikçe ortaya çıkan gerçekler, Kur'an'daki her kelimenin belli bir hikmete göre kullanıldığını bizlere gösteriyor.

Kur'an her çağa ayrı mucizelerle hitap ediyor. Mesela, Firavun zamanı hakkında verilen bilgilerin arkeolojik çalışmalarda tek tek ortaya çıkması Kur'an'ın beşer üstü ve ilahi bir kitap olduğunu yepyeni mucizelerle ortaya koyuyor. "Haman" da bunlardan biri.

Kur'an'da Firavun'la birlikte adı geçen kişilerden biri "Haman"dır. Haman, Kur'an'ın 6 ayrı ayetinde, Firavun'un en yakın adamlarından biri olarak zikredilir. Buna karşılık Tevrat'ta Hz. Musa'nın hayatını anlatan bölümde değil de ondan yaklaşık 1100 sene sonra yaşamış ve Yahudilere zulmetmiş bir Babil kralının yardımcısı olarak geçer. Bunu gören oryantalistler "İşte Kur'an'da hata bulduk!" diye sevinirler. Ancak bu sevinçleri Mısır hiyeroglif yazısının çözülüp, eski Mısır yazıtlarında "Haman" isminin bulunmasıyla yarıda kalır. Eski Mısır dilinde yazılmış hiyeroglif kitabeler 18'inci yüzyıla kadar okunamıyordu. Çünkü, Hıristiyanlığın bölgede yayılmasıyla Mısır'ın eski inancı da dili de unutulmuştu. Hiyeroglif yazısının kullanıldığı bilinen en son tarih M.S. 394 yılına ait bir kitabedir. Bundan sonra bu dil unutuldu ta ki 1799 yılına kadar. Yazının sırrı, "Rosetta Stone" adı verilen ve M.Ö. 196 tarihine ait bir kitabenin bulunmasıyla çözüldü. Bu tabletin özelliği üç farklı yazıyla yazılmış olmasıydı: Hiyeroglif, demotik (hiyeroglifin el yazısı şekli) ve Yunanca. Yunanca metnin de yardımıyla tabletteki eski Mısır yazısı Jean-Françoise Champollion adlı bir Fransız tarafından tamamen çözüldü.

Hiyeroglifin çözümüyle çok önemli bir bilgiye daha erişilmiş oldu: "Haman" ismi gerçekten de Mısır yazıtlarında Hz. Musa (as) döneminde geçiyordu. Viyana'daki Hof Müzesi'nde bulunan bir anıt üzerinde bu isimden söz ediliyordu. Aynı yazıtta Haman'ın Firavun'a olan yakınlığı da vurgulanıyordu. (Walter Wreszinski, Aegyptische Inschriften aus dem K.K. Hof Museum in Wien, 1906, J C Hinrichs' sche Buchhandlung) Tüm yazıtlara dayanılarak hazırlanan "Yeni Krallıktaki Kişiler" sözlüğünde ise, Haman'dan "Taş ocaklarında çalışanların başı" olarak bahsediliyordu. (Hermann Ranke, Die Ägyptischen Personennamen, Verzeichnis der Namen, Verlag Von J J Augustin in Glückstadt, Band I, 1935, Band II, 1952)

Kur'an, her asrı bir mucizeyle selamlıyor.Fransız bilim adamı Prof. Dr. Maurice Bucaille "Haman" ismini bir Fransız Mısır bilimcisine verdi ve bu ismin Kur'an'da geçtiğini söylemeden, "7. yüzyıldaki bir Arap el yazmasından alıntı" olduğunu belirtti. Uzman, 7. yüzyıldaki bir Arap el yazmasına hiyerogliflere ait bir bilginin geçirilmiş olmasının mümkün olmadığını, fakat Firavun sarayının isim listelerine bakacağını söyledi. Sonra bakıldığında gerçek bir kez daha ortaya çıktı. Ortaya çıkan sonuç önemli bir gerçeği ifade ediyordu. Haman, Kur'an'a karşı çıkanların iddiasının aksine, aynen Kur'an'da geçtiği gibi Hz. Musa zamanında Mısır'da yaşayan ve Kur'an'da bahsedildiği gibi Firavun'a yakın ve inşaat işleriyle ilgili bir kişiydi: "Firavun dedi ki: 'Ey önde gelenler, sizin için benden başka ilah olduğunu bilmiyorum. Ey Haman, çamurun üstünde bir ateş yak da, bana yüksekçe bir kule inşa et, belki Musa'nın ilahına çıkarım; çünkü gerçekten ben onu yalancılardan sanıyorum." (Kasas 38)

Eski Mısır yazıtlarında Haman'ın adının bulunması Kur'an aleyhindeki iftiraları boşa çıkarmakla kalmayıp, onun Allah katından olduğunu bir kez daha ortaya koyuyordu. Zira Kur'an'da indiği devirde ulaşılması ve çözülmesi mümkün olmayan bir tarihî bilgi mucizevî şekilde bizlere aktarılıyordu.

9 Şubat 2022 Çarşamba

Mutluluk ve Saadet Pınarı

 

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

Bismillahirrahmanirrahim 

“Onların çoğu zandan başka bir şeye uymaz. Şüphesiz zan, haktan bir şeyin yerini tutmaz.” (Yunus, 36)

Rasûlullah (sav) efendimiz buyurdular:

"Mü'min kulun durumu ne kadar hayrete şâyandır. Onun her işi hayırdır. Böylesi bir özellik sadece mü'minde vardır: Ona bir iyilik gelirse şükreder onun için hayırlı olur. Eğer bir musibet dokunursa sabreder yine onun için hayırlı olur." (Müslim, Zühd, 64)

Hz. İsa, arkadaşları ile kokmaya yüz tutmuş ölü bir hayvanın yanından geçerken, orada bulunanların hemen hepsi burunlarını tıkayıp, "ne kötü bir manzara, ne de çirkin kokuyor" ifadelerini kullandıklarında, O:

"Şuna bir bakın, ne de güzel, inci gibi dişleri var!" buyurarak güzel bir olumlu düşünce örneği sunmuştur.

Mecnun, Leyla’nın köyünde fakir fukaraya yemek dağıtıldığı ve yemeğin de bizzat Leyla eliyle tevzi edildiği haberini alır. Koşar, sıraya girer. Herkese cömertçe yemek ikram eden Leyla, karşısında Mecnun'u görünce kepçenin sapını çevirerek kafasına vurur. Buna oldukça sevinen Mecnun, sevincinden kendi kendine dönmeye başlar ve:

"Leyla bana hiç kimseye yapmadığı farklı bir muamele yaptı. Bana sevgisini, aşkını böylece gösterdi" der.

Saâdet ve hoşnutluk pınarı, olumlu düşünce halinde insan zihninin içinden fışkırmalıdır. Mutluluğun esas kaynağı olan kendine ait huy, düşünce, duygu ve davranışları düzeltmek yerine bunları görmezden gelip sadece kendi dışındaki şeyleri düzeltmekle saadete erişeceğini zanneden kişi, hayatını boş çabalarla harcayıp, kurtulmak istediği huzursuzluğu" artırmaktan başka bir şey yapamaz. Dolayısıyla içimizdeki mutluluk ve saadet pınarını coşturmak ve mutlu olabilmek için atılacak ilk adım, hayata bakış açımızı, duygu ve düşüncelerimizi kontrol edip, yeniden yapılandırmaktır. (Prof. Dr. Ömer Çelik, Altınoluk Dergisi Mayıs-2002)  

https://www.2g1d.com/