Cenâb-ı Hak buyuruyor:
Bismillâhirrahmânirrahîm
“İnsan hiçbir söz söylemez ki yanında onu gözetleyen, yazmaya hazır bir melek bulunmasın!” (Kaf, 18)
Rasûlullah (sav) Efendimiz buyurdular:
“Bedende hiçbir uzuv yoktur ki, Allâh’a, dilin lüzumsuz ve çirkin konuşmalarından şikâyet etmesin!” (Heysemî, X, 302)
Rasûlullah (sav), “En fazîletli kimdir?” sorusuna; “Dilinden ve elinden müslümanların emniyette olduğu kimsedir.” cevâbını vermiştir. (Buhârî, Îmân, 4-5)
Müslüman, özür dilemek zorunda kalacağı bir sözü söylememelidir. Dâimâ güzel söz söylemelidir. Nitekim Cenâb-ı Hak:
“Kullarıma söyle, en güzel sözü söylesinler!..” (İsrâ, 53) buyurur. Zîrâ güzel bir söz, sadaka yerine geçer ve insan onunla da cehennemden korunabilir.
Sözü, yerinde ve zamanında söylemek gerekir. Söz, mahallini bulmadan konuşmamalıdır. Hz. Ebû Bekir (ra)’ın bu husustaki îkâzı ne ibretlidir:
“Ne söylediğini, kime söylediğini ve ne zaman söylediğini iyi düşün!” (Osman Nûri Topbaş, Faziletler Medeniyeti-2, Erkam Yay.)
https://www.2g1d.com/
25 Kasım 2020 Çarşamba
Ne Söylediğini İyi Düşün!
24 Kasım 2020 Salı
Ateşten Bir Zincir
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
Bismillâhirrahmânirrahîm
“Onların mallarından sadaka al; bununla onları (günahlardan) temizlersin, onları arıtıp yüceltirsin.” (Tevbe, 103)
Rasûlullah (sav) Efendimiz buyurdular:
“Altın, gümüş, kumaş ve abaya kul olanlar helâk oldular. Eğer onlara istedikleri verilirse hoşnut olur, verilmezse hoşnut olmazlar.” (Buhârî, Rikak 10. İbni Mâce, Zühd 8)
Sevbân (ra) anlatıyor:
“Peygamber Efendimiz’in yanına Hind bint-i Hübeyre, elinde iri altın yüzükler olduğu hâlde gelmişti. Rasûlullah (sav) bunu hoş görmedi. O da hemen oradan ayrılıp Rasûlullah’ın kerimeleri Fâtımatü’z-Zehrâ (rânha)’nın yanına girdi. Ona başından geçen hâdiseyi anlattı. Bunun üzerine Hz. Fâtıma (rânha) boynundaki altın zinciri çıkarıp:
“-Bunu bana Hasan’ın babası Hz. Ali (ra) hediye etti” dedi. Zincir daha elinde iken Rasûlullah (sav) yanlarına girdi ve şunu söyledi:
“-Ey Fâtıma! İnsanların, “Rasûlullah’ın kızının elinde ateşten bir zincir var” demesi seni memnun eder mi?” dedi. Sonra oturmadan geri dönüp gitti.
Bunun üzerine Fâtıma (rânha) zinciri çarşıya gönderip sattırdı, parasıyla bir köle satın aldı ve onu âzad etti. Bu durum Peygamber Efendimiz’e haber verilince:
“-Fâtıma’yı ateşten kurtaran Allah’a hamdolsun!» buyurdular.” (Nesâî, Zinet 39)
https://www.2g1d.com/
23 Kasım 2020 Pazartesi
Rabb’ini Zikret!
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
Bismillâhirrahmânirrahîm
“Kendi kendine, yalvararak ve ürpererek, yüksek olmayan bir sesle sabah akşam Rabbini an. Gafillerden olma.” (A’raf, 205)
Rasûlullah (sav) Efendimiz buyurdular:
“Allâh’ı sevmenin alâmeti, Allâh’ı zikretmeyi sevmektir.” (Suyûtî, Câmiu’s-Sağîr, II, 52)
et-Te’vîlâtü’n-Necmiyye’de şöyle denilmiştir:
“Rabb’ini içinden an.” Yani Allah’ın emrettiği amellerle nefsinin fiillerini, Allah’ın ahlakıyla da nefsinin ahlakını değiştirmek ve nefsinin varlığını Allah’ın zâtında yok etmek suretiyle fiillerle, ahlakla ve zât ile O’nu içinden zikret. Nitekim bir kudsî hadiste: “Kulum beni kendi içinde zikrederse ben de onu kendi içimde (nefsimde) zikrederim.” (Buhârî, Tevhid, 15, 43; Müslim, Zikr, 2, 18, 19) buyurulmuştur. Bu da “Beni zikredin ki ben de sizi zikredeyim” (Bakara, 152) ayetinin sırrını ifade etmektedir. (İsmail Hakkı Bursevî, Rûhu’l-Beyân, 6.Cilt, 510. Sayfa, Erkam Yay.)
22 Kasım 2020 Pazar
Bize kötülük eden affetmeli miyiz? Nasıl affedebiliriz?
Kötülük yapan birine iyilik edip, kişi de kötülüğe devam ederse bunun dini hükmü ne olur?
İnsan başkasına haksızlık yapmaktan sakınacağı gibi, başkalarını haksızlık yapmaktan da alıkoymağa çalışmalıdır. Bu bir görevdir. Şu var ki, kendimize yahut bir başkasına yapılan haksızlığı giderme konusunda bazı İslamî ölçüler vardır. Bunlara uyulması gerekir.
Mesela, bir kötülük, bir haksızlık görüldüğünde onun el ile, olmazsa dil ile önlenmesi, o da olmazsa kalben o işe karşı olmakla mukabele edilmesi Peygamberimizin (asm) bir emridir. Bu hadis-i şerifi yetkili alimlerimiz şöyle açıklamışlardır:
Münkeri yani kötülüğü el ile men etmek devletin ve diğer yetkililerin vazifesidir. Dil ile men etmek ise alimlerin, bu konuda bilgi sahibi olan kişilerin vazifesidir. Elinde bir yetki olmayan, o kötülüğü dil ile önleyecek ilim gücünden de mahrum bulunan kimseler ise, kalpleriyle buğz edecekler, yani o kötülüğe iç alemlerinde karşı çıkacaklardır.
Buna göre, bir haksızlığa maruz kalındığında onun izalesi için yetkili makamlara müracaat etmek, o kötülüğü önleme gücüne sahip kişiler varsa onların devreye girmesini sağlamak gerekir. Bütün bunların bir sonuç vermediği hallerde ise kişinin o hakkını alması mahşer meydanındaki büyük hesap gününe kalmış demektir.
Hakkını helal etme meselesine gelince, bu bir fazilettir; kişi kendi hukukuna karşı yapılan tecavüzleri dilerse affedebilir. Mümin kardeşinden gördüğü bir kötülüğe karşı, misliyle yahut daha fazlasıyla mukabele etmeyip af yolunu tutanlar, bunun büyük ücretini ahirette mutlaka görürler. Ancak haklarını isteme hakları da saklıdır. Tercih, kişinin kendisine kalmıştır.
"Kullarından tövbeyi kabul eden, kötülükleri affeden ve işlediklerinizi bilen O'dur." (Şura, 42/25)
ayetinde de bildirildiği gibi, Allah (cc) affedicidir. Müminler de Allah'ın (cc) beğendiği ahlaka uyan kişiler olarak, birinden kötülük gördüklerinde affetmeyi, kötülüğü iyilikle uzaklaştırmayı seçerler. Şüphesiz, bir kötülük karşısında sabrederek alttan almak, kötülük yapan kimseyi affederek intikam hırsına kapılmamak ve öfkeyi yenmek, takva sahibi insanlara has bir özelliktir. Ve bu tavrın karşılığı Allah'ın (cc) hoşnutluğu ve sevgisidir. Allah (cc) bir Kur'an ayetinde şu şekilde bildirir:
"Onlar, bollukta da, darlıkta da infak edenler, öfkelerini yenenler ve insanlar (daki hakların)dan bağışlama ile (vaz)geçenlerdir. Allah (cc), iyilik yapanları sever." (Al-i İmran, 3/134)
Kötülüklere karşı iyilikle karşılık vererek affeden kişi, hem kendisi ve hem de çevresi için barış ve huzur dolu bir hayata vesile olur. Bu elbette ki, sürekli kin, nefret, düşmanlık ve intikam duygularının hakim olduğu zor bir hayatla karşılaştırılmayacak kadar kolay, huzurlu ve rahat bir yaşamdır. İnsan, ilk an kapıldığı öfke ve kin duygularından kurtulmak için belki kısa bir süre sabır ve çaba göstermek durumunda kalacaktır; ancak gösterdiği bu ahlak sonucunda, dostluk, sevgi, saygı ve barış dolu bir yaşam sürecektir. Yüce Allah (cc) Kur'an ayetlerinde müminlere şöyle bildirir:
"İyilikle kötülük eşit olmaz. Sen, en güzel olan bir tarzda (kötülüğü) uzaklaştır; o zaman, (görürsün ki) seninle onun arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost(un) oluvermiştir. Buna da, sabredenlerden başkası kavuşturulamaz. Ve buna, büyük bir pay sahibi olanlardan başkası da kavuşturulamaz." (Fussilet, 41/34-35)
Allah (cc), güzel ahlakın karşılığında insanlara güzel ve kolay bir hayat sunar. Affedici olmayan bir insanın çevresinde, ona kin ve nefret güden insanlar bulunurken; affeden insanın dünyada bulduğu karşılık, huzurlu ve barış dolu bir hayat ve sıcak dostlardır. Ahirette ise gösterdiği bu güzel ahlakın karşılığını - Allah'ın (cc) izni ile - en güzel şekilde alacaktır. Bir ayette şu şekilde bildirilir:
"Rableri onlara katından bir rahmeti, bir hoşnutluğu ve onlar için, kendisine sürekli bir nimet bulunan cennetleri müjdeler." (Tevbe, 9/21)
Sorularla İslamiyet
Bize kötülük eden affetmeli miyiz? Nasıl affedebiliriz?
21 Kasım 2020 Cumartesi
Bitmeyen Hazine
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
Bismillâhirrahmânirrahîm
“Nice canlı var ki rızıklarını kendileri taşıyamaz (temin edemez.) Ama onları da sizi de rızıklandıran Allâh’tır. O her şeyi hakkıyla işitir ve bilir.” (Ankebût, 60)
Rasûlullah (sav) Efendimiz buyurdular:
“Müslüman olan, kendisine yeteri kadar rızık verilen, Allâh’ın kendisine verdiği nîmete kanaat eden kimse, şüphesiz kurtuluşa ermiştir.” (Müslim, Zekât, 125)
Rasûlullâh (sav) Efendimiz şöyle buyurmuştur:
“Kanaat, bitmez-tükenmez bir hazinedir.” (Deylemî, III, 236/4699)
Kanaatsız kimse zengin bile olsa, fakir ve muhtaçlardan daha fazla huzursuz ve sıkıntı içindedir. Zîrâ o, ne kadar mal kazansa da doymayacak, sürekli daha fazlasını isteyecektir. Kanaat yoksulu insanların bu hâlini, Allâh Rasûlü (sav) şöyle tasvîr eder:
“İnsanoğlunun bir vâdi dolusu altını olsa, bir vâdi daha ister. Onun gözünü topraktan başka bir şey doyurmaz. Fakat Allâh, tevbe edenin tevbesini kabûl eder.” (Buhârî, Rikâk, 10; Müslim, Zekât, 116-119)
Demek ki kanaatsizlik günâhından tevbe etmek lâzımdır. Efendimiz (sav), bu durumdaki kimselere şu tavsiyede bulunmuştur:
“Sizden biri, mal ve yaratılışça kendisinden üstün olana baktığı zaman, nazarını bir de kendisinden aşağıda olana çevirsin.” (Buhârî, Rikâk, 30)
20 Kasım 2020 Cuma
Herkes Ektiğini Biçmeye Gidiyor
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“Öyle bir günden korkun ki, o günde hiç kimse başkası için herhangi bir ödemede bulunamaz; hiç kimseden (Allah izin vermedikçe) şefaat kabul olunmaz, fidye alınmaz; onlara asla yardım da yapılmaz.” (Bakara, 48)
Rasûlullah (sav) Efendimiz buyurdular:
“Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekiniz.” (Tirmizî, Kıyâmet, 25/2459)
İkrime (ra)’den şöyle rivâyet edilmiştir:
Kıyâmet gününde baba oğluna gidecek ve: “Oğulcağızım, ben senin dünyâda babandım. Eğer hasenâtından bir tane vermezsen, cehenneme gideceğim” diyecek. Oğlu da: “Senin korktuğundan ben de korkuyorum. Sana sevâbımı veremem” diyecek. Adam üzülecek ve hanımına gidecek ve diyecek ki: “Sen, benim dünyâda hanımımdın.” Hanımı onu hatırlayacak, kocası: “Senden beni kurtaracak bir sevâb istiyorum” deyince hanımı: “Senin korktuğun durumdan ben de korkmaktayım. Sana sevâbımdan veremem” diyecek. Allah Teâlâ: “Eğer yükü ağır gelen kimse, onu taşımak için akrabasını bile çağırsa, onun yükünden hiçbir şey yüklenemez…” (Fâtır, 18) buyurmaktadır. Yâni kendi günahı kendine ağır gelenler, başkasının günahını yüklenemezler. (İsmail Hakkı Bursevî, Rûhu’l Beyân, I.Cilt, 366-367. Sayfa, Erkam Yay.)
https://www.2g1d.com/
19 Kasım 2020 Perşembe
Eşlerin Hakları
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
Bismillâhirrahmânirrahîm
“…Erkeklerin kadınlar üzerindeki hakları gibi, kadınların da erkekler üzerinde belli hakları vardır. Ancak erkekler, kadınlara göre bir derece üstünlüğe sahiptirler. Allah azîzdir, hakîmdir.” (Bakara, 228)
Rasûlullah (sav) Efendimiz buyurdular:
“Kadının cihâdı, kocasına karşı görevini en güzel şekilde yerine getirmektir.” (İbnü’l-Esîr, en-Nihâye, I, 141.)
Şu husûslara riâyet etmeden evlilikten beklenen maksad gerçekleşmez. Eşler birbirlerinin haklarına riâyet etmeli ve birbirlerinin faydalarına çalışmalıdır. Nesillerin devam etmesini isteme, çocuklarını terbiye etme, karşılıklı ilişkilerde muâşeret kurallarına uyma, evi muhâfaza, ev işlerini düzenleme ve elleri altında bulunanları iyi bir şekilde idâre etme gibi şer’an güzel sayılan ve âdeten uygun olan hususları yerine getirmede samîmî ve duyarlı olmalıdır.
18 Kasım 2020 Çarşamba
Allah Rızâsı
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
Bismillâhirrahmânirrahîm
“Onların yaptıkları her bir (iyi) işi ele alırız, onu saçılmış zerreler haline getiririz (değersiz kılarız).” (Furkan, 23)
Rasûlullah (sav) Efendimiz buyurdular:
“Şu dört şeyden sorgulanmadıkça kulun ayakları kaymaz: Ömrünü nerede geçirdiğinden; bedenini nerede eskittiğinden, ilmiyle ne kadar amel ettiğinden; malını nereden kazanıp nereye harcadığından.” (Tirmizî, Sıfatü’l-Kıyâme, 1.)
Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurur:
“Kıyâmet günü bir takım mühürlü sahîfeler getirilir; Allah’ın huzûruna dikilir. Cenâb-ı Hak, meleklere; “Şu, şu amelleri atın; şu şu amelleri de kabul edin” buyurunca melekler: “Ya Rab izzetine yemin ederiz ki biz hayırdan başka bir şey görmüyoruz, nasıl atalım?” derler. Allah Teâlâ cevaben: “Bu amellerin sahibi de çok iyi bilir ki, bunlar benden başkaları için yapılmıştı. Bugün, benim rızâmı arayarak yapılan amellerin dışındaki hiçbir ameli kabul etmiyorum.” buyurur. (Münzirî, Tergîb, I, 37)
https://www.2g1d.com/
17 Kasım 2020 Salı
Sen af yolunu tut
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
Bismillâhirrahmânirrahîm
“(Resûlüm!) Sen af yolunu tut, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir.” (A’raf, 199)
Rasûlullah (sav) Efendimiz buyurdular:
“Allah’a karşı takva sahibi olun ve aranızı ıslaha çalışın. Allah Teâlâ müslümanların arasını ıslah ediyor.” (Hâkim, IV, 620)
Rivayete göre Rasûlullah (sav), Cebrâil (as)’a “Af yolunu tutmak nedir?” diye sordu. Cebrâil (as): “Bilmiyorum, Rabb’ime sorayım.” dedi. Sonra öğrenip dönünce: “Ey Muhammed! Rabb’in sana vermeyene vermeni, sana gelmeyene gitmeni, sana zulmedeni affetmeni ve sana kötülük yapana iyilik yapmanı emrediyor.” dedi. (Süyûti, ed-Dürrü’l-mensûr, III, 628)
16 Kasım 2020 Pazartesi
Kadınların Başı Açık Namaz Kılmaları
Karar Yılı: 2002 - Karar No: 204
Konusu: Kadınların Başı Açık Namaz Kılmaları
15 Kasım 2020 Pazar
Cemaatle namaz kılmanın hükmü nedir?
İslam dini birlik ve beraberliğe büyük önem vermiştir. Günde beş vakit namazın bir arada eda edilmesi (Bakara, 2/43), haftada bir cuma namazının ve senede iki kez olan bayram namazlarının topluca kılınması, müminlerin birbirlerinden haberdar olmalarına, görüşüp kaynaşmalarına, birbirleriyle yardımlaşmalarına vesile olmak gibi bir işlev üstlenmektedir. Bu bakımdan cemaatle namaz, istenen birlik ruhunu sağlamlaştırıcı ve devam ettirici bir rol üstlenmektedir.
Hz. Peygamber (s.a.s.), farz kılınışından itibaren hayatının son zamanlarına kadar beş vakit namazı sürekli kendisi cemaate imam olarak kıldırmış, müslümanları da namazları cemaatle kılmaya teşvik etmiştir (Ebû Dâvûd, Salât, 49).
Cemaatin önemini gösteren çok sayıda hadis bulunmaktadır. Bunlardan birinde Hz. Peygamber (s.a.s.), “Üç kişi bir köyde veya kırda bulunur ve namazlarını cemaatle kılmazlarsa, şeytan onlara hâkim olur. Öyleyse cemaatten ayrılma. Çünkü kurt ancak sürüden ayrılan koyunu yer.” (Ebû Dâvûd, Salât, 47) buyurmaktadır. Bir diğer hadiste ise “Canım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, ateş yakılması için odun toplanmasını emretmeyi, sonra da namaz için ezan okunmasını, daha sonra da bir kimseye emredip imam olmasını, sonra da cemaatle namaza gelmeyenlere gidip evlerini yakmayı düşündüm.” (Buhârî, Ezân, 29, 34; Müslim, Mesâcid, 251-254) diyerek cemaati terk edenlere ciddi bir uyarıda bulunmuştur. Ayrıca özendirmek için cemaatle kılınan namazın sevabının, tek başına kılınandan 27 derece daha fazla olduğunu belirtmiştir (Buhârî, Ezân, 30; Müslim, Mesâcid, 249).
Cemaatle namaz kılmanın önemini belirten bu ve benzeri hadislerden ve ilgili âyetlerden hareketle Hanbelîler namazın cemaatle kılınmasının, erkekler için farz-ı ayın, Şâfiîler ise farz-ı kifâye olduğunu söylemişlerdir. Hanefî ve Mâlikîlere göre ise, cuma namazı dışındaki farz namazları cemaatle kılmak, gücü yeten erkekler için müekked sünnettir (Mergınanî, el-Hidâye, I, 362; Kâsânî, Bedâî’, I, 155; Cezîrî, el-Mezâhibü’l-erbe‘a, I, 368-369).
Bu itibarla cemaate gitmeye engel bir durum olmadıkça namazlar cemaatle kılınmaya çalışılmalıdır. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s.) camiye giderken atılan her adımdan dolayı kişinin bir derece yükseltilip, bir günahının silineceğini haber vermiştir (Buhârî, Ezân, 30; Ebû Dâvûd, Salât, 49).